GENEL
HÜKÜMLER
MADDE - 1:
İslâm akidesi devletin esasını oluşturur. Öyle ki, İslâm
akidesini esas kılmaktan başka hiçbir şeyin varlığı devletin
yapısında, kuruluş veya kontrolünde yahut devletle ilgisi olan diğer
bütün alanlarda geçerli olamaz. Aynı zamanda İslâm akidesi şer’î
kanunlar ve anayasanın esasını oluşturur. İslâm akidesine aykırı
olan kanun veya anayasa ile ilgili hiçbir şeyin bulunmasına müsaade
edilmez.
MADDE - 2:
Dar-ül İslâm, içerisinde İslâm hükümleri tatbik edilen ve
güvenliği İslâm güvenliği altında olan memleketlerdir. Dar-ül
Küfür ise küfür nizamları uygulayan memleketler veya güvenliği
İslâm güvenliği altında olmayan memleketlerdir.
MADDE - 3:
Halife, belirli şer’î hükümleri benimseyip anayasa ve kanunlar
haline getirir. Bu konuda şer’î bir hüküm benimseyince yalnız
bu şer’î hükümle amel edilmesi gerekir. Bu takdirde bir kanun
meydana çıkmış olur ki bütün devlet yönetimi altında olanlar
gizli ve açık olarak bu emre itaate mecbur olur.
MADDE - 4:
Halife, zekat ve cihattan başka ibadetlerde, şer’î herhangi belli
bir hüküm benimseyemeyeceği gibi yine İslâm akidesine ilişkin
fikirlerden herhangi bir fikri benimseyemez.
MADDE - 5:
İslâm uyruğunu taşıyan herkes, şer’î hukuklardan yararlanır.
Ve yerine getirilmesi gereken işlerden sorumlu olur.
MADDE - 6:
Yönetimde, yargılamada veya idaresi altında bulunanların işlerini
yürütmede ya da benzeri konularda, uyruğu arasında bir ayırım ve
fark gözetmeye devletin hak ve yetkisi yoktur. O kadar ki, ırk, din,
renk ve buna benzer şeyleri hesaba katmadan bütün topluma eşit gözle
bakması gerekir.
MADDE - 7:
Devlet, İslâm uyruğunu taşıyan müslüman ve müslüman olmayan
herkes üzerine İslâm şeriatını aşağıdaki şekilde tatbik
eder:
A-
Bütün İslâm hükümlerini, bir hüküm dahi istisna etmeksizin,
müslümanlara uygular.
B-
Müslüman olmayanlar inanç ve ibadetlerinde tamamen serbesttirler.
C-
İslâm'dan dönenlere mürted hükümleri uygulanır. Kendisi mürted
olanlara hüküm böyledir. Fakat mürtedlerin çocukları olup da dünyaya
gayrı müslim olarak gelenler, müşrik veya ehli kitab olmalarına göre
gayrı müslim muamelesi görürler.
D-
Müslüman olmayanlar, yemekleri ve giyimleri hususunda şer’î
hükümlerin izin verdiği oranda, kendi dinlerine göre muamele
görürler.
E-
Evlenme ve boşanma işleri; müslüman olmayanlar arasında kendi
dinlerine göre, müslümanlarla müslüman olmayanlar arasında ise,
İslâm hükümlerine göre yapılır.
F-
Devlet; diğer karşılıklı ilişkiler, cezalar, beyyineler,
ekonomi, yönetim nizamları ve bunlardan başka şer’î işlerle
ilgili şeriat hükümlerini toplum üzerinde tatbik eder. Bu
tatbikatta müslümanlarla müslüman olmayanlar arasında fark gözetmez.
Ayrıca kendileriyle akid ve antlaşma yapılanlar, eman/korunmayı
isteyenler ve İslâm yönetimi altında bulunanlar üzerinde tatbik
edilecek hüküm, diğer devlet yönetimi altında bulunanlara veya
uyruğa tatbik edileceği gibi tatbik edilir. Ancak elçiler,
konsoloslar, geçici elçiler ve bunlara benzer kimseler diplomatik
dokunulmazlığa sahiptirler.
MADDE - 8:
İslâm'ın dili Arapça’dır. Devletin kullanacağı dil yalnızca
bu dildir.
MADDE - 9:
İctihad farz-ı kifayedir. Şartlarına uyan her müslüman ictihad
yapabilir.
MADDE - 10:
Müslümanların hepsi de İslâm sorumluluğunu yüklenir. Bu nedenle
İslâm'da din adamları sınıfı yoktur. Böyle bir sınıfın
varlığı hissedilirse devlet bu oluşumu engellemelidir.
MADDE - 11:
İslâm Devleti'nin asli işi İslâm davetini yüklenmektir.
MADDE - 12:
Şer’î hükümler için yalnızca Kitap (Kur'an-ı Kerim), Sünnet
(Hadis-i Şerif), sahabenin icması ve kıyas geçerli delillerdir.
MADDE - 13:
İnsanda suçsuzluk asıldır. Bir kimse ancak mahkeme kararıyla
cezalandırılır. Nitekim hiçbir kimseye işkence yapmak kesinlikle
caiz değildir. Her kim bunu yaparsa cezalandırılır.
MADDE - 14:
Fiillerde esas olan, şer’î hükümlere bağlanmaktır. Bu nedenle
şer’î hüküm bilinmedikçe bir iş yapılamaz. Haramlılığına
dair delili bulunmadıkça eşyalarda (maddede) aslolan ise mübahlıktır.
MADDE - 15:
Harama götüreceğine dair zannı galip olduğu zaman harama götüren
vesile haramdır. Harama götürmesinden korkulduğundan dolayı o
vesile haram olmaz.
YÖNETİM NİZAMI
MADDE - 16:
Yönetim nizamı vahdet/birlik esasına dayanır. Federal bir nizam
değildir.
MADDE - 17:
Yönetim merkezidir. İdare ise merkezi değildir.
MADDE - 18:
Şu dört kişi yönetici sayılır: Halife, Tefviz Muavini, Vali
ve Amil. Bunların dışındakiler yönetici değil, görevli sayılırlar.
MADDE - 19:
Yönetimi veya yönetimden sayılan herhangi bir işi yürütecek
kimse ancak hür, fasık olmayan adaletli, erkek bir Müslüman olmalıdır.
MADDE - 20:
Yöneticilerin muhasebesi müslümanların haklarından biri olup,
üzerlerine farz-ı kifayedir. Devletin yönetimi altında bulunan müslüman
olmayanların, yöneticilerin kendilerine yaptıkları zulmü veyahut
kendi üzerlerine İslâm hükümlerini kötü şekilde tatbik
etmelerini, şikayet etme hakları vardır.
MADDE - 21:
İslâm akidesi temeline dayanarak, benimsenecek hükümler şer’î
hükümler olmak şartıyla, yöneticilerden hesap sormak veya ümmet
yoluyla yönetime ulaşmak için siyasi partiler kurmak müslümanların
hakkıdır. Partilerin kurulması için hiç bir izne ihtiyaç yoktur.
İslâm esası dışında her türlü kitleleşme yasaklanır.
MADDE - 22:
Yönetim nizamı şu dört temel üzerine kuruludur:
1-
Hakimiyet halkın değil, şeriatındır.
2-
Otorite (yönetme yetkisi) ümmetindir.
3-
Bir halife nasb etmek, müslümanlara farzdır.
4-
Şer’î hükümleri benimseyerek anayasa ve diğer kanunları
belirlemek yalnızca halifenin hakkıdır.
MADDE - 23:
Devlet teşkilatı şu sekiz temel üzerine kuruludur.
Halife
Tefviz Muavini
Tenfız Muavini
Cihad Emiri
Kaza/Yargı
Valiler
İdari Teşkilat
8-
Ümmet Meclisi
HALİFE
MADDE - 24:
Halife, otorite ve şeriatı uygulamada ümmetin vekilidir.
MADDE - 25:
Halifelik; rıza ve seçeneğe dayanan bir akittir. Bunu kabul etmeyen
hiç bir kimse zorlanamaz, yine hilâfeti yürütecek kimseyi seçmek
için hiçbir kimse zorlanamaz.
MADDE - 26:
Akil ve baliğ olan erkek veya kadın her müslüman halifeyi seçmek
ve ona biat etmek hakkına sahiptir. Müslüman olmayanların bunda
hakkı yoktur.
MADDE - 27:
İn'ikad biatı (halifeyi belirleme biatı) kendileriyle
tamamlananların biatıyla bir kimse üzerine halifelik sözleşmesi
tamamlanınca, geri kalanların biatı, itaat biatı olup in'ikad
biatı olmaz. Kendisinde bu biat yani itaat biatı hususunda baş
kaldırma hali görülen, biat etmeye zorlanır.
MADDE - 28:
Müslümanlar tarafından usulüne uygun bir şekilde nasbedilmedikçe
hiç bir kimse halife olamaz. İslâm'da herhangi bir akid gibi şer’î
esaslar dahilinde halifeliği kendisinde tamamlanmayan hiçbir kimse
halifenin yetkilerine sahip olamaz.
