Allah'ýn Sýfatlarý


Kelamcýlar çýkmadan önce ne “Allah Subhenehû ve Teala’nýn sýfatlarý” konusu biliniyordu ne de herhangi bir araþtýrmada izine rastlanmýþtý. Kur'an-ý Kerimde ve Hadisi þeriflerde de “Allah Subhenehû ve Teala’nýn sýfatlarý” þeklinde bir ifade geçmedi. Herhangi bir Sahabenin, “Allah Subhenehû ve Teala’nýn sýfatlarý” kelimesini kullandýðý veya Allah Subhenehû ve Teala’nýn sýfatlarý hakkýnda konuþtuklarýna da rastlanýlmadý. Kelamcýlarýn Kur'an-ý Kerimde geçtiðini söyledikleri Allah Subhenehû ve Teala’nýn sýfatlarýný Kur'an'ýn ýþýðý altýnda þu ayeti kerimelerin doðrultusunda anlamak gerekir. Allahu Teâla þöyle buyurmaktadýr:

سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ "Senin güçlü Rabbin onlarýn sýfatlandýrdýklarýndan münezzehtir."[1]

لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ "Hiçbir þey O'nun benzeri deðildir"[2]

تُدْرِكُهُ الأبْصَارُ "Gözler O'nu görmez"[3]

Ayrýca Allah Subhenehû ve Teala’nýn sýfatlarý Kur'an-ý Kerimde geçtiði þekilde ancak Kur'an'dan alýnýr.

Ýlim sýfatý Allah Subhenehû ve Teala’nýn þu sözünden alýnýr:

وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لا يَعْلَمُهَا إِلا هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ إِلا يَعْلَمُهَا وَلا حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الأرْضِ وَلا رَطْبٍ وَلا يَابِسٍ إِلا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ    "Gaybýn anahtarlarý O'nun katýndadýr, onlarý ancak O bilir. Karada ve denizde olaný bilir. Düþen yapraðý ve yerin karanlýklarýnda olan taneyi, yaþý, kuruyu ki apaçýk kitaptadýr, ancak O bilir."[4]

Hayat sýfatý da þu ayetlerden alýnýr:

اللَّهُ لا إِلَهَ إِلا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ    "Allah, O'ndan baþka ilah olmayan diri, her an yaratýklarýný gözetip durandýr."[5]

هُوَ الْحَيُّ لا إِلَهَ إِلا هُوَ     "O diridir. O'ndan baþka ilah yoktur."[6]

Kudret sýfatý da þu ayetlerden alýnýr:

قُلْ هُوَ الْقَادِرُ عَلَى أَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عَذَابًا مِنْ فَوْقِكُمْ أَوْ مِنْ تَحْتِ أَرْجُلِكُمْ أَوْ يَلْبِسَكُمْ شِيَعًا     "De ki: Üstünüzden ve altýnýzdan size azap göndermeye, sizi fýrka fýrka yapmaya kadir olan O'dur."[7]

أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأرْضَ قَادِرٌ عَلَى أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ     "Gökleri ve yeri yaratmýþ olan Allah’ýn, onlarýn benzerlerini de yaratmaya kadir olduðunu görmezler mi."[8]

Ýþitmek sýfatý Allahu Teâla’nýn þu sözlerinden alýnýr:

إن اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ     "Muhakkak ki Allah iþitir ve bilir."[9]

وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ      "Allah iþitir ve bilir."[10]

Görme sýfatý Allah Subhenehû ve Teala’nýn þu sözlerinden alýnýr:

وَأَنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ      "Muhakkak ki Allah iþitir ve görür."[11]

وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا      "Rabbin her þeyi görür."[12]

إِنَّ اللَّهَ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ     "Muhakkak ki Allah iþitir ve  görür."[13]

Kelam sýfatý Allah Subhenehû ve Teala’nýn þu sözlerinde olduðu gibi alýnýr:

وَكَلَّمَ اللَّهُ مُوسَى تَكْلِيمًا      "Allah Musa ile de konuþtu."[14]

وَلَمَّا جَاءَ مُوسَى لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ        "Musa tayin ettiðimiz vakitte gelince ve Rabbi onunla konuþunca."[15]

Ýrade sýfatý Allah Subhenehû ve Teala’nýn þu sözlerinden alýnýr:

فَعَّالٌ لِمَا يُرِيدُ     "Her dilediðini mutlaka yapandýr."[16]

