Şer’iat Koyucu, yönetici üzerindeki vacip olan genel
sorumlulukları, belirsizliğe ve karışıklığa yer
bırakmaksızın gayet açık bir şekilde belirledi. Zira yöneticinin
sorumluluğunu; yönetici olması vasfıyla kendisine has olması
gereken hususlar bakımından açıkladığı gibi, onun tebası ile
ilişkisi bakımından da açıklamıştır.
Yönetici vasfıyla ona ait olması gereken husus bakımından
yöneticinin sorumluluğuna gelince; Bu, Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
yöneticiye ait bazı sıfatları açıkladığı hadislerde açıkça
görülmektedir. Bunların en belirgin olanları: 1-
Güç, 2- Takva,
3- Rıfk/tebaya güzel davranma, 4- Nefret ettirici
olmama.
1- Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem yöneticinin güçlü
olması gerektiğini, zayıfın yönetici olmaya uygun olmadığını
gösterdi.
Müslim, Ebu Zer’den Rasulullah’ın şöyle dediğini rivayet etti:
يَا أَبَا ذَرٍّ إِنِّي أَرَاكَ
ضَعِيفًا وَإِنِّي أُحِبُّ لَكَ مَا أُحِبُّ لِنَفْسِي لا
تَأَمَّرَنَّ عَلَى اثْنَيْنِ وَلا تَوَلَّيَنَّ مَالَ يَتِيمٍ
“Ey Ebu Zer, görüyorum ki sen zayıfsın. Ben sana,
nefsime önerdiğimi öneriyorum: İki kişi üzerine emir olma, yetim
malını üstlenme.”
Müslim, yine Ebu Zer’den şöyle dediğini rivayet etti: “Dedim ki
ya Rasulullah, beni amil tayin etmeyecek misin (bana bir yerin
sorumluluğunu vermeyecek misin)? Bunun üzerine elini omzuma
koyup şöyle dedi: يَا أَبَا
ذَرٍّ إِنَّكَ ضَعِيفٌ وَإِنَّهَا أَمَانَةُ وَإِنَّهَا يَوْمَ
الْقِيَامَةِ خِزْيٌ وَنَدَامَةٌ إِلا مَنْ أَخَذَهَا بِحَقِّهَا
وَأَدَّى الَّذِي عَلَيْهِ فِيهَا
“Ey Ebu Zer, görüyorum ki sen zayıfsın. O
(yönetim sorumluluğu) ise, bir emanettir. O; onu hakkıyla
alan ve o hususta üzerinde olanı yerine getiren kimse dışında,
Kıyamet Günü utançtır, pişmanlıktır.”
Burada güçten kasıt, şahsiyet gücüdür. Yani akliyet gücü
ve nefsiyet gücüdür. Zira yöneticinin akliyeti/zihniyeti,
mutlaka işleri ve ilişkileri kendisi ile idrak ettiği “yönetim
akliyeti” olmalıdır. Nefsiyeti de, kendisinin emir olduğunu
idrak eden ve meyillerini/eğilimlerini de emir yönlendirmesi ile
yönlendiren bir “yönetici nefsiyeti” olmalıdır.
2- İçerisinde, despotluk olabilirliğini taşıyan şahsiyet
gücü olunca, yönetici için, kendisini despotluk şerrinden
koruyan bir sıfatın olması kaçınılmazdır. Buna göre yöneticinin;
kendi özelliğinde ve ümmeti yönetmesinde takva ile
vasıflanmış olması kaçınılmazdır.
Müslim ve Ahmed b. Hanbel, Süleyman b. Büreyde’den o da
babasından şöyle dediğini rivayet ettiler:
“Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi Vesellem bir kişiyi orduya ya da bir
seriyyeye emir tayin ettiğinde ona kendi özelliğinde takvayı
ve Müslümanlardan yanında olanlara da iyi davranmasını tavsiye
ederdi.”
Yönetici; Allah Subhenehû ve Teala’ya karşı takvalı
olup O’ndan korkunca, gizlide ve açıkta O’nu gözetince, bu onu
tebaasına despotluk yapmaktan alıkoyar. Fakat takva, onu
sert ve şiddetli olmaktan alıkoymaz. Çünkü o, Allah’ı gözeterek
O’nun emir ve nehiylerine bağlı olmak zorundadır.
