İNGİLİZLER KANUNİ VE SİYASİ USLUBUNU DEĞİŞTİRİYOR Bu şekilde Mustafa Kemal fikirlerini yaymak ve taraftarlar
toplamaktan ve Mayıs ayına yani 1919 senesinde rolünü oynamasının zamanı
gelinceye kadar bundan başka bir şey yapmadı. Müttefikler siyasî krizlerle
netice alamayınca, adamları kanunî/yasal yollardan Hükümeti elde edemeyince,
Osmanlı Devleti’ni diğer parçalarından ayırıp, Hilâfet’i
yıkıp yerine Türkiye Cumhuriyetini kurmak için başka bir üsluba başvurdular.
Bu hususta yaptıkları; siyasî, inkılabî ve devletler arası işlerdi. Buna
İtalya'nın İzmir’i işgal etmek için harekete geçmesi ve Fransa'nın
Silistre'yi ganimet olarak almak için ısrar etmesi sebep oldu. İngilizler
bizzat Türkiye'nin içinden müttefikler aleyhinde bir hareket meydana
getirmedikçe Türkiye'de projelerini gerçekleştiremeyeceklerini rakipleri
Fransa ve İtalya'yı kendi stratejik mevkilerinden uzaklaştıramayacaklarını
anladılar. İtalya, Nisan 1919 da Antalya ve havalisini işgal ettikten sonra,
Yugoslavya'nın bir parçası olan Fyum'u işgal etmiş, müttefikler adına da
İzmir’i işgale kalkışmıştı. İngiltere ve Fransa buna, karşı
gelmişler, bu harekete karşı durmayı kararlaştırmışlar, Anadolu'nun
Batı kıyıları ve İzmir'i işgal etmesine müsaade etmemişlerdi. Hatta
Doğu Akdeniz'de üstün duruma çıkmasına sebep olacağını ileri sürerek
Antalya'dan da çekilmesini istemeye başlamışlardı. Rusya'nın
katılımıyla aralarında yapılan, "İtalya'ya İzmir'i ve Batı Anadolu'yu
işgal hakkını" tanıyan anlaşma hükümsüz sayılmıştı. Sebebiyse, Rusya
imza koymadan harpten çekilmişti. Yunanlılara İzmir'i işgal ettirmek için
projelerini tatbike koymuşlar ve bunun icrası için harekete geçmişlerdi.
Diğer taraftan İngiltere Anadolu içlerinde kaynaşmalar
olduğunu, ve geniş çapta soygun ve yol kesme hadiselerinin vukuu bulduğunu,
teslim olmayan orduların fırkalarının enine boyuna memlekette
dolaştıklarını, nizamı ve emniyeti muhafazanın zaruretini, memleketin
emniyetiyle oynayan kimselere haddini bildirecek kuvvetli bir elin bulunması
zaruretini iddia etmeye başladı. İstanbul hükümetinden, güvenilen kuvvetli
bir şahsı asayişi temin edip devletin itibarını yeniden kazandırmak için
Doğu Vilayetlerine göndermesini istedi. Gayri resmî bir kanalla Mustafa
Kemal'in gönderilmesini tavsiye etti. Bu husus Harbiye Vekaletine danışıldı.
Mustafa Kemal'in planlarını bilmeyen Harbiye Vekaleti 1. Müsteşarı “Cevad
Paşa” onayladı. Fakat Harbiye Vekili, onun planlarını, emellerini bildiği
için şüpheli bir tavır takınıyordu. Buna rağmen bu mesele hemen kabul
edilerek haber Mustafa Kemal'e ulaştı. O, süratli bir tahkikin yapılması,
Şark Vilayetlerindeki karışık durum için zarüri tedbirlerin alınmasının
geniş bir yetki gerektirdiğini ve istediğinin yapılması gerektiğini söyledi.
Bakanlık, istediği her hususta müsbet cevap verdi.
