Home / News / YAZARLAR / Sümeyye Avcı / Hizb-ut Tahrir’e Yönelik Hukuksuz Bir Ceza Uygulaması Daha!!
islam devleti default

Hizb-ut Tahrir’e Yönelik Hukuksuz Bir Ceza Uygulaması Daha!!

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ Hilafeti İsteyen Müslümanlara 119 Sene Gibi Ağır Cezaları Mübah Gören Batıl Hukukun İslam’ın Karşısında Olduğunun Bir İspatı Değilmidir?! Türkiye Cumhuriyetinden Hizb-ut Tahrir’e Yönelik Hukuksuz Bir Ceza Uygulaması Daha!!  Sümeyye AVCI Türkiye Cumhuriyeti 24.01.2013 tarihinde bir hukuksuzluğa, adaletsizliğe  ve zulme daha imza attı. Hizb-ut Tahrir’e üye olmak suçundan 19 Müslüman’a toplam 119 sene ceza verdi.  

2009 yılının temmuz ayında düzenlenmesi hedeflenen Hilafet konferansı İstanbul Valiliği tarafından hiç bir gerekçe gösterilmeksizin iptal edilmişti. Hilafet konferansı bahane edilerek tam olarak 23 ilde şafak vaktinde birçok Müslüman’ın evine eş zamanlı baskın yapıldı. 200’ün üzerinde Müslüman Hizb-ut Tahrir’e üye olmadan ötürü ağır cezalara çarpıtıldı. Bu yargılamaların İstanbul ayağındaki karar duruşması ise 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ocak ayında görülen davada tam olarak sanıklara 119 sene ceza verildi.

Bu ceza batıl Türkiye Cumhuriyetine az gelmiş olmalı ki aradan çok kısa bir zaman sonra ceza 119 seneden 162 seneye çıkarıldı. 2009 yılından beri yargılanan 3 Kardeşimize ’’Hizb-ut Tahrir Terör Örgütü üyesi olmak’’ suçundan 7 yıl 6’şar ay hapis cezası verilirken Sülayman Uğurlu’ya ise toplam 12 yıl 6 ay ceza verildi.   

Burada hukuksuz bir ceza uygulaması var ve bu uygulama suçsuz olan Müslümanlara yönelik yapıldı. Üstelik terörle ilişkilendirilerek 119 sene ceza verilmesi büyük bir adaletsizliğin göstergesi olduğu gibi Hizb-ut Tahrir’e atılan  bir iftiradır. Çünkü Hizb-ut Tahrir terör örgütü olmadığı gibi hiç bir faaliyetinde de terör görülmemiştir. 

Terör; Bir toplumda bir grubun halkın direnişini kırmak için ortaya koyduğu korku saldırı demektir. Veya genellikle siyasal nedenlerle, halkın gözünü korkutmak ve halkı yıldırmak için dehşet saçmak olarak ta tanımlanabilir. 

Oysa Hizb-ut Tahrir’in terörle hiç bir bağlantısı olmamıştır ve olmayacaktır. Çünkü İslam’da Terör yoktur.  Hizb-ut Tahrir, İslam’ın dışına çıkmamıştır ki terör eyleminde bulunsun.  

Emniyet bilgi raporları, emsal mahkeme kararları ve hukukçuların bilimsel mütalaaları Hizb-ut Tahrir’in cebir ve şiddet kullanmayan siyasi bir hareket olduğunu kabul ettiği halde, 14. Ağır Ceza Mahkemesi tüm bunlara ve Hizb-ut Tahrir’in silahlı mücadeleye başvurmaması ve bunu kabul etmemesine rağmen bu cezalar verilmiştir.

Hizb-ut Tahrir 1950’li yıllarında Takiyyuddin En-Nebhani tarafından Filistin’de kuruldu ve 50 küsur senedir hemen hemen dünyanın her yerinde faaliyet görmekte. Bu 50 küsur sene içinde belki de Hizb-ut Tahrir üyelerine 100.000 seneden fazla ceza verildi. 