MADDE - 29:
İn'ikad biatıyla biat edecek ülke veya memleketlerin otoritesinin
tamamen müslümanların otoritesine dayanması şarttır. Herhangi
bir kafir devlete dayanmamalıdır. Ayrıca ülkedeki bütün
müslümanların harici ve dahili güvenliği küfrün güvenliği
altında değil İslâm güvenliği altında olmalıdır. Fakat sadece
itaat biatı yapmış olan memleketlerde aynı şartlar aranmaz.
MADDE - 30:
Halife olarak biat edilecek kimsede sadece in'ikad şartlarının
tamamlanması şarttır. Tercih şartlarının tahakkuku şart
değildir. Çünkü asıl olan in'ikad şartlarıdır.
MADDE - 31:
Bir kimsenin üzerine halifelik sözleşmesinin gerçekleşebilmesi için
yedi şart aranır. Bunlar: Erkek, Müslüman, Hür, Baliğ, Akil,
Fasık değil adeletli ve Hilâfet yükünü taşıyabilecek güçte
olmasıdır.
MADDE - 32:
Ölüm, istifa veya azil sebepleriyle halifelik makamı boşaldığı
zaman boşalma tarihinden itibaren üç gün içinde yerine yeni bir
halife nasbetmek farzdır.
MADDE - 33:
Halifeyi nasbetme metodu şöyle olur:
A-
Ümmet meclisindeki müslüman üyeler halifelik için adayların
sayısını sınırlandırır. İsimleri açıklandıktan sonra
banlardan birinin seçilmesini müslümanlardan ister.
B-
Seçim neticeleri açıklanır. Adaylardan en çok kimin oy aldığını
müslümanlar öğrenmiş olurlar.
C-
Müslümanlar, halife olarak en çok oy alana Allah'ın Kitabı ve
Resulü’nün Sünnetiyle amel etmek üzere biat etmeye başvururlar.
D-
Nasb haberi, ismiyle birlikte kendisinde halife olarak nasbedilmesine
ehil kılan sıfatların mevcut olduğu bildirilerek, bütün ümmetin
haberdar olabilmesi için biat işlemi tamamlandıktan sonra kimin müslümanların
halifesi olduğu halka ilan edilir.
MADDE - 34:
Halifeyi nasbeden ümmettir. Fakat in'ikad biatı şer’î şekilde
olmuşsa ümmet azletme yetkisine sahip değildir.
MADDE - 35:
Halife devlettir. Devletin bütün yetkilerine sahiptir. Şöyle ki:
A-
Benimsediği şer’î hükümleri yürürlüğe koyar. Bu takdirde
bunlar itaat edilmesi lazım gelen kanunlar olur. Bunlara muhalefet
caiz olmaz.
B-
Devletin iç ve dış siyasetinden sorumludur. Orduya kumanda eder
harp ilan etmek hakkına sahip olduğu gibi sulh, ateşkes ve diğer
anlaşmaları yapma hakkına da sahiptir.
C-
Yabancı elçileri kabul ve reddetmek ona aittir. Müslüman elçileri
tayin ve azleder.
D-
Muavinleri ve valileri tayin ve azil eder. Esasen bunların hepsi
kendisine karşı sorumlu oldukları gibi ümmet meclisine karşı da
sorumludurlar.
E-
Başkadıyı, daire müdürlerini, ordu komutanlarını, alay
komutanlarını tayin ve azleder. Bunların hepsi de kendisine karşı
sorumludurlar, ümmet meclisine karşı sorumlu değildirler.
F-
Şer’î hükümlere göre devlet bütçesine ait şer’î kanunları
benimser. İster gelirler ile isterse giderler ile alakalı olsun, her
hususta gerekli meblağı ve bütçe fasıllarını tespit eder.
MADDE - 36:
Halife, hükümleri benimseme hususunda şer’î hükümlere bağlıdır.
Şer’î delillerden sahih olarak çıkartılmayan bir hükmü
benimsemesi haramdır. Benimsediği hükümler, içtihadla ilgili
hükümleri çıkartma metodu ile kayıtlıdır. Bu nedenle
benimsediği, hükümleri çıkartma metoduna aykırı çıkartılmış
bir hükmü benimsemesi caiz olmadığı gibi, benimsediği hükümlere
aykırı bir emir vermesi de caiz değildir.
MADDE - 37:
Halifenin halkın işlerini yürütme yetkisi kendi ictihadı ve görüşü
dahilinde mutlaktır. Devletin işlerinin yürütülmesi ve halkın
işlerinin gözetimi için ihtiyaç duyduğu her hususta mubahlardan
benimseme yapması hakkı vardır. Şu var ki menfaat bahanesiyle
herhangi bir şer’î hükme muhalefet etmesi caiz değildir. Örnek
olarak; Gıda maddelerinin azlığını bahane göstererek bir ailenin
birden fazla çocuk edinmesine mani olamaz. İstismarı önlemek
bahanesiyle insanları fiyat tahdidine tabi tutamaz. Maslahat ya da
işlerin gözetimi bahanesi ile bir kâfir ya da kadını vali tayin
edemez. Bu türden şeriat ahkamına aykırı hususları yapamaz.
Mubahı haram yapamayacağı gibi, haramı da helal kılamaz.
MADDE - 38:
Halife için sınırlı bir müddet yoktur. Halife, devlet işlerini yürütmeye
kadir kaldığı, şer’î hükümleri koruyup uyguladığı müddetçe,
halifelik konumundan kendisini çıkaracak şekilde bir değişiklik
olmadıkça halife olarak kalır. Aksi halde böyle bir değişiklik
meydana gelirse derhal azledilmelidir.
MADDE - 39:
Halifenin halini değiştirip halifeliğinden çıkmasına sebep olan
hususlar şunlardır:
A-
Halifeliğin in'ikad şartları bozulursa, irtidad, açık bir fısk,
delilik veya bunun benzerleri gibi… Çünkü bu şartlar, in'ikad ve
halifelik makamında devam edebilme şartlarıdır.
B-
Hangi sebepten olursa olsun devlet işlerini yürütmekten aciz olmak.
C-
Kendi görüşüyle, şeriata uygun olarak, müslümanların işlerini
yürütmekten aciz kılan bir tasallut altında kalması… Bu
takdirde kendi görüşüyle şer’î hükümlere göre müslümanların
işlerini yürütmekten aciz kılacak derecede bir tesire maruz
kalırsa hükmen devlet işlerini yürütmekten aciz sayılır. Bu
halde halifelik makamından düşer. Bu da şu iki halde düşünülür:
Birinci Hal:
İç çevresinden bir veya bir kaç kişi kendisine musallat olarak
işlerin yürütülmesine hükmederler. Eğer bunların tasallutundan
kurtulmak ümidi varsa belirli bir süre uyarılır. Buna, rağmen
bunların tasallutları kaldırılmamışsa görevden alınır. Şayet
esasen kurtuluşu umulmuyorsa derhal görevden alma yoluna gidilir.
İkinci Hal:
Ya bilfiil esir olmak ya da tesiri altına girmek suretiyle galip bir
düşman eline esir düşmektir. Bu halde bakılır. Eğer kurtulması
ümit ediliyorsa, kurtuluşundan ümit kesilinceye kadar süre
verilir. Ve ümit kesildikten sonra görevden alınır.
MADDE - 40:
Halifenin görevden alınmasında, kendisini halifelikten çıkaracak
kadar değişip değişmediği hususundaki kararı yalnız Mezalim
Mahkemesi verir. Yine ihtar ve azl yetkisi yalnızca bu mahkemeye
aittir.
TEFVİZ MUAVİNİ
MADDE - 41:
Halife yönetim mesuliyeti taşıyacak tefviz muavini tayin eder. Bu
muavine kendi görüşüne ve içtihadına göre işleri yürütme
yetkisi verir.
MADDE - 42:
Halife olma şartları, yani Erkek olmak, Müslüman olmak, Hür
olmak, Baliğ olmak, Akil olmak ve Fasık değil Adaletli olmak
şartları, Tefviz Muavini için de şarttır. Bunlara ilaveten
kendisine vekalet olarak verilen işlerde ehil olması şarttır.
MADDE - 43:
Tefviz Muavinin tayini şu iki hususu kapsamalıdır: Birincisi,
umumi gözetme. İkincisi ise, naibliktir. Bunun için
halifenin ona "Seni kendi yerime vekil tayin ettim"
demesi gerekir. Ya da naiblik ve umumi gözetmeyi içeren manada söz
söylemesi lazımdır. Şayet söz konusu tayin bu şekilde olmazsa
muavin sayılmaz. Ancak bu tür bir tayinle tefviz muavininin
yetkilerine sahip olur.
MADDE - 44:
Tefviz Muavininin işi, infaz ettiği tayin ve atamalarla yürüttüğü
işleri Halife ile görüşüp ona gösterir ki yetkisi Halife gibi
olmasın.. İşte onun işi, görüşünü Halifeye bildirmek ve
kendisine Halife tarafından verilecek emirleri yerine getirmektir.
MADDE - 45:
Halife, Tefviz Muavininin işlerini ve yerine getirdiği hususları gözden
geçirmelidir ki bunlardan doğru ve uygun olanı kararlaştırsın,
hatayı düzeltsin. Çünkü ümmetin yürütme yetkisi Halifeye
vekalet olarak verildi. Ve Halifenin içtihadına bırakıldı.
