İnsanın hayata bakış açısı, onun yaşamı
açısından çok önemlidir. Çünkü süreceği yaşam onun hayat
hakkındaki anlayışına göre şekil alır. Temel dinamik ve kişinin
hayat hakkında kabul ettiği temel fikir ne olursa, süreceği yaşam
da onun üzerine bina edilecektir. Kişi hayatiyet taşıyan ‘nasıl
yaratıldığı’ gibi soruları kendisine sormalı, cevap verirken de
insaflı davranmalı, cevaplarda kesinlik ve katiyet aramalıdır. Bu
kesinlik ve katiyet onda imanı meydana getirecektir. İman
kelimesi şeksiz, şüphesiz emin olma anlamına gelir.
İslâm'ın hayat hakkında ortaya koyduğu fikir,
her şeyin öncesinde bir yaratıcının varlığına iman ki o da;
Allahu Teala'dır. Hayat sonrasına da iman etmek gerekir ki o
da; Ahiret günüdür.
Hayat ile hayat öncesi arasındaki münasebet iki
konuyu kapsar:
1-Yaratıcı, yaratık ilişkisi,
2-Allah'ın emirleri.
Hayat ile hayat sonrası arasındaki münasebet de
iki şeyi kapsar:
1-Ölümden sonra dirilme,
2-Haşr-u neşr ve insanın dünyada yaptığı
fiillerinden sorulması.
Allah'a İman:
Allah'a iman; yani onun varlığına iman, bizler
için atalarımızdan kalma geleneksel bir iman olmaktan çıkıp, daha
delilli ve tahkiki olmalıdır. Yani insan, Allah'a iman etmesi
gerektiğini araştırma, incelemeler sonunda ikna olarak anlamalı ve
bundan emin olmalıdır. Aksi takdirde kişinin Müslüman anne ve
babadan doğması bir avantaj kabul edilebilir. Kişi tahkiki imanı
gerçekleştirdiği takdirde Yahudi bir anne babadan veya dinsiz bir
anne babadan olması onu etkilemeyecektir. Çünkü o araştırması
sonucu Allahu Teala'yı tespit edecektir. Geleneksel olarak iman
eden kişi Hıristiyan bir anne babadan doğdu ise Hıristiyan, Yahudi
anne babadansa Yahudi ve dinsiz anne babadan doğdu ise dinsiz
olur. Çünkü o kişide taklitçilik mevcuttur. Bu anlamda Müslüman
Allah'a olan inancını delilleriyle, kanıtlarıyla tahkiki olarak
kabul etmesi gerekir.
Allahu Teala'nın varlığını şu üç yolla
bulabiliriz:
1-İnsanoğlu aciz bir varlıktır. Bu sebeple
aciz olmayana yönelir.
2-İnsanoğlunda mevcut olan içgüdülerden
tapınma içgüdüsü onu bir yaratıcıya kulluk etmeye zorlar.
3-Eşyayı kontrol ettiğinde ve onu
incelediğinde (asi olan insan haricinde) her şeyin görevini
harfiyen yerine getirdiğini ve insanın müdahalesi olmadığı sürece
tabiatın müthiş bir düzene sahip olduğunu görür. Bu düzenin
içindeki varlık birbiri ile ilişkili ve birbirine bağımlıdır. Bu
da göz önünde bulundurulduğunda kendiliğinden oluşması
imkânsızdır. Sonuç itibariyle mutlak yaratıcıya ihtiyaç vardır.
Bazı ideolojiler varoluşu tesadüflere bağlamışlardır. Bazıları
için ise, var oluşun sebebinin yaratılmışlık veya tesadüfilik
olmasının o kadar da önemli olmadığı kanaatini taşımaktadır.
Müslümanlar için, yukarıda saydığımız şıklar esaslar önem arzeder.
Çünkü temel budur. Baştan söylediğimiz gibi temel sağlam ise bina
sağlam olur, temel bozuk ise bina ihtişamına rağmen yıkılmaya
mahkûmdur.
Yukarıda bahsedilen maddeleri örneklerle
açıklayacak olursak:
İnsanın acizliği:
İnsan, belli bir mesafeye kadar görebilir,
belli bir mesafeden ses işitebilir, belli bir mesafeye sesini
ulaştırabilir, belli bir hızda koşabilir ve yaşam süresini kendisi
belirleyemez. Bu saydıklarımız dışında örnekler daha da
arttırılabilir. Bu sebeple zaafa düştüğü, aciz kaldığı zamanlar ve
muhtaç olduğu zamanlar çoktur. İşte, bu zamanlarda kendisini
düştüğü bu çıkmazdan kurtaracak bir güç arar veya hayatın devamını
sağladığını zannettiği bir güce yönelerek onu ilah edinir. Bu aynı
zamanda onda mevcut olan tapınma içgüdüsünün tecellisidir.