3- O yönetici olduğu sürece, işinin tabiatından dolayı
sert ve şiddetli olur. Bundan dolayı Şer’iat Koyucu ona
refik/nazik olmasını, tebaasını sıkmamasını emretmiştir.
Müslim, Aişe RadıyAllah’u Anh’dan şöyle dediğini
rivayet etmiştir: “Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’i
bu evimde şöyle derken işittim:
اللَّهُمَّ مَنْ وَلِيَ مِنْ أَمْرِ أُمَّتِي شَيْئًا فَشَقَّ
عَلَيْهِمْ فَاشْقُقْ عَلَيْهِ وَمَنْ وَلِيَ مِنْ أَمْرِ أُمَّتِي
شَيْئًا فَرَفَقَ بِهِمْ فَارْفُقْ بِهِ
“Allah’ım, kim ümmetimin işinden bir şey üstlenir, sonra da
onlara sıkıntı verirse, ona sıkıntı ver. Kim de ümmetimin
işinden bir şey üstlenir, sonra da onlara refik olursa ve
iyi davranırsa, ona iyi davran.”
4- Aynı şekilde Şer’iat Koyucu yöneticiye, nefret
ettirici değil, müjdeleyici olmasını emretmiştir.
Müslim, Ebu Musa’dan şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi Vesellem ashabından birini bazı işleri için
gönderirken şöyle derdi:
بَشِّرُوا وَلا تُنَفِّرُوا وَيَسِّرُوا وَلا تُعَسِّرُوا
“Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Kolaylaştırın,
zorlaştırmayın.”
Bunlar, yöneticinin özel konumu bakımından üzerinde bulunması
gereken husus açısından izahtır.
Tebâ ile alakası bakımından gereken hususa gelince:
- Şer’iat Koyucu tebayı nasihatla ihata etmesini/samimiyetle
gözetmesini emretti.
- Onu kamu mallarına bir şekilde dokunmaktan nehyetti.
- Onu, onları -yanından bir şey olmaksızın- sadece
İslâm ile yönetmekle zorunlu kıldı.
1- Nitekim Allah Subhanehu, tebâsını samimiyetle
gözetmeyen veya onu bir şekilde kandıran yöneticiye Cenneti
haram kılmıştır.
Buhari, Ma’kel b. Yesâr’dan şöyle dediğini rivayet etti: “Nebi
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’i
şöyle derken işittim: مَا مِنْ
وَالٍ يَلِي رَعِيَّةً مِنَ الْمُسْلِمِينَ فَيَمُوتُ وَهُوَ
غَاشٌّ لَهُمْ إِلا حَرَّمَ اللَّهُ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ
“Müslümanlardan bir tebaayı yöneten bir vali, onları
kandırmış olduğu halde ölürse, Allah ona cenneti haram kılar.”
Müslim, Ma’kel’den şöyle dediğini rivayet etti: “Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’i
şöyle derken işittim: مَا مِنْ
أَمِيرٍ يَلِي أمْرَ الْمُسْلِمِينَ ثُمَّ لا يَجْهَدُ لَهُمْ
وَيَنْصَحُ إِلا لَمْ يَدْخُلْ مَعَهُمُ الْجَنَّةَ
“Müslümanların (yönetim) işini üstlenen bir
emir, onlar için samimi olarak çalışmazsa, onlarla birlikte
cennete girmez.”
Müslim, Ebu Said’den Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
şöyle dediğini rivayet etti: لِكُلِّ
غَادِرٍ لِوَاءٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرْفَعُ لَهُ بِقَدْرِ
غَدْرِهِ أَلا وَلا غَادِرَ أَعْظَمُ غَدْرًا مِنْ أَمِيرِ
عَامَّةٍ “Kıyamet
Günü her ğâdir/aldatıcı için bir bayrak vardır. Yaptığı her
aldatma ile o bayrak onun için kaldırılır. Dikkat edin! Genel
bir emirin aldatmasından daha büyük bir aldatma ve aldatıcı
yoktur.”
Böylece teba uğruna büyük gayret sarfetmek ve onu gözetmek
hususuna büyük vurgu yaptığı gayet açıktır. Bundan bu husustaki
sorumluluğun büyüklüğü ve önemi açığa çıkmaktadır.
