Şeriat, Hilafet İçin Belirli Bir Şahıs
Tayin Etmedi -2- |
|
Bazılarının, Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
Ali’yi kendisinden sonra halife olarak belirlediğini istinbat
ettikleri hadislerden ikinci bölümüne gelince, bunlar dört
nâsta özetlenmektedir:
1- Buhari, Mus’ab b. Sa’ad’dan o da babasından şunu
rivayet etti: “Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem Ali’yi yerine bırakarak
Tebük’e sefere çıktı. Bunun üzerine Ali şöyle dedi: “Beni
çocukların ve kadınların yanında geride mi bırakıyorsun?” Rasul
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem ise şöyle dedi:
أَمَا تَرْضَى أَنْ تَكُونَ مِنِّي
بِمَنْزِلَةِ هَارُونَ مِنْ مُوسَى غَيْرَ أَنَّهُ لا نَبِيَّ
بَعْدِي “Benim yanımda,
Harun’un Musa’nın yanındaki konumunda olmandan razı değil misin?
Ancak benden sonra nübüvvet yoktur.”
Müslim, Âmir b. Sa’ad b. Ebu Vakkâs’tan o da babasında şöyle
dediğini rivayet etti: “Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
Ali’ye şöyle dedi: أَنْتَ مِنِّي
بِمَنْزِلَةِ هَارُونَ مِنْ مُوسَى إِلا أَنَّهُ لا نَبِيَّ
بَعْدِي “Senin benim
yanımdaki konumun, Harun’un Musa’nın yanındaki konumu gibidir.
Ancak benden sonra nebi yoktur.”
Müslim, İbrahim b. Sa’ad’dan o da Sa’ad’dan Nebi
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
Ali’ye şöyle dediğini rivayet etti:
أَمَا تَرْضَى أَنْ تَكُونَ مِنِّي
بِمَنْزِلَةِ هَارُونَ مِنْ مُوسَى
“Benim yanımda, Harun’un Musa’nın
yanındaki konumunda olmandan razı değil misin?”
Buhari, İbrahim b. Sa’ad’dan o da babasından Nebi
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
Ali’ye şöyle dediğini rivayet etti:
أَمَا تَرْضَى أَنْ تَكُونَ مِنِّي
بِمَنْزِلَةِ هَارُونَ مِنْ مُوسَى “Benim
yanımda, Harun’un Musa’nın yanındaki konumunda olmandan razı
değil misin?”
İbn İshâk şunu rivayet etti: “Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
Ali b. Ebu Talib RadıyAllah’u Anh’u ehlinin
yanında bıraktı ve ona onların yanında kalmasını emretti. Bunun
üzerine münafıklar Ali RadıyAllah’u Anh hakkında
asılsız haberler yaydılar. Dediler ki: ‘Onu ancak sıkıcı bulduğu
ve önemsemediğinden geride bıraktı.’ Münafıklar bunu
söylediklerinde, Ali b. Ebu Talib RadıyAllah’u Anh
silahını alıp hemen yola çıktı ve Cürf denilen yerde konaklamış
olan Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’e ulaşıp şöyle dedi:
“Ey Allah’ın Nebisi, münafıklar beni sıkıcı bulduğun ve
önemsemediğin için geride bıraktığını iddia ediyorlar.” Bunun
üzerine Nebi SallAllah’u
Aleyhi Vesellem şöyle dedi:
كذبوا ولكنني خلفتك لما تركت ورائي
فارجع فاخلفني في أهلي و أهلك أفلا ترضى يا علي أن تكون مني بمنزلة
هرون من موسى إلا أنه لا نبي بعدي
“Onlar yalan
söylüyorlar. Ben seni arkamda bıraktıklarım için geride
bıraktım. Şimdi geri dön, ehlim ve ehlinde benim yerimi al. Ey
Ali, benim yanımda, Harun’un Musa’nın yanındaki konumunda
olmandan razı olmaz mısın? Ancak benden sonra nebi yoktur.”
Bunun üzerine Ali, Medine’ye geri döndü. Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
de seferine devam etti.”
Seyyid Abdulhüseyn Şerafeddin El-Müsevî, “Müracat” isimli
kitabında şunu zikretmektedir: “Câbir b. Abdullah hadisinde
Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi Vesellem’in şöyle dediği geçmektedir:
يا علي إنه يحل لك في المسجد ما يحل
لي وإنك مني بمنزلة هرون من موسى إلا أنه لا نبي بعدي
“Ey Ali, mescidde bana helal olan sana da helaldir. Muhakkak
ki senin benim yanımdaki konumun, Harun’un Musa yanındaki
konumudur. Ancak benden sonra nebi yoktur.”
2- Müslim, Yezid b. Hayyân’dan
şöyle dediğini rivayet etti: “Ben, Husayn b. Sebreti, Amr b.
