Kur'an'ın Toplanması


Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Rabbine kavuştuğunda Kur'an-ı Kerimin tamamının deri, kemik, ağaç dalları, yapraklar üzerinde yazılı olduğu ve yine tamamının Sahabe-i Kiram Radıyallahu Anhüm tarafından ezberlendiği yüzde yüz kesin delille sabittir. Bir veya birkaç ayet indiği zaman Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem hemen inen ayetlerin önünde yazılmasını emrediyordu. Aynı zamanda Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem vahyi yazmakla görevli olan vahy kâtiplerinin dışındaki Müslümanların inen ayetleri yazmalarını da engellemiyordu.

Müslim'in İbni Mes'ud'dan rivayet ettiği bir hadise göre Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle dedi: لا تَكْتُبُوا عَنِّي وَمَنْ كَتَبَ عَنِّي غَيْرَ الْقُرْآنِ فَلْيَمْحُهُ   "Benden Kur'an'dan başka bir şey yazmayın. Benden Kur'an dışında bir şey yazan onu imha etsin."[1]

Vahiy kâtiplerinin yazmış olduğu Kur'an'ın tamamı sahifelerde idi. Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:

رَسُولٌ مِنْ اللَّهِ يَتْلُوا صُحُفًا مُطَهَّرَةً    "Arınmış sahifeleri okuyan Allah katından bir resül.."[2]

Yani Resul, batıldan temizlenmiş, hak ve adaletle dosdoğru bir şekilde yazılmış kâğıtları okuyor. Allahu Teâla şöyle dedi:

كَلا إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ (11) فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ (12) فِي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍ (13) مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍ (14) بِأَيْدِي سَفَرَةٍ (15) كِرَامٍ بَرَرَةٍ    "Sakın; Çünkü bu bir öğüttür. Dileyen onu düşünüp öğüt alır. O, çok şerefli sahifelerdedir. Yüceltilmiş ve temizlenmiştir. Kâtiplerin elleriyle. Kıymetli, saygıdeğer."[3]

Yani bu kitap şerefli sahifelerde sabit, Allah katında yüksek derecelere sahip, şeytanların ellerinden temizlenmiş, muttakilerin elleriyle yazılmış bir öğüttür.

Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem mushafın iki kapağı arasında olanların tamamını gözlerinin önünde yazılmış olarak bıraktı.

Abdülaziz b. Rafi'den dedi ki;

"Ben ve Şeddad b. Ma'kıl, İbni Abbas'ın Radıyallahu Anhum yanına girdik. Şeddad b. Ma'kıl İbni Abbas'a: Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem bir şey bıraktı mı? diye sordu. İbni Abbas; ‘İki Kapağın arasındakilerden başka bir şey bırakmadı’ dedi. Bu defa Muhammed b. el-Hanefiyye'nin yanına girdim ve aynı soruyu ona da sorduk. Muhammed b. el-Hanefiyye; İki kapağın arasındakilerden başka hiçbir şey bırakmadı’ dedi."

Sûrelerdeki Kur'an ayetlerinin tamamının indiği zaman Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in önünde hemen sahifelere yazıldığı hususunda icma vardır. Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem, hem Araplar hem de bütün dünya için kendisine verilen en büyük mucize olan Kur'an-ı Kerim hakkında mutmain ve huzurlu bir şekilde vefat etti. Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem Kur'an ayetlerinden herhangi birisinin kaybolacağından asla korkmuyordu. Çünkü Allahu Teâla Hicr sûresi 9. ayette Kur'an-ı muhafaza edeceğini şöylece bildirmektedir:

إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ     "Muhakkak ki Zikri Biz indirdik  onun koruyucusu da elbette Biziz."[4]

Zira bu ayetler Resulün gözleri önünde yazılıyor, sahabenin hafızalarında muhafaza ediliyor ve Müslümanların Kur'an-ı yazmalarına izin veriliyordu. Bu nedenle Sahabe-i Kiram, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in vefatından sonra riddet savaşlarında -dinden dönenlere ve yalancı peygamberlere karşı yapılan savaşlarda- hafız sahabelerin öldürülmelerinde çoğalma oluncaya kadar, Kur'an'ın tamamının bir kitapta toplanılmasına veya Kur'an'ın yazılmasına ihtiyaç hissetmediler. Riddet savaşlarında birtakım Kurraların vefatı ile Ömer Radıyallahu Anhu, birtakım Kur'an sayfalarının ve bazı ayetlerin kaybolabileceğinden korktu ve yazılan sayfaların bir araya toplanmasını düşündü. Bu düşüncesini Ebu Bekir Radıyallahu Anhu’ya açtı ve Kur'an'ın toplanması olayı gerçekleşti.

