Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in, belirli bir
kişiyi kendisinden sonra halife olması için tayin
ettiğini söylemek, Şer’î nâslarla çelişmektedir. Rasul
SallAllah’u
Aleyhi Vesellem’in kendisinden sonra
Kıyamet Gününe kadar halife olacak şahısları tayin
ettiğini söylemek ise İslâm’ın nâsları ile daha çok
çelişmektedir.
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in kendisinden
sonra Hilafet için belirli bir şahıs tayin ettiğine dair
iddianın geçersizliği şu açılardan açığa çıkmaktadır:
1- Bu iddia, biat hükmü ile çelişmektedir.
Çünkü bir kişinin tayin edilmesi, Müslümanlara kimin
halife olacağını belirtmek demektir. Böylelikle halife
bilinmiş olup biat hükmünü koymaya gerek kalmazdı. Çünkü
biat halifeyi nasbetmenin yöntemidir. Kendisinden önceki
kimse tayin edince bilfiil belirlenmiş olduğu için,
belirlenmesinin yöntemini açıklamaya gerek kalmazdı.
‘Biat, bir halifeye itaati beyan etmektedir’ denilmez.
Çünkü Şer’iat, halifeye ve ululemire itaati, biat
nâslarından başka birçok ayrı nâs ile belirlemiştir.
İtaat, Müslümanlardan açık olarak talep edilmiştir.
Biat ise; Müslümanlardan itaat olması itibari ile
değil başka bir talep olarak talep edilmiştir. Biat, her
ne kadar itaat manasını içerse de Hilafet için bir akid
olması itibariyle talep edilmiştir. Biatın geçtiği
hadislerin tümündeki manası; biat edilen kimseye devlet
başkanlığını vermek ve bu başkanlığa boyun eğmeye hazır
olmaktır. Biatın manası, itaat değildir.
Halifenin belirlenmesi için biatın şart koşulması,
Rasul’ün kendisinden sonra halife olsun diye belirli bir
kişiyi tayin etmesi ile çelişir. Hâlbuki sahih
hadislerde geçen “biat” lafızları bir takım
şahıslara tahsis olmaksızın genel olarak, herhangi bir
sınırlama olmaksızın mutlak olarak geçmektedir. Bu
lafızlar, belirlenmiş bir şahsa biatı kastetselerdi
genel ve mutlak olmazlardı.
Şu hadislerde olduğu gibi:
وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي
عُنُقِهِ بَيْعَةٌ “Boynunda biat
olmaksızın ölen kimse...”
وَمَنْ بَايَعَ إِمَامًا
“Bir imama biat eden kimse...”
وَرَجُلٌ بَايَعَ إِمَامًا
“... ve bir imama biat eden adam.”
“Kendisinden sonra halife olacak kimseyi Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem belirlemiştir” sözü, biatın
genelliğini ve mutlaklığını geçersiz kılmaktadır.
Şöyle denilmez: “Her ne kadar halifeyi nasbetmek,
biattan başka olsa da biat, halifeyi nasbetmenin kendisi
demektir. Zira öncelikle halife nasbedilmeli, sonra da
biat edilmelidir.” Böyle denilmez. Çünkü biatın halifeyi
nasbetmek için bir yöntem olması, onu nasbetmenin
kendisi demek değildir.
Şöyle de denilmez: “Öncelikle halife nasbedilmeli ve
nasbedildiği duyurulmalıdır, sonra da biat edilmelidir.”
Çünkü bu; halifeyi nasbetmek için bir başka yöntem
olduğu, biatın ise sadece itaat beyan etmek olduğu
anlamına gelir. Hâlbuki hadislerinin tamamı biatın,
halifeyi nasbetmenin yöntemi olduğuna, başka bir
yöntemin olmadığına delâlet etmektedirler.
Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi Vesellem’in şu sözüne bakalım:
وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي
عُنُقِهِ بَيْعَةٌ
“Boynunda biat olmaksızın ölen kimse...”
Bu açıkça ‘Bir biatla kendisi için imam nasbedilmeden
ölen kimse’ demektir. Bu kesinlikle, ‘Bir imama itaat
etmeden ölen kimse’ demek değildir. Bu, delâlet ediyor
ki; bu hadiste geçen biat, halifeyi nasbetmenin
yöntemi demektir, sadece itaat demek değildir.
Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şu sözüne
bakalım: إِذَا بُويِعَ
لِخَلِيفَتَيْنِ فَاقْتُلُوا الإخَرَ مِنْهُمَا
“İki halifeye biat edildiğinde onlardan sonra geleni
öldürün.”
Bu, iki halifeye biat edildiğinde onlardan sonra
gelenin öldürülmesinin emredilmesi hususunda gayet
açıktır.
İşte böyle, biat hadislerinin tamamı, biatın halifeyi
nasbetmenin yöntemi olduğu hususunda gayet açıktırlar.
