İDEAL EKONOMİ POLİTİKASI


 

YABANCI PARALARLA (DÖVİZLE)

ALIM-SATIM

 

Dış ticarette nakit ticareti denilen ve son asırda da döviz veya kambiyo rejimi diye ifade edilen ekonomik bir işlem daha vardır. Dış ticaret, bir ülkeden bir başka ülkeye malların alım-satım işleminin yapılmasıdır. Geçmişte bütün dünya altın sistemine standardına göre ticari faaliyetleri yürüttüğü için devletler arasında parasal sorunlar yoktu. Zira altın standardında nakit, özel sıfatları bünyesinde toplamakta ve para birimi muayyen bir değişim oranıyla altına bağlanmaktaydı. Yani para, kanunen muayyen bir ağırlıkta altından meydana gelmekte idi. Altının ithali ve ihracı serbestti. İnsanların sikkeler halinde veya ham olarak nakde sahip olmaları ve serbestçe onu dışarı çıkarmaları caizdi. Bu nedenle de devletler arasındaki parasal ilişkiler adeta sınırsız bir boyutta idi. Birinci dünya savaşına gelinceye kadar dünya ülkeleri altın standardına göre hareket ediyordu. Birinci dünya savaşı patladığı zaman dünyada egemen olan para standardı/sistemi altın standardı idi. Paralar insanlar arasında mübadele aracı olarak rahatça dolaşıyordu. Zira tedavüldeki para, ya altın olarak ya da istenildiği zaman altına dönüştürülebilme imkânına sahip kâğıt halinde insanların elinde dolaşıyordu. Gümüş para sistemi de bununla beraber uygulanıyordu. Bu sistemin uygulanması ekonomik ilişkilerde en güzel etkiyi bıraktı. Ancak 1914 yılında birinci dünya savaşı başladığında savaşan devletler kasıtlı olarak altın standardına zarar verecek birtakım kararlar almaya başladılar. Bu ülkelerin bir kısmı paralarının altına dönüşümünü durdurdu, bir kısmı altın ihracını engellemeye yönelik çok sıkı kurallar koydu, kimi de altının ithalini zorlaştırdı. Böylece para sistemi bozuldu ve döviz kurları tersyüz oldu. O tarihten bu güne kadar da dünyada parasal hayat çeşitli faktörlerle karşı karşıya kaldı. Hatta altın standardı evrensel bir standart olma özelliğini kaybederek sadece bazı devletlerin uyguladığı bir sistem haline geldi. Paraların, malların ve şahısların intikalinde zorluklar, güçlükler ve engellemeler de böylece başlamış oldu. Bu nedenle de ülkeler arasındaki parasal ilişkiler kilitlendi.

Ayrıca günümüzde egemen olarak kâğıt para kullanılmaktadır. Temsili paralar da bundan bir parçadır. Bu tür paralar, nakitler veya külçeler halinde belirli bir yerde muhafaza edilen ve altın ya da gümüşten belirli bir oran karşılığında değeri olan paralardır. Kâğıt halindeki bu paraların değeri nakitlerin ve külçelerin değerine eşittir ve istenildiği zaman bozdurulur. Bunlar aynen madeni paralar gibidir. Devletler arası parasal ilişkiler de problemlere neden olmaz.

Ancak kâğıt paraların bu çeşidi çok az bulunur. Kâğıt paraların ikinci türünü ise vesika (sertifikalar) kâğıt paralar oluşturmaktadır. Vesika üzerinde imzası bulunan kimse vesikayı getirene madeni paralardan (altın ve ya gümüşten) belli bir miktarı ödemeyi taahhüt etmektedir. Bu tür paralar üzerinde imzası bulunan kimsenin güvenilirliğine ve sözünü yerine getirme gücüne göre dolaşımda bir değere sahiptir. Ancak bu tür kâğıt paraları çıkaran kimse, temsili kâğıt paralarda olduğu gibi kâğıt üzerinde yazılı değerin tam karşılığını altın olarak muhafaza etmez. Parayı ihraç eden kimse normal zamanlarda kasasında belli bir miktarı, örneğin kâğıt üzerinde yazılı olan meblağın bazen 3/4 ü bazen 2/3 ü bazen 1/3 ü oranında bir miktarı veya yüzdesel olarak %10 oranında veya bunun üstünde ve altında bir miktarı kasalarında madeni karşılık olarak muhafaza ederler. Bu nedenle vesika kâğıt paraların altın karşılığı olan kısmı temsili kâğıt para olarak kabul edilir. İhtiyati karşılığın dışında altın karşılığı olmayan miktar ise vesika kâğıt para olarak kabul edilip toplumun para üzerinde imzası bulunan kimseye olan güvenilirliğine göre tedavül gücüne sahiptir. Bu nedenle de bu parayı çıkaran kimseye olan güvene ve onun mali gücüne göre değeri yükselir veya düşer. Bugün dünyadaki birçok devlet tarafından bu türden kâğıt paralar (Banknotlar) kullanılmaktadır ve dünyada egemen olan sistem de budur. İşte devletler arasındaki parasal sorunlar da buradan kaynaklanmaktadır.