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ     "Bir þeyi dilediði zaman, O'nun emri sadece o þeye 'ol' demektir, hemen olur."[17]

وَلَكِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ     "Ancak Allah istediðini yapar."[18]

Yaratma sýfatý da Allah Subhenehû ve Teala’nýn þu sözlerinden alýnýr:

اللَّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ      "Allah her þeyin yaratýcýsýdýr"[19]

وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ "her þeyi yaratmýþ, ona bir düzen vermiþtir."[20]

Vahdaniyet, Kýdem ve daha baþka sýfatlar Kur'an-ý Kerim'de geçtiði gibi bu sýfatlar da Kur'an-ý Kerim'de geçmektedir. Bu noktada Allah Subhenehû ve Teala’nýn vahdaniyeti, ezeli olmasý, diri, canlý, güçlü, iþiten, gören, konuþan, her þeyi bilen olduðu konusunda Müslümanlar arasýnda hiçbir ihtilaf yoktur.

Kelamcýlarýn ortaya çýkmasýyla Müslümanlar arasýna felsefi düþünceler sýzýnca kelamcýlar arasýnda Allah Subhenehû ve Teala’nýn sýfatlarý konusunda ihtilaflar yayýlmaya baþladý.

Bu konuda Mutezile þöyle demektedir:

“Allah Subhenehû ve Teala’nýn zatý ve sýfatý tek bir þeydir. Ýlmin, kudretin ve hayatýn O'nun zatýna eklenmesi ile deðil Allah Subhenehû ve Teala, zatýyla diridir, âlimdir ve kadirdir. Eðer Allahu Teâla, insanda olduðu gibi zatýna eklenen ilim ile âlim ve yine zatýna eklenen hayat ile diri olsaydý sýfat ve sýfatla nitelenen, taþýyan ve taþýdýðý ile nitelenen olmasý gerekirdi. Hâlbuki bu, ancak cisimleþebilen þeylerde görülür. Allah Subhenehû ve Teala ise cisimleþmekten münezzehtir. Her sýfatýn kendisi baðýmsýz olarak vardýr, dediðimizde ise ezeli olanlar, baþlangýcý olmayanlar çoðalmýþ olur. Bir baþka ifade ile ilahlar çoðalýr.”

Ayný konuda Ehl-i Sünnetin görüþü ise þöyledir:

“Allah Sübhanehu ve Teâla zatý ile kaimdir ve ezeli sýfatlarý vardýr. Sýfatlar, "Ne Allah Subhenehû ve Teala'dýr ne de Allah Subhenehû ve Teala'dan baþkadýr" Allah Subhenehû ve Teala’nýn sýfatlarýnýn olmasý ise, O'nun, âlim, diri ve kadir olmasýyla sabittir. Ýlim, hayat, kudret ve bunlarýn dýþýndaki sýfatlarýn hepsinin vacibu'l vücut/varlýðý zorunlu mefhumuna ilave bir anlama delalet ettiði malumdur. Yoksa bütün lafýzlar eþanlamlý lafýzlar deðildir. Bu nedenle Mutezilenin dediði gibi, O âlimdir fakat onun ilmi yoktur, O kadirdir fakat O'nun gücü yoktur þeklinde söylemek mümkün deðildir. Bu açýkça imkânsýz bir þeydir. Bu söz, "siyahta karalýk yoktur" sözümüze benzer. O'nun ilminin, kudretinin ve diðer sýfatlarýnýn ispatý hakkýnda nasslar konuþmaktadýr. Yalnýzca âlim ve kadir olarak isimlendirilmesi deðil, mükemmel fiillerin ortaya çýkmasý da O'nun ilminin ve kudretinin varlýðýna delalet etmektedir.

Allahu Teâla’nýn sýfatlarýnýn ezeli olmasýna gelince: Sonradan olanlarýn varlýðýnýn O'nun zatý ile kaim olmasý imkânsýzdýr. Zira kadim ve ezelinin sonradan olan ile kaim olmasý imkansýzdýr.

Allahu Teâla'nýn zatý ile kaim olmasýna gelince: Bu, varlýk için zaruri olan þeylerdendir. Çünkü kendisiyle var olduðu þey olmadan bir þeyin sýfatýnýn anlamý yoktur. Bilinenle sýfatlandýðýnda ise âlim olmasýnýn anlamý yoktur. Bilakis O'nun âlim olmasý demek ilim sýfatýnýn O'nunla var olmasý demektir.