Müslim birlikte Zeyd b. Erkâm’a gittik. Onun yanına
oturduğumuzda Husayn ona dedi ki; ‘Ey Zeyd, sen çok hayırla
karşılaştın. Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’i gördün, onun hadisini
işittin, onunla beraber gazveye çıktın, arkasında namaz
kıldın. Ey Zeyd, sen gerçekten çok hayır gördün. Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’den
işittiğin bir hususu bize anlat ey Zeyd’. Bunun üzerine Zeyd
dedi ki; ‘Ey kardeşimin oğlu, Allah’a yemin olsun ki artık
yaşlandım. Benim dönemimden çok zaman geçti, Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’den
ezberlediğim hususların bazılarını unuttum. Size anlattığımı
kabul edin, olmayanı da benden beklemeyin.’ Daha sonra şöyle
dedi: ‘Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem Mekke ile Medine
arasında, “Hamm” da denilen “Mâ” isimli yerde bize hitap etmek
için ayağa kalktı. Allah’a hamd ve senâ ettikten, nasihat ve
hatırlatmada bulunduktan sonra şöyle dedi:
أَمَّا بَعْدُ أَلا أَيُّهَا
النَّاسُ فَإِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ يُوشِكُ أَنْ يَأْتِيَ رَسُولُ
رَبِّي فَأُجِيبَ وَأَنَا تَارِكٌ فِيكُمْ ثَقَلَيْنِ أَوَّلُهُمَا
كِتَابُ اللَّهِ فِيهِ الْهُدَى وَالنُّورُ فَخُذُوا بِكِتَابِ
اللَّهِ وَاسْتَمْسِكُوا بِهِ فَحَثَّ عَلَى كِتَابِ اللَّهِ
وَرَغَّبَ فِيهِ ثُمَّ قَالَ وَأَهْلُ بَيْتِي أُذَكِّرُكُمُ
اللَّهَ فِي أَهْلِ بَيْتِي أُذَكِّرُكُمُ اللَّهَ فِي أَهْلِ
بَيْتِي أُذَكِّرُكُمُ اللَّهَ فِي أَهْلِ بَيْتِيْ
“Ey insanlar! Muhakkak ki ben bir beşerim,
Rabbimin elçisinin gelmesi yakındır. O zaman size iki değer
bırakarak Rabbime icabet ederim. Onlardan birincisi; içinde
hidayet ve nur olan Allah’ın Kitabıdır. Allah’ın Kitabını alın
ve ona sımsıkı tutunun.” Allah’ın Kitabına teşvik ve sevk
ettikten sonra şöyle dedi: “Ehli beytim, ehli beytim hakkında
size Allah’ı hatırlatırım, ehli beytim hakkında size Allah’ı
hatırlatırım, ehli beytim hakkında size Allah’ı hatırlatırım.”
Husayn ona; “Ehli beyti kimdir ya Zeyd? Onun hanımları ehli
beytinden değil mi?” dedi. Zeyd de; “Hanımları ehli
beytindendir. Fakat onun ehli beyti, kendisinden sonra sadakadan
mahrum bırakılanlardır.” dedi. “Onlar kim?” dedi. Zeyd de;
‘Onlar Ali’nin ailesi, Akil’in ailesi, Cafer’in ailesi ve
Abbas’ın ailesi’ dedi. O da; “Bütün 'bunlar, sadakadan mahrum mu
bırakıldılar?” dedi. Zeyd de; “Evet” dedi.”
Seyyid Abdulhüseyn Şerafeddin kitabı “Mürâcât” da bu hadisi,
Taberâni’nin sıhati üzerine birleşilen bir senedle tahriç etti
şu rivayetle zikretti: “Zeyd bin Erkam dedi ki: “Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
Gadir Hum’da ağaçların altında şöyle hitap etti:
يا ايها الناس يوشك أن أدعى فأجيب
وإني مسؤول وإنكم مسؤولون فماذا أنتم قائلون ؟ “Ey
insanlar! Çağırılmam yakındır. Ben sorumlu, siz de sorumlu
olduğunuz halde ben o davete icab ederim. O halde siz ne
dersiniz? Onlar; ‘Sen tebliğ ettin, cihad ettin, nasihat
ettin, Allah seni hayırla mükâfatlandırsın.’ Bunun üzerine o
dedi ki: أليس
تشهدون أن لا إله إلا الله وأن محمدا عبده ورسوله وأن جنته حق
وأن ناره حق وأن الموت حق وأن البعث حق بعد الموت وأن الساعة آتية
لا ريب فيها و أن الله يبعث من في القبور
“Allah’tan başka ilah
olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve Rasulü olduğuna, Allah’ın
cennetinin hak olduğuna, cehenneminin hak olduğuna, ölümün hak
olduğuna, ölümden sonra dirilmenin hak olduğuna, hakkında şüphe
olmayan Kıyamet vaktinin geleceğine ve Allah’ın kabirlerde
olanları dirilteceğine şahitlik etmiyor musunuz?” Onlar;
‘Elbette, ona şahitlik ediyoruz.’ dediler. O da;
أشهد
اللهم
“Allah’ım şahid ol” dedikten sonra şöyle dedi:
يا ايها الناس إن الله مولاي وأنا
