EVLİLİK HAYATI
Kadın, evlilik hayatında erkeğin ortağı değil
arkadaşıdır. İkisi arasındaki ilişki; iki ortağın arasındaki
ilişki gibi değildir. Hayat boyu bir arada yaşamaya zorlanmış
değillerdir. Onların arasındaki ilişki arkadaşlık ilişkisidir.
Biri diğeriyle her yönü ile tatmin edici bir arkadaşlık içerisindedir.
Bu arkadaşlıkta biri diğeri ile huzur bulur. Zira Allah, kadını,
kocası için tamamlayıcı, huzur kaynağı olarak yaratmıştır.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"O ki, sizi bir tek nefisten yarattı ve ondan
da bir eş yarattı ki, onunla sükunet bulsun."
"Kendileri ile huzura kavuşacağınız kendi
nefislerinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet var etmesi
de O'nun ayetlerindendir."
Sükunet; huzur bulmaktır. Yani erkeğin eşi ile,
kadının da erkeği ile huzur bulmasıdır. Her ikisi birbirini arzular
ve birbirinden kaçmaz. Evlenmede asıl olan huzur bulmaktır, evlilik
hayatının aslı tatmindir. Ta ki bu arkadaşlık, eşler arasında
mutluluk getirsin. Bu durum, İslâm Şeriatı’nın gereği olarak
kadının erkek üzerindeki, erkeğin de kadın üzerindeki karşılıklı
haklarının ikamesidir. Bu konuda ayetler ve bir hayli hadisler
vardır. Allah şöyle buyuruyor:
"Onların da erkeğin hakları gibi hakları
vardır."
Yani,
erkeğin kadının üzerinde olan hakkı gibi kadının da erkek
üzerinde hakkı vardır. İbni Abbas, bu konuda şöyle buyuruyor: "Ben
eşimi süslüyorum, onun beni süslediği gibi; istiyorum ki, onun
benim üzerimdeki hakkını tam vereyim ve onun üzerinde olan hakkımı
tam alayım. Çünkü, Allah (c.c.)
şöyle buyuruyor: "Erkeklerin
kadınların üzerindeki hakkı gibi, kadınların da onların üzerinde
hakkı vardır."
Yani,
günaha yol açmadan onları süslemeli."
İbni Abbas'tan gelen bir başka rivayet ise şöyledir:
"Onlarla güzel sohbet
etmeli, onlara verdiği görevde itaat ettikleri gibi onlara güzel
muamele etmelidir."
Allahu Teâla, iki eş arasında, güzel muameleyi
emreder: "Onlarla güzel
geçinin."
Ve şöyle
buyuruyor:
"...Ya da iyilikle tutmalı."
Ayette geçen
kelimesi birbirine karışmak ve kaynaşmak anlamlarına gelmektedir.
kelimeleri; muamele
etme, kavim muamele etti, muamele ettiler anlamına gelir. Allah (c.c.)
kadınlarla evlenme akdi yapanlara,
onlarla güzel bir şekilde arkadaşlık yapmalarını emrediyor ki,
kaynaşma olsun, onlarla arkadaşlıkları arasındaki duygu kemale
ulaşsın. Çünkü bu durum, sükunet için en uygundur. Yaşam için
en güzel mutluluktur. Erkeğin kadınla olan muaşereti, mehir ve
nafakanın yanında, üzerine vacib olan bir görevdir.
Rasul (s.a.v.), erkeklere kadınlar hakkında
birtakım tavsiyelerde bulunmaktadır. Müslim'in, Sahih'inde Cabir'den
rivayet ettiği bir hadiste Allah Rasulü veda haccında şöyle
buyurmaktadır:
"Kadınlar hakkında Allah'dan sakının. Siz,
onları Allah'tan emanet aldınız, ferclerini Allah kelimesi ile söz
vererek helal edindiniz. Sizin onlar üzerindeki haklarınız; onların,
aile yuvasına hoş görmediğiniz bir kimseyi getirmemeleridir. Şayet
böyle yaparlarsa onları hafif dövün. Onların, sizin üzerinizde
hakları, maruf ölçü (içerisinde
bulunan hayat standartlarına)
onları iyilikle yedirip içirmenizdir."
Rasulullah'ın şöyle
buyurduğu rivayet edilir:
"Sizin hayırlınız; ehline karşı en
hayırlı olanızdır. Ben ehlime karşı sizin en
hayırlınızım."
