Harp siyaseti;
Müslümanlar için nusretin, düşmanları için başarısızlığın
sağlanmasını hazırlayacak harp işlerinin güdülüp gözetilmesidir.
Bu siyasette amelî/pratik yön açığa çıkmaktadır.
Nitekim bu siyasette
Şer’iat, başka durumlarda haram kıldığı bazı şeyleri caiz
kılmıştır, başka durumlarda caiz kıldığı bazı şeyleri de haram
kılmıştır. Zira bu siyasette, düşmana yalan söylemek caiz
kılınmıştır. Hâlbuki harp dışında yalan söylemek haramdır.
Orduda esnek, yumuşak davranışı haram kılmıştır. Hâlbuki harp
dışında esnek, yumuşak davranış menduptur.
İşte böylece, harp siyaseti
harpte hükümlere özel bir itibar kazandırmıştır. Bu itibardan
bir kısmı düşmanla muamele ile ilgilidir, bir kısmı da bunlardan
başkası ile alakalıdır.
Düşmanla muamele ile
ilgili olan hususa gelince:
İslâm halifeye ve Müslümanlara, düşmana, onun kendisine
yaptığının misli ile muamele etmeleri hakkını vermiştir.
Düşmanın Müslümanlardan zorla aldığının aynısını -harp dışında
haram kılınmışlardan da olsa- düşmandan zorla almaları hakkını
vermiştir.
Allah’u Teâlâ şöyle dedi:
وَإِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُوا
بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُمْ بِهِ وَلَئِنْ صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ
لِلصَّابِرِينَ
“Eğer ceza verecekseniz, size yapılan işkencenin misli ile ceza
verin. Ama sabrederseniz, elbette o sabredenler için daha
hayırlıdır.”
Bu ayetin indiriliş sebebi
hakkında şu rivayet edilmiştir:
“Uhud günü müşrikler
Müslümanlara bazı işkencelerle kötü davrandılar: Karınlarını
yardılar, cinsi organlarını kestiler, burunlarını yardılar.
Hanzala b. Rehâb dışında bu şekilde işkence yapmadıkları bir
kişi bırakmadılar. Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
Hamza RadıyAllah’u Anh’un başında durdu. Ona da böyle
işkence etmişlerdi. Onu çok kötü bir şekilde gördü. Karnı
yarılmış, burnu koparılmış durumda idi. Bunun üzerine dedi ki;
أما
والذي أحلف به إن أظفرني الله بهم لأمثلن بسبعين مكانك
“Kendisine yemin
ettiğime and olsun ki, eğer Allah bana onlara karşı zafer
verirse, senin yerine onlardan yetmiş kişiye işkence edeceğim.”
Bunun üzerine bu ayet indirildi.”
Böylece bu ayet harpte
indirilmiş oldu. Her ne kadar yapılan işkenceden fazlası
yasaklanmış olsa da, kâfirlerin Müslümanlara yaptığının aynısını
Müslümanların onlara yapmasının mübah olduğu hususunda bu ayet
gayet açıktır. Hatta ayetten, Müslümanlara işkence yapan
kâfirlerin öldürülenlerine kesmek, koparmak gibi ibret olsun
diye muamele yapmanın, onların yaptığından fazlasına kaçmamak
kaydı ile mübah olduğu anlaşılmaktadır. Hâlbuki bu tür işler
haramdır. Zira bunun yasaklandığına dair Nebi
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’den
haberler geçmiştir. Ancak bu yasak, düşmanın Müslümanların
ölülerine o şekilde muamele etmedikleri durumla ilgilidir. Aksi
halde, düşmanlar Müslümanların ölülerine kötü muamelede
bulunduklarında Müslümanların da onların ölülerine onların
yaptıklarının mislini yapma hakları vardır.
İhanet etmek ve ahdi bozmak
da aynı şekildedir. Düşman bunu yaptığında ya da yapmasından
endişe edildiğinde bizim de onu yapmamız bize caiz olur. Aksi
halde bizim onu yapmamız caiz olmaz. Onun nehyinin geçmesine
rağmen, onu yapmamızın caiz olması ancak harp siyaseti
ile amel etmek olduğu içindir. Zira onun nehyedilmesi ancak
düşmanın onu yapmadığı durumlarda olur. Onu yaparlarsa,
Müslümanlara da onu yapmaları caiz olur.
