Home / News / YAZARLAR / Yusuf Süzer / Ashab-ı Kiram ve Sünnet – Hadis İlişkisi -1
islam devleti default

Ashab-ı Kiram ve Sünnet – Hadis İlişkisi -1

Bismillahirrahmanirrahim Elhamdulillahi Rabbil alemin Vessalatu vesselamu ale resulune Muhammedin ve ale alihi ve ashabihi ecmain “Sakın herhangi birinizi koltuğuna gerilip oturmuş ve kendisine emir veya nehiylerimden biri gelip de ‘Biz, onu bilmeyiz; (Allah’ın kitabı var. Sünnet diye bir şey bilmeyiz.) Kitabullah’ta ne bulursak ona uyarız.’ diyor olarak bulmayayım (böyle dediğini duymayayım.)” (Ebû Dâvûd, Sünnet 5, İmare, 33; Tirmizî, İlim 10; İbn Mâce, Mukaddime 2; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/367, 4/132)

Evet böyle buyurmuştu Allahın Resulu sakın sizi benden sonra hadislerimi inkar eder ve benim emir ve nehiylerimi hiçe sayar bir tavır içinde bulmayayım demişti.

Yaşadığımız zaman diliminde   alim diye meydana  çıkanların  ümmeti aydınlatma gayesi ile saptırdığı,şer’i hükümleri mevcut siyasi otoriteye rahatsızlık vermeyecek şekilde biçimlendirdikleri,Allah’ın emir ve yasaklarını  tağutların  ve küfür nizamlarının istediği gibi çağa uydurulduğu kısacası belamların hablullah üzerinde cambazlık yaptıkları acayip bir zaman dilimini yaşamaktayız.

Gün geçmiyor ki dili vahyi konuşup hali Kuran’a muhalif olan alim etiketli  münafıkların Resul sav’in insanlığa tebliğ ettiği saf ve temiz olan İslam’ı bulandırmaya yönelik bir hamlesine şahit olmayalım.

Kardeşlerim “400 bin  hadisi inceledik 20 bin tanesinin sahih olduğuna karar verdik” diyerek İslam dinindeki Resul sav in etkisini  kendi akıl heva ve menfaatine göre şekilendirmek isteyenlerin  ve hadisler üzerinde yapılan bu büyük tahribatın tehlikesini akledemeyen  bazı cahil ama şöhretli kalemşörlerin de “oooo bu günü bayram ilan etmek için daha ne bekliyoruz” diye sevinç çığlıklarının atıldığı  bir hadis düşmanlığı akımı veya  çalışması ile  karşı karşıyayız.

Bilgisi olsun veya olmasın her konuda muhakkak söyleyecek bir sözü ve yetkisi olduğunu zanneden ve çıktığı kürsüde kendisine sorulan soruların büyük bir çoğunluğuna” bilmiyorum” cevabını verme erdemine sahip olan İmam Safirah.’ın aksine illa bir cevap verme hastalığına kapılmış işinin ciddiyetini ciddiye almayan sözde alimlerin  ürettiği fikir ve ilim kirliliğine şahit olmaktayız.

İslam’ın hükümlerini hevasına göre kalıplara aktaran ve bu şer- i hükümleri zamana uyarlama hastalığına kapılan bu virüs akımın öncülerinin Kuran’ı tevil etme yolunda kendilerinin önünde en büyük engel olan  Hadisi şerifleri devre dışı bırakma çalışmalarını görmekteyiz.