2- Kamu mallarına dokunma hususuna gelince; ondan
sakındırmıştır ve bu sakındırmaya da vurgu yapmıştır. Valilerden
bir vali ona çalım sattığında, Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
onu azarlamıştır ve onun durumu hakkında insanlara hitap
etmiştir.
Buhari, Ebu Hamid Es-Sa’idî’den şunu rivayet etmiştir: “Nebi
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem, İbn El-Letibe’yi Selim Oğullarının
zekâtları üzerine vali tayin etti. O, Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’e
geldiğinde, Rasul onu hesaba çekti. O da; ‘bu size aittir, bu da
bana hediye verilendir.’ dedi. Bunun üzerine Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
şöyle dedi: فَهَلا جَلَسْتَ فِي
بَيْتِ أَبِيكَ وَبَيْتِ أُمِّكَ حَتَّى تَأْتِيَكَ هَدِيَّتُكَ
إِنْ كُنْتَ صَادِقًا ثُمَّ قَامَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّه
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَخَطَبَ النَّاسَ وَحَمِدَ اللَّهَ وَأَثْنَى
عَلَيْهِ ثُمَّ قَالَ أَمَّا بَعْدُ فَإِنِّي أَسْتَعْمِلُ
رِجَالاً مِنْكُمْ عَلَى أُمُورٍ مِمَّا وَلانِي اللَّهُ فَيَأْتِي
أَحَدُكُمْ فَيَقُولُ هَذَا لَكُمْ وَهَذِهِ هَدِيَّةٌ أُهْدِيَتْ
لِي فَهَلا جَلَسَ فِي بَيْتِ أَبِيهِ وَبَيْتِ أُمِّهِ حَتَّى
تَأْتِيَهُ هَدِيَّتُهُ وَاللَّهِ لا يَأْخُذُ أَحَدُكُمْ مِنْكم
شَيْئًا بِغَيْرِحَقِّهِ إِلا لقي اللَّهَ يَحْمِلُهُ يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
“Doğruysan söyle! Sen babanın ve annenin evinde otursaydın o
hediyen gelir miydi?
Sonra Rasul
SallAllah’u
Aleyhi Vesellem ayağa kalkıp Allah’a hamd ve
senadan sonra insanlara hitap etti. Şöyle dedi: Ben
sizden bir adama, Allah’ın bana yüklediği bazı işlerin üzerine
görevli tayin ediyorum. Sonra biriniz bana gelip, bu sizin için,
bu da bana verilen hediyedir, diyor. Doğruysa söyleyin, o babası
ve annesi evinde otursaydı, ona hediyesi gelir miydi? Allah’a
yemin olsun ki; sizden birisi hakkı olmaksızın ondan bir şey
alırsa, Kıyamet Günü Allah’a onun sorumluluğunu taşıyarak
gelir.”
Bu, o kişiyi Allah Subhenehû ve Teala’nın hesaba
çekeceği ve amelinden dolayı cezalandıracağı anlamına
gelmektedir. Bu, yöneticiyi kamu mallarına, herhangi bir
şekilde, fetva ve yorum altında olmaksızın, dokunmaktan şiddetli
bir şekilde sakındırmaktadır.
3-Yöneticinin kendisi ile hükmetmesinin vacip olduğu hükümler
bakımından izaha gelince; Şer’iat Koyucu, bu hükümleri
yönetici için belirledi, sonra da onu Allah’ın Kitabı ve
Rasulü’nün Sünneti ile yönetmekle zorunlu kıldı. Ona Kitap ve
Sünnette içtihad yapma hakkı verdi. Ona, İslâm’dan başkasına
bakmasını ya da İslâm’dan başkasından bir şey almasını
kesinlikle nehyetti. Yöneticinin Kitap ve Sünnetle
sınırlandırılması, Kur'an ayetlerinde gayet açıkça ortadadır.
Zira Allah’u Teâlâ şöyle demiştir:
وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا
أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الظَّالِمُونَ - الْفَاسِقُونَ
- الْكَافِرُونَ
“Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerdir,
fasıklardır, kâfirlerdir.”