مولى المؤمنين وأنا أولى بهم من أنفسهم من كنت مولاه فهاذا مولاه –
يعني عليا – اللهم وال من والاه وعاد من عاداه ثم قال : يا ايها
الناس إني فرطكم وإنكم واردون عليّ الحوض حوض أعرض ما بين بصرى إلى
صنعاء فيه عدد النجوم قداح من الفضة وإني سائلكم حين تردون عليّ عن
الثقلين كيف تخلفوني فيهما الثقل الأكبر كتاب الله عز وجل سبب طرفه
بيد الله تعالى وطرفه بأيديكم فاستمسكوا به لا تضلوا ولا تبدلوا
وعترتي أهل بيتي فإنه قد نبأني اللطيف الخبير أنهما لن يتقضيا حتى
يردا عليّ الحوض “Ey insanlar! Allah benim
mevlamdır, ben de mü’minlerin mevlasıyım. Ben onlara
nefislerinden daha öncelikliyim. Ben kimin mevlasıysam, bu -yani
Ali- da onun mevlasıdır. Allah’ım, ona veli/dost ve yardımcı
olana dost ve yardımcı ol, ona düşmanca davranana, düşmanca
davran.” Sonra şöyle dedi: “Ey insanlar! Ben sizi
terk edeceğim, siz bana Havz’ın başında geleceksiniz. O Havz ki
Busra ile Sina arasında olan mesafeden daha geniştir. Onun
içinde gümüşten yıldız gibi parlayan kadehler vardır. Bana
geldiğinizde o zaman size sakaleyn/iki değer hakkında,
onlarla ilgili olarak benim yerimi nasıl doldurduğunuzu
soracağım. En büyük değer Allah Azze ve Celle’nin Kitabıdır. Bir
vasıtadır, bir ucu Allah’u Teâlâ’nın elindedir bir ucu da sizin
elinizdedir. Ona sımsıkı tutunun, sapıtmayın, değiştirmeyin.
(İkinci değer ise) neslim, ehli beytim. Muhakkak ki,
El-Latif, El- Habir bana bildirdi ki, bu iki değer
Havz’da bana gelesiye kadar bitmeyeceklerdir.”
Seyyid Abdulhüseyn Şerâfeddin’in zikrettiği husus burada son
buluyor. Şeyh Abdulhüseyn Ahmed El-Emini El-Necefi, “El-Gadir”
kitabında şunu söylüyor: “O – Nebi
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
– haccını tamamladıktan sonra Medine’ye dönmek için yola çıktı.
Yanında mezkûr birçok kişi vardı. Medinelilerin, Mısırlıların ve
Iraklıların yollarının ayrıldığı El-Cuhfe denilen yere yakın
Gadir Hum’a, Zilhicce ayının on sekizinde Perşembe günü vardı. O
gün Cibril El-Emin ona, Allah’u Teâlâ’dan şu sözünü indirdi:
يَاأَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا
أُنزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ “Ey Rasul, Rabbinden
indirileni tebliğ et...”
Allah, ona Ali’yi insanlara tanıtmasını ve
vilayetle/yönetimle, herkes üzerindeki itaat farzıyla ilgili
olarak onun hakkında Allah’ın indirdiğini onlara tebliğ etmesini
emretti. Topluluğun başı El-Cuhfe’ye yaklaşmıştı. Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem onlardan gelenlerin getirilmesini emretti.
Onlardan o yere gelmekte gecikenleri hapsetti. Onlara büyük
dalları bol ardarda sıralanmış beş ağacın meyvelerini, o
ağaçların altına gelmelerini yasakladı. Topluluk yerlerini aldı.
Ağaçların altında olanı süpürdüler. Öğle namazı için ezan
okunduğunda Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem o ağaçların altına
gitti ve insanlara namaz kıldırdı. O gün çok sıcak bir gündü.
Kişi örtüsünün bir kısmını başına, bir kısmını da toprağın
sıcaklığının şiddetinden dolayı ayağının altına koymaktaydı.
Rasulullah için, güneşten korunması maksadı ile ağaçların
üzerine elbiseler konularak gölgelik yapıldı. Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
namazını kıldıktan sonra topluluğun ortasında devenin hörgücünde
herkesin işiteceği bir şekilde sesini yükselterek bir hitapta
bulundu. Şöyle dedi: “Elhamdulillah, O’ndan yardım dileriz,
O’na iman ederiz, O’na tevekkül ederiz, nefislerimizin
şerlerinden, amellerimizin kötülüğünden sapıttığına hidayet
verici olmayan, hidayet verdiğine de saptırıcı olmayan Allah’a
sığınırız. Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in de
Allah’ın kulu ve Rasulü olduğuna şahidlik ederim... Ey insanlar!