Çevresini aydın bir bakışa sahip olmadan incelediğinde şöyle bir
tespit yapabilir: Güneş suyun buharlaşmasını, bu da yağmur
bulutlarının meydana gelmesini, bunun sonucu olarak da yağan
yağmurla nebatın meydana geldiğini, aynı zamanda güneşin olmaması
halinde bunların meydana gelmeyeceğini düşünerek güneşi yaratan
edinebilir. Nitekim, geçmişte bu şekilde yaşamış, buna benzer
birçok toplumlar vardır. Onların ilahları kâinat içindeki
varlıklardan oluşmaktadır. İşte bu problemin esasını teşkil
etmektedir. Çünkü, insan duyu organlarıyla algıladıklarını
sınıflandırırsa karşısına kâinat, bu kâinatta bulunan canlı,
cansız varlığın yaşam süreci, kâinatın içinde bulunmasına rağmen
onlardan düşünme yetisi ve karar verme yetisiyle ayrılan insan
gerçeğiyle karşılaşacaktır. Bu algıladıklarının hepsi insanın
kendisi gibi acizdir ve sınırlıdır. O halde bu aşamada bu aciz
ve muhtaç varlık âleminin öncesinde ne vardır? sorusu akla
gelmektedir. Çünkü aciz ve muhtaç olanın, aciz ve muhtaç olmayan
bir düzenleyiciye/yaratana ihtiyacı vardır ki, bu da her şeyi
yoktan var eden Allahu Teala'dır.
Bu gelinen aşamadan sonra şu sorular insanın
aklını kurcalayabilir: Yaratıcı yarattı, peki ben yaratıcımla
nasıl alaka kuracağım ve Yaratıcının yaratmasındaki maksat nedir?
İşte, bu sorunun akabinde devreye peygamberler
girmektedir. Yani Allah'ın elçileri. Onlar Yaratan tarafından
aramızdan seçilmişler ve Allahu Teala'nın yaratmasındaki maksadını
bizlere bildirmişlerdir. Bu maksat Kur’an’da şöyle
zikredilmektedir:
وما خلقت الجن والإنس إلا ليعبدوني
"Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk
etsinler diye yarattım." (Zariyat
56)
Buraya kadar yaratıcının varlığı ve yaratılış
gayemizin ne olduğu açıklandığına göre sınırlı olan bu kâinatın
yok oluşundan sonra ne var? sorusu akla gelir ki, bu da
Âhirette imanla bağlantılı bir husustur.
Âhirete iman:
Yeniden dirilme ve hesap gününe iman, Cennet ve
Cehenneme iman gibi hususlar hayata bakışın esası ve açısı olmalı.
İslâm akidesinin ve ona imanın önemi, ayrıca hayatla
bağlantısı kavranmalıdır.
İster Mü’min, ister kafir olsun bütün insanlar
bu hayatın bir sonunun olduğunu kabul etmektedir. Ancak ölümün
varlığını kabul etmek bizi kurtarmaz. Düşünen insan, ölümden
sonra ne var? sorusunu kendisine sormalıdır. Bu soruya
işaretle Allahu Teala Kur’an’ı Kerim de şöyle buyurmaktadır:
الذي خلق الموت والحياة ليبلوكم أيكم أحسن عملا
وهو العزيز الغفور “O ki, hanginizin daha
güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O,
mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.”
(Mülk 2)
Bu ayet gösteriyor ki; hayatın sonunda ölüm
vardır, hayata gelişin gayesi kulluktur. Öldükten sonra ise
diriliş, hesaba çekiliş, ceza ve mükâfat vardır. Dinimiz bu konuyu
iki ana kaynakta detayları ile işlemiştir. İnsan, hayat, kâinat ve
bunlara ait düzenlerin yok olacağını, bozulacağını Allahu Teala
şöyle bildirmektedir:
فإذا نفخ في الصور نفخة واحدة (13)وحملت
الأرض والجبال فدكتا دكة واحدة(14)فيومئذ
وقعت الواقعة(15)وانشقت
السماء فهي يومئذ واهية(16)والملك
على أرجائها ويحمل عرش ربك فوقهم يومئذ ثمانية
“Sur’a bir üfürüş üfürüldüğü, yer ve dağlar kaldırılıp bir
vuruşla birbirine çarpıldığı zaman, işte o gün olacak olur,
kıyamet kopar. Gök yarılır, o gün düzeni bozulur. Melekler onun
çevresindedirler, o gün Rabbinin arşını onlardan başka sekiz
tanesi yüklenir.” (Hakka 13-17)
İçinde bulunduğumuz kâinatın, mevcut olan
düzenin nasıl yok olacağını ise:
إذا الشمس كورت (1)وإذا
النجوم انكدرت(2)وإذا
الجبال سيرت(3)وإذا
العشار عطلت(4)وإذا
الوحوش حشرت(5)وإذا
البحار سجرت(6)وإذا
النفوس زوجت(7)وإذا
الموءودة سئلت(8)بأي
ذنب قتلت(9)وإذا
الصحف نشرت(10)وإذا
السماء كشطت(11)وإذا
الجحيم سعرت(12)وإذا
الجنة أزلفت(13
علمت نفس ما أحضرت
“Güneş dürülüp ışığı kalmadığı zaman. Yıldızlar düşüp, söndüğü
zaman. Dağlar yürütüldüğü zaman. Doğurması yaklaşmış develer
başıboş bırakıldığı zaman. Yabani hayvanlar bir araya toplatıldığı
zaman. Denizler kaynaştırıldığı zaman. Canlar bedenlerle
birleştirildiği zaman. Kız çocuğunun hangi suçtan ötürü
öldürüldüğü kendisine sorulduğu zaman. Amel defterleri açıldığı
zaman. Gök yerinden oynatıldığı zaman. Cehennem alevlendirildiği
zaman Cennet yaklaştırıldığı zaman. İnsanoğlu önceden ne
hazırladığını görecektir.” (Tekvir 1-14)
Kıyametin anını Rabbimiz şöyle bildirmiştir:
يوم ترونها تذهل كل مرضعة عما
أرضعت وتضع كل ذات حمل حملها وترى الناس سكارى وما هم بسكارى ولكن
عذاب الله شديد “Kıyameti
gören her emzikli kadın emzirdiğini unutur, her hamile kadın
çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş gibi görürsün, oysa sarhoş
değillerdir, fakat bu sadece Allah’ın azabının çetin
olmasındandır.” (Hac 2)
ما ينظرون إلا صيحة واحدة تأخذهم وهم يخصمون
“Çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek çığlık
beklerler.” (Yasin 49)
Bu ayet önce sur’un üfürüleceğinden
bahsetmektedir. Böylece insanların tamamı ölür.
ونفخ في الصور فإذا هم من الأجداث إلى ربهم
ينسلون “Sur’a üflenince, kabirlerinden
Rablerine koşarak çıkarlar.” (Yasin 51)
Bu ayet sur’a ikinci defa üfürülüşte
insanların mezarlarından kalkarak Rablerine gideceklerini
bildirmektedir.
إن كانت إلا صيحة واحدة فإذا هم جميع لدينا
محضرون “Tek bir çığlık kopar, hepsi hemen
huzurumuza getirilmiş olur.” (Yasin 53)
Böylece insanlar Allahu Teala’nın huzuruna
getirilirler ve daha sonra;
وأشرقت الأرض بنور ربها ووضع الكتاب وجيء
بالنبيين والشهداء وقضي بينهم بالحق وهم لا يظلمون
“Yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanır, kitap açılır, peygamber
ve şahitler getirilir ve onlara haksızlık yapılmadan, aralarında
adaletle hüküm verilir.” (Zümer 69)
Hesap günü Resule gelen Risalete iman edip
etmediğimiz, Şer’i hükme bağlı kalıp kalmadığımız hususunda hesaba
çekileceğiz. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem muhakeme ile
ilgili olarak şöyle buyurmuştur:
“Kişi… şu beş değişik şahitler ile mahkemeye
gelir. Bir ameli işlerken yeryüzü, onun lehine ve aleyhine
şahittir, vücudundaki bütün uzuvlar onun lehine aleyhine şahittir,
amel defterleri onun lehine aleyhine şahittir, yazıcı melekler
onun lehine aleyhine şahittir ve her şeyi bilen Allah
Subhenehû ve Teala onun lehine aleyhine hüküm verir.”
Yukarıda geçen şahitlik hususunda Rabbimiz
Kitab-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
وقال الإنسان ما لها (3)يومئذ
تحدث أخبارها(4)بأن
ربك أوحى لها “İnsanın; ‘Buna ne oluyor?’
dediği zaman; İşte o gün, yer, Rabbinin ona vahiy etmesiyle kendi
haberlerini anlatır.” (Zilzal 3-5)
وجاءت كل نفس معها سائق وشهيد
“Her can, kendisiyle beraber bir sürücü ve şahit bulunduğu halde
gelir.” (Kaf 21)
Buraya kadar yapılan açıklamalardan şu
anlaşılmaktadır ki Kur’an ve Sünnet, dünya hayatında yaptığımız
bir işten, söylediğimiz bir sözden dolayı hesap günü beş değişik
şahidin şahitliğinde, muhakeme olacağımızı bildirmektedir.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:
Aişe
Radıyallahu Anhuma
hesap günü insanların durumunu sorar. Efendimiz; ‘Ya
Aişe insanlar kıyamet günü yalın ayak, sünnetsiz olarak,
çırılçıplak anadan doğma bir şekilde haşr olacak.’ dedi.
Aişe; “Ben utanırım Ya Rasulullah’ dedi.
Efendimiz; ‘Ya Aişe, durum senin anladığın gibi değil, o gün
her insan kendi nefsinin kurtuluşu derdine düşecek, o yanındakinin
cinsiyetine bakmadan daha büyük bir işle karşı karşıya kalacak.”
buyurdu.” (Müslim 1193)
Aişe
Radıyallahu Anhuma
annemiz sordu:
‘Ey Rasulullah, kıyamet günü ehlini bizlere
hatırlatır mısın?’ Efendimiz; ‘Ey Aişe, amel defteri
insanlara verilirken sağdan mı verilecek yoksa soldan veya arkadan
mı verilecek, bu an hiçbir kimse hiçbir kimseyi hatırlamaz. Amel
defteri Mizan adlı terazinin kefesine konulduğunda terazinin sağ
kefesi mi yoksa sol kefesi mi ağır basacak, bu an gerçekleşinceye
kadar kimse kimseyi hatırlamaz. Sırat köprüsünden geçme veya
geçmeme hali bitinceye kadar hiçbir kimse hiçbir kimseyi
hatırlamaz.” buyurdu.
Rabbimiz bu anları Kur’an’ı Kerim de şöyle
açıklıyor:
يوم يفر المرء من أخيه (34)وأمه
وأبيه(35)وصاحبته
وبنيه “O gün, kişi kardeşinden, annesinden,
babasından, karısından ve oğullarından kaçar. O gün, herkesin
kendine yeter derdi vardır.” (Abese
34-36)
Evet, bu mahkemeden sonra insanlar Cennet veya
Cehenneme doldurulurlar. Bu anı Rabbimiz şöyle bildiriyor:
إذا ألقوا فيها سمعوا لها شهيقا وهي تفور
“Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu
işitirler.” (Mülk7)
فاعترفوا بذنبهم فسحقا لأصحاب السعير
“Böylece günahlarını itiraf ederler. Çılgın alevli Cehennemlikler
yok olsunlar!” (Mülk-11)
Bu ve buna benzer diğer ayeti kerimelerde,
kendilerine gelen peygamberi inkâr edip, onu dinlemeyerek onun
getirdiklerine uymayanların gideceği yerin korkunçluğu bir şekilde
bize anlatmaktadır. Kâfirleri gerçekten çok kötü bir akıbet
beklemektedir. İbni Abbas’tan Resulullah Sallallahu Aleyhi
Vesellem şöyle buyurdu:
ياأيها الذين آمنوا اتقوا الله حق تقاته ولا
تموتن إلا وأنتم مسلمون “Ey inananlar!
Allah’tan sakınılması gerektiği gibi sakının, sizler, ancak
Müslümanlar olarak can verin.” (Ali
İmran-102) ayetini okuyup şöyle buyurdu: “Eğer zakkumdan bir
damla yere damlatılmış olsaydı o damla dünyadaki canlıların geçim
vesilesi/gıda maddelerini bozardı. Artık zakkumdan başka yiyeceği
olmayanın (Cehennem halkının) hali nasıldır?” (İbni Mace 4325)
إن الذين كفروا بآياتنا سوف نصليهم نارا كلما
نضجت جلودهم بدلناهم جلودا غيرها ليذوقوا العذاب إن الله كان عزيزا
حكيما “Doğrusu ayetlerimizi inkar
edenleri ateşe sokacağız, derilerinin her yanışında, azabı
tatmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz. Allah
güçlüdür, hâkimdir.” (Nisa 56)
Hasan-ı Basri bu ayeti şöyle tefsir etmiştir:
Ateş onları her gün yetmiş bin defa yiyip bitirir. Onları her
bitirdikçe onlara, ‘eski halinize dönün denir.’ Onlar eski
hallerine dönerler.
Buraya kadar naklettiğimiz ayetler kâfirler,
iman etmeyenler, Allah
Subhenehû ve Teala’ya eş koşanlar, tagutlar,
münafıklar, hainler ve bazıları da günahkâr mü’minler hakkındadır.
Ancak günahkâr mü’min iman sahibi olduğu için ebedi olarak
Cehennemde kalmayacaktır. Allahu Teala şöyle buyurdu:
خالدين فيها ما دامت السماوات والأرض إلا ما شاء ربك إن ربك فعال لما
يريد “Rabbinin dilediği hariç,
(onlar) gökler ve yer durdukça o ateşte ebedi
kalacaklardır. Çünkü Rabbin, istediğini hakkıyla yapandır.”
(Hûd 107)
Bu ayetlerdeki vasfedilen kişilerin dünya
hayatlarına bakıldığında iman etmedikleri, Peygamberi
tanımadıkları, vahyi dünya hayatlarına hakem kılmadıkları görülür
ve bundan dolayı da kötü son ile karşılaşacak, ebedi bu hal üzere
kalacaklardır. Rabbimiz, iman etmeyenlerin dünya hayatındaki
amellerinin hiç bir değerinin olmadığını yüce kitabında şöyle
bildiriyor:
والذين كفروا أعمالهم كسراب بقيعة يحسبه الظمآن
ماء حتى إذا جاءه لم يجده شيئا ووجد الله عنده فوفاه حسابه والله
سريع الحساب “İnkâr edenlere gelince,
onların amelleri, ıssız çöllerdeki serap gibidir ki susayan onu su
zanneder; nihayet ona vardığında orada herhangi bir şey bulamamış,
üstelik yanı başında da (inanmadığı, kendisinden sakınmadığı)
Allah'ı bulmuştur; Allah ise, onun hesabını tastamam görmüştür.
Allah hesabı çok çabuk görür.” (Nur 39)
Bir topluluk vardır ki, samimi olmalarına
rağmen farz sınırlarını gözetmeyerek bazı önderlerin arkasından
gitmişlerdir. Bunların da kötü bir sona ulaşacaklarını Rabb’imiz
kitabında şöyle bildirdi:
يوم تقلب وجوههم في النار يقولون ياليتنا أطعنا
الله وأطعنا الرسول (66)وقالوا
ربنا إنا أطعنا سادتنا وكبراءنا فأضلونا السبيل(67)ربنا
آتهم ضعفين من العذاب والعنهم لعنا كبيرا
“Yüzleri ateşte evirilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke
Allah'a itaat etseydik, Peygambere de itaat etseydik! derler. Ey
Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi
yoldan saptırdılar, derler. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve
onları büyük bir lânetle rahmetinden kov.” (Ahzap 66-68)
ويوم يعض الظالم على يديه يقول ياليتني اتخذت مع
الرسول سبيلا (27)ياويلتي
ليتني لم أتخذ فلانا خليلا “Rabbimiz!
Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden
kov. Yazık bana! Keşke falancayı (batıl yolcusunu) dost
edinmeseydim!” (Furkan 27-28)
Bu ayetlerden anlaşılıyor ki; kişi kimi takip
ediyorsa, hangi kitle ile çalışıyorsa, nasıl bir devlete ve
idareciye tabii ise, kimi yardımcı edindiyse, kimi dost seçiyorsa
onlarla beraber haşrolunacaktır. Eğer Kur’an ve Sünnet ölçü alınıp
marufu emreden, münkerden sakındıranlarla beraber olunduğu
takdirde Allah Subhenehû ve Teala’nın rızasına nail olabiliriz.
Aksi takdirde sonuç, ayetlerde belirtildiği gibi hüsran ile
bitebilir.
Rabb’imizin, akıbeti kötü olanlar için Kur’an
da verdiği misal gerçekten akıllara durgunluk verecek derecededir.
Şöyle buyuruyor:
انطلقوا إلى ما كنتم به تكذبون (29)انطلقوا
إلى ظل ذي ثلاث شعب(30)لا
ظليل ولا يغني من اللهب(31)إنها
ترمي بشرر كالقصر(32)كأنه
جمالة صفر(33)ويل
يومئذ للمكذبين “İnkarcılara o gün
şöyle denir; Yalanlayıp durduğunuz şeye gidin. Gölge yapmayan ve
ateşten de korumayan Cehennem dumanının üç kollu gölgesine gidin.
O gölgenin saldığı her bir kıvılcım sanki birer sarı devedir,
konak gibide büyüktür. Yalanlamış olanların o gün vay haline.”
(Mürselat 29-34)
Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem Cehennem
ateşinin ısısını şöyle anlatıyor: “Allahu Teala, Cehennemin bin
sene yanmasını emir buyurdu. Ta ki ateşi kıpkızıl kesildi. Sonra
bin sene daha yakıldı. Ta ki ateş bembeyaz kesildi. Sonra bin sene
daha yakıldı. Ta ki ateşi simsiyah kesildi. Binaenaleyh Cehennem
simsiyah ve karanlıktır.” (Tirmizi)
Ahiret gününde ne kadar korkunç bir son ile
karşı karşıya kalabileceğimizin hesabını şimdiden yapmalı ve
kendimize bir çeki-düzen vermeliyiz. Allah ve Resulüne teslim
olmalıyız.
Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle
buyurmuştur: “İman etmeyenlerin içinde en hafif azabı amcam Ebu
Talib’e çektirilir ki, onun ayağına bir terlik giydirilir ve
Cehennemin bir katmanında gezdirilir. Ayağından aldığı ısıdan
dolayı beyni kaynar. Diğer taraftan azılı kâfirler ateş içinde
cezalandırılırken ateşin sıcaklığından dolayı su ister ona bir
kâse içinde su verilir, onun içinde kan, irin karışımı vardır. O
kâseyi içmek için ağzına yaklaştırdığında, kâsenin içindeki su
karışımının sıcaklığından dolayı yüzünün deri ve etleri kâseye
dökülür, böyle olmasına rağmen o kişi bu suyu içer çünkü içinde
bulunduğu ateş daha sıcaktır.”
Şu bir gerçektir ki, Cennet ve Cehennem
hakkındaki bütün deliller akla hitap eder ve de her akıl sahibi bu
delilleri anlayabilir, ona göre de kendisine bir istikamet
seçebilir.
Dünya hayatında iman eden ve salih amel
işleyenlerin durumu, yukarıda anlatmaya çalıştığımız isyan ehlinin
durumundan çok farklıdır. Bu durumu Rabb’imiz mü’minler için nur
ve hidayet kaynağı olan Kur’an’ı Kerim de şöyle anlatır:
فأما من أوتي كتابه بيمينه فيقول هاؤم اقرءوا
كتابي (19)إني
ظننت أني ملاق حسابي(20)فهو
في عيشة راضية(21)في
جنة عالية(22)قطوفها
دانية(23)كلوا
واشربوا هنيئا بما أسلفتم في الأيام الخالية
“Kitabı sağından verilen; Alın kitabımı okuyun, doğrusu bir
hesaplama ile karşılaşacağımı umuyordum, der. Artık o meyveleri
sarkmış, yüksek bir bahçede, hoş bir yaşayış içindedir. Onlara
şöyle denir; Geçmiş günlerde, peşinen işlediklerinize karşılık
afiyetle yiyiniz içiniz.” (Hakka 19-24)
والذين
آمنوا وعملوا الصالحات سندخلهم جنات تجري من تحتها الأنهار خالدين
فيها أبدا لهم فيها أزواج مطهرة وندخلهم ظلا ظليلا
“İnanıp yararlı iş işleyenleri, içinde temelli ve ebedi
kalacakları, içlerinden ırmaklar akan Cennetlere koyacağız. Onlara
orada tertemiz eşler vardır. Onları en koyu gölgeliklere
yerleştireceğiz.” (Nisa 57)
Enes İbn-i Malik’den Peygamber Sallallahu
Aleyhi Vesellem şöyle dedi: “Pak ve yüce olan Allah
Cehennemliklerin en hafif azaplısına ‘Dünya ve dünyadaki her şey
senin olsa şu azaptan kurtulmak için onu fidye eder miydin?
buyurur.’ O kul; ‘Evet fidye ederdim.’ der. Allah; ‘Sen ademin
sülbünde iken ben senden bu fedakârlıktan daha ehven bir şey
istemiştim. Bu bana ortak koşmamandı. (Ravi şöyle dediğini de
zannediyorum dedi.) Ben de seni ateşe katmayacaktım. Fakat sen
(dünyaya gelince tevhitten) imtina ettin de şirkten
ayrılmadın, buyurdu.”
Enes İbn-i Malik’den rivayetle Rasulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: “Cehennemliklerden
dünya ehlinin en nimetli ve refahlısı olan kimse kıyamet gününde
getirilir ve ateşe bir daldırılış daldırılır. Sonra ‘Ya Âdemoğlu,
sen hiçbir hayır gördün mü? Sana herhangi bir nimet uğradı mı?
diye sorulur. O kul; ‘Hayır vallahi ya Rab, der. Cennet ehlinden
olup da en çetin ve meşakkatli hayat süren bir kişi getirilir ve
Cennete bir daldırılış ile daldırılır. Müteakiben ona da; ‘Ey
Âdemoğlu, sen hiçbir çetinlik ve sıkıntı gördün mü? Sana herhangi
bir sıkıntı ve zorluk uğradı mı? diye sorulur. O da; Hayır vallahi
ya Rab. Bana asla şiddetli fakirlik ve ihtiyaçtan dolayı fena bir
hal arız olmamıştır. Ben asla bir hayat çetinliği ve zorluğu
görmedim, der.” (Müslim 2807)
İmam Malik İbn-İ Enes, Zeyd İbn-i Estem’den, o
da Ata İbn-i Yesar’dan, o da Ebu Said Hudri’den tahsis etti ki,
Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle demiştir: “Allah,
Cennet ahalisine; ‘Ey Cennet ahalisi’ diye buyurur. Onlar; Ey
Rabbimiz ferman buyur, emrini ifaya her zaman hazır ve kullukta
daimiz. Hayır, senin iki elindedir’ derler. Allah; ‘Nasıl bu
halinizden razı mısınız?’ buyurur. Kullar; ‘Ya Rab nasıl razı
olmayalım? Sen bize mahlûkatından hiçbir kimseye vermediğin bunca
nimetleri ihsan buyurdun’ derler. Allah; ‘Ben sizlere muhakkak
bunlardan daha faziletli ve daha şerefli bir nimet vereceğim’
buyurur. Kullar; ‘Ey Rabbimiz bu nimetlerden daha faziletli ve
daha kıymetli hangi nimet vardır ki?’ derler. Bunun üzerine Allah;
‘Ben sizin üzerinize Rıdvan’ımı (Razı ve hoşnut olmamı)
indiriyorum ve artık bundan sonra sizlere ebediyen darılmayacağım’
buyurur.” (Müslim 2892)
Bu gün ümmet nasıl da topuklarının üzerine
dönmüştür! Hiç şüphesiz buna en büyük neden Hilafetin yıkılması ve
Şer’i hükmün hayat sahasından kaldırılması ile olmuştur. Ne yazık
ki ümmet, İslam’ın öngörmediği işleri yapmakta ve küfür
nizamlarından kaynaklanan birçok şeylere itikat eder olmuşlardır.
Bunlar; demokrasi, laiklik, kapitalist ideolojiyi, komünizm,
tasavvuf, körü körüne şahıslara bağlanma ve onları hüküm koyucu
konumuna yükseltme, mantık, felsefe, atalar dini, fayda-zarar,
kolay-zor, menfaatçilik, tedricilik, milliyetçilik, vatancılık,
heva ve nefsi hüküm koyucu edinme vs. dir. Bunlara daha sonra
detaylı olarak değineceğiz.
Cennet ve Cehennem hakkında Ebu Said’ten
rivayetle Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:
“Kıyamet günü Cennet ehli Cennete, Cehennem ehli Cehenneme
ayrıldıktan sonra, ölüm aklı, karalı alaca bir koyun suretinde
getirilir. Cennet ile Cehennem arasında durdurulur. Müteakiben, Ey
Cennet ahalisi! ‘sizler bunu tanıyor musunuz’ denilir.
Cennetlikler hemen boyunlarını uzatıp başlarını ona doğru
kaldırırlar ve ona bakarlar. Ardından; ‘evet tanıyoruz bu ölümdür’
derler. Sonra, Ey Cehennem ahalisi! ‘sizler bunu tanıyor musunuz’
diye sorulur. Onlar da başlarını kaldırıp bakarlar ve ‘evet
tanıyoruz bu ölümdür’ derler. Bunu takiben koyun suretindeki
ölümün Cennet ile Cehennem arasında kesilmesi emrolunur ve derhal
boğazlanır. Bundan sonra Ey Cennet halkı! ‘Cennette ebedi
yaşayacaksınız artık ölüm yoktur. Ve Cehennem halkı sizler de
karargâhınızda ebedisiniz, artık ölüm yoktur’ denilir.”
Bundan sonra Efendimiz Sallallahu Aleyhi
Vesellem şu ayeti okudu:
وأنذرهم يوم الحسرة إذ قضي الأمر وهم في غفلة وهم
لا يؤمنون (39)إنا
نحن نرث الأرض ومن عليها وإلينا يرجعون
“Ey Muhammed! Hala gaflet içinde bulundukları ve hala
inanmayanları, onları, işin bitmiş olacağı o haslet günü ile uyar.
Şüphesiz biz bütün yeryüzüne ve üzerinde bulunanlara varis
olacağız. Onlar bize döneceklerdir.” (Meryem-39-40) Efendimiz
bu ayeti okurken eliyle dünyaya işaret etmiştir. (Müslim 2849)
ونادى أصحاب النار أصحاب الجنة أن أفيضوا علينا
من الماء أو مما رزقكم الله قالوا إن الله حرمهما على الكافرين
“Cehennem ehli, cennet ehline: Suyunuzdan veya Allah'ın size
verdiği rızktan biraz da bize verin! diye seslenirler. Onlar da:
Allah bunları dinlerini alay ve eğlenceye alan, dünya hayatına
aldanan inkârcılara ikisini de haram kılmıştır, derler.” (Araf
50)
Buraya kadar aktardıklarımızdan da anlaşılacağı
gibi Ahiret günü hesap, haşru neşr’in gerçekten çok çetin
geçeceğidir. Rabb’imiz şöyle buyurmuştur:
ألا يظن أولئك أنهم مبعوثون (4)ليوم
عظيم(5)يوم
يقوم الناس لرب العالمين “Bunlar, büyük bir
günde tekrar dirileceklerini sanmıyorlar mı? O gün insanlar
âlemlerin Rabbinin huzurunda dururlar.”
(Mutaffifin 4-6)
ياأيها الناس إن وعد الله حق فلا تغرنكم الحياة
الدنيا ولا يغرنكم بالله الغرور “Ey insanlar!
Allah'ın vadi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın.
Allah’ın affına güvendirerek sizi ayartmasın!”
(Fatır 5)
“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes,
yarına ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah,
yaptıklarınızdan haberdardır. Allah'ı unutan ve bu yüzden Allah'ın
da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar
yoldan çıkan kimselerdir. Cehennem ehliyle cennet ehli bir olmaz.
Cennet ehli, kurtuluşa erişenlerdir.” (Haşr 18-20)
Ey Âdemoğlu!
Öyle bir mahkemeden geçeceksin ki orada torpil
yok, aracı yok, rüşvet yok, Allah Subhenehû ve Teala izin vermezse
şefaatçi yok, her yönden çepeçevre kuşatılmışsın, yaptığın her iş
ve sözde, beş ayrı şahit ile Yüceler Yücesi Allahu Teala’nın
mahkemesine geleceksin. Gel yol yakınken, yaşarken, kendi kendini
muhakeme et... Yol yakınken hidayete tabi ol, kalıcı olan
nimetlere bağlan, talep et... Allah Subhenehû ve Teala katında
hayırlı olan nimetlere bağlan. Allah’a ve Allah’tan gelen iman ve
yaşam esaslarına sımsıkı sarıl, akideni yeniden gözden geçir,
kontrol et, amellerinin ölçüsünü nereden alıyorsun ona bir bak,
yanlışsa o ölçüleri terk et, tövbe et. Böylece ahiret gününde
yüzleri ağıranlardan ol, yüzleri kararanlardan değil.
Şunu bil ki; Allah Subhenehû ve Teala’yı asla kandıramazsın.
Sözünde özünde dosdoğru ol. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol”
ilahi emrine Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem sımsıkı
sarılmıştı sende rehberini takip et, ona uy . |