Bu, yönetimin Allah Subhenehû ve Teala’nın indirdiği
ile sınırlandırılması demektir. Allah’ın, Rasulü Efendimiz
Muhammed SallAllah’u
Aleyhi Vesellem’e indirdiği ise, lafız ve mana
olarak Kur’an’ı Kerim’dir, lafız değil de mana olarak ise
Sünnettir. Böylece yönetici, yönetiminde Kitap ve Sünnetin
sınırları ile sınırlı olmuş olur. Şer’iat Koyucu, yöneticiye
Kitap ve Sünnette içtihad yapmasını yani Kitap ve Sünneti
anlamakta ve onlardan hükümler çıkartmakta gayret sarfetmesini
caiz kılmıştır.
Nitekim Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem Muaz’ı Yemen’e
gönderirken ona şöyle demiştir: “Ne ile
hükmedeceksin?” dedi. O; ‘Allah’ın Kitabı ile’ dedi. Rasul;
“Onda bulmazsan?” dedi. O; ‘Rasulullah’ın Sünneti ile’
dedi. Rasul; “Onda bulmazsan?” dedi. O; ‘İçtihat
edeceğim.’ dedi. Bunu üzerine Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
şöyle dedi: “Allah’ın Rasulü’nü, Allah ve Rasulü’nün sevdiği
hususa muvaffak kılan Allah’a hamd olsun.”
İçtihatta hata yaptığında yöneticiye bir ecir vermiştir.
Böylelikle yöneticiyi içtihad yapmaya cesaretlendirmektedir ve
onu nâsların zahirinde donup kalmaktan uzaklaştırmaktadır.
Nitekim Buhari, Amru b. El-Âs’dan Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
şöyle derken işittiğini rivayet etti:
إِذَا حَكَمَ الْحَاكِمُ فَاجْتَهَدَ
ثُمَّ أَصَابَ فَلَهُ أَجْرَانِ وإذا حكم فإجتهد ثم أخطا فله أجر
“Bir yönetici hükmettiğinde içtihad edip isabet ederse ona
iki ecir vardır. Hükmettiğinde içtihad edip hata ederse ona bir
ecir vardır.”
Şer’iat, yöneticinin kendileriyle hükmettiği
hükümleri –başkası değil İslâm olmaları bakımından-
sınırlandırmakta çok aşırı özen göstermiştir. Hata etse de,
yöneticiye içtihad hakkı vermiş olmasına rağmen Şer’iat,
yönetimi İslâm ile sınırlandırmakta çok tavizsiz olmuştur.
İslâm’dan başkası ile yönetmekten hatta İslâm’dan başkasından
bir hüküm dahi sormaktan ya da İslâm’dan olmayan bir şeyi
İslâm’a ortak kılmaktan nehyetmiştir.
Allah’u Teâlâ, Rasule hitaben şöyle dedi:
وَأَنْ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا
أَنزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ
يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ
“Aralarında
Allah’ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma.
Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni
saptırmamalarına dikkat et.”
عن ما جاءك من الحق
فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ
أَهْوَاءَهُمْ “Artık
aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet, sana gelen gerçeği
bırakıp da onların arzularına uyma.”
Rasule hitap, ümmeti için de hitaptır. O halde bu, her yönetici
için bir hitaptır.
Müslim, Aişe RadıyAllah’u Anha’dan Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
şöyle dediğini rivayet etti:
مَنْ عَمِلَ عَمَلاً لَيْسَ عَلَيْهِ أَمْرُنَا فَهُوَ رَدٌّ
“Kim
hakkında emrimiz olmayan bir iş yaparsa o red olunur.”
Aişe RadıyAllah’u Anha’dan başka bir rivayette ise
Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi Vesellem şöyle demiştir:
و من أحدث في أمرنا هذا ما ليس منه
فهو رد “Kim
bizim emrimizde (dinimizde) olmayan bir şeyi sonradan
ortaya koyarsa o red olunur.”
Buhari, Ubeydullah b. Abdullah’dan İbn Abbâs RadıyAllah’u
Anh’un şöyle dediğini rivayet etti: “Rasulullah’a
indirilen Kitabınız taptaze dururken, kitap ehline bir şey
hakkında nasıl soru sorarsınız? O Kitabınızı lekesiz tertemiz
olduğu halde okuyorsunuz. O size; kitap ehlinin, Allah’ın
Kitabını değiştirdiklerini, başkalaştırdıklarını, eliyle yazıp,
‘Az para karşılığı satmak için bu Allah katındandır’ dediklerini
anlatmaktadır. İlimden size gelen, onlara soru sormaktan nehy
etmiyor mu?”
Böylelikle, kendisi ile hükmedilmesi gerekenin belirlenmesi
açığa çıkmaktadır. Yöneticinin, yönetimle ilgili hükümlerde
sorumluluğu Allah’ın indirdiği ile sınırlandırılmıştır.
Yöneticiye vacip olan bu sorumluluklar, Şer’iat Koyucunun genel
sorumlulukları gayet açık bir şekilde belirlediğini
göstermektedir. Yönetici üzerindeki bu sorumluluklar onun; bir
halife ya da onun muavini ya da âmil –ki bunların hepsi de
yöneticidir ve bu sorumluluklarla kayıtlıdır– olmasına
bakmaksızın bir yönetici olması bakımındandır. Şöyle ki; bunlar
valilerin, emirlerin ve diğer yöneticilerin sorumlulukları
olduklarında aynı zamanda halifenin sorumlulukları
olmaktadırlar. Çünkü bunlara emir vacip olunca, genel
sorumluluğu üstlenen kimseye evlâ babından vacip olur. Ayrıca,
ister halife olsun ister vali olsun, Müslümanların işlerinden
bir iş üstlenen herkesi kapsayan genellikte gelmiş bazı hadisler
vardır. Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şu sözleri gibi:
“Allah’ın, kendisini bir tebâdan sorumlu kıldığı kul.”,
“Ümmetimin (yönetim) işinden bir şey üstlenen kimse.”,
“Genel bir emirin aldatmasından daha büyük bir aldatma.” Ve
Allah’u Teâlâ’nın şu sözü; “Kim... hükmetmezse.” Bütün bu
sözler, valiyi de halifeyi de kapsayan genel bir lafızla
gelmişlerdir. Rasul’ün hitabı, vali olsun halife olsun her
yöneticiye hitaptır.
Ayrıca Rasul SallAllah’u
Aleyhi Vesellem halifenin tebasından sorumluluğunu
nâs olarak, içerisinde genel sorumluluğun mücmel bir şekilde
açıklandığı şu hadiste beyan etmiştir.
Buhari, Abdullah b. Ömer’den Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
şöyle dediğini rivayet etti:
أَلا كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ
فَالإمَامُ الَّذِي عَلَى النَّاسِ رَاعٍ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ
رَعِيَّتِهِ وَالرَّجُلُ رَاعٍ عَلَى أَهْلِ بَيْتِهِ وَهُوَ
مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ وَالْمَرْأَةُ رَاعِيَةٌ عَلَى أَهْلِ
بَيْتِ زَوْجِهَا وَوَلَدِهِ وَهِيَ مَسْئُولَةٌ عَنْهُمْ
“Dikkat edin! Hepiniz çobansınız ve güttüğünüzden
sorumlusunuz. İnsanlar üzerinde olan imam çobandır, tebaasından
sorumludur. Erkek, evinin halkına çobandır, güttüğünden
sorumludur. Kadın, evinin ev halkı ve çocuklarına çobandır,
onlardan sorumludur. Dikkat edin! Hepiniz çobansınız ve
güttüğünüzden sorumlusunuz.”
Dolayısıyla halife, tebasından genel bir sorumlulukla sorumlu
kılınmıştır. Böylelikle yönetici üzerindeki genel sorumluluk,
emir üzerinde olduğu gibi halife üzerine de olmaktadır.
Şer’iat Koyucu, yöneticinin bu genel sorumlulukların yükünü
taşımasını yönlendirme ve yasama ile tamamen garanti altına
almıştır.
Yönlendirmeye gelince; yöneticiyi, bu sorumlulukları
ihmal ettiğinde, yükünü taşımadığında Allah Subhenehû ve
Teala’nın azabından sakındırmıştır. Bu sorumluluklar
hakkında üzerinde bulunduğu hususu yerine getirmeyen zayıf
birisi, onları aldığında bu sorumlulukların Kıyamet Günü “utanç”
ve “pişmanlık” olduğunu açıklamıştır. Rasul, Allah’tan
İslâm ümmetine sıkıntı verene sıkıntı vermesini dilemiştir.
Allah Subhenehû ve Teala ümmeti nasihatla ihata
etmeyen kimseye Cenneti haram kılmıştır. Ve benzeri, yöneticiye
sorumluluklarını yerine getirmemesinin akıbetinin Allah’ın azabı
olduğunu açıklayan sakındırmalar vardır.
Fakat Şer’iat bununla yetinmedi. Yöneticinin sorumluluklarını
yerine getirmesi hususunda ümmeti denetleyici kıldı. Ümmeti,
sorumluluklarını ihmal ettiğinde ya da tasarruflarında kötü
davrandığında, yöneticiyi eleştirmekle zorunlu kıldı. Onda küfür
apaçık ortaya çıktığında ve İslâm dışı hükümlerle yönetmeye
başladığında yöneticiyle kılıçla savaşmasını ümmete emretti.
Yöneticiye karşı çıkıp eleştirme yolunda öldürüleni, şehitlerin
efendisi saydı.
Nitekim Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle dedi:
سيد الشهدأء حمزة بن عبد المطلب ورجل
قام إلى إمام جائر فأمره ونهاه فقتله
“Şehitlerin efendisi,
Hamza b. Abdulmuttaliptir ve zalim bir imama karşı çıkıp ona
(marufu) emreden, (münkerden) nehyeden sonra da o imam
tarafından öldürülen adamdır.”
Şer’iat, yöneticinin ihmalkârlığından razı olup onun peşinden
giden kimseyi, Allah Subhenehû ve Teala’nın huzurunda
sorumlu kılıyor ve onun Allah’ın yaptırımından kurtulmayacağını
bildiriyor.
Müslim, Ümmü Seleme’den Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
şöyle dediğini rivayet etti:
سَتَكُونُ أُمَرَاءُ فَتَعْرِفُونَ وَتُنْكِرُونَ فَمَنْ عَرَفَ
بَرِئَ وَمَنْ أَنْكَرَ سَلِمَ وَلَكِنْ مَنْ رَضِيَ وَتَابَعَ
قَالُوا أَفَلا نُقَاتِلُهُمْ قَالَ لا مَا صَلَّوْا
“İleride birtakım emirler olacak. Onları tanırsınız
ve inkâr edersiniz. Kim tanırsa beri olur. Kim inkâr ederse emin
olur. Fakat kim razı olur ve peşinden giderse ...” Dediler
ki; ‘Onlarla savaşmayalım mı?’ Dedi ki; “Hayır, namazı
kıldırdıkları sürece!”
Başka bir rivayette ise şöyledir:
فَمَنْ كَرِهَ فَقَدْ بَرِئَ وَمَنْ أَنْكَرَ فَقَدْ سَلِمَ
وَلَكِنْ مَنْ رَضِيَ وَتَابَعَ
“Kim kerih görürse beridir/ayrı tutulur.
Kim inkâr ederse emin olur. Fakat kim razı olur ve peşinden
giderse...”
Bu ikinci rivayet birinci rivayeti tefsir etmektedir. Zira;
فمن عرف بريء
“kim tanırsa beri olur” sözü hakkında bu
hadisi şerh ederken Nebevî şöyle diyor: “Allah en iyi bilendir.
Kim, hakkında şüpheye düşmeksizin münkeri tanırsa, onun günahı
ve yaptırımından kurtulmaya götüren yol onun için belli olur. O
yol ise, o münkeri eliyle veya lisanı ile değiştirmesidir. Aciz
olunca da onu kalbiyle kerih görmesidir.”
Hadiste geçen; ومن أنكر سلم
“kim inkâr ederse emin olur” sözü; o münkeri eli ve dili
ile değiştirmeye gücü yetmeyen kimse, onu kalbi ile inkâr eder.
Onu kerih görmesi onu günaha girmekte onlara ortak olmaktan emin
kılar. Fakat kim razı olup peşinden giderse yani onların
fiillerine kalbi ile razı olup amelde onların peşinden giderse,
beri olmaz ve emin olmaz.