El-Latif, El-Cabbar bana, bir nebinin kendisinden önceki nebinin
ömrünün yarısı kadar yaşadığını haber verdi. Muhakkak ki
çağırılmam yakındır. Ben o davete icap ederim. Ben sorumluyum,
siz de sorumlusunuz. O halde siz ne dersiniz?’ Onlar;
‘Sen tebliğ ettin, cihad ettin, nasihat ettin, Allah seni
hayırla mükâfatlandırsın.’ Bunun üzerine Rasulullah dedi ki;
‘Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve
Rasulü olduğuna, Allah’ın cennetinin hak olduğuna, ölümün hak
olduğuna, ölümden sonra dirilmenin hak olduğuna, hakkında şüphe
olmayan kıyamet vaktinin geleceğine ve Allah’ın kabirlerde
olanları dirilteceğine şahidlik etmiyor musunuz?’
Onlar: ‘Elbette, ona şahitlik ediyoruz’ dediler. O da:
‘Allah’ım şahit ol’ dedikten sonra şöyle dedi: ‘Ey
insanlar, işitmiyor musunuz?’ Onlar; “Evet” dediler.
O şöyle dedi: ‘Ben Havz’ın başında beklerim. Siz bana Havz’ın
başındayken geleceksiniz. Onun genişliği Sina ve Busra arasında
olan mesafe kadardır. Onun içinde gümüşten yıldız gibi parlayan
kadehler vardır. Sakaleyn/iki değerde benim yerimi nasıl
doldurduğunuza bakın.’ Bir kişi; ‘Sakaleyn nedir ya
Rasulullah?’ diye bağırdı. Bunun üzerine o şöyle dedi: “En
büyük değer Allah’ın Kitabıdır. Bir ucu Allah Azze ve Celle’nin
elindedir, bir ucu da sizin elinizdedir. Ona sımsıkı tutunun,
sapıtmayın. Daha küçük olan diğeri ise benim neslimdir. El-Latif
El-Habir bana haber verdi ki o ikisi Havz’ın başında bana
gelesiye kadar dağılmayacaklardır. Rabbim’den o ikisi için bunu
istedim, onların önüne geçmeyin, helak olursunuz; onları terk
etmeyin, helak olursunuz.’ Sonra Ali’nin elini tutup
koltuk altları görülesiye kadar yukarı kaldırdı. Oradaki
topluluğun hepsine onu tanıttı ve şöyle dedi: ‘Ey insanlar,
insanlardan mü’minler için nefislerinden daha evla olan kimdir?’
Onlar; ‘Allah ve Rasulü en iyi bilir.’ dediler. O da
şöyle dedi: ‘Allah benim mevlamdır ben de mü’minlerin
mevlasıyım. Ben onlara nefislerinden daha evlayım. Ben kimin
mevlasıysam, Ali onun mevlasıdır.’ Bunun üç defa
söyledi. Hanbelîlerin imamı Ahmed’in lafzında dört defa söyledi.
Sonra şöyle dedi: ‘Allah’ım, ona veli olana veli ol, ona
düşmanca davranana düşmanca davran, onu seveni sev, ona buğz
edene buğz et, ona yardım edene yardım et, onu yardımsız
bırakanı yardımsız bırak, hakkı onun döndüğü yere döndür. Dikkat
edin, buna şahit olanlar olmayanlara tebliğ etsin.”
3- Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem Ali’yi Hilafet için
tayin etti diyenler kitaplarında birtakım hadisler rivayet
ediyorlar. Bu hadislerin rivayetlerinin mevzuluğunu/uydurma
oluşlarını inceleme konusu yapmıyoruz. Her ne kadar onları
Buhari ve Müslim rivayet etmedikleri güvenilir bir kanaldan
rivayet edilmiş olmadıkları, çoğu mevzu hadislerden olduğu halde
bu hadislerin rivayet konumlarını inceleme konusu yapmıyoruz. Ta
ki onlar; ‘bu hadisler, sizin katınızda güvenilir kişiler
tarafından rivayet edilmemiş olabilir, ancak ilimi bizim
katımızda güvenilir kimseler tarafından rivayet edilmişlerdir.
Hadis kimin katında sahih ise, onun o hadisle delil getirme
hakkı vardır’ demesinler. Evet, bunun için o hadislerin rivayet
konumlarını bahis konusu yapmıyoruz, sadece rivayetlerinde
geçtiği şekliyle o nâsların aynısını inceleme konusu yapıyoruz.
Bu nâslar onların kendilerinden Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
Ali’yi kendisinden sonra halife olması için tayin ettiğini
istinbat ettikleri nâslardır. Bu hadislere, velayetle ilgili
hadisler, diyorlar. Burada onlardan bir kısmını ileri sürüyoruz.
