BAKIŞ AÇISININ KADIN İLE ERKEK ARASINDAKİ
İLİŞKİLERE ETKİSİ
İnsanın içgüdüsü kabarınca doyurulması ve
karşılan-ması gerekir. Eğer kabarmazsa doyurulması ve
karşılanması gerekmez. İçgüdünün doyurulması istendiği zaman
bu istek, doyumun gerçekleşmesi için adeta insanı iter. Bu ihtiyacı
karşılanmadığı ve gerçekleştirilmediği takdirde insan rahatsız
olur sıkıntıya düşer. İhtiyacı karşılanıp sükun bulunca da sıkıntı
ve rahatsızlığı gider. Bu içgüdünün doyurulmaması ölüme yol
açmadığı gibi akli, cismani veya nefsi herhangi bir eziyeti de
gerektirmez. İçgüdüyü doyurmamaktan kaynaklanan eziyet ancak elem,
sıkıntı ve rahatsızlıkla sınırlı kalır. Bu nedenle içgüdülerin
doyurulması uzvi ihtiyaçlar gibi kesin bir ihtiyaç değildir.
Mutluluğu ve rahatlamayı temin için yerine getirilmesi gerekli bir
ihtiyaçtır.
İçgüdü iki nedenden dolayı harekete geçer:
Birincisi maddi vakıa,
İkincisi ise kendisinden çeşitli
anlamların çıktığı düşünmedir.
Bu iki sebepten herhangi birisi bulunmazsa içgüdü
harekete geçmez. Zira içgüdü org anik
ihtiyaçlar gibi içten gelen dürtülerle hareket etmez. Bu iki
faktör, bütün içgüdülerde aynı olup aralarında herhangi bir
ayırım yoktur. Dindarlık, beka ve nevi içgüdüsünün tümü, ancak
harici faktörlerle harekete geçer.
Nevî içgüdüsünün, diğer içgüdüler gibi düşünerek
veya maddi uyarıcılar nedeniyle kabardığı zaman doyurulması
gerekir. Bundan dolayı nevî içgüdüsünün doyurulması gerektiği
zaman insan, bunun gerçekleşmesi yönünde tasarrufta bulunabilir.
Hatta insan, içgüdünün kabarmasına neden olan faktö rler
üzerinde etkili olabilir. Yani bu ihtiyacını ya
karşılar ya da bu içgüdünün harekete geçmemesi için onun önüne
engeller koyabilir. Bu nedenle kadınlara bakmak veya nevî
içgüdüsünü harekete geçiren herhangi bir olayı görmek bu
içgüdüyü kabartır ve doyurulmasını gerektirir. Seks ile ilgili
hikayeleri okumak, cinsel düşünceyi ilgilendiren fikirleri dinlemek
nevî içgüdüsünü kabartır. Kadınlardan ve nevî içgüdüsüne
yol açan her şeyden, cinsellikle ilgili fikirlerden uzaklaşmak ve nevî
içgüdüsü ile bunu kabartan unsurların arasına engeller koymak içgüdünün
harekete geçmesini engeller. Çünkü
maddi bir olay veya cinsellikle ilgili bir düşünceyle tahrik edilmediği
sürece nevî içgüdünün kabarması mümkün değildir.
Toplumun erkek ve kadın arasındaki ilişkilere
bakışında bugünün Batı toplumunda olduğu gibi dişilik ve
erkeklik esası yani cinsellik egemen ise; kadın erkek arasındaki
ilişkilerin gerçekleşmesi için karşılanması gerekli olan cinsi
arzuların tahriki, maddi bir olay veya seksi düşüncenin icadı,
zaruri bir iş durumuna gelir. Böylece karşılanan veya doyurulan
cinsi arzu neticesinde, rahatlık gerçekleşmiş olur. Eğer toplumun
erkek-kadın ilişkilerine bakışı içgüdünün kendisi için yaratıldığı
hedefe yani insan neslinin bekası hedefine yönelik olursa, maddi olayı
ve seksüel düşünceyi ve buna yol açan maddi ortamı genel hayatta
tamamen ortadan kaldırmak gereklidir. Böylece içgüdüyü tahrik eden
unsurlar toplumsal yaşantıda ortadan kaldırılmış, içgüdünün
doyurulmamasından kaynaklanabilecek sıkıntılar giderilmiş olur.
Öte yandan içgüdüyü tahrik eden maddi ortamı;
insan neslinin devamını sağlamak, mutluluğa erişmek ve rahata
kavuşmak için evlilik hayatı ile sınırlandırmak ise bir
zorunluluktur. Bu nedenle toplumun erkek-kadın ilişkilerine
bakışının, toplumda ve genel hayatta çok önemli etkisi vardır.
Hem kapitalist ideolojiye inanan batılılar hem de komünist ideolojiye
inanan doğulular, erkek-kadın arasındaki ilişkilere insan türünün
bekası yerine sadece cinsel ilişki açısından bakmaktadırlar. Bu
nedenle bunlar, insanda var olan nevi içgüdünün harekete geçmesi
için erkek ve kadının önüne kasıtlı olarak birçok seksi düşünceyi
atarlar ve maddi ortamı oluştururlar. Bunu sağlamak için ise var
güçleri ile çalışırlar. Bununla da yetinmeyerek, erkek ve
kadının cinsi ihtiyaçlarını istedikleri şekilde serbestçe
doyuramadıkları takdirde bedensel, psikolojik ve akli birçok rahatsızlıkların
gündeme geleceğini söylerler. Bundan dolayı biz, batı toplumunda;
seksle ilgili romanlar, şiirler, kitap ve daha başka birçok şeyler görüyoruz.
Bu toplumlarda herhangi bir zaruret ve ihtiyaç yokken evlerde,
parklarda, yollarda ve denizlerde kadınlarla erkeklerin iç içe yaşadıklarına
tanık oluyoruz. Çünkü batı; insanın bu tip davranışlarını
zaruri bir husus olarak görüyor ve kasten böyle şeyleri icad edip
sergiliyor. Böyle yaşayış, onların hayatlarının bir parçası
olduğu gibi, yaşayışlarını simgeleyen modelin de bir parçasıdır.
Fakat; İslâm'a, İslâm akidesine ve hükümlerine
inanan, teslim olan müslümanlar, diğer bir ifade ile İslâm, kadın
erkek ilişkilerine insan türünün bekasının sağlanması açısından
bakmaktadır. Bu amacın gerçekleşmesi için cinsi tatmini bir
zorunluluk olarak görür. Fakat bu noktada insanı sadece cinsel
tatmine yönlendir-mez. Bunun için İslâm, cinsi duygularla ilgili
fikirlerin yayılmasını insanlara zarar veren bir husus olarak telakki
ettiği gibi, cinsi arzuyu körükleyen ve tahrik eden maddi olayları
da toplumun bozulmasına sebep olan bir etken kabul eder. Bundan dolayı
kadın ile erkeğin yalnız olarak bir arada bulunmalarını,
kadınların ziynetlerini ve süslerini yabancılara göstermelerini
yasaklamıştır. Şehvet nazarıyla kadın ve erkeğin birbirlerine
bakmalarını haram kılmıştır. Genel hayatta, kadın ile erkek
arasında vaki olan yardımlaşmayı ve erkek ile kadın arasındaki
cinsi ilişkiyi sadece evlilik ve cariye halleriyle
sınırlandırmıştır.
İslâm; toplum hayatında nevî içgüdüsü ile bu
içgüdüyü tahrik eden unsurlar arasına engeller koymaya çalışır
ve cinsi ilişkileri muayyen birkaç hususla sınırlandırır.
Kapitalizm ve komünizm ise ne vî
içgüdüsünü tahrik eden tüm faktörleri oluşturmaya çalışırlar
ve buna yol açacak her şeyi serbest bırakırlar. İslam; kadın-erkek
ilişkilerine insan neslinin devamını sağlamak esasına göre
bakarken, kapitalizm ve komünizm, erkek kadın arasındaki ilişkilere
sadece cinsi yönden bakarlar. Elbetteki bu iki
görüş arasında dağlar kadar fark vardır. İslâm'ın bu konuya
bakışında, temizlik, fazilet, iffet ve cinsin bekasını sağlayan,
insana övgü dolu bir bakış vardır.
Erkeklerin ve kadınların nevî içgüdülerinin
baskı altında tutulmasının insanda bedensel, psikolojik ve aklî bir
takım hastalıklara neden olacağı tarzındaki batılıların ve komünistlerin
iddiaları doğru olmadığı gibi gerçeklere ters düşen boş bir
iddiadır. Çünkü ihtiyacın karşılanması açısından içgüdüler
ile uzvi ihtiyaçlar arasında fark vardır. Yemek, içmek ve defi hacet
gibi uzvi ihtiyaçların karşılanması zaruridir. Bu ihtiyaçların
karşılanmaması ölümle sonuçlanan zararlara neden olur. Fakat beka,
nevî ve dindarlık gibi içgüdülerin karşılanması zaruri
değildir. Karşılanıp doyuma ulaşmadıkları zaman bedensel,
psikolojik veya akli herhangi bir zarara neden olmaz, sadece insanda
birtakım sıkıntılara neden olurlar. Hatta bazı içgüdülerini
yerine getirmeden bir ömür geçirenlerin bedensel, pisikolojik ve akli
açıdan herhangi bir zarara uğramamaları bunun en net delilleridir.
Nevî içgüdüsü karşılanmayan insanın, insan olarak herhangi bir
zarara uğraması söz konusu değildir. Belki bazı kişiler için
nadir olarak bir zarar söz konusu olsa da bu durum herkes için
geçerli değildir. Eğer bir zarar vaki olursa bu, bir başka sebebe
havale edilmelidir. İçgüdünün karşılanmamasından herhangi bir
zarar hasıl olsaydı, fıtrat gereği her zaman aynı zararın görülmesi
gerekirdi. Halbuki böyle bir zarara mutlak olarak her zaman rastlanılmamıştır.
Zaten, batılılar da yaratılış olarak insan için böyle bir zararın
vuku bulmayacağını itiraf etmektedirler.
Bu, işin bir yönüdür. Diğer taraftan ise organik
(uzvî) ihtiyaçlar, dışarıdan herhangi bir etkiye ihtiyaç olmadan
içeriden gelen uyarıcılarla karşılanması gereken ihtiyaçlardır.
Ancak dış etkenler, açlığın var olduğu dönemde bunu daha da
kabartabilir. Fakat içgüdüler böyle değildir. Harici herhangi bir
etki olmadan içten gelen uyarıcılarla tabii olarak doyrulmak
istemezler. Hariçten maddi bir olay veya tahrik edici herhangi bir
fikir olmadan harekete geçmezler. Bütün içgüdülerin durumu budur.
Bu hususta beka, dindarlık ve nevî içgüdüleri arasında, bütün
görüntüleriyle herhangi bir fark yoktur. Herhangi bir içgüdüyü
tahrik eden unsurlar bulunduğu zaman kişi heyecana gelir ve içgüdüsünün
karşılanmasını ve doyurulmasını ister. Kişi, içgüdüyü tahrik
eden unsurlardan uzak kaldığı zaman, yahut daha önemli bir husus
ortaya çıktığı zaman, karşılanma ve doyurulma isteği ortadan
kalkar ve nefsi sükunete kavuşur. Fakat, organik ihtiyaçlar böyle değildir.
Engeller ne olursa olsun karşılanıp doyurulmak isterler.
Dolayısıyla nevî içgüdüsünün doyurulmaması sonucunda bedensel,
psikolojik ve akli herhangi bir hastalık meydana çıkmaz. Kişi, nevî
içgüdüsünü tahrik eden maddi bir olay veya cinsel bir fikirle karşılaştığı
zaman heyecanlanıp içgüdüsünün karşılanmasını isteyebilir,
karşılanmadığı takdirde ise bu heyecandan sadece bir sıkıntı ve
rahatsızlık meydana gelir. Nevî içgüdüsünü tahrik eden
unsurlardan uzaklaştığı veya içgüdüye baskın gelen ve daha
önemli olan bir başka unsur ortaya çıkınca, bu tatminsizlikten
doğan rahatsızlık yok olur. Binaenaleyh nevî içgüdünün karşılanmamasından
bir sıkıntı ve rahatsızlık ortaya çıkar. Fakat bu içgüdüyü
tahrik eden unsur bulunmadığı zaman bundan dolayı bir sıkıntı ve
rahatsızlık ortaya çıkmaz. Bunun tek ilacı, içgüdü ile
içgüdüyü tahrik eden unsurlar arasına engel koymaktır. Eğer içgüdüyü
doyuracak unsur bulunmazsa tek çare budur.
Böylece, batının ve komünizmin kadın-erkek
ilişkilerine bakış açılarındaki yanlışlık ortaya konulmuş
olmaktadır. Batı; kadın-erkek ilişkilerine, erkeklik ve dişilik
nazarıyla baktığı için bu bakış tarzının getirdiği çözümler
de yanlıştır. Batının çözümü, kadın-erkek arasındaki içgüdüyü
(şehevi arzuları) tahrik etmekten ibarettir. Şehevi duyguları tahrik
etmek için kadın-erkek karışımı bir hayatı, dansı, oyunları,
seks öykülerini ve benzeri araçları kullanır. Toplumun kadın-erkek
arasındaki ilişkilere bakış tarzını yönlendiren İslâmi görüş
bu bakışı, nevîn bekası denilen içgüdünün, kendisi için yaratıldığı
hedefe yöneltir. Tabii ki bu görüşün getirdiği tedavi usulü sağlıklı
ve doğrudur. Bundan dolayı bu bakışa göre, meşru bir evlilik veya
cariye ile nevî içgüdünün doyurulması esasına dayanan sağlıklı
çözüm mümkün olmadığı zaman; içgüdüyü tahrik edecek cinsel
düşünceyi ve maddi ortamı insandan tamamıyla uzaklaştı-rarak
ortaya çıkabilecek probleme çözüm getirmiş olmaktadır.
Böylece İslâm; nevî içgüdüsünün karşılanmadığı
durumlarda, toplumda ve insanlarda sebep olacağı sıkıntılara
üstün bir tedavi usulü getirmiştir. Bu usül; toplumda ve insanlar
arasında sağlam bir karakter ve ideal bir hayatın hakimiyetini
sağlar.
|
|