Biat hadisleri, biatın yalnızca itaat olmadığına, mutlak
olarak da itaat olmadığına, sadece biatın, halifeyi
nasbetmenin yöntemi manası ile birlikte, halife olarak
nasbedilen kimseye boyun eğmek demek olduğuna delâlet
etmektedirler. Bunun ötesinde Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’den, halifenin nasbı için biattan
başka bir yöntem açıklayan herhangi bir hadisin varlığı
rivayet ve dirayet bakımından kesinlikle
doğrulanmamıştır.
2- Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’den, insanlar arasında Hilafet
hakkında bir çekişme ve rekabet olacağına delâlet eden
hadisler varid olmuştur. Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’den Hilafet için belirlenmiş bir
kişi hakkında bir nâs olsaydı, o nâssın varlığına rağmen
bir çekişme olmazdı ya da Rasullullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem o kişi ile çekişecek olan
insanları belirlerdi. Fakat nâslar, çekişmenin insanlar
arasında birbirleriyle olacağını bildirerek ve Hilafet
konusundaki bu çekişmeyi bitirme yolunu beyan ederek
gelmiştir. Nitekim Müslim Sahihinde şunu rivayet
etmiştir:
“Veheb b. Bakıyyetil Vâsıtî bana, Halid b. Abdullah
Cerîri de ikimize Ebu Nazrati’den o da Ebu Said EL-Hudari’den
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şöyle
dediğini anlattı: إِذَا
بُويِعَ لِخَلِيفَتَيْنِ فَاقْتُلُوا الإخَرَ مِنْهُمَا
“İki halifeye biat edildiğinde onlardan sonra geleni
öldürün.”
Müslim, sahihinde şunu rivayet etti: “Bize Züheyr b.
Harb ve İshak b. İbrahim – “İshak: “Bize bildirdi”,
Züheyr ise; “Bize anlattı” diyerek- Cerir’in Zeyd b.
Veheb’ten onun da Abdurrahman b. Abdurrab el-Kâ’be’den
şöyle dediğini anlattı: Mescide girdiğimde gördüm ki;
Abdullah b. Amru b. As, Kâ’be’nin gölgesinde oturmuş
insanlar da onun etrafında toplanmışlar. Onların yanına
gidip oturdum. Şunu dedi: Biz Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem ile beraber bir seferde iken bir
yere vardık... Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in çağrıcısı namaza topluca idi.
Bunun üzerine Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in yanına toplandık. Rasulullah
SallAllah’u
Aleyhi Vesellem şöyle dedi:
إِلا كَانَ حَقًّا عَلَيْهِ أَنْ يَدُلَّ أُمَّتَهُ عَلَى
خَيْرِ مَا يَعْلَمُهُ لَهُمْ وَيُنْذِرَهُمْ شَرَّ مَا
يَعْلَمُهُ لَهُمْ وَمَنْ بَايَعَ إِمَامًا فَأَعْطَاه
فَإِنْ جَاءَ آخَرُ يُنَازِعُهُ فَاضْرِبُوا عُنُقَ
الآخَرِ صَفْقَةَ يَدِهِ وَثَمَرَةَ قَلْبِهِ فَلْيُطِعْهُ
إِنِ اسْتَطَاعَ “Muhakkak ki, benden
önce gelen hiçbir Nebi yoktur ki, ölüm kendisine
geldiğinde ümmetine daha önce bildirmediği bir hayrı
göstermesin ve daha önce bildirmediği bir şerden onları
sakındırmasın.” Daha sonra şöyle dedi: “Bir imama
biat edip ona avucunun içini, kalbinin semeresini veren
kimse, gücü yettiğinde ona itaat etsin. Bir başkası
gelip o imamla çekişirse, sonradan gelenin boynunu
vurun.”
Müslim sahihinde şunu rivayet etti: Bize Muhammed b.
Beşar, Muhammed b. Cafer, Şu’be, Furât el-Kazâz’dan o da
Ebu Hazm’dan şöyle dediğini anlattı: Ebu Hureyre ile beş
yıl oturdum. Nebi
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’nin şöyle dediğini anlatırken
işittim: كَانَتْ بَنُو
إِسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمُ الأنْبِيَاءُ كُلَّمَا هَلَكَ
نَبِيٌّ خَلَفَهُ نَبِيٌّ وَإِنَّهُ لا نَبِيَّ بَعْدِي
وَسَتَكُونُ خُلَفَاءُ تَكْثُرُ قَالُوا فَمَا تَأْمُرُنَا
قَالَ فُوا بِبَيْعَةِ الأوَّلِ فَالأوَّلِ
“İsrailoğullarını nebiler yönetiyorlardı. Bir
Nebi öldüğünde onun yerine başka bir nebi geliyordu.