MADDE - 46:
Tefviz Muavini bir iş hakkında plan hazırlar ve Halife bunu
onaylarsa onu noksansız ve fazlasız Halifenin onayladığı şekilde
yerine getirir. Eğer halife sözünden döner ve muavin de uyguladığı
şeyden göre dönmeye itiraz ederse bakılır; itiraz şayet muavinin
usulü vechiyle yerine getirdiği hükme veya yerine bıraktığı bir
malla ilgili ise muavinin icrası geçerli olur. Çünkü esasta bu
icra halifenin bir görüşüdür. Halife, yerine getirdiği hükmü
veya harcadığı malı geri alamaz. Eğer muavinin yaptığı iş
bunlar dışında olup, bir vali tayin etmek veya bir ordu techiz
etmek gibi bir iş olursa, halife muavine itiraz edebilir. Bu durumda
halifenin görüşü yürütülür. Ve muavinin icra ettiği iş
kaldırılır. Çünkü halife kendi işleriyle ilgili böyle
hususlardan dönme hakkına sahip olunca, onun bu hakka muavinin
işlerinde de sahip olması gayet tabiidir.
MADDE - 47:
Tefviz Muavini dairelerden herhangi birine veya işlerin özel bir kısmına
tahsis olunmaz. Çünkü kendisine verilen vekalet geneldir. Doğrudan
idari işleri yürütmez. Onun idarî organı (daireler sistemi)
denetimi genel olur.
TENFİZ MUAVİNİ
MADDE - 48:
Halife, işleri yerine getirmek, uygulamak için bir muavin (Tenfiz
Muavini) tayin eder. Onun işi yönetimden değil, idari işlerdendir.
Onun dairesi dahili ve harici cihetler için halifeden çıkan
hususları onlara ulaştırmak ve bu cihetlerden gelen şeyleri
halifeye ulaştırmak için kurulmuş bir sistemdir. İşte bu sistem
halife ile diğerleri arasında bir iletişim aracıdır.
MADDE - 49:
Tenfız muavininin müslüman olması şarttır. Çünkü kendisi
halifenin iç (yakın) çevresinde bulunan kişilerdendir.
MADDE - 50:
Tenfiz muavini, tefviz muavini gibi halife ile doğrudan temas halinde
bulunur. Muavin sayılır. Fakat onun muavinliği yönetimde değil
tenfizde/ uygulamadadır.
CİHAD EMİRİ
MADDE - 51:
Cihad emirinin dairesi şu dört daireden oluşur: Hariciye
dairesi, Harbiye dairesi, İç güvenlik dairesi, Sanayi dairesidir.
Bunları denetleyen ve yürüten cihad emiridir.
MADDE - 52:
Hariciye dairesi, İslâm devleti ile yabancı devletler
arasındaki alakaları ilgilendiren dış işleri üstlenir. Bu işler
ne olursa olsun.
MADDE - 53:
Harbiye dairesi, silahlı kuvvetlerle ilgili olan bütün işleri
üstlenir. Ordu, polis, donatım, techizat, askeri işleri ve benzeri
hususları üstlendiği gibi askeri okullar ve askeri burslarla da
ilgilenir. Yine orduya İslâm kültürü ve genel kültürlerden
gerekli olan kültürü temin etmek işiyle de ilgilendiği gibi
savaş için ve savaşa hazırlıkla ilgili bütün işleri de yürütür.
MADDE - 54:
İç güvenlik dairesi, güvenlikle ilgili olan her işi
yapmayı üstlenir. Silahlı kuvvetler aracılığıyla memleketlerde
güvenliği koruma işini üstlenir. Güvenliği korumak için de
polis baş vasıta olarak kullanılır.
MADDE - 55:
Sanayi dairesi, Sanayi ile ilgili bütün işleri yürütür.
İster motor ve makine sanayi, araba, uçak, imalat sanayi kimyevi
madde sanayi ve elektronik sanayi gibi ağır sanayi olsun, ister
hafif sanayi olsun, ister kamu mülkiyetine dahil olan fabrikalar
olsun, ister ferdi mülkiyete dahil olan harp sanayi ile ilgili
fabrikalar olsun. Nitekim bütün fabrikalar ve bütün türleri harp
siyaseti üzerine kurulmalıdır.
ORDU
MADDE - 56:
Cihad müslümanlara farzdır. Askeri eğitim de mecburidir. Bu
nedenle onbeş yaşına basan her müslüman erkeğin cihada
hazırlanmak için askeri eğitim görmesi farzdır. Fakat asker olmak
farz-ı kifayedir.
MADDE - 57:
Ordu iki kısımdır: Birinci kısım; İhtiyati askerler ki, müslümanlardan
silah taşıyabilecek olanlardır. İkinci kısım, daimi
askerler ki, memurlar gibi kendilerine devlet bütçesinden maaş
tahsis edilir.
MADDE - 58:
Silahlı kuvvetler tek bir kuvvettir, o kuvvet de ordudan ibarettir.
Ordudan özel fırkalar seçilerek özel şekilde düzenlenir ve
belirli bir kültür verilir. Bu fırkalara polis denilir.
MADDE - 59:
Polise genel düzeni koruma, iç güvenliği denetleme ve yürütme
ile ilgili görevler verilir.
MADDE - 60:
Ordu için sancak ve flamalar yapılır. Halife ordu komutanlığına
tayin ettiği kişiye sancağı teslim eder. Fakat flamaları ordu
komutanları verir.
MADDE - 61:
Halife ordunun baş komutanıdır. Kendisi kurmay başkanını tayin
ettiği gibi her orduya ve her kolorduya komutan tayin eder. Geri
kalan ordu rütbelerini ise komutanlar tayin eder. Kurmaylıkta tayin
ve terfiler ise harp bilgi derecesine göre kurmay başkanı
tarafından yapılır.
MADDE - 62:
Bütün ordu; özel ordugahlar da tek bir ordu haline getirilir. Ancak
bazı ordugahların muhtelif vilayetlere ve bazılarının stratejik
mevkilere konması icabeder. Bazıları da devamlı nakil ve hareket
edebilecek vurucu kuvvet haline konur. Askeri ordugahlar bir çok grup
halinde düzenlenir. Bu grupların her birine ordu denir. Ve her
birine ayrı ayrı numaralar verilir. Birinci ordu, üçüncü ordu
gibi... Veya amilliklerden veya vilayetlerden birinin adıyla
adlandırılır.
MADDE - 63:
Orduda en yüksek seviyede ve lüzumu kadar askeri talim yapmak
gerekir. Askerin fikri seviyesini mümkün olduğu kadar yükseltmek,
orduda bulunan herkesi genel şekilde de olsa, İslâmi uyanıklığı
verecek İslâm kültürü ile donatmak gerekir.
MADDE - 64:
Her askeri ordugahta muharebe usulüne sahip, tecrübeli, plan
çizmeye vakıf ve savaşı yönetmeye ehil yüksek askeri malumata
sahip, yeterli miktarda kurmay subay bulundurmak, bunların
sayısını imkan nisbetinde umumi şekilde orduda çoğaltmak
gerekir.
MADDE - 65:
Orduda İslâmi ordu olması sıfatıyla, ödevini yapmasına imkan
verecek, silah, cephane, levazım, mühimmat vs. gibi techizatı
bulundurmak gerekir.
KAZA (YARGI )
MADDE - 66:
Kaza/yargı, ilzam yolu üzere zoraki bağlayıcı şekilde hükmü
bildirmektir. İnsanlar arasındaki anlaşmazlıkları neticeye
bağlar, toplum hukukuna zarar veren şeyleri yasaklar, ister
insanlarla yöneticiler veya memurlar arasında olsun, ister halife
ile başkası arasında olsun, bütün şahısların arasındaki
anlaşmazlıkları sonuçlandırır.
MADDE - 67:
Halife, fıkıh ehlinden adil, akil, baliğ, müslim, hür ve erkek
olan bir baş kadı tayin eder. İdari nizamnameye göre bu, diğer
kadıları tayin, ceza ve görevden alma yetkisine sahiptir. Diğer
mahkeme memurları, mahkeme işleri idaresini üzerine alan daire
müdürüne bağlıdırlar.
MADDE - 68:
Kadılar üç kısımdır:
1-
Kadı: Ceza ve muamelat bakımından insanlar arasında olan
davalara bakar.
2-
Muhtesib: Toplum hakkına zarar veren aykırı hareketlere
bakar.
3-
Mezalim kadısı: Devletle insanlar arasında vaki olan
anlaşmazlığa bakar.
MADDE - 69:
Kadılık görevini üstlenen kimsede müslüman, hür, akil, baliğ,
adil, fakih ve şeriat hükümlerini olaylara tatbikatta anlayışlı
olmak şartları aranır. Mezalim kadılığı görevini
üstlenenlerde, bu şartlara ilave olarak erkek ve müçtehid olmak
şartları da aranır.
MADDE - 70:
Kadı ve muhtesibin, kazada/ yargıda bütün beldelerdeki bütün
davalara bakacak şekilde genel olarak tayin edilmesi caizdir. Özel
bir mekan ve yargı çeşitlerine göre tayin edilmesi de caizdir.
