BATI ÜLKELERİNE HİCRET ETMEK (GÖÇ)


MÜSLÜMANIN GÖREVİ VE MÜSLÜMANIN DİĞERLERİNE KARŞI GÖREVİ

 

Şüphesiz Müslüman,  konağında,  seyahatinde ve her halükarda Şer'i hükümle mukayyettir.  

 

Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur:

فلا وربك لا يؤمنون حتى يحكموك فيما شجر بينهم ثم لا يجدوا في أنفسهم حرجا مما قضيت ويسلموا تسليما “Hayır,  Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisa 65)

       

Bunun içindir ki, uyulması zorunlu olan Şer’i hükümler cümlesini açıklayacağız  -ki zaten onlar Batı ülkelerindeki Müslümanlarla oranın halkı arasındaki ilişkiyi yürüten ve zabdü-rabteden kanun mesabesindedirler-.

 

İslam’î fıkıhta Şer’i hükümlerdeki bu esas emân olarak isimlendirilmektedir.  Nitekim kafirin Dar'ül İslam’a emanla girmesi caiz olduğu gibi Müslüman’ın da Dar'ül küfre emanla girmesi caizdir.  Eğer Müslüman,  Batı ülkelerine emanla girmişse kuşkusuz onun üzerine eman şartına bağlı kalması vacip olur.  

 

Buna delil;   Allah Subhanehu ve Teala’nın şu ayetleridir:

وأوفوا بالعهد إن العهد كان مسئولا  “Verdiğiniz sözü de yerine getirin.  Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.” (İsra 34)

والموفون بعهدهم إذا عاهدوا “Antlaşma yaptıkları zaman sözlerini yerine getirirler.” (Bakara 177)   

وأوفوا بعهد الله إذا عاهدتم “Antlaşma yaptığınız zaman, Allah'ın ahdini yerine getirin…”  (Nahl 91)

 

Allah Subhanehu ve Teala’nın Resulü Sallallahu Aleyhi Vasellem’de şöyle buyurdu:

المسلمون عند شروطهم  “Müslümanlar şartlarına bağlıdır. (Buhari)

 

Kesir İbn-i Abdullah İbn-i Amr' İbn-i Avf el-Müzinî'den,  o da babasından,  o da dedesinden Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vasellem'in şöyle dediği nakledildi:

الصُّلحُ جائزٌ بينَ المسلمينَ.  إلاَّ صُلحاً حرَّمَ حَلالاً أو أحلَّ حَراماً.  والمسلمونَ على شُروطهِم، إلاَّ شَرطاً حرَّمَ حَلالاً أو أحلَّ حراماً “Müslümanlar arasında sulh caizdir.  Ancak haramı helal kılan, helali de haram kılan sulh müstesna.  Müslümanlar şartlarına bağlıdır, ancak haramı helal, helali de haram kılan şart müstesna. ” (Tirmizi)

 

Abdullah İbn-i Ömer Radiyallahu Anhuma’dan Nebi Sallallahu Aleyhi Vasellem'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:

لكل غادر لواء يوم القيامة يعرف به “Her hainin kıyamet günü kendisi ile tanınacağı bayrağı vardır. ” (Buhari) 

 

Ebu Said’den Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vasellem'in şöyle buyurduğu rivayet edildi:

لكل غادر لواء يوم القيامة يرفع له بقدر غدره.  ألا ولا غادر أعظم غدرا من أمير عامة   “Her hainin kıyamet günü hainlik yaptığı kadarıyla bayrağı yükselecektir.  Dikkat ediniz!  Halkın Emir’inin halkına yaptığı hainlikten daha büyük hainlik yoktur.” (Müslim)

                      

Müslüman’ın üzerine icap eden bazı hükümler şöyledir: 

 

1- Mallarının haramlılığı:

Mallarını hırsızlığa,  gaspa,  kaptı-kaçtıya,  dolandırıcılığa v.s'ye maruz bırakmak haramdır.  Binaenaleyh, her kim onlardan herhangi bir şey gasp etmişse onu onlara geri iade eder. Çünkü gasp,  gasp edilen kimse için tazminat gerektirir.  Ayni şekilde yolculuk için biletsiz trene binmenin haramlığı da böyledir.

 

2- Kanlarının haramlılığı:  

Onları öldürmeye,  cana ve başka şeye eziyet etmeye maruz bırakmak haramdır. Aynı şekilde onları korkutmak,  yollarını kesmek ve buna benzer yollarda haramdır.

 

3- Irzlarının haramlılığı:

Kadınlarını imalı veya açık sözlerle saldırıya maruz bırakmak haramdır.  Ayrıca sözlü ve fiili olarak onlara tecavüz etmek haram kılınmıştır.

 

4- Dinlerin haramlılığı:

Dinlerine sövmek,  mukaddesatlarına tecavüz etmek, kilise ve ibadetgâhlarını saldırıya maruz bırakmak haramdır.

 

5- Onlarla iyi geçinmek:  

Onlara ihsanda bulunmak,  masiyet ve günah karışmadığı müddetçe sevinçlerini kutlamak ve hüzünlerine ortak olmalıdır.

 

6- Onlara karşı yalan söylememek:  

Onları aldatmanın ve herhangi bir menfaat için onlara karşı hile kurmak haramdır.

 

İşte,  Müslüman’ın emânla girdiği herhangi bir dar'da,  muamelede İslam’ın esas alıp ikrar ettiği bazı hükümler bunlardır. Bunlar,  fıkıh kitaplarında uyulması vacip olan Şer’i delilin delalet ettiği, kararlaştırılmış sabit hükümlerdir.

  

Onları zikretmeye, onlara bağlanmaya itenin ve uyulması vacip olanın sadece ve sadece Şer'i hüküm olması gerektiğine işaret etmek istiyoruz. Yoksa ne maslahat, ne dünyevi menfaat ve ne de Batıdan korkudan dolayı değildir.  Çünkü Allah Subhanehu ve Teala'dan korkmak gerekir başkasından değil.  

 

Allahu Te’ala şöyle buyurmuştur:

 فلا تخشوا الناس واخشون ولا تشتروا بآياتي ثمنا قليلا “Şu halde İnsanlardan korkmayın,  benden korkun ve âyetlerini az bir pahaya satmayın. ” (Maide 44)