Zira Allah’u Teâlâ şöyle
dedi:
وَإِمَّا تَخَافَنَّ مِنْ قَوْمٍ
خِيَانَةً فَانْبِذْ إِلَيْهِمْ عَلَى سَوَاءٍ
“Bir topluluğun ihanetinden korkarsan, sen de aynı şekilde ahdi
bozduğunu onlara bildir.”
Buna binaen, düşmanla
savaşlarında nükleer silahları kullanmaları Müslümanlara caiz
olmaktadır. Düşman Müslümanlara karşı o silahları kullanmadan
önce de olsa caizdir. Çünkü devletlerin tamamı da savaşta o
silahları kullanmayı yasal görmektedir. Dolayısıyla o silahları
kullanmak caiz olmaktadır. Hâlbuki nükleer silahları kullanmak,
beşeri helak ettiğinden dolayı haram kılınmıştır. Cihad ise,
beşeri İslâm ile ihya etmek içindir, insanlığı yok etmek için
değil!
Harp işleriyle ilgili
hususlara gelince:
Müslümanların kâfirlerin ağaçlarını, yiyeceklerini, ekimlerini
yakmaları ve evlerini yıkmaları hakkı vardır.
Zira Allah’u Teâlâ şöyle
dedi:
مَا قَطَعْتُمْ مِنْ لِينَةٍ أَوْ
تَرَكْتُمُوهَا قَائِمَةً عَلَى أُصُولِهَا فَبِإِذْنِ اللَّهِ
وَلِيُخْزِيَ الْفَاسِقِينَ
“Hurma ağaçlarından herhangi birini kesmeniz veya olduğu gibi
bırakmanız hep Allah’ın izni iledir ve O’nun fasıkları rezil
etmesi içindir.”
İleride açıklanacağı üzere
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
Nadir oğullarının hurma ağaçlarını yaktırmıştır.
Yahya b. Sa’id el-Ensâri’den
rivayet edilen hususa gelince: “Ebu Bekir Sıddîk
RadıyAllah’u Anh,
Şam’a gönderdiği ordunun komutanına şöyle demiştir: “Yemek
maksadı dışında bir koyun ve deve dahi kesmeyin. Hurmalıkları
yakmayın ve onların içine dalmayın.”
Sahabelerin tamamı ona itiraz etmeyerek, bu emrini
ikrar etmiştir. Zira harpte asıl olan, ekime elverişli
arazilerin tahrip edilmemesi ve ağaçların kesilmemesidir. Fakat
halife ya da ordu komutanı savaşın kazanılması için arazilerin
tahrip edilmesinin ve ağaçların kesilmesinin zorunlu olduğunu
gördüğünde ya da savaşın kazanılmasını hızlandırmak bunu
gerektirdiğinde, harp siyasetinde ağaçları kesmek ve ekim
arazilerini tahrip etmek Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
yaptığı gibi caizdir. Hayvanları öldürmek, düşmanın sahip olduğu
her şeyi yakmak, harp siyaseti gerektirdiğinde, -haram
kılınmış olsa da- caizdir.
Allah’u Teâlâ şöyle dedi:
وَلا يَطَئُونَ مَوْطِئًا يَغِيظُ
الْكُفَّارَ وَلا يَنَالُونَ مِنْ عَدُوٍّ نَيْلاً إِلا كُتِبَ
لَهُمْ بِهِ عَمَلٌ صَالِحٌ
“Kâfirleri öfkelendirecek bir yere
(ayak)
basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları, ancak
bunların karşılığında kendilerine salih bir amel yazılması
içindir.”
Bu söz her şey hakkında
geneldir. Bizzat bu ayeti tahsis eden ne başka bir ayet ne de
bir Hadis geçmedi. Dolayısıyla bu ayet genelliği üzere kalır.
Nitekim evlerin yakılmasının, ağaçların kesilmesi ve
yakılmasının caiz olduğuna dair bir takım sahih Hadisler
geçmiştir.
