MEDİNE'DE
HAYAT
İslâm'ın hayatta, hayatla
ilgili mefhumlarının toplamından çıkan muayyen bir yolu vardır.
İslâm'ın hayatla ilgili mefhumlarının toplamı, İslâmî
hadareti oluşturur. Ve bu, diğer dünya hadaretlerinin dışındadır.
Diğer hadaretler ile İslâmî hadaret birbirlerine zıttır.
İslâm'ın hayattaki yolu, üç
unsur üzerine kurulmuştur: Birincisi; Kendisinin
üzerine inşa olduğu esastır ki o, İslâmî akidedir. Yani İslâmî
akide, İslâm'ın hayat yolunun esasıdır. İkincisi;
hayatta amellerin ölçüsü ki o, Allah'ın emir ve nehiyleridir.
Diğer bir ifade ile, onun nazarında hayatın tasviri (şekli ve
ifadesi) helâl, haramdır. Üçüncüsü; onun nazarında
saadetin manası, Allah'ın rızasına nail olmak (ulaşmak)tır.
Diğer bir ifade ile, daimî huzur, ebedî saadettir. Bu ise, Allah'ın
rızası olmaksızın elde edilmez.
İşte bu, İslâm'ın hayattaki
yoludur. Bu, öylesi bir hayattır ki; müslümanlar onu yadırgamazlar.
Kendisine doğru yürürler, aşikâr yolunda seyrederler. Bu hayata
müslümanların ulaşabilmesi için, İslâm'ı tatbik eden ve
nizamlarını uygulayan bir devletlerinin olması zaruridir.
Müslümanlar Medine'ye
geçtiklerinde, hayatta esası İslâmî akide olan muayyen bir tarzda
yaşamaya başladılar. Muamelât ve ukubâtla (cezalarla) ilgili
Allah'ın hükmünü açıklayan ayet-i kerimeler ve daha önce inmemiş,
ibadetlerle ilgili ayet-i kerimeler inmeye başladı. Nitekim zekat ve
oruç, Hicretin ikinci senesinde farz kılındı. Medine halkının
tamamı hergün beş defa insanların namaza davet edilişini
işitmeye başladılar. Güzel, davudî, hoş ve gür bir sedâ ve
okuyuşla Bilâl b. Rebâh, onu rüzgarlarla her tarafa iletiyordu.
Namaz için yapılan bu çağrıya müslümanlar icab ediyorlardı.
Resul (sas)'in Medine'ye gelişinden 17 ay geçince Kıble, Kâbe'ye
çevrildi.
İşte böyle ibadetleri ve
yiyecekleri, ahlâkı, muamelâtı ve cezaları açıklayan ahkâm
ayetleri inmeye başlamış oldu. Nitekim hamrı (içkiyi), domuz
etini haram kılan ayetler indiği gibi, hadler, cinayetler,
alış-veriş ile ilgili ayetler, faizi haram kılan ayetler ve
bunların dışındaki ayetler indi. Ayrıca hayatın sorunlarına
çözümler getiren ahkâm ayetleri de ard arda inmeye başladı.
Resul (sas) bunları açıklıyor, izah ediyor, insanların
maslahatlarını güdüyor, aralarındaki düşmanlıkları gideriyor,
hasımlar arasında hükümler veriyor, işlerini düzenliyor ve idare
ediyor, problemlerini çözüyordu. Bütün bunları onlarla olan
konuşmalarındaki sözleriyle, yapmış olduğu fiilleriyle
(amelleriyle), gözü önünde vukuu bulan ameller karşısında sukütü
ile hallediyordu. Çünkü onun sözü, fiili ve sukütü
Şeriat'tır. Çünkü o, hevasından konuşmaz. Onun konuşması,
ancak kendisine vahy edilendir.
Medine'de hayat, yolunda belli
bir bakış açısından hareketle seyretmeye başladı. Bu bakış açısı
İslâm'ın bakış açısıydı. Her şeyde farklılık ve
üstünlük arz eden İslâm toplumu vucüd buldu. O toplum ki, onda
İslâmî fikir ve duygular hakimdi ve onda muameleleri ve diğer alâkaları
hakkında insanlar üzerine İslâm'ın nizamları tatbik edilirdi.
Resulullah (sas), davetin
ulaşmış olduğu noktadan dolayı mutlu olmuştu. Müslümanların
dinlerine imanları ve güvenleri arttı. Toplum ve fert olarak
üzerine düşen farzları yerine getiriyorlardı. Sonuç olarak
fitneden, küfürden korkmuyor, dehşete kapılmıyorlardı.
İşlerini Allah'ın hükümleriyle çözmeye, halletmeye başladılar.
Allah'ın hükmünü bilmedikleri konularda Allah'ın Resulü'ne başvuruyorlardı.
Allah'ın emirlerini hesaba katmaksızın, dikkate almaksızın ister
küçük ister büyük olsun hiç bir ameli işlemiyorlardı.
Allah'ın yasakladığı her şeyden de kaçınıyorlardı. Saadeti
hissediyorlar ve nefisleri huzur dolu oluyordu. Onlardan çoğu
Allah'ın hükümlerini öğrenmek için Resulullah'tan ayrılmıyorlardı.
Allah'ın ayetlerini hıfzediyorlar/ezberliyorlar ve Resulullah'tan
Kur'an öğreniyorlardı. Onun elinde kültürleşiyorlardı. İslâm'ın
yayılışı, hergün müslümanların kuvveti ve izzeti artmaya
başlıyordu.
|