Buhari Ömer Radiyallahu Anha’dan şöyle
rivayet etmiştir: “Gece oluncaya kadar hayatta kalmayı başarırsan,
sabaha kadar yasamayı bekleme. Sabah oluncaya kadar hayatta
kalmayı başarırsan, geceye kadar yaşamayı bekleme. Sağlın olduğu
müddetçe, hastalık için hazırlık yap. Hayatta olduğun müddetçe,
ölüm için hazırlık yap.”
Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle
buyuruyor:
“Herkim İslam’ı yeniden hayata geçirmeye bir
faydası olacak ilmi öğrenirken ölürse, cennette peygamberlerin ve
onun arasında sadece bir derece olacaktır.”
Hayatın gerçeklerine ve edindiğimiz tecrübelere
kısa bir bakış bizlere bu hayatın sonsuz olmadığını tartışmasız
bir şekilde ortaya koyar. Dokunduğumuz, gördüğümüz ve
hissettiğimiz tüm varlıklar belirli aşamalardan geçiyor. Tüm
canlıların doğduklarını, ardından büyüyüp geliştiklerini ve olup
yok olduklarını görüyoruz.
Nereye gidiyorlar? Geri dönecekler mi? Sonsuza
dek mi yok oldular? Yoksa başka bir yere mi gittiler? İnsanın
beyninde oluşan bu soruların cevapları hayatında çok önemli yer
ediniyor. Bu cevaplar insanın gelecekte takip edeceği yolda çok
önemli ve büyük bir rol oynuyor. Bu soruların cevapları güven
verici ve tatmin edici olduğu an, İslam akidesi, yani kusursuz ve
akla uygun bir akide oluşur. Aksi takdirde insanın arayışları hiç
bir sonuç vermez. Bu cevaplar yani oluşan İman insanın,
Allah’ın varlığını ve Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’in O’nun
tarafından gönderilmiş olduğunu kabul etmesini ve bu düşünceden
vazgeçmemesini sağlar. İnsan bu imanı kabullenmeye karar verdiği
an ona sarılır ve o andan itibaren onun içeriliğine mecburu olarak
inanmak zorundadır. İnsan iman ettiği takdirde bu hayati sorulara
cevap bulmakta Allahu Teala tarafından çok rahmet bulacaktır.
Allahu Teala insanlara ayetlerinde doğaya ve hayatın akışına
bakmalarını emredip, insanların bilmedikleri şeylerin onlara
kendisi tarafından bildirileceğini buyuruyor. Böylelikle insanda
güven oluşacaktır. Tıpkı şu ayette olduğu gibi:
اقرأ باسم ربك الذي خلق
(1)خلق
الإنسان من علق(2)اقرأ
وربك الأكرم(3)الذي
علم بالقلم(4)علم
الإنسان ما لم يعلم “Yaratan Rabbinin adıyla
oku! O, insani pıhtılaşmış kandan yarattı. Oku! İnsana
bilmediklerini belleten, kalemle yazmayı öğreten Rabbin, en büyük
kerem sahibidir.” (Alak 1-5)
Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem bir
hadisinde şöyle buyuruyor: “Her insanın yaratılışı, önce
annesinin rahminde 40 gün süreyle bir yumurta şeklinde olmasıyla
baslar. Sonra bir müddet için kan pıhtısı olur. Daha sonra bir
parça et olur. Sonra ona hayat üflemekle ve yasayacağı süreyi
koymakla görevli bir melek gelir.”
Yani her canlının ölüm tarihi önceden
belirlenmiştir ve Allahu Teala bu konuda kimseye bilgi
vermemiştir. Ölüm, her insanın tam vaktinde gideceği, iptal
edilemez bir buluşma gibidir.
ولكل أمة أجل فإذا جاء أجلهم لا يستأخرون ساعة
ولا يستقدمون
“Her ümmetin eceli vardır.
Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar nede bir an ileri
gidebilirler.” (Araf 34)
Zira ölüm konusunda sadece ayetlerle değil
hadislerle de uyarılıyoruz. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi
Vesellem şöyle buyuruyor: “Tüm varlıkların bir sonu olduğunu
hatırlayın.”
Üstelik Allahu Teala insan beynini ölümle
ilgili şok edici şeyler göstererek sallıyor ve daldığı uykudan bu
şekilde uyandırıyor:
والنازعات غرقا(1)والناشطات نشطا
(2)والسابحات
سبحا(3)فالسابقات
سبقا(4)فالمدبرات
أمرا “Söküp çıkaranlara, yavaşça çekenlere,
yüzdükçe yüzenlere, yarıştıkça yarışanlara, iş düzenleyenlere
andolsun;” (Nazi’at 1-5)
Sahabelerin çoğunluğu, tabiinler ve onların
takipçileri, ayetin tefsirinde bu surenin ruhları alan meleklere
işaret ettiği konuşunda birleşmişlerdir. İbn Kesir ilk ayetin
açıklamasını şöyle yapıyor: “Söküp çıkaranlara”. Bu ayet
ruhları dehşetli bir şekilde çıkaran meleklere isabet eder.
