İSLAM'DA İKTİSAT NİZAMI

 

KAMU MÜLKİYETİ

 Genel (kamu) mülkiyeti; şari’in mallardan yararlanma hususunda topluma verdiği izindir. Kamu mülkiyeti kapsamına giren mallar şari’in ferdin tek başına sahip olmasını yasakladığı ve toplumun ortak kullanımına sunduğu mallardır. Kamu mülkiyeti şu üç şeyde karşılığını bulur:

a- Toplumun genel gereksinimlerini oluşturan mallar, öyle ki bu tür mallar bir beldede veya toplulukta bulunamadığı zaman, toplum da malları bulabilmek ve elde edebilmek için zaruret hisseder.

b- Tükenmez vasıflı madenler.

c- Doğası gereği ferdin mülkiyeti altına girmesinde engel olan mallar (şeyler).

A- Toplumun temel dayanağı sayılan şeyler genel olarak insanların temel ihtiyaçları kapsamına giren her tür mallardır. Nitekim Ebu Davud, İbni Abbas (ra)’dan Nebî (sas)’in şöyle dediğini rivayet etti:

“Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar; su, mera ve ateş." 

Enes (ra)’ın İbni Abbas’tan rivayet ettiği aynı hadisin metninde  “ondan para kazanmak haramdır” cümlesi ilaveten rivayet edilmiştir.

Yine İbni Mace, Ebu Hureyre’den Rasul (sas)’in şöyle dediğini rivayet etmektedir:

“Üç şey men edilmez; su, ateş ve mera.”

Bu hadisiler; fertlerin su, ateş ve meralarda ortak olduklarının ve bunların fertlerin mülkiyetine girmesinin yasaklandığının delilleridir.

Hadislerde geçen ibarelerde kastedilen üç şey sadece isim bazında ele alınmıştır. Bu üç şey hadis içinde bir illet içermektedirler. Bu ise; tanımlanan üç şey kendilerine ihtiyaç duyulması vasıfları bakımından değil sadece genele mülkiyet oluşları açısından ele alınmaktadır, vehmini doğurur. Halbuki olayı dikkatle inceleyen kimse Rasul (sas)’in Taif ve Hayber’de fertlere suyun mülkiyetini mubah kıldığını ve bölge halkının da bostan ve ekinlerini sulamak için suyu mülk edindiklerini görür. Eğer su kendisine ihtiyaç duyulan bir nesne olması bakımından değil de sadece su olması açısından insanlar arasında ortak kabul edilmiş olsaydı Rasul (sas) Taif ve Hayber’de fertlerin suyu mülk edinmelerine müsamaha göstermezdi. Bir taraftan Rasul (sas)’in;

“Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar; su, mera ve ateş” sözü diğer taraftan fertlerin suyu mülk edinmelerine müsaadesi su, mera ve ateşle ilgili ortaklığın illetini ortaya çıkarmaktadır.

Söz konusu hadis bu üç şeyi toplumun temel dayanağı olmaları açısından ele almıştır ve toplumun temel ihtiyaçlarından olması bakımından bu üç şey illetlendirilmiştir. Buradaki illetin özü, toplumun bu üç şeysiz yapmamasından kaynaklanmaktadır. O halde toplumun kendisine muhtaç olduğu şeyler ister su, mera ve ateş gibi hadiste zikredilen şeyler olsun isterse zikredilmeyenlerden olsun, kamu mülkiyeti sayılır. Eğer bu şey toplumun muhtaç olduğu mallar kapsamından çıkarsa -isterse su gibi hadiste zikredilen bir şey olsun- o şey kamu mülkiyeti olmaktan çıkar ve ferdi mülkiyet kapsamına girer. Toplumun muhtaç olduğu şeyle kastedilen ise, ister çadırda oturan bir topluluk olsun isterse köy veya devlet sınırları içerisindeki halk kitleleri olsun bu ihtiyaç maddesini bulamadıkları takdirde onu bulmak için dağılabildikleri (yurtlarından ayrıldıkları) temel ihtiyaç maddesidir. İşte bu özellikte su kaynakları, ormanlar, hayvan meraları ve benzeri maddeler toplumun temel ihtiyaçlarından sayılır ve kamu mülkiyeti kapsamına girer.

B- Madenler konusuna gelince; madenler iki kısımda incelenmektedir:

1- Herhangi bir fert için büyük bir miktar sayılmayacak miktarı sınırlı olan madenler.

2- Tükenmeyecek kadar çok madenler.

Miktarı sınırlı olan madenler, ferdi (özel) mülkiyete girer ve mülkiyeti kimin üzerinde ise o kimselerce işletilir. Rikaz (define, hazine) muamelesine tabi olarak 1/5’i (beşte biri) devletçe alınır. Amr b. Şuayb’ın babasından, onun da dedesinden rivayet ettiğine göre Rasul (sas)’e buluntular hakkında sorulduğunda Rasul (sas) şöyle buyurmuştur:

“Onu işlek bir yolda yahut meskun bir köyde bulmuşsan onu bir yıl tanıt, ona talip olan olursa ona ver. Talip olan almazsa sana ait olur. O buluntu bir harabede bulunmuşsa yani define ise ondan 1/5’ini (beşte birini) versin.”

Miktarı sınırsız madenler ise tamamıyla kamu mülkiyetidir. Hiç bir ferdin bu tür bir malı alması caiz değildir. Tirmizi, Ebyad b. Hammal’den şu hadisi nakletmektedir:

O Rasul (sas)’e gelip bir tuz bölgesinin kendisine verilmesini istemiş, Rasul de bu teklifi kabul etmişti. Ebyad kalkıp gidince Peygamber (sas)’in yanında bulunan şahıslardan biri; Ey Allah’ın Rasulü ona ne verdiğinizi biliyor musunuz? Ona kaynağı kesilmeyen bir su verdiniz., dedi. Bunun üzerine Rasul (sas); “Onu ondan geri alıyorum” buyurdu.”

Kaynağı sürekli olan su, ferdi mülkiyet olamaz bu nedenle hadiste peygamber (sas)’i uyaran adam, tuz kaynağını suya benzetti çünkü, o bölge bitmez tükenmez bir tuz kaynağı idi. Ayrıca hadis, Rasul (sas)’in bir tuz dağını Ebyad b. Hammal’e mülk olarak verdiğine ve dolayısıyla tuz madenlerinin ferdi mülkiyete girebileceğine delalet eder. Ancak Rasul (sas)’in hadiste geçen madenin tükenme ihtimali olmayan bir maden olduğunu anlayınca, onu vermekten vazgeçmesi ve mülkiyet hakkını iptal etmesi, tükenmez vasıflı madenler fert mülkiyetine giremeyeceğini, kamu mülkiyeti kapsamında olduğunu göstermektedir.

Burada kastedilen asıl mana tuz değil tuz madenidir. Allah Rasulü de önceleri onu belli bir miktar bildiğinden ferdin mülkiyetine vermişti. Fakat sonradan onun tükenmez bir maden olduğunu anlamış ve madeni ferdi mülkiyet kapsamından çıkarmıştır.

Ebu Ubeyd bu konuda şöyle demiştir: “Rasulullah (sas)’in Me’reb’deki tuz madenini önce Ebyad b. Hammal’e verip sonra da ondan geri almasının hikmeti şudur: Nebî (sas), Me’reb’deki o yeri ihya edilmesi gereken bir arazi olarak biliyordu ve imarı için orayı ona verdi. Fakat oranın tükenmeyen bitmeyen su hükmünde bir tuz madeni olduğunu anlayınca orayı geri aldı. Çünkü Nebî (sas)’in mera, ateş ve su gibi şeylerde insanların ortak olduğunu belirleyen sünneti gayet açıktır.”

Tuzun maden olarak kabul edilmesi ve Rasul (sas)’in de onu Ebyad’a vermemesi bu hususlarda ferdi mülkiyetin olamayacağına dair illet sayılır ki bu illet, tuzun tükenmeyen tuz kaynağı olarak değil tükenmeyen maden kapsamında ele alınmasından kaynaklanmaktadır. Nitekim Amr b. Kays’ın rivayet ettiği hadiste de görüldüğü gibi “tuz madeni” ibaresi kullanılmıştır. Dolayısıyla yukarıdaki hadiste geçen “tuz”un tuz madeni anlamında kullanıldığı açıktır. Bu nedenle hadis özel olarak “tuz”la değil genel olarak madenlerle alakalıdır.

Ebu Davud’un rivayet ettiği Rasul (sas)’in Bilal b. el-Haris’e, Kubelliye madenlerinin mülkiyetini vermesi ve Ebu Ubeyde’nin el-Emval kitabında Ebu İkrime’den rivayet ettiği Rasulullah (sas)’in Bilal’e şu araziyi şu sınırdan şu sınıra kadar içindeki dağ ve madenle birlikte vermiş olması, Ebyad’ın rivayet ettiği hadise ters düşmez. Yukarıdaki rivayette Bilal’e mülkiyet hakkı verilen madenlerin sınırlı miktarda maden içerdiği anlaşılmaktadır. Sınırlı ve tükenebilir madenlerin ferdi mülkiyete verilmesi ise caizdir. Nitekim Ebyad’a önce tuz madeni verilmiş sonra sınırsız bir maden olduğu anlaşılınca geri alınmıştı. Yukarıdaki hadisler mutlak anlamda madenlerin mülk edinilmesine delalet etmez ve böyle bir iddia doğru olmaz. Eğer öyle olsaydı Rasul (sas)’in önce bir şahsa verdiği madeni geri alması fiili sünnetinde bir çelişkiye sebep olurdu, aksine bu iki rivayet kendisine dağla birlikte maden verilen şahsa ait madenin sınırlı ve tükenebilir bir maden olduğuna yorumlanır.

Hükme göre tükenmeyecek bolluktaki madenlerin kamu mülkiyeti kabul edilmesi bu türden tüm madenleri kapsar. Söz konusu madenler ister çıkarıldıktan sonra herhangi bir işleme tabi tutulmadan kullanıma sunulan, tuz, sürme, yakut gibi madenler olsun isterse bir takım işlemler sonucu kullanılabilen altın, demir, bakır, kurşun v.b. gibi madenler olsun tüm bu madenlerin hepsinin mülkiyeti kamu mülkiyeti kapsamında değerlendirilir. Ayrıca madenlerin katı -billur gibi- veya sıvı -petrol gibi- olması fark etmez, tüm madenler hadisi şerifin sınırları içine girer.

C- Tabiatları icabı ferdin mülkiyeti altında bulunmaları mümkün olmayan şeylere gelince; bu tür mallar toplumun genelinin menfaatlarını karşılayan mallardır. Toplumun zaruri ihtiyaçlarını karşılayan bu tür mallar her ne kadar bir önceki şıkta anlattığımız mallara benziyorsa da, onlardan miktarları sınırlı olanlar ferdi mülkiyet altına girebildikleri halde burada söz konusu ettiğimiz toplumun genel menfaatlarına yönelik mallar hiç bir şart altında ferdi mülkiyete giremezler. Meselâ; su kaynakları bazı şartlarda ferdi mülkiyette olabileceği halde, toplum o suya muhtaç olur ve o su olmaksızın hayatiyetini devam ettiremeyecek duruma düşerse o zaman su ferdi mülkiyet olmaktan çıkar. Ancak yollar aynı mantıkla değerlendirilemez ve yol hiç bir şartla ferdi mülkiyet olamaz. Önceki şıkta izah ettiğimiz şer’i illet gereği yollarda toplumun temel gereksinimleri kapsamına giriyorsa da yollar madenlere benzemez ve her zaman kamu mülkü olarak kalır. Yollar gibi nehir, deniz, ırmak, umumi kanallar, liman ve boğazlar, mescitler, devlet, okulları, hastaneler, oyun yerleri, sığınıklar da genel (kamu) mülkiyeti kapsamına girer.

__________________________
[1] Ebu Davud, Kitabu’l-Buyu’, 3016; İbni Mace, Kitabu’l-Ahkâm, 2463
[2] İbnı Mace, Kitabu’l-Ahkâm, 2463
[3] İbni Mace, Kitabu’l-Ahkâm, 2464
[4] Ebu Davud, Kitabu’l-Buyu’, 3016; İbni Mace, Kitabu’l-Ahkâm, 2463
[5] Ebu Davud, Kitabu’l-Likatah, 1455
[6] Tirmizi, Kitabu’l-Ahkâm, 1301

 

 

Takiyyuddin En-Nebhani