- İbn Ömer’den şöyle dediği
rivayet edilmiştir: “Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem,
Nadir oğullarının hurma ağaçlarını kestirdi ve yaktırdı.”
Bunun hakkında da şu ayet
indirilmiştir:
مَا قَطَعْتُمْ مِنْ لِينَةٍ أَوْ
تَرَكْتُمُوهَا قَائِمَةً عَلَى أُصُولِهَا فَبِإِذْنِ اللَّهِ
وَلِيُخْزِيَ الْفَاسِقِينَ
“Hurma ağaçlarından herhangi birini kesmeniz veya olduğu gibi
bırakmanız hep Allah’ın izni iledir ve O’nun fasıkları rezil
etmesi içindir.”
- Cerir b. Abdullah’tan,
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
kendisine şöyle dediği rivayet edilmiştir:
ألا
تريحني من ذي الخلصة
“Zûlhalasa’dan
bana haber vererek beni sevindirmeyecek misin?”
Dedi ki; Ben, Ahmus’dan 150 süvariyle yola devam ettim. Onlar at
yetiştirici bir halktır. Zûlhalasa ise, Yemen’de Hase’m’a ve
Becîtün’e ait içinde kendisine tapılan bir putun olduğu ve
kendisine “Kâ’bet’ül Yemâni/Yemenlilerin Kâbesi” denilen bir
evdir. Dedi ki; Ona gitti, onu ateşle yaktı ve parçaladı. Sonra
Ahmus’tan kendisine lakap olarak Ebu Erta’na denilen bir adamı
Nebi SallAllah’u
Aleyhi Vesellem’e,
bunu ona müjdelemesi için gönderdi. O, Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’e
geldiğinde Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’e
dedi ki; Seni hak ile gönderene yemin olsun ki, o yeri ancak pis
bir deveye dönüşmüş halde terk ettim. Dedi ki; Nebi
SallAllah’u Aleyhi Vesellem,
Ahmus atlarına ve adamlarına beş defa hayır duada bulundu.”
- Ahmed, Ebu Davud ve İbni
Mâce Esâme b. Zeyd’den şöyle dediğini rivayet ettiler: “Rasulullah
SallAllah’u
Aleyhi Vesellem,
beni kendisine “Übnâ” denilen bir yerleşim birimine gönderirken
şöyle dedi:
ثم
حرق ائتها
“Oraya git ve yak.” Daha sonra Übnâ’ya Filistin
bina oldu.
Malik’in Muvatta’da rivayet
ettiği Ömer’in vasiyetinden ve bu Hadislerin işaretlerinden
açığa çıkıyor ki; ağaçların kesilmeleri ve yakılmaları, evlerin
yıkılmaları ancak savaşın ya da harbin kazanılması
gerektirdiğinde olmaktadır. Dolayısıyla harp siyasetine
dâhildir.
İslâm ordusu ile ilgili
hususa gelince:
İmamın ya da ordu komutanının; münafıkların, ya da fasıkların,
ya da savaş esnasında orduyu terk edenlerin ve terk edilmesine
teşvik edenlerin, bozguncu haber yayanların v.b. savaşa
katılmalarını engelleme hakkı vardır.
Bunun delili de Allah’u
Teâlâ’nın şu sözüdür:
وَلَكِنْ كَرِهَ اللَّهُ
انْبِعَاثَهُمْ فَثَبَّطَهُمْ وَقِيلَ اقْعُدُوا مَعَ
الْقَاعِدِينَ (46)
لَوْ خَرَجُوا فِيكُمْ مَا زَادُوكُمْ إِلا خَبَالاً وَلاوْضَعُوا
خِلالَكُمْ يَبْغُونَكُمْ الْفِتْنَةَ
“Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri
koydu. Oturanlarla beraber oturun! denildi. Eğer içinizde onlar
da savaşa çıksalardı size bozgunculuktan başka bir katkıları
olmazdı ve mutlaka fitne çıkarmak isteyerek aranıza koşarlardı.”