Melekler bazı ruhları kati ve sert bir şekilde çıkarırlar. Burada
söz edilen katılık ve sertlikten kasıt insanın ruhu çıkarılırken
şiddetli bir acı duyduğu ve bu acının vücudunun her hücresine
yayıldığıdır. Melekler bazı ruhları kolaylıkla çıkarırlar. Sanki
bir ip düğümünü çözüyormuş gibi. Azrail’e ölüm zamanı hakkında tam
yetki verilmiştir. Allahu Teala şöyle buyurdu:
قل يتوفاكم ملك الموت الذي وكل بكم ثم إلى ربكم
ترجعون
“De ki: size vekil kılınan ölüm
meleği canınızı alacak, sonra Rabb’inize döndürüleceksiniz.”
(Secde 11)
İbn Mesud, bu ayetin Azrail’e isabet ettiğini
ve ruhun her tel saçın arasından, bedenin en alt kısımlarından,
parmak uçlarından ve tırnak diplerinden çıkarılacağını
söylemiştir.
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle
buyurmuştur: “Bir kâfir ve günahkâr bu dünyadan öbür dünyaya
geçiş yapacağı zaman, siyah yüzlü güçlü melekler onun üzerine
inerler. Yanlarında, içinde cehennemden getirdikleri kaba giysiler
bulunan torbayla onun gözünün görebileceği bir yere otururlar.
Sonra Azrail gelir ve yanı başına oturur. Ona şöyle der: “Ey
zavallı ruh! Haydi, Allah’ın şiddetine ve azabına doğru
çıkıver...”
İbn Kayyum el-Cevzi, bu hadisin sadece kâfirler
için değil Allahu Teala’nın emirlerini hiçe sayıp günah isleyen
Müslümanlar içinde geçerli olduğunu söylemiştir. Ölümün bekçileri
olan melekler vardır ve çok dehşetlidirler. Kim şimdiye kadar
onların ellerinden kurtulabilmiştir? Ölümden kurtulunabilecek
olsaydı, Allahu Teala’ya en yakın olan Peygamberimiz kurtulamaz
mıydı?
Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in ölüm
saati yaklaştığında, o yüce zat elini suya batırmış ve nurlu
yüzüne serpmiştir. Ardından şöyle dua etmiştir: “Allah’ım,
Azrail’in dehşetinden beni koru.” Babasının yanında olan
Fatım’a: “Vah babacığım! Ne kadar ızdırab çekiyorsun.” deyince
Peygamberimiz şöyle cevap vermiştir: “Artık son, baban bugünden
sonra hiçbir sıkıntı ve acı görmeyecektir.”
Bu hadiste anlatılan, ölüm saatinin geldiğinde
hissedilecek olan dehşetli acılardır.
Böylelikle insan, düşündüğünde ölümün
kaçınılmaz bir son olduğunu görecektir. Rahman ve Rahim olan
Yaratıcımız insanoğluna rahmet ederek ölüm konusunu karanlık
içerisinde bırakmamıştır. Birçok ayetlerde ve hadislerde ölüm
müthiş bir şekilde tarif edilmiş ve açıklanmıştır ki; Müslümanlar
ölümün önemini ve ciddiyetini tam olarak kavrayabilsinler.
İnkârcılar ölümün ehemmiyetini kavramak
istemezler. Hatta ölümsüzlük için çareler aramaya yönelirler.
Ölümü inkâr eden inkârcıların yeniden dirilme konusunda tüm
inkârcı olduğu görülür. Onlar için yaşam bu dünyadadır. Allahu
Teala şöyle buyurdu:
وقالوا
أئذا ضللنا في الأرض أئنا لفي خلق جديد بل هم بلقاء ربهم كافرون(10)قل
يتوفاكم ملك الموت الذي وكل بكم ثم إلى ربكم ترجعون “Dediler
ki : Toprağa karışıp yok olduktan sonramı, biz yeniden
yaratılacağız? Evet onlar, Rab’larına kavuşmayı inkar
edenlerdir.” (secde 10-11)
“Enes Radiyallahu Anha’dan rivayet edildiğine
göre Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur:
“Herkim Allah’a kavuşmayı isterse, Allah’ta ona kavuşmayı
ister. Herkim Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah’ta ona
kavuşmaktan hoşlanmaz.”
Bu hadis bizlere ölümden sonra insanları
nelerin beklediğini anlatıyor. Yani; tekrar diriliş ve Allahu
Teala’ya dönüşü vurguluyor. O buluşma gününü Allahu Teala şöyle
bildiriyor:
كأنهم يوم يرونها لم يلبثوا إلا عشية أو ضحاها
“Kıyamet gününü gördüklerinde (dünyada)
sadece bir akşam vakti ya da kuşluk zamanı kadar kaldıklarını
sanırlar.” (Naziat 46)
Bunun ardından, doğal olarak insan kendine şu
soruları soracaktır: Allahu Teala ile olan buluşmanın akabinde
karşımıza ne çıkacak? Bu görüşmenin anlamı nedir? İslam ahiretle
ilgili açıklamalar getirerek insanları nasıl bir son beklediğini
aydınlığa kavuşturmuştur. Allahu Teala şöyle buyurdu:
إذا السماء انفطرت
(1)وإذا
الكواكب انتثرت(2)وإذا
البحار فجرت(3)وإذا
القبور بعثرت(4)علمت
نفس ما قدمت وأخرت(5)ياأيها
الإنسان ما غرك بربك الكريم(6)الذي
خلقك فسواك فعدلك(7)في
أي صورة ما شاء ركبك(8)كلا
بل تكذبون بالدين(9)وإن
عليكم لحافظين(10)كراما
كاتبين
(11)يعلمون
ما تفعلون(12)إن
الأبرار لفي نعيم(13)وإن
الفجار لفي جحيم(14)يصلونها
يوم الدين(15)وما
هم عنها بغائبين(16)وما
أدراك ما يوم الدين(17)ثم
ما أدراك ما يوم الدين(18)يوم
لا تملك نفس لنفس شيئا والأمر يومئذ لله “Gök
yarıldığı zaman, yıldızlar saçıldığı zaman, denizler kaynaştığı
zaman, kabirlerin içi dışına getirildiği zaman, kişi neyi takip
edip neyi terk ettiğini bilir. Ey insan; kerimi bol olan Rabb’ına
karşı seni ne aldattı? O ki; seni yaratmış, sana sekil vermiş ve
düzeltmiştir. Seni istediği şekilde terkip etmiştir. Hayır,
bilakis siz dini yalan sayıyorsunuz. Hâlbuki sizin üzerinizde
koruyucular vardır; çok şerefli yazıcılar ne yaptığınızı bilirler.