Benden sonra nebi yoktur, halifeler olacak ve çok
olacaklar. ‘Bize ne yapmamızı emredersiniz?’ diye
sorduklarında dedi ki; Her ilk biat edilenin biatına
vefalı olun.”
Müslim sahihinde şunu rivayet etti: Osman b. Ebu Şeybe
bana, Yunus b. Ebu Ya’fur bize babasından, o da
Arafacca’dan Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’i şöyle derken işittiğini anlattı:
مَنْ أَتَاكُمْ
وَأَمْرُكُمْ جَمِيعٌ عَلَى رَجُلٍ وَاحِدٍ يُرِيدُ أَنْ
يَشُقَّ عَصَاكُمْ أَوْ يُفَرِّقَ جَمَاعَتَكُمْ
فَاقْتُلُوهُ “(Yönetim)
işiniz bir adam üzerinde birleşmiş iken, kim size gelip
asanızı parçalamak/birliğinizi dağıtmak ve
cemaatınızı bölmek isterse, onu öldürün.”
Bunun manası şudur: Hilafet, bütün Müslümanların
hakkıdır. Herkesin Hilafet için mücadele etme hakkı
vardır. Bu ise, Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in kendisinden sonra halife olması
için belli bir kişiyi tayin etmiş olması iddiası ile
çelişmektedir.
3- İçerisinde “halife” manasıyla “imam”
kelimesinin geçtiği hadislerde bu kelime
nekre/belirsiz isim olarak geçmiştir. Marife/belirli
isim olarak geçtiğinde ya cinsi ifade eden
ال -el takısıyla
marife olarak ya da topluluk lafzına izafeyle marife
olarak gelmiştir. ال
-el takısıyla marife olarak geçen yerlerde,
ال -el takısı
cins isim içindir. Bu cümlenin siyakından/akışından
anlaşılır.
Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle demiştir:
وَمَنْ بَايَعَ إِمَامًا
“Bir imama biat eden kimse...”
قام إلى إمام جائر
“Zalim bir imama karşı çıkan...”
يَكُونُ بَعْدِي أَئِمَّةٌ
“Benden sonra birtakım imamlar olacak...”
Bu hadislerde “imam” kelimesi nekra olarak
geçmiştir.
Şu hadislerde ise marife olarak geçmektedir:
فَالإمَامُ الَّذِي عَلَى النَّاسِ رَاعٍ وَهُوَ مَسْئُولٌ
عَنْ رَعِيَّتِهِ... “...İnsanlar üzerinde
imam olan kimse de çobandır, ra’yesinden/yönettiklerinden
sorumludur.”
إِنَّمَا الإمَامُ
جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ
“İmam kalkandır. Onun ardında savaşılır ve
onunla korunulur.”
وَلأئِمَّةِ
الْمُسْلِمِينَ
“Müslümanların imamları için...”
خِيَارُ
أَئِمَّتِكُمِ “İmamlarınızın
hayırlısı...”
وَشِرَارُ أَئِمَّتِكُمِ
“İmamlarınızın şerlisi...”
Bütün bunlar gösteriyor ki; Rasul
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem kimin halife olacağını açıklamamış
ve tayin etmemiştir. Bu ise, Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in Hilafet için belirli bir kişi
tayin etmediğini bilakis Hilafeti bütün Müslümanlara ait
bir hak kıldığını gayet açık bir delâletle
göstermektedir. Buna ilaveten şu da görülmektedir ki,
bazı nâslar çoğul sigası ile gelmişlerdir. Bu da,
belirli bir kişinin imamlığını nefyetme hakkında bir
nâstır.
4- Sahabeler Rıdvanullahi Aleyhim
kendi zamanlarında kimin halife olacağı hususunda
kişiler hakkında ihtilaf etmişlerdir. Kişiler
hakkındaki bu ihtilaf, Rasul
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in Hilafet için belirli bir kişiyi
tayin etmediğine dair bir delildir. İhtilaf eden o
kişiler arasında halifeliklerini Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in belirlediği söylenilen Ebu
Bekir ve Ali RadıyAllah’u Anh da vardır.
Onlar ihtilaf etmelerine rağmen, onlardan hiçbirisi,
Hilafetin kendisine ait olduğunu belirleyen bir nâs
olduğunu ileri sürmemiştir. Sahabelerden hiçbir kimse,
birtakım kişilerle ilgili nâssın varlığını bu hususta
delil olarak ileri sürmemiştir. Bu hususta bir nâs
olsaydı onu delil olarak ileri sürerlerdi. Şu halde
onların bu hususta herhangi bir nâssı delil olarak ileri
sürmemeleri, Hilafet için belirli bir kişiyi tayin eden
bir nâssın olmayışını gösterir.
