İÇERİDEKİ
KARIŞIKLIKLARIN TAMAMEN
GİDERİLMESİ
Müslümanlar, Kureyş'le
harbe girdiler ve ilk büyük savaşlarını da Kureyş'le yaptılar.
O da Bedir Harbi'dir. Bu harbde müslümanlar nusret buldular ve
kuvvetlendiler. Bu harbde müslümanların nusret elde etmelerinin
tesirinden, Kureyş büyük bir sarsıntı ile sarsılmıştı. Öyle
ki sanki bilinçlerini kaybettiler. Medine'de de bazılarını sürgüne
göndermekle ve bazılarıyla da muahede/anlaşma yapmakla,
Yahudilerinin vesvesesinden ve fitnesinden temizlenmişti. Böylece
müslümanların kuvvetleri gittikçe artmıştı.
Ancak Kureyş'in bu halleri,
onları rahat bırakmadı. Müslümanlarla savaşmak ve intikam almak
için Bedir Harbinden sonra günleri sayıp duruyorlardı. Bedir günü
gibi bir gün olmasını bekliyorlardı. Ve derken Uhud (harbi)
oluverdi. Kureyş, bu harbde yener gibi oldular. Bu harbde Kureyş'in
üstünlük elde etmelerinin sebebi, müslüman okçuların
liderliğin emirlerine muhalefet etmeleri olmuştur. Uhud'da müslümanlar
bozguna uğradılar. Bunun üzerine Kureyş, Bedir Harbinin
kendilerine verdiği utancı giderdiklerinden dolayı Uhud'dan
nefisleri gıbta ve sevinçle dolu olarak döndüler. Müslümanlar da
Medine'ye hezimete uğramış olarak döndüler. Hamra-ul Esed denilen
yere kadar varıp düşmanlarını kovalamalarına rağmen yine de müslümanların
üzerinde hezimetin eseri görünüyordu.
Müslümanların bozguna
uğramalarıyla birlikte Medine'de bulunanların bir çokları,
onları ayıplayıp kötülediler. Aynı şekilde bazı Arap
kabileleri, müslümanları kötülediler ve küçümsemeye başladılar.
Bedir zaferinden ve müslümanların onlara karşı şiddetli
olmalarından sonra Medine'deki Yahudi ve münafıklar, müslümanların
sultasına boyun eğip müslümanlara yaklaşıyorlardı. Medine
dışında bulunan Arap kabileleri de böyle yapıyorlardı. Müslümanlardan
korktukları için müslümanların nüfuzu altına giriyorlardı. Lâkin
bunların hepsi Uhud harbinden sonra değişti. Medine'nin haricinde
olan Araplar da, Muhammed (sas)'e karşı çıkmaya, kin beslemeye düşünmeye
başladılar. Medine'de olan Yahudiler ve münafıklar da müslüman
olmayan Araplar gibi müslümanlara meydan okumaya ve karşı çıkmaya
başladılar.
Bütün bunlardan dolayı
Resulullah (sas), gerek Medine halkının ve gerekse Medine'nin
dışındaki Arap kabilelerinin haberlerinin durdurulmasını çok
istiyordu. Müslümanların otoritelerinin ve nefislerindeki
heybetlerinin geri gelmesinin mümkün kılınmasını çok istiyordu.
Müslümanlardan bu hezimetin tesirinin giderilmesi için çok sıkı
bir şekilde çalışmaya başladı. Ve onlara hakaret eden herkesi
sert bir şekilde yakalatıyordu.
Uhud Harbinden bir ay sonra Esad
Oğullarının Medine'ye hücum edip Medine'nin etrafında yayılmakta
olan müslümanların koyunlarını yağma edip götürmek istedikleri
haberi Resulullah'a ulaştı. Resulullah da, onlar ona hucum etmeden
önce evlerinde iken onlara hucum etmeyi istedi. Onun için Eba Seleme
İbni Abdil Esed’i çağırdı. Sayıları 150'ye ulaşan seriyyenin
(küçük ordunun) Livasını (sancağını) Eba Seleme'ye verdi. Bu
seriyyede, müslümanların ileri gelenlerinden ve güçlü kuvvetli
olanlarından çok kimseler vardı. Ebu Ubeyde İbni Cerrah, Saad
İbni Ebi Vakkas, Useyd İbni Hudeyr ve daha başkaları da bu
seriyyede idiler. Hiç kimsenin bunlardan haberdar olmaması, düşmanı
ansızın bastırmaları için, Resulullah müslümanlara geceleri
yürümelerini, gündüzleri saklanmalarını ve değişik yoldan
gitmelerini emretti. Ebu Seleme aldığı emre göre yürüdü, ta ki
Esed oğullarının yurtlarına geldi. Sabahın karanlığında
onları kuşattı, onlara saldırdı. Adamlarını cihada teşvik
etti, onlara çeşitli yönlerden korku saldı ve böylelikle onları
hezimete uğrattı. Müslümanlar, onların üzerine nusret buldular
ve onların mallarını ganimet olarak aldılar, muzaffer olarak
Medine'ye döndüler. Böylelikle müslümanlar, nefislerindeki
heybete ve kuvvetlerine tekrar döndüler.
