NEBİ (S.A.V.)'İN
EVLİLİKLERİ
"Size helal olan kadınlardan
ikişer, üçer ve dörder nikahlayın. Şayet, adaleti gözetmeyeceğinizden
korkarsanız bir tane ile yetinin veya eliniz altında bulunan
cariyelerle yetinin"
ayeti,
hicri sekizinci yılın sonunda, Rasulullah (s.a.v.)'in eşlerine birer
ev yapmasından sonra indi. Ayet indiği zaman Rasulullah (s.a.v.) dörtten
fazla kadınla evliydi. Fakat O, hanımlarının hiçbirini terk etmedi
ve hepsiyle evliliğini devam ettirdi. Bu durum, Rasulullah (s.a.v.)'in
Müslümanlardan ayrı olan bir özelliği idi. Görülüyor ki,
evlenmeyi dört kadınla sınırlandıran ayetin inmesinden sonra
Rasulullah (s.a.v.)'in dörtten fazla hanıma sahip olması ona ait bir
özellikti. Çünkü Rasulullah'ın yaptığı iş söylediği söze
muhalif olamazdı. Şayet böyle bir şey söz konusu olursa bu demektir
ki yaptığı iş özel, sözü ise ümmet için geneldir. Fıkıh usulünde
bilinen bir kaide vardır: "Rasulullah (s.a.v.)'in
kendisine ait olan halleri hariç, ümmete ait olan sözü ile fiili
arasında çelişki yoktur". Çünkü
Rasulullah (s.a.v.)'in ümmete ait olan emirleri onlara aittir. Bunlar,
fiillerinde ve sözlerinde Rasul’e ittiba
etmede ve O’nun yaptıklarını yapma hususunda daha özel olan
delillerdendir. Genel kurallar özel kuralların üzerine bina edilmiştir.
Bu nedenle ümmete olan emir ile çelişen dörtten fazla kadınla
evlenme hususunda Rasulü’n yaptığı gibi yapılması caiz
değildir. Rasulullah'ın dörtten fazla kadınla evlenmesi veya
kendisine hibe edilenler hakkında Kur'an'da ayetler vardır. Allah
(c.c.) şöyle buyurur:

"Ey Nebi! Biz, mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana
ganimet olarak verdiği cariyeleri, seninle beraber hicret eden amcanın
kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını,
teyzelerinin kızlarını ve bir de mü’min bir kadın nefsini
peygambere (mehirsiz olarak) hibe eder ve peygamber de onunla evlenmeyi
isterse onu -ki bunu, mü’minlerden ayrı olarak yalnızca sana has
olmak üzere- senin için helal kıldık. Sana bir zorluk olmasın diye
mü’minlerin eşleri ve cariyeleri hakkında ne hükmettiğimizi
bildirdik."
Bu ayet
içerisinde yer alan;
"...ki bunu, mü’minlerden
ayrı olarak yalnızca sana
has olmak üzere..." cümlesi bu hususu açıkça vurgulamaktadır.
Çünkü ayette geçen
kelimesi önceki evlilikler müekked için masdardır. Yani sana helal
kıldıklarımız sana halistirler hükmünün öncekileri de kapsadığına
delildir. Dört kadın ile evlenebilmeyi helal kılan ayetin inmesinden
sonra; mevcut ailelerini, cariyelerini, kendisiyle hicret eden
yakınlarının kızlarını, kendisine nefsini direkt (mehirsiz) hediye
eden kadınları helal kılması bu durumun sadece Rasul’e has
olduğunu göstermekte ve bunu tekid etmektedir. Yine ayetin devamında
yer alan ve anlamı tamamlayan "...mü’minlerden
ayrı olarak..." ifadesi ile "...mü’minlerin
eşleri ve cariyeleri hakkında ne hükmettiğimizi bildirdik"
kısmı bunu iyice kuvvetlendirmektedir. Bunun anlamı şudur; bu durum
senin dışındakilere farz kılmadıklarımızdandır. Bu nedenledir ki
aynı ayette: "...Sana
bir zorluk olmasın diye..."
ifadesi yer almaktadır. Yani bu durumdan dolayı sen herhangi bir
şekilde sıkıntıya düşmeyesin.
