İSLÀM
DEVLETİ KARŞISINDA YAHUDİLERİN
TUTUMU
Resulullah (sas)'in karşısında
Yahudilerin herhangi bir güçleri yoktu. Genel anlamıyla ona karşı
koyabilecek kuvvet olarak Arapları, özel anlamıyla da Kureyş'i görebiliyoruz.
Bunun için Peygamber, Yahudileri itaata mecbur eden ve karşı çıkmalarını
yasaklayan bir takım anlaşmalar yapmıştır. Bu anlaşmalara
rağmen İslâm Devleti'nin büyüdüğünü, müslümanların
otoritesinin yayıldığını gören yahudiler, söz ve dedikodular
ile müslümanlara hücum etmeye başladılar. Bedir Savaşı'nda müslümanlar
muzaffer olunca, Yahudiler bu zaferin kendi aleyhlerinde bir tehlike
arzettiğini hissettiler. Zaman zaman müslümanlara dil uzatıyor ve
Peygamber'in aleyhinde komplolar düzenliyorlardı. Yahudiler ile
ilgili haberler Resulullah ve müslümanlara ulaşıyor. Birbirlerine
karşı kin ve öfke ile doluyorlardı. Yekdiğerinin aleyhine
gelişecek felâketler bekliyorlardı. Hergün Yahudi hayasızlığı
biraz daha artıyordu. Amr b. Avf'ın oğullarından olan Ebu Afak,
Muhammed ve müslümanları yeren şiirler söylüyordu. Mervan kızı
Asma‘, İslâm'a hakaret, Resulullah'a de eziyetler ediyor, halkı
bu konuda teşvik ediyordu. Ka'b b. El-Eşref müslüman kadınlara
mahrem şiirler söylüyordu. Mekke'ye gidip orada Muhammed'e karşı
halkı teşvik eden şiirler de söylüyordu.
Müslümanlar buna karşı
sabredemeyip onları öldürdüler. Ancak böylece Yahudiler biraz
olsun çekindiler. Fakat korkmalarına rağmen fırsat buldukça işkenceleri
daha da şiddetlendirdiler. Peygamber, müslümanlara eziyet etmekten
vaz geçmelerini, anlaşmalara riayet etmelerini, aksi halde Kureyş'e
yaptıklarının kendilerine de yapılacağını Yahudilere söylediği
zaman onlar; tehditleri hafife alarak ona şu cevapla karşı
koydular: "Ey Muhammed, sen savaş ilmini bilmeyen bir kavimle
karşılaştın, onların bu bilgisizliklerini fırsat bilip mağlup
ettin. Vallahi sen eğer bizimle savaşırsan bizim kim olduğumuzu öğrenirsin."
Bu sözlerinden sonra onlarla savaşmaktan başka hiç bir çare
kalmadı.
Müslümanlar Beni Kaynuka
kabilesini kendi evlerinde onbeş gün muhasara ettiler. Bu esnada
hiç bir kimse evlerinden çıkmadığı gibi onlara kimse yiyecek de
götürmedi. Bu durum karşısında onlar Resulullah'a teslim olup,
onun vereceği hükme razı olmaktan başka bir yol bulamadılar.
Sonra toptan Medine'den çıkarılıp sürgün edilmeleri fırsatı
kendilerine verildi ve Medine'den çıkarıldılar. Medine'den çıkan
Yahudiler Vadil Kura denilen yere gidip orada bir zaman kaldılar.
Buradan da yanlarına eşyalarını alarak Şam tarafına doğru
gittiler. Şam sınırına yakın Ez'ru'at'a yerleştiler.
Medine'den sürgün
edilmeleriyle Yahudilerin gücü zayıfladı. Müslümanlara boyun eğmeyi
kabul ettiler. Bu da müslümanların gücünden korktukları için
olmuştur. Fırsat düştüğü zaman tekrar ikinci defa hareket
edeceklerdi. Nitekim müslümanlar Uhud'da mağlup olunca yahudilerin
kalplerinde sakladıkları kinleri kabardı. Bu sefer Peygamber'i
öldürmek için komplo hazırladılar. Allah Resulü bunların bu
niyetlerini biliyordu. Niyetlerini ortaya çıkarmak için onlara
biraz daha mühlet vermeyi uygun gördü. Kendisi ve aralarında Ebu
Bekir, Ömer ve Ali'nin bulunduğu müslümanların ileri
gelenlerinden on kişiyle Beni Nadir yurduna gittiler. Onlara karşı
güzel davandılar. Bir kısımlarıyla görüştüğü bir sırada,
bir kısmının bir takım faaliyetler içerisinde olduklarını
anladı. Onlardan biri bir tarafa, diğeri Peygamber'in bulunduğu ve
sırtını dayadığı duvarın arkasına gitti. Bunların bu
hareketleri Resulullah'ı kuşkuya sevketti. Onların bir komplo içerisinde
oldukları haberi de kendisine ulaşınca bu kuşku büsbütün arttı.
Bunun üzerine Resulullah (sas) az sonra yerini ve ashabını terkedip
oradan ayrıldılar. Ashab, onun bazı işleri görmek için kalktığını
zannetti. Bu sırada Yahudilerin planları boşa çıktı ve ne
yapacaklarını şaşırdılar. Bu defa, müslümanları razı etmeye
uğraştılar. Ashab onun geri gelmediğini gördü ve aramaya
koyuldular. Arama sonucu onu mescidde buldular.
Resulullah (sas), Yahudilerin
oyununu onlara anlattı. Beni Nadir kabilesinin ülkelerini bırakmaları
için Muhammed b. Mesleme'yi gönderdi. Onlara on gün mühlet verdi.
Sonra Beni Nadir'i muhasaraya aldı ve onları oradan çıkardı. Böylece
Beni Nadir, yurtlarını bırakıp çıktılar. Onlardan bir kısmı
Hayber'e indi. Bir kısmı ise Şam'a yakın Ezruat'a gidip
yerleştiler. Bununla Medine, Yahudi fitnesinden temizlenmiş oldu.
Medine'de kendi ahidlerini
bozmayan Beni Kureyza Yahudilerinden başka hiç bir kimse kalmadı.
Bundan dolayı Resulullah, onlara herhangi bir taarruzda bulunmadı.
Beni Kaynuka ve Beni Nadir'in başına gelenleri de görünce sevgi
gösterilerinde bulundular. Ancak bu sevgi, müslümanların gücünden
korktukları için zoraki bir sevgi idi. Kendilerine fırsat düştüğü,
müslümanları ortadan kaldırmak için çeşitli kabilelerden müteşekkil
bir ordunun meydana getirildiğini gördükleri zaman, Beni Kureyza
Huyey b. Ahtab'ın sözünü dinleyip ahidlerini bozmuşlar ve müslümanları
imha hazırlıklarına girişmişlerdi. Çirkin bir şekilde
ahidlerini bozarak emânete hiyanetlerini izhâr ettiler. Onun için
kabilelerin (Ahzab) gidişlerinden hemen sonra Resulullah ve müslümanlar
Beni Kureyza'ya gidip onları onbeş gece ablukaya aldılar. Yahudiler
bu onbeş gün müddetince dışarı çıkmaya cesaret edemediler.
Barındıkları kalelerin kendilerine fayda vermiyeceğini anlayınca,
durumlarını görüşmek üzere kendilerine Ebu Lübabe'yi
göndermesi için Resulullah (sas)'e haber gönderdiler. Ebu Lübabe,
müttefikleri bulunan Evs Kabilesinden idi. Ebu Lebabe'nin geldiğini
gören Beni Kureyza'lıların erkekleri onu karşıladılar. Kadın ve
çocuklar da onu ağlayarak, feryad ve figan ederek karşıladılar.
Ebu Lebabe bu duruma acıdı. Beni Kureyza; "Ey Ebu Lübabe!
Muhammed'in hükmünü kabul edelim mi?" dediler. Ebu Lübabe
Eliyle boğazını işaret ederek; "Evet kabul edin. Çünkü,
eğer kabul etmezseniz hepinizi kılıçtan geçirir" dedi.
Ebu Lübabe oradan ayrılınca
Ka'b b. Esed bazı teklif ve görüşler getirdi. Fakat onlar bunu
kabul etmediler. Bunun üzerine Ka'b; "Artık Muhammed'in
vereceği hükmü kabul etmenizden başka hiç bir çareniz
yoktur" dedi. Bunun üzerine Beni Kureyza sahip oldukları
mal ve mülkü arkalarında bırakarak Ezruat'a çıkıp gitmek
istediklerini Resulullah'a bildirdiler. Fakat Resulullah (sas), bu
tekliflerini kabul etmeyerek vereceği hükmü kabul etmelerini
emretti. Bu defa şefaatçı olarak Evs Kabilesini araya koydular.
Resulullah (sas);
"Ey Evs Kabilesi!
Benim ile müttefikiniz arasında hakem olmak üzere sizden birinin
hakemliğine razı olur musunuz?" dedi. Evs; "Oluruz"
dediler. Resulullah; "O halde işte Sa’ad b. Muaz"
dedi.
Yahudiler Sa'd b. Muaz'ı seçtiler.
Her iki tarafın onun vereceği hükme razı olacaklarına dair
anlaşma yapıldı. Sa'd b. Muaz'a güven muamelesi bittikten sonra,
Sa'd; Beni Kureyza'nın silahlarını bırakıp dışarı çıkmalarını
emretti. Silahlarını bırakıp dışarı çıkınca Sa'd, eli silah
tutanların öldürülmeleri, mallarının taksim edilip, kadın ve
çocukların mülk edinmelerine hükmetti. Sa'd'ın bu hükmünü işiten
Resulullah (sas) şöyle dedi:
"Sen onlar hakkında Allah’ın
yedi kat gök üstündeki hükmüne uygun hüküm verdin."
Sonra Medine sokaklarına çıkma
emrini verdi. Hendek kazılmasını emretti. Kazılan bu hendeklere
boynu vurulan Yahudiler defnedildiler. Resulullah, Beni Kureyza'nın
mallarının, kadın ve çocuklarının beşte biri çıkarıldıktan
sonra geriye kalan ganimetleri müslümanlara taksim etti. Bir kısım
ganimet ile de müslümanların savaş gücünü artırmak için silah
ve at almak üzere Sa'd b. Zeyd el-Ensari’yi Necd'e gönderdi.
Böylece Beni Kureyza'nın işi
bitirilmiş oldu. Fakat daha işi bitmeyen Hayber Yahudileri en güçlü
olanlarıydı. Resul (sas) ile herhangi bir ittifak yapmamış bulunan
bu Yahudiler, Hudeybiye anlaşmasından önce Resulullah'a karşı
Kureyş ile beraber hareket ediyordu. İslâm Devleti açısından
onun varlığı bir tehlike arzediyordu. Hudeybiye anlaşması
tamamlanırken Resul (sas), Hayber'e kesin bir darbe vurma
hazırlığına girişti. Hayber savaşına hazırlık için halka
emir verdi. 100 süvariyle birlikte 1600 kişilik bir ordu Hayber'e yürüdü.
Hepsi Allah'ın yardımına güveniyorlardı. Tam bir hazırlık içerisinde
Hayber'e gidip, kalelerin önünde durdular.
Yahudiler aralarında müşavere
ettiler. Selam b. Mişkem'in tavsiyesine göre; mal ve ailelerini
Vatih ve Selalim kalelerine, yiyeceklerini de Naim kalesine koydular.
Eli silah tutan ve savaşa girebilenler ise Netah kalesine girdiler.
Onlarla birlikte kaleye giren Selam b. Mişkem, onları savaşa
teşvik ediyordu.
Savaşçıların içinde bulunduğu
Netah kalesinin etrafında iki ordu birbiriyle karşılaştı.
Şiddetli bir çarpışma başladı. O gün müslümanların yaralı
sayısının elliye ulaştığı söylenir. Selam b. Mişkem de
öldürülmüştü. Yahudi ordusu komutanlığına Haris b. Ebi Zeyneb
geçti. Yiyeceklerin bulunduğu Naim kalesinden çıkıp müslümanların
çadırlarına hücum etmek istedi. Fakat Beni Harec bu hareketi
püskürttü. Kaleye geri dönmek mecburiyetinde bırakıldı. Müslümanlar
kaleyi Yahudilerin üzerine daralttılar. Yahudiler kaleyi can
pahasına savunuyorlardı. Günler birbirini kovalıyordu. Resulullah
Ebu Bekir'i Naim kalesinin açılmasını temin için gönderdi. Fakat
onlar onunla savaşa durunca geri dönmek mecburiyetinde bırakıldı.
İkinci gün Ömer'i gönderdi. O da Ebu Bekir'in akibetine uğradı.
Allah Rasulü (sas) şöyle dedi:
“Yarın bu sancağı Allah’ını
ve Rasulü’nü seven, Allah ve Rasulü’nün de kendisini sevdiği
ve savaştan geri dönmeyen birisine vereceğim. Allah onun eliyle
fethi nasib edecek.” Sonra Ali b.
Ebî Talib’i çağırdı ve ona; "Bu sancağı al ve
Allah sana fethi verinceye kadar yürü" dedi.
Ali, eline sancağı aldı ve yürüdü.
Kaleye yaklaşınca çarpışma başladı. Saldırıya geçen bir
Yahudi Ali'nin elinden kalkanını düşürdü. Ali (ra) o sırada
kalenin yanında bulunan bir kapıyı kendisine kalkan olarak
kullandı. Kale fethedilinceye kadar bu kapıyı kalkan olarak
kullandı. Sonra o kapıyı, müslümanların üzerinde geçeceği bir
köprü yaptı. Naim kalesinden sonra, diğer kaleler teker teker müslümanlar
tarafından fethedildiler. En son kale olan Vatih ve Selalim
kalelerine sıra geldiğinde, Yahudilerin kalplerini ümitsizlik
kaplamaya başladı. Kanlarını ve canlarını bağışlamak üzere
Resulullah ile anlaşma teklifini yaptılar. Resulullah (sas), fetih hükmüne
göre meyvelerinin yarısını kendilerine bırakıp yarısını da
devlete vermek ve arazilerini oturmak üzere kendilerine bıraktı.
Böylece Hayber de İslâmî
otoriteye boyun eğmiş oldu. Hayber'in başına gelenleri işitince
Fedek Yahudilerinin kalplerini korku sardı. Savaş yapmamak üzere
mallarının yarısına karşılık anlaşma yaptılar. Resulullah
Vadikura yolu ile savaşsız ve kıtalsız olarak Teyma Yahudilerine
de cizyeyi kabul ettirdi.
Böylece bütün Yahudiler
Resulullah'ın otoritesini kabul etmiş ve kendilerinin sahip
oldukları otoriteleri sona ermiş oldu. Resul (sas), Arap
Yarımadasında kendisini emniyete almış ve otoritesi her türlü
emniyete erişmiş olarak yerleşmiş oldu.
|