Devletler arasındaki parasal ilişkiler; mal değişiminden veya ithalat ve ihracat gibi görünen kalemlerle ilgili işlemlerden, veya hizmetler, gibi görünmeyen kalemlerden meydana gelen değişimden ki bunlar devletlerarası ulaştırma, posta, telgraf ücretleri ticari hizmetler, mecburi vergiler, komisyonculara veya aracılara ödenen ücretlerden, turizm ve dış seyahat gelirlerinden meydana gelmektedir. Bir ülkeden bir mal alındığı zaman müşterinin malın bedelini alışveriş yaptığı ülkede kullanılan para ile veya satıcının kabul edebileceği bir para ile ödemesi gerekir. Aynı şekilde bir satıcı da satmış olduğu malın bedelini ülkesinin parasıyla veya dilediği bir para birimi ile alma hakkına sahiptir. Yine bir turist yabancı bir ülkeye gittiği zaman ve gelirinin bir kısmını orada harcarken o ülkede geçerli olan para ile ödemeleri yapması gerekir. Böylece de devletlerarası parasal ilişkiler meydana gelmektedir. Biz, yapmış olduğumuz ithalatın değerini ödememiz için yabancı parayı elde etmek amacıyla paramızı sunarız. Veya yabancı ülkenin parasını elde etmek amacıyla yabancı bir ülkeye malımızı arz ederiz. Devletlerle ekonomik ve ticari ilişkiler kurabilmesi için bir ülkenin yabancı paralara (Dövize) sahip olması zorunludur. Elde edilmek istenen yabancı paranın istediğimiz kadarını ya da fazlasını malımızı satarak sahip olabiliyorsak işimiz kolaydır ve bu ülkeyle aramızda döviz problemi olmaz. Fakat ihtiyaç duyduğumuz miktarda döviz elde etmeye satabileceğimiz mal yeterli olmuyorsa bu ülkenin dövizini, parasını elde edebilmek için kendi paramızı arz etmemiz gerekir. Bu durumda ise döviz kuru ya da konvertibl para problemi ile karşı karşıya kalırız. Değiştirme/kambiyo/döviz bozma, iki farklı devletin veya daha fazla devletin paraları arasındaki kurlardan kaynaklanan problemlere neden olmaktadır. Bu nedenle de böylesi bir problemi, döviz kuru problemini yani iki devletin para birimleri arasındaki değişim problemini ele almak ve bu mesele hakkındaki şer'i hükmü açıklamak gerekmektedir.

Vakıa açısından devletler farklı para sistemlerine uymaktadırlar. Altın standardına veya temsili kâğıt para sistemine tabi olan devletlerin durumu vesika para sistemine tabi olan devletlerin durumundan farklı olmaktadır. Birçok devlet altın sistemine ya da temsili kâğıt para sistemine göre hareket ettiğinde aralarındaki döviz kuru ya da paralar arasındaki değişim oranı yaklaşık olarak sabit olması gerekir. İki ülkenin para birimleri arasındaki döviz kuru, birinci devletin parasındaki saf altın ağırlığı ile ikinci devletin parasındaki saf altın ağırlığı arasındaki orana göre tesbit edilir. Döviz kurunda bir değişiklik olduğu zaman bu değişim, iki ülke arasındaki altının naklinde yapılan harcama oranında olur. Bu harcamalar ise çoğunlukla döviz kurunu etkilemeyecek kadar çok küçük miktarlarda olur hatta döviz kuru değişmedi demek de mümkün olabilir. Bu durumda dövizin madeni para ya da temsili para olması arasında fark yoktur. Devletler, vesika kâğıt para sistemine tabi olduklarında dövizin değeri ihtiyati altın karşılığına göre değişir ve bu orana göre iki devlet arasındaki döviz kuru belirlenir. Ancak vesika kâğıt para sisteminde döviz kuru sabittir ve değerini bilmek de kolaydır. Çünkü döviz kuru, ihtiyati altın miktarına göre tesbit edilir ki bu miktar da açıkça bilinir. İngiliz Sterlin'i ve Amerikan Dolar'ı böyledir. Bu kural, para biriminin içerdiği ihtiyati miktarın bilinmesi, devlete olan güvenin varlığı ve mali gücüne itibar edilmesi koşulu altında geçerli olmaktadır. Çünkü devletler, paralarının belirli bir kısmına karşılık altın bulundururlarken geri kalan kısma karşılık olarak da piyasa senetleri vb mali kâğıtlar gibi iktisadi kıymetleri bulundururlar. Paranın içerdiği ihtiyati altın miktarının bilinmesi ile beraber, devlete ve mali gücüne güven yoksa döviz kurunun tesbitinde paranın içindeki ihtiyati maden miktarına karşılık gelen kısmın değeri sabit olur geri kalan kısmın değeri ise değişir. Toplumun devlete ve mali gücüne olan güvenine göre paranın değeri düşer ve yükselir. Suriye ve Mısır paralarının durumu böyledir. Eğer paranın içindeki ihtiyati maden miktarı bilinmiyorsa bu durumda para, Banknot dediğimiz bağlayıcı paralar gibi olur. Bunlar da kâğıt paralar olarak isimlendirilir. Bu durumda da paranın değeri, toplumun para çıkaran (basan) devlete ve mali gücüne, güvenine göre tesbit edilir. Dolayısıyla da döviz kuru devlete olan güvene göre sürekli olarak yükselir ve düşer.

Dövize güven iki şeyden kaynaklanır:

1. Dolaşımda bulunan kâğıtların ihtiyati madenle karşılanan oranı + maden karşılığı olmayan miktarın tahviller ve senetler gibi diğer değerli kâğıtlar tarafından karşılanma oranı.

2. Kişinin, insanların ihtiyaç duyduğu bir malı bir ülkenin parası ile satın alabilme gücü.

Bu durumda ise bu ülkeden mal alabilmek için dövize yönelme olur. Bu gücüne göre bir ülkenin parası ile bir başka ülkenin parası arasında değişim yapılır. Dolayısıyla bu güvenin artmasına ve azalmasına paralel olarak döviz kurunda değişme meydana gelir. Örneğin Ürdün Dinarı ile ilgili döviz kurları Ürdün Dinarı açısından sabittir. Piyasadaki arz ve talebe göre gerçekten çok düşük oranlarda döviz kurunda yükselme ve düşme olur. Çünkü Ürdün Dinarı İngiliz Sterlinine bağlıdır. İngiliz Sterlininin ise nominal değeri kadar karşılığı vardır. Bu karşılığın bir kısmını maden (altın) oluştururken geri kalan kısmını ise diğer iktisadi kıymetler oluşturmaktadır. Dolayısıyla insanların ihtiyaçlarını Sterlinin kullanıldığı bölgelerden satın almaları da mümkün olmaktadır. Fakat Mısır Cüneyhi böyle değildir. Bu nedenle Mısır Cüneyhi açısından döviz kurları sürekli olarak önemli ölçülerde yükselir ve düşer. Çünkü halk, mali açıdan Mısır devletine güvenmemektedir. Oysa Mısır Cüneyhi belli bir miktarda maden içermekte ve onunla Mısırdan mal almak da mümkün olmaktadır. Ancak Mısır Cüneyhinin altın karşılığı miktarından kalan kısmının karşılığı olarak var olan iktisadi kıymetlerin sanki hiçbir değeri yokmuş gibi Mısır Cüneyhine güvenilmemektedir. Bu nedenle Mısır Cüneyhi Beyrut borsasında bazen 6 Lübnan lirasına bazen da 4 Lübnan Lirasına satılır. Bazen ise 7 liraya yükselir. Bunun için Mısır Cüneyhi ile Lübnan lirası arasındaki döviz kurları sürekli ve belirgin bir şekilde yükselmekte ve düşmekte, dolayısıyla daimi bir değişikliğe uğramaktadır. Bunun yanında Ürdün Dinarı ile Lübnan lirası arasındaki döviz kurları ise arz ve talebe göre çok az miktarda değişikliğe uğramaktadır.

Ancak dünyada şu anda var olan paralar, vesika kâğıt paralardır. Bu paraların muayyen bir oranın dışında altın karşılığı yoktur. Bu paralar arasındaki değişim, içerdikleri ihtiyati altın miktarı kadarı sabit olup geri kalan iktisadi kıymetler ile ilgili kısım ise değişmektedir. Bu parayı çıkaran ülkeden bu para ile mal elde etmek mümkündür.

Arz ve talep de para üzerinde etkili olur. Bu nedenle bazı zamanlarda değerinde çok küçük miktarda değişiklik olurken bazı zamanlarda ise çok büyük değişiklikler olur. Bir devletin parası ile yabancı paralar arasındaki döviz kurları, yabancı paraların birbirleri arasındaki döviz kurları arasındaki ilişkilere göre yürür. Örneğin; Eğer 1 ABD Doları 300 Suriye kuruşuna veya 40 Ürdün kuruşuna veya 60 Mısır kuruşuna karşılık geliyorsa bu paralar arasındaki döviz kurları şöyle olur. Suriye'de 1 Suriye lirası 13,333 Ürdün kuruşu, 20 Mısır kuruşu eder. Ürdün'de 1 Ürdün Dinarı 750 Suriye kuruşu, 150 Mısır kuruşu eder. Mısır da ise 1 Mısır Cüneyhi 500 Suriye kuruşu 66,666 Ürdün kuruşu olur.

Eğer her devlet parasının dış değerini arz ve talebe ve parasına olan güvene tabi olarak değişmesi için serbest bırakırsa ve devletlerarası ticari ilişkilere ağır şartlar koymazsa, yabancı paranın yerli paraya ya da yerli paranın yabancı paraya dönüşümüne kısıtlamalar getirmezse yu-karıda anlattığımız durum fiilen yaşanırdı. Ancak korumacı bir devlet, parasının dış değerini korumak için, ithal ruhsatlarını azaltma yoluyla yabancı mallara olan ithal talebine sınırlandırma getirmeye veya yabancı paraların ithalinde ve ihracında izin verilen değere sınırlandırma getirmeye çalışmaktır. Böylesi durumlar nedeniyle de çeşitli ülkeler arasındaki döviz kurlarında denge bozulmaktadır. Döviz kurları arasındaki dengede görülen bu farklılıklar, ancak bazı devletler tarafından yabancı dövizlere bir takım şartlar koyulduğu zaman ortaya çıkar. Bu nedenle bu şartlar veya kısıtlamalar olmazsa tacir, para değişiminden kâr elde edebilir. Ve insanların karşılıklı olarak bu türden ilişkilere girmeleri sonucunda çeşitli döviz kurları arasındaki denge/düzen yeniden sağlanmış olur. İçerisinde yaşadığımız günlerde, ticari muamelelerde birtakım şartlar koyan bir ülke parasının değerinin, tabi olduğu parasal sisteme bağlı olarak bir ülkeden bir başka ülkeye değişiklik gösterdiğini gözlemlemekteyiz. Sabit/tekli döviz kuru sisteminin uygulandığı bir ülkenin kendi parası ile diğer ülkelerin paraları arasındaki resmi döviz kuru aynı ülkede sabittir. Çünkü, hem Merkez Bankası hem de yabancı paralarla işlem yapmasına izin verilen özel bankalar döviz alımı-satım işlemini sabit fiyattan gerçekleştirirler. Fakat tekli kur sistemini uygulamayan ülkelerdeki Merkez Bankası ve özel bankalar, yabancı paraları sabit bir fiyattan alım-satım taahhütünde bulunmazlar. Yabancı dövizlerin fiyatları arz ve talebe bağlı olarak zamanla değişikliğe uğrar. Arza ve talebe bağlı olarak yabancı dövizlerin fiyatlarında değişiklik yapılmasına izin verilen ülkelerdeki döviz kuru sistemi, "Dalgalı Döviz Kuru" diye nitelenir. Dikkat edilirse "Dalgalı Döviz Kuru" sistemini uygulayan ülkelerdeki döviz kurları yalnızca serbest döviz kuru uygulayan ülke ile diğer ülkeler arasındaki fiyatlar seviyesindeki değişiklikten etkilenmemektedir. Döviz kurlarındaki değişim, fiyatlar seviyesindeki değişikliklerin yanında devletler arasındaki ticari hareketlere getirilen sınırlamalardan veya herhangi bir nedenden dolayı çeşitli ülkelerin ödemeler dengesindeki ihtilaflarından da etkilenmektedir.

