DAVETİN
AÇIĞA ÇIKIŞI
İslâmî Davet;
Resulullah (sas)'in risaletle gönderilişinin ilk gününden itibaren
açıkca idi. Mekke'de insanlar, Muhammed'in yeni bir dine davet
ettiğini biliyorlardı. Biliyorlardı ki onunla birlikte bir çok kişi
müslüman oldu. Biliyorlardı ki Muhammed, ashabını
kitleleştiriyor ve gözetliyor. Yine biliyorlardı ki müslümanlar,
kitleleşmelerinde ve yeni dini benimsemelerinde gizleniyorlar,
saklanıyorlardı. Bu bilgi gösteriyordu ki, halk yeni daveti ve ona
iman edenlerin varlığını hissediyorlardı, fakat mü'minlerin
nerede toplandıklarını ve onlardan toplananların kimler olduğunu
bilmiyorlardı. Onun için Resul (sas)/ın, İslâm’ı ilan etmesi,
Mekke kâfirleri üzerinde yeni bir şeyi olmadı. Ancak halk için
yeni şey, bu mü'min kitlenin açığa çıkması idi. Nitekim Hamza
b. Abdulmuttalib müslüman oldu ve daha sonra Ömer b. el-Hattab,
Hamza'nın müslüman oluşundan üç gün sonra müslüman oldu.
Böylelikle müslümanlar güçlendi. Bundan sonra da Allahu Teâlâ'nın
şu kavli nazil oldu :
"Şimdi sen, emrolunduğun
şeyi beyinlerini çatlatırcasına bildir ve müşriklerden yüz
çevir (sözlerine aldırış etme).
Muhakak ki biz, (seninle alay eden) o müşriklere karşı kâfiyiz
(onları helâk ederiz). Onlar o kimselerdir ki, Allah ile
beraber başka bir ilâh tanırlar. Onlar yakında (başlarına
gelecek akibeti) bileceklerdir." (Hicir
94-96)
Ve Resulullah (sas), Allah'ın
emri ile kendine emr olunanı açıkca ortaya koydu. Her ne kadar müslümanların
bazısı gizlenip saklı kaldıysalar ve onlardan bazısı Mekke'nin
fethine kadar gizli, saklı kaldılar ise de, Resulullah kitleyi
insanlar için topluca açığa çıkardı. Resulullah (sas)'in
kitleyi açığa çıkarmadaki uslübu şöyle idi: O, ashabını iki
saf halinde dışarı çıkardı. Bu safların birisinin başında
Hamza b. Abdulmuttalib, ikinci safın başında Ömer b. Hattab vardı.
Resul (sas), onlarla birlikte Arapların daha önce görmedikleri
dakik bir düzen içinde Kâbe'ye gitti ve ashabı ile Kâ'be'yi tavaf
etti.
Bununla; Resul (sas), ashabıyla
birlikte gizlenip saklanma devrinden açığa çıkma devrine geçti.
Resul (sas), onların içine girmeye müsait olduğunu hissettiği
kişilerle teker teker temas kurma devrinden, insanlara topluca hitab
etme devrine geçti. Böylece toplumda iman ile küfrün çatışması
başladı. Sahih fikirlerle fasid fikirler arasında sürtüşme
başladı. Direniş, muhalefet, mücadele, çatışma, tepki devri
olan ikinci merhale başladı.
Kâfirler; Davete karşı
koymaya, Resulullah ve ashabına bütün eziyet çeşitleriyle
eziyette bulunmaya başladılar. Bu karşı koyuş ve mücadele
döneminin bütün vakti son derece korkunç geçti. Nitekim
Resulullah (sas)'in evi taşlandı. Ebu Leheb'in karısı Ümmü
Cemil, Resulullah'ın (sas) evinin önüne pislik attı. Resul (sas),
onu yerinden uzaklaştırmakla yetiniyordu. Ebu Cehil, putları için
kesilmiş ineğin karın pisliğini zulmetmek, eziyet etmek için
Resulullah (sas)'in üzerine attı. Resulullah (sas), ondan sonra
üzerini temizlemesi için kızı Fatima'ya gitti. Bütün bunlar,
onun Davetteki iman gücünü ve sabrını artırmaktan başka bir
şey yapmadı. Aynı şekilde müslümanlar da tehdit ve ezâ
ediliyorlardı. Nitekim sabit olmuştur ki, her kabile; içlerindeki
müslüman olanlara azab ediyor, onları dinlerinden vaz geçirmeye
çalışıyorlardı. Hatta onlardan birisi Habeşli kölesi Bilâl'ı,
yakıcı güneş sıcaklığının altında kumların üzerine sırtüstü
atıyor, sonra büyük bir kaya parçasını onun göğsüne koyuyor
ve onu ölüme terkediyordu. Bu başka bir şey için değil, sırf o
İslâm'a bağlı olduğu için yapılıyordu. Bilâl, bu durum
içerisindeyken Rabbisinin yolunda bu azabı çekerek "ehad",
"ehad" kelimesini tekrarlamaktan başka bir şey
yapmıyordu. Bir kadın da, ölesiye kadar azab gördü. Çünkü o,
İslâm'dan çıkıp babalarının dinine dönmeyi red ettiği için
bu azabı görüp öldürüldü. Müslümanlar, hepside şiddetli
aşağılamalara, mihnetlere mağruz kaldıkları halde, Allahu Teâlâ'nın
rızasını taleb ederek bütün bunlara sabrettiler..
|