Resul sav den bize gelen hadisleri “Allahın Resulü söyleye söyleye bunumu  söylemiş” deyip kibir ve ukalalık içinde burun kıvırtarak reddeden ve reddettiği hadislerin yerinede avanelerine kendi kuruntusunu “işte doğrusu budur” imasıyla  yeni bir ekol , bir oluşum çabasında olan dili ve edebiyatı kadar şeride büyük olan alim geçinip tağuta hizmet eden belamların hezeyanlarına dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Günümüzde artık entelektüel  haline gelen ve hadislere alerjik tavırlar ve şüpheci yaklaşımlar sergilemenin  büyük bir marifet ve ilimde ileri adım gibi  görünmesi nedeni ile Hadislerin konumu  ve onların resul sav’den günümüze kadar gelmesine aracı olan ve ravi zincirinin  ilk ve en önemli halkasını oluşturan  Ashab-i Kiramın  ra bu konudaki titizliğini anlatmaya çalışacağım inşallah

Sünnet, Nebi sav den günümüze kadar  Kur’ân-ı Kerim’in yanında İslam’ın ikinci temel kaynağı olarak gelmiştir.İslam zihinlerde Kuran ve sünnet bütünlüğü içinde tasavvur edilmiş ve  hiçbir mümin bu iki temel kaynağı birbirinden ayrı düşünmemiştir.

“(Ey Nebi!) Sana bu zikri indirdik ki kendilerine indirileni insanlara açıklayasın.” nahl-44

ayetinin delaletiyle Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Kur’ân’ı tatbik ve açıklamakla emrolunmuş ve O hayatı boyunca sözleri, fiilleri ve takrirleriyle Kur’ân’ın hükümlerini yaşayıp açıklamıştır. Sahabe-i kirâm efendilerimiz de sünnete Kur’ân’ın pratiği nazarıyla bakmış ve bu sebeple o, Kur’ân gibi koruna gelmiştir.

Ibni Kesir bu ayetin tefsirinde;”kapalı olanları açıklar,müşkil olanı beyan edersin Umulur ki düşünürler” olarak açıklamıştır.

“Sünnet” lügatte; “gidişat, hal, tavır, usûl, sîret, -iyi ya da kötü- takip edilen, yürünülen yol, yöntem” anlamlarına gelmektedir.

Sünnetin ıstılahtaki kullanımına gelince Resulü Ekrem sav’ in  söz fiil ve ikrarlarına sünnet denir.

Allahu Teala  Resul sav’in dindeki konumunu ayetlerinde şöyle bildiriyor;

Şüphesiz sen, dosdoğru yola götürüyorsun. Göklerde ve yerde bulunan her şeyin sahibi Allah’ın yoluna.” Şûrâ, 52-53

Yine Rabbimiz Ahzâb suresi 45-46 da da;

Ey Nebî! Biz seni hakikaten insanlara şahit, müjdeleyici, uyarıcı, Allah’ın izniyle O’nun yoluna davet eden bir peygamber ve aydınlatan bir ışık kaynağı olarak gönderdik.” buyurmaktadır.

Allah sevgisinin alametinin Resûl-i Ekrem’e ittibâ olduğunu haber veren bir ayette ise şöyle buyrulur:

“De ki: Ey insanlar, eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah ğafurdur, rahîmdir! (çokça bağışlayan, engin merhamet ve ihsan sahibidir).” Âl-i İmrân, 31