Diğerleri aynı manada hatta aynı lafızdadırlar:
a- Ebu Davud El-Tayâlisî, İbn Abbas’tan Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
Ali b. Ebu Talib’e şöyle dediğini tahriç etmiştir:
أَنْتَ وَلِيِّي فِي كُلِّ مُؤْمِنٍ بَعْدِي
“Benden sonra sen her müminin
velisisin.”
b- Kenz Ül-Ummâl’da Umran b. Husayn’dan şöyle dediği
geçmektedir: “Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
başlarına Ali b. Ebu Talib’i emir tayin ederek bir seriyye
gönderdi. Ali, kendisine beş cariye seçti, seriyedeki kişiler bu
hususta Ali’yi yadırgadılar. Onlardan dördü Ali’yi Nebi
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’e
şikâyet etmek hususunda anlaştılar. Geldiklerinde o dört kişiden
birisi ayağa kalktı ve ‘Ey Allah’ın Rasulü, görmedin mi, Ali
böyle böyle yaptı.’ dedi. Rasulullah ondan yüz çevirdi. İkincisi
kalktı, o da aynı şekilde söyledi, Rasulullah ondan da yüz
çevirdi. Üçüncü kişi de iki arkadaşı gibi dedi. Ondan da yüz
çevirdi. Dördüncü kişi de diğerlerinin dediği gibi dedi.
Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi Vesellem yüzünde kızgınlığı belirmiş bir
şekilde onlara yönelip şöyle dedi:
مَا تُرِيدُونَ مِنْ عَلِيٍّ مَا
تُرِيدُونَ مِنْ عَلِيٍّ مَا تُرِيدُونَ مِنْ عَلِيٍّ إِنَّ
عَلِيًّا مِنِّي وَأَنَا مِنْهُ وَهُوَ وَلِيُّ كُلِّ مُؤْمِنٍ
بَعْدِي “Ali’den ne
istiyorsunuz? Muhakkak ki Ali bendendir ve ben ondanım. O,
benden sonra her müminin velisidir.”
c- Amr b. Meymûne’den o da İbn Abbas’tan rivayet edilen
uzun bir hadiste İbn Abbas şöyle diyor: “Rasulullah filan kişiyi
Tevbe süresi ile gönderdi. Sonra Ali’yi onun ardından gönderdi.
Rasul, o süreyi ondan alıp şöyle dedi:
لا يَذْهَبُ بِهَا إِلا رَجُلٌ
مِنِّي وَأَنَا مِنْهُ
“O sûre, benden olan ve benim de ondan olduğum bir adamdan
başkası ile gitmez.”
d- Kenz Ül-Ummâl’da, Veheb b. Hamza’dan şöyle dediği
geçmektedir: “Ali ile beraber sefere çıktım, onda sertlik
gördüm. Bunun üzerine, geri dönersem onu şikâyet edeceğim dedim.
Geri döndüğümde Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’e
Ali’den bahsettim, şikâyetçi oldum. Bunun üzerine Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
şöyle dedi: تقولن هذا لعلي فإنه
وليكم بعدي لا
“Bunu Ali için söylemeyin. Muhakkak ki
o, benden sonra velinizdir.”
e- Kenz Ül-Ummâl’da, İbn Abbas’tan Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
şöyle dediği geçmektedir: من سره
أن يحيا حياتي ويموت مماتي ويسكن جنة عدن غرسها ربي فيلوال عليا
بعدي وليوال وليه
“Benim
gibi yaşayıp, benim gibi ölmesi ve Allah’ın dikmiş olduğu Adn
cennetinde oturması, kendisini mutlu eden kimse benden sonra
Ali’ye veli olsun, onun
velisine veli olsun.”
f- Kenz’in seçilmiş hadislerinde Ziyad b. Mutref’den
şöyle dediği geçmektedir: “Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
şöyle derken işittim:
من أحب أن يحيا
حياتي ويموت ميتتي ويدخل الجنة التي وعدني ربي وهي جنة الخلد
فليتول عليا وذريته من بعدي فإنهم لن يخرجوكم من باب هدى ولن
يدخلوكم باب ضلالة
“Kime benim gibi yaşayıp
benim gibi ölmek ve Allah’ın bana vaad ettiği sonsuzluk
cennetine girmek daha sevimli geliyorsa, benden sonra Ali’yi ve
zürriyetini veli edinsin. Zira onlar sizi asla hidayet
kapısından dışarı çıkarmazlar ve dalâlet kapısından içeri
sokmazlar.”
g- Kenz Ül-Ummâl’da, Ammâr b. Yasir’den şöyle dediği
geçmektedir: “Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
şöyle dedi: أوصي من آمن
بي وصدقني بولاية علي بن أبي طالب فمن تولاه فقد تولاني فقد تولى
الله ومن أحبه فقد أحبني ومن أحبني فقد أحب الله ومن أبغضه فقد
أبغضني ومن أبغضني فقد أبغض الله
“Bana inanıp beni tasdik eden
kimseye, Ali b. Ebu Talib’in velâyetini tavsiye ederim. Kim onu
veli edinirse beni veli edinmiş olur. Kim de beni veli edinirse
Allah’ı veli edinmiş olur. Kim onu severse beni sevmiş olur. Kim
de beni severse Allah’ı sevmiş olur. Kim ona buğz ederse bana
buğz etmiş olur. Kim de bana buğz ederse Allah’a buğz etmiş
olur.”
h- Yine Kenz’de
Ammâr’dan merfuan şöyle geçmektedir:
اللهم من آمن بي وصدقني فليتول
علي بن أبي طالب فإن ولايته ولايتي وولايتي ولاية الله تعالى
“Allah’ım, bana iman edip beni tasdik eden
kimse, Ali b. Ebu Talib’i veli edinsin. Zira onun velâyeti benim
velâyetimdir, benim velâyetim ise Allah’u Teâlâ’nın
velâyetidir.”