Ubeyd. b. es-Sebbak'tan rivayetle Zeyd b. Sabit Radıyallahu Anhum şöyle dedi:

أَرْسَلَ إِلَيَّ أَبُو بَكْرٍ مَقْتَلَ أَهْلِ الْيَمَامَةِ فَإِذَا عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ عِنْدَهُ قَالَ أَبُو بَكْرٍ رَضِي اللَّه عَنْهم إِنَّ عُمَرَ أَتَانِي فَقَالَ إِنَّ الْقَتْلَ قَدِ اسْتَحَرَّ يَوْمَ الْيَمَامَةِ بِقُرَّاءِ الْقُرْآنِ وَإِنِّي أَخْشَى أَنْ يَسْتَحِرَّ الْقَتْلُ بِالْقُرَّاءِ بِالْمَوَاطِنِ فَيَذْهَبَ كَثِيرٌ مِنَ الْقُرْآنِ وَإِنِّي أَرَى أَنْ تَأْمُرَ بِجَمْعِ الْقُرْآنِ قُلْتُ لِعُمَرَ كَيْفَ تَفْعَلُ شَيْئًا لَمْ يَفْعَلْهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ عُمَرُ هَذَا وَاللَّهِ خَيْرٌ فَلَمْ يَزَلْ عُمَرُ يُرَاجِعُنِي حَتَّى شَرَحَ اللَّهُ صَدْرِي لِذَلِكَ وَرَأَيْتُ فِي ذَلِكَ الَّذِي رَأَى عُمَرُ قَالَ زَيْدٌ قَالَ أَبُو بَكْرٍ إِنَّكَ رَجُلٌ شَابٌّ عَاقِلٌ لا نَتَّهِمُكَ وَقَدْ كُنْتَ تَكْتُبُ الْوَحْيَ لِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَتَتَبَّعِ الْقُرْآنَ فَاجْمَعْهُ فَوَاللَّهِ لَوْ كَلَّفُونِي نَقْلَ جَبَلٍ مِنَ الْجِبَالِ مَا كَانَ أَثْقَلَ عَلَيَّ مِمَّا أَمَرَنِي بِهِ مِنْ جَمْعِ الْقُرْآنِ قُلْتُ كَيْفَ تَفْعَلُونَ شَيْئًا لَمْ يَفْعَلْهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ هُوَ وَاللَّهِ خَيْرٌ فَلَمْ يَزَلْ أَبُو بَكْرٍ يُرَاجِعُنِي حَتَّى شَرَحَ اللَّهُ صَدْرِي لِلَّذِي شَرَحَ لَهُ صَدْرَ أَبِي بَكْرٍ وَعُمَرَ رَضِي اللَّه عَنْهمَا فَتَتَبَّعْتُ الْقُرْآنَ أَجْمَعُهُ مِنَ الْعُسُبِ وَاللِّخَافِ وَصُدُورِ الرِّجَالِ حَتَّى وَجَدْتُ آخِرَ سُورَةِ التَّوْبَةِ مَعَ أَبِي خُزَيْمَةَ الأنْصَارِيِّ لَمْ أَجِدْهَا مَعَ أَحَدٍ غَيْرِهِ ( لَقَدْ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ أَنْفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ ) حَتَّى خَاتِمَةِ بَرَاءَةَ فَكَانَتِ الصُّحُفُ عِنْدَ أَبِي بَكْرٍ حَتَّى تَوَفَّاهُ اللَّهُ ثُمَّ عِنْدَ عُمَرَ حَيَاتَهُ ثُمَّ عِنْدَ حَفْصَةَ بِنْتِ عُمَرَ رَضِي اللَّه عَنْهم "Ebu Bekir Yemâme savaşından sonra beni çağırttı. Yanına vardığımda Ömer de oradaydı. Ebu Bekir Radıyallahu Anhu şöyle dedi: ‘Ömer Radıyallahu Anhu bana geldi ve ‘Yemame savaşında Kur'an-ı ezberleyenlerin pek çoğunun şehit düştüğünü diğer yerlerde de şehit düşen kurraların artmasıyla Kur'an'ın kaybolmasından korktuğunu ve Kur'an'ın toplanılmasını emretmemi uygun gördüğünü’ söyledi. Bunun üzerine ben de Ömer Radıyallahu Anhu'ya; Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in yapmadığı bir şeyi nasıl yaparsın? dedim. Ömer; ‘Allah Subhenehû ve Teala’ya yemin olsun ki bu hayırdır’ dedi. Ve nihayet bu işe aklım yatıncaya ve Allah Subhenehû ve Teala benim göğsümü bu işe açıncaya kadar Ömer bu görüşünde ısrar etti, birkaç defa tekrarladı ve ben de Ömer'in görüşüne iştirak ettim, uygun buldum’.   Zeyd diyor ki; Ardından da Ebu Bekir bana; ‘Sen, genç, akıllı ve doğruluğundan şüphe edilmeyen bir adamsın. Sen Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem 'in vahiy kâtipliğini yaptın. Kur'an-ı incele ve onu topla diye emir verdi."   Zeyd b. Sabit konuşmasına şöyle devam ediyor: "Allah Subhenehû ve Teala’ya yemin olsun ki şu dağlardan, bir dağı, taşımakla görevlendirilmek, bana Kur'an-ı toplamakla görevlendirilmekten daha ağır gelmezdi. Bu nedenle Ömer'e Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in yapmadığı bir işi yapmaya nasıl cesaret edebilirsin? diye sordum da bunun üzerine Ömer Radıyallahu Anhu; ‘Vallahi bu hayırdır’ dedi. Ömer ve Ebu Bekir Radıyallahu Anhuma'nın göğsünü açan, ferahlatan Allahu Teâla bu konuda benim göğsümü de ferahlatıncaya kadar Ebu Bekir Radıyallahu Anhu bana müracaat etmeye devam etti ve ben de onların görüşüne uydum. Ardından da Kur'an-ı yazılı bulunduğu hurma dallarından, beyaz ince taşlardan, bez parçaları ve hafızların ezberlerinden takip ettim. Tevbe sûresinin son ayetlerinden olan;

