Vahiy


Vahiy de akideye dahil hususlardandır. Müslüman’ın vahye inanması farzdır. Ancak vahyin delili aklî değil naklidir. Vahy, hissin algılama sahasına girmediği için kesinlikle akılla ispat edilemez. Vahyi akılla ispat etmeye çalışmak yanlış bir çabadır. Hislerin algılama sahası içerisinde olmadığı için vahyin akıl yoluyla ispatı mümkün değildir. Bu nedenle vahyin delili aklî değil naklidir. Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem'e vahyin geldiği, Kur'an'ın kat'i nassıyla sabittir. Allahu Teâla Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:

كَذَلِكَ يُوحِي إِلَيْكَ وَإِلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكَ اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ    "Aziz, Hakim olan Allah sana da senden öncekilere de işte böyle vahyeder."[1]

وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِنْ أَمْرِنَا  "İşte böylece biz sana da emrimizden bir ruh vahyettik."[2]

وَمَا يَنْطِقُ عَنْ الْهَوَى (3) إِنْ هُوَ إِلا وَحْيٌ يُوحَى   "Kendiliğinden konuşmaz o. Yalnızca kendisine ilka edilen bir vahiydir"[3]

إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِنْ بَعْدِهِ   "Nuh'a ve ondan sonra gelen nebilere vahyettiğimiz gibi, şüphesiz sana da vahyettik."[4]

وَاتَّبِعْ مَا يُوحَى إِلَيْكَ وَاصْبِرْ حَتَّى يَحْكُمَ اللَّهُ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ    "Sana vahyedilene uy. Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O hüküm verenlerin en hayırlısıdır."[5]

Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'e vahiy üç şekilde iniyordu. Her nebiye bu hallerden birisi ile vahy geliyordu. Bunların dışında vahyin geliş şekli yoktur. Vahiy ile ilgili bütün haller bu üç halin kapsamı içerisine girer. Allahu Teâla vahyin geliş hallerini Kur'an'da sınırlandırarak açıkça belirtmiş ve şöyle buyurmuştur:

وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَنْ يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلا وَحْيًا أَوْ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ أَوْ يُرْسِلَ رَسُولاً فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاءُ "Bir beşer için Allah’ın kendisiyle konuşması olacak şey değildir. Meğer ki; bir vahy ile veya perde arkasından yahut elçi gönderip de izniyle dilediğini vahyetsin."[6]

Yani Allahu Teâla bir kimseyle ancak vahyederek veya perde arkasından işittirerek veya bir elçi göndererek konuşur. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'e vahiy iki şekilde gelmekteydi. Kendisine vahyin nasıl geldiği sorusuna karşılık şu şekilde cevap vermiştir:

أَحْيَانًا يَأْتِينِي مِثْلَ صَلْصَلَةِ الْجَرَسِ وَهُوَ أَشَدُّهُ عَلَيَّ فَيُفْصَمُ عَنِّي وَقَدْ وَعَيْتُ عَنْهُ مَا قَالَ وَأَحْيَانًا يَتَمَثَّلُ لِيَ الْمَلَكُ رَجُلًا فَيُكَلِّمُنِي فَأَعِي مَا يَقُولُ "Bazen zil sesi şeklinde gelir ki bana en ağır geleni budur. O hal benden gider gitmez meleğin bana söylediğini kavramış olurum. Kimi zaman da melek bana bir insan şekline bürünerek gelirdi. Benimle konuşur ve ben söylediğini iyice bellerdim."[7]

Bu iki halin detayı şöyledir:

1- Vahiy meleğinin konuşmaksızın "ilka" yoluyla vahyin geldiğine Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem işaret etmektedir. Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem meleğin gönlüne ilka etmesi olayını bir hadiste şöyle belirtmektedir:

أن روح القدس نفث في روعي أنه لن تموت نفس حتى تستكمل رزقها وأجلها فاتقوا الله أيها الناس وأجملوا في الطلب "Bir kimse kendisi için takdir edilmiş rızkını ve ecelini tamamlamadıkça kesinlikle ölmeyeceğini Ruhu'l Küdüs benim gönlüme üfledi. Allah'tan korkun ey insanlar ve Allah'tan isterken en güzel bir şekilde isteyin (rızkınızı meşru yoldan gözetin.)"[8]

