MÜNAFIKLAR:
Allah Subhânehu Ve Teala Aziz olan kitabında şöyle buyurdu:
وإذا قيل لهم لا تفسدوا في الأرض قالوا إنما نحن
مصلحون (11)ألا
إنهم هم المفسدون ولكن لا يشعرون
"Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, "biz ancak
ıslah edicileriz" derler. Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta
kendileridir, lakin anlamazlar." (Bakara 11-12)
Şüphesiz Rasul Sallallahu Aleyhi Vesellem'e
açıktan açığa İslâm'a davet etme emri indiği andan itibaren İslâm
ile küfür arasında ilan edilmiş alevli bir savaş başlamıştır. Bu
savaşın fikrî ya da ameli bazda yapılıyor olması arasında bir fark
yoktur. Bu fikrî ve ameli savaş İslâm ve küfür yeryüzünde
bulundukları sürece devam edecektir. Küfür, silinip-süpürülüp
yerine hakkı ikame edene kadar İslâm'ın kılıcı küfrün tepesinde
kınından sıyrılmış olarak duracaktır. Rabbimizin dediği gibi;
بل نقذف بالحق على الباطل فيدمغه فإذا هو زاهق
ولكم الويل مما تصفون "Bilakis biz,
hakkı batılın tepesine bindiririz de o, batılın işini bitirir. Bir
de bakarsınız ki, batıl yok olup gitmiştir." (Enbiya 18)
Kâfirler İslâm'ı ve Müslümanları yok etmek için
ellerinden ne geliyorsa onu yaparlar. İslâm tarihi bunun örnekleri
ile doludur. Allah Subhânehu Ve Teala üstünlük sağladıklarında,
kâfirlerin hiçbir söze ve anlaşmaya bağlı kalmayarak Müslümanlara
saldırdıklarını bize haber veriyor. Allahu Teala şöyle buyuruyor:
كيف وإن يظهروا عليكم لا يرقبوا فيكم إلا ولا ذمة
يرضونكم بأفواههم وتأبى قلوبهم وأكثرهم فاسقون
"Onların nasıl ahdi olabilir ki? Zira onlar size galip
gelselerdi hakkınızda ne bir ahit ne de bir anlaşma
göstermezlerdi." (Tevbe 8)
Bugün dünyanın değişik bölgelerinde meydana
gelen Müslümanlara yönelik acımasız saldırılar bu ayeti kerimenin
canlı örnekleridir. Fakat unutulmamalıdır ki düşman açıkta ise iş
kolaydır. Ya düşman Müslüman görünerek Müslümanların sofrası
arasında gizlenmiş ise! İşte o zaman iş zordur. Müslümanların
safları arasında gizlenenlerin yönetici konumunda olup olmamaları
arasında fark yoktur. Bunlar Müslümanlardan görünerek İslâm'ın
düşmanlarına hizmet ederler. Bu nitelikteki ilk grup Medine'de
ortaya çıktı ki; bunlar Medine ehlinden idiler. Çünkü, Mekke'den
gerçekten inananlar hicret etmişti. Beni Abdi Eşhel kabilesinin
tacını giyme şansını, Rasul Sallallahu Aleyhi Vesellem'in
Medine'ye hicret etmesiyle kaybeden Abdullah b. Ubey b. Selül
münafıkların başı idi.
Gerçek şu ki, Müslümanlar için en tehlikeli
grup münafıklar idi. Öyle ki; -bu gün olduğu gibi- kâfirlerin
kendilerine sağlayamadığı yararları münafıklar onlara
sağlıyorlardı. Çünkü bunların kimler olduğu bilinmiyordu. Sadece
bazı özellikleri Müslümanlara bildirilmişti. Bunun için onları
teşhis etmek, tanımak maharet istiyordu. Nitekim Allahu Teala
şöyle buyurdu:
وممن حولكم من الأعراب منافقون ومن أهل المدينة
مردوا على النفاق لا تعلمهم نحن نعلمهم سنعذبهم مرتين ثم يردون إلى
عذاب عظيم "Çevrenizdeki bedevî
Araplardan ve Medine halkından birtakım münafıklar vardır ki,
münafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, biz
biliriz onları. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük
bir azaba itileceklerdir." (Tevbe 101)
ولو نشاء لأريناكهم فلعرفتهم بسيماهم ولتعرفنهم
في لحن القول والله يعلم أعمالكم "Biz
dileseydik onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden
tanırdın. Andolsun ki sen onları konuşma tarzlarından tanırsın."