“Nâs vardır fakat onlara ulaşmamış ve onlardan sonra
gelenler o nâssı öğrenmişler” denilmez. Çünkü biz
dinimizi sahabelerden aldık. Zira Kur'an’ı bize
nakledenler onlardır. Hadisi bize rivayet edenler de
onlardır. Şu halde, sahabeden gelmeyen herhangi bir nâsa
hiçbir şekilde itibar edilmez. Sahabelerden gelen nâssı
alırız, onlardan gelmediği halde nâs iddiasında olunanı
duvara çarparız.
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’den sonra bir
halife hakkında nâssın varlığı meselesinde görüyoruz ki;
Hilafet için belirli bir şahıs hakkında herhangi bir
nâssın olmadığı hususunda, aralarında Ebu Bekir ve Ali
de olan bütün sahabeler istisnasız bir şekilde ittifak
halindedirler. Çünkü onlar, nâssı zikretmenin
gerekliliği ve söyleme sebeplerinin varlığına rağmen onu
zikretmemişlerdir. Nâs olsaydı zikrederlerdi. Bu da,
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Hilafet için
bir kişi tayin ettiğine dair iddianın batıllığını
göstermektedir.
“Nâssın zikredilmemesi, Müslümanların sözlerinin
birliğine gösterilen itinadan dolayıdır.” denilmez.
Çünkü bu, Allah Subhenehû ve Teala’nın
hükümlerinden bir hükmün gizlenmesi, kendisine çok
ihtiyaç hissedildiği bir vakitte, özellikle
Müslümanların en önemli bir meselesinde Allah’ın
hükmünün tebliğ edilmemesi demektir. Allah
Subhenehû ve Teala’nın dini için böylesi bir
gizleme, Allah’ın Rasul’ünün sahabesinden sadır olması
caiz olmayan bir husustur.
5- Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem kendisine birisini halife
bırakmadığına yani, kendisinden sonra halife olacak
belirli bir kişi tayin etmediğine dair gayet açık nâslar
gelmiştir.
Nitekim Buhari, Abdullah b. Amru RadıyAllah’u Anh’dan
şunu rivayet etmiştir: “Ömer’e denildi ki; ‘Yerine
birisini bırakmıyor musun?’ Ömer dedi ki; ‘Eğer yerime
birini bıraksam, benden daha hayırlı olan Ebu Bekir,
kendi yerine birisini
bırakmıştır. Eğer kimseyi bırakmasam benden daha
hayırlı olan Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem hiç kimseyi yerine bırakmamıştır.”
Müslim, İbn Ömer’den, Ömer b. Hattab RadıyAllah’u
Anh’un şöyle dediğini rivayet etti: “Allah Azze ve
Celle dinini korur. Ben yerime birisini bırakmamış
olsam, Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem kendi yerine birisini bırakmadı.
Eğer yerime birisini bırakmış olsam, Ebu Bekir, kendi
yerine birisini bıraktı.”
Bu, Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in kendisinden
sonra halife olması için birisini tayin etmediğine dair
bir nâstır. “Bu Ömer’in görüşüdür.” denilmez. Zira
sahabe; “Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem şöyle yaptı”, “şöyle yapmadı”,
“Biz onun zamanında iken şöyle oldu” ya da “onun
zamanında şöyle idi” dediklerinde, bu kendisi ile delil
getirilen bir “hadis” olur, “sahabe sözü” olmaz. Ayrıca
Ömer, bunu sahabelerin gözleri önünde, işittikleri, Ali
RadıyAllah’u Anh’un da olduğu bir ortamda
söyledi. Bu söz Ali RadıyAllah’u Anha’ya
ulaştığında, Ömer’i inkâr etmedi. Bu da, Ömer’in rivayet
ettiği hususa sahabelerin muvafakatine delâlet
etmektedir.
Buraya kadar olan izahat, Hilafet için belirli bir
kişinin tayin edildiğine dair belirli bir nâssın
geçmediğini ortaya koymak bakımındandı.
Hilafet için belirli bir şahıs tayin eden nâssın
olduğunu söyleyenlerin ileri sürdüğü nâslar bakımından
izaha gelince: Bu nâsların bir kısmı, Rasulullah
SallAllah’u
Aleyhi Vesellem’in kendisinden sonra halife
olması için Ebu Bekir’i yerine bıraktığına delâlet
ettiğini ileri sürdükleri nâslardır. Bu nâsların, ileri
sürülüşlerini ve içerdiklerini açıklamak kaçınılmazdır.
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ebu Bekir’i
kendisinden sonra halife tayin ettiğini söyleyenlerin
ileri sürdükleri nâslar iki kısımdır:
Birincisi; içerisinde Rasul
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in Ebu Bekir’i övmüş olduğu
nâslardır. Bunlarda, Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in onu halife tayin ettiğine
delâlet eden herhangi bir şey yoktur.