Bundan dolayı Rasulullah
(s.a.v.)'ın evlenme durumu amelde örnek alınmaz. Teşri'de bunun yeri
yoktur. Çünkü bunlar, Rasulullah (s.a.v.)'e has olan özelliklerdir.
Ayrıca bu evlenme, risalete has bir evlenmedir. Yoksa, cinsiyete düşkün
olan bir insanın evlenmesi değildir. Veya erkeklik ve dişilik
duygularının tatmin edilmesi için değildir. Tarihe baktığımız
zaman, Rasulullah (s.a.v.)'in yirmi üç yaşındayken Hatice (r.anha)
ile evlendiğini, 28 yıl boyunca evliliğini sadece Hatice (r.anha) ile sürdürdüğünü,
peygamber olarak gönderilişinin on birinci yılında yani hicretten
iki yıl önce ise Hatice (r.anha)'nın vefat ettiğini; bu yıl içerisinde
Mekke'lilerin anlaşıp Kabe'ye astıkları sahifenin
yırtıldığını, Rasulullah (s.a.v.)'ın Taif'e gidip döndüğünü
-ki, bu yıl Miladi 620 idi- ve 50 yaşlarında olduğunu görürüz.
Bunca zaman içinde yaşadığı Arap toplumunda fazla kadınla evlenme
yaygın bir halde iken, Hatice
(r.anha)'den başkasıyla evlenmeyi düşünmemiştir. Risaletten önce
on yedi yıl Hatice ile mutlu ve huzurlu bir evlilik geçirdi. Peygamber
olarak gönderilişinden sonra davet hayatında, küfür düşünceleri
ile mücadele yıllarında da yaklaşık on bir yıl Hatice (r.anha) ile
evli kalmıştır. Tüm bu gelişmelere rağmen bir başka kişi ile
evlenmeyi düşünmemiştir Ne Hatice ile evlenmeden önce ne de onunla
evlendikten sonra, Rasulullah'ın kadınlara rağbet ettiği söz konusu
değildir. Üstelik bu dönemlerde cahiliye toplumu; kadınların
aşırılaştırdıkları, tüm cazibelerini ortaya koyarak sokaklarda
cirit attıkları, insanların ihtiraslarını harekete geçirdikleri
bir dönemi yaşıyordu. Elli yaşına girdiği bu zaman içinde cinsi
bir güdünün kendisini birden bire etkilediğini, ardından da bir
kadınla yetinmeyerek birden fazla kadınla evlenmek istediğini, hatta
ve hatta onbir kadınla evlendiğini; ömrünün altıncı diliminde
beş yıl içerisinde yediden fazla kadınla, ömrünün altıncı
diliminin sonları ile ile yedinci diliminin başlarında ise dokuz
kadınla evlendiğini söyleyemeyiz. Elli yaşını aşmış olan böylesi
bir kişinin kadınlara olan düşkünlüğünden ya da cinsi arzularını
tatmin etme arzusundan dolayı birden fazla evlilik yaptığını söylemek
mümkün müdür? Yoksa Rasulullah'ın hayatının diğer yönlerine
bakarak böyle bir netice çıkarabilir miyiz? Ki bu hayat, insanlara
tebliğ edilmesi gereken Rasulullah'ın hayatıdır. İşte tüm bunları
anlayabilmek için Rasulullah (s.a.v.)'ın evlenmesine neden olan
olayları açıklama gereğini duyuyoruz.