Fakat sýfatýn Allah Subhenehû ve Teala’nýn kendisi veya kendi dýþýnda olmamasýna gelince: Allah Subhenehû ve Teala’nýn sýfatlarý zatýnýn ayný deðildir. Çünkü akýl, niteliðin nitelenenden baþka olmasýný gerektiriyor. Sýfat, zattan/kendi özünden fazla bir manadýr. Çünkü o, Allah Subhenehû ve Teala’nýn sýfatýdýr, Allah Subhenehû ve Teala'dan baþka deðildir. Öyleyse sýfatlar, ne þeydir, ne zattýr, ne de ayndýr/cevherdir. Sýfat ancak zatýna ait bir vasýftýr. Sýfat Allah Subhenehû ve Teala’nýn zatý olmamakla beraber Allah Subhenehû ve Teala’nýn dýþýnda da deðildir. Bilakis Allah Subhenehû ve Teala’nýn sýfatýdýr.

Ancak Mutezile'nin; ‘her sýfatýn kendi kendine var olduðunu söylersen ilahlar çoðalýr’ sözüne gelince: Bu durum sýfat, zat olduðu zaman geçerli olur. Oysa sýfat, kadim zatýn vasfýdýr. Zatýn bir þeyle vasýflanmasý ise zatlarýn çoðalmasýný gerektirmez. Ancak tek bir zatýn birçok sýfatýnýn olduðunu gösterir. Bu nedenle sýfatlarýn çoðalmasý vahdaniyeti yok etmediði gibi ilahlarýn çoðalmasýný da gerektirmez.”

Ýþte böylece Ehl-i Sünnet, Mutezile'ye karþý aklen, Allah Subhenehû ve Teala’nýn sýfatlarýnýn zatýnýn dýþýnda olduðunu ispatlamýþ oldu. Sýfat O'nun zatýndan baþka bir þeydir. Çünkü sýfat ile sýfatlanan baþka baþka þeylerdir. Fakat sýfat sýfatlanandan ayrýlmaz. Ardýndan da bu ezeli sýfatlardan her birinin ne anlama geldiðini açýklayarak þöyle dediler:

Ýlim sýfatý ezeli bir sýfat olup ilimle ilgili bir olay olduðunda bilinenler ortaya çýkar.

 Kudret sýfatý da ezeli bir sýfat olup kudretle ilgili olaylar olduðunda güçleri etkiler.

 Hayat da ezeli bir sýfattýr ve diri olanýn sýhhatli olmasýný gerektirir. Kudret kuvvet demektir.

 Ýþitmek, iþitilenlerle alakalý ezeli bir sýfattýr.

 Görmek, görülenlerle alakalý ezeli bir sýfattýr.

 Hayal ve vehim/kuruntulanma yolunu kullanmadan, duyularýn etkisi altýnda kalmadan ve hevanýn aracýlýðý olmaksýzýn bu sýfatlarla tam olarak idrak eder.

 Ýrade ve meþiet diri olanda var olan bir sýfattýr. Ýrade ve meþiet sýfatýyla; Kudretin külle/bütüne nisbetin birbirine denk olmasýyla birlikte, herhangi bir vakitte takdir edilenlerden birinin gerçekleþmesinin tahsis edilmesini gerektirmektedir.

 Kelam da ezeli bir sýfat olup Kur'an diye isimlendirilen kelam sýfatýnýn bir ifade þeklidir. Allahu Teâla, seslere harflere ve bu kelimelerden meydana gelen cümleleri tertip etmeye muhtaç olmayan bir kelam ile mütekellimdir/konuþandýr. Bu nedenle Kelamýn zýddý olan konuþamamak ve dilsizliðin ondan nefyedilmesi gerekir. Allahu Teâla bir tek kelam sýfatý ile emreder, nehyeder ve haber verir. Emrettiði, nehyettiði ve haber verdiði herkes kendinde bir mana görür ve sonra da o manaya delalet eder.”

Ehl–i Sünnet, Allah Subhenehû ve Teala’ya ait ezeli sýfatlarý ispatladýktan sonra Allah Subhenehû ve Teala’nýn sýfatlarýnýn ne anlama geldiðini de böylece açýkladý. Ancak Mutezile, Allah Subhenehû ve Teala’nýn sýfatlarýnýn bu anlama geldiðini kabul etmez. Zira Mutezile, Allah Subhenehû ve Teala’nýn zatýndan ayrý sýfatlarý olduðunu kabul etmeyerek þöyle der:

“Allah Subhenehû ve Teala’nýn; kadir, âlim ve muhit olduðu ispatlandýðýna göre, Allah Subhenehû ve Teala’nýn zatýnda ve sýfatýnda da herhangi bir deðiþiklik olmayacaktýr. Deðiþiklik sonradan yaratýlanlarýn sýfatlarýndandýr. Allahu Teâla ise bundan münezzehtir. Bir þey, yok iken bir þeyi var ediyor, var iken de yok ediyorsa ve Allah Subhenehû ve Teala’nýn kudreti ve iradesi her iki olaya da taalluk ederek yok olan bir þeyi var etmiþ ve var olan bir þeyi de yok etmiþ ise,  kadim olan ilahi kudret hadis/sonradan var olan bir þeye nasýl taalluk eder ve onu meydana getirir? Onu niçin bu zamanda meydana getirdi de baþka bir zamanda meydana getirmedi? Daha önce ilgilenmediði bir þeyle ilahi kudretin sonradan ilgilenmesi, ilahi kudrette bir deðiþimin var olduðu anlamýna gelir. Oysa Allahu Teâla'nýn kudretinde sonradan herhangi bir deðiþimin olmayacaðý kesinlikle sabittir. Zira deðiþimin olmamasý kadim ve ezeli olmanýn gereðidir. Ýrade konusunda da durum böyledir. Ayný þey ilim sýfatý hakkýnda da söylenebilir. Ýlim, bilinenin olduðu hal üzere açýða çýkmasý demektir. Bilinen zamanla deðiþebilir. Dalýnda asýlý duran bir yaprak bir müddet sonra düþebilir. Yaþ halde bulunan bir þey kurur, canlý olan ölür. Allah Subhenehû ve Teala’nýn ilmiyle þey ne halde ise o hal üzere açýða çýkar. Allah Subhenehû ve Teala, olmadan önce bir þeyin ne hale geleceðini bildiði gibi þu andaki halini ve yok olduktan sonraki halini de bilir. Durum böyle iken nasýl olur da Allah Subhenehû ve Teala’nýn ilmi varlýklarýn deðiþimi ile deðiþebilir?  Olaylarýn deðiþimi ile deðiþen ilim, sonradan var olan ilimdir. Allahu Teâla ise sonradan var olanlarla var olmaz. Sonradan var olanlarla alakalý olan da sonradan var olmuþtur.”

Mutezile'nin bu itirazý üzerine Ehl-i Sünnet Mutezile'ye þöyle cevap vermiþtir:

“Allah Subhenehû ve Teala’nýn kudretinin eþyayla ilgili iki yönü vardýr:

a- Bilfiil takdir olunanýn varlýðýný gerektirmeyen ezeli kudret,

b- Bilfiil takdir olunanýn varlýðýný gerektiren sonradan ortaya çýkan;

Kudret, bir þeye taalluk ettiði/ilgi alanýna aldýðý zaman o þeyi var eder. Oysa o þey kudretin ilgi alanýna girmesinden önce de var idi. Kudretin þeyi ilgi alanýna almasý ile þeyin var olmasý kudretin sonradan ortaya çýkan olmasýný gerektirmez. Kudretin daha önceden ilgilenmediði bir þeyle sonradan ilgilenmesi, kudrette deðiþiklik sayýlmaz. Kudret her zaman ne ise odur. Bir þeyi ilgi alanýna aldýðýnda onu var eder. Deðiþen, kudret deðil takdir olunandýr. Kudret ise asla deðiþmez.

Ýlim sýfatýna gelince; Ýlmin ilgi alanýna alma imkânýna sahip olduðu her þey bilfiil bilinendir. Bilgeliði gerektiren þey Allahu Teâla'nýn zatýdýr. Bilinmek ise eþyanýn zatlarýdýr. Allahu Teâla'nýn zatý bütün eþya için eþit seviyededir. Ýlim, zata göre deðiþmez. Ancak izafet açýsýndan deðiþme olur ki bu da caizdir. Muhal/imkansýz olan ise, bizzat ilim sýfatýnýn ve kudret gibi diðer kadim sýfatlarýn deðiþtiðini kabul etmektir. Bu sýfatlarýn kadim olmalarý ilgi alanýna girdikleri þeylerin de kadim olmalarýný gerektirmez. Bu sýfatlar kadim olup sonradan olanlarý ilgi alanýna alabilirler.”