Fakat mezalim kadısı, yargı yönünden ancak genel olarak tayin
edilir. Yer cihetinden ise memleketlerin her tarafına tayin edilmesi
caiz olduğu gibi herhangi bir yerine tayini de caizdir.
MADDE - 71:
Bir mahkemede hüküm verecek yalnız bir kadı bulunur. Bunun
yanında bir veya daha fazla kadı bulunabilirse de bunların hüküm
verme yetkileri yoktur. Ancak fikir verme ve istişare yetkileri
vardır. Karar ve fikirler asıl kadıyı ilzam edemez.
MADDE - 72:
Kadı, yalnız kaza/yargı meclisinde hüküm verebilir, delil ve
yemin de ancak kaza meclisinde geçerli olur.
MADDE - 73:
Davaların çeşitlerine göre mahkemelerin dereceleri değişebilir.
Belirli bir sınıra kadar bazı kadıların, belirli davalara tahsis
edilmesi mümkündür. Ve bunlardan ayrı olan davalar diğer
mahkemelere bırakılabilir.
MADDE - 74:
İstinaf, temyiz mahkemeleri yoktur. Bir davadaki hüküm kesinlik bakımından
tek derecelidir. Kadı bir hükmü verince hükmü yürürlüğe
konur. Mutlak surette diğer bir kadının hükmü onu bozamaz.
MADDE - 75:
Muhtesib, hadler ve cinayetler dahil olmamak üzere haklarında
davacı bulunmayan kamu hukukuna ait bütün davalara bakan bir kadıdır.
MADDE - 76:
Muhtesib, kaza/yargı meclisine lüzum olmaksızın nerede olursa
olsun genel düzene aykırı gördüğü bütün hareketlere akabinde
hüküm vermek hakkına sahiptir. Hüküm ve emirlerini yerine
getirebilmesi için emrine bir miktar polis kuvveti verilir. Ve
hükmü derhal yerine getirilir.
MADDE - 77:
Muhtesib, kendilerinde muhtesibte aranan şartlar bulunan kimseleri
kendisine vekil seçmek ve onları muhtelif yerlere gönderme hakkına
sahiptir. Bu vekiller tayin edildikleri mahal ve bölgelerde
kendilerine bırakılan davalarda muhtesiblik yapmak yetkisine
sahiptirler.
MADDE - 78:
İster halifeden ister halife dışındaki yöneticilerden ve
memurlardan, tebaadan veya başkasından, devlet otoritesine sahip
herhangi bir şahıstan, meydana gelecek zulmü kaldırmak için
nasbedilen kadıya Mezalim kadısı denilir.
MADDE - 79: Mezalim
kadısı halife veya başkadı tarafından tayin edilir. Fakat onun
muhasebesi, cezalandırılması ve azli/görevden alınması halife ya
da halife yetki verdiğinde mezalim mahkemesi tarafından olur. Ancak
o, halife ya da tevfiz muavini ya da başkadı aleyhine bir mezalim
davasına bakarken azledilmesi doğru olmaz.
MADDE - 80:
Mezalim mahkemesindeki kadılar bir veya daha fazla sayıyla
sınırlandırılmaz. Halife mahkemenin kadı sayısı ne kadar olursa
olsun, zulümleri ortadan kaldırmak için ihtiyaç nisbetinde mezalim
kadısı tayin eder. Ancak hüküm verilirken bir kadıdan
başkasının hüküm verme yetkisi yoktur. Kaza/yargı celsesi
sırasında mezalim kadıları, hüküm veren kadıyla bulunabilirler.
Fakat istişareden başka bir yetkileri yoktur ve hüküm veren kadı’nın
onların fikirleriyle iş yapması mecbur değildir.
MADDE - 81:
Mezalim mahkemesi halifeyi görevden almaya yetkili olduğu gibi
devlet kademelerindeki her görevli ya da yöneticiyi görevden alma
yetkisine de sahiptir.
MADDE - 82:
Mezalim mahkemesi, ister devlet teşkilatındaki şahıslarla ilgili
olsun, ister halifenin şer'î hükümlere muhalefetiyle alakalı
olsun, ister halifenin benimsediği anayasa, kanun ve sair şer’î
hükümlerin naslarının anlaşılmasıyla alakalı olsun, ister
herhangi bir vergi istemeye ait olsun, isterse bunlardan başka bir
şey olsun her çeşit zulüm davasına bakar.
MADDE - 83:
Mezalim yargılamasında, yargı meclisi şart olmadığı gibi,
davalının çağırılması ve davacının bulunması da şart
değildir. Hiç bir kimse davacı olmazsa bile mezalim mahkemesi zulüm
davalarına bakmaya yetkilidir.
MADDE - 84:
Herkes dava ve müdafaalarında ister erkek olsun, ister kadın olsun,
ister müslim olsun, isterse gayri müslim olsun dilediği kimseyi
vekil tayin edebilir. Bu hususta vekil ile müvekkil arasında bir
fark yoktur. Vekilin ücret alması caizdir ve aralarındaki
anlaşmaya göre müvekkilden, ücret alma hakkına sahiptir.
MADDE - 85:
Muhtesib, mezalim kadısı, memur, idareci ve halife gibi kamu
işlerinde bulunanlarla, veli ve vasi gibi özel yetkili bulunanlar,
yalnız vasi, veli veyahut halife, yönetici, memur ve mezalim kadısı
veya muhtesib olması itibarı ile dava ve müdafaa hususundaki
yetkilerinde, yerlerine vekil bulma hakkına sahiptir. Bu hususta
davacı ile davalı arasında fark yoktur.
VALİLER
MADDE - 86:
Devletin yönettiği memleketler “vilayet” ismini alan kısımlara
bölünür. Her bir vilayet “amillik” adında kısımlara
ayrılır. Vilayet idaresini üzerine alana Vali veya Emir, Amillik
idaresine atanana da Amil veya hakim adı verilir.
MADDE - 87:
Valiler, halife tarafından, amiller ise halife ve kendilerine yetki
verildiği takdirde valiler tarafından tayin edilirler.
Muavinliklerdeki şartların valilik ve amilliklerde de bulunması
şarttır. Erkek, Hür, Müslüman, Akil, Baliğ ve Fasık değil
adaletli olmaları ve tayin edilmiş oldukları idarede ehil olmaları
şarttır. Takva ehli ve kuvvetli kimselerden seçilirler.
MADDE - 88:
Vali, halifenin naibi olarak vilayetinde, yönetim ve devlet
dairelerindeki idari işleri denetim yetkilerine sahiptir. Böylece
tefviz muavininin devletteki bütün salahiyetlerine vali de kendi
vilayetinde sahiptir. Ordu, kaza/yargı ve maliyeden başka emirliği
ile ilgili olan bütün işlere bakma, vilayet ahalisi üzerine
emirlik yapma hakkı vardır. Ancak polis idare bakımından değil de
faaliyeti bakımından onun emrindedir.
MADDE - 89:
Vali, emirliğinin gereğince ifa ettiği şeyleri halifeye bildirmeye
mecbur değildir. Bu hususta ihtiyarına bağlıdır. Yeni bir fikre
ve müzakereye muhtaç olan herhangi bir mesele ortaya çıkarsa onu
halifeye bildirir. Aldığı emre göre hareket eder. Eğer emri
beklemenin işin bozulmasına neden olacağından çekinirse bu
takdirde bu işi yapar ve onu daha önce arz edemeyiş sebeplerini
mecburi olarak halifeye bildirir.
MADDE - 90:
Her vilayette vilayet halkından seçilmiş bir meclis bulunur. Ve bu
meclisin başkanı validir. Bu meclisin, yönetim işlerinde değil,
idari işlerde görüş verme yetkisi vardır. Ve bu görüş valiyi
bağlamaz.
MADDE - 91:
Valilik mevkiinde bir şahsın uzun müddet bulunması uygun
değildir. Bu itibarla bir valinin kendi vilayetinde kökleşmesi veya
tehlike ve fitne doğurabilecek kadar halkın kendisine bağlanmış
bulunması görülünce görevden alınır.
MADDE - 92:
Vali, bir vilayetten diğer bir vilayete nakil edilemez, fakat görevden
alınır ve yeniden tayin edilir. Çünkü tayin edildiği yer
sınırlı ve gözetmesi geneldir.
MADDE - 93:
Halifenin gördüğü lüzum üzerine ya da sebepli veya sebepsiz yere
ümmet meclisi validen hoşnutsuzluk gösterince veyahut vilayetin çoğunluğu
kızgınlık gösterince vali azlolunur. Azli ancak halife tarafından
yapılır.
MADDE - 94:
Valilerin işlerini kontrol etmek, onları, şiddetle murakebe etmek,
hallerini açıklayacak, teftişlerini yapacak müfettişler tayin
etmek ve onları veya bir kısmını bazı vakitlerde toplantıya çağırmak,
tebaanın valilerden şikayetlerini dinlemek halifeye vaciptir.
İDARİ TEŞKİLAT
MADDE - 95:
Devletin işlerini ve insanların maslahatlarını idare işi,
maslahatgüzarlıklar, daireler ve müdürlükler tarafından yürütülür.
Bunlar devletin işlerini ve insanların maslahatlarını yerine
getirmek için çalışırlar.
MADDE - 96:
Maslahatgüzarlıkların, dairelerin ve müdürlüklerin siyaseti,
uygulamada basitlik ve kolaylık, işleri yerine getirmede çabukluk,
işleri idare etmede işi üstlenecek kimselerin ehil olması
esasları üzerinde kaimdir.
MADDE - 97:
Tebaadan olup ehliyet kesbeden herkes, erkek olsun, kadın olsun, müslim
olsun veya gayri müslim olsun maslahatgüzar veya daire müdürü
tayin edilebileceği gibi hu dairelerde memur olarak da tayin
edilebilir.
MADDE - 98:
Her maslahatgüzarlık için bir genel müdür, her daire ve her
müdürlük işlerini yürütecek birer müdür tayin edilir. Bu
müdürler işlerden direkt olarak sorumludurlar. Bu müdürler işleri
yerine getirme hususunda maslahatgüzarlık genel müdürleri veya
daire müdürleri ve müdürlük başkanları karşısında sorumlu
olurlar. Fakat hükümlere ve genel nizamlara bağlanma hususunda vali
ve amil karşısında sorumlu olurlar.
MADDE - 99:
Bütün nıaslahatgüzarlıklar, daire ve müdürlüklerdeki
müdürler, ancak idari düzenlerin gerektirdiği sebepten dolayı
azledilirler. İşlerinden başka bir işe nakledilebilirler, yine bu
işte durdurulabilirler. Bunların tayini, nakli, durdurulmaları,
terbiye ve cezalandırılmaları ve azli bulundukları maslahatgüzarlıkların
genel müdürlüklerini veya dairelerini ya da müdürlüklerini
yürütenler tarafından gerçekleştirilir.
MADDE - 100:
Müdür olmayan memurların tayini, nakli, durdurulmaları, terbiye ve
cezalandırılmaları ve azli bulundukları maslahatgüzarlıkların
genel müdürleri veya dairelerini ya da müdürlüklerini yürüten
kimseler tarafından gerçekleştirilir.
ÜMMET MECLİSİ
MADDE - 101:
Görüşleriyle müslümanları temsil eden, halifenin başvuracağı
şahıslara Ümmet Meclisi denir. İslâm hükümlerinin kötü
uygulanmasını veya yöneticilerin zulmünü şikayet için gayri
müslimler de Ümmet Meclisine üye olabilirler.
MADDE - 102:
Ümmet Meclisi seçimle oluşur.
MADDE - 103:
Hilâfet Devleti’nin tabiiyetini taşıyan herkes, erkek olsun,
kadın olsun, müslüman olsun, gayri müslim olsun, akil ve baliğ
olunca Ümmet Meclisine üye olmak hakkına sahiptir. Şu var ki gayri
müslimlerin ümmet meclisindeki üyeliği, İslâm’ın kötü
tatbik edilmesi yahut yöneticilerin zulmüne ait şikayetleri göstermekle
sınırlıdır.
MADDE - 104:
Şura, mutlak şekilde görüş almaktır. Meşveret ise, bağlayıcı
görüş almaktır. Teşr'i (şer’î hükmü çıkartma ve benimseme
işi), tarif, gerçekleri ortaya çıkartma gibi fikri hususlar, fenni
ve ilmi hususlar meşveretten değildir. Fakat bunlardan başka
hususlar meşveret konusuna girer.
MADDE - 105:
Şura, sadece müslümanların hakkıdır. Bu sahada gayri müslimlerin
hakkı yoktur. Fakat fıkir belirtmek nıüslim ve gayri müslim
tebadan herkes için caizdir.
MADDE - 106:
Şura konusuna giren ve meşveret türünden olan meseleler çoğunluk
yöntemiyle kabul edilir. Fakat verilen kararın yanlış veya doğru
oluşuna bakılmaz. Şura konusuna giren fakat meşveretten olmayan
diğer hususlarda, çoğunluğa veya azınlığa bakmaksızın
doğruluk aranır.
MADDE - 107:
Ümmet Meclisinin şu dört yetkisi vardır:
Birincisi:
a-) İç işlerinde meşveret kelimesinin intibak ettiği
mefhum içine girecek her şeyde Ümmet Meclisinin görüşünü almak
gerekir. Şöyle ki; yönetim, öğretim, sağlık, iktisadi ve
bunlara benzer işlerde görüş alınır. Bu hususlardaki meclisin görüşü
bağlayıcıdır. Meşveret kelimesinin intibak ettiği mefhum
dışında kalacak şeylerde de Ümmet Meclisinin görüşünü almak
gereklidir. Fakat, ordu dış siyaset ve maliyede Ümmet Meclisin
görüşünü almak gerekmez.
b-)
Dahili, harici, mali, askeri, bilfiil devlette meydana gelen bütün işlerde
hesap sormak, Ümmet Meclisinin hakkıdır ve aldığı karar şeriata
aykırı olmadıkça uyulması mecburidir. Şeriat cihetinde Ümmet
Meclisiyle yöneticiler bir iş hakkında ihtilafa düşerlerse
Mezalim mahkemesine başvurulur.
İkincisi:
Ümmet Meclisi valilerle muavinler için hoşnutsuzluk göstermek hakkına
sahiptir. Aynı zamanda bu hususta görüşü bağlayıcıdır. Halife
derhal onları görevden almak mecburiyetindedir.
Üçüncüsü:
Halife, anayasa ve kanunlarla ilgili olarak benimsemek istediği hükümleri
Ümmet Meclisine gösterir. Bu meclisteki müslüman üyeler bu
hükümleri tartışıp görüş bildirmek hakkına sahiptirler. Bu
husustaki görüşleri halifeyi bağlayıcı değildir.
Dördüncüsü:
Halifelik için adayların sayısını sınırlandırma hakkı, Ümmet
Meclisindeki üyelerden yalnız müslümanlara aittir. Bu husuta
görüşleri bağlayıcıdır. Onların gösterdiklerinden başkası
aday kabul edilmez.
İÇTİMAİ NİZAM
MADDE - 108:
Kadında asıl olan anne ve evin terbiyecisi olmaktır. Kadın
korunması gereken bir namustur.
MADDE - 109:
Asıl olan, kadınların erkeklerden ayrılmasıdır. Alış veriş
gibi şeriatın müsaade ettiği ihtiyaçlar veya hac gibi kendisi
için müsaade edilmiş toplantılar haricinde kadınlar erkekler ile
bir arada bulunmazlar.
MADDE - 110:
Erkeklere verilen haklar kadınlara da verilir. Erkeklere yüklenen
yükümlülük kadınlara da yüklenir. Ancak İslâmiyetin kadın ve
erkeklere şer’î delillerle tahsis ettiği haklar müstesnadır.
Kadın da ticaret, ziraat ve sanayi işlerine katılmak muamelat ve
akitlerde bulunmak hakkına sahiptir. Her nevi mülke sahip olur.
Kendi başına veya başkasıyla malını çoğaltabilir. Hayat
işlerinin hepsine bizzat katılabilir.
MADDE - 111:
Kadın, devlet memurluğuna tayin edilir. Ümmet Meclisine üye
seçmesi ve bu meclise kendisinin üye seçilmesi halife seçimine katılması
ve ona biat etmesi caizdir.
MADDE - 112:
Kadın, yönetici yetkisine sahip değildir. Halife olamaz. Vali ve
amil olamaz. Yönetimden sayılan herhangi bir işi de üstlenemez.
MADDE - 113:
Kadın, genel ve özel hayatta yaşar. Genel hayatta açık saçık
olmamak yalnız el ve yüzü görünmek şartıyla, kadınlarla,
mahrem erkeklerle ve yabancı erkeklerle bir arada bulunabilir. Özel
hayatta ise ancak kadınlarla ve mahremleriyle bir arada bulunabilir.
Fakat yabancı erkeklerle bir arada bulunamaz. Her iki halde de kadın
bütün şer’î hükümlere bağlıdır.
MADDE - 114:
Mahrem olmayanlarla halvet (yabancı erkeklerle baş başa olması)
men edilir. Yabancıların önünde teberrüc etmesi haram olan
ziynetlerini göstermesi ve avret mahallerini açığa vurması
yasaktır.
MADDE - 115:
Kadın ve erkeğin ahlak açısından tehlikeli, toplumu ifsad edici
herhangi biri işte çalışmaları men edilir.
MADDE - 116:
Evlilik hayatı itminan/huzur hayatıdır. Karı ve kocanın
yaşayışı dostluk yaşayışıdır. Erkeğin kadın üzerindeki
otoritesi gözetme otoritesidir. İktidar otoritesi değildir. Kocaya
itaat kadın üzerine farzdır. Yaşadığı çevreye göre kadının
nafakasını temin etmek de erkeğe farzdır.
MADDE - 117:
Ev işlerini karı koca tam bir yardımlaşma ile idare ederler, erkek
ev haricinde olan bütün işlere bakar. Kadın da gücü yettiği
kadar ev içindeki işlerini yapar. Kadının yapamayacağı işleri
karşılayabilecek kadar hizmetçi bulundurmak erkeğin borcudur.
MADDE - 118:
Çocuğa bakmak kadının borcudur ve onun hakkıdır. Çocuk bakıma
muhtaç olduğu müddetçe kadın ister müslüman olsun ister gayri
müslim olsun, aynı mecburiyetle bakma hakkına sahiptir. Çocuk kadının
bakımına ihtiyaç göstermeyecek çağa gelince, vaziyete bakılır;
veli ve çocuğa bakan kadından her ikisi de müslüman ise, çocuk
istediği kimse ile oturmakta serbest bırakılır. Ve çocuk ister
kadın olsun ister erkek olsun seçtiği kişiye verilir. Çocuğun
erkek veya kız oluşunda bir fark yoktur. Fakat ikisinden biri yani
çocuğa bakanla veliden herhangi biri gayri müslim ise çocuğa
tercih hakkı bırakılmaz, ancak bunlar içinde müslüman olana
verilir.
İKTİSADİ NİZAM
MADDE - 119:
İktisadi siyaset, toplumun ihtiyaçlarını doyurma açısından
bakıldığı zaman, toplumun üzerinde olması gereken duruma
bakmaktır. Toplumun üzerinde bulunması gereken durum, ihtiyaçları
karşılamak için esas olarak ele alınır.
MADDE - 120:
İktisadi problem, malları ve menfaatleri tebaanın bütün
fertlerine dağıtmak, mülk sahibi olmak ve çalışmak imkanını
vererek onları mallardan faydalanmaya muktedir kılmaktır.
MADDE - 121: Fert
fert bütün fertlerin bütün temel ihtiyaçlarının tam bir
şekilde karşılanmasını garanti etmek gerekir. Her ferde, temel
ihtiyaçlarından başka lüks ihtiyaçlarını mümkün mertebe en
yüksek bir seviyede karşılamasına imkan vermek gereklidir.
MADDE - 122:
Mal, yalnız Allah'ındır; insanı yerine vekil bırakmış ve bu
suretle insanın mülkiyet hakkı olmuştur. Mal edinme iznini veren
de Allah'tır, bu özel izinle de onun fiili mülkiyeti meydana gelmiştir.
MADDE - 123:
Mülkiyet üç çeşittir.
Ferdi Mülkiyet
Kamu Mülkiyeti
3-
Devlet Mülkiyeti
MADDE - 124:
Ferdi mülkiyet, nisbet edildiği kimseye bir şeyden
faydalanmak ve onun mukabilinde karşılık almak imkanını veren mal
ve menfaatle takdir edilmiş şer’î bir hükümdür.
MADDE - 125:
Kamu mülkiyeti, Şari'in topluma mallardan müşterek
faydalanma iznini vermesinden ibarettir.
MADDE - 126:
Tasarrufu, halifenin reyine ve içtihadına bağlı olan her mal, devlet
mülkiyetindedir. Mesela, vergi malları, haraç ve cizye gibi.
MADDF - 127:
Menkul ve gayrı menkul malda ferdi mülkiyet beş şer’î sebeple
oluşur.
Çalışma
Veraset
Yaşamak için mala
ihtiyaç
Devletin malından tebaaya
vermesi
E-Fertlerin
mal mukabilinde olmadan veya gayret sarfetmeden aldıkları mallar.
MADDE - 128:
İster infak tasarrufuna ait olsun, ister mülkün arttırılması
tasarrufuna ait olsun, mülkiyetteki tasarruf, şeriat koyucunun
iznine bağlıdır. İsraf, zevke düşkünlük, cimrilik yasaklanır.
Kapitalist şirketler, kooperatifler, kumar, faiz, fahiş fiyatla mal
satımı, ihtikar (stokculuk) ve benzeri şer’î ahkama muhalif
şeyler yasaklanır.
MADDE - 129:
Öşri arazi, üzerinde yaşayan ahalisinin İslamiyeti kabul ettiği
arazi ile Arap Yarımadası arazisidir. Haraci arazi ise, Arap
Yarımadasından başka harp ve sulh suretiyle fethedilen yerlerdir.
Ferdler öşri arazinin menfaatine ve aslına sahip olurlar. Haraci
arazinin aslı ise devletindir. Fertler onun ancak menfaatine sahip
olurlar. Şer’î sözleşmelerle herkes öşri ve haraci arazinin
menfaatlerini mübadele hakkına sahiptir. Ve bu mallar da diğer
mallarda olduğu gibi miras olunur.
MADDE - 130:
İşlenmemiş sahipsiz araziye, faydalanılır hale getirmek ve
çevrelemek suretiyle sahip olunur. Fakat işlenmemiş sahipsiz
araziden başkasına (yani diğer araziler) ancak satış, miras ve
devlet tarafından dağıtılması gibi şer’î sebepler ile sahip
olunur.
MADDE - 131: İster
öşri arazi olsun, ister haraci arazi olsun ziraat için, gerek para
ile gerek mahsulün bir kısmı ile icara (kiraya) vermek kesinlikle
yasaklanır. Fakat musakat (ağaçların kiraya verilmesi) mutlaka
caizdir.
MADDE - 132:
Araziye sahip olan herkes o araziyi işletmeye zorlanır. Devlet
hazinesinden muhtaç olanlara arazisini işletmesini mümkün kılacak
kadar yardım verilir. Çalıştırmadan üç sene araziyi boş
bırakan kimseden o arazi alınarak başkasına verilir.
MADDE - 133:
Kamu mülkiyeti şu üç şeyde gerçekleşir:
A- Şehir
meydanları gibi toplumun yararlandığı her yer
B- Petrol
yatakları gibi tükenmez madenler
C-
Nehirler gibi tabiatı gereği fertlere ait olması mümkün olmayan
şeyler.
MADDE - 134:
Fabrika esas itibariyle ferdi mülklerdendir. Ancak fabrika ürettiği
maddenin hükmünü alır. Eğer madde, ferdi mülklerden ise, o
fabrika ferdi bir mülk olur. Mesela, dokuma fabrikaları gibi. Eğer
madde, kamu mülklerinden ise o fabrika da kamu mülkü olur. Mesela,
demir çıkarma fabrikaları gibi.
MADDE - 135:
Devletin ferdi mülkiyeti kamu mülkiyetine çevirmesi caiz değildir.
Çünkü kamu mülkiyeti, malın tabiat ve niteliğinde sabittir,
devletin görüşüne bağlı değildir.
MADDE - 136:
Kamu mülkiyeti sahasına giren her şeyden faydalanmak her ferdin
hakkıdır. Devletin uyruğundan birine izin vermek ve diğerlerine
vermemek sureti ile kamu mülkiyetinden belirli bir zümreye mülk
vermesi ve faydalandırması caiz değildir.
MADDE - 137:
Devlet, tebaanın menfaati için gördüğü bir lüzum üzere kamu
mülkiyetine giren ve işlenmemiş sahipsiz bir araziyi koru haline
getirebilir.
MADDE - 138:
Zekatı verilse bile malın yığılıp saklanması yasaklanır.
MADDE - 139:
Zekat, müslümanlardan tahsil olunur. Ve şeriatın alınmasını
tayin ettiği nakit, ticaret eşyası, hayvanlar, hububat gibi
mallardan alınır. Şeriatın zikretmediği mallardan alınmaz. Zekat
ister akil, baliğ gibi yükümlü olsun, isterse çocuk ve deli gibi
yükümlü olmasın, her mal sahibinden alınır. Ve hazinede özel
bir bölüme konur ve ancak Kur'an-ı Kerim'de zikredilen sekiz
sınıftan birine veya bir çoğuna harcanır.
MADDE - 140:
Zımmilerden cizye tahsil edilir. Ve tahammül edecek baliğ
erkeklerden alınır. Kadınlarla çocuklardan alınmaz.
MADDE - 141:
Gücü yettiğince haraci araziden haraç alınır. Öşri araziden
ise bilfiil çıkan mahsulün zekatı alınır.
MADDE - 142:
Müslümanlardan, Beyt-ül Mal (hazine) masraflarını kapatmak için
şeriatın caiz gördüğü vergiler alınır. Şu şartla ki, örfen
sahibine bırakılması gereken ihtiyaçlardan fazla bulunan kısımlardan
alınmalıdır. Ve burada vergilerin devlet ihtiyaçlarını giderme
yeterliliğine uyulmalıdır. Hiçbir surette gayri müslimlerden
vergi alınmaz. Onlardan cizyeden başka hiçbir mal tahsil edilmez.
MADDE - 143:
Şeriatın ümmete yapmasını vacip kıldığı bütün işleri
yerine getirmek için Beyt-ül Malda mal yoksa, bu vacip ümmete
intikal eder. Bu takdirde ümmete vergi koymak suretiyle işleri imkan
dahilinde yoluna sokmak devletin hakkıdır. Şeriatın ümmete vacip
kılmadığı; mahkeme, daire veya herhangi bir iş için konan resmi
harçlar gibi şeylerden dolayı devletin vergi alması caiz
değildir.
MADDE - 144:
Devlet bütçesi için şer’î hükümlerin tespit ettiği daimi bölümler
vardır. Fakat her bölümün içerdiği tutar, bütçe kısımları
ve her kısımdaki tutara ait işler halifenin görüş ve içtihadına
bağlıdır.
MADDE - 145:
Daimi Beyt-ül Mal gelirleri, kafirlerden savaşsız elde edilen bütün
ganimetler, cizye, haraç, kıymetli malların beşte biri ve
zekattır. İhtiyaç olsun veya olmasın bu mallar devamlı olarak
alınır.
MADDE - 146:
Beyt-ül Malın daimi gelirleri devlet harcamalarına yeterli
gelmediği zaman, devlet müslümanlardan vergiler tahsil edebilir ve
aşağıdaki sebepler karşısında vergileri tahsil yoluna gitmesi
gerekir:
A-
Fakirlere, yoksullara, parasız yolda kalanlara yardım ve cihad
farzını yerine getirmek için Beyt-ül Mal'e gereken harcamaları
kapatmak maksadıyla.
B-
Bedel olarak Beyt-ül Mal tarafindan ödenmesi gereken harcamaların
karşılanması için; memurların maaşı, ordunun yiyecek ve içeceği
ve yöneticilere sadece devlet yönetimiyle uğraşmaları için
verilen para veya maldır.
C-
Beyt-ül Mala gereken esas ve ikinci derecedeki ihtiyaçları
karşılıksız olarak kapamak için. Mesela, yollar yapmak, sular çıkarmak,
camiler, okullar ve hastaneler yapmak gibi.
D-
Zaruret halinde Beyt-ül Mal'e gereken giderleri karşılamak için.
Mesela, açlık, tufan, deprem gibi olayların idare edilenlerin
başına aniden gelmesi gibi…
MADDE - 147:
Mirasçısı bulunmayandan kalan mallar, devlet veya kamu mülkiyetinden
üreyen mallar ve devletin sınır kapılarından alınan gümrükler
Beyt-ül Malın gelirlerindendir.
MADDE - 148:
Beyt-ül Mal masrafları şu altı gruba ayrılır:
A-
Zekatı hakkeden sekiz sınıfa, zekat bölümünden harcanır. Şayet
bu bölümde mal yoksa bunlara hiçbir şey verilmez.
B-
Zekat malları bölümünde mal bulunmadığı takdirde, fakirlere,
parasız yolda kalanlara, cihada ve borçlulara para, hazine daimi
gelirlerinden ödenir. Burada da yoksa borçlulara bir şey ödenmez.
Fakat fakirlere, yoksullara, parasız yolda kalanlara, cihad için yapılacak
masrafı kapamak üzere vergiler tahsil olunur ve fesad korkusu
halinde bu giderler için ödünç mal alınır.
C-
Askerler, yöneticiler, memurlar gibi devlet hizmetini yerine
getirenlere hazineden para ödenir. Hazine malı yeterli olmazsa bu
giderleri karşılamak için hemen vergiler tahsil edilir ve fesad
korkusu halinde de bu işler için ödünç alınır.
D-
Okul, yol, cami, hastane gibi temel işler ve maslahatlar için
harcamak ve masrafları karşılamak için Beyt-ül Maldan para alınır.
Beyt-ül Maldaki yeterli olmazsa giderleri kapamak için hemen vergi
tahsil edilir.
E-
İnsanlar için yapılacak lüks tesisler, işler ve maslahatlara Beyt-ül
Maldan harcanır. Bu lüks tesisler, işler ve maslahatlar için Beyt-ül
Malda yeterli para bulunmazsa para harcanmaz ve ertelenir.
F-
Deprem ve tufan gibi doğal felaketler için Beyt-ül Maldan harcanır.
Mal yoksa hemen bunlar için ödünç alınır, sonra toplanan
vergilerden bu borç kapatılır.
MADDE - 149:
Devlet, uyruğundan olan herkes için iş bulmayı garanti eder.
MADDE - 150:
Fertler ve şirketlerde görevli olanlar, bütün hak ve
yükümlülükler hususunda devlet katında görevli bulunanlar
gibidir. Ücretle çalışan herkes, işi ne olursa olsun ve çalışan
kim olursa olsun görevli kimse sayılır.
MADDE - 151:
Ücretin işten sağlanacak faydaya veya işçinin sağlayacağı çıkara
göre takdir edilmesi uygundur. Ücretlilerin bilgisine veya ilmi
diplomasına göre ücret takdir edilmez. Görevliler için dereceler
yoktur. Ancak kendilerine hakkı olan ücret verilir. Yapılan
anlaşma ister işin menfaati üzerine yapılsın, isterse işçinin
sağlayacağı çıkar üzerine yapılsın hiçbir fark yoktur.
MADDE - 152:
Devlet, üzerine nafakasını temin etmek vacip olan, kimsesi
bulunmayan, işsiz veya malsız şahısların nafakasını garanti
eder. Sakat ve hastaların barındırılmasını üzerine alır.
MADDE - 153:
Devlet, uyruğu arasında malın dağıtılmasına çalışır ve
belirli bir sınıf arasında dağılımına engel olur.
MADDE - 154:
Devlet, uyruğundan her ferdin ikinci dereceden ihtiyaçlarını
karşılayabilecek imkanlar vermeyi ve toplumda dengenin meydana
getirilmesini şöyle sağlar:
A-
Devletin, Beyt-ül Malda sahip olduğu menkul ve gayri menkul
mallarla, kafırlerden savaşmadan elde edilen ganimetler ve buna
benzer şeyleri verir.
B-
Yeterli miktarda arazisi bulunmayanlara verimli olan devlet
arazisinden verir. Arazisi olup da çalıştırmayanlara vermez.
Ziraata gücü olup da elinde imkan olmayanlara ziraat yapabilmeleri
için mal verir.
C-
Zekat, kafirlerden savaşsız elde edilen ganimetler ve benzeri
şeylerle borçlarını kapatır.
D- İkinci
derecedeki ihtiyaçları karşılar ve dengeyi temin etmek için
lüzumlu gördüğü takdirde muhtaçlara ve muhtaç olmayanlara kamu
mülkiyeti mallarından verir.
MADDE - 155:
Arazinin üretimini en üst seviyeye ulaştırmak üzere arazinin işletilmesini
gerçekleştirecek zirai politika gereğince de devlet ziraat
işlerini ve ziraat mahsullerini denetler.
MADDE - 156:
Devlet, bütün sanayi işlerini denetler ve kamu mülkiyetine giren
sanayii direkt olarak işletir.
MADDE - 157:
Dış ticaret, malın kaynağı bakımından değil, tacirin uyruğu yönüyle
değerlendirilir. Memleketlerimizle savaş halindeki devletlerin tüccarları
ticaret yapmaktan men edilir. Ancak mal veya tacire has bir izinle
istisna yapılabilir. Devletleriyle anlaşma yapılan tüccarlar aramızdaki
anlaşma gereğince muameleye tabidirler. Devlet uyruğundaki
tacirler, stratejik maddeleri ve memleketlerimizin muhtaç olduğu
şeyleri ve düşmanları askeri, ekonomik ve sanayi yönünden
güçlendirecek maddeleri ihraç etmekten men edilirler. Fakat sahip
oldukları herhangi malı ithal etmekten men edilmezler. İsrail gibi
bizimle ehli arasında fiili harb bulunan ülkeler bu hükümlerden
istisna edilebilir. Çünkü onlar fiili harb ehli hükmünü alırlar.
Bu da ticari olsun olmasın bütün ilişkilere yansır.
MADDE - 158:
Her türlü hayati olaylara karşılık gelen ilmi laboratuarlar
kurmak bütün vatandaşlarının hakkıdır. Bu gibi laboratuarları
yapmak devlete düşen bir vaciptir.
MADDE - 159:
Fertler, şeriatın haram kıldığı, ümmet ve devlete kati surette
zarar veren maddeleri imal eden laboratuarlara sahip olmaktan men
edilirler.
MADDE - 160:
Bütün sağlık hizmetlerini devlet, herkes için ücretsiz temin
eder. Fakat ücretle doktor tutmak ve ilaç satmak kimseye
yasaklanmaz.
MADDE - 161:
Herhangi bir yabancıya imtiyazlar men edildiği gibi memlekette
yabancı malların çalıştırılıp kötüye kullanmalarına da
engel olunur.
MADDE - 162:
Devlet, kendisine ait özel para çıkartır ve bu para hiç bir
yabancı paraya bağlanmaz.
MADDE - 163:
Devletin parası sikkeli veya sikkesiz altın ve gümüştür.
Bunlardan başka nakit bedel olarak devletin başka bir şey çıkarması
caiz değildir. Devlet kendi adıyla bakır, bronz, kağıt veya
bunlardan başka para çıkarabilir. Ancak altın ve gümüşten
bunlara eşit miktarın hazinede bulunması şarttır.
MADDE - 164:
Kendi parası arasında değişim caiz olduğu gibi devlet parasıyla
diğer memleketlerin parasını değiştirmek de aynı şekilde
caizdir. Paralar ayrı ayrı cinsten olduğu ve bir gecikme
olmaksızın el değiştirdiği takdirde iki para arasındaki
değişimde tafazül (birinin fazla olması) caizdir. Para cinsleri
muhtelif oldukça kayıtsız olarak değişim fiyatını
değiştirmeye ve vatandaştan her ferdin dışardan ve içerden
istediği parayı izinsiz olarak satın almasına izin verilir.
