Günümüzde Müslümanlar zelil, sefil, perişan
bir duruma düşmüşlerdir. Bunun başlıca sebebi, Allah
Subhânehu ve Teala’nın zikri (dini) olan İslâm'ın onların
hayatından uzak oluşudur. İslâm’i hayatın hakim olmayışının
sebebi de, Müslümanların İslâm'ı anlamada gösterdikleri
zafiyettir. İşte bu zafiyetin yansıdığı sahalardan birisi ve en
önemlisi de, Şer'î hüküm ve ona tabi olmak hususudur.
Müslümanlar genelde Şer'î hüküm, ona tabi olmanın keyfiyeti ve
öneminin ne olduğunu bilmiyorlar. Bu durum, onların davranış ve
zihinlerindeki çarpıklığa dolayısıyla şahsiyetlerinin
bozukluğuna sebep oluyor. Hayatlarının cahiliye tortuları ile
yani İslam dışı kanun, hüküm, nizam ve ölçüler ile kokuşmasının
sebeplerinden en önemlisi de yine bu durumdur.
Onun için, şer'î hükmün tanımını ve
şer'î hükme bağlanmanın önemini izah etmeye çalışacağız,
inşallah.
Şer'î hüküm; şari’nin kulların
fiilleriyle ilgili hitabıdır.
Şari’nin hitabı; vahiy yoluyla gelen
Kitap, Sünnet ve onların gösterdiği icma-ı sahabe
ve şer'î kıyas'tan alınır.
Buna binaen herhangi bir hükmün Şer'î hüküm
olduğunun iddia edilebilmesi için onun şari’nin hitabı olduğunun
ispatlanması gerekir. Yani Şer'î delilin gösterilmesi lazımdır.
Aksi halde o iddia geçersizdir.
a- Şer'î Hükme Bağlanmanın Önemi:
Şu anda görünen odur ki, Müslümanlar genelde
ister ferdi davranışlarında olsun ister sosyal alakalarında
olsun Şer'î hükümlere bağlanmayı pek önemsemiyorlar.
Müslümanların sosyal alakalarında en etkin faktör olan kamuoyu
da Şer'î hükümlere bağlanmaya hiç önem vermemektedir. Hatta
Şer'î hükümlere değer vermenin herhangi bir görüntüsü dahi
meydanda görülmez oldu. Halbuki şer'î hükümlere bağlanmak,
hayatın esası olduğu gibi imanın meyvesidir.
Şer'î hükümlere bağlanmak, hayatın esasıdır.
Çünkü hayatın gayesi Allahu Teala’nın şu ayeti kerime de
buyurduğu gibi Allah’a kulluktur:
وما خلقت الجن والإنس إلا ليعبدوني
“Ben, cinleri ve insanları yalnız bana kulluk etmeleri için
yarattım.” (Zariyat 56)
Allah’a kulluk ise, şer'î hükümlere
bağlanmaktır. Ayrıca Şer'î hükümlere bağlanmak imanın
meyvesidir. Çünkü Allahu Teala bunu birçok ayeti kerime ile
bildirmiştir. Şöyle ki:
فلا وربك لا يؤمنون حتى يحكموك فيما شجر بينهم
ثم لا يجدوا في أنفسهم حرجا مما قضيت ويسلموا تسليما
"Hayır, Rabbine yemin olsun ki, onlar aralarında çıkan
ihtilafta seni (İslam şerîatını) hakem kabul etmedikleri
ve sonra senin verdiğin hükümden dolayı kendilerinde bir sıkıntı
duymadan ve tam teslimiyetle teslim olmadıkları müddetçe iman
etmiş olmazlar." (Nisa 65)
Bu ayeti kerime, şer'î hükme bağlı olmayı
imanın bir semeresi olduğunu gayet açık bir şekilde ifade
etmektedir. Şu ayeti kerime de, Şer’îatın hükmü dışında bir
hükme başvurmayı, ret etmekle emredilmiş olunan tağuta başvurmak
olarak sayıp, tağuta başvurmanın iman iddiasını boşa çıkardığını
bildirmektedir:
ألم تر إلى الذين يزعمون أنهم آمنوا بما أنزل
إليك وما أنزل من قبلك يريدون أن يتحاكموا إلى الطاغوت وقد أمروا
أن يكفروا به ويريد الشيطان أن يضلهم ضلالا بعيدا (60)وإذا
قيل لهم تعالوا إلى ما أنزل الله وإلى الرسول رأيت المنافقين يصدون
عنك صدودا "Sana ve senden önce
indirilmiş bulunanlara iman ettiklerini iddia edenleri görmedin
mi? Onlar, tağuta muhakeme olmak (yönetilmek) istiyorlar.
Halbuki onlar tağutu inkar etmekle emrolunmuşlardı. Şeytan ise
onları uzak bir sapıklığa saptırmak istiyor. Onlara Allah’ın
indirdiğine ve Rasulüne gelin denildiği zaman, münafıkların
senden büsbütün yüz çevirdiklerini görürsün." (Nisa 60-61)
وما اختلفتم فيه من شيء فحكمه إلى الله ذلكم
الله ربي عليه توكلت وإليه أنيب "İhtilafa
düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek Allah’a mahsustur."
(Şura 10)
وما آتاكم الرسول فخذوه وما نهاكم عنه فانتهوا
واتقوا الله إن الله شديد العقاب "Rasul
size ne getirdi ise onu alın, sizi neyden nehyetti ise ondan
kaçının. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah’ın cezası
şiddetlidir." (Haşr 7)
Bu ayetler Şer'î hükümlere bağlanmanın
farziyetine ve imanın semeresi olduğuna kesin olarak delalet
etmektedir. Ayrıca buna delalet eden hadisi şerifler de vardır.
Bunların bir kısmı şöyledir:"Sizden birinizin hevası (ve
arzusu) benim getirdiğime tabi olmadıkça, o kişi iman etmiş
olmaz."
"Kim bizim emrimize dayalı olmayan bir iş
yaparsa, o ret olunur." (Müslim, Akdiyye,3243)
İşte bu ayet ve hadisler, Şer'î hükümlere
bağlanmanın ne derece önemli bir farz ve imanın semeresi
olduğuna gayet açık bir şekilde delalet etmektedirler.
Nitekim birçok hadisi şerif de bazı Şer'î
hükümlerle ilgili amel ve vasıfların imandan olduğunu
bildirmiştir: “Haya imandandır”, “temizlik imandandır”, “yol
üzerinde bir taşı almak imandandır” gibi... İşte, böylesi
ifadeler de Şer'î hükümlere bağlı olarak vuku bulan fiil ve
vasıfların imanın semeresi, meyvesi olduğunu gayet somut, açık
bir şekilde ortaya koymaktadırlar.
O halde Allah’a Rasulüne ve Rasulüne
indirilene iman ettiğini söyleyen Müslümanların, Şer'î hükme
bağlanmanın önemini iyice idrak etmeleri, bunu imanın semeresi
olarak görmeleri, ferdi ve sosyal hayatlarının esası kılmaları
ve öncelikle yapmak zorunda oldukları asli işleridir. Zira Şer'î
hükümlere bağlanmak Allahu Teala’ya kulluğun ve Müslüman olmanın
pratik ifadesidir.
Şer'î hükümlere bağlanmanın önemini en
çarpıcı şekilde yukarıda da zikrettiğimiz Nisa suresi 65. ayeti
kerime ortaya koymaktadır:
فلا وربك لا يؤمنون حتى يحكموك فيما شجر بينهم
ثم لا يجدوا في أنفسهم حرجا مما قضيت ويسلموا تسليما
"Hayır, Rabbine yemin olsun ki, onlar aralarında çıkan
ihtilafta seni (İslam şeriatını) hakem kabul etmedikleri
ve sonra senin verdiğin hükümden dolayı kendilerinde bir sıkıntı
duymadan ve tam teslimiyetle teslim olmadıkları müddetçe iman
etmiş olmazlar." (Nisa 65)
Rabbimiz "Fela” hitabı celilinde bu
ibare ile dikkat çekerek başlıyor. Yani; "dikkat edin, önemli
bir mesaj gelmektedir” anlamını içeriyor. "Ve rabbike"
(Rabbine yemin olsun ki); bu sözün yeminle başlaması, o
sözdeki mesajın önemini vurgular. Bu yemin Allahu Teala’nın zatı
üzerine olursa, o mesajın daha ciddi, önemli olduğunu gösterir.
Yemin eden bizzat Allahu Teala olup ve bizzat kendi zatı üzerine
yemin ediyorsa, artık o mesajın öneminin ne kadar büyük olduğu
iyice göze çarpar. "La yu minune" (iman etmiş olmazlar);
Rabbimizin hitabı, bu kesin ifade ile devam ediyor. Meselenin,
mesajın iman ile alakalı olduğu açıkça ortaya konmaktadır. Mümin
için imandan önemli bir kıymet elbette ki yoktur. Peki kişiyi
imansız, iman etmemiş duruma düşüren o önemli husus nedir? Onun;
Şer'î hükümlere bağlanmamak, teslim olmamak olduğunu yüce
Rabbimiz hitabının devamında şöyle izah etmektedir:
فلا وربك لا يؤمنون حتى يحكموك
"Aralarında çıkan ihtilaflarda seni
(yani Rasulullah’ı ve getirdiği şeriatı) hakem kılmadıkları
müddetçe..." (Nisa 65)
Çıkan ihtilaflarda RasulullahSallallahu
Aleyhi Vesellem’in hakem kılınması, elbette ki onun getirdiği
Şerîatın ve hükümlerin hakem kılınması demektir. Bu ise Şer'î
hükümlere başvurmayı imanın varlığının göstergesi kılmaktadır.
Rabbimiz bununla da yetinmeyip Şer'î hükme içlerinde bir sıkıntı
duymaksızın tam teslimiyetle teslim olmayı da iman için şart
koşmaktadır. Şöyle devam etmektedir:
فيما شجر بينهم ثم لا يجدوا في أنفسهم حرجا مما
قضيت ويسلموا تسليما … "Sonra senin
verdiğin hükümden dolayı kendilerinde bir sıkıntı duymadan ve
tam teslimiyetle teslim olmadıkları müddetçe..."
(Nisa 65)
Şer'î hükümlere bağlanmanın hem de gönül
huzuru ile, içtenlikle bağlanmanın önemini bundan daha çarpıcı
bir şekilde ifade etmek, elbette ki mümkün değildir.
Şu halde, Müslümanların bunu mutlaka idrak
edip hayatlarının esası kılmaları kaçınılmazdır. Günümüz
Müslümanlarının ecdatları gibi; "Şeriatın kestiği parmak
acımaz", "Şeriatın hükmü karşısında boynum kıldan incedir"
sözleri ile ifade ettikleri Şer'î hükümlere teslimiyeti tekrar
göstermeleri kaçınılmazdır. İşte bu teslimiyet onların
imanlarının göstergesi, pratikteki semeresi olacaktır...
b- Şer'î hükümlere tabi olmakta izzet,
hidayet, felah kurtuluş ve ondan uzak kalmakta ise zillet,
dalalet, mihnet-sıkıntı vardır.
İzzet, hidayet ve felah-kurtuluş
Müslümanların, İslâm ümmetinin asli vasıflarıdır. Ancak bu
vasıflar (hidayet, rahmet, kurtuluş ve izzet) kaynağı olan Allah
Subhânehu ve Teala’nın Şeriatına yani Şer'î hükümlere bağlanmak
ile gelmektedir. Ondan uzaklaşınca elbette ki yerlerini ters
vasıflar alacaktır. Zillet, dalalet, mihnet-sıkıntı, zulümat,
sefalet gibi. Ne yazık ki, bugün Müslümanları bu vasıflar
içerisinde görmekteyiz. İşte, Müslümanlar kendilerine yakışmayan
bu vasıflardan kurtulmaları ve asli vasıflarına tekrar
kavuşabilmeleri için öncelikle Şer'î hükümlere bağlanmanın
önemini idrak edip, Şer'î hükümlerle mukayyet olmaları ve Şer'î
hükümleri yani Şerîatın tamamını hayatlarına hakim kılmaları
gerekir ki, Şer'î hükümlere bağlanmakla gelen izzet, hidayet ve
felaha-kurtuluşa erişsinler.
Şer'î hükümlere bağlanmakta izzet, hidayet,
felah ve ondan uzak kalmakta ise zillet, dalalet, mihnet ve
sıkıntı var olduğunu şer'î naslar gayet açık bildirmektedir.
Şöyle ki;
ولله العزة ولرسوله وللمؤمنين ولكن المنافقين
لا يعلمون İzzet ancak Allah’ın,
Rasulünün ve müminlerindir. (Münafikun 8)
قد جاءكم من الله نور وكتاب مبين (15)يهدي
به الله من اتبع رضوانه سبل السلام ويخرجهم من الظلمات إلى النور
بإذنه ويهديهم إلى صراط مستقيم
"Gerçekten size Allah'tan bir nur, apaçık bir kitap geldi.
Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına götürür ve
onları izniyle zulümattan, karanlıklardan aydınlığa çıkarır,
dosdoğru bir yola iletir." (Maide 15-16)
وما أصابكم من مصيبة فبما كسبت أيديكم
"Başınıza gelen bir musibet kendi ellerinizle işledikleriniz
yüzündendir." (Şura 30)
Şu halde bugün Müslümanlara zillet,
şaşkınlık, tağuti zulümat isabet etmiş ise bunun sebebi
kendilerinin Allah Subhânehu ve Teala’nın şerîatına sırt
çevirmiş olmaları, Allah’ın şerîatının hayatlarından uzak
oluşuna suskun kalmalarındandır. Öyle ise, bu durumdan
kurtulmaları için onlarda bu yönde bir değişikliğin olması
kaçınılmazdır. Ta ki, Allah Subhânehu ve Teala onların halini
değiştirsin. Zilletten, izzete, zulümattan nura kavuştursun.
Zira Allahu Teala şöyle dedi:
ذلك بأن الله لم يك مغيرا نعمة أنعمها على قوم
حتى يغيروا ما بأنفسهم وأن الله سميع عليم
"Bir millet kendilerinde bulunanı değiştirinceye kadar Allah'ın
onlara verdiği nimeti değiştirmeyeceğinden dolayıdır. Gerçekten
Allah işitendir, bilendir." (Enfal 53)
إن الله لا يغير ما بقوم حتى يغيروا ما بأنفسهم
"Bir toplum bünyesinde olanı değiştirmedikçe, Allah o
toplumun halini değiştirmez." (Rad 11)
ياأيها الذين آمنوا إن تنصروا الله ينصركم
ويثبت أقدامكم "Ey iman edenler! Eğer siz
Allah’a (dinine ve onun hakim
olmasına) yardım ederseniz, Allah da size yardım eder ve
ayaklarınızı sabit kılar." (Muhammed 7)
Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’de
şöyle dedi: "Size öyle bir şey bıraktım ki, ona sarıldığınız
müddetçe yolunuzu saptırmazsınız. Bunlar Allah’ın Kitabı ve
benim Sünnetimdir." (Malik, Camia,1395)
Bütün bu deliller bize Şerîata tabi olmanın
izzet, hidayet, nur getirdiğini ondan uzak kalmanın ise zillet,
mihnet ve zulümat getirdiğini gayet açık olarak
göstermektedirler. Buna binaen Müslümanlar Şer'î hükümlere
bağlanmanın hem imanın semeresi hem de dünya ve ahirette
kurtuluşun- felahın tek yolu olduğunu idrak etmeleri ve şerîatın
hayatlarına hakim olması için gerekli çalışmaya koyulmaları
gerekir.
Günlük yaşantılarında Şer'î hükümleri ihmal
edenlerden, arasındaki ilişkilerde bunları hakim kılmayanlardan,
günlük yaşantılarının dayandığı esasların yani Şer'î hükümlere
bağlanmanın önemini hayatın esası kılmayanlardan ve bunun
önemini iyice kavramayanlardan İslâm devletinin kurulmasını
beklemek abes olur. Çünkü İslâm devleti ve onunla gelecek olan
İslâm’i hayat, ancak Şer'î hükümler üzerine inşa olunur ve Şer'î
hükümlere bağlılığın önemini koruması ile devam eder.
Bunun için, İslâm davetini yüklenenlerin
İslâm hayatını yeniden başlatmak ve dünyaya İslâm davetini
taşımak için çalışırken omuzları üzerine atılan en önemli şeyin,
fertlere ait hayatın esasının Şer'î hükümlere bağlanmak olduğunu
iyice izah etmeleri, sosyal ilişkilerde de şer'î hükümlere
bağlanmanın esas olması gerektiği hususunda topluluklar arasında
bir kamuoyu meydana getirmek, buna dayalı olan İslâm’i hayatın
tekrar başlaması, bunu başlatacak olan ve yine Şer'î hükümlere
dayanan Hilâfet Devletinin kurulması için yapılacak çalışmanın
ehemmiyeti önemle vurgulanmalıdır. İşte bütün bunlar, ancak
Şer'î hükümlere bağlanmayı, Müslümanlar arasında seciyelerden
bir seciye, insanlara hakim olan tek bir fikir haline getirmek
ve bağlanmakla mümkündür. |