Aişe ve Sevde binti Zem'a
(r.anha) ile
Evlenmesi
Peygamberliğinin on birinci
yılında yani Hatice (r.anha)'nın vefat ettiği yıl Rasulullah
(s.a.v.) evlenmeyi düşündü. Yaşı elli idi. En yakın arkadaşı ve
erkeklerden kendisine iman eden ilk kişi olan Ebu Bekir'in kızı
Aişe'yi istedi. Nikahı kıyıldığı zaman Aişe henüz altı
yaşında idi. Üç yıl onunla evlenmedi. Hicretten sonra dokuz
yaşına girinceye kadar bekledi. Ancak bu iki sene zarfında, Sevde
binti Zem’a ile nikahlandı. Bu hanım, Habeşistan'a hicret eden müslümanlardan
Es-Sukran bin Amr bin Abdü’ş-Şems'ten dul kalmıştı. Daha sonra
beraberce Mekke'ye döndüler ve bir müddet sonra Abdü’ş-Şems
vefat etti. Sevde (r.anha) kocası ile birlikte müslüman olmuş,
hicret etmiş, birçok meşakkatlara katlanmış, kocasının
karşılaştığı eza ve cefalarla o da karşılaşmıştı.
Kocasının vefatından sonra Allah Rasulü onunla evlendi. Sevde anamızın
ne güzelliği, ne yüksek bir makamı ne bir zenginliği ve ne de zevk
alınabilecek yönü vardı. Anlaşılıyor ki Sevde anamızla
evlenmesi, onu korumak ve mü’minlerin anası olmasını sağlamaktı.
Hicret ettikten sonra Sevde annemizin evini mescide yakın yaptırdı.
Bu ev, Rasulullah'ın hanımları için yaptırdığı ilk evdi.
Hicretin birinci yılında
Ensar ve Muhacirler arasında kardeşliği tesis ettikten sonra, Sevde
binti Zem’a'nın evinin yanında, caminin etrafında Aişe için de
bir ev yaptırdı ve onu oraya yerleştirdi. Böylece yardımcısı ve
arkadaşı Ebu Bekir'in, kızının yanına gelmesini ve her zaman evini
ziyaret etmesini ağladı.
Hafsa
(r.anha) İle Evlenmesi
Hicretin ikinci yılında
Bedir Gazvesinden sonra ve Uhud Harbinden önce Ömer b. el Hattab'ın
kızı Hafsa
(r.anha) ile evlendi. Annemiz Hafsa, İslâm'a ilk girenlerden Haniş'in
hanımı idi. Rasulullah onunla evlenmeden yedi ay önce kocası vefat
etmişti. Ömer'in kızı Hafsa annemizle evlenmesi ile diğer
yardımcısı ve arkadaşı Ömer'in, evine kızının yanına
kolaylıkla gelip gitmesini sağlamış oluyordu. Aişe ve Hafsa (Allah
onlardan razı olsun) ile evliliği, iki yardımcısının kızı ile
evliliğidir. Ebu Bekir ve Ömer, (Allah onlardan razı olsun) davette,
yönetimde, savaşta ve diğer hususlarda kendisine yardım eden
yardımcılarıydı. Yoksa bu iki evliliği, sadece kadınlarla yapılan
birer evlilik olarak anlamak doğru değildir. Her ne kadar Aişe
(r.anha) annemiz güzel ve genç ise de Hafsa annemiz (r.anha) bu vasıflardan
mahrumdu. O halde böyle bir evliliği, cinsi arzuları tatmin etme açısından
değerlendirmek doğru olmaz.
Cüveyriye (r.anha) İle
Evlenmesi
Rasulullah (s.a.v.), Hicri
beşinci yılda Beni Mustalık Gazvesi esnasında el Haris bin Ebu
Dırar'ın kızı Cüveyriye ile evlendi. Onunla evlenmesi iki sebebe
dayanmakta idi. Birisi; babası ile yakınlık sağlamak, diğeri de
onun şerefini yükseltmekti. Cüveyriye annemiz Beni Mustalık esirleri
arasında idi. Ensardan birisinin hissesine düşmüştü ve Mustalık
oğulları reisinin kızıydı. Esir düştüğü efendisinin kendisini
fidye karşılığı serbest bırakmasını istedi. Efendisi, onun
kabile başkanının kızı olduğunu bildiği için fazla fidye istedi.
Babası fidye ile Rasulullah'a geldi ve Rasulullah (s.a.v.) onu serbest
bıraktı. Daha sonra Rasulullah'a iman ettikten sonra Müslüman oldu.