Yine
rivayet edildiğine göre; “Rasulullah,
ehline güzellikle muamele eder, onlarla
şakalaşır, onlara karşı sevecen olur ve hanımlarıyla gülerdi.
Hatta, bir seferinde mü’minlerin annesi Aişe (r.anha) ile yarışa
girdi. Böylece onu severdi ve onun sevgisini celbederdi."
Aişe (r.anha)
şöyle dedi:
"Rasulullah (s.a.v.)
benimle yarış yaptı ve ben onu geçtim. Ben o zamanlar şişman
değildim. Ancak sonraları şişmanladıktan sonra tekrar yarış
yaptığımızda o beni geçti ve bunun üzerine bana "bu
sana yeter" dedi."
Rasulullah (s.a.v.), yatsıdan sonra ehlinin yanına
gider, yatmadan önce onlarla gece sohbeti yapardı. Böylece onların
yakınlığını kazanırdı.
"Hayırlınız, hanımlarına hayırlı
olanınızdır."
Bunların hepsi, erkeğin eşlerine güzel muamelede
bulunması gerektiğini göstermektedir. Şayet evlilik hayatında
bozulma söz konusu olursa; Allah,
erkeği kadınlar üzerine komutan seçer. Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır:
"Erkekler kadınlar üzerine
güçlüdürler."
Ve
şöyle buyuruyor:
"Kadınların da onların üzerinde maruf
(ölçülerde) hakları vardır. Erkeklerin kadınlar üzerine bir
derece (fazla hak)ları vardır."
diyerek
kadına kocasına itaat etmesini emretmektedir. Allah Rasulü (s.a.v.)
şöyle buyurmaktadır:
"Bir kadın küskünlükle kocasının
yatağından ayrı olarak sabahlarsa yatağına dönünceye kadar
melekler ona lanet eder."
Rasulullah s.a.v. bir gün bir hanıma şöyle sorar:
"Evli misin?"
Kadın: Evet der.
Rasulullah: “....Şüphesiz
ki kocan, senin hem cennetin hem de cehennemindir."
Buhari Rasulullah (s.a.v.)'in şöyle dediğini
rivayet eder: "Kocası yanında iken kocasının izni olmadan
kadının oruç tutması doğru değildir. Onun evinde izni olmaksızın
başkasının eve girmesine izin veremez. Onun iznini almadan infak
edemez. Kocasının izni olmadan harcama yaptığı zaman harcamanın
yarısını geri ödemesi gerekir."
Kadınlarla ilgili ahkamı belirtirken İbni Batta,
Enes'ten şunu rivayet etmektedir:
"Bir adam yolculuğa çıktı ve karısının
dışarı çıkmasını yasakladı. Bu esnada kadının babası
hastalandı ve babasını ziyaret etmek için Rasulullah
(s.a.v.)'den izin istedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): "Allah'tan
kork ve kocana karşı
gelme" diye buyurdu. Daha sonra kadının babası vefat etti ve
babasının cenazesinde bulunmak için Allah'ın Rasulünden izin
istedi. Allah'ın Rasulü yine: "Allah'tan kork ve kocana karşı
gelme" dedi. Bunun üzerine Allah (c.c.)
bu kadın hakkında Nebi (s.a.v.)'e
şöyle vahyetti: Kocasına itaat ettiğinden dolayı ben o
kadının günahını bağışladım."
Şeriat erkeğe, ister hasta olan babasını ziyaret
amacıyla olsun isterse gezinti amacıyla olsun, karısının evinin
dışına çıkmasını engelleme hakkını vermiştir. Kocasının izni
olmadan kadının evinden dışarı çıkması caiz değildir. Ancak
erkeğin, hasta olan babasını ziyaret etmek isteyen karısını bu
ziyaretten alıkoyması gerekmez. Çünkü böyle yapmak, aralarındaki
ilişkinin kesilmesine ve kadının kocasının emrine muhalefet
etmesine neden olabilir. Oysa yüce Allah, her ikisine de birbirleriyle
güzel ilişki içerisinde bulunmayı emretmiştir. Hasta olan
babasını ziyaret etmek isteyen kadının bu ziyaretini engellemek
kadın ile erkek arasındaki ilişkinin güzel bir ilişki olmasının
tersine bir durumdur. Yine erkek karısının mescide gitmesini de
engelleyemez. Rasulullah (s.a.v.)'den gelen bir rivayette şöyle
buyurmaktadır:
"Allah'ın kullarını Allah'ın mescidlerine
gitmekten alıkoymayın."