4- “Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem hilâfetin Ali’ye ait
olduğunu belirlemiştir” diyenlerin rivayet ettikleri hadisler de
vardır. Bu hadisleri güvenilir hiçbir kimse rivayet etmemiştir.
Çoğu uydurma hadislerdendir. Onları biz burada rivayetleri
açısından ileri sürmüyoruz ki, onların rivayet edenler nezdinde
sahih oldukları iddia edilmesin. Onları ancak, rivayetlerinde
geçtiği şekliyle metinlerini incelemek için ileri sürüyoruz. Bu
hadisler, Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ali’yi kardeş
edinmesi ve kendisinden sonra varis edinmesi hususlarını
içermektedir. Onlardan bir kısmını buraya alıyoruz. Diğerleri
aynı manada hatta aynı lafızdadırlar:
a- Nebi
SallAllah’u Aleyhi Vesellem hicretten önce
Muhacirleri birbirleriyle kardeş yaptı ve kendisine Ali’yi
seçti. İlk kardeşlik hadisinde şu geçmektedir: “Ali dedi ki; ‘Ya
Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi Vesellem, benden başka ashabına yaptığını
görünce, ruhum gitti, belim kırıldı. Bu benim canımı sıksa da
yine saygınlık ve kusursuzluk sana aittir. Bunun üzerine
Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi Vesellem şöyle dedi: “Beni hakla gönderen
Zat’a yemin olsun ki; seni ancak kendim için ayırdım. Sen, benim
yanımda Harun’un Musa’nın yanındaki konumdasın. Ancak benden
sonra nebi yoktur. Sen benim kardeşim ve varisimsin.” Ali;
‘Senden ne mirası alacağım?’ dedi. O da; ‘Benden önceki nebiler
ne miras alıyorlar idiyse onu miras alacaksın. Rablerinin Kitabı
ve Nebilerinin Sünneti.’ dedi.”
b- Nebi
SallAllah’u Aleyhi Vesellem hicretten beş ay sonra
Muhacirleri ve Ensârı birbirleriyle kardeş yaptı. Ali’yi
ensardan birisi ile kardeş yapmadı, kendisini de ensardan birisi
ile kardeş yapmadı. Onu ancak kendisine seçti. İkinci kardeşlik
hadisinde şu geçmektedir: “Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
Ali’ye şöyle dedi: “Ben, Muhacirler ve Ensarı birbirleriyle
kardeş yaparken seni onlardan birisi ile kardeş yapmadığında
bana kızdın mı? Benim yanımda, Harun’un Musa’nın yanındaki
konumda olmandan razı değil misin? Ancak benden sonra nebi
yoktur.”
c- Rivayet edilir ki: “Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
bir gün ashabının karşısına çıkıp doğuya yöneldi.
Abdurrahman b. Avf ona sordu. Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
şöyle dedi: “Müjde kardeşim! Amcamın oğlu ve kızım
hakkında Rabbimden bana, Allah’ın Ali’yi Fatıma ile evlendirdiği
haberi geldi.” Kadınların hanımefendisi, ailenin efendisine
gelin gidince Nebi
SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle dedi: “Ey Ümmü
Eymen, bana kardeşimi çağır.” O da; ‘O, senin kardeşin
olduğu halde onu kızınla mı nikâhlıyorsun?’ dedi. Nebi de;
“Evet, ya Ümmü Eymen.” dedi. Bunun üzerine Ümmü Eymen
Ali’yi çağırdı o da geldi.”
Nebi SallAllah’u Aleyhi
Vesellem; Ali ile kardeşi Cafer ve Zeyd b. Hârise
arasında olan bir mesele hakkında Ali’ye şöyle hitap etti:
“Sen ise ya Ali, benim kardeşimsin, çocuğumun babasısın,
bendensin, şimdi ise...”
d- Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem bir gün Ali’yi bir
hususla görevlendirdi ve şöyle dedi: “Sen kardeşimsin,
borcumu ödeyen, vaadimi yerine getiren, gönlümü ferahlatan
vezirimsin.”
e- Kenz Ül-Ummâl’da, Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
şöyle dediği geçmektedir: “Cennetin kapısında ‘Lailahe
illallah Muhammedun Rasulullah, Ali Rasulullah’ın kardeşidir’
yazmaktadır.”
Bu dört nâs;
- Ali’ye Rasulullah’ın yanında, Harun’un Musa’nın yanındaki
konumu veren,
- Rasul SallAllah’u
Aleyhi Vesellem’in Allah’ın Kitabını ve ailesini
Müslümanlara terk ettiğine dair nâs,
- Velâyet nâssı,
- Kardeş yapma nâssıdır.