Sonra kızı Cüveyriye'yi Rasulullah'a götürdü. Babası Müslüman
olduğu gibi o da Müslüman oldu. Rasulullah onu babasından istedi.
Babası onu Rasulullah ile evlendirdi. Bu evlilik, bir kabile reisinin
kızı ile oldu. Ki söz konusu kabileyi esir almış, onların
şerefini alçaltmıştı. İşte bu evlilik, bu durumu ortadan
kaldırıp kabile reisinin sevgisini celbediyordu.
Safiye (r.anha) İle
Evlenmesi
Bundan
sonra Rasulullah (s.a.v.), Hayber zaferini müteakip Yahudi reislerinden
Huyey bin Ahtab'ın kızı Safiye annemizle evlendi. Safiye validemizin
evlenme olayı şöyle oldu: Kendisi, Hayber kalesinden esir alınan
kadınlar arasında idi. Bazı Müslümanlar Rasulullah'a gelerek şöyle
dediler: "Ya Rasulullah! Safiye, Beni Kureyza ve Beni Nadir'in
başkanlarının kızıdır, ancak senin için uygundur.”
Rasulullah onu azad etti ve onunla evlendi. Bununla onu korudu, onu
esaret duygusundan kurtardı ve şerefini yükseltti. Rivayet edilir ki,
Safiye annemizin Rasulullah ile ilk gecesinde Ebu Eyyub Halid el-Ensari,
Allah Rasulü’nün bir suikast ile karşılaşa-bileceği korkusuna
kapılmış ve bu nedenle de Hayber'den dönüş yolunda çadırının
yanında kılıcı ile nöbet beklemişti. Çünkü Rasulullah onun
babasını, kocasını ve kavmini öldürtmüştü. Sabah olunca
Rasulullah onu gördü ve ona: Sana ne oluyor?
dedi. Cevaben şöyle dedi: Bu kadının seni öldüreceğinden korktum.
Çünkü sen onun babasını, kocasını, kabilesini öldürttün. Bunun
üzerine Allah Rasulü ona güven verdi. Safiye anamız Rasulullah
(s.a.v.)'ı, sadakatla ölünceye kadar beklemiş ve sadık
kalmıştır.
Meymune (r.anha) İle
Evlenmesi
Rasulullah (s.a.v.) Hicretin
sekizinci yılında Abbas bin Abdülmuttalib'in hanımı Ümmü'l Fadl'ın
kız kardeşi Meymune validemizle evlendi. Bu evlenme Umretü'l Kaza sırasında
oldu. Bu sırada Meymune 26 yaşında idi. Meymune, evliliğinde
Ümmü'l-Fadl'ın vekili idi. Meymune (r.anha) umrede Müslümanların
durumunu görünce İslâm'a yöneldi. Abbas (t),
durumu Rasulullah ile konuştu,
onunla evlenmesini teklif etti ve Rasulullah (s.a.v.) evlenme taklifini
kabul etti. Günler, Hudeybiye antlaşma metinlerinin yazıldığı üç
gün idi. Allah Rasulü Meymune ile evliliğini, kendisi ile Kureyş
arasında anlaşma ortamının artması için bir vesile olarak
kullanmak istedi. Kureyş'in elçileri Süheyl bin Amr ve Huveytıb b.
Abdü'l Uzza geldiklerinde; “artık ziyaret günü bitti, buradan
çık” demişlerdi. Bunun üzerine Allah Rasulü (s.a.v.) onlara
şunu söyledi: “İster misiniz sizin aranızda güveyi olayım ve
ilk gecemi geçireyim; sizlere, sizin de bulunacağınız bir yemek
vereyim.” Ona şöyle cevap verdiler: “Bizim, senin yemeğine
ihtiyacımız yok, buradan bir an önce çık.” Rasulullah bir
şey söylemeden çıktı, Müslümanlar da O’nun arkasından çıktılar.