Ýþte, böylece bir taraftan kelamcýlardan Mutezile, diðer taraftan da Ehl-i Sünnet arasýnda "Kaza ve Kader" meselesinde olduðu gibi “Allah Subhenehû ve Teala’nýn sýfatlarý” konusunda da bir tartýþma patlak verdi. Ancak ne gariptir ki, kelamcýlar arasýnda patlak veren tartýþmalar daha önce de Yunan filozoflarý arasýnda patlak veren tartýþmalarýn aynýsýdýr. Yunan filozoflarý daha önce yaratýcýnýn sýfatlarý ile ilgili bu noktalar üzerinde durmuþlar, Mutezile de onlarýn üzerinde durduklarý bu konularda Allah Subhenehû ve Teala’ya olan imanlarý ve tevhid inancýna dair görüþleri çerçevesinde Yunan filozoflarýna cevap verme düþüncesi ile bu konularý gündeme getirmiþtir. Yunan felsefesinin arkasýndan patlak veren bu tartýþmada, Mutezile'nin yükünü hafifletmek için Ehl-i Sünnet de mantýki önermeler ve nazari varsayýmlarla ulaþtýklarý neticelerle Yunan filozoflarýna cevap verme giriþiminde bulunmuþtur.

Ancak Ehl-i Sünnet de Mutezile'nin düþtüðü ayný hataya düþerek, ayný platformda yani aklýn kavrayabildiði ve kavrayamadýðý, duyu organlarýnýn hissedebildiði ve hissedemediði konular üzerinde tartýþarak, sözlerini desteklemek için Kur'an ayetlerini kullanarak ve görüþlerine ters düþen ayet ve hadisleri de tevil ederek, tartýþma konusu olan her konuya aklý esas alarak cevaplar verme yanýlgýsýna düþmüþtür. Böylece Mutezile, Ehl-i Sünnet ve diðer tüm kelamcýlar, aklý esas alma, aklen ulaþtýklarý sonuçlarý ayet ve hadislerle destekleme veya aklen vardýklarý sonuçlara uydurmak için ayetleri tevil etme konusunda ayný seviyeye düþtüler.

Anlaþýldýðýna göre kelamcýlarý araþtýrmada bu metodu takip etmeye sürükleyen sebepler iki tanedir. Bunlar:

1- Aklýn tarifini yapamamýþ olmalarý,

2- Hakikatleri kavramada Kur'an metodu ile felsefecilerin metodu arasýndaki ayýrýmý yapamamýþ olmalarý.

Kelamcýlarýn aklý tarif edemedikleri, yaptýklarý akýl tarifinde açýkça görülmektedir. Kelamcýlarýn aklý þöyle tarif ettikleri rivayet edilir:      

"Akýl, nefis ve idrakler için bir kuvvettir." Onlarýn bu sözleri þu anlama gelmektedir: "Duyularýn saðlam olmasý halinde ilmin kendisine tabi olduðu zaruretlerdir." Akýl için getirilen bir baþka tarif ise þöyledir: "Akýl müþahede edilenler, hissedilenler ve çeþitli vasýtalar ile ðaiblerin/bilinmeyenlerin idrak edildiði bir cevherdir."  "Akýl, nefsin bizzat kendisidir."

Kelamcýlarýn akla bu þekilde anlamlar yükleyip ardýndan da çeþitli nazariyeler ve önermelerle varlýðý olmayan sonuçlar çýkarmalarý ve kendi kendine iþte bu sonucu akýl idrak etmektedir demeleri garipsenmemelidir. Bu nedenle onlara göre, akli araþtýrmalarýnýn belli bir sýnýrý yoktur. Yaptýklarý her araþtýrma onlarý daha da derinlere götürmüþ ve kendilerinin akli araþtýrmalar diye isimlendirdikleri sonuçlara ulaþtýrmýþtýr.