Hâlbuki İslâm ordusu
kendisine fasık ve münafığın katılmasını engellemez. Fakat
harp siyaseti onun savaşa katılmasına veya belirli bir işi
üstlenmesine engel olunmasını gerektirdiğinde halifenin ve ordu
komutanının bunu yapması caiz olur.
Düşmanla muamelenin
dışında, harp işlerinin dışında ve İslâm ordusuyla alakalı
hususların dışındaki durumlara gelince:
Rasul SallAllah’u
Aleyhi Vesellem’in
Beni Mustalik gazvesi dönüşünde meydana gelen husus buna
örnektir. Zira Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
Müslümanlara anormal bir süratle döndü. O Medine’ye varasıya
kadar gece gündüz gücünün yettiğince çok çaba sarf ederek
yürüyordu. Ordu yorgunluktan bitkin düşmüştü. Hâlbuki hüküm,
orduya nazik davranmaktı. Zira Câbir’den şöyle dediği rivayet
edilmiştir: “Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
yolculukta geriden gelirdi. Zayıfların ardından gelir, onları
terekesine alır ve onlara dua ederdi.” Ancak Abdullah b. Ubeyye
b. Selül’ün Müslümanlar arasında fitne çıkarması ile ilgili
olarak harp siyaseti, ordunun zayıflarının yürüyüşü ile
yürümesini değil de, kuvvetlilerin yürüyüşü ile yürümesini
gerektiriyordu. Ta ki; meydan o fitne konusunu konuşmaya ve
tartışmaya terk edilmesin.
İşte harp siyaseti
savaştaki çatışmayı ya da savaşı kazanmak, düşmanı bozguna
uğratıp ona galip gelmek için harp işlerinin gözetilmesinin
gerektirdiği işleri imamın yapmasını gerektirmektedir. Ancak
bunların tamamı belirli bir amel hakkında bir nâssın geçmemesi
ya da harpte ve dışında tahsis olmaksızın genel olarak haram
kılan bir nâssın geçmesi ile kayıtlıdır. Zinada olduğu gibi.
Allah’u Teala şöyle dedi:
ولا
تقربوا الزنى إنه كان فاحشة وساء سبيلا
“Zinaya
yaklaşmayın. Zira o, bir fuhuştur ve çok kötü bir yoldur.”
Özel bir nâs geçtiğinde,
harp siyaseti bahanesiyle o ameli yapmak caiz olmaz. Bilakis
hakkında geldiği konuma göre nâs ile kayıtlı olmak vacip olur.
Nâs, illetsiz kesin olarak geçmişse, o zaman o fiili yapmak caiz
olmaz. Nâs bir illetle illetli olduğunda, o zaman da illetin
gereği olan hükme tabi olunur. Nâs yasaklamayı getirmişse, Rasul
SallAllah’u
Aleyhi Vesellem
de belirli hallerde onu yapmışsa, o hallerin dışında o fiil
yapılmaz.
Şer’iatın yasakladığı bir
takım fiiller hakkında bir takım nâslar geçmiştir. O fiillerde
yasağa tabi olunur. Bunlarda harp siyaseti var denilmez. Çünkü
harp siyaseti, genel oluştan istisna edilmiş bir husus hakkında
bir nâs geçmedikçe geneldir. Tahsis edilen hususta o nâsa tabi
olunur.
- Buhari, İbn Ömer’den
şöyle dediğini rivayet etti: “Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
bazı gazvelerinde öldürülmüş bir kadın bulundu. Bunun üzerine
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
kadınların ve çocukların öldürülmesini yasakladı.”
- Ahmed, el-Esved b.
Seri’den Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
şöyle dediğini rivayet etti:
مَا بَالُ أَقْوَامٍ جَاوَزَهُمُ
الْقَتْلُ الْيَوْمَ حَتَّى قَتَلُوا الذُّرِّيَّةَ فَقَالَ رَجُلٌ
يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّمَا هُمْ أَوْلادُ الْمُشْرِكِينَ
فَقَالَ أَلا إِنَّ خِيَارَكُمْ أَبْنَاءُ الْمُشْرِكِينَ
“Bazı
gruplara ne oluyor ki, bugün soykırımı yapacak kadar savaşta
taşkınlık yaptılar.”