Şüphesiz ki iyiler cennettedirler. Ve şüphesiz ki kötülerde alevli
ateştedirler. Din günü oraya girerler. Ve orada kaybolacak
değildirler. Din günün ne olduğunu sen nerden bileceksin. Yine sen
nerden bileceksin din günün ne olduğunu. O öyle bir gündür ki;
kimse kimseye hiçbir şeyle fayda sağlamaz. Ve o gün, emir
Allah’ındır.” (Infitar: 1-19)
Bu surede görüldüğü gibi, Allahu Teala bizlere
şu kısa hayatımızın ölümle bölüneceğini ve ardından hesaba
çekileceğimizi, bildiriyor. Allahu Teala tarafından hesaba
çekildikten sonra, gideceğimiz son yer belirlenecektir. Tüm
insanlığın gideceği bu son durak, şimdiye kadar gördüğümüz ve
bildiğimiz yerlerden tamamıyla farklı olacaktır. Hepimiz için
kaçınılmaz olan bu son durak, birincisi dehşetiyle ve
güzelliğiyle, ikincisi sonsuzluğuyla insanın düşüncelerini hatta
hayallerini aşıyor. Oranın dehşetini Allahu Teala şöyle tarif
ediyor:
إن جهنم كانت مرصادا
(21)للطاغين
مآبا(22)لابثين
فيها أحقابا “Şüphesiz ki cehennem bir
gözetleme yeridir. Azgınlar için varılacak bir yer. Sonsuz
devirler boyunca orada kalacaklardır.”
(Nebe 21-23)
Üstelik Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi
Vesellem şöyle buyuruyor: “Eğer benim gördüklerimi sizler
görmüş olsaydınız, en yüksek tepeye çıkar, hesap gününe kadar
secde ederdiniz.”
Oranın güzelliğini anlatmak için Allahu Teala
şöyle buyuruyor:
حدائق وأعنابا(32)وكواعب أترابا
(33)وكأسا
دهاقا(34)لا
يسمعون فيها لغوا ولا كذابا(35)جزاء
من ربك عطاء حسابا(36)رب
السماوات والأرض وما بينهما الرحمان لا يملكون منه خطابا
“Bahçeler ve bağlar. Göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar. Ve
dolu kaseler. Orada yalan ve boş söz işitmezler. Rabbindan bir
mükâfat ve bağış olarak. Göklerin, yerin ve kişi arasında
bulunanların Rabbi Rahmandan. O’na hitapta bulunmaya kimse
muktedir olamaz. (Nebe 32-37)
Allahu Teala’nın Resulü Sallallahu Aleyhi
Vesellem şöyle buyurmuştur: “Cennette bir kırbacın uzunluğu
kadar yer, tüm dünya ve içindekilere bedeldir.”
Oranın sonsuzluğunu Allahu Teala şöyle
bildiriyor:
وقالوا لن تمسنا النار إلا أياما معدودة قل
أاتخذتم عند الله عهدا فلن يخلف الله عهده أم تقولون على الله ما لا
تعلمون
(80)بلى
من كسب سيئة وأحاطت به خطيئته فأولئك أصحاب النار هم فيها خالدون
İsrailoğulları: Sayılı birkaç gün müstesna, bize ateş
dokunmayacaktır, dediler. De ki
(onlara): Siz Allah katından bir söz mü aldınız -ki Allah
sözünden caymaz-, yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi
söylüyorsunuz? Hayır! Kim bir kötülük eder de kötülüğü kendisini
çepeçevre kuşatırsa işte o kimseler cehennemliktirler. Onlar orada
devamlı kalırlar.” (Bakara 80-81)
يوم يجمعكم ليوم الجمع ذلك يوم التغابن ومن يؤمن
بالله ويعمل صالحا يكفر عنه سيئاته ويدخله جنات تجري من تحتها
الأنهار خالدين فيها أبدا ذلك الفوز العظيم
Mahşer vaktinde sizi toplayacağı gün, işte o
zarar günüdür. (Ancak) kim Allah'a inanır ve yararlı iş
yaparsa, Allah onun kötülüklerini örter, onu (ve benzerlerini),
içinde ebedi kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere
sokar. İşte büyük kurtuluş budur.” (Tegabun 9)
Allahu Teala insanoğluna rahmet etmiş ve
yukarıda belirtmiş olduğumuz ayetler gibi birçok ayetle insanın
varacağı son durağı açıklamıştır. Rahman sahibi Allah Subhânehu Ve
Teala bilmediğimiz konularda bizleri aydınlatmıştır ki bizlerde
O’nun koyduğu hükümlere göre hayatımızı tanzim edelim.