Küfre karşı savaşıldığında küfür sistemini yönetenlerin de ceza vermesi kaçınılmaz oluyor. Rasulullah ve Sahabelerde küfre karşı savaştıkları için birçok ceza almışlardı. İşkence edildi, iftiralara uğrayıp hapse atıldılar. Bugün benzeri uygulamalarda Hizb-ut Tahrir’e yönelik yapılmaktadır.

Aslında bu çokta anormal bir durum değil. Kâfir ve yandaşları menfaatleri icabı küfür sistemlerinin yıkılmamasının savaşını vermektedirler. Bunun için insanlara karşı kurdukları hain planlarını, sistemlerindeki adaletsizliği saklamak için bütün çabalarını kullanmaktalar. Lakin bir parti çıkıyor (Hizb-ut Tahrir) ve onların tüm planlarını açığa vuruyor, bu konuda insanları bilinçlendiriyor ve bu sistemin insan fıtratına ters olduğunu, adaletsiz olduğunu delillerle vakıadan örneklerle izah ediyor.  

Bu durum tabii ki kâfir ve yandaşlarının hoşuna gitmemekte ve onları durdurmak için kendilerince bir takım cezalar vermekte. Böylece devlet olarak konumlarını göstermiş oluyorlar. Bu cezalar dünyanın her yerinde oluyor fakat sözde İslami görünümlü bir hükümette yani Türkiye’de bugün bunların yaşanması akılları karıştırması gerekiyor!

İslam’ın hükümlerini yaşayan ve bu hükümlerle Yani Şeriat’la yönetilmek için çalışan Müslümanları amaçlarına ulaşmamaları için hapsetmek neyin göstergesi? İslam’ı savunan ve Allah’tan korkan bir hükümetin bunu yapması düşünülebilir mi? Bu durumda hükümet bu değerli Müslümanları hapsederek neyin amacına ulaşmayı hedefliyor?  

Evet, bu sorular Türkiye halkını düşünmeye sevketmelidir. İktidarı ellerinde tutan zalimlerin çıkarı ne? Ne yapmaya çalışıyorlar. Aslında bu adaletsiz cezayı Hizb-ut Tahrir üyelerine değil, o Müslümanların şahsında Hilafet’e, Şeriat’a, İslam’a vermişlerdir. Bu durum hükümetin İslam’la hiç bir alakası olmadığının göstermez mi?

Düşünün! Gerçek terör gruplarıyla anlaşarak onları temize çıkarmak isterken Müslümanları hapse atma gibi ağır ceza uygulamalarıyla TC devletinin kimlerin saffında olduğunun açık göstergesi değil midir?

Devletin zirvesinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın PKK Terör örgütü ile sonuna kadar mücadele, siyasi uzantılarla müzakere edileceğini her fırsatta dile getirmektedir.  Milli Güvenlik Kurulu toplantısında da “Terör eylemlerinin toplumsal barışın tesisi ve sorunun çözümüne yönelik irade ve bu yönde atılacak sağduyulu adımları sabote edemeyeceği” belirtilmişti.

21 Haziran’da Habur Sınır Kapısı’nda teslim olan PKK’lının gerek yaşları gerekse pişmanlık şartları re’sen gözetilerek serbest bırakılması, model olarak daha etkin kullanılacak. Başbakanın zikrettiği gibi, Türk milletine hazmettire hazmettire, PKK’ya taahhüt gereği olarak; birinci aşamada Kürt halkının tanıyacağını, Kürt sorununu çözeceğini, PKK da bölücü olmadığını ve terör eylemi yapmayacağını taahhüt etmesi olacaktır. İkinci aşamada, KCK tutukluları serbest kalacak, genel af ilan edilecek, PKK ise silahlı unsurları sınırlarımızın dışına çekecek. Üçüncü aşamada ise, yeni Anayasa’da ve diğer kanunlarda yapılacak değişikliklerle yerel özerklik ve ana dilde eğitim gibi düzenlemeler yapılacaktır. Hükümet ve PKK’nın mutabakatında bu plan öngörülmektedir” dikkat edilecek olursa TC devleti hiç alakası olmadığı halde Hizb-ut Tahrirli Müslümanları  cezalandırmak ve faaliyetlerine darbe vurmak amacıyla önce terör ile ilişkilendiriyor sonra da terör örgütü suçlamasıyla ağır cezalara çarptırıyor, diğer tarafta gerçek manada terör örgütü olan PKK’yı affetmek terörle ilişkisini kesmek amacıyla affetme yolları açıyor.