Zeyneb Binti Huzeyme ve
Ümmü Seleme
(r.anhüma) İle Evlenmesi
Zeyneb binti Huzeyme ve
Ümmü Seleme; ashabından savaş meydanlarında şehid olan iki adamın
hanımlarıydı. Zeyneb binti Huzeyme, Bedir'de şehid olan Ubeyde bin
el-Haris ibni el-Muttalib (r.a.)'ın hanımıdır. Zeynep annemizin hiç
güzelliği yoktu. Ancak iyiliği ve ihsanı ile tanınmış bir
hanımdı, hatta miskinlerin annesi lakabı takılmıştı. Rasulullah,
Bedir Harbinde kocasının şehid olmasından sonra, hicri ikinci yılda
onunla evlenmişti. Rasulullah ile ancak iki yıl kalmış ve Allah
(c.c.) onun ruhunu kazbetmiştir. Hatice'den sonra vefat eden ilk
hanımıdır.
Ümmü Seleme Ebu Seleme'nin
hanımı idi. Kocasından, kendisinin birçok çocuğu vardı. Ebu
Seleme (r.a.) Uhud'da yara almış, daha sonra yarası iyileşmişti. Allah
Rasulü (s.a.v.) Beni Esed Harbinde onu kumandan yaptı. Onları yendi
ve Medine'ye ganimetle döndü. Daha sonra Uhud'da aldığı yaralar
deşildi. Bu yaralarla vefat etti. Ölüm yatağında iken Rasulullah
(s.a.v.) yanına geldi ve onu ziyaret etti; yanı başında vefat
edinceye kadar bekledi ve ona dua etti. İki gözü yaşla doldu. Allah
Rasulü, Ebu Seleme'nin vefatından dört ay sonra Ümmü Seleme'ye
evlenme teklif etti. Ümmü Seleme, çocuklarının çokluğu
dolayısıyla özür beyan etti. Rasulullah onunla evleninceye kadar
teklifine devam etti; böylece, onun çocuklarına bakma ve onları
yetiştirme işlerini üzerine aldı. Bu iki hanımla Rasulullah'ın
evleniş gayesi, vefat eden kocalarından sonra onların geride
bıraktığı çocuklarına sahip çıkmaktı.
Ümmü Habibe (r.anha) ile
Evlenmesi
Ebu
Süfyan'ın
kızı Ümmü Habibe (r.anha) mü’mine olarak İslam için kocasıyla
Habeşistan'a hicret etti. Daha sonra kocasının mürted olması
üzerine İslam uğrunda sabretti ve dinini değiştirmedi. Asıl adı
Remle olan Ümmü Habibe, Mekke'nin efendisi ve müşriklerin lideri
olan Ebu Süfyan'ın kızıdır. Rasulullah'ın halasının oğlu
Ubeydullah bin Cahş el-Esedi'nin karısı idi. Ubeydullah Müslüman
oldu, hanımı da Müslüman oldu. Babası ise kafir idi. Babasının
işkence edeceğinden korkarak, hamileliğinin son günlerinde olmasına
rağmen kocası ile Habeşistan'a hicret etti. Hicret yolunda kızı
Habibe binti Ubeydullah'ı dünyaya getirdi, böylece; ona, Ümmü
Habibe künyesi verildi. Ancak kocası Ubeydullah b. Cahş,
Habeşlilerin dini olan Hıristiyanlığa geçti. Karısı Remle'nin de
İslam'dan dönmesi için uğraştı ise de başaramadı; Ümmü Habibe
ise müslümanlığında ısrar etti. Sonra Rasulullah, Necaşi’ye
kendinin vekili olarak evlenmek üzere Ümmü Habibe'yi istemesi için
haber yolladı. Necaşi, durumu Ümmü Habibe'ye haber verdi. Ümmü
Habibe ise Halid ibni Said el-As'ı evliliği için kendisine vekil
tayin etti. Böylece, Rasulullah'ın vekili Necaşi ile Ümmü
Habibe'nin velisi Halid ibni Said el-As olmak üzere nikah akdedildi.