ÖĞRETİM SİYASETİ
MADDE - 165:
Öğretimde izlenecek programın esasının İslâm akidesi olması
icabeder. Derslerin içeriği ve tedrisatın usulü de öğretimde bu
esastan ayrılmamak üzere konulur.
MADDE - 166:
Öğretim siyaseti, İslâmi zihniyeti ve İslâmi nefsiyeti oluşturmaktan
ibarettir. Bütün öğretimin içeriği bu siyaset üzerine kurulur.
MADDE - 167:
Öğretimden amaç, fertte İslâmi şahsiyeti oluşturmak ve hayat
olaylarıyla alakalı genel ilim ve bilgiler ile insanları
yetiştirmektir. Öğretim metodları, bu amacı gerçekleştirecek
şekilde kurulur ve bu amacın tersine, hilafına sevk eden her metod
men edilir.
MADDE - 168:
İslâm ve Arapça ilimleri için haftada verilecek dersler sayı ve
zaman bakımından diğer ilimler için verilecek dersler gibi olmalıdır.
MADDE - 169:
Öğretimde tecrübi ilimler ve buna bağlı matematik gibi ilimlerle
kültürel bilgiler birbirlerinden ayırt edilmelidir. Tecrübi
ilimlerle bunlara bağlı olanlar ihtiyaca göre ve herhangi bir öğretim
merhalesi ile sınırlandırılmadan öğretilir, fakat kültürel
bilgiler, İslâm hüküm ve fikirlerine aykırı olmayacak şekilde
ilk ve orta öğretime ayrılan iki aşamada verilir. Yüksek öğretimde
ise, öğretimin gaye ve siyasetinden uzaklaşmamak şartıyla, kültürel
bilimler de tecrübi ilimler gibi öğretilir.
MADDE - 170:
Bütün öğretim kademelerinde İslâmi kültür öğretimi icab
eder. Yüksek öğretimde ise, tıp, mühendislik, fiziki ilimler ve
bunlara benzer bilgiler için özel bölümler ayrıldığı gibi çeşitli
İslâmi ilimler için de ayrı ayrı bölümler açılır.
MADDE - 171:
Ticari, zirai, denizcilik fenleri gibi fen ve sanatlar da bir bakıma
ilme tabidirler ve kayıtsız şartsız kabul edilirler. Fakat bu fen
ve sanatlar heykeltıraşlık ve resimde olduğu gibi belli bir görüşün
tesirinde bulunur ve bu görüş de İslâm’ın görüşüne aykırı
olursa, hadarat'a tabidir ve kabul edilmezler.
MADDE - 172:
Öğretim programı tek olur. Devlet programından başka bir programa
izin verilmez. Devlet programına bağlı eğitim usulüne uygun ve öğretim
siyasetini ve amacını gerçekleştirici olduğu ve yabancı
olmadığı takdirde özel okulların açılması yasaklanmaz. Ancak
hem öğrenciler hem de öğretmenlerin kadın erkek karışmaması
şarttır. Ayrıca okul bir zümreye ya da dine, mezhebe ya da kavim
veya ırka has olmamalıdır.
MADDE - 173:
Hayat sahasında insana öğrenmesi lazım gelen şeylerin, erkek,
kadın herkes için ilk ve orta öğretimde karşılanması devlete
farzdır. Devlet bunu ücretsiz yapar. Gücünün yettiği kadar da yüksek
öğretim imkanlarını herkese ücretsiz olarak sağlar.
MADDE - 174:
Devlet, kütüphaneler, laboratuarlar ve diğer bilgi vasıtalarını
üniversite ve okulların dışında hazırlar ki fıkıh, usul-ü fıkıh,
hadis, tefsir, tıp, mühendislik, kimya, icad ve keşiften ibaret çeşitli
dallardaki araştırmaları devam ettirmek isteyenler imkan kazanmış
olsun. Ta ki ümmet içinde bir çok icad edici, kaşif ve müçtehid
bulunmuş olsun.
MADDE - 175:
Bütün merhalelerde öğretim için olan telifatın (yazıların) kötüye
kullanılması yasaktır. Bir kimse ister yazar olsun, ister olmasın,
kitap basıp yayınlayınca basma ve yayma hakkı kendisinde saklı
değildir. Fakat basılmamış ve yayılmamış kendine has fikirler
olursa insanlara veriş ücreti alabilir. Aynen öğretmekten ücret
aldığı gibi.
DIŞ SİYASET
MADDE - 176:
Siyaset, Ümmetin iç ve dış işlerini gütmektir. Ve bu, devlet ile
Ümmet tarafından yapılır. Devlet bu işi bilfiil yapar, ümmet ise
bu devletin davranışını muhasebe eder.
MADDE - 177:
Herhangi bir fert, parti, topluluk, kuruluş ve cemaatin hiçbir
şekilde yabancı herhangi bir devletle ilişkisi olmaz. Devletlerle
ilişki yalnızca İslâm Devleti tarafından kurulabilir. Zira fiili
olarak Ümmetin işlerini yürütme hakkı yalnızca devlete aittir.
Ümmet ve kuruluşlar, bu dış ilişkiden dolayı devleti muhasebe
etmelidirler.
MADDE - 178:
Gaye vasıtayı meşru kılmaz. Çünkü metod düşünce
cinsindendir. Haram yolu ile vacib veya mubaha ulaşılmaz. Siyasi araçlar
siyasi metoda aykırı olamaz.
MADDE - 179:
Dış siyasette siyasi manevralar zaruridir. Siyasi manevralardaki
kuvvet, iş ve hareketleri göstermek ve hedefleri gizlemekte toplanır.
MADDE - 180:
Devletlerin işlediği cinayetleri ortaya çıkarmak, kaypak
siyasetlerinin tehlikesini açığa çıkarmak, kötü ve gizli
tertiplerini göstermek ve saptırıcı şahsiyetlerin maskelerini düşürmekte
cesaret göstermek, en önemli siyasi üsluplardandır.
MADDE - 181:
Fertlerin, ümmetlerin ve devletlerin işlerini başarmak hususunda,
İslâmi fikirlerin büyüklüğünü göstermek, siyasi metodların
en azametlisi sayılır.
MADDE - 182:
Ümmetin siyasi meselesi, devletin şahsiyetinin kuvvetinde, devletin
İslâm hükümlerini güzel tatbikinde ve devamlı olarak dünyaya
yaymasında ifadesini bulan İslâm’dır.
MADDE - 183:
İslâm davetinin yüklenilmesi, etrafında dış siyasetin
dolaştığı bir eksendir. Ve devletin bütün devletlerle olan ilişkileri
İslâm davetini yüklenme esasına göre kurulur.
MADDE - 184:
Devletin, dünyada mevcut diğer devletlerle olan ilişkileri şu dört
temel üzerine kuruludur:
A-
İslâm dünyasındaki mevcut devletler bir memleket olarak kabul
edilir. Dış ilişkiler içine girmez ve onlarla olan ilişki dış
siyasetten sayılmaz. Hepsini tek bir devlet halinde birleştirmek için
çalışmak gerekir.
B-
Kendileriyle aramızda ekonomik, ticari, iyi komşuluk ya da kültür
anlaşması bulunan devletlerle, anlaşma hükümlerine göre ilişkiye
girilir. Antlaşmalarda açıklık varsa, pasaportlara lüzum kalmadan
yabancı uyrukluların sadece kimlikle memleketlerimize girmeye hakkı
vardır. Fakat bu işin karşılıklı olması şarttır. Onlarla
ekonomik veya ticari ilişkilerin sınırları belli bir şekilde ve
onların kuvvetlenmesine sebep olmayacak zaruri şeylerde olması
lazımdır.
C-
Kendileriyle aramızda anlaşma bulunmayan devletler; İngiltere,
Amerika ve Fransa gibi bilfiil sömürgeci devletlerle, Rusya gibi
memleketlerimize göz diken devletler, hükmen savaş halindeki
devletler sayılırlar. Onlara karşı her türlü emniyet tedbirleri
alınır. Onlarla herhangi bir diplomatik ilişki kurulmaz. Bu gibi
devletlerin vatandaşı olan kişiler, memleketlerimize ancak her ferd
için bir pasaport ve her sefer için özel vize almak suretiyle
girebilirler.
D-
İsrail gibi fiilen savaş halinde olan devletlerle bütün ilişkilerde
savaş halini esas tutmamız icab eder. Aramızda savaş olsun veya
olmasın onlarla fiilen savaş varmış gibi davranılır. Onların bütün
vatandaşlarının memleketimize girmesi yasaklanır.
MADDE - 185:
Askeri ve bu cinsten olan anlaşmalar ve buna bağlı olan üs ve hava
alanlarının, kira sözleşmeleri ve siyasi anlaşmalar kesinlikle
haramdır. İyi komşuluk, ekonomik, ticari, mali, kültürel anlaşmalar
ve ateşkes anlaşmaları yapmak caizdir.
MADDE - 186:
Devletin, İslâm esası üzerine olmayan veya İslâm hukukundan başka
bir hukuku tatbik eden kuruluşlara katılması caiz değildir.
Birleşmiş Milletler Teşkilatı, Uluslararası Adalet Divanı,
Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası gibi kuruluşlarla,
Arap Birliği gibi bölgesel kuruluşlara katılmak haramdır.
* * * *
|