Kelamcýlar çýkmadan önce ne “Allah
Subhenehû ve
Teala’nýn
sýfatlarý” konusu
biliniyordu ne de herhangi bir araþtýrmada izine rastlanmýþtý.
Kur'an-ý Kerimde ve Hadisi þeriflerde de “Allah
Subhenehû ve
Teala’nýn
sýfatlarý” þeklinde
bir ifade geçmedi. Herhangi bir Sahabenin, “Allah
Subhenehû ve
Teala’nýn
sýfatlarý”
kelimesini kullandýðý veya Allah Subhenehû ve Teala’nýn
sýfatlarý hakkýnda konuþtuklarýna da rastlanýlmadý. Kelamcýlarýn
Kur'an-ý Kerimde geçtiðini söyledikleri Allah Subhenehû ve
Teala’nýn sýfatlarýný Kur'an'ýn ýþýðý altýnda þu ayeti
kerimelerin doðrultusunda anlamak gerekir. Allahu Teâla þöyle
buyurmaktadýr:
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ
"Senin güçlü Rabbin onlarýn sýfatlandýrdýklarýndan münezzehtir."
لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ
"Hiçbir þey O'nun benzeri deðildir"
تُدْرِكُهُ الأبْصَارُ
"Gözler O'nu görmez"
Ayrýca Allah Subhenehû ve
Teala’nýn sýfatlarý Kur'an-ý Kerimde geçtiði þekilde ancak
Kur'an'dan alýnýr.
Ýlim
sýfatý Allah Subhenehû ve Teala’nýn þu sözünden
alýnýr:
وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لا يَعْلَمُهَا إِلا هُوَ
وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ
وَرَقَةٍ إِلا يَعْلَمُهَا وَلا حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الأرْضِ
وَلا رَطْبٍ وَلا يَابِسٍ إِلا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ
"Gaybýn anahtarlarý O'nun katýndadýr, onlarý ancak O bilir.
Karada ve denizde olaný bilir. Düþen yapraðý ve yerin
karanlýklarýnda olan taneyi, yaþý, kuruyu ki apaçýk kitaptadýr,
ancak O bilir."
Hayat
sýfatý da þu ayetlerden alýnýr:
اللَّهُ لا إِلَهَ إِلا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ
"Allah, O'ndan baþka ilah olmayan diri, her an yaratýklarýný
gözetip durandýr."
هُوَ
الْحَيُّ لا إِلَهَ إِلا هُوَ
"O diridir. O'ndan baþka ilah yoktur."
Kudret
sýfatý da þu ayetlerden alýnýr:
قُلْ
هُوَ الْقَادِرُ عَلَى أَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عَذَابًا مِنْ
فَوْقِكُمْ أَوْ مِنْ تَحْتِ أَرْجُلِكُمْ أَوْ يَلْبِسَكُمْ
شِيَعًا "De ki:
Üstünüzden ve altýnýzdan size azap göndermeye, sizi fýrka fýrka
yapmaya kadir olan O'dur."
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ
وَالأرْضَ قَادِرٌ عَلَى أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ
"Gökleri ve yeri yaratmýþ olan Allah’ýn, onlarýn benzerlerini de
yaratmaya kadir olduðunu görmezler mi."
Ýþitmek
sýfatý Allahu Teâla’nýn þu sözlerinden alýnýr:
إن
اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
"Muhakkak ki Allah iþitir ve bilir."
وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
"Allah iþitir ve bilir."
Görme
sýfatý Allah Subhenehû ve Teala’nýn þu sözlerinden
alýnýr:
وَأَنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ
"Muhakkak ki Allah iþitir ve görür."
وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا
"Rabbin her þeyi görür."
إِنَّ
اللَّهَ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ
"Muhakkak ki Allah iþitir ve görür."
Kelam
sýfatý Allah Subhenehû ve Teala’nýn þu sözlerinde
olduðu gibi alýnýr:
وَكَلَّمَ اللَّهُ مُوسَى تَكْلِيمًا
"Allah Musa ile de konuþtu."
وَلَمَّا جَاءَ مُوسَى لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ
"Musa tayin ettiðimiz vakitte gelince ve Rabbi onunla
konuþunca."
Ýrade
sýfatý Allah Subhenehû ve Teala’nýn þu sözlerinden
alýnýr:
فَعَّالٌ لِمَا يُرِيدُ
"Her dilediðini mutlaka yapandýr."
إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ
فَيَكُونُ "Bir þeyi
dilediði zaman, O'nun emri sadece o þeye 'ol' demektir, hemen
olur."
وَلَكِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ
"Ancak Allah istediðini yapar."
Yaratma
sýfatý da Allah Subhenehû ve Teala’nýn þu sözlerinden
alýnýr:
اللَّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ
"Allah her þeyin yaratýcýsýdýr"
وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ
"her þeyi yaratmýþ, ona
bir düzen vermiþtir."
Vahdaniyet,
Kýdem
ve daha baþka sýfatlar Kur'an-ý Kerim'de geçtiði gibi bu
sýfatlar da Kur'an-ý Kerim'de geçmektedir. Bu noktada Allah
Subhenehû ve Teala’nýn vahdaniyeti, ezeli olmasý, diri,
canlý, güçlü, iþiten, gören, konuþan, her þeyi bilen olduðu
konusunda Müslümanlar arasýnda hiçbir ihtilaf yoktur.
Kelamcýlarýn ortaya çýkmasýyla
Müslümanlar arasýna felsefi düþünceler sýzýnca kelamcýlar
arasýnda Allah
Subhenehû ve Teala’nýn
sýfatlarý konusunda
ihtilaflar yayýlmaya baþladý.
Bu konuda Mutezile þöyle
demektedir:
“Allah Subhenehû ve Teala’nýn
zatý ve sýfatý tek bir þeydir. Ýlmin, kudretin ve hayatýn O'nun
zatýna eklenmesi ile deðil Allah
Subhenehû ve Teala,
zatýyla diridir, âlimdir ve kadirdir. Eðer Allahu Teâla, insanda
olduðu gibi zatýna eklenen ilim ile âlim ve yine zatýna eklenen
hayat ile diri olsaydý sýfat ve sýfatla nitelenen, taþýyan ve
taþýdýðý ile nitelenen olmasý gerekirdi. Hâlbuki bu, ancak
cisimleþebilen þeylerde görülür. Allah
Subhenehû ve Teala
ise cisimleþmekten münezzehtir. Her sýfatýn kendisi baðýmsýz
olarak vardýr, dediðimizde ise ezeli olanlar, baþlangýcý
olmayanlar çoðalmýþ olur. Bir baþka ifade ile ilahlar çoðalýr.”
Ayný konuda Ehl-i Sünnetin
görüþü ise þöyledir:
“Allah Sübhanehu ve Teâla
zatý ile kaimdir ve ezeli sýfatlarý vardýr. Sýfatlar, "Ne Allah
Subhenehû ve Teala'dýr
ne de Allah
Subhenehû ve Teala'dan
baþkadýr" Allah Subhenehû ve Teala’nýn sýfatlarýnýn
olmasý ise, O'nun, âlim, diri ve kadir olmasýyla sabittir. Ýlim,
hayat, kudret ve bunlarýn dýþýndaki sýfatlarýn hepsinin vacibu'l
vücut/varlýðý zorunlu mefhumuna ilave bir anlama delalet ettiði
malumdur. Yoksa bütün lafýzlar eþanlamlý lafýzlar deðildir. Bu
nedenle Mutezilenin dediði gibi, O âlimdir fakat onun ilmi
yoktur, O kadirdir fakat O'nun gücü yoktur þeklinde söylemek
mümkün deðildir. Bu açýkça imkânsýz bir þeydir. Bu söz, "siyahta
karalýk yoktur" sözümüze benzer. O'nun ilminin, kudretinin ve
diðer sýfatlarýnýn ispatý hakkýnda nasslar konuþmaktadýr.
Yalnýzca âlim ve kadir olarak isimlendirilmesi deðil, mükemmel
fiillerin ortaya çýkmasý da O'nun ilminin ve kudretinin
varlýðýna delalet etmektedir.
Allahu Teâla’nýn
sýfatlarýnýn ezeli olmasýna gelince:
Sonradan olanlarýn varlýðýnýn O'nun zatý ile kaim olmasý
imkânsýzdýr. Zira kadim ve ezelinin sonradan olan ile kaim
olmasý imkansýzdýr.
Allahu Teâla'nýn zatý ile
kaim olmasýna gelince:
Bu, varlýk için zaruri olan þeylerdendir. Çünkü kendisiyle var
olduðu þey olmadan bir þeyin sýfatýnýn anlamý yoktur. Bilinenle
sýfatlandýðýnda ise âlim olmasýnýn anlamý yoktur. Bilakis O'nun
âlim olmasý demek ilim sýfatýnýn O'nunla var olmasý demektir.