İkinci kısım nâslar ise; bazılarının, Rasul
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in Ebu Bekir’i halife tayin
ettiğini kendilerinden istinbat etmiş oldukları
nâslardır. Bazıları da, Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in Ebu Bekir’i Hilafet için aday
gösterdiğini istinbat etmişlerdir.
Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
Ebu Bekir’i övdüğü nâslara gelince; bunlardan
bazılarını zikrederek birkaç örnek vereceğiz. Bunların
hepsi de övmek anlamı dışına çıkmamaktadır:
Buhari, Ebu Said El-Hudri’den Nebi
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in şöyle dediğini rivayet etti:
إِنَّ مِنْ أَمَنِّ النَّاسِ
عَلَيَّ فِي صُحْبَتِهِ وَمَالِه أَبَا بَكْرٍ وَلَوْ
كُنْتُ مُتَّخِذًا خَلِيلاً غَيْرَ رَبِّي لاتَّخَذْتُ
أَبَا بَكْرٍ وَلَكِنْ أُخُوَّةُ الإسْلامِ وَمَوَدَّتُهُ
لا يَبْقَيَنَّ فِي الْمَسْجِدِ بَابٌ إِلا سُدَّ إِلا
بَابَ أَبِي بَكْرٍ “İnsanlardan,
sohbetinde ve malında bana en çok ihsanda bulunan kimse,
Ebu Bekir’dir. Rabbim’den başkasını halil/dost
edinseydim, Ebu Bekir’i dost edinirdim. Fakat İslâm
kardeşliği ve sevgisi, Ebu Bekir’in kapısından başka
ihtiyacı en iyi şekilde karşılama kapısını mescidde
bırakmadı.”
Bu hadisi, Müslim de bu lafızlardan başka fakat onlara
yakın lafızlarla rivayet etmiştir. Bu hadiste kişiye;
‘bu Ebu Bekir’in halife tayin edilmesidir’ denecek
hiçbir şey yoktur. Bu hadiste olan husus, Ebu Bekir’in
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem tarafından
methedilmesidir. Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem sahabelerden birçoğunu isimleriyle
birlikte methetmiştir. Nitekim Ömer, Osman, Ali, Said b.
Ebu Vakkâs, Talha, Zübeyr, Ebu Ubeyde b. El-Cerrah,
Hasan, Hüseyin, Zeyd b. Harise, Esâme b. Zeyd, Abdullah
b. Ca’fer, Hatice, Aişe, Fâtıma b. Nebi
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem Ümmü Seleme, Bilâl ve diğerleri.
Şu halde sadece methetmek, halife tayin etmeye hiçbir
şekilde delâlet etmez.
Bazılarının, kendilerinden Ebu Bekir’in Hilafetini
istinbat ettikleri hadislere gelince; bunlar dört
hadistir. Bunları ileri sürüp içinde geçen hususu
açıklıyoruz:
1 - Buhari, Kâsım b. Muhammed’den, o da
Aişe RadıyAllah’u Anha’dan rivayet ettiğine
göre Nebi
SallAllah’u Aleyhi Vesellem hasta
yatağındayken şöyle dedi:
لقد هممت أو أردت أن أرسل إلى أبي بكروابنه فأعهد أن يقول
القائلون أو يتمنى المتمنون “Aklıma takıldı ve
istedim ki; Ebu Bekir ve oğlunu haber gönderip de
çağırayım. Zira söyleyenlerin söylemesinden, temenni
edenlerin temenni etmesinden endişeliyim.”
Müslim, bu hadisi Aişe RadıyAllah’u Anh’dan
şu lafızla rivayet etti: “Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem hasta iken bana şöyle dedi:
ادعي لي أبا بكر أباك وأخاك حتى أكتب كتابا فإني أخاف أن
يتمنى متمن ويقول قائل أنا أولى ويأبى الله والمؤمنون إلا
أبا بكر “Bana
baban Ebu Bekir’i ve kardeşini çağır ki bir yazı
yazayım. Zira ben istekli birisinin istemesinden ve
birilerinin, ‘Ben evlayım demesinden korkuyorum. Hâlbuki
Allah ve mü’minler Ebu Bekir’den başkasını kabul
etmezler.”
2- Buhari, Muhammed
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem b. Cebir b. Mutam’dan o da
babasından, şöyle dediğini rivayet etti: “Bir kadın,
Nebi SallAllah’u
Aleyhi Vesellem’e gelip onunla bir şey
hakkında konuştu. Sonra Nebi
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem ona kendisine geri gelmesini
emretti. Bunun üzerine kadın şöyle dedi: ‘Ya Rasulullah,
geldiğimde seni bulamazsam -sanki ölümü kastederek- ne
yapayım?’ Nebi
SallAllah’u Aleyhi Vesellem ona şöyle dedi:
إِنْ لَمْ تَجِدِينِي
فَأْتِي أَبَا بَكْرٍ
“Beni bulamazsan, Ebu Bekir’e git.”
Müslim, bu hadisi, Muhammed
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem b. Cebir b. Mut’am’dan o da
babasından şu lafızla rivayet etmiştir: “Bir kadın
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’e bir şey
sordu. Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem ona, kendisine
geri gelmesini emretti. Bunun üzerine kadın: ‘geldiğimde
seni bulamazsam -babam dedi ki, sanki kadın ölümü
kastediyordu- ne yapayım, ya Rasulullah?’ diye sordu.
Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle dedi:
فإِنْ لَمْ تَجِدِينِي
فَأْتِي أَبَا بَكْرٍ
“Beni bulamazsan, Ebu Bekir’e git.”
3- Buhari, mü’minlerin annesi Aişe’den şunu
rivayet etti: “Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem hasta iken dedi ki;
مروا أبا بكر يصلي بالناس
“Gidin Ebu Bekir’e söyleyin, insanlara namazı
kıldırsın.” Aişe dedi ki; “Ebu Bekir, senin yerinde
durunca ağlamaktan insanlar işitemez. Söyle de Ömer
kıldırsın, dedim.” Bunun üzerine Rasul
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem dedi ki
;مروا أبا بكر
فليصل بالناس “Ebu Bekir’e söyleyin
insanlara namazı kıldırsın.” Aişe dedi ki;
“Hafsa’ya, dedim ki; Rasulullah’a “Ebu Bekir senin
yerinde durunca insanlar işitemez” de. O da bunu dedi.
Bunun üzerine Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem dedi ki;
إنكن صواحب يوسف مروا أبا
بكر فليصل بالناس “Siz
Yusuf’un arkadaşları gibisiniz!. Ebu Bekir’e söyleyin,
insanlara namazı kıldırsın.”
4- Müslim, İbn Ebu Melkiye’den şöyle dediğini
rivayet etti: “Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem yerine halife tayin etseydi kimi
halife tayin ederdi diye sorulduğunda Aişe’nin; “Ebu
Bekir” dediğini işittim. Sonra ona; “Ebu
Bekir’den sonra kim?” diye soruldu. O da; “Ömer”
dedi. Sonra ona; “Ömer’den sonra kim?” diye soruldu, o
da; “Ebu Ubeyde b. El-Cerrâh” dedi. Bundan
sonra bir şey demedi.”
Bu hadislerin tamamı, Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in Ebu Bekir’i halife tayin
ettiğine dair bir delil olmaya uygun değildirler.
Birinci hadise gelince; iki sebepten dolayı red
olunur.
a- Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem diyor ki; “aklıma
takıldı” “istedim” fakat yapmadı. O halde
delil olmaz. Çünkü delil, Rasul
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in sözü, fiili ve sükûtudur. Bunun
dışında kalan hususlar Şer’iata göre delil sayılmazlar.
b- Aişe, Ebu Bekir’in kızıdır. Bu hadis var
olsaydı, Ebu Bekir onu bilirdi, içlerinden birisine
halife olarak biat etmek için, Sakifede toplanan
Ensar’ın yanına gidip onlarla tartışırken o hadisi delil
olarak ileri sürerdi. Buna binaen bu hadis, red olunur.
Ebu Bekir’in, Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem tarafından halife tayin edilmesine
delil olmaya uygun olmaz.
İkinci hadise gelince; Ebu Bekir’in halife tayin
edilmesine delâlet etmemektedir. Çünkü kadın; “seni
bulamazsam” dedi. Gerçekten de kadın, O’nu, bir gazvede
oluşundan ya da herhangi bir işten dolayı orada
bulamayabilirdi. Bu hadiste, kadının; “seni bulamazsam”
sözüyle “ölmüş olabilirsin” demek istediğini gösteren
hiçbir şey yoktur. Hadiste olan husus; “sanki kadın
ölümü kastediyordu” sözüdür. Bu Cebir’in sözü ve
anlayışıdır. Zira Rasul’ün o kadına, geldiğinde
kendisini bulamazsa Ebu Bekir’e gitmesini emretmesinde,
Rasulden sonra Hilafete Ebu Bekir’i atadığına dair bir
delâlet yoktur. Ayrıca kadın o sözüyle ölümü kastetmiş
olsa bile, bu sözden dolayı Ebu Bekir Rasulden sonra
halife olması için tayin edilmiş demek değildir.
Üçüncü hadise gelince; bu namazı kıldırması için
kendi yerine birisini tayin etmektir, başka değil.
Namazda birisini kendi yerine imam olarak tayin etmek,
yönetimde birisini halife olarak tayin etmeye delâlet
etmez. Bu hadisi delil getirenlerin ‘Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in dinimizin bir hususu için razı
olduğunu biz dünyamızın bir hususu için razı olmayalım
mı?’ şeklindeki sözlere gelince; bu onların anlayışıdır
ve yanlış bir anlayıştır. Çünkü namaz ile yönetim
arasında büyük farklılık vardır. Zira namazda imam
olması uygun olan herkesin yönetimde imam olması uygun
olmaz. Ayrıca, bu nâs namaza hastır, başkasını kapsamaz.
Nâssın hususiliğinden dolayı namazdan başka hususa
atfedilmesi doğru olmaz.
Dördünce hadise gelince; bu hadis sayılmaz. Çünkü
bu, Rasule bir şey isnad etmemektedir. Bu ancak Aişe’nin
görüşüdür. Sahabenin görüşü ile -Şer’iata göre delil
sayılmadığı için- delil getirilmez. Onun için red
olunur. Çünkü bu bir hadis değildir ve Şer’î hükümlerde
bir değeri yoktur.
Bu izahat, Ebu Bekir’in halife tayin edildiğini
söyleyenlerin ileri sürdükleri hadisler bakımından idi.
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in Ali’yi halife tayin ettiğini
söyleyenlerin ileri sürdükleri hadislere gelince;
onlar üç kısımdırlar:
Birinci kısım, Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in Ali RadıyAllah’u Anh’yu
methettiği hadisler.
İkici kısım, kendilerinden bazılarının Rasulullah
SallAllah’u
Aleyhi Vesellem’in Ali’yi halife tayin
ettiğini istinbat ettikleri hadisler.
Üçüncü kısım ise, delil getirenlerin nezdinde
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ali’yi
halife tayin ettiğini açıkça ortaya koyan bir nâs olduğu
söylenilen hadisler.
Birinci kısım hadisler:
Bunlarda Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem Ali’yi övmektedir. Bazı hadisleri
zikrederek bir örnek sunuyoruz. Diğerleri methetmek
manası dışına çıkmamaktadır.
Buhari, Sehl b. Sa’ad RadıyAllah’u Anh’dan
şunu rivayet etti: “Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem şöyle dedi:
لاعْطِيَنَّ الرَّايَةَ
رَجُلاً يَفْتَحُ اللَّهُ عَلَى يَدَيْهِ
“Yarın sancağı, eliyle Allah’ın bana zafer vereceği bir
adama vereceğim.” Dedi ki; İnsanlar sancağı
onlardan kime verecek diye düşünerek gecelediler. Sabah
olunca insanlar hemen Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’e koştular. Herkes sancağı
kendisine vermesini umuyordu. Rasul
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem; “Ali b. Ebu Talib nerede?”
dedi. Onlar; “Gözlerinden rahatsız, ya
Rasulullah” dediler. Rasul
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem; “Adam gönderin, onu bana
getirsinler.” dedi. Ali geldiğinde, Rasul
SallAllah’u
Aleyhi Vesellem onun gözlerine tükürdü ve
ona dua etti. Bunun üzerine Ali, sanki hiç rahatsız
olmamış gibi iyileşti. Rasul de ona sancağı verdi.”
Müslim, bu hadisi Ebu Hureyre’den şu lafızla rivayet
etti: “Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem, Hayber günü şöyle dedi:
لاعْطِيَنَّ هَذِهِ الرَّايَةَ رَجُلاً يُحِبُّ اللَّهَ
وَرَسُولَهُ يَفْتَحُ اللَّهُ عَلَى يَدَيْهِ
“Şüphesiz ki bu sancağı, Allah ve
Rasul’ünün sevdiği, Allah’ın eliyle fetih
vereceği bir adama vereceğim.” Ömer b. Hattab
dedi ki; “Sadece o gün emirliği istedim. Onun için için
çağrılmamı umarak o sancak için heyecanlandım.” Dedi ki;
Nihayet Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem Ali b. Ebu Talib’i çağırıp sancağı
ona verdi.”
Buhari, “Ali RadıyAllah’u Anh’un menkıbeleri”
babında, Nebi
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ali’ye şöyle
dediğini rivayet etti:
أَنْتَ مِنِّي وَأَنَا مِنْكَ “Sen
bendensin, ben de sendenim.”
Müslim, Amr b. Sa’ad İbn Ebu Vakkâs’tan o da babasından
şöyle dediğini rivayet etti: “Muaviye b. Ebu Süfyan,
Sa’ad’ı emir yaptı. Sonra da; “Ebu Turâb’a sövmene mani
olan nedir?” dedi. Bunun üzerine o da dedi ki;
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in söylemiş
olduğu şu üç hususu hatırladığım sürece ona asla sövmem.
Çünkü o üçünden birisi bana kırmızı develerden daha
sevimlidir.”