Bunlar, bazı Müslümanların, Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
kendisinden sonra yerine Ali’yi bıraktığını yani vefatından
sonra Ali’yi halife yaptığını istinbat ettikleri nâslardır. Biz
bunları teker teker inceliyoruz:
Birinci nâssa gelince:
Bu nâs, Ali’ye Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
yanında, Harun’un Musa’nın yanındaki konumunu veren nâstır. Bu
nâssın manası, içinde söylendiği durumun ve lafzının
incelenmesinden anlaşılır. Duruma gelince; Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
bu hadisi Tebük Gazvesi günü söylemiştir. Şöyle ki: Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
Medine’de yerine, Müslümanların işlerini gözetmeyi ve yönetim
işlerinin idaresini üstlenmesi için Muhammed b. Mesleme’yi
bıraktı. Efendimiz Ali RadıyAllah’u Anh da, ehline
bıraktı ve ona aralarında kalmasını emretti. Bunun üzerine
münafıklar, yalan haber uydurup ‘onu ancak sıkıcı bulduğu ve
önemsemediği için geride bırakmıştır’ dediler. Münafıklar bunu
söyleyince, Ali b. Ebu Talib RadıyAllah’u Anh
silahını alıp yola çıktı ve El-Cürf denilen yerde konaklamış
olan Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’e yetişti ve ona; ‘Ya
Nebiyullah! Münafıklar, senin beni sıkıcı bulduğun ve
önemsemediğin için geride bıraktığını ileri sürüyorlar.’ Bunun
üzerine Nebi SallAllah’u
Aleyhi Vesellem şöyle dedi:
كذبوا ولكنني خلفتك لما تركت ورائي
فارجع فاخلفني في أهلي و أهلك أفلا ترضى يا علي أن تكون مني بمنزلة
هرون من موسى إلا أنه لا نبي بعدي “Onlar yalan
söylüyorlar. Muhakkak ki ben seni arkamda bıraktığım kişiler
için terk ettim. Şimdi geri dön, ehlimde ve ehlinde benim yerimi
doldur. Ya Ali, benim yanımda, Harun’un Musa’nın yanındaki
konumunda olmandan razı değil misin? Ancak benden sonra nebi
yoktur.” Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem seferine devam etti.
Böylece Rasulullah’ın yanında Ali’ye, Harun’un Musa’nın
yanındaki konumun verilmesi hakkında geçen hadis, Ali’yi ehlinde
yerine bırakması ile ilgili olarak geçmiştir. Bunun delili
Ali’nin şu kendi sözüdür: تخلفني
في الصين والنساء “Beni çocuklar ve kadınlar içinde
geride mi bırakıyorsun?” Böylece hadisin vakıası, Ali’yi ehlinde
yerinde bırakması olmaktadır. O halde bundan, onu Hilafette
yerine bıraktığı neticesi çıkmaz. Özellikle de Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
Muhammed b. Mesleme’yi yönetimde yerine bırakıp Ali’yi ehli için
yerine bıraktığını ona; أهلي
وأهلك “ehlim ve ehlin” diyerek tahsis etmesi
bilinince bu netice çıkmaz.
Ayrıca Rasul SallAllah’u
Aleyhi Vesellem’in gazve için sefere çıktığında
yönetimde yerine ashabından birisini bırakması, o kişinin
Rasul’ün yerine halife olduğuna delâlet etmez. Bunun delili,
Rasul SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in gazvelerde birçok kişiyi yerine
bırakmasıdır. Zira Uşeyra Gazvesinde Medine’ye yönetici olarak
Ebu Seleme b. Abdulesed’i atadı. Safrân Gazvesinde, Zeyd b.
Hârise’yi Medine’ye yönetici olarak atadı. Benü Lahyân
Gazvesinde İbn Ümmü Mektûm’u Medine’ye yönetici olarak atadı
v.b. Şu halde Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in gazvesinden dönesiye
kadar Medine’de yönetimde yerine bir şahsı ataması onu Hilafete
atadığı anlamına geldiğine delâlet etmemektedir. O halde,
gazveden dönesiye kadar yönetime başkasını atarken sadece ehline
bakması için bırakılan bir kişi nasıl hilâfete atanmış olabilir?
Bu izahat, yerine adam atama bakımından idi. Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
şu sözüne gelince: أَمَا تَرْضَى
أَنْ تَكُونَ مِنِّي بِمَنْزِلَةِ هَارُونَ مِنْ مُوسَى غَيْرَ
“Benim yanımda, Harun’un Musa’nın yanındaki konumunda
olmandan razı değil misin?”
Bu sözün lafzının manası şudur: ‘Senin benim halefim olduğun
husus, Harun’un Musa’nın halefi olduğu husus gibidir.’ Bu Ali’yi
Harun’a benzetmektir. Benzeşmenin yönü ise, halefi yapmak/yerine
bırakmaktır. Yani, benim seni halef yapmam, Musa’nın Harun’u
halef yapması gibidir. Hadisin lafızlarının manası işte budur.