Fakat sýfatýn Allah
Subhenehû ve Teala’nýn kendisi veya kendi dýþýnda
olmamasýna gelince: Allah Subhenehû ve Teala’nýn
sýfatlarý zatýnýn ayný deðildir. Çünkü akýl, niteliðin
nitelenenden baþka olmasýný gerektiriyor. Sýfat, zattan/kendi
özünden fazla bir manadýr. Çünkü o, Allah Subhenehû ve
Teala’nýn sýfatýdýr, Allah
Subhenehû ve Teala'dan
baþka deðildir. Öyleyse sýfatlar, ne þeydir, ne zattýr, ne de
ayndýr/cevherdir. Sýfat ancak zatýna ait bir vasýftýr. Sýfat
Allah Subhenehû ve Teala’nýn zatý olmamakla beraber
Allah Subhenehû ve Teala’nýn dýþýnda da deðildir.
Bilakis Allah Subhenehû ve Teala’nýn sýfatýdýr.
Ancak Mutezile'nin; ‘her
sýfatýn kendi kendine var olduðunu söylersen ilahlar çoðalýr’
sözüne gelince: Bu durum sýfat, zat olduðu zaman geçerli olur.
Oysa sýfat, kadim zatýn vasfýdýr. Zatýn bir þeyle vasýflanmasý
ise zatlarýn çoðalmasýný gerektirmez. Ancak tek bir zatýn birçok
sýfatýnýn olduðunu gösterir. Bu nedenle sýfatlarýn çoðalmasý
vahdaniyeti yok etmediði gibi ilahlarýn çoðalmasýný da
gerektirmez.”
Ýþte böylece Ehl-i Sünnet,
Mutezile'ye karþý aklen, Allah Subhenehû ve Teala’nýn
sýfatlarýnýn zatýnýn dýþýnda olduðunu ispatlamýþ oldu. Sýfat
O'nun zatýndan baþka bir þeydir. Çünkü sýfat ile sýfatlanan
baþka baþka þeylerdir. Fakat sýfat sýfatlanandan ayrýlmaz.
Ardýndan da bu ezeli sýfatlardan her birinin ne anlama geldiðini
açýklayarak þöyle dediler:
“Ýlim
sýfatý ezeli bir sýfat olup
ilimle ilgili bir olay olduðunda bilinenler ortaya çýkar.
Kudret
sýfatý da ezeli bir sýfat olup kudretle ilgili olaylar olduðunda
güçleri etkiler.
Hayat
da ezeli bir sýfattýr ve diri olanýn sýhhatli olmasýný
gerektirir. Kudret kuvvet demektir.
Ýþitmek,
iþitilenlerle alakalý ezeli bir sýfattýr.
Görmek,
görülenlerle alakalý ezeli bir sýfattýr.
Hayal ve vehim/kuruntulanma
yolunu kullanmadan, duyularýn etkisi altýnda kalmadan ve hevanýn
aracýlýðý olmaksýzýn bu sýfatlarla tam olarak idrak eder.
Ýrade ve meþiet
diri olanda var olan bir sýfattýr. Ýrade ve meþiet sýfatýyla;
Kudretin külle/bütüne nisbetin birbirine denk olmasýyla
birlikte, herhangi bir vakitte takdir edilenlerden birinin
gerçekleþmesinin tahsis edilmesini gerektirmektedir.
Kelam
da ezeli bir sýfat olup Kur'an diye isimlendirilen kelam
sýfatýnýn bir ifade þeklidir. Allahu Teâla, seslere harflere ve
bu kelimelerden meydana gelen cümleleri tertip etmeye muhtaç
olmayan bir kelam ile mütekellimdir/konuþandýr. Bu nedenle
Kelamýn zýddý olan konuþamamak ve dilsizliðin ondan nefyedilmesi
gerekir. Allahu Teâla bir tek kelam sýfatý ile emreder, nehyeder
ve haber verir. Emrettiði, nehyettiði ve haber verdiði herkes
kendinde bir mana görür ve sonra da o manaya delalet eder.”
Ehl–i Sünnet, Allah
Subhenehû ve Teala’ya ait ezeli sýfatlarý ispatladýktan
sonra Allah Subhenehû ve Teala’nýn sýfatlarýnýn ne
anlama geldiðini de böylece açýkladý. Ancak Mutezile, Allah
Subhenehû ve Teala’nýn sýfatlarýnýn bu anlama geldiðini
kabul etmez. Zira Mutezile, Allah Subhenehû ve Teala’nýn
zatýndan ayrý sýfatlarý olduðunu kabul etmeyerek þöyle der:
“Allah Subhenehû ve Teala’nýn;
kadir,
âlim
ve muhit
olduðu ispatlandýðýna göre, Allah Subhenehû ve Teala’nýn
zatýnda ve sýfatýnda da herhangi bir deðiþiklik olmayacaktýr.
Deðiþiklik sonradan yaratýlanlarýn sýfatlarýndandýr. Allahu
Teâla ise bundan münezzehtir. Bir þey, yok iken bir þeyi var
ediyor, var iken de yok ediyorsa ve Allah Subhenehû ve
Teala’nýn kudreti ve iradesi her iki olaya da taalluk
ederek yok olan bir þeyi var etmiþ ve var olan bir þeyi de yok
etmiþ ise, kadim
olan ilahi kudret hadis/sonradan var olan bir þeye nasýl taalluk
eder ve onu meydana getirir? Onu niçin bu zamanda meydana
getirdi de baþka bir zamanda meydana getirmedi? Daha önce
ilgilenmediði bir þeyle ilahi kudretin sonradan ilgilenmesi,
ilahi kudrette bir deðiþimin var olduðu anlamýna gelir. Oysa
Allahu Teâla'nýn kudretinde sonradan herhangi bir deðiþimin
olmayacaðý kesinlikle sabittir. Zira deðiþimin olmamasý
kadim
ve ezeli
olmanýn gereðidir.
Ýrade
konusunda da durum böyledir. Ayný þey
ilim sýfatý hakkýnda
da söylenebilir. Ýlim, bilinenin olduðu hal üzere açýða çýkmasý
demektir. Bilinen zamanla deðiþebilir. Dalýnda asýlý duran bir
yaprak bir müddet sonra düþebilir. Yaþ halde bulunan bir þey
kurur, canlý olan ölür. Allah Subhenehû ve Teala’nýn
ilmiyle þey ne halde ise o hal üzere açýða çýkar. Allah
Subhenehû ve Teala,
olmadan önce bir þeyin ne hale geleceðini bildiði gibi þu andaki
halini ve yok olduktan sonraki halini de bilir. Durum böyle iken
nasýl olur da Allah Subhenehû ve Teala’nýn ilmi
varlýklarýn deðiþimi ile deðiþebilir? Olaylarýn deðiþimi ile
deðiþen ilim, sonradan var olan ilimdir. Allahu Teâla ise
sonradan var olanlarla var olmaz. Sonradan var olanlarla alakalý
olan da sonradan var olmuþtur.”
Mutezile'nin bu itirazý üzerine
Ehl-i Sünnet Mutezile'ye þöyle cevap vermiþtir:
“Allah Subhenehû ve Teala’nýn
kudretinin eþyayla ilgili iki yönü vardýr:
a-
Bilfiil takdir olunanýn varlýðýný gerektirmeyen ezeli kudret,
b-
Bilfiil takdir olunanýn varlýðýný gerektiren sonradan ortaya
çýkan;
Kudret,
bir þeye taalluk ettiði/ilgi alanýna aldýðý zaman o þeyi var
eder. Oysa o þey kudretin ilgi alanýna girmesinden önce de var
idi. Kudretin þeyi ilgi alanýna almasý ile þeyin var olmasý
kudretin sonradan ortaya çýkan olmasýný gerektirmez. Kudretin
daha önceden ilgilenmediði bir þeyle sonradan ilgilenmesi,
kudrette deðiþiklik sayýlmaz. Kudret her zaman ne ise odur. Bir
þeyi ilgi alanýna aldýðýnda onu var eder. Deðiþen, kudret deðil
takdir olunandýr. Kudret ise asla deðiþmez.
Ýlim sýfatýna gelince; Ýlmin
ilgi alanýna alma imkânýna sahip olduðu her þey bilfiil
bilinendir. Bilgeliði gerektiren þey Allahu Teâla'nýn zatýdýr.
Bilinmek ise eþyanýn zatlarýdýr. Allahu Teâla'nýn zatý bütün
eþya için eþit seviyededir. Ýlim, zata göre deðiþmez. Ancak
izafet açýsýndan deðiþme olur ki bu da caizdir. Muhal/imkansýz
olan ise, bizzat ilim sýfatýnýn ve kudret gibi diðer kadim
sýfatlarýn deðiþtiðini kabul etmektir. Bu sýfatlarýn kadim
olmalarý ilgi alanýna girdikleri þeylerin de kadim olmalarýný
gerektirmez. Bu sýfatlar kadim olup sonradan olanlarý ilgi
alanýna alabilirler.”
Ýþte, böylece bir taraftan
kelamcýlardan Mutezile, diðer taraftan da Ehl-i Sünnet arasýnda
"Kaza ve Kader" meselesinde olduðu gibi “Allah Subhenehû ve
Teala’nýn sýfatlarý” konusunda da bir tartýþma patlak
verdi. Ancak ne gariptir ki, kelamcýlar arasýnda patlak veren
tartýþmalar daha önce de Yunan filozoflarý arasýnda patlak veren
tartýþmalarýn aynýsýdýr. Yunan filozoflarý daha önce yaratýcýnýn
sýfatlarý ile ilgili bu noktalar üzerinde durmuþlar, Mutezile de
onlarýn üzerinde durduklarý bu konularda Allah Subhenehû ve
Teala’ya olan imanlarý ve tevhid inancýna dair görüþleri
çerçevesinde Yunan filozoflarýna cevap verme düþüncesi ile bu
konularý gündeme getirmiþtir.
Yunan felsefesinin arkasýndan
patlak veren bu tartýþmada, Mutezile'nin yükünü hafifletmek için
Ehl-i Sünnet de mantýki önermeler ve nazari varsayýmlarla
ulaþtýklarý neticelerle Yunan filozoflarýna cevap verme
giriþiminde bulunmuþtur.
Ancak Ehl-i Sünnet de
Mutezile'nin düþtüðü ayný hataya düþerek, ayný platformda yani
aklýn kavrayabildiði ve kavrayamadýðý, duyu organlarýnýn
hissedebildiði ve hissedemediði konular üzerinde tartýþarak,
sözlerini desteklemek için Kur'an ayetlerini kullanarak ve
görüþlerine ters düþen ayet ve hadisleri de tevil ederek,
tartýþma konusu olan her konuya aklý esas alarak cevaplar verme
yanýlgýsýna düþmüþtür. Böylece Mutezile, Ehl-i Sünnet ve diðer
tüm kelamcýlar, aklý esas alma, aklen ulaþtýklarý sonuçlarý ayet
ve hadislerle destekleme veya aklen vardýklarý sonuçlara
uydurmak için ayetleri tevil etme konusunda ayný seviyeye
düþtüler.
Anlaþýldýðýna göre kelamcýlarý
araþtýrmada bu metodu takip etmeye sürükleyen sebepler iki
tanedir. Bunlar:
1-
Aklýn tarifini yapamamýþ olmalarý,
2-
Hakikatleri kavramada Kur'an metodu ile felsefecilerin metodu
arasýndaki ayýrýmý yapamamýþ olmalarý.
Kelamcýlarýn aklý tarif
edemedikleri, yaptýklarý akýl tarifinde açýkça görülmektedir.
Kelamcýlarýn aklý þöyle tarif
ettikleri rivayet edilir:
"Akýl, nefis ve
idrakler için bir kuvvettir."
Onlarýn bu sözleri þu anlama
gelmektedir: "Duyularýn saðlam olmasý halinde ilmin
kendisine tabi olduðu zaruretlerdir."
Akýl için getirilen bir baþka
tarif ise þöyledir: "Akýl müþahede edilenler,
hissedilenler ve çeþitli vasýtalar ile ðaiblerin/bilinmeyenlerin
idrak edildiði bir cevherdir." "Akýl, nefsin bizzat
kendisidir."
Kelamcýlarýn akla bu þekilde
anlamlar yükleyip ardýndan da çeþitli nazariyeler ve önermelerle
varlýðý olmayan sonuçlar çýkarmalarý ve kendi kendine iþte bu
sonucu akýl idrak etmektedir demeleri garipsenmemelidir. Bu
nedenle onlara göre, akli araþtýrmalarýnýn belli bir sýnýrý
yoktur. Yaptýklarý her araþtýrma onlarý daha da derinlere
götürmüþ ve kendilerinin akli araþtýrmalar diye
isimlendirdikleri sonuçlara ulaþtýrmýþtýr.
Bu nedenle Mutezile'nin:
"Allah Subhenehû ve Teala’nýn ezeli kudretinin
sonradan olan takdir edilene iliþkilendirilmesi kudret sýfatýný
hadis kýlar" deyip bunu da akli araþtýrma ve akli sonuç
saymalarý garipsenmemelidir. Ayný konuda Ehl-i Sünnet ileriye
sürdüðü; "Allah Subhenehû ve Teala’nýn kudretinin
takdir edilene iliþkilendirilmesi kudretin deðiþmesini ve
hadis/sonradan olmasýný gerektirmez. Çünkü kudreti hadis kýlan
þey takdir edilen deðil kudretin deðiþmesidir" ifadesini akli
araþtýrma ve akli sonuç olarak saymaktadýr. Zira tüm kelamcýlara
göre akýl, nefis veya zaruriyatý ilmin kendisine tabi olduðu bir
içgüdüdür. Öyleyse o, her þeyde araþtýrma yapabilir.
Eðer kelamcýlar aklýn
manasýný gerçek bir þekilde kavrayabilmiþ olsalardý; varsayýma
dayalý bu araþtýrmalara girme, soyut þeylerin üzerine baþka
soyut þeylerin kurulmasýndan ibaret olan ve akli hakikatler diye
isimlendirilen, vakýasý idrak edilemeyen sonuçlara varma
yanýlgýsýna düþmeyeceklerdi.
Ýþte, þimdi çaðýmýzda aklýn
tarifi bizlerde açýklýða kavuþmuþ durumdadýr. Dolayýsýyla bu
tarife dayanarak aklýn araþtýrma yapmasý mümkün olmayan
alanlarda yapýlan araþtýrmalarýn akli araþtýrmalar olarak
isimlendirmenin mümkün olmadýðýný bilmekteyiz. Dolayýsýyla bu
konularda araþtýrma yapmayý kendimiz için uygun görmüyoruz.
Çünkü biz biliyoruz ki
akýl;
"Duyu organlarý
aracýlýðý ile vakýanýn beyne iletilmesi ve ön bilgiler aracýlýðý
ile beyne ulaþtýrýlan vakýanýn beyinde yorumlanmasýdýr."
Bu nedenle her akli araþtýrmada dört unsurun bulunmasý mutlaka
gereklidir. Bunlar:
1-
Saðlam bir beyin,
2-
Duyu organlarý,
3-
Vakýa,
4-
Bu vakýayý yorumlamaya yarayacak ön bilgiler.
Her ne kadar dört unsurdan
birinin olmadýðý yerde mantýki araþtýrmadan veya hayal ve
kuruntudan söz etmek mümkün ise de bu dört unsurdan birisinin
olmadýðý bir yerde akli araþtýrmadan
söz etmek kesinlikle mümkün deðildir. Zira aklýn unsurlarýndan
uzak bir þekilde varýlan sonuçlarýn tamamýnýn hiçbir deðeri
yoktur. Çünkü bu sonuçlar aklýn kavrama alanýna girmemekte veya
kaynaðýný akýl idrak edememektedir. Tüm kelamcýlarýn aklýn
manasýný kavrayamamýþ olmalarý, onlarý hissen algýlanamayan veya
hakkýnda herhangi bir ön bilgiye sahip olmadýklarý konular
üzerinde araþtýrma yapmaya ve bunlara önem vermeye
sürüklemiþtir.
Kelamcýlarýn akli araþtýrmada
Kur'an'ýn metodu ile felsefecilerin metodunu birbirinden
ayýramamalarýna gelince;
Hem Kur'an hem de felsefeciler
ilahiyatla alakalý konulardan bahsetmektedir. Ancak
felsefecilerin ilahiyatla alakalý konulardan bahsetmeleri,
mutlak varlýk ve mutlak varlýðýn zatý için gerekenler üzerinde
yoðunlaþmýþtýr.
Felsefeciler kâinat yerine
kâinat ötesi konularý araþtýrdýlar. Bu amaçla önermeleri için
birtakým deliller düzenlediler ve bu delillerle birtakým
sonuçlara ulaþtýlar. Daha sonra vardýklarý bu sonuçlarý daha
baþka sonuçlar çýkarmada kullandýlar. Takip ettikleri bu metot
üzere zatýn hakikatinden ve bu zat hakkýnda gerekenlerden
saydýklarý noktaya varýncaya kadar devam ettiler. Vardýklarý
farklý sonuçlara raðmen onlarýn tamamý araþtýrmalarýnda tek bir
metot takip etmiþlerdir ki bu metodun özü, tabiat ötesi yani
metafizik konularda araþtýrma yapmalarý veya farazi varsayýmlara
dayanan ya da diðer kanýtlara dayanan deliller düzenleyerek
kesin kabul ettikleri ve inandýklarý sonuçlara varmalarýdýr.
Oysa araþtýrmada takip edilen
bu metot Kur'an'ýn metoduna ters düþmektedir. Çünkü Kur'an-ý
Kerim araþtýrmasýný bizzat kâinat, varlýk âlemi; yeryüzü, güneþ,
ay, yýldýzlar, hayvanlar, insanlar, develer, daðlar ve diðer
hissedilebilen varlýklar üzerinde yoðunlaþtýrmaktadýr. Bununla
da Kur'an, dinleyene kâinatýn ve varlýk âleminin yaratýcýsýný,
güneþin, devenin, daðlarýn, insanýn ve diðer varlýklarý idrak
ederek bunlarýn yaratýcýsýný idrak etmesini saðlamayý
amaçlamaktadýr. Kur'an duyularla algýlanamayan, varlýk âleminin
idrak edildiði gibi idrak edilemeyen metafizik konulardan
bahsederken, belli bir vakýayý nitelemekte veya bir gerçeði
vurgulamakta ve bunlara kesin bir þekilde iman edilmesini
istemektedir. Bu noktada insanýn dikkatini bunlarý kavramaya
veya onlarý kavramaya aracýlýk edecek þeylere yönlendirmemekte
ve bu türden þeylere önem vermemektedir. Allah Subhenehû ve
Teala’nýn sýfatlarý, Cennet ve Cehennem, cinler ve
þeytanlar Kur'an'ýn bahsettiði konulardandýr.
Bu metodu takip eden ve anlayan
Sahabeler, Ýslâm risaleti ile kendileri mutlu olduklarý gibi
diðer insanlarýn da mutlu olmalarý için Ýslâm risaletini diðer
insanlara taþýmaya koyuldular. Hicri birinci asýr boyunca bu
durum devam etti.
Yunan felsefesine ve diðer
milletlere ait felsefi düþünceler Müslümanlar arasýna sýzdýðýnda
“kelamcýlar” diye bilinen bir grup oluþtu ve bu grup akli
araþtýrma metodunu deðiþtirdiler. Allah Subhenehû ve
Teala’nýn zatý ve sýfatlarý hakkýnda tartýþmalar
baþladý. Bu konular üzerindeki tartýþmalar kýsýr bir tartýþma
olduðu gibi kesinlikle akli araþtýrma da deðildi. Çünkü yapýlan
tartýþmalar ve araþtýrmalar, hissen idrak edilemeyen alanlarda
yapýlan tartýþmalar ve araþtýrmalardý. Hissen algýlanamayan
þeylerin araþtýrýlmasý hiçbir surette akli araþtýrma olmasý
mümkün deðildir. Üstelik Allah Subhenehû ve Teala’nýn
sýfatlarý konusundaki "sýfat zatýn ayný mýdýr deðil midir?"
þeklindeki araþtýrma Allah Subhenehû ve Teala’nýn
zatý hakkýnda yapýlan bir araþtýrmadýr. Allah Subhenehû ve
Teala’nýn zatýný araþtýrmak ise hem Þer’an yasaklanmýþtýr
hem de imkansýzdýr.
Bu nedenle tüm kelamcýlarýn
Allah Subhenehû
ve Teala’nýn
sýfatlarý hakkýnda yaptýklarý araþtýrmalar, yersiz ve kesinlikle
yanlýþ bir araþtýrmadýr. Allah Subhenehû
ve Teala’nýn
sýfatlarý, “tevkifi”dir/haber vermekle alâkalýdýr. Kat’i
nasslarda ne kadar zikredildi ise biz de o kadar konuþabiliriz.
Kat’i nasslarýn dýþýna çýkamayýz. Kat’i nasslarýn bildirdiðine
ilave yapmamýz, açýklamalarda bulunmamýz caiz deðildir.
 |