Cihad,
mutlak olarak farzdır. Bir şeyle kayıtlı ve bir şeyle şartlı
değildir.
Zira cihad hakkındaki şu
ayet mutlak olarak gelmiştir:
كُتِبَ
عَلَيْكُمْ الْقِتَالُ
“Kıtal üzerinize yazıldı/farz
kılındı.”
Dolayısıyla cihadın farz
oluşunda halifenin varlığının bir ilgisi yoktur. Bilakis cihad,
Müslümanlar için bir halife olsa da olmasa da farzdır. Ancak
Şer’iata göre Hilafeti belirlenmiş ve Hilafetten çıkış
sebeplerinden biri ile dışarı çıkmamış Müslümanlar için bir
halife olduğunda cihad işi, halife olarak kaldığı sürece
halifeye ve onun içtihadına devredilmiş olur, facir de olsa.
Hilafet merkezinde kaldığı sürece, tebaanın halifenin ondan
uygun gördüğü hususa itaat etmesi gerekir. Onlardan birisine
facir bir emir/komutan ile cihad için sefere çıkmasını emretse
de ona itaat etmesi gerekir.
Çünkü Ebu Davud’dan Ebu
Hureyre’ye dayanarak yapmış olduğu rivayette Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem
şöyle demektedir:
الْجِهَادُ وَاجِبٌ عَلَيْكُمْ مَعَ كُلِّ أَمِيرٍ بَرًّا كَانَ
أَوْ فَاجِرًا
“İster
dindar olsun, ister facir olsun, her emir ile birlikte cihad
etmek üzerinize vaciptir.”
Müslümanların halifesine,
her dönemde bizzat kendisinin cihada çıkmak hususunda azami
çaba sarf etmesi ya da Müslümanlardan ordular ve seriyeler/küçük
askerî birlikler göndermesi sonra da Allah’ın nusreti/yardımı
hakkındaki şu sözüyle yapmış olduğu güzel vaadine güvenmesi
vaciptir:
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا
إِنْ تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ
“Ey iman edenler! Eğer Allah’a
(dinine)
yardım ederseniz Allah da size yardım eder.”
Halifenin ülkenin her
tarafında kâfirlere karşı yeterli dirence sahip ordu
hazırlamaya başlaması gerekir. Halifeye, ülkenin mevzilerinden
herhangi bir mevzisini düşmanla savaşmaya yeterliliği olan
Müslümanlardan bir gruptan yoksun bırakması caiz olmaz.
Bilakis bütün mevzilerin daima İslâmî ordu ile dolu olması
kaçınılmazdır. Müslümanları ve ülkelerini düşmanın zararından
koruyacak kaleler, hendekler ve her ne gerekli ise onu yapması
vaciptir. İslâm Devletini ve İslâm ülkesini kâfirlerden ve
hilelerinden koruyacak her çeşit kuvveti gücü nispetinde
hazırlaması vaciptir.
Halifenin,
ordunun siyaseti ve idaresinde ordunun komutanlığını fiilen
bizzat kendisinin üstlenmesi vaciptir. O, ordunun başına
askeri uzmanlığı olan bir komutan tayin ederken onu sadece
kendisine vekil olarak tayin eder. Çünkü halife ordunun
onursal komutanı değil, fakat fiili komutanıdır. Nitekim Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
ordunun komutanlığını bizzat kendisi üstlenmiştir. O
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
seriyeler gönderirken ordunun komutanı olması itibarı ile
onları gönderiyordu. Ömer, Şam ve Fars’taki ordu komutanlarına
tafsili talimatlar gönderiyordu. Bu da halifenin ordunun fiili
komutanı olduğuna delâlet eder. Tebanın her ferdinin halifeye
itaat etmesi farz olduğu gibi, ister er olsun ister komutan
olsun ordunun her ferdinin halifeye itaat etmesi farzdır.
Nitekim
Müslim, Ebu Hureyre yoluyla Nebi
SallAllah’u
Aleyhi Vesellem’in
şöyle dediğini rivayet etti:
مَنْ
أَطَاعَنِي فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ وَمَنْ يَعْصِنِي فَقَدْ
عَصَى اللَّهَ وَمَنْ يُطِعِ الأمِيرَ فَقَدْ أَطَاعَنِي وَمَنْ
يَعْصِ الأمِيرَ فَقَدْ عَصَانِي
“Kim bana itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim bana
isyan ederse Allah’a isyan etmiş olur. Kim emire itaat ederse
bana itaat etmiş olur.”
Müslim yine
Ebu Hureyre yoluyla Nebi
SallAllah’u
Aleyhi Vesellem’in
şöyle dediğini rivayet etti:
إِنَّمَا
الإمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ
“İmam
kalkandır. Onun ardında savaşılır ve onunla korunulur.”
İmamın
“kalkan” olmasının manası;
“koruyucu örtü” olması demektir. Çünkü O, düşmanın
Müslümanlara eziyet vermesine engel olur.
Ancak halife, sadece
insanların gücünün yettiği hususta tereddütsüz kesin emir
vermelidir. Dolayısıyla insanların güçlerinin yetmediğini
bildiğinde onlara zorlayıcı emir vermemelidir. Aynı şekilde
Müslümanları helak edici hususlara sürüklememelidir. Onlara,
onları vefasızlığa sevk etmesinden korkulan hususları
emretmemelidir.
Bu izahat, halifenin var
olduğu durumla ilgilidir. Halifenin olmadığı zamanda da cihad
hiçbir şekilde tehir edilmez, engellenmez. Çünkü cihadın tehir
edilmesiyle, onun maslahatı elden kaçar. Halife, başına bir
komutan tayin edip bir ordu gönderdiğinde, komutan öldürülür
ya da ölürse, ordunun içlerinden birisini emir tayin etmesi
hakkı vardır. Nebi
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
ashabının Mute ordusunda yaptığı gibi. Bunu da Rasul
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem
tasvip etmiştir. Ordunun bir emiri olduğunda, ordudan kimsenin
emirin izni olmaksızın herhangi bir gaye ile savaş alanından
dışarı çıkma hakkı yoktur. O emir bir şeyin yapılmasını ya da
terk edilmesini emrettiğinde ona itaat vacip olur, muhalif
olmak ise haram olur.
Çünkü Allah’u Teâlâ şöyle
dedi:
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ
الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَإِذَا كَانُوا مَعَهُ
عَلَى أَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتَّى يَسْتَأْذِنُوهُ
“Mü’minler ancak Allah’a ve Rasulü’ne inanmış kimselerdir.
Onlar onunla ortak bir iş üzerindeyken ondan izin istemedikçe
bırakıp gitmezler.”
Bu ayette Nebiye uygun
düşen halifeye de uygun düşer. Emir halifeye kıyas edilir.
Bunun delili de Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
şu sözüdür: مَنْ
أَطَاعَنِي فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ وَمَنْ يَعْصِنِي فَقَدْ
عَصَى اللَّهَ وَمَنْ يُطِعِ الأمِيرَ فَقَدْ أَطَاعَنِي وَمَنْ
يَعْصِ الأمِيرَ فَقَدْ عَصَانِي
“Kim bana
itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim bana isyan ederse
Allah’a isyan etmiş olur. Kim emire itaat ederse bana itaat
etmiş olur.”