Adaletsiz batıl Türkiye hükümetini yöneten hainlerin Hizb-ut Tahrir´liMüslümanlara yönelik bu cezayı vermesiyle şunu belirtmekteler: ‘’Biz Allah’ın dinine sahip çıkan Müslümanlara yaşama hakkı vermiyoruz ve vermeyeceğiz. Bize Allah’ın Şeriatını isteyenler değil, demokrat laik olan dininin birçok hükmünden vazgeçmiş olan Müslümanlar gerek.  Diğerleri yani Hilafet’i isteyenler, özelliklede bunun için çalışanlar bize lazım değil.’’ 

Evet, Hilafet’i isteyip bunun için mücadele veren Müslümanların varlığı onların savunduğu beşeri ve batıl sistemler için tehlike oluşturmakta.  

Bu cezayı Müslümanlara layık görenler belki menfaatleri icabı bu cezadan kazançlı çıkabilirler. Lakin bu kazanç çok uzun sürmeyecek. Hilafet er yada geç mutlaka kurulacak ve onu engellemeye zalimlerin, kâfirlerin gücü yetmeyecek. Çünkü Rabbimizin bu konuda vaadi var ki, Rabbimiz Şeriat’ını bütün dünyaya hakim kılacaktır.  Hesap gününde Allah’ın huzuruna çıktıklarında hesapları çok ağır olacaktır. Rabbim o günü şu şekilde buyurmuştur;

’’O gün, zulmeden, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der: “Ah keşke, elçiyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım, vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim. Çünkü o, gerçekten bana geldikten sonra beni zikirden (Kur’an’dan) saptırmış oldu.” Şeytan da insanı yapayalnız ve yardımsız bırakandır.’’ (Furkan Suresi, 27-29) 

Gelelim cezayı alan Müslümanlara; Onların kaybedeceği hiç bir şey yok. Asıl kazançlı olan onlar. Dünyada belki ailelerinden uzak kalacaklar, sevdiklerini, evlatlarını, o evlatlarının ’baba’ demesini özleyecekler. Kardeşlerinin sohbetini, eşlerinin yemeklerini arayacaklar. Ama cezaevinde kaldıkları heran sabırlarından ötürü ecir alacaklar ve bu durum onların günahlarına kefaret olacak inşaAllah.

Hz. Yusuf cezaevinde uzun bir müddet kalıp çıktıktan sonra Cennette alacağı mükafatın yanı sıra devletin ekonomisini yönetti. Yani aslında sadece Ahirette değil dünyada da mükafatını aldı. Kim bilir kardeşlerimizi dünyada ne gibi mükafatlar bekliyordur. Onlar hiç bir şekilde zararlı çıkmayacaklardır. Çünkü onlar zalimlerin verdikleri cezadan ötürü korkup vazgeçmediler davalarından aksine alınları ak başları dik durdular. Tıpkı 12 yıl 6 ay ceza alan Süleyman Uğurlu’nun karar hakkında söylediği gibi.  

 “Allah’a hamd olsun ki Allah katında suç olan bir fiil işlemedik. Bu nedenle de anlımız ak, başımız dik. Asıl suçlular halkın inançlarıyla çelişen kanunlar çıkartanlardır. Bizler ya dinimizin bize emrettiğini yapacaktık ya da mevcut yasalara uyarak bundan vazgeçecektik. Bu nihayetinde bir tercih meselesidir ve bizler dinimize sadakat göstermeyi tercih ettik. Bu tercihimizden ötürü pişmanlık duyacak da değiliz. 

Bizlere böylesine ağır cezalar verenlerden de, bu haksızlığa susanlardan da hiçbir şey beklemiyoruz. Bizim tek beklentimiz Rabbimizin bizlerden razı olmasıdır. Biliyoruz ki bizim O’ndan başka yardımcımız, destekçimiz yok. Şükürler olsun ki hesap günü var ve o hesap gününde bizler kimlerden şikayetçi olacağımızı gayet iyi biliyoruz.” 