 Bu nedenle Mutezile'nin: "Allah Subhenehû ve Teala’nýn ezeli kudretinin sonradan olan takdir edilene iliþkilendirilmesi kudret sýfatýný hadis kýlar" deyip bunu da akli araþtýrma ve akli sonuç saymalarý garipsenmemelidir. Ayný konuda Ehl-i Sünnet ileriye sürdüðü; "Allah Subhenehû ve Teala’nýn kudretinin takdir edilene iliþkilendirilmesi kudretin deðiþmesini ve hadis/sonradan olmasýný gerektirmez. Çünkü kudreti hadis kýlan þey takdir edilen deðil kudretin deðiþmesidir" ifadesini akli araþtýrma ve akli sonuç olarak saymaktadýr. Zira tüm kelamcýlara göre akýl, nefis veya zaruriyatý ilmin kendisine tabi olduðu bir içgüdüdür. Öyleyse o, her þeyde araþtýrma yapabilir.

Eðer kelamcýlar aklýn manasýný gerçek bir þekilde kavrayabilmiþ olsalardý; varsayýma dayalý bu araþtýrmalara girme, soyut þeylerin üzerine baþka soyut þeylerin kurulmasýndan ibaret olan ve akli hakikatler diye isimlendirilen, vakýasý idrak edilemeyen sonuçlara varma yanýlgýsýna düþmeyeceklerdi.

Ýþte, þimdi çaðýmýzda aklýn tarifi bizlerde açýklýða kavuþmuþ durumdadýr. Dolayýsýyla bu tarife dayanarak aklýn araþtýrma yapmasý mümkün olmayan alanlarda yapýlan araþtýrmalarýn akli araþtýrmalar olarak isimlendirmenin mümkün olmadýðýný bilmekteyiz. Dolayýsýyla bu konularda araþtýrma yapmayý kendimiz için uygun görmüyoruz. Çünkü biz biliyoruz ki akýl; "Duyu organlarý aracýlýðý ile vakýanýn beyne iletilmesi ve ön bilgiler aracýlýðý ile beyne ulaþtýrýlan vakýanýn beyinde yorumlanmasýdýr." Bu nedenle her akli araþtýrmada dört unsurun bulunmasý mutlaka gereklidir. Bunlar:

    1- Saðlam bir beyin,

    2- Duyu organlarý,

    3- Vakýa,

    4- Bu vakýayý yorumlamaya yarayacak ön bilgiler.

Her ne kadar dört unsurdan birinin olmadýðý yerde mantýki araþtýrmadan veya hayal ve kuruntudan söz etmek mümkün ise de bu dört unsurdan birisinin olmadýðý bir yerde akli araþtýrmadan söz etmek kesinlikle mümkün deðildir. Zira aklýn unsurlarýndan uzak bir þekilde varýlan sonuçlarýn tamamýnýn hiçbir deðeri yoktur. Çünkü bu sonuçlar aklýn kavrama alanýna girmemekte veya kaynaðýný akýl idrak edememektedir. Tüm kelamcýlarýn aklýn manasýný kavrayamamýþ olmalarý, onlarý hissen algýlanamayan veya hakkýnda herhangi bir ön bilgiye sahip olmadýklarý konular üzerinde araþtýrma yapmaya ve bunlara önem vermeye sürüklemiþtir.

Kelamcýlarýn akli araþtýrmada Kur'an'ýn metodu ile felsefecilerin metodunu birbirinden ayýramamalarýna gelince;

Hem Kur'an hem de felsefeciler ilahiyatla alakalý konulardan bahsetmektedir. Ancak felsefecilerin ilahiyatla alakalý konulardan bahsetmeleri, mutlak varlýk ve mutlak varlýðýn zatý için gerekenler üzerinde yoðunlaþmýþtýr.

Felsefeciler kâinat yerine kâinat ötesi konularý araþtýrdýlar. Bu amaçla önermeleri için birtakým deliller düzenlediler ve bu delillerle birtakým sonuçlara ulaþtýlar. Daha sonra vardýklarý bu sonuçlarý daha baþka sonuçlar çýkarmada kullandýlar. Takip ettikleri bu metot üzere zatýn hakikatinden ve bu zat hakkýnda gerekenlerden saydýklarý noktaya varýncaya kadar devam ettiler. Vardýklarý farklý sonuçlara raðmen onlarýn tamamý araþtýrmalarýnda tek bir metot takip etmiþlerdir ki bu metodun özü, tabiat ötesi yani metafizik konularda araþtýrma yapmalarý veya farazi varsayýmlara dayanan ya da diðer kanýtlara dayanan deliller düzenleyerek kesin kabul ettikleri ve inandýklarý sonuçlara varmalarýdýr.

Oysa araþtýrmada takip edilen bu metot Kur'an'ýn metoduna ters düþmektedir. Çünkü Kur'an-ý Kerim araþtýrmasýný bizzat kâinat, varlýk âlemi; yeryüzü, güneþ, ay, yýldýzlar, hayvanlar, insanlar, develer, daðlar ve diðer hissedilebilen varlýklar üzerinde yoðunlaþtýrmaktadýr. Bununla da Kur'an, dinleyene kâinatýn ve varlýk âleminin yaratýcýsýný, güneþin, devenin, daðlarýn, insanýn ve diðer varlýklarý idrak ederek bunlarýn yaratýcýsýný idrak etmesini saðlamayý amaçlamaktadýr. Kur'an duyularla algýlanamayan, varlýk âleminin idrak edildiði gibi idrak edilemeyen metafizik konulardan bahsederken, belli bir vakýayý nitelemekte veya bir gerçeði vurgulamakta ve bunlara kesin bir þekilde iman edilmesini istemektedir. Bu noktada insanýn dikkatini bunlarý kavramaya veya onlarý kavramaya aracýlýk edecek þeylere yönlendirmemekte ve bu türden þeylere önem vermemektedir. Allah Subhenehû ve Teala’nýn sýfatlarý, Cennet ve Cehennem, cinler ve þeytanlar Kur'an'ýn bahsettiði konulardandýr.

Bu metodu takip eden ve anlayan Sahabeler, Ýslâm risaleti ile kendileri mutlu olduklarý gibi diðer insanlarýn da mutlu olmalarý için Ýslâm risaletini diðer insanlara taþýmaya koyuldular. Hicri birinci asýr boyunca bu durum devam etti.

Yunan felsefesine ve diðer milletlere ait felsefi düþünceler Müslümanlar arasýna sýzdýðýnda “kelamcýlar” diye bilinen bir grup oluþtu ve bu grup akli araþtýrma metodunu deðiþtirdiler. Allah Subhenehû ve Teala’nýn zatý ve sýfatlarý hakkýnda tartýþmalar baþladý. Bu konular üzerindeki tartýþmalar kýsýr bir tartýþma olduðu gibi kesinlikle akli araþtýrma da deðildi. Çünkü yapýlan tartýþmalar ve araþtýrmalar, hissen idrak edilemeyen alanlarda yapýlan tartýþmalar ve araþtýrmalardý. Hissen algýlanamayan þeylerin araþtýrýlmasý hiçbir surette akli araþtýrma olmasý mümkün deðildir. Üstelik Allah Subhenehû ve Teala’nýn sýfatlarý konusundaki "sýfat zatýn ayný mýdýr deðil midir?" þeklindeki araþtýrma Allah Subhenehû ve Teala’nýn zatý hakkýnda yapýlan bir araþtýrmadýr. Allah Subhenehû ve Teala’nýn zatýný araþtýrmak ise hem Þer’an yasaklanmýþtýr hem de imkansýzdýr.

Bu nedenle tüm kelamcýlarýn Allah Subhenehû ve Teala’nýn sýfatlarý hakkýnda yaptýklarý araþtýrmalar, yersiz ve kesinlikle yanlýþ bir araþtýrmadýr. Allah Subhenehû ve Teala’nýn sýfatlarý, “tevkifi”dir/haber vermekle alâkalýdýr. Kat’i nasslarda ne kadar zikredildi ise biz de o kadar konuþabiliriz. Kat’i nasslarýn dýþýna çýkamayýz. Kat’i nasslarýn bildirdiðine ilave yapmamýz, açýklamalarda bulunmamýz caiz deðildir.


[1] Saffat: 180

[2] Þura: 11

[3] En'am: 103

[4] En'am: 59

[5] Âl-i Ýmran: 2

[6] Ðafir: 65

[7] En'am: 65

[8] Ýsra: 99

[9] Enfal: 17

[10] Bakara: 224

[11] Hacc: 61

[12] Furkan: 20

[13] Mü’min-20

[14] Nisa: 164

[15] Araf: 143

[16] Buruc: 16

[17] Yasin:82

[18] Bakara-253

[19] Zümer: 62

[20] Furkan: 2