Lübnan gibi bazı ülkelerdeki dalgalı döviz kuru sisteminin uygulanmasına kanunen izin verilmiştir. Hükümet, arz ve talep şartlarına bağlı olarak günlük döviz kurlarının değişmesine izin verir. Mısır gibi bazı ülkelerde ise serbest döviz kuru sisteminin uygulanması yasaktır. Bu tür ülkelerde "Sabit Kur Sistemi" uygulandığından hükümetler döviz kurlarının değişmesine izin vermezler. Ancak hükümetlerin sabit kur sistemine tabi olmalarına ve yabancı paraların resmi fiyatlarını belirlemelerine rağmen bazen fertler arasındaki muamelelerde paraların alınıp satıldığı, resmi kurlardan tamamen farklı fiyatlarla yabancı paraların hesaplandığı görülmektedir.

Dünya ülkelerindeki döviz kurunun ve dövizin durumu budur. Buna göre; Kâğıt paranın nominal değerinin belli bir oranında altın vardır. Nominal değerinin kalan kısmı ise nominal değerine denk gelen iktisadi maddelerden ne kadarını karşılayabildiğine toplumun güvenme veya parayı ihraç eden ülkeden ne miktarda mal alabildiğine bağlıdır. Bu olay hakkındaki şer'i hüküm ise şöyledir.

Dünya pazarlarında cari olan mali işlemler üzerinde yapılan alım satım sözleşmelerinin tümünün incelenmesinden, alım satım işlemlerinin altı şekilde yürüdüğü açığa çıkmaktadır.

1. Yeni Irak Dinar'ının Eski Irak Dinar'ı ile değiştirilmesi gibi parayı aynı para ile satın almak.

2. Dolar'ın Mısır Cüneyh'i ile değiştirilmesi gibi parayı bir başka para ile değiştirmek.

3. Bir malı muayyen bir para ile satın almak. Bu muayyen parayı da bir başka para ile satın almak. Örneğin, Dolar ile uçak satın almak için Dolar'ı Irak Dinar'ı ile tek elde değiştirmek.

4. Bir malı muayyen bir para ile satmak ve bu parayı da bir başka para ile satmak. Örneğin İngiliz Sterlin'i ile pamuk balyaları satın almak ve İngiliz Sterlin'ini Dolar ile değiştirmek.

5. Muayyen senetleri muayyen bir para ile satmak.

6. Muayyen bir şirkete ait muayyen hisseleri muayyen bir para ile satmak.

Beşinci ve altıncı maddelerde söz konusu edilen senetlerin ve hisselerin alımı-satımı döviz bozma kapsamına girmemektedir. Bonoların alımı-satımı da bir dövizin bir başka dövizle mübadelesi değildir, bu nedenle de değiştirme kapsamına girmez. Ayrıca bonoların alım ve satımı haramdır ve batıldır. Çünkü bunlarda belirlenmiş faiz oranları vardır. Dolayısıyla da faiz kapsamına girmektedir. Hisse senetlerinin alım-satımı da haramdır. Çünkü bu türden hisse senetleri Anonim Şirketler gibi şer'an batıl olan bir şirketin hisseleridir.

Üçüncü ve dördüncü gruba, yani bir malın bir para ile alınması veya satılması ve ardından da tek elden bu paranın bir başka para ile değiştirilmesi işlemine gelince: Bunlar satma ve döviz bozma işlemleridir. Yani bunların her biri aynı anda yapılan iki işlemden meydana gelmektedir. Alım-satım işlemi ve döviz bozma işlemi. Bunlar için tek akitte alışverişi ayırt etme hükmü geçerlidir. Tek akitte alışverişi ayırt etme işlemi, tek elden yapılan tek bir muamelede geçerli olur. Bunların bazısı sahih olur bazısı ise batıl olur. Bozdurulan yüz Dinar'ın ellisini hemen almak ellisini ise borç olarak bırakmak gibi. Bu işlem hakkındaki hüküm şudur: Peşinen alınan sahihtir alınmayan ise batıldır. Böylece tek elden yapılan işlem ayrılmış olur. Buna göre tek elden yapılan işlemin bazısı sahih bazısı da batıl olur. Veya satış ve icara muamelesi gibi tek elden yapılan iki işlem olur. Örneğin tek safhada satıcının 10 Cüneyh'e bir atı satması ve aynı anda satıcının müşteriden 10 Cüneyh'e bir ev kiralaması gibi. Bu durumda at satışı işlemine satış hükmü ev kiralama işlemine de icare hükmü uygulanır. Böylece de tek aşamada yapılan işlem ayrılmış olur. Bu nedenle üçüncü ve dördüncü maddelerdeki işlemler tek aşamada yapılan satış ve değiştirme işlemidir. Bu nedenle malın satılması işlemine satış hükmü, paranın değiştirilmesi işlemine de değiştirme hükmü uygulanır.

Birinci ve ikinci maddelerde anlatılan işlemlere gelince: Bunlar döviz bozma işlemleridir ve bunlar için döviz bozma hükmü geçerlidir. Çünkü döviz bozma, altından ve gümüşten benzer bir cinsi ile veya benzer cinsinin dışında, eş miktarıyla veya fazlasıyla malın malla değiştirilmesidir. Değiştirme altın ve gümüş için geçerli olduğu gibi nakitlerde de geçerlidir. Ancak bu değiştirmenin mutlaka peşin ve ayni olması gerekir. Eğer iki farklı nakit arasında bu değişim yapılıyorsa ağırlık olarak birbirine eşit veya üstün olabilir. Eğer tek bir cins nakidin değişimi sözkonusu ise mutlaka birbirine eşit olması gerekir. Döviz bozdurmanın caiz oluşunun delili ise Rasulullah (sav)'den rivayet edilen şu hadistir: "Peşin olarak altını gümüşle dilediğiniz gibi satınız" [1] Yine Ubade b. Samit'in Rasulullah (sav)'den rivayet ettiği bir başka hadiste ise şöyle buyurulmaktadır: "Rasulullah (sav) altının altınla, gümüşün gümüşle, buğdayın buğdayla, arpanın arpayla ve hurmanın hurmayla peşin ve eşit miktarlarda yapılan satışı dışındaki bir satıştan bizi nehy etti. Biz, altını gümüşle, gümüşü altınla, buğdayı arpa ile peşin olması koşulu ile dilediğimiz gibi satmakla emrolunduk".[2] 

Döviz bozdurmanın hükmü işte budur. İki farklı devlete ait farklı para birimleri arasındaki parasal işlemlere "değiştirme/kambiyo/sarf/döviz/Bozdurma" işlemleri denir ve bu işlemler, yukarıda rivayet edilen hadislere göre caizdir. Değişime konu olan para eğer, temsili paralardan ise değiştirme işlemi altının gümüşle değiştirilmesi gibi olur. Çünkü temsili paralardaki tedavül vakıada, madeni nakitler üzerinde yapılmaktadır. Tedavülde bizzat madeni paranın dolaşımı yerine onu temsilen kâğıt paralar dolaşmaktadır. Dolayısıyla döviz kurunun belirlenmesinde de onun yerini alır. Hatta her şeyde madeni paranın hükmünü alır. Eğer dolaşımdaki kâğıt para altını temsil ediyorsa saf altın ağırlığından kaynaklanan farklılığın dışında değişim esnasında fazlasıyla değiştirmek caiz olmaz. Eğer birisi gümüş diğeri de altını temsil ediyorsa değişimde fazlalık caizdir.

Eğer vesika kâğıt paralardan ise aynı anda yapılan alım satım ve değiştirme işlemi örfe göre yapılır. Muayyen bir oranda altın karşılığı olan iki para birimi arasında mübadele yapılırsa bu mübadele, bir sarf/değişim işlemidir. Çünkü bu işlem, altın ve gümüşten meydana gelen malın malla mübadelesidir. Para biriminin, altın ve gümüş karşılığının dışında kalan kısmı ile ilgili mübadele işlemi ise satım işlemidir. Çünkü o ticari bir malın malla mübadelesidir. Her iki paradaki altın oranı aynı ise durum böyledir. Eğer aralarındaki altın oranı farklı ise bu durumda mübadele ticari bir malın para ile mübadelesi sayılır. Hem sarf/değiştirme hem de satış caizdir. Buna göre yabancı paralarla değişim de caizdir. Vesika kâğıtlardan olduğu zaman sarf, şer'an caizdir ve herhangi bir sakıncası da yoktur. Değişimde fazlalık veya eşitlik caizdir. Çünkü altın, kâğıt paranın tamamını değil ancak muayyen bir oranını karşılamaktadır. Dolayısıyla değişim aynı cinsten bir nakit arasında yapılan bir mübadele değil, farklı iki para arasında yapılan mübadele sayılır. Bu açıklamalara göre şu anda dünyada geçerli olan döviz ya da kambiyo rejimi diye isimlendirilen şey şer'an caizdir ve herhangi bir sakıncası yoktur. Çünkü Nebi (sav): "Peşin olmak koşulu ile altını ve gümüşü dilediğiniz gibi satınız" buyurmaktadır. Yine Allahu Teâla: "Allah alış-verişi helal kıldı" [3] buyurmaktadır. Altının gümüşle, İngiliz Sterlinin Dolarla, Rublenin Frankla, Suriye Lirasının Ürdün Dinarı ile, Irak Dinarının Lübnan Lirası ile mübadelesi peşin olması şartı ile caizdir. İkisinden birinin diğerine olan oranı da "Döviz Kurunu" oluşturur.

Madem ki şeriat yabancı paraların birbiri ile mübadelesini şartsız bir şekilde mübah bırakmış, öyleyse tebaasını gözetmek gerekçesi ile devletin yabancı paralarla sarf/değişim muamelelerine herhangi bir kayıt koyması haramdır. Müslüman olsun olmasın tebaa olan herkesin dilediği parayı ülke içinde ve dışında dilediği fiyattan satın alma veya satma hakkı vardır. Ülke sınırlarında bu işlemler üzerinden herhangi bir adla vergi alınması caiz değildir. Çünkü bu "aşir" türünden bir işlem sayılır ve aşir almak da haramdır. Ülke içerisinde alınamaz, çünkü böyle bir işlem sarfa konulan bir vergi sayılır. Bu ise Allah'ın teşri etmediklerindendir. Şeriatın caiz kılmadığı bir vergiyi koymak ise haramdır.

Buna göre "dalgalı kur sistemi" devletin bütün fertlerine mutlak olarak mübahtır. Fakat sabit kur sistemini uygulamak ise haramdır. Çünkü sabit kur uygulamak şeriatın mutlak olarak mübah kıldığı bir şeyi sınırlandırmak demektir. Bu ise haram türünden bir işlemdir. Allah'ın helal kıldığı bir şeyi haram kılmak ise hiçbir kimseye helal olmaz. Bu uygulama aynı zamanda nakitlere fiyat koymak anlamına gelmektedir. Kendisi ile ticaret yapılan bir malın fiyatını sınırlandırmak demektir. Enes'ten rivayet edilen:

"Rasül (sav) zamanında fiyatlar yükseldi ve bunun üzerine insanlar Ya Rasulullah keşke fiyatları sınırlandırsan deyince Allah'ın Rasülü: Kıtlığı ve bolluğu yapan ve rızk olan fiyatı veren Allah'tır. Herhangi bir kimsenin kanına ve malına zulmetmemiş bir kimse olarak Allah Azze ve Celle'ye kavuşmak isterim" [4] hadisine göre ticaret mallarına fiyat sınırlaması koymak haramdır. Allah'ın Rasulü fiyat tahdidini zulümlerden bir zulüm saydı. Bu nedenle de kesin olarak terk edilmesini talep etmesi onun haram olduğuna delalet etmektedir. Dolayısıyla bir ülkenin parasına diğer paralar karşısında resmi bir fiyat koymak ve insanları da buna uymaya zorlamak haramdır. Aynı zamanda bu uygulama, yabancı paraların veya ülkeye ait paranın ihracına veya ithaline birtakım kayıtlar koymak demektir ki bu da haramdır. Herhangi bir ticaret malının alınıp satılması serbest olduğu gibi tebaayı, içerde ve dışarıda nakitleri ve yabancı paraları alıp satmada da serbest bırakmak gerekir. Tebaa açısından durum böyledir.

Tebaa olmayanlara gelince: Anlaşmalı olanlara anlaşmalılarla ilgili hükümler uygulanır. Harbilerle ilgili uygulama ise imamın görüşüne bırakılır. Yabancı paraların ülkeye sokmalarına veya ülkenin parasını beraberlerinde götürmelerine ya da göndermelerine devlet başkanı dilerse izin verir dilerse vermez. Müslümanların çıkarına uygun gördüğü şeyi yapma hakkı vardır. Bu kural genel olarak bütün paralar için geçerlidir.

Ancak belli bir paranın ülkeye sokulması ya da onunla satın almaya izin vermek zarara neden oluyorsa, yalnızca bu paranın ülkeye sokulması engellenir. "Mübah olan bir bütünün parçalarından yalnızca biri zarara neden oluyorsa, zarara neden olan parça haram olur, bütünün geri kalan kısmının mübahlığı devam eder" kaidesine göre yabancı paraların mübahlığı devam eder. Bu kural vatandaş olsun olmasın aynen herkes için geneldir.

Döviz Bozma ve döviz kuru hakkındaki diğer bir ifade ile döviz ya da kambiyo rejimi diye isimlendirdikleri konular hakkındaki şer'i hüküm budur. Akla gelebilecek maslahata uygun olması veya olmamasına bakmaksızın bu şer'i hükme göre amel etmek gerekir. Çünkü bu hüküm maslahata değil şer'i delile dayanmaktadır. Hatta maslahatın şer'i hükmün tersine olduğu görülse ve şer'i hükme göre amel de zarar olduğu bilinse dahi yine de şer'i hükümle amel etmek gerekir. Çünkü zarar mübahı haram kılmaz. Bilakis tek bir parçada görülen zarar yalnızca o parçanın haram kılınmasını, geri kalan kısmının ise mübahlığının devam etmesini gerektirir. Değiştirmenin ve döviz kurunun ve dalgalı döviz kuru sistemine göre hareket etmenin mübahlığı bir ferdin değil bir şeyin mübah olması demektir. Bu nedenle onda bir faydanın olmadığı ve zararın olduğu varsayımı ile o şey haram olmaz. Buradan hareketle günümüzde müslümanların başlarındaki idarecilerin sabit döviz kuru sistemini uygulamaları yabancı dövizlerin ülkeye girişine ve çıkışına kayıtlar koymaları şer'an tamamen haramdır ve insanlara zulümdür.

 


DÖVİZ KURU

 

Döviz konusunun vakıasına bakıldığında döviz bozdurma işlemlerinin mutlak olarak mübah olmasının, ülkelerin çıkarları ile de uyumlu olduğu görülür. Ancak döviz fiyatlarına resmi fiyat koyma ve döviz bulundurma ruhsatı gibi birtakım kayıtlar koymak tamamen zararlı bir harekettir. Döviz kuru; iki farklı para birimi arasındaki değiştirme oranına denir. Bu oran belli bir miktar ile sınırlandırılırsa veya bozdurmaya resmi bir fiyat konulursa bu şartlar insanların bu oranlara bağlı kalmaları ve bu şartlara göre hareket etme mecburiyetinde oldukları anlamına gelir. Böyle bir durum ise ister ticaret mallarının fiyatları olsun isterse dövizlerin fiyatları olsun eşyalara ait fiyatların tabiatına ters bir davranıştır. Çünkü fiyat, hangi mal olursa olsun devletin koyacağı kanun tarafından değil piyasa tarafından belirlenir. Bu fiyatın ticaret mallarına veya nakitlere ait fiyatlar olup olmaması durumu değiştirmez. Çünkü fiyatı sınırlandırmak, insanların devletten gizli ve gözetiminden uzak olarak parayı sattıkları gizli bir pazarın, karaborsanın açılmasına neden olur. Bu para biriminin fiyatı yükselme gösterir. Bu ise, paranın gerçek değerinden daha yüksek bir fiyattan satılmasına ve bizim, yabancı paraya değerinden daha fazla ödemede bulunmamıza böylece de biz zarar ederken parasının değeri yükselen devletin kazanmasına neden olur. Bu nedenle sabit döviz kuru sistemini uygulayan ülkelerde, fertler arasındaki işlemlerde paraların alımının veya satımının veya yabancı hesapların resmi kurlardan tamamen farklı olarak işlem görmesine yol açmaktadır. İnsanlar, yabancı bir paraya ihtiyaç duydukları zaman yüksek fiyattan satın almayı kabul etmektedirler. Bu işlem, dışarıda paramızın değerini düşürmekte, zayıflatmakta ve dünya piyasalarında ucuzlamasına neden olmaktadır. Bazı devletlerin döviz rezervlerini artırmak amacıyla insanlara bu iş için izin vermesi kendisini aldatmaktan başka bir anlam taşımaz. Çünkü bir ülke, yabancı parayı kendi parası ile satın aldığında piyasa fiyatından satın almak zorundadır. Piyasa fiyatı ise kendi belirlediği fiyattan daha düşüktür. Bu durumda devlet kesinlikle zarar eder çünkü, yabancı paraya kendi vatandaşına verdiğinden daha çok para ödemek mecburiyetinde kalır. Dolayısıyla da büyük miktarlarda zarar eder. Devlet böyle bir işlem yapmakla, zararı yüklenerek vatandaşlarına yabancı para temin ettiği için hizmet ettiğini zanneder. Gerçekte ise yüklendiği zarardan dolayı ülkenin zararına neden olmuştur. Bu zararı, ister devlet ödesin isterse fertler ödesin bu zarar ümmetin zararıdır. Bu nedenle de döviz kurlarını belli bir fiyatla sınırlandırmak ülkeye zarar verir.

Para ihracı olayı, çıkarılan paranın yabancı paralarla alımının ve satımının mübah olmasını gerektirir. Çünkü paranın değeri satın alma gücüne göre takdir olunur. Yani insanın elindeki para ile satın alabildiği mal ve hizmet miktarına göre belirlenir. Paranın çeşidi ne olursa olsun devlet bir para çıkardığı zaman toplumun mal ve hizmetleri değerlendireceği bir şeyi çıkarmış olur. Dolayısıyla çıkarılan bu şeyin para olarak kabul edilebilmesi için satın alma gücünün olması zorunludur. Yani ister ülke içerisinde olsun isterse ülke dışında olsun çıkarılan para vasıtası ile her insanın dilediği mal ve hizmeti elde edebilme gücüne sahip olması gerekir. Bu paraların altın, gümüş veya herhangi bir maden gibi zati gücü varsa bütün devletler nezdinde muteber bir para sayılır. Çünkü o para aracılığıyla sadece ait olduğu ülke sınırları içerisinde değil bütün dünyada mal ve hizmet elde etme imkânı olur. Bu nedenle böyle bir durumda kambiyo rejimini uygulamaya gerek de olmaz. Dünyada altına ve gümüşe yani madene dayalı paralar kullanımda iken bu kural geçerli idi. Şayet bu paranın zati bir değeri yoksa, para olma özelliğini devletin herhangi bir şeyi "para" olarak kabul etmesinden alır. Böyle bir paranın, üzerinde yazılı değeri kadar ekonomik bir maddeden karşılığı olsun ya da olmasın, parayı elinde bulunduran kimsenin parayı ihraç eden ülkeden satın alabildiği mal ve hizmet miktarına göre yani paranın satın alma gücüne göre bu paranın bir değeri olur. Bu durumda ise devlet, parasına diğer devletlere kabul ettirebileceği belirli bir fiyat koyamaz. Parasının değerini diğer devletlere kabul ettiren şey paranın satın alma gücüdür. Yani parayı elinde bulunduran insanların o parayı ihraç eden ülkeden satın alabildikleri mal ve hizmet miktarı tarafından paranın değeri belirlenir ve bu değer diğer devletlere de kabul ettirilir. Bu nedenle belli bir paraya sahip olan kimse, elindeki para ile mal ve hizmet satın alamıyorsa devletin, ülke parasına ait döviz kurunu tahdit etmesinin bir anlamı yoktur. Eğer parası ile mal ve hizmet satın alabiliyorsa bu defa da sınırlamaya gerek yoktur, bilakis anlamsız ve gereksiz bir iştir. Çünkü paranın değerine sınır koymak mümkün olmaz ve paranın değeri ülkedeki mal ve hizmet fiyatlarına bağlı olur. Parayı ihraç eden ülkedeki mal ve hizmet fiyatlarında meydana gelen değişmeye göre döviz kuru da değişir. Her devlet farklı olmayan, toplumun mal ve hizmetlerin değerini belirlemede kullanacağı özelliğe sahip bir para çıkarabilir. Yine ülke içerisinde vatandaşların mal ve hizmetlerin alımında ve satımında bağlı kalacakları muayyen bir değer de koyabilir. Ancak diğer devletleri belirlediği bu değeri kabul etmeye mecbur tutamaz. Ancak çıkarttığı paranın alım-satım gücü oranında diğer devletleri zorlayabilir. Bu nedenle paranın döviz kuru, yalnızca satın alma gücü tarafından belirlenir. Satın alma gücünün dışında, kanunla veya bir başka şey tarafından tahdid edilemez. Satın alma gücü zayıf ise, ne döviz kurunun yükseltilmesi ne yabancı paralara veya ülkenin parasına birtakım kayıtların konulması paranın değerini yükseltmez. Paranın değeri ancak, parayı çıkaran ülkede paranın alım gücünün takviyesi ile yükselir. Sabit kur sisteminin zararı burada da açıkça görülmektedir. Zira paranın değeri gerçekten düşük olduğunda zorla onun değerini yüksek tutmak bir fayda sağlamaz. Bilakis paranın güçsüzlüğünü artırır. İnsanlar, ellerinde bulundurdukları yabancı bir ülkenin parasından memnun oldukları sürece yüksek bir bedel ödeme karşılığında olsa bile mal ve hizmete sahip olabilmek için yüksek fiyatla yabancı paraları satın almaya koşarlar. Bu durumda ise paranın değerini sınırlandırmak ülkenin parasının daha da zayıflamasına, karaborsada daha yüksek fiyat ödenmesi suretiyle mali zararlara ve ülkenin muhtaç olduğu mal ve hizmetlerden mahrum olmasına neden olur. Bu nedenle dalgalı kur sistemini serbest bırakmak gerekir. İnsanlara yabancı dövizlerin alım satımını da tamamen serbest bırakmak lazımdır.

Evet bazı zamanlarda bir ülke, kasten bir başka ülkenin parasının değerini düşürmek için belli bir miktar satın alır ve çok ucuz bir fiyattan piyasaya sunarak insanları bunu satın almaya yöneltir. Böylece bu ülkenin parasının değeri yabancı paralara oranla düşer. Ancak, ülkenin parası altın, gümüş veya temsili kâğıt para ise böyle bir durum ülke parasını etkilemez. Eğer ülkede kullanılan para vesika kâğıt para ise, yabancı tüccarlara ülkenin kapılarının açılması ve malların fiyatlarının ucuzlatılması yoluyla böylesi bir problem çözülebilir. Bu durumda paranın dış değeri yükselir ve doğal haline geri döner. Çünkü para, ticaret malı gibi doğrudan doğruya arz ve talebe bağlı değildir. Paranın değeri satın alma gücü ile bağlantılıdır. Yani mal ve hizmet fiyatlarının düşmesi ile veya sürekliliği ile bağlantılıdır. Çünkü döviz kuru, arz ve talebe göre değil, parayı çıkaran ülkedeki malların fiyatlarına bağlı olarak değişir. Bir ülkedeki fiyatlar seviyesi diğer bir ülkeye oranla yükselirse iki ülke arasındaki döviz kurlarının değişmesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla fiyatların yükseldiği ülkenin parasının dış değeri düşer. Şayet bir ülkedeki fiyatlar seviyesi diğer bir ülkeye oranla ucuzlarsa, fiyatlar genel seviyesinde düşme görülen ülkenin parasının dış değeri yükselecektir. Bu ise o ülkenin parasının değerinin yükselmesi demektir. Özetle bir ülkenin çıkardığı paranın değerinin yükselmesini veya düşmesini arz ve talep değil mal fiyatları etkiler. Arz ve talep ancak, arzın çok olması durumunda geçici olarak etkiler ve ardından da tekrar eski haline döner.

Para bozdurma veya döviz kurları/kambiyo rejimi diye isimlendirilen konu ile ilgili hükümler bunlardır. Döviz bozdurmak, ister müslüman olsun isterse olmasın İslâm Devletinin bütün tebaasına mutlak surette mübahtır. Vatandaşların dışında kendileri ile anlaşma yapılanlara anlaşma şartlarına göre, muharip olanlara ise Halifenin görüşüne göre kayıtlar konulur. Tıpkı dış ticaret ile ilgili diğer hükümlerde olduğu gibi.

 


[1] Tirmizi, Buyu', 1161

[2] Nesei, Buyu', 4484

[3] Bakara: 275

[4] Ahmed b. Hanbel, Mükessirîn, 12131