Bir adam dedi ki; Ya Rasulullah, onlar sadece müşriklerin
çocuklarıdır. Bunun üzerine dedi ki; “Dikkat edin! Sizin
seçkinleriniz de müşriklerin çocuklarıdır.”
- Ebu Davud, Enes’ten
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
şöyle dediğini rivayet etti:
انْطَلِقُوا بِاسْمِ اللَّهِ
وَبِاللَّهِ وَعَلَى مِلَّةِ رَسُولِ اللَّهِ وَلا تَقْتُلُوا
شَيْخًا فَانِيًا وَلا طِفْلاً وَلا صَغِيرًا وَلا امْرَأَةً وَلا
تَغُلُّوا وَضُمُّوا غَنَائِمَكُمْ وَأَصْلِحُوا وَأَحْسِنُوا
إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
“Allah’ın
adıyla, Allah’ın yardımını dileyerek ve Rasulullah’ın milleti/dini
üzerine gidin. İhtiyarları, küçük çocukları, kadınları
öldürmeyin. İhanet etmeyin. Ganimetlerinizi toplayın, ıslah edin
ve her şeyi ihsan ile yapın. Allah ihsan edenleri sever.”
Bu Hadisler, harpte belirli
fiilleri yasakladı. Bunların harp siyaseti bahanesiyle harpte
yapılması doğru olmaz. Ancak o fiiller nâsların getirdiği
biçimde yapılırlar. Nitekim bu hususların tamamının; top, bomba
darbeleriyle ve uzaktan ağır bir şey ile vurarak yapılmasının
caiz olduğuna, aralarına karışmalarından dolayı öldürülmedikleri
sürece düşman kâfirlere ulaşmanın mümkün olmadığında çocukların
ve kadınların öldürülmesinin caiz olduğuna dair nâslar
geçmiştir.
- Buhari, el-Sa’ab b.
Cesâme’den şunu rivayet etti: “Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’e,
müşriklerden bazılarını evinde barındıran bu sebeple kadın ve
çocukların öldürüldüğü ev halkı hakkında soruldu. Bunun üzerine
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
dedi ki:
هم
منهم
“Onlar
onlardandır”.”
- Bin Hıbbân’ın
sahihinde el-Sa’ab’dan şöyle dediği rivayet edilmaktedir:
“Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’e
müşriklerin çocuklarını onlarla birlikte öldürelim mi? diye
sordum. Bunun üzerine dedi ki;
نعم
فانهم معهم
“Evet, zira onlar
onlarla beraberdirler.”
- Tilmizi, Sevr b.
Yezidi’den şunu tahrif etti: “Nebi
SallAllah’u Aleyhi Vesellem,
Taife halkına mancınık ile ateş attırdı.”
Mancınık ile atılan şey
düştüğü yerde, çocuk, kadın, ağaç ve başkası arasında bir ayırım
yapmaz. Böylece top ve bombalar gibi ağır silahlar harpte
kullanıldığında, onunla öldürmek, her şeyin yıkılması ve tahrip
edilmesi caiz olur. Aynı şekilde kadınlar ve çocuklar
öldürülmeden kâfirlere ulaşmak mümkün olmadığında birbirlerine
karışmış olduklarından dolayı, onların öldürülmeleri caiz olur.
Bu hususlardan her bir
hususun bu iki halin dışında -yani mancınıkla ateş hali ve
kendileriyle savaştığımız kâfirler ile kadın ve çocuklar
arasında ayırım yapma imkânının olmaması hali dışında - tek
başına yapılmasına gelince; nâslarda geçen hususa göre ayrıntı
vardır:
- Küçük çocuklara
gelince: Bu halin dışında öldürülmeleri kesinlikle haram
kılınmıştır. Irgatlar da aynı şekildedir. Yani mustazaf/zayıf
kılınmış olanlardan olması nedeni ile zorunlu olarak o toplumda
ücretle çalışanlar da aynı şekildedir. Zira bu ikisinin
öldürülmesi, herhangi bir illet ile illetlendirilmeksizin kesin
olarak nehyedildi.
- Kadınlara gelince:
Onlara bakılır: Savaşıyorlarsa, öldürülmeleri caizdir.