Hadisin lafızlarının bundan başka manası yoktur. Bu manayı
belirleyen ve bunu tek başına kast olunan mana kılan ise,
Ali’nin Rasul’e şu sözüdür:
تخلفني في الصين والنساء “Beni çocukların ve
kadınların içinde geride mi bırakıyorsun?” Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
şu; أَمَا تَرْضَى أَنْ تَكُونَ
مِنِّي بِمَنْزِلَةِ
هَارُونَ مِنْ مُوسَى غَيْرَ
“Benim yanımda, Harun’un Musa’nın yanındaki
konumunda olmandan razı değil misin?”
Sözü, Ali’nin yukarıda geçen sorusu üzerine ona cevap olarak
gelmiştir.
Bu hadiste kast olunanın bilinmesi için, Musa’nın Harun’u
kendisine halef kılması konusunu görmek maksadı ile Kur'an’a
başvurulur.
Kur'an’ı Kerime’ başvurmakla Kur'an’ın o kıssayı şu şekilde
zikrettiğini görürüz:
وَوَاعَدْنَا مُوسَى ثَلاثِينَ
لَيْلَةً وَأَتْمَمْنَاهَا بِعَشْرٍ فَتَمَّ مِيقَاتُ رَبِّهِ
أَرْبَعِينَ لَيْلَةً وَقَالَ مُوسَى لأخِيهِ هَارُونَ اخْلُفْنِي
فِي قَوْمِي وَأَصْلِحْ وَلا تَتَّبِعْ سَبِيلَ الْمُفْسِدِينَ
“Bir de Musa’ya otuz geceye vaad ettik ve ona bir on gece daha
ekledik. Böylece Rabbinin tayin ettiği vakit tam kırk gece oldu.
Musa, kardeşi Harun’a şöyle dedi: kavmim içinde benim halefim
ol/ yerime geç ve ıslaha çalış da bozguncuların yoluna
gitme!”
Böylece hadisin manası; “Harun’un kavmi içinde Musa’nın halefi
olması gibi, ehlim içinde benim halefim oluyorsun, bundan razı
değil misin?” şeklinde olmaktadır. Hadisin kastı; geride yerine
bırakılmadan razı olmayarak geldiği için Efendimiz Ali’yi
rahatlatmak, yatıştırmak ve aynı zamanda, Musa bulunmadığında
kavmi içinde yerini Harun’un alması gibi Rasulullah kendisi
olmadığında ehli içinde yerini alan kimse olacağını Ali’ye
anlatmak olmaktadır.
Rasul SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in,
أَنَّهُ لا نَبِيَّ بَعْدِي
“Ancak benden sonra nübüvvet yoktur.”
Sözüne gelince; bu, nübüvveti benzerinden nefyetmektedir.
Çünkü Harun nebi idi. Bir nebinin bulunmadığında halefi olan bir
nebidir. Böylece Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem bu hususta, kendisini
nübüvvet konumunda olduğu vehmine kapılabileceği ihtimalini
kaldırmak için, nübüvveti istisna kılmıştır.
لا نبي بعدي “Benden
sonra nebi yoktur.” Sözü; ‘vefatımdan sonra’ demektir,
denilemez. Çünkü söz konusu olan, hayatında halef bırakmak
hakkındadır. Zira Harun, Musa’nın vefatından sonra değil,
bulunmadığı esnada Musa ile beraber bir nebi idi. O, Musa
hayattayken bulunmadığı sırada kavmi üzerinde Musa’nın halifesi
idi, ölümünden sonra değil! Böylece Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
أَنَّهُ لا نَبِيَّ بَعْدِي
“Ancak benden sonra nübüvvet yoktur.”
Sözünü ancak; Harun, Musa hayatta iken bulunmadığı esnada bir
nebi olduğundan dolayı söylemiştir. Nübüvveti Ali’den nefyetmek
için bu sözü söyledi. Ayrıca şu rivayet edildi: “Daha sonra
Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi Vesellem Hâkim’in rivayet ettiği sahih bir
hadiste bize bildirmiştir ki; Harun, Musa hayatta iken vefat
etmiştir.” Şu halde, ölümden sonra halef bırakma konusu burada
geçmemektedir. Çünkü bu konu, kendisine benzetilen Harun-Musa
ikilisinde yoktur. O halde benzetilen Nebi-Ali ikilisinde de
olmaz.
Hadisin manası işte budur. Bunda Hilafet için kişi tayin etmeye
herhangi bir işaret yoktur. Bundan kesinlikle, Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
bu hadisle, vefatından sonra Müslümanlar üzerine Ali’nin halife
yapılmasını belirlemeyi kast ettiği anlaşılmaz. Zira hadis,
Rasul SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in Tebük Gazvesinden dolayı yokluğu
süresince, Ali’yi ehli içinde yerine getirmesi hususunda
geçmiştir.
Bu bölümün
devamı >>