(Muhammed 30)
Bununla beraber bu münafıklar grubuna ait bazı
tanıtıcı ve açıklayıcı sıfatları Allahu Teala bizim için Kerim
olan kitabında zikretmiştir. Şimdi bunlardan sakınmamız için,
onların ümmet-i Muhammed'e getirdiği zararları defetmek için şu
sıfatlara göz atalım:
a- İfsat etmek:
Allah Subhânehu Ve Teala şöyle buyurdu:
وإذا قيل لهم لا تفسدوا في الأرض قالوا إنما نحن
مصلحون (11)ألا
إنهم هم المفسدون ولكن لا يشعرون "Onlara:
‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiği zaman, "Biz ancak ıslah
edicileriz" derler. Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta
kendileridir, lakin anlamazlar." (Bakara 11-12)
Mücahit diyor ki; yani onlara şunu şunu
yapmayın dendiğin de; ‘biz doğru yoldayız, biz ıslah ediyoruz’
derler. Bu ayetin tefsiriyle ilgili olarak İbni Abbas da diyor ki;
‘Biz iki topluluğun arasını düzeltiyoruz, Müslümanlar ile Ehli
Kitabın arasını buluyoruz, aralarını ıslah ediyoruz.’ derler.
Görünen o ki; Münafıklar Müslümanların tarafına
geçip Ehli Kitabı İslâm'a davet etmiyorlar. Fakat Müslümanlar ile
Ehli Kitap arasında gidip gelip, onları orta yerde buluşturma
çabası içindedirler. Demek ki, her din mensubu diğerlerini kendi
dinine davet etme çabası içerisinde olurken münafıkların misyonu
da, Müslümanlar ile Ehli Kitabı orta yerde buluşturmaktır. İşte
Allahu Teala münafıkların bu çabasına ifsat teşhisini koymaktadır.
Çünkü İslâm'a davet etmenin dışında, arabulucu, diyalog
anlayışları ifsadın ta kendisidir. Zira İslâm'ı tanıtmaya,
tanımaya ve İslâm'a girmeye engel bir platformdur. Fakat bu
arabulucu münafıklık işi, diyaloga yönelik çabaların ifsat olduğu
kolay kolay anlaşılan türden değildir. Bundan dolayıdır ki,
münafıklar bu amellerini güzel gösterebiliyor ve ıslah diye
bazılarına yutturabilmektedirler.
b- İki topluluk arasında gidip-gelmeleri:
Allahu Teala şöyle buyuruyor:
مذبذبين بين ذلك لا إلى هؤلاء ولا إلى هؤلاء ومن
يضلل الله فلن تجد له سبيلا "Bunların
arasında bocalayıp durmaktalar, ne onlara
(bağlanıyorlar) ne bunlara." (Nisa 143)
Yani onlar, zahiri ve batîni olarak
Müslümanlardan görünürler. Fakat gönülleriyle kâfirlere
bağlanırlar. Onlarda bir şahsiyet bütünlükleri yoktur. İbni Kesir
Mücahit'ten şunu nakleder: ‘Onlar Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi
Vesellem'in ashabı ve Yahudilerin arasında gelip-giderler.’
Nafi'de İbni Ömer Radiyallahu Anha'dan şunu rivayet eder:
‘Münafıkların durumu sürüler arasında gidip-gelen kör koyun
gibidir. Bazen bir sürüye bazen de diğer sürüye yönelir, hangisine
katılacağını bilmez.
c- Kâfirleri dost edinirler:
Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:
ياأيها الذين آمنوا لا تتخذوا الكافرين أولياء من
دون المؤمنين أتريدون أن تجعلوا لله عليكم سلطانا مبينا (144)إن
المنافقين في الدرك الأسفل من النار ولن تجد لهم نصيرا
"Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost
edinmeyin; (bunu yaparak) Allah'a, aleyhinizde apaçık bir
delil mi vermek istiyorsunuz? Şüphe yok ki münafıklar cehennemin
en alt katındadırlar. Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın."
(Nisa 144-145)
Nasıl ki Rasul Sallallahu Aleyhi Vesellem
zamanında münafıklar yahudilere giderek, müşriklerle beraber
İslâm'a karşı koymaları, Müslüman olmamaları konusunda onları
teşvik etmişlerse, günümüzün münafıkları onların yaptıklarından
çok daha büyük tahribatlar yapmaktadırlar. Zira tıpkı geçmişte
olduğu gibi İslâm adı altında İslâm ile savaşıyorlar. İslâm adı
altında konferanslar düzenleyip İslâm'a saldırmaktadırlar. İslâm'ı
diğer dinler ve fikirlerle uzlaştırıp örtüştürerek kavramlarını
bozmaktadırlar. Bunlara her gün yenisi ekleniyor. Ayrıca kâfir ve
münafıkların işlediği cinayetleri Müslümanların üzerine atarak
güya teröre karşı işbirliği ettiklerini ilan ediyorlar. Bu nevî
olaylar ve tezgâhlar hem evrensel hem bölgesel boyutta
gerçekleştirilmektedir. Örneğin; Cezayir'de, Afganistan’da,
Irak’ta Müslümanları acımasızca asıp kesip suçu yine Müslümanların
üzerine yıktılar. Halbuki Kur’an'da denildiği gibi; "Mü'minler
ancak kardeştir" ve bu gibi olaylara asla karışmazlar.
Müslümanların fikren geri kalmalarından faydalanıp bu gibi
haberleri yayarlar. Aksine Allahu Teala Müslümanlara değil
kâfirlere ve münafıklara karşı ordular ve kuvvetler hazırlamamızı
emretmektedir. Ta ki, bu Müslüman ümmeti bu alçak münafık ve
kâfirlerin egemenliğinden ve güdümünden kurtaralım. Böylece
onların ve hepimizin dini, ırzı, namusu ve izzeti kurtulsun.
Allahu Teala şöyle buyurdu:
وأعدوا لهم ما استطعتم من قوة ومن رباط الخيل
ترهبون به عدو الله وعدوكم وآخرين من دونهم لا تعلمونهم الله يعلمهم
وما تنفقوا من شيء في سبيل الله يوف إليكم وأنتم لا تظلمون
“Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet
ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah'ın
düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz,
Allah'ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah
yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa
uğratılmazsınız.” (Enfal 60)
Allahu Teala'nın izniyle, İslâm ümmeti toplanıp
cihat yoluyla İslâm risaletinin önünden engel olarak duran Ehli
Kitap kâfirleri (Yahudi ve Hıristiyan) ve diğer kâfirleri onların
güçlerini kırıp ortadan kaldıracaktır. Allahu Teala bize
kâfirlerin Müslümanlardan çok korktuğunu haber vermektedir. Bu
Allah'ın koyduğu bir sünnettir. Nitekim Aziz ve Celil olan Allah
şöyle buyurmaktadır:
لأنتم أشد رهبة في صدورهم من الله ذلك بأنهم قوم
لا يفقهون "Onların içlerinde size karşı
duydukları korku, Allah'a olan korkularından daha şiddetlidir.
Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur."
(Haşr 13)
Rasul Sallallahu Aleyhi Vesellem'de şöyle
buyuruyor: "Bir aylık mesafede düşmana korku salmakla yardım
olundum."
Demek ki Müslüman kimliği ile Allah Subhânehu
Ve Teala'ya dayanıp, ona davet edersek Allah kâfir ve münafık
işbirlikçilerinin kalbine korku salacaktır.
Gerçek şu ki; münafıkların çaba ve çalışmaları
bugün doruk noktasındadır. Gönülden bağlı oldukları kâfirlere pek
çok yararlar sağlamaktadırlar. Onların çalışmaları ve ümmeti
aldatmaları sayesindedir ki, bugün kâfirler İslâm ümmetine egemen
olmuşlardır. Bu egemenlikleri de yine münafıklar sayesinde devam
etmektedir. Aracı rolü oynayıp Müslümanları aldatmaktadırlar.
Yahudiler Kudüs'ü işgal etmişse, İslâm toprakları üzerinde
kâfirlerin uçakları ve füzeleri İslâm'a karşı yerleştirilmişse
bütün bunlar münafıklar sayesinde yapılmaktadır. Öyle ki, İslam
beldelerindeki kukla idareciler münafıklıkta bir adım daha ileri
giderek devamlı Müslümanlara kâfirler karşısında boyun eğmelerine
telkin ederler.
d- Gerçek yüzlerini şeytanlarıyla baş başa
kaldıklarında gösterirler:
Allahu Teala şöyle buyurdu:
وإذا لقوا الذين آمنوا قالوا آمنا وإذا خلوا إلى
شياطينهم قالوا إنا معكم إنما نحن مستهزئون
"(Bu münafıklar) mü'minlerle karşılaştıkları vakit; "(biz
de) iman ettik" derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında
ise; "biz sizinle beraberiz, biz onlarla (mü'minlerle)
ancak alay ediyoruz" derler." (Bakar 14)
Tefsirlere bakıldığında münafıkların baş başa
kaldıkları şeytanlarının Yahudi din adamları olduğu görülmektedir.
Kuşku yok ki, bugün yürütülen dinlerarası diyalog çalışmalarının
altında yine Ehli Kitabın din adamlarının teşebbüsleri vardır.
Bunu onlar adına yürüten ve Müslümanların kafasını karıştıran
münafıklar onlarla baş başa kaldıklarında tıpkı selefleri gibi;
"biz sizinle beraberiz, biz Müslümanlarla alay ediyoruz"
dediklerinden kimsenin kuşkusu olmasın.
e- ‘İnandık’ derler fakat Allah'ın indirdikleri
ile hükmetmeye yanaşmazlar:
Allahu Teala şöyle buyurdu:
ألم تر إلى الذين يزعمون أنهم آمنوا بما أنزل
إليك وما أنزل من قبلك يريدون أن يتحاكموا إلى الطاغوت وقد أمروا أن
يكفروا به ويريد الشيطان أن يضلهم ضلالا بعيدا "Onlara:
Allah'ın indirdiğine ve Resule (kitaba
ve sünnete) gelin (aramızda Allah ve Resulü hükmetsin)
denildiği zaman, münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını
görürsün." (Nisa 60)
Bu ayeti kerime ve bundan önceki ayet,
inandığını söyleyip de Allah Subhânehu Ve Teala'nın indirdiklerini
ve Resulü Sallallahu Aleyhi Vesellem’i hüküm koyucu olarak kabul
etmeyenlerin imanlarını reddediyor. Onların inanıyorum demelerinin
bir iddiadan ileri gitmediğini ve onların esasen münafık
olduklarını beyan etmektedir. Nitekim bu tip insanlar şöyle der;
"Allah vardır. Elhamdülillah bende Müslüman'ım. Bizim dinimiz yüce
bir dindir fakat 1400 sene önceki hükümleri bugün tatbik
edemezsiniz. Din yücedir onu siyasete ait ederseniz bu yakışmaz.
Allah'ın hâkimiyeti zaten vardır. Zaten Allah her şeye hâkimdir.
Milletin hâkimiyeti buna ters değildir. Akıl da Allah'ın
nimetidir, o da hüküm koyabilir. Ayrıca akıl vahyi sonsuz bir
şekilde yorumlama hakkına sahiptir. İstediği gibi anlayabilir.
Herhangi bir fıkıh usulüne ihtiyaç yoktur. Bugün Kur’an'ın
açık/muhkem hükümlerini dahi günümüz şartlarına uydurabiliriz.
Çünkü Kur’an hükümler kitabı değildir. Belki ilkeler kitabıdır.
Kur’an'ı Rasul gibi anlamak zorunda değiliz." vs. vs. gibi.
Evet, işte bütün bunlar akıllarını heva ve
heveslerini, menfaatlerini kendilerine ilah ve din edinenlerdir.
Öyle ki, Kitap ve Sünneti hüküm koyucu olarak kabul etmemek için
ortaya attıkları münafıkça fikirler ve kaypakça tavırlardır.
d- Münafıklar; biçilmiş elbise giydirilmiş
kütüklerdir:
Allahu Teala şöyle buyuruyor:
وإذا رأيتهم تعجبك أجسامهم وإن يقولوا تسمع
لقولهم كأنهم خشب مسندة يحسبون كل صيحة عليهم هم العدو فاحذرهم
قاتلهم الله أنى يؤفكون "Onları
gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini
dinlersin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kütüklerdir. Her
gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan
sakın. Allah onları kahretsin. Nasıl da döndürülüyorlar."
(Münafıkun 4)
Tıpkı bunun gibi Allahu Teala değişik
ayetlerinde, münafıkların yaşamaya çok düşkün ve hırslı
olduklarını, fakat kendilerini hiç mi hiç güvende
hissetmediklerini beyan etmektedir. Bu nedenle dört bir
taraflarını gözetleyip durdukları ve herhangi bir olay esnasında
aşırı korkaklık gösterdiklerini bildirmiştir.
Yani onların görüntüleri, cisimleri, suretleri
güzeldir. Ancak herhangi bir doğruları olmadığı için boş ve
manasızdırlar. Yapma put gibi, adeta korkuluk gibidirler. Onların
Rableriyle gerçekte bir bağları olmadığı için ruhsuzdurlar.
Mü'minlerden olduklarına yemin ederler fakat Mü’minlerden
değildirler. Onların fikrî istikrarsızlığı ve bir yere ait
olmayışları onları korkak yapmıştır. Mü'minlerden de korkarlar
kâfirlerden de... Esasen sürekli bir azap içerisindedirler.
e- Sağırdırlar, kördürler, onlar hakka
dönemezler:
Allahu Zülcelâl şöyle buyurdu:
صم بكم عمي فهم لا يرجعون
"Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Onlar
(Hakka) dönemezler." (Bakara 18)
İbni Abbas diyor ki; ‘hidayeti duymazlar, onu
görmezler, hidayeti akledmezler ve hidayete dönmezler. Tövbe edip
hidayete/imana girmezler. Dilsizdirler yani; hakkı söyleyecek
dilleri yoktur. Lafı eğip bükerler, doğru konuşmazlar ve net fikir
beyan etmezler.’
h- Sizden olduklarına yemin ederler.
Allahu Teala şöyle buyurdu:
ويحلفون بالله إنهم لمنكم وما هم منكم ولكنهم قوم
يفرقون "(O
münafıklar) mutlaka sizden olduklarına dair Allah'a yemin
ederler. Halbuki onlar sizden değillerdir, fakat onlar
(kılıçlarınızdan) korkan bir topluluktur." (Tevbe 56)
Telaş, korku ve sabırsızlıklarının şiddetinden
dolayı, kendi nefislerindeki küfrü ve güvensiz konumlarını
bildiklerinden inandırmak için bol keseden yemin ederler. Sizden
olduklarını pekiştirmek isterler. İşte Allahu Teala bunların yalan
söylediklerini bize haber vermektedir. Onlar muhabbetlerinden
dolayı Mü'minlerle beraber bulunmuyorlar, aksine kerhen taraftar
görünüyorlar. Müslümanların arasında gizlenirler fakat onların
amaçları ve asıl hedefleri Müslümanlara zarar vermektir.
i- İslâm'la ve Müslümanlarla alay ederler:
Allah Subhânehu Ve Teala şöyle buyurdu:
يحلفون بالله لكم ليرضوكم والله ورسوله أحق أن
يرضوه إن كانوا مؤمنين (62)ألم
يعلموا أنه من يحادد الله ورسوله فأن له نار جهنم خالدا فيها ذلك
الخزي العظيم(63)يحذر
المنافقون أن تنزل عليهم سورة تنبئهم بما في قلوبهم قل استهزئوا إن
الله مخرج ما تحذرون(64)ولئن
سألتهم ليقولن إنما كنا نخوض ونلعب قل أبالله وآياته ورسوله كنتم
تستهزئون "Gönlünüzü hoş etmek için
size gelip yemin ederler. Eğer mü'min iseler Allah ve Resulünü
razı etmeleri (Onun hükümlerine boyun eğmeleri) daha
doğrudur. Hala bilmediler mi ki; kim Allah ve Resulüne (Kitap
ve Sünnete) karşı koyarsa elbette onun için içinde ebedi
kalacağı cehennem ateşi vardır. İşte bu büyük rüsvaylıktır.
Münafıklar, kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir
surenin mü'minlere indirilmesinden daima çekinirler. (Bununla
beraber mü'minlerle alay etmekten de geri durmazlar.) Deki;
alay edin bakalım. Allah o çekindiğiniz şeyi ortaya çıkaracaktır.
(Kalbinizdeki niyet ve planları ortaya çıkaracaktır.) Eğer
onlara (niçin alay ediyorsunuz) diye sorsan elbette, Biz
sadece lafa dalmıştık şakalaşıyorduk, derler. Deki, Allah ile onun
ayetleriyle ve onun Resulü ile mi alay ediyorsunuz?" (Tevbe
62-65)
Rivayete göre Tebük seferinden dönerken bir
grup münafık; "Şu adama bakın Şam saraylarını fethetmek istiyor. O
nerede Şam saraylarını fethetmek nerede" deyip Resulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem’i küçümsediler. Hesaba çekildiklerinde
de “şakalaşıyorduk” dediler.
Günümüzde de münafıklar bunu ustaca yapıyorlar.
Bazen öyle tartışmalara giriyorlar ki haddi aşıyorlar. Hem bunu
İslâm adına yaptığını söylerler, hem de İslâm’i çizgiyi aşar sınır
falan tanımazlar. Buna da; “biz zihin jimnastiği yapıyoruz”
derler. İslâm'a göre tartışma konusu yapılmayacak muhkem ayetleri
bile tartışmaya açar ve tartışırlar. Örneğin şöyle derler;
“İbrahim'in çocuklarının aralarını bulalım. İsmail ve İshak
oğullarını barıştıralım.” Yani; “Müslümanlar ile Ehli kitabı
barıştıralım. Hak ve batıl meselesini ortadan kaldıralım. Dinler
ve din adamları arasındaki diyalogu arttıralım. Birlikte dünya
barışını tehdit eden terörizme (!) karşı kararlar alalım.” gibi.
Onlar nezdinde; nasıl olsa bugün hayata egemen
olan küfür sistemleridir (bu onların hoşlarına gider). Onunla
mücadele edense İslâm (bu ise kabullenmedikleri bir durumdur).
Bundan dolayı küfrün egemenliğinin devamından yana olmayanlar
teröristtir (!).
Ayrıca münafıklar, mevcut yönetim ve
yöneticilerin meşruluğuna fetva vermeye devam ederler. Bu
fetvalarla onların İslâm’i konumları örtbas edilir. İslâm ile
savaşmaları için İslâm’i ne var ise, İslami nerede kıpırdanma
varsa hemen jurnalleyip suçlanıp yargılanmasını isterler.
İşte münafıklar hâlihazırda kâfirlere bu kadar
büyük imkânlar hazırlamaktadırlar. Bu işle meşgul olmakla birlikte
kendilerini Müslümanlardan yana olduklarına da inandırmaya
çalışırlar. İşte bu şekilde İslâm'la, Allah'ın ayetleriyle ve
Resulüyle alay ederler.
İnanan, samimi Müslüman olarak bu sıfatları
taşıyan münafıklara dikkat edelim ve Allah Subhânehu Ve Teala’nın
şu uyarısını sürekli hatırlayalım:
هم العدو فاحذرهم قاتلهم الله
"Onlardan sakının. Onlar düşmandır Allah onları kahretsin..."
(Münafıkun 4)
MÜ’MİNLER:
Allahu Teala şöyle buyurdu:
أفمن كان مؤمنا كمن كان فاسقا لا يستوون
"Öyle ya, mü'min olan, yoldan çıkmış kimse gibi midir? Bunlar
elbette bir olamazlar" (Secde 18)
Ayeti kerimede de belirtildiği gibi Mü'minler
münafıklar gibi değildir. Mü'min kelimesi; Allahu Teala'ya iman
eden anlamındadır. Yani mü'min O’ndan emin olan ve O’nun bütün
gönderdiklerinden de emin olandır. Mü'minlerin bu durumunu Allahu
Teala şu ayeti kerimede bakın nasıl ifade ediyor:
إنما كان قول المؤمنين إذا دعوا إلى الله ورسوله
ليحكم بينهم أن يقولوا سمعنا وأطعنا وأولئك هم المفلحون
"Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Resûlüne davet
edildiklerinde, müminlerin sözü ancak; "işittik ve itaat ettik"
demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir." (Nur 51)
Mü'minler amellerini ihlas ile yaparlar. Ömer
b. Hattab Radiyallahu Anha'nın şu duasındaki gibi anlayıp
kavrarlar: "Ey Allah'ım! Amelimin tamamını salih kıl. Yalnız
senin için olmasını nasip et. Başkası için yapılan bir amel haline
getirme."
Mü'minler amellerini salih bir şekilde
yapabilmek için Kur’an'ı ellerinden bırakmazlar ve onu sürekli
okurlar. Şöyle ki;
إن الذين يتلون كتاب الله وأقاموا الصلاة وأنفقوا
مما رزقناهم سرا وعلانية يرجون تجارة لن تبور
"Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine
verdiğimiz rızktan gizli ve açık olarak infak edenler, asla zarara
uğramayacak bir ticaret umarlar." (Fatır
29) ayetinden haberdar bir şekilde, güzel ticareti umarak
Kitab-ı Kerim'i ellerinden hiç düşürmezler.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in Ebu
Zer Radiyallahu Anha'ya şu tavsiyesini göz önünde bulundururlar:
"Kur’an' oku. Çünkü Kur’an senin için yeryüzünde bir nur
gökyüzünde bir azıktır."
Yine Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem
Kur’an ile alakayı koparmaktan şiddetle sakındırmakta ve şöyle
demektedir: "Kur’an'dan bir şey bulunmayan bir kimse, harabeye
dönmüş ev gibidir." (Tirmizi, Ahmed b. Hanbel, Müs. Benî
Haşim, 1846, Daremi)
"Kur’an'ı okuyup ezberleyin. Muhammed'in
nefsini elinde bulunduran Allah'a yemin olsun ki onun unutulması
bir devenin ipinden kaçmasından daha hızlıdır." (Buhari, Ahmed
b. Hanbel, Müslim)
Yine mü'min kimse; Allahu Teala'nın kendisine
bildirdiği sıralamaya göre değer yargılarını oluşturur. Bir
mü'minin Allah'ı ve Resulünü, dünyadan ve dünyadakilerden çok
sevmesi, Allah Subhânehu Ve Teala uğrunda işlerinde büyük
fedakârlık göstermesi, dünya hayatında İslâm davasını ön plana
çıkarması gerçek imandır. Yüce Allah'a yönelmenin doğru adresini
Allahu Teala şöyle göstermektedir:
قل إن كان آباؤكم وأبناؤكم وإخوانكم وأزواجكم
وعشيرتكم وأموال اقترفتموها وتجارة تخشون كسادها ومساكن ترضونها أحب
إليكم من الله ورسوله وجهاد في سبيله فتربصوا حتى يأتي الله بأمره
والله لا يهدي القوم الفاسقين "De ki:
Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım
akrabanız kazandığınız mallar, kesata uğramasından korktuğunuz
ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve
Allah yolunda cihat etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini
getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete
erdirmez." (Tevbe 24)
Yardımlaşmak ve cömert olmak müminlerin
özelliklerindendir. Zira Kur’an ve sünnette cimriliği zemmeden
birçok naslar vardır. Allah Subhânehu Ve Teala şöyle buyuruyor:
تتجافى جنوبهم عن المضاجع يدعون ربهم خوفا وطمعا
ومما رزقناهم ينفقون "Yanları yataklarından
uzaklaşır, korkarak ve umarak Rablerine dua ederler ve kendilerine
verdiğimiz rızktan harcarlar..." (Secde
16)
Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle
buyurdu: "Allah yolunda cihat ve cehennem dumanı kulun kalbinde
bir araya gelmeyeceği gibi, cimrilik ve iman da kulun kalbinde bir
araya gelmezler." (Nesei, K. Cihad, 3059)
Mü'minlerin özelliklerinden birisi de onların
nafile ibadetlere ağırlık vermeleridir. Özellikle teheccüt namazı
Makam-ı Mahmuda götüren bir yoldur.
Bilal Radiyallahu Anha'dan Rasulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilir:
"Teheccüt namazını ihmal etmeyin. Çünkü o sizden önceki, salih
kimselerin sürekli olarak yaptığı şeydir. Sizi Rabbınıza
yaklaştırır, günahları bağışlar, kötülüklerden alı koyar, vücudu
hastalıklardan arındırır. Ve gecede duaların makbul olacağı bir
saat vardır." (Tirmizi, K. Da'avat, 3472)
Yine; nafile oruç tutmak ve diğer nafileleri
yapmak da mü'min kişinin özelliklerindendir.
Mü'minler yalnız Allahu Teala’dan korkarlar.
Çünkü Kur’an bu konuda başka bir merci belirtmemiş, korkuyu
Allah'a hasretmiştir. Allahu Teala bu konuda şöyle buyurdu:
إنما ذلكم الشيطان يخوف أولياءه فلا تخافوهم
وخافوني إن كنتم مؤمنين "Eğer inanmış iseniz,
onlardan korkmayın benden korkun." (Ali
İmran 175)
فلا تخشوا الناس واخشوني
"...İnsanlardan korkmayın benden korkun."
(Maide 44)
Mü'min kişi Allahu Teala için sever ve yine
Allah için buğz eder. Ebu Zer Radiyallahu Anha Rasulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem'in 'in şöyle buyurduğunu rivayet eder:"İman
bağının en güçlüsü ve amellerin en iyisi Allah için sevmek ve
Allah için buğz etmektir." (Ebu Davud, K. Semet, 3983)
Yine Rasul Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle
buyurmuştur: "Allah'ın kulları arasında bir grup vardır ki,
onlar ne peygamberlerdir, ne de şehitlerdir. Üstelik kıyamet günü
Allah indindeki makamların yüceliği sebebiyle peygamberler de,
şehitler de onlara gıpta ederler." Orada bulunanlar sordular:
Ey Allah'ın Resulü! Onlar kim? Bize haber ver. "Onlar,
aralarında ne kan bağı ne de birbirlerine bağışladıkları bir mal
olmadığı halde Allah'ın ruhu (Kur’an) adına birbirlerini
sevenlerdir. Allah'a yemin ederim ki, onların yüzleri mutlaka
nurludur. Onlar bir nur üzeredirler. İnsanlar korkarken onlar
korkmazlar. Yine insanlar üzülürken onlar üzülmezler." dedi ve
Yunus suresi 62. ayeti okudu:
ألا إن أولياء الله لا خوف عليهم ولا هم يحزنون
"Haberiniz olsun, Allah'ın dostları var ya! Onlara ne korku var
ne de onlar üzülecekler." (Ebu Davut)
O mü'minler musibetlere sabır gösterirler,
Allahu Teala'nın kendilerini deneyeceklerini bilirler ve bu
denenmenin sonunda cennet ve cehennem olduğunu, sabır
gösterirlerse Allah Subhânehu Ve Teala'nın Cennetine, zillet ve
izzetsizlik gösterirlerse Allah'ın azabına yani Cehenneme
gireceklerini bilirler ve sadakatle Allah'ın davasını ayakta
tutmaya çalışırlar. Kendilerine yapılan zulümlere sabır
gösterirler. Şu ayetleri hiç akıllarından çıkartmazlar:
لتبلون في أموالكم وأنفسكم ولتسمعن من الذين
أوتوا الكتاب من قبلكم ومن الذين أشركوا أذى كثيرا وإن تصبروا وتتقوا
فإن ذلك من عزم الأمور "Mallarınız ve
canlarınız hususunda deneneceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap
verilenlerden ve müşriklerden çok incitici sözler duyacaksınız."
(Ali İmran 186)
أحسب الناس أن يتركوا أن يقولوا آمنا وهم لا
يفتنون (2)ولقد
فتنا الذين من قبلهم فليعلمن الله الذين صدقوا وليعلمن الكاذبين
"İnsanlar yalnız inandık demeleriyle, hiç denenmeden
bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun ki biz, onlardan
öncekileri denedik. Elbette ki Allah, doğruları da yalancıları da
bilir." (Ankebut 2-3)
Mü'minler boş söz ve yararsız işlerle meşgul
olmazlar. Allah'ın boş lakırdıdan ve yararsız işlerden
hoşlanmadığını bilirler. Allahu Teala şöyle buyurdu:
والذين هم عن اللغو معرضون
"Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler."
(Mü'mimun 3)
Mü'minler bütün bu ve daha birçok
özelliğin taşınması halinde izzete ve şerefe nail olacaklarını çok
iyi bilirler. Çünkü Allahu Teala izzetin ve şerefin kimlere
ait olduğunu şöyle bildirmiştir:
ولله العزة ولرسوله وللمؤمنين ولكن المنافقين لا
يعلمون "İzzet ancak Allah, Resulü ve
mü'minlere aittir. Fakat münafıklar bilmezler."
(Münafikun 8)
Bütün bunlar mü'min kişiyi ahirette kurtuluşa
erdirecektir. Şu ayette buyrulduğu gibi:
قد أفلح المؤمنون
"Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir"
(Mü'minun 1) |