Merhum Elmalılı Hamdı Yazır  bu ayetin tefsirinde  “Muhabbet (muhabbet, sevgi), insan ruhunun yücelik ve güzellik sezdiği bir şeye öyle bir meyil göstermesidir ki, ona yaklaşmak için gerekli sebep ve vesileleri arayıp bulmaya yöneltir. Binaenaleyh sevenin hedefi, sevgilinin rızasına erebilmek ve öfkesinden sakınmak, korunmak olduğundan, sevgi, itaat isteğini ve isyan sayılan şeylerden kaçınmayı gerektirir. Herhangi bir kişi, hakiki yüceliğin ve kemalin ancak Allah’a ait olduğunu idrak edip anladığı zaman, onun bütün sevgisi Allah için, Allah yolunda ve Allah’ın rızasını kazanmak uğrunda olur. Allah’ın dini de tevhid ve İslâm olduğundan, sevgisi hep bu çerçevede dolaşır durur. İtaat ve ibadet için gösterdiği iradede ancak bu din hakim olur. O halde Allah’ı sevenler “Ben özümü Allah’a teslim ettim, bana uyanlar da öyle…” (Âl-i İmrân, 3/20) diyen ve bu ilâhî emri tebliğ eyleyen Resulullah’a karşı gelmemek ve onun gibi ihlas ve samimiyetle, “Ben özüm ü Allah’a teslim ettim…” deyip dininde ve şeriatında ona ve onun öğretim ve bildirilerine uymak ve onu örnek almak lazım gelir. Bunun zıddı, “Ben Allah’ı severim, ama emrini dinlemem, O’nun sevdiğini sevmem, O’nu sevenleri, O’nun yolunu gösterenleri, O ‘ nun seçip gönderdiklerini sevmem, onlara benzemek istemem.” demektir ki, bu da, “Ben kendimden başka birşey sevmem, tevhid yolunda yürümek istemem.” demektir. Allah’ın Resulüne uymak istememek “Ben özümü Allah’a teslim ettim.” dememek ve düstur ile hareket etmemektir. Bu da Allah’ı sevmemek ve rahmetinden mahrum kalmaktır” demiştir.

 Resûlullah’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) dünya ve ahiret hayatını kazanmada bir model olarak gönderildiğini yine bizzat Kur’ân-ı Kerîm ifade ediyor:

“Hakikaten, Allah’ın Resûlünde sizler için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı bekleyenler ve Allah’ı çok zikredenler için en mükemmel bir nümune vardır.”

Ahzab, 21

“Sizin için Resulullah’ta.” Bu âyet, Resulullah’ın “Peygamber size neyi verdi ise onu alın, size neyi yasak ettiyse ondan sakının” (Haşr, 59/7) âyeti gibi, yalnız sözleriyle değil, fiil ve hareketleriyle dahi delil ve kendisine uyulan bir peygamber olduğunu hükme bağlar. Yani Resulullah din ve ahlakın teorik kısmını tebliğ ve hükme bağlamakla kalmamış, gerek savaşta ve gerek barış zamanında fiilleri ve uygulamaları ile ve bütün incelikleriyle kendisinde canlı olarak güzel bir uyma örneği olacak ders ve örnek vermiştir. Onun için Hz. Muhammed’in hayat hikâyesinde her açıdan insanlık dünyası için pek güzel bir örnek vardır.

ÜSVE, “teessi” edilecek, yani uyulacak, arkasından gidilecek örnek, meşk, nümûne-i imtisal demektir. Allah’a ve ahiret gününe kavuşmaya inanıp Allah’ı çok zikretmekte olan kimseler için, yoksa sadece dünya hayat ve süsünü arayanlar ve Allah’ı, ahireti düşünmeyenler için değil.

Allah (celle celâluhu), Resûlünün bizlere bildirdiği hususlarda O’na itaat edilmesi gerektiğini Haşr sûresinde şöyle bildirir:

“Peygamber size her ne getirirse onu alın, sizi neden menederse ondan da geri durun.”  Haşr, 7       

Bu ayetin tefsirinde sahabenin Kur’ân’ı en iyi bilenlerinden, âlim ve büyüklerinden olan Hz. Abdullah b. Mesûd’un (r.a) tutumu çarpıcıdır. Bu konuda Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim’de geçen rivayet şöyledir:

 “Abdullah b. Mesûd: ‘Allah, güzellik için Allah’ın yarattığını değiştirip dövme yapan ve yaptırana, kaşları incelten ve kaşlarını incelttirene, dişlerini seyreltenlere lanet etsin!’ dedi. Onun bu sözünü duyan bir kadın, İbn Mesûd’a gelerek şunu söyledi: ‘Bana senin falan falan kimselere lanet ettiğin haberi ulaştı, bu neyin nesi?’ İbn Mesûd ona: ‘Allah Resûlü’nün lanet ettiğine ben niye lanet etmeyecekmişim. O Allah’ın kitabında var.’ cevabını verdi. Kadın: ‘Ben Kur’ân’ın iki kapağı arasında ne varsa hepsini okudum, fakat onu bulamadım?!’ deyince, İbn Mesûd: “Eğer onu gerçekten okumuş olsaydın mutlaka bulurdun. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: ‘Peygamber size her ne getirirse onu alın, sizi neden menederse ondan da geri durun.( hasr7) cevabını verdi.” Bunun üzerine o kadın: ‘Anladım, bütün gönlümle kabul ettim’ dedi. Abdullah b. Mesud da: ‘Muhakkak ki Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm), bu saydığım şeyleri yasaklamıştır’ dedi.” Buhârî, Tefsir, Sûretü’l-Haşr, 4, Libâs, 82-87; Müslim, Libâs, 119-120

 Allah Teâlâ bazı ayetlerde de Resûlüne itaati kendisine itaatin yanında zikretmiştir: “Kim Resûlullah’a itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.” ] Nisâ, 4/80. Allahu Teala Resulune itaat  konusunda Enfâl suresi 20.ayetinde şöyle demiştir;

 “Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. Kur’ân’ı ve Resûlullah’ın öğütlerini işitip durduğunuz halde ondan yüz çevirmeyin!”

 Yine Nisâ suresi  69. ayetinde Rabbimiz,  “Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve salihlerle birliktedir. İşte bunlar ne güzel arkadaştır!”

Bu ayeti kerime ışığında konuyu ele aldığımızda  Sahabiler  Resul sav e itaatleri  sebebi ile çok büyük  bir derece elde etmiş ve dünyada olduğu gibi ahirettede Resul sav ile beraber olmanın arzusunu yaşamışlardır.

Nitekim Seyyid Kutub rahmetullahi aleyh bu ayetin tefsirinde bize şu güzel sahabe tablolarını  anlatmaktadır,

Bu okşayıcı mesaj, her kalbin duygularını coşturur. İçinde zerrece iyilik bulunan, kurtuluş tohumu barındıran, yüce Allah’ın yakınlarında onurlu bir beraberliğin simgelediği yüksek bir makama tırmanma özlemi ile yanıp tutuşan her kalbi heyecanın şevki ile kanatlandırır. Bu yüce seçkinler gurubu ile birlikte olmak yüce Allah’ın tek yanlı bir bağışıdır. Hiç bir insan sadece iyi ameli ile, sırf ibadeti ile bu yüce makama erişemez. O yüce Allah’ın geniş kapsamlı, gürül gürül akışlı , en yaygın bir lütfundan başka bir şey değildir.

Sözlerimizin burasında ömrümüzün bir kaç dakikasını Peygamberimizin sahabileri ile baş başa yaşamamız yerinde olur. Bu seçkin müminler, ahirette de peygamberimiz ile birlikte olmanın özlemi ile yanıp tutuşuyorlar. Aralarında öyleleri var ki, Peygamberimize karşı beslediği coşkun aşk yüzünden O’ndan ayrı düşmeyi düşünemiyor bile! Oysa O, henüz dünyada ve onların arasındadır. İşte bu sırada bu ayetler iniveriyor, bunun üzerine bu yakıcı aşkın ateşi yatışıyor üzerine su serpilmiş gibi oluyor bu soylu aşkın ve bu dalgalanan yalazın.