Hayber Gazvesinden sonra Habeş muhacirleri geri döndüklerinde, Ümmü
Habibe de döndü ve Rasulullah'ın evine girdi. Medine şehri
Rasulullah'ın bu düğününde toplandılar. Onun evinde ikamet etti.
Zeynep binti Çahş (r.anha)
ile Evlenmesi
Rasulullah (s.a.v.)'in Zeynep
binti Cahş (r.anha) ile evlenmesi teşriî açıdan birçok yönü
bulunan bir evliliktir. Bunlar:
A-
Evlenmede erkek ile kadın arasındaki denkliğin bulunmasını
gerektiren geleneği yıkıyordu. Halasının kızını -ki Kureyş'in
ileri geleni idi- kölelikten azad edilen birisi ile evlendiriyordu.
B-
Arap adetlerine göre bir kişinin evlatlığı onun oğlu gibi
sayılıyordu ve evlatlığının karısı ile evlenemezdi. Bu evlilikle
Allah Rasulü, bir kişinin evlatlığının boşadığı kadınla
evlenememesi düşüncesini yıkıyordu.
Zeyneb binti Cahş;
Rasulullah (s.a.v.)'ın halası, Abdulmuttalib'in kızı Umeyme'nin
kızı idi. Hz. Zeynep, O'nun gözü önünde ve gözetiminde yetişmişti.
Bu nedenle Zeyneb Rasulullah için bir kız veya küçük bir bacı gibi
idi. Onu çok iyi tanıyor, Zeyd'le evlenmeden önceki durumunu, çekici
olup olmadığını iyi biliyordu. Rasulullah, çocukluğuna ve gençliğine
kadar küçük yaşından beri ona şahid olmuştu. O, Rasulullah için
meçhul değildi; adeta kızı gibi biliyordu onu. O'nu, azadlısı Zeyd
ile evlendirmek istediğinde kardeşi Abdullah bin Cahş karşı çıktı.
Bu karşı geliş iki şeyden kaynaklanıyordu:
a-)
Zeyneb (r.anha) Kureyşli ve Haşimi idi.
b-)
Rasulullah'ın halasının kızı idi. Nasıl olurda Hatice
(r.anha)'nın köle olarak alıp daha sonra azad ettiği bir kişi ile
evlenecekti. Bunu, Zeyneb'e büyük bir ar gördü. Arabların yanında
da bu, büyük bir ar sayılırdı. Şereflilerin şerefli kızları, kölelikten
kurtulsalar da kölelerle evlenemezlerdi. Ama, Rasulullah istiyordu ki
bu tür gelenekler yıkılsın. Ve insanlar bilsin ki üstünlük Arab
Acem olmakta değildir. Üstünlük takvalı olmadadır. Allah'ın şu sözü
anlaşılmalıydı:
"Şüphesiz, sizin en
ekreminiz Allah katında takvalı olanınızdır."
Rasulullah (s.a.v.) bu türden
bir itirazın akrabalarının dışındaki bir kadından gelmesini hoş
karşılamıyordu. Halasının kızı Zeyneb binti Cahş'ın, Arabların
bu çirkin geleneklerinden kurtulma onurunu
yüklenmesini istiyordu. Bu, onların
adetlerinin yıkılışı olacaktı. İnsanların söyleyeceğinden
korktuğu sözlere, ancak onun dayanabileceğini düşünüyordu.
Kendisinin büyüttüğü, Arapların adet ve geleneklerinin gölgesinde
yetişmiş olan Zeyd (r.a.)'in, diğer çocuklar gibi bu verasete sahip
olma hakkının bulunmasını istiyordu. İşte bu zat Zeyneb'le
evlenecekti. O, yüce Şari’nin, evlatlıklarını çocukları olarak
görenler için hazırladığı bir olaya hazırlanmış oluyordu.