Bu zamana kadar çok gizli şekilde
taraftar topladığından Sultana ve hükümete karşı her hangi bir düşmanlığı
bilinmiyordu. Daima sükut ediyordu. İstediği geniş yetkileri almakta hırsı
o dereceye vardı ki, kendisine vazifesi hususunda talimatlar gelince olduğu
gibi kabul etmedi, bunları düzeltti. Hedefine ulaştırabilecek bir şekle
koydu. Bu haliyle, Başvekil Damad Ferit Paşa'ya arzetti. O herhangi bir
incelemede bulunmadan imzaladı. Sonra Harbiye Vekiline sundu. O da küçük bir
tereddütten sonra mührünü koydu. Bunun birkaç suretini İngiliz Yüksek
Komiserine, müttefikler Başkumandanı Harington'a ve müttefik subaylarına gönderdi.
Nazarı dikkate alınacak meselelerden biri de şudur:
Memleketteki meydana gelen karışıklıkları bastırmakla yalnız İngiltere
uğraşıyordu. Fransa ise, mağlup düşen bu memleketten tehlikeli hiç bir
hareket beklemiyordu. Bunun için bu hususta her hangi bir ihtimam göstermedi.
Her ne olursa olsun Mustafa Kemal talimatları, istediği
yetkileri elde ettikten sonra Samsun'a gitmek için İnebolu adlı küçük bir
gemiyle Karadeniz yoluyla 15 Mayıs'ta İstanbul’dan Anadolu’ya hareket
etti.
İngilizlerin, Yunanlıların İzmir’i İşgal Etmelerini Organize Etmesi
Osmanlı hükümeti bu sırada 1919 Mayısının 2.
haftasında müttefiklerin "mütarekenin 7. maddesine" dayanarak İzmir'i işgal
edeceklerini duydu. Bu maddeye göre menfaatleri tehlikeye düşünce,
tehlikenin belirdiği noktaları işgal edebileceklerdi. Başvekil Damad Ferit
Paşa, İzmir Valisine, askerlerin kışlalarından ayrılmamaları ve şehir
sakinlerinin her hangi bir gösterisine kuvvetle engel olunmasına dair talimat
verdi.
14 Mayıs 1919 günü İngiliz Donanması İzmir sularında göründü.
Bu donanmanın kumandanı Amiral Kalsorb idi. Valiye müttefiklerin askerlerinin
karaya çıkmak üzere olduğu ve bunun için hazırlıklı olması lazım
geldiğine dair haber geldi. Amiral Valiyi çağırttı. Ona İzmir'i
Yunanlıların işgal edeceğini bildirdi. Bunu duyunca Vali bir çığlık
attı ve inanamayarak Amiralin yüzüne dikkatle baktı, Kendisini tutamadı, gözyaşları
ve hıçkırıklar arasında ümitsiz bir şekilde; "Yunanlılar..
İzmir'i işgal etmeye Yunanlılar mı gelecekler?"
diyordu. Kumandan; "Paris'ten bana gelen emir böyle." dedi.
Vali; “Bir şey çıkarsa mesul değilim. İleride
vukua gelecek şeyleri bilemem.”
dedi. Amiral; “İzmir'i Yunanlılardan başka kimse
işgal edemez, anladın mı?” dedi
Vali ise; "Üç yüz asker gönderiniz, bunlarla
Müslümanların kalbini teskin edeyim, İşgalin Yunanlılar tarafından
değil, müttefikler tarafından olduğunu izah edeyim. İşgalin geçici olduğunu
bildireyim." dedi. Amiral; "İmkansız,
imkansız."
deyip sözünü kesti.
Ertesi gün 15 Mayıs 1919 sabahı, Mustafa Kemal’in Şark
Vilayetlerinde ki kımıldanmaları yatıştırmak için Osmanlı Hükümeti ve
İngilizler tarafından vazifeli olarak gönderildiği ve İstanbul'u terk
ettiği gün, Yunan askerleri İzmir Kordonunda karaya çıkmaya başladılar.