Bu hadiste, Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem yöneticiyi eleştirmeyi
emrediyor. Bu eleştirmenin de kılıç olmamak yani savaş
olmamak koşuluyla, eli ile mümkün olan her vesile ile
olmasını, lisan ile kayıtsız olarak yani herhangi bir sözle
olmasını, ya da el ve dil ile inkârdan/eleştirmekten aciz olunca
kalp ile olmasını vacip kılmıştır. İnkâr etmeyeni, günahta
yöneticiyle ortak saymıştır. Zira kim yöneticilerin yaptıklarına
razı olup o hususta peşlerinden giderse günahtan kurtulmuş ve
ayrı tutulmuş olmaz demiştir.
Ancak bu inkâr, ancak yöneticilerin, İslâm ile hükmederken kötü
davrandıklarında olur. İslâm’ın tatbikinden dışarı çıkıp küfür
hükümlerini tatbik ettiklerinde Şer’iat; el, dil ve kalp ile
inkâr etmekle yetinmeyip onlara karşı değişim yolunun ya da
onları değiştirme yolunun kılıç ve savaş olduğunu göstermiştir.
Zira Müslim’in rivayet ettiği Ümmü Seleme hadisinde şöyle
geçmektedir: قَالُوا أَفَلا
نُقَاتِلُهُمْ قَالَ لا مَا صَلَّوْا “Dediler ki;
‘Onlara savaş açmayalım mı?’ Dedi ki; “Hayır, namaz
kıldırdıkları sürece!”
Bir başka rivayette ise şöyledir:
يَا رَسُولَ اللَّهِ أَلا
نُقَاتِلُهُمْ قَالَ لا مَا صَلَّوْا “Onlarla
savaşmayalım mı ya Rasulullah? dediler. O da; “Hayır, namaz
kıldırdıkları sürece!” dedi.”
Müslim’in rivayet ettiği Avf b. Mâlik hadisinde ise şöyle
geçmektedir: قِيلَ يَا رَسُولَ
اللَّهِ أَفَلا نُنَابِذُهُمْ بِالسَّيْفِ فَقَالَ لا مَا
أَقَامُوا فِيكُمُ الصَّلاةَ “Denildi ki; Ya
Rasulullah, onlara kılıçla karşı savaşmayalım mı? O da dedi ki;
“Hayır, aranızda namazı ikame ettikleri sürece.”
Bir başka rivayette şöyle dediler:
قلنا يا رسول الله أفلا ننابذهم
عِنْدَ ذَلِكَ قَالَ لا مَا أَقَامُوا فِيكُمُ الصَّلاةَ
“Dedik ki; Ya Rasulullah, o
durumda onlara (kılıçla) karşı savaşmayalım mı? O da dedi ki;
“Hayır, aranızda namazı ikame ettikleri sürece.”
Buhari’nin Ubâde b. Es-Sâmit’den yaptığı rivayette ise şöyle
geçmektedir: “Nebi
SallAllah’u Aleyhi Vesellem bizi çağırdı. Ona biat
ettik. Bizden aldığı (söz, ahit) arasında şu vardı: Ona,
hoşumuza giden ve gitmeyen, bize kolay, sevimli zor gelen
hususlarda dinleyip itaat edeceğimize dair biat etmemiz, yönetim
ehli ile çekişmemiz. Dedi ki;
إِلا أَنْ تَرَوْا كُفْرًا بَوَاحًا عِنْدَكُمْ مِنَ اللَّهِ فِيهِ
بُرْهَانٌ “Ancak,
yanınızda Allah katında geçerli ilgili bir burhan ile
açık bir küfür görmeniz müstesnadır.”
Bu hadislerin mefhumu şudur: Açık bir küfür gördüğümüzde ehli
ile çekişiriz, aramızda namaz kılmadıklarında onlara kılıçla
karşı çıkar ve savaşırız. “Onların namazı ikame etmeleri”
tabiri yönetici için İslâm ile yönetime bir kinayedir. Yani
yöneticiler İslâm ile yönettikleri sürece savaş, çatışma,
çekişme yok, demektir. İslâm’dan başkası ile yönettiklerinde,
işte o zaman onlarla savaşmak, çekişmek, çatışmak vacip olur.
İslâm’ın, genel sorumlukların yerine getirilmesini tam bir
güvence altına almış olması böyle olmaktadır.