Rasulullah (s.a.v.), Zeyneb'in ve kardeşi Abdullah'ın kabul etmeleri için
ısrar etti. Zeyneb (r.anha) ve kardeşi Abdullah, Zeyd ile evlenme
olayının gerçekleşmemesi için direndiler. Bunun üzerine Allah
(c.c.), şu ayeti inzal buyurdu:
"Bir mü’min erkek ve
kadın için, Allah ve Rasul'ü, bir işe hükmettiğinde, o işlerinde,
kendileri için, muhayyer değillerdir (seçme hakları yoktur). Kim
Allah ve Rasulü’ne isyan ederse o, apaçık delalet içindedir.
"
Bundan sonra, Zeyneb ve
Abdullah için bir seçenek kalmadı ve "biz bunu kabul ediyoruz ya
Rasulullah" dediler. Rasulullah mihrini verdikten sonra gerdeğe
girdiler. Ancak Zeyneb ve Zeyd'in evlilikleri istenildiği gibi devam
etmedi; sıkıntılar ve hoşnutsuzluklar başladı. Allah ve Rasulü’nün
olmasını istediği bu evliliğe, Zeyneb'in gönlü yatmamıştı.
İsteklere boyun eğmemişti, bu evliliğe karşı yumuşak
olmamıştı. Bilhassa Zeyd'e karşı gururlu idi; bir köleye rıza gösteremiyordu.
Zeyd’e sıkıntılı bir hayat yaşatıyordu. Zeyd (r.a.), bu durumu
kaç sefer Rasulullah'a anlattı; kötü muamelesini izaha çalışarak
defalarca Rasulullah (s.a.v.)'tan onu boşamak için izin istedi. Ancak
Rasulullah (s.a.v.) eşini elinde tut diyordu. Öte yandan Allah’tan
Rasulü’ne gelen vahiy, Zeyd'in boşamasından sonra Zeyneb'in
kendisinin olacağını bildiriyordu. Muhammed, oğlunun karısı ile
evlendi denilmesinden korktuğundan bu olay, kendisine çok ağır
geldi. Kendisini ayıplayacaklarından korkuyordu;
çünkü Zeyd, O'nun evlatlığı
idi. Bundan dolayı Zeyd'in boşamasını istemiyordu. Fakat Zeyd (r.a.),
Zeyneb'i boşamak için ısrar etti.
Zeyd Zeyneb'i boşadıktan sonra Zeyneb'in kendisiyle evleneceğini
Allah'ın vahyettiğini bildiği halde: "Eşini yanında tut
Allah'tan kork"
diyordu. Bunun
üzerine Allah Rasulü’ne Rabbin'den bir itab geldi. Yani yüce Allah
Rasulü’ne şöyle diyordu: Ben
sana, Zeyneb'in evleneceğin kadınlardan birisi olduğunu bildirdiğim
halde sen, Allah'ın açığa vuracağı şeyi içinde gizliyorsun. Bu
husus ayette şöylece yer alıyordu:
"Fakat Allah'ın açığa
vuracağı şeyi içinde gizliyordun."
Ayette de belirtildiği üzere
Allah Rasulü, evlatlığının boşadığı hanımın daha sonra
kendisinin hanımı olacağını bildiği halde bunu gizliyordu.
Allah'ın sonradan açığa vurduğu şey de işte budur. Yani
evlatlığının boşadığı hanımı ile evlenmesi mutlaktır,
değişmez.
Rasulullah (s.a.v.)'in, daha
sonra vahiyle açıklanacak olan şeyi gizlemesinin nedeni şuydu:
Arablarda, evlatlıklar neseb ve miras hususunda eve aittirler.
Çocuklarına ait olan tüm haklar evlatlıkları için de geçerli idi;
mirasta ve nesebin haramlılığı gibi tüm hususlarda aynen öz
çocuklar gibi işlem görürlerdi. İşte bunun içindir ki Allah
Rasulü’ne, evlatlığının boşayacağı hanımıyla kendisinin
evleneceği vahyedilince; Zeyd’in Zeyneb'i boşama yönündeki tüm
ısrarlarına, Zeyneb'den şikayetçi olmasına, aralarında bir
sıcaklığın bulunmamasına, evlendikleri günden beri evlilik hayatının
uyumsuz bir şekilde sürdüğünü bildirmesine rağmen Zeyd’e
hanımını elinde tutması ve boşamaması için ısrar etti. Ancak
Zeyd boşanmada ısrar edince Rasulullah ona izin verdi. Rasulullah'ın
Zeyneb'le evleneceğinden hem kendisinin hem de Zeyneb'in haberi
olmaksızın Zeyneb'i boşadı. Ahmed, Müslim ve Nesei'nin Süleyman b.