Savaşmıyorlarsa, öldürülmeleri caiz olmaz. Bunun delili de;
Ahmed ve Ebu Davud’un; Ribâh b. Rebi’den yaptıkları şu
rivayettir:
“O,
Nebi SallAllah’u
Aleyhi Vesellem
ile Halid b. Velid’in öncülüğünde bir gazveye katılmış. Ribâh ve
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
ashabı önceden öldürülmüş bir kadının önünden geçtiler. Durup
ona bakıyorlar ve onun durumunu garipsiyorlardı. Öyle ki;
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem,
dişi binek devesi üzerinde onlara yetişti. Bunun üzerine onlar
oradan ayrıldılar. Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
o kadının yanında durup şöyle dedi:
مَا كَانَتْ هَذِهِ لِتُقَاتِلَ
فَقَالَ لأحَدِهِمُ الْحَقْ خَالِدًا فَقُلْ لَهُ لا تَقْتُلُونَ
ذُرِّيَّةً وَلا عَسِيفًا
“Bu kadın
savaşmıyordu.
Sonra onlardan birisine dedi ki; Halid’e yetiş ve
ona deki;
soy kırımı katliamı ve rastgele katliamlar yapmasınlar.”
Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
“Bu kadın savaşmıyordu” sözü, eğer savaşsaydı
öldürülmesinin caiz olduğuna delâlet etmektedir. Böylece Hadis,
kadını öldürmekten nehyi savaşmaması illeti ile illetlendirmiş
olmaktadır.
- Bunu, Ebu Davud’un
İkrime’den yaptığı şu rivayet desteklemektedir: “Nebi
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem,
Huneyn günü öldürülmüş bir kadının önünden geçerken;
من
قتل هذه “Bunu
kim öldürdü?” dedi. Bir adam dedi ki; Ben ya Rasulullah, onu
ganimet aldım. Terkeme yerleştirdim. Bizdeki bozgunu görünce,
beni öldürmek için kılıcıma el uzattı. Ben de onu öldürdüm.
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
onu kınamadı.”
Böylelikle açığa çıkıyor
ki; kadın savaşırsa öldürülmesi caiz olur. Savaşmıyorsa
öldürülmesi caiz olmaz.
- İhtiyar kişilere
gelince: Eğer o, kendisinde kâfirler için bir fayda Müslümanlar
için bir zarar olmayan fâni/çok yaşlı ise, öldürülmesinin
yasaklanmasından dolayı onun öldürülmesi caiz olmaz. Eğer onda
kâfirler için bir fayda Müslümanlar için bir zarar varsa,
öldürülmesi caiz olur. Bunun delili de Ahmed ve Tirmizi’nin,
Samra’dan Nebi
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
şöyle dediğine dair rivayettir:
اقْتُلُوا شُيُوخَ الْمُشْرِكِينَ وَاسْتَحْيُوا شَرْخَهُمْ
“Müşriklerin
yaşlılarını öldürün, gençliğin baharında olanlarını sağ
bırakın.”
- Buhari de, Ebu Musa
Hadisinden şunu rivayet etti: “Huneyn’de işi bittiğinde
Ebu Âmir’i döğüşken bir ordunun başında gördü. Sonra Derid b.
el-Samme ile karşılaştı. Onun yaşı yüzün üzerindeydi. Onu onlar
için bir savaş tertip etmesi için getirmişlerdi. Ebu Âmir onu
öldürdü. Nebi
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
onu bu
fiilinden dolayı kınamadı.”
Buna binaen Enes Hadisi,
kendisinden bir fayda ve zararın beklenmediği Hadiste geçtiği
gibi çok yaşlı olan ihtiyara yorumlanır.
Yapılmalarının nehyedildiği
bu hususlar, ancak nâsta geçtiği şekilde yapılırlar. Harp
dışında ister helal olsun ister haram olsun, harp halinde
meydana gelen herhangi bir ameli Müslümanların düşmanlarına
yapması kötü bulunmaz. Bundan, hakkında savaşta ve savaş dışında
genel olarak haram kılan nâssın geldiği -zina gibi- fiil
olmadıkça istisna olmaz.