Uykuda iken de vahiy gelirdi. Bu da Allah Subhenehû ve Teala'dan bir vahiydir. Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem'e hem uykuda hem de uyanıkken vahyolunurdu. Uyanık halde iken bir şeyin kendisine "ilham" edilmesidir. Bir şeyin uykusunda kendisine rüya yoluyla gösterilmesi de ilhamdır. Mü'minlerin annesi Aişe Radıyallahu Anha’nın dediği gibi; "Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'e Vahyin başlangıcı uykuda sadık rüya görmekle olmuştur. Sabahın aydınlığı gibi çıkmayan hiçbir rüyası yoktur" Veya Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem vahyin geldiğini hisseder ancak o bunu görmezdi. Aişe Radıyallahu Anha’dan; Haris b. Hişam Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'e; ‘Ya Resulallah vahiy sana nasıl geliyor?’ diye sordu. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem de şöyle dedi: 

 أَحْيَانًا يَأْتِينِي مِثْلَ صَلْصَلَةِ الْجَرَسِ وَهُوَ أَشَدُّهُ عَلَيَّ فَيُفْصَمُ عَنِّي وَقَدْ وَعَيْتُ عَنْهُ مَا قَالَ   "Bazen çıngırak sesi gibi gelmektedir. O benim üstümde vahyin en şiddetli olanıdır. O hal benden gittikten sonra meleğin söylediklerini kavrarım."[9]

İşte bu çeşit vahiyler; ilham, uyku, konuşma olmadan gizlice verme, gibi hallerin hepsi Allahu Teâla'nın; إِلا وَحْيًا "Ancak vahiyle"[10] ayetinin kapsamına girmektedir. Çünkü lügatte (أوحى) demek "bir kimseye işaret etti", "Allah ona ilham etti" anlamına gelmektedir.

Yine Allahu Teâla ayette şöyle buyurmaktadır: وَأَوْحَى رَبُّكَ إِلَى النَّحْلِ "Rabbin arıya vahyetti"[11] "Arıya vahyetmek", ona ilham etmek, kalbine bırakmak ve bal yapmasını ona öğretmek demektir.

2. Meleğin dili ile vahyin gelmesi: Vahiy olduğunu ve melek olduğunu kesin olarak bildikten sonra Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem'in işitme yoluyla vahyi almasıdır. Burada melekten kasıt Cebrail'dir. Allahu Teâla; نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الأمِينُ (193) عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنْ الْمُنذِرِينَ "Onu Ruhu'l-Emin indirmiştir; senin kalbine ki uyarıcılardan olasın"[12]    Böylece Allah Cibrili gönderiyor ve Cibril Resul ile konuşuyor. Resul onun sözünü işitiyor ve ezberliyordu. Bu nedenle Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle diyordu: وَأَحْيَانًا يَتَمَثَّلُ لِيَ الْمَلَكُ رَجُلًا فَيُكَلِّمُنِي فَأَعِي مَا يَقُولُ "Bazen de melek getiriyor benimle konuşuyor ve ben de onu kavrıyorum"[13]

Ebu Hüreyre Radıyallahu Anhum’dan şu rivayet edilmiştir:

أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يَوْمًا بَارِزًا لِلنَّاسِ إِذْ أَتَاهُ رَجُلٌ يَمْشِي فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا الإيمَانُ قَالَ الإيمَانُ أَنْ تُؤْمِنَ بِاللَّهِ وَمَلائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَلِقَائِهِ وَتُؤْمِنَ بِالْبَعْثِ الآخِرِ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا الإسْلإمُ قَالَ الإسْلإمُ أَنْ تَعْبُدَ اللَّهَ وَلإ تُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَتُقِيمَ الصَّلإةَ وَتُؤْتِيَ الزَّكَاةَ الْمَفْرُوضَةَ وَتَصُومَ رَمَضَانَ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا الإحْسَانُ قَالَ الإحْسَانُ أَنْ تَعْبُدَ اللَّهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ فَإِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَتَى السَّاعَةُ قَالَ مَا الْمَسْئُولُ عَنْهَا بِأَعْلَمَ مِنَ السَّائِلِ وَلَكِنْ سَأُحَدِّثُكَ عَنْ أَشْرَاطِهَا إِذَا وَلَدَتِ الْمَرْأَةُ رَبَّتَهَا فَذَاكَ مِنْ أَشْرَاطِهَا وَإِذَا كَانَ الْحُفَاةُ الْعُرَاةُ رُءُوسَ النَّاسِ فَذَاكَ مِنْ أَشْرَاطِهَا فِي خَمْسٍ لإ يَعْلَمُهُنَّ إِلإ اللَّهُ ( إِنَّ اللَّهَ عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَيُنْزِلُ الْغَيْثَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الأرْحَامِ ) ثُمَّ انْصَرَفَ الرَّجُلُ فَقَالَ رُدُّوا عَلَيَّ فَأَخَذُوا لِيَرُدُّوا فَلَمْ يَرَوْا شَيْئًا فَقَالَ هَذَا جِبْرِيلُ جَاءَ لِيُعَلِّمَ النَّاسَ دِينَهُمْ    "Bir gün Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem insanlar arasında iken bir adam geldi ve ona; İman nedir? dedi. Resulullah; Allah’a, meleklerine Allah’a kavuşmaya (ahiret gününe), resullerine ve öldükten sonra dirilmeye inanmandır dedi. Adam; İslâm nedir? diye sorduğunda Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem; Allah’a ibadet etmen ve ona ortak koşmaman, namaz kılman, farz olan zekâtı vermen, ramazan orucunu tutmandır dedi. Adam ihsan nedir? diye sorunca Resül Sallallahu Aleyhi Vesellem; Sen görmesen de seni görüyormuş gibi Allah’a ibadet etmendir. Şüphesiz ki o seni görür. Adam, kıyamet ne zaman? deyince, Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem; Sorulan kişi sorandan daha bilgili değildir. Fakat onun şartlarından bazılarını haber vereceğim: Cariye kendi efendisini doğurduğu, deve çobanları binaları yükselttikleri zaman. Beş şey vardır ki Allah'tan başkası onları bilmez dedikten sonra;  "Kıyamet saatinin bilgisi şüphesiz ki Allah katındadır."[14] ayetini okudu. Adam sonra dönüp gitti. Allah Resulü onu bana getiriniz buyurdu. Onu getirmek üzere aradılarsa da bulamadılar. Bunun üzerine Nebi; Bu Cibril'dir insanlara dinlerini öğretmek için geldi dedi".[15]

Cebrail'in konuştuğu ve sözlerinin işitildiği şekilde inmesi hadislerde zikredildiğine göre birkaç halde olmuştur. Resule vahyetmesi ki bu haldeki vahiy, meleğin Resule anlamları sözle ilka etmesidir.

Böylece vahiy ya hem lafızla hem de mana ile olur -ki bu tür vahy yalnızca Kur'an-ı Kerime has bir özelliktir- ya da yalnızca mana ile vahiy olup Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem'in kendi sözleriyle, fiiliyle veya sükûtu ile manayı ifade etmesidir ki buna da sünnet denir. Hadis-i Kudsi de sünnet kapsamında değerlendirilir. Çünkü manası Allah'tan gelen bir vahiy olup lafzı ise Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem'dendir. Hadisi Kudsi'nin lafızları mutlak surette Allah Subhenehû ve Teala'dan değildir. Çünkü Allah Subhenehû ve Teala'dan gelen lafızlar yalnızca Kur'an'a hastır ve icazı da sabittir.

Her ne kadar sünnet; ilham, uyku ve kalbe ilka etme yoluyla geliyorsa da aynı zamanda uyanık halde veya Cibril'in Resulle konuşması yoluyla da gelmektedir. Kur'an ise ancak elçi vasıtası ile gelmektedir. Çünkü Kur'an'ın lafızları Allah Subhenehû ve Teala'dandır. Kur'an'ın vahyine nass teşkil eden birçok ayet gelmiştir:

وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ قُرْآنًا عَرَبِيًّا  "İşte böylece biz sana Arapça  Kur'an vahyettik."[16]

وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ مِنْ الْكِتَابِ هُوَ الْحَقُّ      "Ve sana kitaptan vahyettiğimiz kendisinden evvelkileri tasdik edici olarak haktır."[17]

Ayette geçen "Kitaptan" kasıt Kur'an'dır. Ayetteki (مِنْ) kelimesi ise beyan içindir.