Daha sonra Arne'de yahutta
Nahle'de yerleşmiş olan Halid İbni Huzeliy'in, Medine'yi vurmak (harbetmek)
için insanları topladığı haberi Resulullah'a ulaştı. Bunun
üzerine Resulullah, Abdullah İbni Uneys'i çağırarak. Bu haberin
aslının ne olduğunu araştırıp öğrenmesi için gönderdi.
Abdullah gitti ve Halid'le karşılaştı. Halid, "Bu adam
kimdir?" diye sordu. Abdullah, "Ben Araplardan bir
adamım" dedi. "Muhammed (sas) için insanları
topladığını duydum, bunun için sana geldim." Halid,
Medine'ye harb etmek için asker toplamakta olduğunu gizlemedi.
Abdullah, Halid'in insanlardan ayrı tenha bir yerde kalması için fırsat
gözlüyordu. Nihayet bu fırsatı buldu ve kılıcıyla ona
saldırdı ve onu öldürdü. Oradan Medine'ye döndü. Olup bitenleri
Resulullah'a haber verdi. Halid'in öldürülmesiyle, Huzeyli'den
Lihyan oğullarının hareketleri, harbe hazırlanmaları durdu.
Kıtal yapmaları için Arapları toplamaları ve müslümanlara karşı
savaş yapmaları şerrinden Resulullah da rahat ve emin kaldı.
İşte böylece Nebi (sas)
Medine'nin dışındaki Arap kabilelerine galip geldi, onlardan
gelecek sorunları çözdü. Fakat bu çözüm Arapların ihanetlerini
tamamen yok etmedi.
Huzeyle kabilesi civarında
bulunan kabilelerden bir bölük (altı ya da yedi kişi) Resulullah'a
gelerek dediler ki: "Bizden müslümanlar vardır. Ashabından
bize bizimle beraber bir takım kimseler gönder. Bize Şeriat'ı öğretsinler
ve bize Kur'an okusunlar." Resulullah da ashabın büyüklerinden
6 kişi gönderdi. Bunlar, birlikte Huzeyl kabilesine aid bir suya
vardılar. Orada müslümanlara hainlik ettiler. Müslümanlar
Huzeyl'den yardım istediler. Adamları ellerinde kılıçlarıyla
altı müslümanın yanına geldiler. Müslümanlara ihanet ettiler,
etrafını sardılar. Müslümanlar da kılıçlarını aldılar,
onlarla savaşmaya başladılar. Onlar, müslümanları öldürmeye başladılar,
hatta müslümanlardan üçünü öldürdüler ve diğer üç
müslümanı da esir edindiler. Onları satmak için Mekke'ye gitmek
üzere yola çıktılar. O üç kişiden biri Abdullah b. Târik,
yolda bir ara kavmin gafletini fırsat bulup esirlik bağından
ellerini çözdü. Onlar ile dövüşmek için kılıcını aldı
fakat onlar buna imkan vermediler ve onu da öldürdüler. Diğer
ikisini esir alıp Mekke ehline sattılar. Onlardan biri Zeyd b.
Desinne'dir. Bunu, babası Umeyye b. Halef'in yerine öldürmek üzere
Safvan b. Umeyye satın aldı. Zeyd (ra) öldürmek için getirildiğinde
Ebu Sufyan ona sordu. "Allah aşkına ey Zeyd, şu anda
Muhammed'in bizim yanımızda senin yerine olup onun boynunu
vurmamızı ve senin de ailen yanında olmanı ister misin?"
Zeyd, şöyle cevab verdi: "Vallahi, şu anda Muhammed (sas)'e
eziyet veren bir diken isabet ettiği haldeyken bile ehlimin yanında
bulunmayı istemem." Ebu Sufyan, bu hale taaccüb edip dedi
ki: "İnsanlar arasında Muhammed'in ashabının Muhammed'i
sevdikleri gibi arkadaşını öylesine seveni görmedim."
Sonra Zeyd katledildi.
Esir edilenlerden ikincisi
Hubeyb'tir. Onu bir müddet hapis ettiler, sonra asmak için çıkardılar.
Hubeyb, onlara dedi ki: "İki rekat namaz kılmak için beni bırakır
mısınız?" Onlar da onu bıraktılar. İki rekat namazını
tamamlayasıya kadar ona müsaade gösterdiler. Hubeyb de güzel bir
şekilde iki rekat namaz kıldı ve tamamladı. Sonra onlara karşı döndü
ve dedi ki: "Vallahi, eğer sadece öldürülmekten korkarak
uzattığımı zannetmeniz olmasaydı elbette namazı çok kılardım."
Hubeyb'i bir ağaca bağlamak için kaldırdılar ve onu ağaca
bağladıklarında, Hubeyb onlara gadablı gadablı bakarak yüksek
sesle şöyle dedi: "Allah'ım! Biz Rasulü’nün risaletini
tebliğ etmeye çalıştık. Bugün bize reva görülenleri ona
bildir. Onların (Kureyş müşriklerinin) hepsini mahfet,
topluluklarını dağıt, birer birer canlarını al ve onlardan hiç
birini sağ bırakma." Oradakiler Hubeyb'in yüksek sesinden
ve bedduasından şiddetli ürperdiler. Sonra onu da öldürdüler.
Bu altı kişinin
öldürülmesine Resulullah (sas) çok üzüldü ve müslümanlar da
çok üzüldüler. Huzeyl'in böyle hainlik yapmaları ve müslümanların
şeref ve haysiyetlerini hafife almaları Resulullah'ın ve
ashabının üzüntüsünü daha da artırdı. Resulullah, bu işi
çok düşündü. Resulullah, Huzeylilerin haince yaptıkları o
hadiseyi düşünme esnasında Ebu Bera, Amr b. Malik, Mülab-ül
Esinne Resulullah'a geldi. Resulullah, ona İslâmîyeti arzetti. O
İslâmîyeti kabul etmedi. Lâkin İslâm'a düşman olduğunu da açığa
vurmadı. O, Resulullah'a şöyle dedi: "Necid ehline İslâm
davetçileri gönderirsen onlar senin davetine icabet ederler ve kabul
ederler." Lâkin Resulullah, Huzeylilerin hainlik yaptıkları
gibi Necidlilerin de ashabına hainlik yapmalarından endişe etti de
Ebu Bera'nın isteğine cevab vermedi. Fakat Ebu Bera davet için
gidenleri koruyacağına Resul (sas)'i ikna etti. Ve Resulullah'a şöyle
dedi: "Onlara kefil benim. Onlara gönder de senin buyruğuna
davet etsinler." Ebu Bera, sözü dinlenir bir adamdı.
Himayesi altına aldığı kimseye hiç bir kimsenin hainlik
etmesinden korkulmazdı.
Bu teminatlar neticesi
Resulullah, Münzir b. Amr'ı müslümanların seçkinlerinden kırk
kişi ile gönderdi. Bunlar yürüdüler, hatta Bi'ri Naûne denilen
yere indiler. Oradan içlerinden birini mektubla Amir b. Tufeyl'e (Resul'ün
mektubuyla) gönderdiler. Amir mektuba hiç bakmadı, gelen elçiyi
öldürdü ve davetçi müslümanları öldürmek için Amir oğullarından
yardım isteme çığlıkları kopardı. Amir oğulları bundan kaçındılar,
zimmetlerinde olanları korumaya ve Ebu Bera'nın himayesine vefa gösterdiler.
Fakat Amr diğer kabilelerden yardım aldı ve müslümanları
yolculukları esnasındayken kuşattı. Müslümanlar da onları görünce
kılıçlarını alıp savaştılar ve en sonuncusuna varıncaya kadar
öldürüldüler. İki kişiden başka müslümanlardan kurtulan olmadı.
Resulullah ve müslümanlar bu
şehid edilenlere çok üzüldüler. Bu olay müslümanları şiddetli
şekilde etkiledi. Resulullah (sas) bu olay hakkında da çok düşündü.
Müslümanların nefislerindeki heybetlerinin iadesi için Araplara
galip gelme yolunu araştırdı. Lâkin gördü ki; bu faaliyetler,
Medine'nin içine tesir etmiştir. Önce içteki duruma çare bulmak
lazım. İçteki kötü hallere çare bulunup itminan sağlandıktan
sonra Arap meselesine ve harici işlere de çare bulacağını gördü.
İçte meydana gelen olayları
gelince; Uhud, Reci ve Bi'ri Meûne hadiseleri, müslümanların
heybetini Yahudi ve münafıkların nefislerinde zayıflattı. Onlar,
Peygamberin başına bir felâket gelmesini bekleyip duruyorlardı.
Resul (sas) onların arzularıyla niyetlerinin ne olduğunu keşfetti.
Ta ki onların Resulullah'ın aleyhinde görüşleri açığa çıktı.
Bunun üzerine Resulullah (sas), Muhammed b. Mesleme'yi onlara
gönderdi. Ona dedi ki:
"Beni Nadir (Nadir Oğulları)
Yahudilerine git ve onlara de ki : Resulullah beni size gönderdi,
size diyor ki: Ülkemden çıkın gidin. Yapmaya karar verdiğiniz
şey üzerine sizinle yapmış olduğum ahdi bana gaddarlık (hainlik)
yaparak bozdunuz. Size on gün mühlet veriyorum. Ondan sonra sizden
bana görünen kişinin boynunu vururum."
Bunun üzerine Nadir Oğulları
çıkıp gitmek üzere iken, Abdullah b. Ubeyy onları kalmaları için
tahrik ve teşvik etti. Ve Huyey b. Ahtab onları kalelerinin içinde
kalmalarına teşvik edip cesaretlendirdi. On gün geçti,
ülkelerinden çıkıp gitmediler. Bunun üzerine Resul (sas) onlara
savaş açtı ki onlara baskı yapsın. Böylece onlar Resul (sas)'den
kendilerine, malları, canları ve çoluk-çocukları için eman
vermesini istediler ki çıkıp gitsinler. Onlardan her üç kişiye
bir deve düşüyordu. Ona yiyecek ve içeceklerden istediklerini
yüklüyorlardı. Devlerinin kaldırabileceği kadar yükleyip çıkıp
gittiler. Arkalarında arazilerinden, hurmalardan, mahsullerden ve
silahlardan sahip oldukları her şeyi müslümanlara ganimet olarak
terk ettiler. Resulullah da onları ilk muhacirlere dağıttı. Fakat
onlardan Ensar'a hiç bir şey vermedi. Ancak Ensar'dan muhacirler
gibi fakir olan iki kişiye de o ganimetten verdi. O iki kişi
şunlardı: Sehl b. Huneyf ve Ebu Dücane.
Nadir Oğulları’nın sürgün
edilmesi ve cezalandırılmalarıyla Resul (sas) dahilî siyaset işini
tamamladı. Ve müslümanların heybeti geri geldi. Sonra da haricî
siyasete yöneldi. Nitekim son Bedir Gazvesinde Kureyş'e meydan
okudu. Fakat Kureyş, onunla karşılaşmaya cesaret edemedi. Bu
gazve, Uhud'dan bir yıl sonra vukuu buldu. Zira Resulullah, Ebu Süfyan'la
olan "Gelecek sene buluşma yerimiz Bedir'dir" sözleşmesini
ve onunla karşılaşmasının zaruretini hatırladı. Abdullah b. Selül'ü
Medine üzerine vali tayin etti. Müslümanlarla birlikte Bedir'e
gelinceye kadar yürüdü. Orada onlarla savaş için hazır olarak
Kureyş'i bekliyordu. Kureyş, Ebu Süfyan'la birlikte Mekke'den çıktılar.
Oniki binden fazla adamları vardı. Fakat çok geçmeden Ebu Süfyan
geri dönmeyi uygun buldu ve döndü. Resul (sas), orada Kureyş'i
bekleyerek sürekli sekiz gün kaldı. Onlar gelmediler. Daha sonra
onların geri döndükleri haberi ona ulaştı. Bedir'de kaldıkları
sürede yapmış oldukları ticaretlerinde kazanç elde ettikten sonra
müslümanlarla birlikte Resulullah (sas) Medine'ye geri döndü. Savaşmadıkları
halde muzaffer olarak geri döndüler.
Daha sonra Resul (sas), Necid'de
Gatafân'a saldırdı. Onların hepsi de bir tarafa kaçtılar.
Mallarını ve kadınlarını terk ettiler. Müslümanlar da onları
ganimet olarak alıp Medine'ye döndüler.
Daha sonra o Devmet-ül Cendel'e
doğru kafileleri cezalandırmak için gazveye çıktı. Fakat onlar
Resulullah'a karşı koymadılar. Resulullah onları yakaladı.
Onları çok korkuttu. Onlar da geriye döndüler. Mallarını terk
ettiler. Müslümanlar da onların mallarını alıp Medine'ye
muzaffer olarak döndüler.
Bu haricî gazveler ve
Medine'deki dahilî düzenlemelerle, cezalandırmalarla Resulullah (sas),
İslâm Devleti’nin heybetini tekrar Arap ve Yahudilerin nefilerinde
etkili kılmaya ve Uhud'un hezimet tesirlerini tamamen yok etmeye
muktedir oldu.
|