Kardeşin bu konuşmasında da belli olduğu gibi bu ve buna benzer cezalar onları yıldırmayacaktır. Hizb-ut Tahrir’in üyeleri bugüne kadar dünyada binlerce, yüz binlerce sene ceza almalarına rağmen, bu durum onların ne azmini azalttı nede ümitsizliğe sürükledi. Hiç bir ceza Allah’ın dininden vazgeçirmedi onları. 

Allah kardeşlerimizden razı olsun, kendilerine ve ailelerine sabr versin İnşaAllah. Bu işte ceza alan Müslümanlar karlı, zalimler ise zararlı çıkacak dedik ama sadece zararlı çıkanlar bu cezayı verenler değil aslında. Aynı zamanda bu haksızlığa ve adaletsizliğe sessiz kalanlarda en az cezayı verenler kadar sorumlu olduklarını hatırlatmak isterim.  

 

Ey  tağutun yöneticileri ve hâkimleri!

 

Hilafet için çalışan Müslümanları hapisle korkutamazsınız ve onları asla yıldıramazsınız. Çünkü onların tek korkuları Allah ve O’nun azabıdır.

“İmanlarını bir kat daha arttırsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O’dur. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır.” (Fetih 4)

Rasul (s.a.v) Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır.

“Öyle bir zaman gelecek ki o zamanda Allah’ın kitabı hayattan uzaklaştırılacak ve Benim Sünnetim öldürülecek! İşte o zamanda bir cemaat oluşacak ve onların bir tanesinin sevabı sizden 40 kişinin sevabına bedel ve bir şehidi sizden 40 şehide bedel!” Ya Rasulullah onlar kimdir? diye soran ashaba Rasulullahın  cevabı şöyle olur:

“Onlar öyle insanlar ki Allah’ın kitabını tekrar hakim kılmaya çalışacaklar ve Benim Sünnetimi tekrar diriltip onu yaşamaya, anlatmaya, yaşatmaya uğraşacaklar ve onların bu konuda Allah’tan başka hiçbir yardımcıları yoktur. Halbuki size en büyük yardımcı benim. Onlara ne dostları nede düşmanları Allah’ın dinini hakim kılmaya engel olamayacaktır. Sizler benim ashabım onlar ise sevgililerimdir, yaşasın o Garipler!” (Kütübüsitteden hadis imamları sahihlemiştir.)

 

Siz hâkim ve savcılar! Bugün Müslümanlara ceza verirken, Allah’ta yarın sizleri en ağır şekilde cezalandıracaktır.

Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Ayetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışırcasına uğraşanlar için de iğrenç acıklı bir azap vardır.”(Sebe: 5)

Hilafet’ten korkmaya devam edin çünkü onun gelişi çok yakındır yani Allah’ın düşmanlarının da sonu yakındır. Allah’ın izni ile.

Ahmed b. Hanbel, Huzeyfe yoluyla Rasulullah (sav)’in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:

Peygamberlik sizin aranızda Allah’ın dilediği kadar kalacaktır. Sonra Allah, peygamberliği kaldırmak istediğinde kaldıracaktır. Sonra peygamberlik metodu üzere hilafet olacaktır. Hilafet de Allah’ın olmasını istediği kadar olacaktır. Sonra Allah, kaldırmayı dilediği zaman onu da kaldıracaktır. Sonra ısırıcı melikler dönemi olacaktır. Onlar da Allah’ın dilediği kadar kalacaklardır. Sonra Allah, kaldırmayı dilediği zaman kaldıracaktır. Sonra zorba yöneticiler dönemi başlayacaktır. Onlar da Allah’ın dilediği kadar kalacaklardır. Sonra Allah, kaldırmayı dilediği zaman onları kaldıracaktır. Sonra tekrar peygamberlik yolu üzere hilafet olacaktır. Sonra sustu.” ( Ahmed b. Hanbel)

 

                  

11.03.13

Ayrıca...

islam devleti default

Acılı Günün Yıl Dönümü: 3 Mart 1924

Alemlerin Yaratıcısı ve Rabbi olan Yüce Allah’a hamd olsun. Allah’u Tealâ’nın dünya ve ahiret saadetinin …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir