İDEAL EKONOMİ POLİTİKASI |
||
|
||
ARAZİ İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
İslâm arazi ile ilgili olarak özel hükümler teşri etmiştir. Arazi; satın alma, miras, bağış, ölü araziyi canlandırma, taşla çevirme ve ikta yoluyla mülk edinilir. Arazinin; satın alma, miras ve bağış yoluyla mülk edinilebileceği gayet açıktır. Ancak ölü araziyi ihya yoluyla mülk edinmeye gelince: Ölü olan her araziyi canlandıran kimse için o arazi mülk haline gelir. Ölü arazi diye, herhangi bir kimsenin mülkü olduğuna işaret edecek ihata (etrafını çevirme), ekme, imar etme vb. alametlerin üzerinde bulunmadığı araziye denir. Ona sahip olan veya ondan faydalanan herhangi bir kimse yoktur. Onu canlandırmak ise onu imar etmek demektir. Yani onu tarıma, elverişli hale getirmek veya etrafını taşla çevirmek, üzerinde bina yapmak ya da imar edildiğine delalet edecek herhangi bir işlemin yapılması demektir. Ölü bir arazinin tarıma elverişli bir hale getirilmesi konusunda Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır: "Kim ölü araziyi canlandırırsa o arazi onun olur." [1] "Herhangi bir kimseye ait olmayan bir araziyi kim imar ederse o, ona sahip olmaya daha layıktır" [2]"Topraktan bir parçayı canlandıran veya imar eden herhangi bir kavim onu sahiplenmeye daha layıktır" Tahcire yani bir arazinin etrafını taşlarla çevirerek orasını mülk haline getirmeye gelince; Tahcir; arazinin kendisine ait olduğunu belirtecek şekilde araziye sınırlar koymak ve onu muayyen hudutlarla sınırlandırmak demektir. Arazinin etrafına taşlar koymak, araziyi çitle, duvarla çevirmek veya demirden, tahtadan direkler dikmek ve telle çevirmekle bir arazi tahcir edilmiş sayılır. Arazinin sınırlandırılmasına ve başkasından bir sınırla ayrılmasına işaret eden herşey taşla çevirme sayılır. Tahcir aynen araziyi canlandırma gibidir. Tahcir yapan kimse araziyi taşlarla veya başka şeylerle sınırlandırmakla onu mülk edinmiş sayılır. Rasulullah (sav)'in şu hadisinde de dediği gibi tahcir yapan kimse mücerred olarak tahcir yapmakla araziye malik olur. Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır: "Kim bir araziyi duvar ile çevirirse arazi onun olur." [3]"Bir şeyi duvar ile çeviren ona sahip olur." Hem ihya hem de tahcir yoluyla araziye malik olunur. Bunun için devletten izin almaya gerek yoktur. Ölü bir araziyi ihya eden veya etrafına sınırlar koyan kimse devletin iznini almaya gerek duymaksızın mutlak surette o araziye sahip olur. İKTA ise, karşılıksız olarak devletin fertlere arazi vermesi demektir. Bu araziler daha önce canlandırılmış olup sahibi olmayan arazilerdir. Bu arazilerin sahibi devlettir. Bu tür araziler ihya veya tahcir yoluyla mülk edinilemezler. Çünkü daha önceden ekilip canlandırıldıkları için ihya edilmiş arazilerdir ölü arazi değildir. Ancak sahibi yoktur. Bu nedenle ancak devletin vermesiyle mülk edinilir. Rasulullah (sav) Ebubekir ve Ömer'e arazi verdi. Devletin tebaasından herhangi bir kimseye arazi vermesine ikta denir ve ikta Rasul’ün bu konudaki fiili ile caizdir. Arazi; satın alma, miras ve bağış yoluyla mülk edinilebildiği gibi ikta, tahcir ve ihya yoluyla da mülk edinilebilir. Toprağın dışındaki eşyalarda ise böyle bir özellik yoktur. Ayrıca yukarıda sayılan yollardan herhangi birisi ile toprağa sahip olan kimse elindeki araziyi işlemeye zorlanır. Araziyi boş bırakmasına izin verilmez. Yani arazinin işletilmesi onun mülkiyetinin ayrılmaz bir parçasıdır. Araziye sahip olma onu işletme mecburiyetini de beraberinde getirir. Eğer araziyi işlemez ve üç yıl üst üste boş bırakırsa zorla ondan alınır ve başkasına verilir. Üç yıl araziyi boş bırakmak arazi mülkiyetini iptal eder ve bu durumda araziyi elinde bulunduran kişi araziden elini çekmek mecburiyetinde bırakılarak arazi elinden alınır. Bu hususta Rasulullah (sav) şöyle demektedir: "Ad kavmi döneminden sonra arazi önce Allah'ın, Rasülünün ve sonra da sizindir. Kim ölü bir araziyi ihya ederse o arazi ona ait olur. Tahcir ettiği araziyi üç yıl boş bırakan muhtecirin arazi üzerinde üç yıldan sonra hiçbir hakkı yoktur." [4] Yahya b. Adem, Amr b. Şuayb yoluyla şunu rivayet eder: "Rasulullah (sav) Müzeyne'den yahut Cüheyne'den bir kısım insanlara arazi verdi. Fakat onlar araziyi boş bıraktılar. Daha sonra bir kavim gelip o araziyi ihya etti.” Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: “Eğer o arazi benim ya da Ebubekir'in ikta ettiği bir arazi olsaydı onu iade ederdim. Ancak o araziyi Rasulullah (sav) verdi" ve devamla Ömer: "Kim bir araziyi üç sene işlemez boş bırakırsa ve bir başkası da gelir o araziyi işlerse arazi, araziyi işleyenin olur." Ömer'in: "Eğer o arazi benim ya da Ebu Bekir'in ikta ettiği bir arazi olmuş olsaydı onu sahibine iade ederdim. Ancak o araziyi Rasulullah (sav) vermişti" sözünden maksat; Eğer Ebu Bekir veya ben vermiş olsaydık henüz üzerinden üç yıl geçmemiş olurdu. Ancak Rasulullah (sav)'in ikta ettiği bir arazinin üzerinden üç yıldan daha uzun bir süre geçmiştir. Dolayısıyla o arazinin eski sahibine iadesi mümkün değildir. Bu ifadeyi Ömer'in sözünde takip eden şu cümleler de teyid etmektedir. "Kim bir araziyi üç sene işlemez ve boş bırakırsa ve başkası da gelip o araziyi imar ederse o arazi, araziyi işletenin olur." Ebu Ubeyd el Emval'inde Bilal b. el Haris el Müzenni'den şunu rivayet eder. "Rasulullah (sav), Akik'in tümünü ikta etti. Ömer Hilafeti döneminde Bilal'e şöyle dedi: "Rasulullah (sav) o araziyi insanları o araziden mahrum etmen için sana vermedi. Araziyi işletmen için sana verdi. Çalıştırabileceğin miktarı elinde tut ve geri kalanını da bırak." Bu olay toprak sahibi olan kimsenin elindeki toprağı işlemeye zorlanacağına delalet etmektedir. Üç sene araziyi ihmal eder ve işletmez, üçüncü yıldan sonraki yılda da işletmezse devlet araziyi ondan alarak başkasına verir. Yunus, Muhammed b. İshak'dan o da Abdullah b. Ebi Bekir'den şunu nakleder: "Bilal b. Haris El Müzenni Rasulullah (sav)'e geldi ve Allah'ın Rasülünden toprak istedi. Rasulullah (sav)'de ona uzun ve geniş bir arazi verdi. Ömer Halife olduğunda ona şöyle dedi: "Ey Bilal. Sen, Rasulullah (sav)'den uzun ve geniş bir arazi istedin ve Allah'ın Rasülü de sana böyle bir araziyi verdi. Rasulullah (sav) kendisinden bir şey istenildiği zaman boş çevirmezdi. Ancak şu anda sen elindekini çekip çeviremiyorsun.” Bunun üzerine Bilal: Evet dedi. Ömer: “Sen gücün yettiği kadarına bak ve onu elinde tut. Çekip çeviremediğin kısmı ise bize ver ki onu müslümanlar arasında taksim edelim” dedi. Bilal: “Vallahi Rasulullah (sav)'in bana verdiği bir şeyi veremem” deyince Ömer: “Kesinlikle yapacaksın” dedi ve Bilâl'in elinde bulundurduğu araziden çekip çeviremediği kısmı alarak müslümanlar arasında taksim etti." Ömer'in yaptığı bu iş sahabelerin gözleri önünde cereyan etti. Ömer'in bu hareketine karşı çıkma imkânına sahip olmalarına rağmen sahabeden hiçbir kimse buna karşı çıkmadı. Halbuki Ömer, bir müslümanın mülkünü zorla elinden alıyordu. Ömer'in bu davranışı ve sahabenin buna sükutu icmadır ve icma da şer'i delildir. Bu durumda yukarıda geçen hadisler ve sahabenin icması, elinde arazi olduğu halde araziyi ekmeyip üç sene boş bırakan kimsenin arazisinin, devlet gücü ile elinden alınarak başkalarına verilebileceğinin şer'i delilidir. Bu durumda şöyle bir itiraz ileri sürülemez: "Hadis, tahcir edilen arazilerle ilgilidir dolayısıyla diğer arazileri kapsamaz. Hadise göre, taşla çevrilmiş bir arazi, üç sene ekilmez ve boş bırakılırsa araziyi çeviren kimsenin elinden alınır. Ancak ihya, satın alma, miras veya ikta yoluyla elde ettiği arazileri boş bırakan kimsenin elinden arazisi alınmaz. Çünkü hadis bu tür mülk edinmeleri kapsamına almamaktadır" Evet böyle bir reddiye kullanılamaz. Çünkü hadiste geçen taşla çevirme ifadesi mülk sebeplerinden birini zikretmek için geçmektedir. O da diğer sebepler gibidir. Hadisten bağlayıcılık anlamı da çıkarılamaz. Çünkü hadiste geçen "taşla çeviren kimse" lafızı bağlayıcı olmaya elverişli anlamlı bir vasıf değildir. Bilakis o anlamsız bir lafızdır dolayısıyla da bağlayıcı olamaz. Yani "taşla çeviren kimse" lafızı, "bilgine ikram et", "Katil mirasçı olamaz", "Öfkelenen kadı hüküm veremez" ifadeleri gibi bağlayıcı olabilecek illeti ifade eden anlamlı bir lafız değildir. Bu üç örnekte geçen vasıf anlamlı vasıflardır. "Alime ikram et" lafızındaki ikramın illeti alim olmaktadır. Varis olamamanın illeti katil olmaktır. Kadı'nın hüküm veremeyişinin illeti ise öfkelenmek, öfkeli olmaktır. Bu lafızların hepsi illiyyet ifade eder dolayısıyla da bağlayıcıdırlar. Ancak "taşla çeviren kimse" lafızı bu türden bir lafız değildir. Bu lafız, "cahile ikram et", "kim bir araziyi duvarla çevirirse arazi onun olur", "Yiyeceği stoklayan kimse" ve benzeri lafızlar gibi anlam dışı bir lafızdır ve illeti ifade etmezler. Cehalet, ikram için bir illet olamaz. Duvar çevirmek de araziyi mülk edinmek için illet olamaz. Bilakis, araziyi kendine ayırdığına delalet edecek şekilde arazinin dört bir tarafına bir kaya parçası veya demir parçası veya herhangi bir şey koyduğu zamanda toprak onun olur. Dolayısıyla duvar çevirmek lafızı bağlayıcı değildir. Çünkü duvar çevirmek anlamsız bir vasıftır. Aynı şekilde yemek, stokçuluğun yasak olmasının illeti değildir. Yani yenilen bir yemek olması stokçuluk için bir illet sayılmaz. Bilakis stokçuluk herşey için yasaktır. İpeği bile stoklasa günahkâr olur. Çünkü yemek lafızı anlaşılır bir vasıf değildir. Bu nedenle hadiste geçen "taşla çeviren kimse" lafızı bağlayıcı bir lafız değildir. Çünkü anlamlı bir lafız değildir. Arazinin ihmali yalnızca taşla çeviren kimse tarafından olmaz. Bilakis hadis mutlak fertlerden herhangi bir fert üzerinde geçerli olan nass kabilindendir ki bu da elindeki araziyi işlemeyip boş bıraktığı zaman malikinden araziyi almayı gerektirmektedir. "Taşla çeviren kimse" lafızı, tıpkı "kim bir duvarla çevirirse", "kim bir yiyeceği stoklarsa" lafızları gibidir. Dolayısıyla nass genel bir nass olup, hadiste "taşla çeviren kimse" lafızının zikredilmesi fertlerden birinin zikredilerek bütünün kastedilmesi türünden bir ifadedir. Yani muhtecirin dışındaki diğer fertleri kapsam dışı bırakmayan, bağlayıcı olmayan, sadece mülk edinme sebeplerinden birisinin zikredilmesidir. Yani sadece taşla çevirme sebebine ait özel bir kayıt değildir. Bu durumda hadisin manası şöyle olur: Arazi sahibi, elindeki araziyi boş bıraktığı zaman üç yıldan sonra arazi üzerinde hakkı kalmaz. Muhtecirin zikredilmesi, mülk edinme sebeplerinden birini zikretmek için vardır. Bu ifade "varis değildir veya müşteri değildir" şeklinde söylenmesi gibidir. Ölü araziyi ihya etme ve tahcir hakkında verilen hükmü, belirtilen hadisin başlangıcındaki ifade de desteklemektedir. Zira hadisin nassı şöyledir: "Kim ölü araziyi diriltirse o arazi onun olur. Taşla çevirenin de üç yıldan sonra arazi üzerinde hakkı yoktur" Bu hadisten şu anlaşılır: Ölü araziyi canlandıran kimsenin, canlandırdığı araziyi boş bıraktığı takdirde üç yıldan sonra arazi üzerinde hakkı yoktur. Ayrıca hadisin başlangıcında "canlandırma" kelimesinin bulunması, hadisin muhteciri de kapsadığının delilidir. Yine, elindeki araziyi boş bırakan kimsenin elinden arazinin alınması hususunda gerçekleşen icma da bunu desteklemektedir. Çünkü olay, taşla çevrilen bir arazi üzerinde değil, devlet tarafından verilen bir arazi üzerinde geçmektedir. Bu nedenle de taşla çeviren lafızı bağlayıcı lafız değildir. Yine burada; "Sahabenin icması muayyen bir arazi türü üzerinde yani devlet tarafından verilen bir arazi üzerinde gerçekleşmiştir. Çünkü Ömer'in fiili Rasulullah (sav)'in Müzeyne'ye veya Cüheyne'ye verdiği bir arazinin geri verilmemesi ve Rasulullah (sav)'in Bilal'a verdiği bir araziyi alması hususunda gerçekleşmiştir. Bu ise ikta arazilere has bir durumdur. Hüküm, satın alma, miras, hibe ya da bağış yoluyla sahip olunan arazileri kapsamaz" şeklinde bir reddiyede de bulunulamaz. Böyle bir şey söylenemez. Çünkü icma, sadece devlet tarafından verilen bir araziye has bir icma değil genel bir icmadır. Zira Ömer'in söylediği "Kim toprağımızı üç sene boş bırakır ve işlemezse, başkası da gelip o araziyi işlerse arazi onun olur" sözü genel bir ifadedir. "Kim boş bırakırsa" sözü genellik ifade eden bir lafızdır. Sahabeler de Ömer'in bu sözünü işitti ve onlardan herhangi birisi Ömer'e karşı çıkmadı. Böylece icma bu genellik üzerinde gerçekleşti. İcmanın devlet tarafından verilen bir arazi üzerinde hasıl olması ise bir sebeptir. Çünkü şer'i kaide şöyledir. "Sebebin hususi olmasına değil lafızın umumiliğine itibar olunur." Dolayısıyla genel olan genel olarak kalır. Bu durumda ise; "Kim toprağımızı boş bırakırsa" sözü, ikta, satın alma, miras, bağış ve başka yollarla elde edilen bütün arazileri kuşatır. Bu nedenle ard arda üç yıl araziyi işletmeden boş bırakmak, ihya, tahcir, satın alma, ikta ve bunların dışında mülk sebebi ne olursa olsun o araziyi elinde bulunduran kimsenin elinden alınma hükmünü de beraberinde getirir. Bütün bunlar; üretimin arazinin ayrılmaz bir vasfı olmasından dolayı, arazi mülkiyetine sahip olmanın zorla da olsa o arazi üzerinde üretim yapılmasını gerektirdiğini vurgulamaktadır. Üç sene arazide üretim yapılmadığı zaman kesin olarak mülkiyet düşer ve arazi Rasulullah (sav)'in: "Taşla çevirenin üç yıl sonra hakkı yoktur" hadisine ve sahabenin; Ömer'in söylediği: "Kim toprağımızı üç yıl boş bırakıp işletmezse ve başkası gelip o araziyi işletirse arazi onun olur" sözü üzerindeki icmasına göre amel edilerek arazi zorla sahibinden alınır. Toprak mülkiyeti açısından durum budur. Toprak üzerinde çalışma keyfiyeti ise şöyledir: Kanun koyucu (Allahu Teala) toprak üzerinde çalışma keyfiyetini açıkça ortaya koymuştur. Kişi elinde bulundurduğu araziyi işlemeye zorlanır. Toprak sahibinin toprağını, aletiyle, tohumuyla, hayvanıyla işçisiyle ekmesini ve toprağın ekilmesi için çalışmasını ve ücretle işçiler tutup çalıştırmasını emretti. Ancak kanun koyucu, gerek ürünün bir kısmı karşılığında olsun gerek nakden olsun toprağın kiraya verilmesini kesinlikle yasakladı. Toprağın ev ve hayvan gibi bir üretim aracı olmasını yasakladı. Bilakis toprağın bizzat sahibi tarafından işletilmesini mecbur kıldı. İster öşri arazi olsun ister haraci arazi olsun, ister nakden olsun ister başka şekilde olsun, ister ürün karşılığında olsun ister toprak sahibinin arazisinin kiracı tarafından toprağın ekimi karşılığında olsun veya başka bir şekilde olsun arazinin kiraya verilmesi şer'an herhangi bir şeyle kayıtlanmaksızın mutlak suretle haramdır. Sahihi Buhari'de Rasulullah (sav)'in şöyle dediği rivayet edilir: "Kimin bir arazisi varsa onu eksin ya da karşılıksız olarak kardeşine versin. Vermekten kaçınırsa arazisini elinde tutsun" [5] Sahihi Müslim'de ise şu hadis vardır: "Rasulullah (sav) topraktan kira veya pay almayı nehy etti." [6] Ve yine (sav) şöyle dedi: "Kimin bir toprağı varsa onu ya eksin ya da ekmesi için kardeşine bağışlasın. Araziyi 1/3, 1/4 ü karşılığında veya miktarı belli bir gıda karşılığında kiraya vermesin" [7] Anlam bakımından net ve sahih bu hadisler toprağın kiraya verilmesinin genel olarak yasaklandığına tamamen delalet etmektedir. Yasağı arazinin herhangi bir türü ile tahsis edecek herhangi bir delil de gelmemiştir. Bağlayıcı herhangi bir delil yoktur. Dolayısıyla yasaklık genel ve mutlak olarak devam etmektedir. Bu yasaklama toprak kiralamanın haram olduğuna delalet eden ve kesin olarak terki talep eden karinelerle bir arada gelmiştir. Ebu Davud Cabir'den şu hadisi rivayet eder: Rasulullah (sav)'i şöyle söylerken işittim: "Kim mahsulün yarısı ya da belli bir oranı karşılığında arazisini başkasının ekmesine izin vermeyi bırakmazsa Allah ve Rasülüne savaş açmaya hazırlansın." [8] Bu hadis haramlık ifade eden bir tehdit olup aynı zamanda araziyi kiraya vermenin haram olduğuna delalet eden bir karinedir. Nesei'de de şu hadis vardır: "Rasulullah (sav) arazinin kiraya verilmesini yasakladı. Bunun üzerine biz Ey Allah'ın Rasülü öyleyse bir miktar tohum karşılığı kiraya verelim dedik. Allah Rasülü: Hayır dedi. Bunun üzerine saman karşılığı kiraya verelim dedik. Allah Rasülü yine hayır dedi. Bunun üzerine biz, rabi karşılığında kiraya veriyorduk dedik. Allah'ın Rasülü: Hayır. Arazini ya ek ya da ekmesi için kardeşine bağışla" [9] dedi." Rabi küçük nehre yani vadiye denir. Yani biz nehir kenarında bulunan arazimizi kiralayanın ekmesine karşılık geri kalan arazinin ürününü de ona ücret olarak veriyorduk. Bu hadis nehyin, kesin terki talep ettiğine dair bir karinedir. Çünkü hadiste nehy üzerinde iki ısrar açık ve nettir ki bu da tekid ifade etmektedir. Bu hadisteki tekid lafızı tekidden daha kuvvetlidir. Yani "toprağı kiraya vermeyin, toprağı kiraya vermeyin, toprağı kiraya vermeyin" şeklinde bir ifadenin kullanılmasından daha kuvvetlidir. Çünkü Rasulullah (sav) arazinin kiraya verilmesini genel ve mutlak olarak yasakladı. Kendisinden belirli bir şekilde kiraya verme talebini de geri çevirdi. Sonra bir başka şekilde kiraya verilmesini talep ettiler bu talebi de geri çevirdi. Ardından üçüncü defa bir başka şekilde kiraya verme isteği de geri çevrildi. Ve nehyi tam bir şekilde sınırlandırdı. "Öyleyse bir miktar tohum karşılığında kiraya verelim" denildiğinde geri çevirdi ve hayır dedi. "Saman karşılığında kiraya verelim" denildiğinde yine reddetti ve hayır dedi. "Biz rabi karşılığında kiraya veriyorduk" denildiğinde de reddetti ve hayır dedi. Ardından da bu nehyi sınırlandırarak tekid etti ve bu isteklerin ardından kesin bir şekilde şöyle dedi. "Araziyi ya ek ya da ekmesi için kardeşine ver." Bu karine nehyi destekleyen karinelerin en kuvvetlisidir. Yani terkin talebi kesin bir talep olduğunda bir şeyin haramlılığına delil olur. Ebu Davud'un Rafi'den yaptığı şu rivayet de bunu desteklemektedir: "Rasulullah (sav), ekmiş olduğu bir araziyi sulamakta olan birisinin yanına uğradı ve ona: Bu ekin kimindir? diye sordu. Adam: Kendi tohumum ve emeğimle yarısı bana diğer yarısı da filan oğullarına ait olmak üzere ektim dedi. Bunun üzerine: Allah'ın Rasülü: "Faizlendirdiniz. Toprağı sahibine ver ve masrafını ondan al" [10] diyerek bu işlemi faiz olarak nitelendirdi. Faiz ise haramdır. Ve Rafi'den, toprağı sahibine iade etmesini, masrafını da ondan almasını istedi. Yani ondan muameleyi feshetmesini istedi. Bu yasaklama da yasaklamanın katiyyet ifade ettiğine ve yapılan işlemin haram olduğuna delalet etmektedir. Bunların tamamı mutlak suretle arazi icarının haram olduğuna delalet etmektedir. Ancak arazinin tarımsal faaliyetin dışındaki işler için kiraya verilmesi ise caizdir. Çünkü tarımla ilgili hadislerde geçen nehy, tarımsal faaliyet için toprağın kiraya verilmesi noktasında odaklaşmıştır. Her türlü arazinin kiraya verilmesini yasaklamamaktadır. Arazi ile ilgili bu üç hüküm şunlardır: 1. Herhangi bir arazinin satın alma, miras ve hibe yoluyla mülk edinilmesine ilaveten tahcir, ihya ve ikta yoluyla da mülk edinilmesi 2. Arazinin işletilmesinin arazi mülkiyetinin ayrılmaz bir parçası olduğu ve üç yıl üstü üste işlenmediği takdirde mülkiyetin düşeceği. Yani araziyi elinde bulunduran kimse araziyi işlemeye mecbur olduğu, üç sene boş bıraktığında arazinin elinden alınacağı 3. Arazi sahibinin elindeki araziyi kiraya vermekten kesinlikle men edildiği. İşte bu üç hüküm toprak konusunda en hayırlı ve şifalı bir çözümdür. Bu üç hüküm; mülkiyet keyfiyetine, üretimi garantilemek, devamlılığını sağlamak ve artırmak için çalışma keyfiyetine dair getirilen çözümlerdir. Böylece İslâm, bu hükümlerle ekonomik kaynakların en önemlisi olan tarımı kesin bir şekilde çözüme kavuşturmaktadır. [1]
Daremi, Harâc, 2671; Malik, Akdiyeh, 1229 [2]
Ahmed b. Hanbel, Ensâr, 23737 [3]
Ebu Davud, Harâc, 2673; Ahmed b. Hanbel, Basriyyîn, 19271 [4]
Ebu Davud Said b. el Müseyyeb'den [5]
Buhari, Hibeh, 2439 [6]
Müslim, Buyu’, 2864 [7] Ahmed b. Hanbel, Şamiyyîn, 16881 [8]
Ebu Davud, Buyu’, 2957 [9] Nesei, İmân, 3802 [10]
Ebu
Davud, Buyu’, 2953
|
||
|
||
|