el-Muğire yoluyla Sabit’ten, onun da Enes'ten rivayet ettiğine göre:
“Zeyneb iddetini doldurduğu zaman Rasulullah (s.a.v.) Zeyd’e
Zeyneb’i çağırmasını söyledi. Zeyd şöyle anlatıyor: Hemen
Zeyneb'e gittim ve Zeyneb'e: “Seni müjdeliyorum, Rasulullah seni çağırıyor.
Rasulullah beni sana gönderdi ve gelmeni istedi.” Zeyneb şöyle
dedi: “Allah bana emretmedikçe bir şey yapmayacağım.” Gitti
mescidine girdi ve bu sırada Kur'an indi, Rasulullah da izinsiz olarak
gelip Zeyneb'in yanına girdi. Allah Rasulü Zeyneb'in yanına
girdiğinde ilgili ayetin şu kısmı nazil olmuştu:”
“Zeyd, o kadından
ilişiğini kesince biz, onu, sana nikahladık ki, bundan böyle evlatlıkları
kadınları ile ilişkilerini kestikleri zaman, o kadınlarla evlenme
hususunda, mü’minlere bir güçlük olmasın."
Şayet Zeyneb, Rasulullahla
evleneceğini daha önce bilseydi, ben Rabbim'in emirlerini bekliyorum,
yani O'nunla evlenmeyi tercih ediyorum demezdi. Şayet Zeyd, onu
boşadıktan sonra Rasulullahla evleneceğini bilseydi, seni müjdeliyorum
demezdi. Dolayısıyla bu evliliğin sebebi, mü’minlerin evlatlıklarının
boşadığı hanımlarla evlenmelerinde bir sakınca olmadığını göstermek
içindir.
İşte Rasulullah'ın,
hanımları ile evlenme hadiseleri bunlardan ibarettir. Görülüyor ki,
hemen hemen bütün evlilikler, sadece evlenme gayesinin ötesinde başka
gayeleri gütmektedir. Böylece, Rasulullah'ın dört hanımdan fazla
hanımla evliliğinin sebebi ve dört kadından fazla kadınla
evlenmesinin yalnızca kendisine ait bir özellik olmasının anlamı
ortaya çıkmış oluyor. Elli yaşını aşmış olan Allah Rasulü’nün
dört kadından fazla kadınla evlenmesi, sadece cinsi arzularını
tatmin etmek için çaba gösteren bir adamın davranışları olarak
kesinlikle düşünülemez. Zira onun asıl meşgalesi risalet ve devlet
işleri ile uğraşmaktır. O, Rabbinin risaletini tüm dünyaya ulaştırmak,
içerisinde yaşadığı toplumu bir ümmet haline getirmek, bu
risaletle halkını kalkındırmak için uğraşıyordu. Hayattaki tek
gayesi, Allah'ın risaletini dünyaya taşımak, toplumun eski halini bütün
özellikleriyle değiştirerek yepyeni bir toplum ve devlet ikame
etmekti. Zira O, İslam daveti için insanların her türlü davranışlarına
katlanmış ve bu uğurda önüne konan dünyaları reddetmişti. Zihni
sürekli olarak, ümmeti kalkındırmak, yepyeni bir devlet ve toplum
kurmakla meşgul olan bir kimsenin kadınlarla meşgul olması mümkün
değildir. O'nun kadınlarla meşgul olacak zamanı yoktur. Her yıl bir
kadınla evlenmiş olması ancak daveti taşımak içindir. Zira onun
evlilik hayatından faydalanması herhangi bir insanın evlilik
hayatından farklı değildi.
|