Durum böyle olunca bir dava taşıyıcısının ne
yapması gerektiği çok önem arzeder. İslam davasını yüklenen
kişilerin işin ahiret boyutunu sürekli göz önünde bulundurmak
zorundadır. Bu konuda Allahu Teala’nın ayetlerine ve Muhammed
Sallallahu Aleyhi Vesellem’in hadislerine bakınılması kaçınılmaz
olur.
İmam Ahmet’ten rivayet edildiğine göre
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur:
“Ani ölüm kâfir için üzücü bir yakalanış; mümin için ise bir
rahmettir.”
Burada ölümün herkesin başına gelecek, doğal
bir şey olduğunu görüyoruz. Fakat ölümün şekilleri değişiktir ve
Allahu Teala tarafından belirlenmiştir. Bir itaatkâr insanın ölümü
ile isyankâr insanın ölümü birbirinden farklıdır. İnsan, son
durağının Cennet veya Cehennem olmasını, itikadı ile birlikte
işlemiş olduğu ameli tayın etmiş olur. Allahu Teala şöyle
belirtmektedir:
الذين تتوفاهم الملائكة طيبين يقولون سلام عليكم
ادخلوا الجنة بما كنتم تعملون
“Onlar,
meleklerin güzel güzel canlarını alacak kimselerdir. Selam size,
yaptıklarınıza karşılık haydi girin cennete, derler.”(Nahl
32)
İnsanın Allah Subhânehu Ve Teala tarafından
cennetle ödüllendirilmesi, bu dünyada işlemiş olduğu fiillerinin
sonucudur. İnsan hayatını Allah Subhânehu Ve Teala tarafından
belirlenen hükümlere göre sürdürmelidir. Eğer bir fiilin terki
isteniyorsa terk etmeli veya yapılması isteniyorsa yapmalıdır.
İnsanın işleyeceği fiil Allah Subhânehu Ve Teala’yı hoşnut eder
veya kızdırır. Bu fiil Ahirette ödüllendirilir veya Cehennem de
cezalandırılır. İnsan tüm ümidini, Allahu Teala tarafından
izlendiği ve tüm fiillerinin kaydedildiği gerçeğine bağlar. Bu
hayatının doğrudan Ahiretiyle bağlantılı olduğunun bilincinde
olarak, insan bir fiili işler veya ondan uzak durur. Bir fiili
işleyip işlememek veya Allahu Teala’ya itaat edip etmemek insanın
kendi isteğine bağlıdır. Fakat unutulmamalıdır ki insan itaat
ettiği takdirde ödüllendirilecek ve isyankâr olduğu takdirde
cezalandırılacaktır. İnsanın hayatını nasıl düzenleyeceği,
avantajlarını ve dezavantajlarını, düşüncelerini ve ideallerini,
sevdiği ve sevmediği şeyleri belirlemek kendi şahsi görüşüne
bırakılmamıştır. Dünyadaki yaşantısına göre insana ya Cennet ya da
Cehenneme gönderilir. Yani insan, son durağını kendi fiilleriyle
belirler Allahu Teala’nın hükümleri insanların fiilleriyle
alakalıdır ve insanlar hayatlarını bu hükümlere göre
düzenlemelidirler. İnsanoğlunun hedefi Allah Subhânehu Ve
Teala’nın hükümlerine göre yaşamak ve O’nun hükümleri için yaşamak
olmalıdır. Bu şu anlama gelir: insanın yapmakla emrolunduğu veya
terk etmekle emrolunduğu fiiller insanın hayat akışını etkileyen
ve hayatının anlamını belirleyen faktörler haline gelir. Mesela:
Allah Subhânehu Ve Teala münkerin yerine marufu getirmemizi ve
O’nun Şeriatıyla hükmetmeyen tüm zalim idarecilere karşı gerçeği
haykırmamızı hatta O’nun Şeriatı için savaşmamızı emretmiştir.
Diktatör idarecilere karşı susmamızdan bizi sakındırmış ve O’nun
hükmünün gereğini yerine getirmemizi emretmiştir. Böylelikle insan
hayatına baktığında fiillerinin onun için en önemli şey olduğunu
ve fiillerinin dışında kaygılanacak bir şey olmadığını görecektir.
Ardından insan tüm benliğiyle fiillerine yoğunlaşmış olur ve
fiillerini hayatının en önemli faktörü haline getirir. Allahu
Teala’nın emirlerini her şeyden önemli kılar ve her işini o eksen
etrafında döndermeye gayret sarfeder. Bu konu hakkında başka bir
düşünceye sahip olmak, onun ahiretle ilgili fikrine ters düşer.
Ahireti, bu dünyaya değişmek gerekçesiz ve insan beyninin
ulaşabileceği en yüksek seviyedeki aptallık olarak
nitelendirilebilir.