Yunan azınlıkları onları karşılamaya çıkmışlardı. Yunanlıların
heyecanı tarif edilemeyecek derecedeydi. Naralar atıyorlar; Yunan askerleri
İzmir caddelerinde dolaşıyorlardı. Türk askerleri ise, Başbakandan gelen
sıkı tembihe uyarak kışlalardan çıkamıyorlardı. Yunanlı azınlıklar ve
Yunan askerleri sevinç gösterileri yapıyorlar, meydan okuyarak ve insanları
rahatsız ederek caddelerde dolaşıyorlardı. Buna rağmen ahali ve ordu sükut
ediyordu.
Yunan askerleri Hükümet binasının Önüne gelince kimin
tarafından olduğu bilinmeyen bir el ateş edildi. Malum olan husus bunun
Yunanlı askerleri heyecana getirmek için yapıldığıdır. Yunanlılar bunu
işitir işitmez bir an durakladıktan sonra Osmanlı askerlerini ve halkı
kurşun yağmuruna tuttular. Bir çoklarını öldürüp yaraladılar.
Bazıları nefsini müdafaa ediyordu. Böylece heyecan ve başıboşluk aldı yürüdü.
Yunanlılar hınçlarını aldılar, kinlerini boşalttılar. Müslümanların
kanını akıtarak yüreklerinin yangınlığını söndürdüler. Subayları
tahrik etmek için yüzlerine tükürüyorlar. Her Türk'ü, fesini kendi
ayaklarının altında çiğnetmeye mecbur ediyorlardı. Muhalefet gösterenleri
vahşice kılıçla öldürüyorlardı. Sonra Müslüman kadınlarının peçelerini
yırtmaya başladılar. Rıza göstermeyenleri öldürüyorlar, müslüman
evlerini yağma ediyorlar, hakaret ve tahrikin, ihanetin her çeşidini
yapıyorlardı. Şüphesiz bu kurulmuş bir projeyi/planı tamamlamak için yapılan
doğal olmayan bir harekettir.
Bu vahşiyane hareketler ve korkunç tahrikler esnasında; 19
Mayıs 1919 da İngilizlerin filosu ve Yunanlıların gemileri arasında İzmir
körfezinde İnebolu gemisi göründü, ondan Mustafa Kemal inerek şehre girdi.
Şöyle ki; Mustafa Kemal, İnebolu gemisiyle 15 Mayıs'ta Samsun'a Karadeniz
yoluyla ulaşmak için İstanbul’u terk etmişti. Fakat Samsun'a gideceği
yerde İzmir'e gitti.
Hükümetin bundan haberdar olduğu anlaşılıyor. Çünkü
Damat Ferit Paşa 16 Mayıs 1919 gecesi yani İstanbul'u terk ettiği gecenin
yarısında İngiliz yüksek komiser temsilcisiyle hemen görüşme talebinde
bulundu ve ona Sultanın Şark bölgelerine Mustafa Kemal’i gönderme görüşünden
vazgeçtiğini izah etti. Çünkü ona Mustafa Kemal'in dahili bölgelerde
huzursuzluk çıkararak tahrik etmek niyetinde olduğu haberleri geldi. Bundan
dolayı her ne pahasına olursa olsun yolculuğu esnasında tutuklanması
gereklidir. Ona yolunu kapatacakları ve iadesi için emirler vereceklerini
bildirdiler. Fakat bunlardan hiçbiri olmadı. Böylece Mustafa Kemal gemisini
İzmir’e doğru devam ettirdi ve tam Yunanlıların, tahrik ve şiddetle
meydan okumaları esnasında, 19 Mayıs'ta ulaştı.
Şehre ulaşınca hemen vilayet erkanını toplayarak
kendisinin Yunanistan'a karşı tedbirler alacağına dair onları haberdar etti
ve bu tedbirlerin mahiyetine Sultanın muvafakat gösterdiğini söyledi. Sonra
Yunanlıları hedef göstererek asker ve sivil komutanları ve liderleri toplayıp
milli gösteriler yapmak için insanları hazırlamalarını söyledi. Hıristiyanlara
dokunmamasını ikaz edip gösterilerde barışçı olmasını talep etti.