Şayet
kadın, kocasına karşı isyan ederse, onu terbiye etmek erkeğin
hakkıdır. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Açılmalarından korktuğunuz hanımlara
nasihat edin veya yataklarından uzak durun veya onları dövün. Şayet
itaat ederlerse, sakın onların hakkında haddi aşmayın."
Buradaki dayak hafif dövmedir,
şiddetli bir dayak değildir. Nitekim veda hutbesinde Allah Rasulü
bunu şöyle açıklamaktadır:
“Şayet böyle yaparlarsa, hafif bir dövüşle
onları sakındırabilirsiniz."
Zira şeriat, aykırı
hareketlerde bulunduğu zaman erkeğe kadını cezalandırma hakkını
vermiştir. Çünkü evin işlerini görüp gözetme, evinin liderliğini
elinde bulundurma hakkı erkeğe aittir. Şeriatın yapılmasını
emrettiği bir şeye muhalefet etmediği sürece erkeğin karısını
herhangi bir şekilde sıkıntıya sokması, dövmesi caiz değildir.
Kesinlikle bir şeyle ona ıztırab veremez, böyle bir şey caiz
değildir. Çünkü, Allah şöyle buyuruyor:
"Şayet itaat ederlerse, onlara karşı haddi
aşmayın."
Bilakis,
ona karşı arkadaşça davranmak gereklidir. Kadından istenilen
herhangi bir şeyde hatta kendisini istemede bile içerisinde bulunulan
durumlara göre en güzel, en uygun bir şekilde talepte bulunmak
gereklidir. Allah Rasulü (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Gece
süsleninceye ve saçlarını tarayıncaya kadar kadınların yanına
gitmeyin." Erkeğin,
kadınlar üzerinde güçlü olmasının veya evin lideri olmasının
anlamı, kadının başına musallat olan, her isteği mutlak surette
yerine getirilecek bir hakim olma anlamında değildir. Bu ifade
erkeğin, evin idarecisi ve işlerini yürüteni anlamına gelmektedir.
Sultanın ve hükmün bu işin içinde yeri yoktur. Bu nedenle kadın
kocasının sözüne cevap verebilir, onunla tartışabilir ve söylediği
şeylerde karşılıklı olarak görüş alışverişinde bulunabilir.
Çünkü kadın ve koca iki arkadaştırlar; amir ve memur değillerdir;
veyahut hakim mahkum değillerdir. Ancak evin idaresi hususunda yetkiyi
elinde bulunduran iki arkadaş gibidirler. Rasulullah (s.a.v.) evinde böyle
idi ve eşlerine karşı böyle davranırdı. Devlet Başkanı olmasına
rağmen evinde baskıcı bir başkan değildi. Ömer (r.a.)'den gelen bir
rivayette şöyle demektedir: "Allah'a yemin ederim ki,
cahiliyede hanımlara, hiç değer vermezdik, ta ki ayetler ininceye
kadar ve gerekeni onlara yükleyinceye kadar. Bir gün, bir işin
durumunu tartışıyordum. Hanımım bana şöyle şöyle yapsaydın
keşke dedi. O'na dedim ki; sana ne oluyor? Niçin burası? Benim
istediğim bir işte, senin ne mükellefiyetin var? Şöyle dedi: Hayret
ey Hattaboğlu, sen tartışma istemiyorsun, senin kızın Rasulullah
ile tartışıyor; hatta öyle oluyor ki, Rasulullah (s.a.v.) gününü kızgın
geçiriyor. Sonra Ömer
(r.a.) şöyle dedi: Elbisemi aldım, çıkıp
Hafsa'nın evine gittim ve o'na: Ey kızım! sen Rasulullah ile bir
şeyi görüşüp, akşama kadar onun kızmasını sağlıyor muşsun?
Hafsa şöyle dedi: Vallahi biz, Rasulullah (s.a.v.)’le tartışma yapıyoruz.
Ömer
(r.a.): Bil ki, seni Allah'ın azabı ile korkutmuştum. Ey
kızcağızım! Allah'ın Rasulü'nü kızdırmaktan sakın, kendisini
hayrette bırakan güzelliklerin seni gururlandırmasın. Rasulullah’ın
sevgisi karşısında başka şeye meyletme. Sonra çıktım, bana
yakınlığı olan Ümmü Seleme (r.a.) yanıma geldi ve onunla konuştum; bana
şöyle dedi: Hayret Hattaboğlu! Sen her şeye karıştın, ta ki;
Rasulullah (s.a.v.)’in eşleri arasına girmeyi isteyinceye kadar. Ömer
(r.a.):
Beni, bazen tuttuğu gibi bir kırgınlık tuttu ve daha sonra çıktım."
Müslim sahihinde şunu rivayet eder:
"Ebu
Bekir (r.a.)
Rasulullah (s.a.v.)'in yanına
girmek için izin ister ve izin verildikten sonra yanına girer. Daha
sonra Ömer (r.a.) gelir ve izin ister. Ömer
(r.a.)’a
da izin verildikten sonra içeri
girer. Nebi (s.a.v.)'in
hanımları etrafında sessizce oturmaktadırlar. Ömer (r.a.), ben bir şey söyleyeceğim
deyince Rasulullah (s.a.v.) güldü. Ömer (r.a.)
sonra şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasulü!
Şayet kızım Hafsa ileri gider senden nafaka isterse, gideyim boynunu
vurayım Rasulullah güldü ve şöyle dedi:
"İşte burada, benim etrafımdalar ve benden
nafaka istiyorlar."
Buradan
anlaşılıyor ki, erkeğin kadın üzerinde kuvvetli olması emir, yani
idare açısındandır, yoksa hakimiyet ve baskı açısından
değildir; kadının da görüşü alınır ve onunla tartışılabilir.
Bu anlattıklarımız kadın ile erkek arasındaki
ilişkilerle ilgiliydi. Ev işleri yönünden ise mesele şöyledir:
Kocasına hizmet etmek, hamur yoğurmak, ekmek yapmak ve yemek
pişirmek, evi temizleyip düzene koymak gibi görevler kadının görevdir.
Su istediği zaman ona su vermek, yemek istediği zaman önüne sofra
kurmak ve evde kocasına hizmet etmesi gereken her işte görevini
yerine getirmek de kadının görevleri arasındadır. Aynı şekilde,
aile bireylerinin geçimini sağlamak ve ev içerisindeki işlerin
yerine getirilmesi için gerekli olan eşyaları sağlamak ise erkeğin
görevleri arasında yer almaktadır. Buna göre dışarıdan temin
edilmesi gereken su getirmek, temizlik malzemeleri, tırnak makası ve
kadının süslenmek için kullanacağı eşyalar gibi şeyleri temin
etmek erkeğin görevlerindendir.
Özetle diyebiliriz ki, ev içinde yapılacak tüm işler
kadının yapması gereken görevlerdendir. Evin dışında yapılması
gereken tüm işleri yapmak ise erkeğin görevleri arasında yer
almaktadır. Ali (r.a.) ile Fatıma (r.anhüma) ilgili olarak Nebi (s.a.v.)'den
gelen rivayet şöyledir: "Kızı Fatıma (r.anha)'ya ev
işlerini ve hizmetini verdi. Ali (r.a.) ’a
ise evin haricindeki işleri verdi." Rasulullah
(s.a.v.) hanımlarına ev içerisindeki işleri yapmalarını
emrediyordu. Şöyle derdi: "Ey Aişe! Bize su ver, bize
yemek yap, bıçağı getir bileğle." Rivayet edilir ki,
Fatıma (r.anha) bir gün Rasulullah’a gider ve el değirmeninden
şikayet eder, bir cariye ister. Görülüyor ki, evde kocasına hizmet
etmek ve evin işlerini görmek hanımın görevidir. Ancak; gücünün
götüreceği kadarını yapma durumundadır. Şayet işlerin çokluğu
nedeniyle gücünü aşarsa, o zaman kocaya düşen ona hizmetçi
tutmaktır. Kadının bunu istemesi hakkıdır. Şayet işler çok olmayıp
gücünü aşmıyor ve yapabiliyorsa erkeğin hizmetçi tutması
gerekmez, bilakis kadın ev işlerini kendisi yapmak durumundadır.
Rasulullah (s.a.v.)'in kızı Fatıma'nın isteğini geri çevirmesi de
bunu göstermektedir. Kocanın eşi ile güzel geçinmesi vacibtir. Aynı
şekilde, hanıma düşen de güzel muamele etmektir ki, aile hayatı
mutlu geçsin. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Kendileri il e
huzura kavuşacağınız kendi nefislerinizden eşler yaratıp aranızda
sevgi ve merhamet var etmesi de O'nun ayetlerindendir."
|