İbn-i Cerir’in, İbn-i Humeyd ve Yakub Sekemı yolu ile Cafer b. Ebu Muğıre’ye dayandırarak bildirdiğine göre sahabilerden Said b. Cubery şöyle diyor: “Bir gün Medine yerlilerinden (Ensardan) bir arkadaşımız Peygamberimizin yanına geldi, arkadaşımız üzgündü. Bunun üzerine Peygamberimiz kendisine “Ey falanca seni üzgün görüyorum, sebebi nedir? diye sordu: Arkadaşımız “Düşündüğüm bir şey var da onun için üzülüyorum’ dedi. Peygamberimizin “Nedir o düşündüğün şey?” diye sorması üzerine arkadaşımız şunları söyledi: “Hergün sabahleyin yanına geliyor ve ancak gece olunca yanından ayrılıyoruz. Bütün gün yüzüne bakıyor, seninle birlikte oturuyoruz. oysa sen yarın Peygamberlerin yanına yükseltileceksin ve biz artık sana ulaşamayacağız”. Peygamberimiz arkadaşımızın bu sözlerine hiçbir karşılık vermedi. Fakat bir süre sonra Cebrail geldi ve `Allah ve Peygamber’e itaat edenler var ya, bunlar Allah’ın nimetine eriştirdiği peygamberlerle…’ diye başlayan ayeti getirdi. Bunun üzerine Peygamberimiz, o arkadaşımıza haber salarak kendisine bu müjdeyi iletti.”
Öte yandan Ebu Bekir b. Murdeveyh’in bildirdiğine göre Peygamberimizin eşi Hz. Aişe şöyle diyor: “Bir defasında adamın biri Peygamberimize gelerek şöyle dedi; `Ya Resulullah, ben seni kendimden, ailemden, çoluk-çocuğumdan daha çok seviyorum. Bazen evdeyken hatırıma geldiğinde kendimi tutamayarak sana geliyor, seni görüyorum. Benim ve senin ölümünü düşününce senin cennete girip diğer peygamberlerin yanına yükseleceğini biliyor, eğer ben de cennete girersem seni göremeyeceğimden korkuyorum! Peygamberimiz, adamın bu sözlerine hiçbir karşılık vermedi. Bunun üzerine bir süre sonra `Allah’a ve Peygamber’e itaat edenler var ya, bunlar Allah’ın nimetine eriştirdiği Peygamberlerle, dosdoğru kullarla, şehidlerle ve iyilerle birlikte olurlar. Bunlar ne iyi arkadaşlardır!’ ayeti indi.”

Bu arada Akl b. Ziyad’ın, Yahya b. Kesir yolu ile Ebu Seleme b. Abdurrahman’a dayanarak bildirdiğine göre sahabilerden Rebie b. Kaab Eslemi şöyle diyor `Bir gece Peygamberimizin yanında yatmıştım. Sabah olunca helâ ve abdest suyunu hazırlayıp önüne koydum. Bunun üzerine bana `bir dilekte bulun’ buyurdu. Kendisine `Ya Resulullah, cennette seninle birlikte olmak istiyorum.’ diye cevap verdim. `Başka bir isteğin yok mu?’ diye sordu. `Hayır, tek dileğim bu’ dedim. Bunun üzerine bana `O halde çok çok secdeye vararak kendin için bana yardımcı ol’ buyurdu.” (Müslim) Ayrıca bir gurup sahabiden tevatür yolu ile nakledildiğine göre bir defasında Peygamberimize sevdiği kimselere katılamayan, onlarla birlikte olma imkânı bulamayan kimsenin durumu soruldu. Peygamberimiz bu soruyu “İnsan, sevdikleri ile birliktedir” diye cevaplandırdı. Sahabilerden Enes b. Malik diyor ki; “Müslümanlar bu söze sevindikleri kadar hiçbir şeye sevinmemişlerdi.” (Buhari)

devam edecek…

Yusuf Süzer

Ayrıca...

islam devleti default

Ashab-ı Kiram ve Sünnet – Hadis İlişkisi -3

SAHABELERIN SÜNNETE  OLAN DÜŞKÜNLÜĞÜ Şimdi kısada olsa sahabelerin yaşadıkları toplumda sunneti nasıl ele aldıklarını inceleyelim; …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir