Resulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem
Rabbine kavuştuğunda Kur'an-ı Kerimin tamamının deri, kemik,
ağaç dalları, yapraklar üzerinde yazılı olduğu ve yine
tamamının Sahabe-i Kiram Radıyallahu Anhüm
tarafından ezberlendiği yüzde yüz kesin delille sabittir. Bir
veya birkaç ayet indiği zaman Resulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem
hemen inen ayetlerin önünde yazılmasını emrediyordu. Aynı
zamanda Resulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem
vahyi yazmakla görevli olan vahy kâtiplerinin dışındaki
Müslümanların inen ayetleri yazmalarını da engellemiyordu.
Müslim'in İbni Mes'ud'dan
rivayet ettiği bir hadise göre Resulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem
şöyle dedi:
لا
تَكْتُبُوا عَنِّي وَمَنْ كَتَبَ عَنِّي غَيْرَ الْقُرْآنِ
فَلْيَمْحُهُ "Benden
Kur'an'dan başka bir şey yazmayın. Benden Kur'an dışında bir şey
yazan onu imha etsin."
Vahiy kâtiplerinin yazmış
olduğu Kur'an'ın tamamı sahifelerde idi. Allahu Teâla şöyle
buyurmaktadır:
رَسُولٌ مِنْ اللَّهِ يَتْلُوا صُحُفًا مُطَهَّرَةً
"Arınmış sahifeleri okuyan Allah katından bir resül.."
Yani Resul, batıldan
temizlenmiş, hak ve adaletle dosdoğru bir şekilde yazılmış
kâğıtları okuyor. Allahu Teâla şöyle dedi:
كَلا
إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ (11) فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ
(12) فِي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍ (13) مَرْفُوعَةٍ
مُطَهَّرَةٍ (14) بِأَيْدِي سَفَرَةٍ (15)
كِرَامٍ بَرَرَةٍ
"Sakın; Çünkü bu bir öğüttür. Dileyen onu düşünüp öğüt alır. O,
çok şerefli sahifelerdedir. Yüceltilmiş ve temizlenmiştir.
Kâtiplerin elleriyle. Kıymetli, saygıdeğer."
Yani bu kitap şerefli
sahifelerde sabit, Allah katında yüksek derecelere sahip,
şeytanların ellerinden temizlenmiş, muttakilerin elleriyle
yazılmış bir öğüttür.
Resulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem
mushafın iki kapağı arasında olanların tamamını gözlerinin
önünde yazılmış olarak bıraktı.
Abdülaziz b. Rafi'den dedi ki;
"Ben ve Şeddad b. Ma'kıl, İbni
Abbas'ın Radıyallahu
Anhum yanına girdik. Şeddad b. Ma'kıl İbni Abbas'a:
Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem bir şey bıraktı
mı? diye sordu. İbni Abbas; ‘İki Kapağın arasındakilerden başka
bir şey bırakmadı’ dedi. Bu defa Muhammed b. el-Hanefiyye'nin
yanına girdim ve aynı soruyu ona da sorduk. Muhammed b.
el-Hanefiyye; İki kapağın arasındakilerden başka hiçbir şey
bırakmadı’ dedi."
Sûrelerdeki Kur'an ayetlerinin
tamamının indiği zaman Resulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem'in
önünde hemen sahifelere yazıldığı hususunda icma vardır. Resul
Sallallahu Aleyhi
Vesellem, hem
Araplar hem de bütün dünya için kendisine verilen en büyük
mucize olan Kur'an-ı Kerim hakkında mutmain ve huzurlu bir
şekilde vefat etti. Resul
Sallallahu Aleyhi Vesellem
Kur'an
ayetlerinden herhangi birisinin kaybolacağından asla
korkmuyordu. Çünkü Allahu Teâla Hicr sûresi 9. ayette Kur'an-ı
muhafaza edeceğini şöylece bildirmektedir:
إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
"Muhakkak ki Zikri Biz indirdik onun koruyucusu da elbette
Biziz."
Zira bu ayetler Resulün gözleri
önünde yazılıyor, sahabenin hafızalarında muhafaza ediliyor ve
Müslümanların Kur'an-ı yazmalarına izin veriliyordu. Bu nedenle
Sahabe-i Kiram, Resulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem'in
vefatından sonra riddet savaşlarında -dinden dönenlere ve
yalancı peygamberlere karşı yapılan savaşlarda- hafız
sahabelerin öldürülmelerinde çoğalma oluncaya kadar, Kur'an'ın
tamamının bir kitapta toplanılmasına veya Kur'an'ın yazılmasına
ihtiyaç hissetmediler. Riddet savaşlarında birtakım Kurraların
vefatı ile Ömer Radıyallahu Anhu, birtakım Kur'an
sayfalarının ve bazı ayetlerin kaybolabileceğinden korktu ve
yazılan sayfaların bir araya toplanmasını düşündü. Bu
düşüncesini Ebu Bekir Radıyallahu Anhu’ya açtı ve
Kur'an'ın toplanması olayı gerçekleşti.
Ubeyd. b. es-Sebbak'tan
rivayetle Zeyd b. Sabit
Radıyallahu Anhum
şöyle dedi:
أَرْسَلَ إِلَيَّ أَبُو بَكْرٍ مَقْتَلَ أَهْلِ الْيَمَامَةِ
فَإِذَا عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ عِنْدَهُ قَالَ أَبُو بَكْرٍ
رَضِي اللَّه عَنْهم إِنَّ عُمَرَ أَتَانِي فَقَالَ إِنَّ
الْقَتْلَ قَدِ اسْتَحَرَّ يَوْمَ الْيَمَامَةِ بِقُرَّاءِ
الْقُرْآنِ وَإِنِّي أَخْشَى أَنْ يَسْتَحِرَّ الْقَتْلُ
بِالْقُرَّاءِ بِالْمَوَاطِنِ فَيَذْهَبَ كَثِيرٌ مِنَ الْقُرْآنِ
وَإِنِّي أَرَى أَنْ تَأْمُرَ بِجَمْعِ الْقُرْآنِ قُلْتُ لِعُمَرَ
كَيْفَ تَفْعَلُ شَيْئًا لَمْ يَفْعَلْهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى
اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ عُمَرُ هَذَا وَاللَّهِ خَيْرٌ
فَلَمْ يَزَلْ عُمَرُ يُرَاجِعُنِي حَتَّى شَرَحَ اللَّهُ صَدْرِي
لِذَلِكَ وَرَأَيْتُ فِي ذَلِكَ الَّذِي رَأَى عُمَرُ قَالَ زَيْدٌ
قَالَ أَبُو بَكْرٍ إِنَّكَ رَجُلٌ شَابٌّ عَاقِلٌ لا نَتَّهِمُكَ
وَقَدْ كُنْتَ تَكْتُبُ الْوَحْيَ لِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّه
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَتَتَبَّعِ الْقُرْآنَ فَاجْمَعْهُ
فَوَاللَّهِ لَوْ كَلَّفُونِي نَقْلَ جَبَلٍ مِنَ الْجِبَالِ مَا
كَانَ أَثْقَلَ عَلَيَّ مِمَّا أَمَرَنِي بِهِ مِنْ جَمْعِ
الْقُرْآنِ قُلْتُ كَيْفَ تَفْعَلُونَ شَيْئًا لَمْ يَفْعَلْهُ
رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ هُوَ
وَاللَّهِ خَيْرٌ فَلَمْ يَزَلْ أَبُو بَكْرٍ يُرَاجِعُنِي حَتَّى
شَرَحَ اللَّهُ صَدْرِي لِلَّذِي شَرَحَ لَهُ صَدْرَ أَبِي بَكْرٍ
وَعُمَرَ رَضِي اللَّه عَنْهمَا فَتَتَبَّعْتُ الْقُرْآنَ
أَجْمَعُهُ مِنَ الْعُسُبِ وَاللِّخَافِ وَصُدُورِ الرِّجَالِ
حَتَّى وَجَدْتُ آخِرَ سُورَةِ التَّوْبَةِ مَعَ أَبِي خُزَيْمَةَ
الأنْصَارِيِّ لَمْ أَجِدْهَا مَعَ أَحَدٍ غَيْرِهِ ( لَقَدْ
جَاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ أَنْفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا
عَنِتُّمْ ) حَتَّى خَاتِمَةِ بَرَاءَةَ فَكَانَتِ الصُّحُفُ
عِنْدَ أَبِي بَكْرٍ حَتَّى تَوَفَّاهُ اللَّهُ ثُمَّ عِنْدَ
عُمَرَ حَيَاتَهُ ثُمَّ عِنْدَ حَفْصَةَ بِنْتِ عُمَرَ رَضِي
اللَّه عَنْهم
"Ebu Bekir Yemâme
savaşından sonra beni çağırttı. Yanına vardığımda Ömer de
oradaydı. Ebu Bekir
Radıyallahu Anhu
şöyle dedi: ‘Ömer
Radıyallahu Anhu
bana geldi ve ‘Yemame savaşında Kur'an-ı ezberleyenlerin pek
çoğunun şehit düştüğünü diğer yerlerde de şehit düşen kurraların
artmasıyla Kur'an'ın kaybolmasından korktuğunu ve Kur'an'ın
toplanılmasını emretmemi uygun gördüğünü’ söyledi. Bunun üzerine
ben de Ömer
Radıyallahu Anhu'ya;
Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in yapmadığı
bir şeyi nasıl yaparsın? dedim. Ömer; ‘Allah Subhenehû ve
Teala’ya yemin olsun ki bu hayırdır’ dedi. Ve nihayet bu
işe aklım yatıncaya ve Allah
Subhenehû ve Teala
benim göğsümü bu işe açıncaya kadar Ömer bu görüşünde ısrar
etti, birkaç defa tekrarladı ve ben de Ömer'in görüşüne iştirak
ettim, uygun buldum’. Zeyd diyor ki; Ardından da Ebu Bekir
bana; ‘Sen, genç, akıllı ve doğruluğundan şüphe edilmeyen bir
adamsın. Sen Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem
'in vahiy kâtipliğini yaptın. Kur'an-ı incele ve onu topla diye
emir verdi." Zeyd b. Sabit konuşmasına şöyle devam ediyor:
"Allah Subhenehû ve Teala’ya yemin olsun ki şu
dağlardan, bir dağı, taşımakla görevlendirilmek, bana Kur'an-ı
toplamakla görevlendirilmekten daha ağır gelmezdi. Bu nedenle
Ömer'e Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in
yapmadığı bir işi yapmaya nasıl cesaret edebilirsin? diye sordum
da bunun üzerine Ömer
Radıyallahu Anhu;
‘Vallahi bu hayırdır’ dedi. Ömer ve Ebu Bekir
Radıyallahu Anhuma'nın
göğsünü açan, ferahlatan Allahu Teâla bu konuda benim göğsümü de
ferahlatıncaya kadar Ebu Bekir
Radıyallahu Anhu
bana müracaat etmeye devam etti ve ben de onların görüşüne
uydum. Ardından da Kur'an-ı yazılı bulunduğu hurma dallarından,
beyaz ince taşlardan, bez parçaları ve hafızların ezberlerinden
takip ettim. Tevbe sûresinin son ayetlerinden olan;
"And olsun ki size
kendinizden bir resul gelmiştir. Sıkıntıya düşmeniz kendisine
ağır gelir."
ayetinden Tevbe süresinin sonuna kadar olan ayet, Ensar'dan Ebu
Huzeyme'nin yanında buluncaya kadar bu işe devam ettim. Bu ayeti
ondan başkasında bulamadım. Derlediğim bu kitap; Ebu Bekir'in
yanında ondan sonra Ömer'in yanında ondan sonra Ömer'in kızı
Hafsa Radıyallahu
Anha'nın yanında
kaldı."
Zeyd'in Kur'an-ı toplaması
sadece hafızlardan alıntılara göre yazmakla gerçekleşmedi. Zeyd,
Kur'an-ı toplarken özellikle getirilen ayetlerin Resulullah
Sallallahu Aleyhi
Vesellem'in önünde
yazılmış olması şartına göre topluyordu. Kendisine arz olunan
bir sahifenin bizzat Resulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem'in
gözleri önünde yazıldığına dair iki şahit getirilmedikçe bir
sayfayı diğer sayfanın yanına koymuyordu. Üstelik aşağıdaki iki
hususu bir arada bulundurmadıkça da bir sayfayı almıyordu:
1-
Sahabelerden birisi tarafından yazılmış olması,
2-
Sahabeden birisi tarafından ezberlenmiş olması.
Alınması istenen sahife ile
herhangi bir sahabenin ezberindeki ayet aynı ise yazılı olan
sayfa alınıyordu. Aksi takdirde reddolunuyordu. Bu nedenle Tevbe
sûresinin son kısmını Zeyd b. Sabit ezbere bildiği halde
Ensar'dan Ebu Huzeyme'nin yanında buluncaya kadar almayıp
bekledi.
Yahya b. Abdurrahman b. Hatib
yoluyla rivayet edildiğine göre: "Ömer
Radıyallahu Anhu
ayağa kalktı ve dedi ki; ‘Kim Resulullah Sallallahu Aleyhi
Vesellem'den Kur'an'dan bir şey aldıysa onu getirsin’.
Bilindiği üzere Kur'an
ayetlerini sahifelere, levhalara ve hurma dallarına
yazıyorlardı. Ve iki şahit getirmedikçe de hiç kimseden bir şey
kabul etmiyordu. Bu da gösteriyor ki Zeyd, Kur'an'ın birtakım
şeylerin üzerinde yazılı olmasıyla yetinmiyor, Zeyd'in kendisi
ezbere bildiği halde yazılı olan ayetlerin Resulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem'den
bizzat işitme yoluyla alındığına dair şahit bulunmadıkça da
almıyordu. Böylece ihtiyatlı davranma hususunda mübalağa
yapıyordu.”
Toplama işi, Resulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem'in
gözleri önünde yazılan sayfaları iki kapak arasında tek bir
kitapta bir araya getirilmedikçe sona erdirilmedi. Kur'an,
sahifelerde yazılı halde idi. Ancak dağınık bir halde olduğu
için Ebu Bekir Radıyallahu Anhu onu bir yerde
topladı. Bu nedenle Ebu Bekir Radıyallahu Anhu’nun
Kur'an'ın toplanmasında yaptığı iş Kur'an'ın tek bir mushafta
yazılması işi olmayıp bilakis Resulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem'in
gözleri önünde yazılmış olan sayfaların bir mekânda
toplanmasıdır. Toplanan bu sayfaların doğruluğunun desteklenmesi
ve bundan emin olmak için de getirilen sayfaların hem Resulullah
Sallallahu Aleyhi
Vesellem'in
gözleri önünde yazıldığının iki şahitle ispatlanmış olması şartı
hem de sahabeler tarafından ezberlenmiş olması şartı aranıyordu.
Bu sahifeler hayatı boyunca önce Ebu Bekir'in yanında, sonra
Ömer'in yanında sonra da Ömer'in vasiyeti üzere kızı ve
mü'minlerin annesi Hafsa
Radıyallahu Anha'nın
yanında muhafaza edildi.
Buradan da anlaşılmaktadır ki
Ebu Bekir Radıyallahu Anhu'nun Kur'an-ı toplaması,
ancak Resulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem'in
önünde yazılan sayfaların toplanmasından ibarettir. Kur'an'ın
hıfzedilmesi ise Kur'an'ın ezberlenmesi demek değil, ancak
çeşitli şeyler üzerine Resulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem'in
gözleri önünde yazılı olan sahifelerin korunması demektir.
Kur'an'ın üzerine yazılı olduğu şeyleri toplamak ve muhafaza
altına almak ise ancak Resulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem'den
nakledilenin aynen nakledildiğinin tekidinde mübalağalı ve
ihtiyatlı davranmak içindir. Ama Kur'an'ın bizzat kendisi
sahabenin göğüslerinde korunmuş ve ezberlerinde de toplanmıştı.
Ezbere olan güven onların çoğunluğuna dayanmaktadır. Çünkü
tamamen veya kısmen Kur'an-ı ezberleyen birçok kişi vardı.
Buraya kadar yapılan açıklama
Ebu Bekir Radıyallahu Anhu döneminde Kur'an'ın
toplanması açısından yapılan açıklamalardı. Osman
Radıyallahu Anhu'nun halifeliğinin ikinci veya üçüncü
yılında gerçekleştirdiği Kur'an-ı toplama işine gelince:
Hicretin 25. yılında Şam halkıyla beraber Ermenistan'da ve Irak
halkıyla beraber de Azerbaycan'da savaşan Huzeyfe İbn el Yemân,
insanların Kur'an'ı okumadaki ihtilaflarından korkmuş bir halde
Medine'de Osman Radıyallahu Anhu'nun yanına geldi.
Bulunduğu yerlerde Şam halkının Kur'an'ı Irak halkının
işitmediği bir tarzda Ubey b. Ka'b'ın kıraatıyla okuduklarını,
Irak halkının da Şam halkının işitmediği bir tarzda Abdullah b.
Mesud'un kıraatıyla okuduklarını ve kıraat ihtilafı nedeniyle
birbirlerini tekfir ettiklerini gördü. Her iki grup da Bakara
sûresindeki 196. ayeti kerimeyi farklı okuyorlardı. Birinin
ayeti kerimeyi (وأتموا
الحج والعمرة لله)
şeklinde diğerinin ise; (وأتموا
الحج والعمرة للبيت) şeklinde
okumaları Huzeyfe İbn el Yemân'ı çok kızdırmış ve gözlerini kan
çanağına çevirmişti.
Yine Huzeyfe'den rivayeten;
"Kufe halkı İbni Mesud'un
kıraatını, Basra halkı da Ebu Musa El Eşari'nin kıraatının doğru
olduğunu söylüyordu. Allah Subhenehû ve Teala’ya
yemin olsun ki mü'minlerin emirinin yanına vardığımda bütün
kıraatların tek bir kıraat haline döndürmesini ona
emrettireceğim dedim ve Osman'ın yanına vardım."
İbn Şihab Enes b. Malik'den
şunu rivayet ediyor:
"Ermenistan ve Azerbaycan
fethinde Suriye ve Iraklılarla beraber savaşan ve onların
Kur'an-ı farklı şekillerde okumalarından korkan Huzeyfe İbni
el-Yeman Osman
Radıyallahu Anha
gelerek; ‘Ey Mü'minlerin emiri; bu ümmet, Yahudi ve
Hıristiyanların kitaplarında ihtilaf ettikleri gibi kitaplarında
ihtilaf etmeden, helak olmadan onlara yetiş, işin icabına bak.’
dedi. Bunun üzerine Osman
Radıyallahu Anhu,
Ömer Radıyallahu
Anhu’nun kızı
Hafsa Radıyallahu
Anha'ya haber
göndererek elinde bulunan mushaftan başka nüshalar çıkartacağını
ve çoğaltma işi bittikten sonra da asıl nüshayı kendisine iade
edeceğini söyleyerek elindeki nüshayı istedi. Hafsa
Radıyallahu Anha
da nüshayı Osman’a gönderdi.
Osman Radıyallahu
Anhu, Zeyd b.
Sabit, Abdullah b. Zübeyr, Said b. As ve Abdurrahman b. Haris b.
Hişam'dan oluşan heyete Kur'an-ı çoğaltmalarını emretti. Osman
Radıyallahu Anhu,
Zeyd'in dışındaki Kureyş'li üç kişiye; ‘Kur'an hakkında Zeyd ile
herhangi bir ihtilafa düşerseniz Kureyş lehçesi ile yazınız.
Çünkü Kur'an, Kureyş lehçesiyle nazil olmuştur’ dedi. Onlar da
Osman'ın dediği gibi yaptılar. Heyet istenilen nüshaları
hazırladıktan sonra asıl nüsha Osman
Radıyallahu Anhu
tarafından Hafsa
Radıyallahu Anha'ya
iade edildi. Ve çoğaltılan nüshaların her birinden önemli
merkezlere birer nüsha gönderilerek çoğaltılan nüshaların
dışındaki bütün nüshaların yakılması halife tarafından
emredildi."
Çoğaltılan nüshalar yedi
taneydi. Bunlar sırasıyla Mekke'ye, Şam'a, Yemen'e, Bahreyn'e,
Basra'ya ve Kufe'ye birer adet gönderildi. Bir nüsha da
Medine'de bırakıldı.
Bu nedenle Osman
Radıyallahu Anhu'nun yaptığı iş Kur'an'ın toplanması işi
değil, Resulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem'den
alındığı şekilde Kur'an-ı olduğu gibi aynen nakletmek ve
çoğaltmak işidir. Osman Radıyallahu Anhu Hafsa
Radıyallahu Anha'nın
yanında muhafaza edilmekte olan nüshadan yedi adet çoğaltmaktan
başka hiçbir şey yapmamıştır. Bütün insanları bu çizgide
toplamıştır. Bu nüshanın yazıldığı şeklin dışında herhangi bir
hat veya imla ile Kur'an-ı yazmaktan insanları men etmiştir.
Böylece yazı ve imla olarak bu nüshada karar kılındı. Bu hat ve
imla vahiy indiği zaman Resulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem
gözleri önünde
yazılan sahifelerdeki hattın ve imlanın ve Ebu Bekir
Radıyallahu Anhu'nun topladığı nüshanın da aynısıydı.
Sonra da Müslümanlar bu nüshadan çoğaltmaya başladılar. Böylece
ortada yalnızca Osman'ın mushafının yazı şekli kaldı. Matbaa
icat edildiğinde ise aynı hat ve imla ile bu nüshaya göre
Kur'an-ı Kerimler basılmaya başlandı.
Ebu Bekir Radıyallahu Anhu’nun
Kur'an-ı toplaması ile Osman'ın Kur'an-ı toplaması arasında
şöyle bir fark vardır: Ebu Bekir Radıyallahu Anhu
Kur'anı taşıyanların ölmeleriyle Kur'an'dan bir şeyin
kaybolacağından korktu. Her ne kadar Kur'an'ın tamamı
sahifelerde yazılı idi ise de tamamı tek bir kitap halinde bir
yerde toplanmış değildi. Bu nedenle Ebu Bekir Kur'an-ı
sahifelerde bir araya getirdi. Arap lügatinin genişliği
nedeniyle Kur'an kıraatlarındaki farklılıkların çoğalması ve
insanların birbirlerini Kur'an-ı hatalı okumakla suçlamaları,
Osman Radıyallahu Anhu'da işin daha da kötüye gitmesi
endişesini artırdı ve bu mushaflar tek bir mushafta çoğaltıldı.
Bu nedenle şu anda elimizde bulunan mushaf, Resulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem'e
inen mushafın ve Resulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem'in
önünde yazılan sahifelerin bizzat aynısıdır. Ve yine şu anda
elimizde bulunan Mushaf, Ebu Bekir Radıyallahu Anhu'nun
bir araya getirip tek bir mekânda muhafaza altına aldığı, Osman
Radıyallahu Anhu'nun da bu nüshadan yedi nüsha olarak
çoğalttığı ve bu yedi nüshanın dışındakilerin yakılmasını
emrettiği, yazısı ile imlasıyla ayetlerinin ve sûrelerin
tertibiyle Ebu Bekir Radıyallahu Anhu zamanında bir
araya toplanan mushafın aynısıdır.
Resulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem'in
vahyin gelişine göre yazdırdığı, Ebu Bekir Radıyallahu Anhu’nun
toplayıp bir araya getirdiği ve buna göre de mushafın
çoğaltıldığı ilk nüsha Medine valisi Mervan zamanına kadar
mü'minlerin annesi Hafsa
Radıyallahu Anha'nın
yanında muhafaza edildi. Mervan, Medine valisi olduğu dönemde
mushaf nüshalarının her yerde yaygın halde bulunduğu ve ilk
nüshaya artık lüzum kalmadığı gerekçesiyle ilk nüshayı,
müminlerin annesi Hafsa'dan alarak imha ettirdi.
İbn Şihab'dan şöyle dediği
rivayet edildi:
"Salim b. Abdullah b. Ömer bana
şöyle haber verdi: Mervan, Muaviye'nin Medine valisi olduğu
dönemde Hafsa
Radıyallahu Anha'dan
Kur'an'ın yazıldığı sayfaları istedi. Ancak Hafsa yanındaki
sayfaları vermeyi reddetti. Salim dedi ki; ‘Hafsa vefat
ettiğinde biz onu defnedip döndükten sonra, Mervan Abdullah b.
Ömer'e Hafsa
Radıyallahu Anha'nın
yanındaki sayfaların kendisine gönderilmesi hususunda ısrar
etti. Abdullah b. Ömer de bu sayfaları gönderdi. Mervan bunların
imha edilmesini emretti. Ve bu sayfalar yırtılıp yok edildi. Bu
hareketini de şöyle nedenlendirdi: ‘Ben bu işi, zamanla
insanların bu sayfalar hakkında şüpheye düşmelerinden korktuğum
için yaptım’."