Onlara şunu söyledi:
“Ahaliden müteşekkil büyük toplantı oluşturarak
ateşli hutbeler vererek bu hutbelerde milli duyguların tahrik ve Türk halkının
canlılığının izhar edilmesinin gerekli olduğu esasına dayanarak Pazartesi
günü milli gösteri tertiplenmesinin bitmiş olması gerekir. Gösterilerin,
yürüyüşlerin, mitinglerin müttefiklerin adalet hislerini tahrik edici ve
üzerimize vakı olan zulmü kendilerine duyurucu biçimde barışçı
olmasını istiyoruz. Ben tamamen şuna kaniyim, bizim barışçı ve millî
gösterilerimiz, zekalı İngilizleri ve şeref sahibi bazı batılıları
harekete geçirerek millî ilişkilerimizin en incesine utanç verici
müdahalelerine sınır koyacaktır. Gösteriler vilayetin her tarafında
olmalıdır. Azametli devletlere ve Babıâliye, etkileyici telgraflar gönderilmelidir.
Hıristiyanlara karşı sorumsuzca herhangi bir kimsenin müdahale etmesinden
sizleri kesinlikle sakındırıyorum. Gösterilerimizin milli, barışçı
olması gereklidir."
Böylece Sultan makamlarına ahaliden telgraflar yağmağa
başladı. Birisinde şöyle deniliyordu: "Memleket
tehlikededir." Diğer bir
telgrafta ise; "Artık merkezi hükümet asli
görevleriyle kaim olacak durumda değildir."
başka bir telgrafta şöyle deniliyordu: "Memleketimizin
istiklalini muhafaza etmemiz ancak ümmetin iradesi ve onun gayretiyle
mümkündür." En sert
telgraflardan biri, Sinop gibi önemli bir Harbiye Limanından
İstanbul'a gönderilmişti. Büyük bir heyecanla kaleme alınan telgrafta şöyle
deniliyordu: "Türk Milletinin başında Avrupalıların istedikleri
gibi evirip çevirdiği bir hükümet varken onun yaşaması mümkün değildir."
Mustafa Kemal’in Hilâfet’e Karşı
Devrimde İlk Adımı Atmaya Başlaması
Bunun neticesi Sinop Valisi azledildi. Sultan namına
Başvekil ile Mustafa Kemal arasında telgraflar trafiği oldu. Sultan hemen
Mustafa Kemal’in dönmesinde ısrar etti. O da bunu reddedip şu telgrafı gönderdi:
"Memleket istiklalini eline alıncaya kadar Anadolu'da kalacağım." Bu açık söz, dinlememezlik, ihtilale doğru ilk
adımdı. Bundan sonra Anadolu'da diyar diyar dolaşarak taraftar topluyordu.
Nihayet ihtilali alevlendirdi.
Hilâfet’in kaldırılmasını, Osmanlı Devleti’nin yani onların deyimine
göre Osmanlı imparatorluğunun diğer parçalarından ayrılmasıyla
neticelenen hareketini Mustafa Kemal böylece başlattı. Yalnız bu vak'alardan
kesin olarak anlaşılıyor ki; her şeyi, ihtilali hazırlayanlar
İngilizlerdi. Bu işlerle meşgul olması için Mustafa Kemal’i gönderenler
de onlardı. Şark Vilayetlerinde kaynaşmalar olduğunu bunların
bastırılması için bizzat onun gönderilmesini isteyen, Donanmalarının
himayesinde İzmir'i Yunanlılara işgal ettiren, bu milli ruhu alevlendiren,
işkence ve tahrikleri yaptıran, Sultan'ın dönmesini talep etmesine rağmen
Mustafa Kemal’i İzmir'e çağıran, bu karışıklıklar ve acıklı durumu
istismar ederek insanları, onun etrafında toplansın diye göz yumanlar yine
İngilizlerdi. Bu vakalar bunun böyle olduğunu en açık bir şekilde gösteriyor.
Hadiseleri bilen herkesi, bu noktalara parmak basmaya zorluyor. |