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem Ali’yi bazı
gazvelerinde evde bıraktı. Bunun üzerine Ali ona; “Ya
Rasulullah beni kadınlar ve çocuklarla birlikte
bıraktın.” dedi. Rasul
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem ona şöyle dedi:
أَمَا تَرْضَى أَنْ تَكُونَ
مِنِّي بِمَنْزِلَةِ هَارُونَ مِنْ مُوسَى غَيْرَ أَنَّهُ
لا نَبِيَّ بَعْدِي “Benim yanımda,
Harun’un Musa’nın yanındaki konumunda olmandan razı
değil misin? Ancak benden sonra nübüvvet yoktur.”
Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’i, Hayber günün
şöyle derken işittim:
لاعْطِيَنَّ الرَّايَةَ رَجُلاً يُحِبُّ اللَّهَ
وَرَسُولَهُ وَيُحِبُّهُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ
“Sancağı, Allah ve Rasul’ünü seven, Allah’ın
ve Rasul’ünün de onu sevdiği bir adama vereceğim.”
Bunun üzerine biz, sancak için rekabete girdik.
Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem; “Bana
Ali’yi çağırın!” dedi. Onu Ermed getirdi.
Onun gözüne tükürdü ve sancağı ona verdi. Allah da ona
fetih verdi.”
Şu ayet indiğinde;
فَقُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ أَبْنَاءَنَا وَأَبْنَاءَكُمْ
“De ki: Haydi, çocuklarımızı ve çocuklarınızı
çağıralım.”(Ali İmran 61) Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem Ali’yi, Fatma’yı, Hasan ve
Hüseyin’i çağırıp şöyle dedi:
اللَّهُمَّ هَؤُلاءِ أَهْلِي
“Allah’ım, işte bunlar benim ehlimdir.”
Müslim, Sehl b. Sa’ad’ın şöyle dediğini rivayet etti:
“Mervan ailesinden bir adam Medine’ye vali tayin edildi.
Dedi ki; O kişi Sehl b. Sa’ad’ı çağırdı ve ona Ali’ye
küfretmesini istedi. Sehl, bunu reddetti. Bunun üzerine
o kişi Sehl’e, madem onu reddettin, o halde, ‘Allah Ebu
Turâb’a lanet etsin’ de dedi. Sehl dedi ki; ‘Ali için
Ebu Turâb isminden daha sevimli bir isim yoktu, zira bu
isimle çağrıldığında mutlu olurdu’. O kişi; ‘O halde,
onun niçin Ebu Turâb diye isimlendirildiği kıssayı bize
anlat.’ dedi. Sehl de şöyle dedi: Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem, Fatıma’nın evine geldi, Ali evde
yoktu. Bunun üzerine; “Amcamın oğlu nerede?” diye
sordu. Fatıma da; ‘onunla benim aramda bir şey oldu,
bana kızdı ve dışarı çıktı, yanımda bir şey söylemedi.
Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem bir kişiye;
“O, nerede bak” dedi. Daha sonra o kişi geldi ve
şöyle dedi: “O, mescidde uyuyor ya Rasulullah”, o yan
yatıp elbisesi yana düşmüş toprak bulaşmış vaziyetteyken
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem onun yanına
gitti, eliyle dokunarak ona:
يا أبا تراب قم يا أبا تراب
قم “Kalk ey Ebu
Turab, kalk Ebu Turab.” dedi.”
Müslim, Adiy b. Sâbit’ten o da Ebu Zer’den şöyle
dediğini rivayet etti: Ali dedi ki: “Tohumu
yarana ve kokuyu giderene yemin olsun ki, Ümmi Nebi
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem bana bildirdi ki, beni ancak
mü’min sever, bana ancak münafık buğz eder.”
Bu hadislerde, kişiye, ‘Rasul
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem Ali’yi kendisinden sonra halife
olması için tayin etti’ dedirtecek bir şey yoktur. Zira;
- Hayber hadisinde Rasul
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem Ali’yi methetmiştir. Rasul
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in
أَنْتَ مِنِّي وَأَنَا
مِنْكَ “Sen
bendensin, ben sendenim.” sözü, Rasul
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’den Ali’ye bir övgüdür.
- Sa’ad hadisinde:
أَمَا تَرْضَى أَنْ تَكُونَ مِنِّي بِمَنْزِلَةِ هَارُونَ
مِنْ مُوسَى
غَيْرَ
“Benim yanımda, Harun’un Musa’nın yanımdaki konumunda
olmandan razı değil misiz?”
Sözü vardır. Bunun açıklamasını bu konudaki
hadislerin ikinci bölümünde yapacağız.
- Hayber hadisinde olan da övgüdür.
- Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin’in ehli olduğuna dair
hadiste de övgü vardır.
- Sehl b. Sa’ad hadisi övgüdür.
Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem, efendimiz
Ali’yi övdüğü gibi ondan başka sahabeleri de övmüştür.
Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem bir kişiyi
övmesi, hiçbir şekilde onu halife tayin ettiğine delâlet
etmez.