"And olsun ki size kendinizden bir resul gelmiştir. Sıkıntıya düşmeniz kendisine ağır gelir."[5] ayetinden Tevbe süresinin sonuna kadar olan ayet, Ensar'dan Ebu Huzeyme'nin yanında buluncaya kadar bu işe devam ettim. Bu ayeti ondan başkasında bulamadım. Derlediğim bu kitap; Ebu Bekir'in yanında ondan sonra Ömer'in yanında ondan sonra Ömer'in kızı Hafsa Radıyallahu Anha'nın yanında kaldı."[6]

Zeyd'in Kur'an-ı toplaması sadece hafızlardan alıntılara göre yazmakla gerçekleşmedi. Zeyd, Kur'an-ı toplarken özellikle getirilen ayetlerin Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in önünde yazılmış olması şartına göre topluyordu. Kendisine arz olunan bir sahifenin bizzat Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in gözleri önünde yazıldığına dair iki şahit getirilmedikçe bir sayfayı diğer sayfanın yanına koymuyordu. Üstelik aşağıdaki iki hususu bir arada bulundurmadıkça da bir sayfayı almıyordu:

1- Sahabelerden birisi tarafından yazılmış olması,

2- Sahabeden birisi tarafından ezberlenmiş olması.

Alınması istenen sahife ile herhangi bir sahabenin ezberindeki ayet aynı ise yazılı olan sayfa alınıyordu. Aksi takdirde reddolunuyordu. Bu nedenle Tevbe sûresinin son kısmını Zeyd b. Sabit ezbere bildiği halde Ensar'dan Ebu Huzeyme'nin yanında buluncaya kadar almayıp bekledi.

Yahya b. Abdurrahman b. Hatib yoluyla rivayet edildiğine göre: "Ömer Radıyallahu Anhu ayağa kalktı ve dedi ki; ‘Kim Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'den Kur'an'dan bir şey aldıysa onu getirsin’.

Bilindiği üzere Kur'an ayetlerini sahifelere, levhalara ve hurma dallarına yazıyorlardı. Ve iki şahit getirmedikçe de hiç kimseden bir şey kabul etmiyordu. Bu da gösteriyor ki Zeyd, Kur'an'ın birtakım şeylerin üzerinde yazılı olmasıyla yetinmiyor, Zeyd'in kendisi ezbere bildiği halde yazılı olan ayetlerin Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'den bizzat işitme yoluyla alındığına dair şahit bulunmadıkça da almıyordu. Böylece ihtiyatlı davranma hususunda mübalağa yapıyordu.”

Toplama işi, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in gözleri önünde yazılan sayfaları iki kapak arasında tek bir kitapta bir araya getirilmedikçe sona erdirilmedi. Kur'an, sahifelerde yazılı halde idi. Ancak dağınık bir halde olduğu için Ebu Bekir Radıyallahu Anhu onu bir yerde topladı. Bu nedenle Ebu Bekir Radıyallahu Anhu’nun Kur'an'ın toplanmasında yaptığı iş Kur'an'ın tek bir mushafta yazılması işi olmayıp bilakis Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in gözleri önünde yazılmış olan sayfaların bir mekânda toplanmasıdır. Toplanan bu sayfaların doğruluğunun desteklenmesi ve bundan emin olmak için de getirilen sayfaların hem Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in gözleri önünde yazıldığının iki şahitle ispatlanmış olması şartı hem de sahabeler tarafından ezberlenmiş olması şartı aranıyordu. Bu sahifeler hayatı boyunca önce Ebu Bekir'in yanında, sonra Ömer'in yanında sonra da Ömer'in vasiyeti üzere kızı ve mü'minlerin annesi Hafsa Radıyallahu Anha'nın yanında muhafaza edildi.

Buradan da anlaşılmaktadır ki Ebu Bekir Radıyallahu Anhu'nun Kur'an-ı toplaması, ancak Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in önünde yazılan sayfaların toplanmasından ibarettir. Kur'an'ın hıfzedilmesi ise Kur'an'ın ezberlenmesi demek değil, ancak çeşitli şeyler üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in gözleri önünde yazılı olan sahifelerin korunması demektir. Kur'an'ın üzerine yazılı olduğu şeyleri toplamak ve muhafaza altına almak ise ancak Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'den nakledilenin aynen nakledildiğinin tekidinde mübalağalı ve ihtiyatlı davranmak içindir. Ama Kur'an'ın bizzat kendisi sahabenin göğüslerinde korunmuş ve ezberlerinde de toplanmıştı. Ezbere olan güven onların çoğunluğuna dayanmaktadır. Çünkü tamamen veya kısmen Kur'an-ı ezberleyen birçok kişi vardı.

Buraya kadar yapılan açıklama Ebu Bekir Radıyallahu Anhu döneminde Kur'an'ın toplanması açısından yapılan açıklamalardı. Osman Radıyallahu Anhu'nun halifeliğinin ikinci veya üçüncü yılında gerçekleştirdiği Kur'an-ı toplama işine gelince: Hicretin 25. yılında Şam halkıyla beraber Ermenistan'da ve Irak halkıyla beraber de Azerbaycan'da savaşan Huzeyfe İbn el Yemân, insanların Kur'an'ı okumadaki ihtilaflarından korkmuş bir halde Medine'de Osman Radıyallahu Anhu'nun yanına geldi. Bulunduğu yerlerde Şam halkının Kur'an'ı Irak halkının işitmediği bir tarzda Ubey b. Ka'b'ın kıraatıyla okuduklarını, Irak halkının da Şam halkının işitmediği bir tarzda Abdullah b. Mesud'un kıraatıyla okuduklarını ve kıraat ihtilafı nedeniyle birbirlerini tekfir ettiklerini gördü. Her iki grup da Bakara sûresindeki 196. ayeti kerimeyi farklı okuyorlardı. Birinin ayeti kerimeyi (وأتموا الحج والعمرة لله) şeklinde diğerinin ise; (وأتموا الحج والعمرة للبيت) şeklinde okumaları Huzeyfe İbn el Yemân'ı çok kızdırmış ve gözlerini kan çanağına çevirmişti.