Hayatın sırrı ve hayatımızdaki önemli hedefler
açıklanmış kısaca açıklanmış oldu. Bu hedefler sadece ve sadece
inancımız doğrultusunda yaptığımız fiillerle alakalıdır. Yani
Allah Subhânehu Ve Teala tarafından insanın gideceği yol
çizilmiştir ve bu yolda uyacağı kurallar (haramlar ve helallar)
Kitap ve Sünnette açıklanmıştır. İşte bu kurallar insanın hayat
ölçüşüdür. Yani bu dünyada sürdürdüğümüz hayat (Kitap ve Sünnetin
gösterdiği gibi) doğrudan bu hayattan sonraki sonsuz hayatla
bağlıdır. Ölüm bizlere bu geçişi hatırlatmak için vardır. Bu hayat
ve gelecek hayat arasındaki alaka, Allah Subhânehu Ve Teala’nın
emrettiği gibi emir ve yasaklarına göre yaşayıp yaşamadığımız ve
bu hususlarda hesap verecek olmamızdır. Allahu Teala’nın hükmüne
göre yaşadığımız takdirde ödüllendirileceğiz. Fakat Allahu
Teala’nın emirlerini hiçe saydıysak ve kendi arzularımıza göre
yaşadıysak cezalandırılacağız.
Ölüm, insanların bu dünyada hazırlık yapmaları
için vardır. Bizler ölüm için hazır mıyız? Allah Subhânehu Ve
Teala bizlere ne zaman ecelimizin geleceğini belirtmiş midir ki;
biz öbür dünya için hazırlığımızı erteleyelim? Ölüm bizlere içinde
bulunduğumuz hayatın kısa bir müddet için olduğunu ve bu dünyada
misafir olduğumuzu hatırlatmak için vardır. Allahu Teala şöyle
buyurmaktadır:
ياأيها
الذين آمنوا ما لكم إذا قيل لكم انفروا في سبيل الله اثاقلتم إلى
الأرض أرضيتم بالحياة الدنيا من الآخرة فما متاع الحياة الدنيا في
الآخرة إلا قليل “Ey iman edenler! Size ne oluyor ki “Allah
yolunda savaşa çıkın” denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz?
Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya
hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır.” (Tevbe 38)
Ölüm bizlere bu hayattan sonra sonsuz bir hayat
olduğunu hatırlatmak için vardır ve bu şekilde anlaşılmalıdır.
Allah Subhânehu Ve Teala’nın bizlere ölümü vermesi ve bizleri bu
konuda aydınlatması O’nun büyük bir rahmetidir. Allahu Teala
bizlere ecel, bu dünya sonrası ve bu dünyayla ahiret arasındaki
alaka konusunda yeterli bilgi vermiştir. Bütün bunların ardından
insan (özelde dava taşıyıcısı) İslam’ın emir ve yasaklarına uzak
kalamaz, kalarak ta başkalarını suçlayamaz. Çünkü her hususta
insanoğlu uyarılmıştır. İnsan inkâr etmeye çalıştığı şeyin inkâr
edilemez, kaçmaya çalıştığı şeyin kaçınılmaz olduğunu mutlaka bir
gün anlayacaktır. Fakat o zaman çok geç kalmış olacaktır. “O gün
cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat
bu hatırlamanın neye faydası var! İşte o zaman insanın mazeret
belirteceğini Allahu Teala Kitabında şöyle bildirdi:
يقول ياليتني قدمت لحياتي
(24)فيومئذ
لا يعذب عذابه أحد “(İşte
o zaman insan:) "Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp
gönderseydim!" der.
Artık o gün, Allah'ın edeceği azabı kimse
edemez.” (Fecr 24-26)
حتى إذا جاء أحدهم الموت قال رب ارجعوني
(99)لعلي
أعمل صالحا فيما تركت كلا إنها كلمة هو قائلها ومن ورائهم برزخ إلى
يوم يبعثون “Nihayet onlardan
(müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında:
“Rabb’im!” der “Beni geri gönder! Ta ki boşa geçirdiğim dünyada
iyi iş ( ve hareketler) yapayım.” Hayır! Onun söylediği bu
söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden
dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.”
(Mü’minun 99-100)
Ayetlerde belirtildiği gibi ölüm gelmeden önce
insana sadece bir kez fırsat verilir. İnsan, özellikle dava
taşıyıcıları, bu meseleye büyük özen göstermelidirler.
Şimdi ecel gelmeden yapılabilecek “en mükemmel”
hazırlık konusuna değinelim: Ölüme hazırlık tam olarak ne
demektir? Şu kesin olarak bilinmelidir ki, ölüm konusu teorik bir
konu değil aksine pratik bir konudur. Bu noktayı biraz daha
açalım. Böylece ölümün bizlere bir hatırlatma olduğunu anlamış
oluruz.
Ölüm bizlere bu kısa hayatın ardından sonsuz
bir hayat olduğunu, bu hayatla ahiretin alakalarını ve bizlerin
Allahu Teala tarafından belirtilmiş olan hükümlere göre
yasamamızın gerektiğini hatırlatır. Bizler, Allah Subhânehu Ve
Teala tarafından ödüllendirileceğiz veya cezalandırılacağız.
Hayatımızı yönlendirirken bizlere hoş gelen şeyleri seçip almak,
kolay şeyleri sevmek ve zor olan şeyleri sevmemek şeklinde
olmamalıdır. Aksine Allahu Teala, Şeriatını öğrenmemizi ardından
severek ve isteyerek yaşamamızı emretmektedir. Hayatta
düzenlemeler Allah Subhânehu Ve Teala’nın bir takım hükümlerinden
oluşur ki; bizler bu hükümleri hayatımıza indirgeyelim ve
böylelikle bu dünyada ve ahirette O’nun azabından kendimizi
koruyabilelim. Bunlar arasında İslam dinini yeniden dünyaya
hakim kılmak ve Hilafet devletini tekrar kurmak yükümlülüğü de
vardır.
Bunu inkâr eden bir kişinin ölümünü
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle nitelendirmektedir:
“Kim boynunda biat bağı olmadan ölürse, cahiliye ölümüyle olmuş
olur.” (Müslim)
Peygamberimiz; “cahiliye ölümüyle” şunu
kastetmektedir: Her kim İslam Devletini tekrar kurmak için
çalışmazsa cahiliye ölümüyle ölmüş gibi günah kazanacaktır.
Günümüzdeki her Müslüman’ın en önemli hedefi, İslam’ı yeniden
dünyaya hakim kılmak olmalıdır. Ancak bu şekilde İslam ümmeti
tekrar birleşebilecektir, Şeriat tekrar yaşanabilecektir ve İslam
dini tüm dünyaya taşınabilecektir. Bunun Müslümanlar için en
önemli hedef olmasının sebebi gayet açıktır. Çünkü Allahu Teala
böyle istemiştir.
قل إن كان آباؤكم وأبناؤكم وإخوانكم وأزواجكم
وعشيرتكم وأموال اقترفتموها وتجارة تخشون كسادها ومساكن ترضونها أحب
إليكم من الله ورسوله وجهاد في سبيله فتربصوا حتى يأتي الله بأمره
والله لا يهدي القوم الفاسقين
“De ki: Eğer
babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz,
elinize geçirdiğiniz mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz
ticaret, hoşunuza giden evler, size Allah’tan ve peygamberinden ve
Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise o zaman Allah’ın emri
gelinceye kadar bekleyedurun. Ve Allah fasıklar güruhuna hidayet
erdirmez.” (Tevbe 24)
Allah Subhânehu Ve Teala’nın bizlerden istemiş
olduğu şey çok önemli ve hayatımızla bağlantılıdır. Allahu Teala
bu konuyu bir Müslüman için “hayati mesele” olarak
görmüştür. İnsanın kârı ve zararı buradadır. Çünkü Peygamberimiz
Sallallahu Aleyhi Vesellem hadislerinde, her Müslüman’ın İslam
dinini dünyaya hakim kılmakla veya en azından bu yolda çalışmakla
emrolunduğunu buyurmaktadır. Bu mesele o kadar ciddi bir meseledir
ki, bir Müslüman bu hedefe mutlaka ulaşmalıdır veyahut bu uğurda
ölmelidir.
Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle
buyurmaktadır: “Amcacığım güneşi sağ elime ve ayı sol elime
verseler ben Allah bu dini hakim kılana dek veya bu uğurda ölene
dek davamdan vazgeçmem.”
Bu hadis her Müslüman’ın bu konuda aktif olması
gerektiği, aksi takdirde büyük bir günaha gireceği anlamına
gelmektedir. İnsanın en önemli hedefinden vazgeçmesi nasıl hoş
görülebilir?! Bir Müslüman, en azından kendisini Cehennem
ateşinden kurtarmak için, Şer’i bir metoda sahip olan ve İslam
Devletini tekrar kurmak için faaliyet gösteren bir kitleyle
çalışmalıdır. Aslında bundan çok çok fazla şeyler vardır. İslam
Devletini tekrar dünyaya hakim kılmak için çalışmak bir Müslüman
için en büyük şereftir ve bu uğurda çalıştığı takdirde şu
günümüzde bile sahabelerin ulaştıkları mertebeye ulaşabilir, hatta
Onların kazandıkları sevabı da kazanabilir.
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem
sahabelerle konuşurken şöyle buyurmuştur: “Sizlerden sonra öyle
Müslümanlar gelecek ki, bir tanesi sizin kırkınıza dek olacaktır.”
Sahabeler sormuşlar: “Bu nasıl olur ya Rasulullah,
müjdelenenler bizler değil miydik?” Bunun üzerine Peygamberimiz
şöyle cevap vermiştir: “Onlar beni görmeden bana iman
edecekler.”
Bir diğer hadisinde Peygamberimiz Sallallahu
Aleyhi Vesellem şöyle buyurmaktadır: “Ümmetim yağmur gibidir.
Sonumu yoksa başlangıcımı hayırlıdır, bilinmez.”
Bir diğer hadiste şöyle buyuruyor:
“Hesap gününde gelecek olan insanlardan
bazılarının imanları o kadar mükemmel olacak ki göğüslerinde ve
sağ ellerinde bir ışık olacaktır. Onlara: “Sizlere müjde, selamun
aleykum, Allah’ın rahmeti üzerinize olsun, haydi girin cennete.”
denir. Melekler ve peygamberler, Allah’ın onlara olan sevgisini
kıskanacaktırlar.” Bunun üzerine sahabeler sormuşlar: “Onlar
kim ey Allah’ın resulü?” Peygamberimiz; “Onlar bizim aramızdan
ve sizden sonrakiler arasından değiller. Sizler benim sahabemsiniz
fakat onlar benim sevgililerim. Onlar sizlerden sonra gelecek ve
insanların unuttukları Kur’an ve Sünnete sarılıp yeniden İslam’ı
yasayacaklar. Onlar Kur’an’ı okuyacaklar ve öğretecekler. Sizin
çektiğiniz işkenceler ve acılardan daha fazla çekecekler. Onların
bir tanesinin imanı sizin kırkınıza denktir. Onların bir şehidi
sizin kırk şehidinize denktir. Çünkü sizleri doğru yola iletmesi
için bir yardımcınız var fakat onlar yardım bulamayacaklar.
Diktatör yöneticiler her yandan onların etrafını saracak ve onlar
Kudüs’ün çevresinde olacaklar. Ardından Allah onların şerefli
elleriyle nusretini tamamlayacaktır. Ey Rabb’im! Onlara nusreti
ver ve cennette benim yakın dostlarım yap.”
Böyle büyük bir şeref verilmesi ne kadar büyük
bir lütuftur. Bu şerefe nail olmak için yürümek değil koşmak
gerekir.
Dava taşıyıcısı için her bulunduğu ortam ve an
çok önemlidir. Şu kısa hayatta çok itidalli davranmasını bilir.
Bir dava taşıyıcısı yargılanıp ölüm cezası verildiğinde ona;
“Hakimi son defa görmek ister misin?” diye sorulur. Dava
taşıyıcısı şöyle cevap verir: “Şakamı yapıyorsunuz! Onunla görüşüp
zaman mı kaybedeyim? Allah u Teala ve Resulullah Sallallahu Aleyhi
Vesellem’le olan randevuma geç mi kalayım?!”
Davayı taşımak (peygamberlerin işi) tüm
kâinatta bulunabilecek en güzel armağan değil midir? Allahu ekber!
Allahu Teala’dan ne büyük bir rahmettir bu!
Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem bu
“armağanı” hadisinde şöyle onaylamaktadır. Musa Aleyhisselam
Allahu Teala’ya şöyle sormuştu: “Allah’ım, cennette en alt
derecede kim olacaktır?” Allahu Teala; “Tüm cennetlikler
cennete girdikten sonra gelecek olan, cennete en son
girecek olan kişi. Ardından o kişi: “Cennete tüm yerler tutulmuş,
cennet dolu. Ben cennete nasıl gireceğim?” diyecek. Ona
sorulacak: “Kralların toprakları kadar cennette yer ister
misin?” O: “Evet Allah’ım” diyecek. Sonra Allahu Teala: “O
kadar verilecektir, verilecektir, verilecektir, verilecektir,
verilecektir.” buyuracaktır. Beşinci defa verilecektir
denildiğinde o: “Memnunum Allah’ım yeter!” diyecek.
Ardından Musa Aleyhisselam şöyle bir soru daha sormuştur:
“Allah’ım, cennetteki insanlar arasında en yüksek dereceye
sahip olacak insanlar kimlerdir?” Allahu Teala şöyle cevap
vermiştir: “Kendi ellerimle şereflendireceğim, bulunduğu
dereceyi Benim mühürleyeceğim ve Benim şahitlik edeceğim kişidir.”
Bu eşi benzeri bulunmayan büyük bir şeref ve
büyük bir zaferdir. Bu şerefi ve zaferi kazanmak için ikinci bir
fırsat yoktur!
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem
sahabelere şöyle sormuştur: “Kimlerin en mükemmel imana sahip
olduğunu düşünüyorsunuz?” Sahabeler; “Melekler.” demişlerdir.
Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem; “Neden Allah’ın yanında
bulunan melekler olsun ki?” demiştir. Sahabeler;
“Peygamberler.” demişlerdir. Peygamberimiz; “Neden Allah
tarafından ayet gönderilen peygamberler olsun ki?” demiştir.
Sahabeler; “Bizler miyiz?” diye sordular. Peygamberimiz; “Neden
peygamber yanınızda olduğu halde siz olasınız ki.”
demiştir. Sahabeler sordular: “O zaman kim ey Allah’ın
Resulü?” Peygamberimiz şöyle cevap vermiştir: “Öyle insanlar
gelecek ki (sizlerden ve sizlerden sonrakiler değil),
bunlardan hiçbiri olmayacak. Onlar imanlarını sadece kitaplardan
alacak.”
Yukarıda zikrettiğimiz hadis bizlere hadiste
geçen sıfatlara sahip insanlar geleceğini açıklıyor. Bu bir
gerçektir ve bizler bu seviyeye ulaşabiliriz! Her şeye rağmen o
insanların arasında olup olmamak seçimi bizimdir. Günümüzdeki bu
mesele kesinlikle İslam Devletinin (Peygamberimizin Sallallahu
Aleyhi Vesellem metoduna üzere) tekrar İslam’ın Müslümanların
pratik hayatına geçmesi için kurulması gerektiğiyle alakalıdır.
Her birimiz bu hedef için çalışmak ve bu hedefe ulaşmakla
emrolunduk. Bu nedenle bizler büyük bir beklentiyle, yorulmadan ve
dürüst olarak bunun için çalışmak zorundayız. İslam Devletinin
tekrar kurulması, Şeriatla tekrar hükmedilmesi sonucunu
doğuracaktır.
Tüm ümmet, 1924’de İslam Devletinin yıkılması
ve Şeriatın kâfir idareciler tarafından kaldırılmasıyla büyük
günah çukurları içerisine düşmüştür. Ümmet şimdiye kadar büyük
günahlar içerisindedir. Çünkü başlarında İslam’la hükmedecek olan
bir Halife yoktur. Günah iyice baş kaldırmış, bir halife seçimi
için öngörülen zaman (3 gün ve iki gece) çoktan aşılmıştır.
Burada iki mesele açığa çıkıyor:
Birinci mesele; bu günahı ortadan kaldırmak
için bir İslam Devleti şarttır.
İkinci mesele; İslam Devletini kurmayı
hedef edindiğimizde bizler insan beyninin algılayamayacağı kadar
müthiş bir şekilde mükâfatlandırılacağız.
İslam ümmetinin arasına dava taşıyıcıları bu
fikirlerle ulaşmalıdır. Sadece, kitaplar okuyarak bu hedefe
ulaşılmaz. Fiillerimizden bu dava için ne kadar caba sarf
ettiğimiz anlaşılmalıdır. Aksi takdirde Allahu Teala’nın emrini
ciddiye almadığımız ortaya çıkar.
Bu davayı her Müslüman yüklenebilir. Çünkü her
birimizde iyiyi ve kötüyü ayırt edebilecek akıl mevcuttur. Allahu
Teala şöyle buyuruyor:
إلا
تنفروا يعذبكم عذابا أليما ويستبدل قوما غيركم ولا تضروه شيئا والله
على كل شيء قدير “Eğer (gerektiğinde savaşa)
çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir azap ile
cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim getirir; siz
(savaşa çıkmamakla) O’na hiçbir zarar vermezsiniz. Allah Her
şeye kadirdir.” (Tevbe 39)
Yaşantımıza doğru yön vermeye bizleri iten bu
ölüm konusudur. Ölüm hakkında aydın bir düşünce hayatın gerçek
anlamını ve sınırlılığını ortaya koyar. Bu konu vasıtasıyla
fiillerimize önem vermemiz gerektiğini de hatırlarız. Ölümden
sonra tekrar bir hayat, dünyaya dönüş, Allahu Teala’nın azabından
kurtulmak için ikinci bir şans ve davayı taşıma sorumluluğunun
olmadığını hiçbir zaman unutmamalıyız. Her birimiz, Azrail kapıya
dayanmadan önce yanımızda yeterli azık götürebilmek için bir yarış
içerisinde olmalıyız. Bu yaşam sadece bir kereye mahsustur. Bu
hayat ve yasadığımız hiçbir an geri gelmeyecektir. Allahu Teala’ya
verdiğimiz sözü ve ahiret gününü hatırlayalım. Hayatın
güzelliklerine ve zorluklarına aldanmayalım. Bu hayat sadece kısa
bir dönem için olduğunu bilelim. Dünyalık şeyler için çaba
sarfetmeyelim. Bu dünyada yabancı veya misafir olduğumuzu, gerçek
yurdumuzun ahiret yurdu olduğunu bilelim. O yurtta en güzel yer,
en güzel ödül Cennetir.
Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle
buyurmaktadır: “Cennetteki yerlerinizi dünyadaki evlerinizden
çok daha iyi tanıyacaksınız.”
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem bu
hayatı çölde yapılan bir seyahate, ardından dinlenmek için bir
yerde mola vermeye ve sonra tekrar seyahate devam etmeye
benzetmiştir. Dinlenmek için kısa bir müddet bir yerde durmak
değil yapılan seyahat gerçektir.
Ve son olarak ta ölüm konusu vasıtasıyla ağır
fakat her insanın kaldırabileceği bir sorumluluk olan İslam
Devletinin acilen tekrar kurulması konusuna değindik. Ölüm ve onu
her zaman hatırlamak bizlere bu hayattan sonra diğer bir hayat
olduğunu daha iyi anlamamızı sağlar.
Ebu Hureyre Radiyallahu Anha’dan rivayet
edildiğine göre Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle
buyurmuştur: “İki sur arasında 40 vardır.” Denildi ki: “Kırk
gün mü?” Ebu Hureyre dedi ki: “Bir şey söyleyemem.” “Kırk ay mı?”
denildi. Ebu Hureyre dedi ki: “Bir şey söyleyemem.” “Kırk yıl mı?”
denildi. Ebu Hureyre yine; “Birey diyemem.” cevabını verdi. “Sonra
gökten yağmur inecek. Onlar yerden sebze biter gibi bitecekler.
Kuyruk sokumundan başka insanda çürümedik hiç bir şey kalmayacak.
Kıyamet gününde yeniden yaratılış oradan olacaktır.”
Bizlerden sonra devam edecek olan amellerimiz
bu dava için mücadelemiz esnasında yaptığımız işlerdir.
Bilgilerinden faydalandığımız insanlar, bizlere İslam
ideolojisinden kaynaklanan fikirleri tekrar kazandıran
insanlardır.
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle
buyurmuştur: “Kargaşanın olduğu zaman ümmetimden benim
sünnetimi yasayan kişiye 101 şehit sevabı vardır.”
Konuyu Ebu Yusuf’un, Halife Harun el Reşid”e
verdiği öğütle bağlayalım.
“Bugünün işini yarına bırakma. Bunu yaparsan kaybedersin.
Ölümden sonra amel yoktur.”