وَأُوحِيَ إِلَيَّ هَذَا الْقُرْآنُ لأنذِرَكُمْ بِهِ وَمَنْ بَلَغَ     "Bu Kur'an; bana, sizi ve ulaştığı kimseleri de uyarmam için vahyolundu."[18]

نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ أَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ هَذَا الْقُرْآنَ      "Biz sana bu Kur'an'ı vahyetmekle kıssaların en güzelini sana anlatıyoruz."[19]

وَاتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنْ كِتَابِ رَبِّكَ لا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِهِ      "Rabbinin kitabından sana vahyolunanı oku. Onun sözlerini değiştirebilecek yoktur."[20]

Ayette geçen "kitap" Kur'an'dır. Allahu Teâla'nın şu sözünde de olduğu gibi kapsamına sünneti de alan ayetler gelmiştir.

وَإِنْ اهْتَدَيْتُ فَبِمَا يُوحِي إِلَيَّ رَبِّي     "Benim doğru yola ermem ancak Rabbimin bana vahyettiği şey sebebiyledir."[21]

إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَى نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ  "Nuh'a ve nebilere vahyettiğimiz gibi Biz sana da vahyettik"[22]

اتَّبِعْ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ     "Rabbinden sana vahiy olunana tabi ol"[23]

Haklarında eserlerin (hadislerin) geçtiği vahyin geliş şeklini belirten iki durum işte bunlardır.

3- Üçüncü durum ise Allah Subhenehû ve Teala’nın şu sözünde belirtilmektedir:

أَوْ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ "Ya da bir perde arkasından."[24]

Bu tür vahiy efendimiz Musa Aleyhisselam da görülmüştür. Ayette işaret edilen bu durum da vahiyden bir parçadır. Ki bu, Allah Subhenehû ve Teala’nın bir perde arkasından Nebi ile konuşmasıdır. Yani bazı özel adamlarına perde arkasından konuşan kimse gibi. Allahu Teâla bir perde arkasında olup, O'nun sesi işitilir, fakat zatı görünmez. Allah Subhenehû ve Teala’nın Musa Aleyhisselam ile konuşması da böyledir. Bir tek olayın dışında Allah Subhenehû ve Teala’nın Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ile perde arkasından konuştuğu varid olmamıştır. Sahih bir hadiste geçen ve Necm Suresindeki ayetlerde de işaret edilen bu olay "İsra" ve "Mirac" olayıdır. Allahu Teâla Necm suresinde şöyle buyurmaktadır:

عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَى (5) ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَى (6) وَهُوَ بِالآفُقِ الأعْلَى (7) ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّى (8) فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى (9) فَأَوْحَى إِلَى عَبْدِهِ مَا أَوْحَى       "Ona çetin kuvvetlere sahip ve güçlü olan öğretmiştir. En yüksek ufukta iken doğruluvermiş, sonra yaklaşmış ve inmiştir. Araları iki yay aralığı kadar belki daha da yakın oldu"[25]

İsra ve Mirac olayından başka Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'le perde arkasından konuşulduğuna işaret eden bir olay yoktur. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'e vahiy İsra ve Mirac olayının dışında ya doğrudan doğruya elçi gönderilme suretiyle ya da ilham yoluyla iniyordu.

Hangi halde olursa olsun vahyin geliş şekillerinin hepsi hüccettir. Meleğin sözle veya işaretle Resule haber vermesi apaçık bir vahiydir. İlham ve rüya da apaçık vahiydir. Allah Subhenehû ve Teala’nın Nebi' ile konuşması da vahyin çeşitlerindendir. Bu vahiy hem sübutu hem de delaleti kat'i nasslarda geçtiği üzere kesin bir hüccettir.


[1] Şura: 3

[2] Şura: 52

[3] Necm: 3,4

[4] Nisa: 163

[5] Yunus: 109

[6] Şura: 51

[7] Buhari, Bedeü el-Vahiy, 2

[8] Itkan; 1-46

[9] Buhari, Bedeü el-Vahiy, 2

[10] Şura-51

[11] Nahl: 68

[12] Şuara-193,194

[13] Buhari, Bedeü el-Vahiy, 2

[14] Lokman: 34

[15] Buhari, Tefsiri’l-Kur’an, 4404

[16] Şura: 7

[17] Fatır: 31

[18] Enam: 19

[19] Yusuf: 3

[20] Kehf: 27

[21] Sebe: 50

[22] Nisa: 163

[23] Enam: 106

[24] Şura: 51

[25] Necm; 5-10