Yine Huzeyfe'den rivayeten;

"Kufe halkı İbni Mesud'un kıraatını, Basra halkı da Ebu Musa El Eşari'nin kıraatının doğru olduğunu söylüyordu. Allah Subhenehû ve Teala’ya yemin olsun ki mü'minlerin emirinin yanına vardığımda bütün kıraatların tek bir kıraat haline döndürmesini ona emrettireceğim dedim ve Osman'ın yanına vardım."

İbn Şihab Enes b. Malik'den şunu rivayet ediyor:

"Ermenistan ve Azerbaycan fethinde Suriye ve Iraklılarla beraber savaşan ve onların Kur'an-ı farklı şekillerde okumalarından korkan Huzeyfe İbni el-Yeman Osman Radıyallahu Anha gelerek; ‘Ey Mü'minlerin emiri; bu ümmet, Yahudi ve Hıristiyanların kitaplarında ihtilaf ettikleri gibi kitaplarında ihtilaf etmeden, helak olmadan onlara yetiş, işin icabına bak.’ dedi. Bunun üzerine Osman Radıyallahu Anhu, Ömer Radıyallahu Anhu’nun kızı Hafsa Radıyallahu Anha'ya haber göndererek elinde bulunan mushaftan başka nüshalar çıkartacağını ve çoğaltma işi bittikten sonra da asıl nüshayı kendisine iade edeceğini söyleyerek elindeki nüshayı istedi. Hafsa Radıyallahu Anha da nüshayı Osman’a gönderdi. Osman Radıyallahu Anhu, Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Zübeyr, Said b. As ve Abdurrahman b. Haris b. Hişam'dan oluşan heyete Kur'an-ı çoğaltmalarını emretti. Osman Radıyallahu Anhu, Zeyd'in dışındaki Kureyş'li üç kişiye; ‘Kur'an hakkında Zeyd ile herhangi bir ihtilafa düşerseniz Kureyş lehçesi ile yazınız. Çünkü Kur'an, Kureyş lehçesiyle nazil olmuştur’ dedi. Onlar da Osman'ın dediği gibi yaptılar. Heyet istenilen nüshaları hazırladıktan sonra asıl nüsha Osman Radıyallahu Anhu tarafından Hafsa Radıyallahu Anha'ya iade edildi. Ve çoğaltılan nüshaların her birinden önemli merkezlere birer nüsha gönderilerek çoğaltılan nüshaların dışındaki bütün nüshaların yakılması halife tarafından emredildi."

Çoğaltılan nüshalar yedi taneydi. Bunlar sırasıyla Mekke'ye, Şam'a, Yemen'e, Bahreyn'e, Basra'ya ve Kufe'ye birer adet gönderildi. Bir nüsha da Medine'de bırakıldı.

Bu nedenle Osman Radıyallahu Anhu'nun yaptığı iş Kur'an'ın toplanması işi değil, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'den alındığı şekilde Kur'an-ı olduğu gibi aynen nakletmek ve çoğaltmak işidir. Osman Radıyallahu Anhu Hafsa Radıyallahu Anha'nın yanında muhafaza edilmekte olan nüshadan yedi adet çoğaltmaktan başka hiçbir şey yapmamıştır. Bütün insanları bu çizgide toplamıştır. Bu nüshanın yazıldığı şeklin dışında herhangi bir hat veya imla ile Kur'an-ı yazmaktan insanları men etmiştir. Böylece yazı ve imla olarak bu nüshada karar kılındı. Bu hat ve imla vahiy indiği zaman Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem gözleri önünde yazılan sahifelerdeki hattın ve imlanın ve Ebu Bekir Radıyallahu Anhu'nun topladığı nüshanın da aynısıydı. Sonra da Müslümanlar bu nüshadan çoğaltmaya başladılar. Böylece ortada yalnızca Osman'ın mushafının yazı şekli kaldı. Matbaa icat edildiğinde ise aynı hat ve imla ile bu nüshaya göre Kur'an-ı Kerimler basılmaya başlandı.

Ebu Bekir Radıyallahu Anhu’nun Kur'an-ı toplaması ile Osman'ın Kur'an-ı toplaması arasında şöyle bir fark vardır: Ebu Bekir Radıyallahu Anhu Kur'anı taşıyanların ölmeleriyle Kur'an'dan bir şeyin kaybolacağından korktu. Her ne kadar Kur'an'ın tamamı sahifelerde yazılı idi ise de tamamı tek bir kitap halinde bir yerde toplanmış değildi. Bu nedenle Ebu Bekir Kur'an-ı sahifelerde bir araya getirdi. Arap lügatinin genişliği nedeniyle Kur'an kıraatlarındaki farklılıkların çoğalması ve insanların birbirlerini Kur'an-ı hatalı okumakla suçlamaları, Osman Radıyallahu Anhu'da işin daha da kötüye gitmesi endişesini artırdı ve bu mushaflar tek bir mushafta çoğaltıldı. Bu nedenle şu anda elimizde bulunan mushaf, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'e inen mushafın ve Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in önünde yazılan sahifelerin bizzat aynısıdır. Ve yine şu anda elimizde bulunan Mushaf, Ebu Bekir Radıyallahu Anhu'nun bir araya getirip tek bir mekânda muhafaza altına aldığı, Osman Radıyallahu Anhu'nun da bu nüshadan yedi nüsha olarak çoğalttığı ve bu yedi nüshanın dışındakilerin yakılmasını emrettiği, yazısı ile imlasıyla ayetlerinin ve sûrelerin tertibiyle Ebu Bekir Radıyallahu Anhu zamanında bir araya toplanan mushafın aynısıdır.

Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in vahyin gelişine göre yazdırdığı, Ebu Bekir Radıyallahu Anhu’nun toplayıp bir araya getirdiği ve buna göre de mushafın çoğaltıldığı ilk nüsha Medine valisi Mervan zamanına kadar mü'minlerin annesi Hafsa Radıyallahu Anha'nın yanında muhafaza edildi. Mervan, Medine valisi olduğu dönemde mushaf nüshalarının her yerde yaygın halde bulunduğu ve ilk nüshaya artık lüzum kalmadığı gerekçesiyle ilk nüshayı, müminlerin annesi Hafsa'dan alarak imha ettirdi.

İbn Şihab'dan şöyle dediği rivayet edildi:

"Salim b. Abdullah b. Ömer bana şöyle haber verdi: Mervan, Muaviye'nin Medine valisi olduğu dönemde Hafsa Radıyallahu Anha'dan Kur'an'ın yazıldığı sayfaları istedi. Ancak Hafsa yanındaki sayfaları vermeyi reddetti. Salim dedi ki; ‘Hafsa vefat ettiğinde biz onu defnedip döndükten sonra, Mervan Abdullah b. Ömer'e Hafsa Radıyallahu Anha'nın yanındaki sayfaların kendisine gönderilmesi hususunda ısrar etti. Abdullah b. Ömer de bu sayfaları gönderdi. Mervan bunların imha edilmesini emretti. Ve bu sayfalar yırtılıp yok edildi. Bu hareketini de şöyle nedenlendirdi: ‘Ben bu işi, zamanla insanların bu sayfalar hakkında şüpheye düşmelerinden korktuğum için yaptım’."


[1] Müslim; 4-298

[2] Beyyine; 2

[3] Abese; 11,16

[4] Hicr: 9

[5] Tevbe: 128

[6] Buhari sahih; 6-255; 9,92,93