Kur'an'ýn Mucize Oluþu


Kur'an, manalarýna delalet ederek efendimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem'e indirilen lafýzdýr. Kur'an hem lafzý hem de manasý ile Kur'an'dýr. Yalnýzca mana Kur'an olarak isimlendirilemeyeceði gibi, mana olmaksýzýn yalnýzca lafýz da Kur'an sayýlmaz. Çünkü lafýzda asýl durum belirli manaya delalet etmesidir. Bu nedenle Kur'an, lafzýnýn vasfý ile nitelendirilmiþtir.

Allahu Teâla Kur'an'ýn Arapça olduðunu bildirmiþtir:

إِنَّا أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا    "Hakikat biz onu (Kur'an-ý) Arapça bir Kur'an olarak indirdik."[1]

كِتَابٌ فُصِّلَتْ آيَاتُهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا   "Bu Kur'an ayetleri uzun uzun açýklanmýþ, Arapça bir kitaptýr."[2]

قُرآنًا عَرَبِيًّا غَيْرَ ذِي عِوَجٍ     "(Onu her türlü) çeliþki ve ihtilaftan uzak, dosdoðru, Arapça bir Kur'an olarak indirdik."[3]

أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ قُرْآنًا عَرَبِيًّا        "Sana Arapça bir Kur'an vahyettik."[4]

إِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا     "Þüphesiz ki biz Kur'an-ý Arapça kýldýk."[5]

Arapça, Kur'an'ýn manalarýnýn deðil lafzýnýn vasfýdýr/niteliðidir. Çünkü Kur'an'ýn anlamlarý, Araplýða yönelik deðil insanlýða yönelik manalar içerir. Kur'an sadece Araplara ait bir kitap deðil bütün insanoðluna ait bir kitaptýr. Ancak Allahu Teâla'nýn;  وَكَذَلِكَ أَنزَلْنَاهُ حُكْمًا عَرَبِيًّا "Ýþte böylece biz onu, Arapça bir hüküm olarak indirdik."[6] ayeti  “Arap diliyle ifade edilen bir hikmet olarak indirdik” anlamýna gelmektedir. Yoksa ayet; “Arapça bir hikmet” anlamýna gelmemektedir.

Arapça, Kur’an’ýn sadece lafzýnýn niteliðidir. Lafzý yalnýzca Arapça olarak nitelendirilebilir. Mecazi olarak da hakiki olarak da Kur'an Arapçanýn dýþýnda baþka bir isimle isimlendirilemez.

Bu nedenle Kur'an'ýn bir kýsým anlamlarýnýn Arap lügatinin dýþýnda yazýlmasýna Kur'an denilmesi doðru deðildir. Kur'an'ýn Arapça oluþu kesindir ve lafzý da yalnýzca Arapçadýr.

Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem'e verilen baþka mucizelerin varlýðý ile beraber Kur'an Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem'in resul oluþunun mucizesidir. Bizzat Kur'an'da ve sahih hadislerde de geçtiði gibi Efendimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem'in elinde baþka mucizeler olduðu halde o, bunlarla deðil yalnýzca Kur'an'la herkese meydan okumuþtur. Bu nedenle Kur'an, indiði günden Kýyamete kadar geçen süreçte Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem'in resullüðünü ispatlayan bir mucizedir diyoruz.

Nitekim Kur’an, Araplarý benzerini getirmekten aciz býraktý ve benzerini getirmeleri için onlara meydan okudu. Allahu Teâla onlara meydan okurken þöyle dedi:

كُنتُمْ فِي رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلَى عَبْدِنَا فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ وَادْعُوا شُهَدَاءَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ كُنتُمْ صَادِقِينَ    "Þayet siz, kulumuza indirdiðimizden þüphe ediyorsanýz haydin ona benzer bir sûre de siz getirin. Allah'tan baþka þahitlerinizi de çaðýrýn. Eðer doðru söyleyenlerdenseniz."[7]

قُلْ فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِثْلِهِ وَادْعُوا مَنْ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ    "De ki onun sûrelerine benzer bir sûre meydana getirin. Ýddianýzda samimi iseniz Allah'tan baþka çaðýrabileceklerinizi de çaðýrýn."[8]

يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِهِ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُوا مَنْ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ كُنتُمْ صَادِقِينَ "Onu kendisi uydurdu, diyorlar öyle mi? De ki: Eðer doðru söylüyorsanýz haydin öyleyse onun sûrelerine benzer uydurma on sûre getirin. Hem Allah'tan baþka çaðýrabileceklerinizi de çaðýrýn."[9]

Meydan okuyanýn onlara yaptýðý bu meydan okuyuþ kendilerine ulaþtý. Onlara ayetteki þu ifade ile de “siz onun benzerini getiremezsiniz”denildi:

 قُلْ لَئِنْ اجْتَمَعَتْ الإنسُ وَالْجِنُّ عَلَى أَنْ يَأْتُوا بِمِثْلِ هَذَا الْقُرْآنِ لا يَأْتُونَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرًا   "De ki insanlar ve cinler birbirine yardýmcý olarak bu Kur'an'ýn bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler and olsun ki yine de benzerini ortaya koyamazlar."[10]

Kur'an benzerini getirmek için çaðrýda bulunduðu kimseleri benzerini getirmekten aciz býraktý. Onlarýn acizliði tevatür yoluyla sabittir. Tarihi süreçte de onlardan herhangi birinin onun benzerini getirebildiði görülmemiþtir.

Bu meydan okuma yalnýzca hitap ettiði Arap kavmine ait bir meydan okuma deðil Kýyamete kadar bütün herkese yapýlan meydan okumadýr. Çünkü sebebin hususi olmasýna deðil, lafzýn genelliðine itibar edilir. Kur'an indiði günden Kýyamete kadar bütün insanlara benzerini getirmeleri hususunda meydan okumaktadýr. Bu nedenle Kur'an ne yalnýzca Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem zamanýndaki Araplara ait bir mucize ne de herhangi bir zaman ve mekândaki Araplara ait bir mucize olmayýp bütün insanlara ait bir mucizedir. Bu meydan okumada zaman itibariyle hiçbir fark yoktur. Çünkü hitap bütün insanlaradýr. Allahu Teâla þöyle buyurmaktadýr:

 وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلا كَافَّةً لِلنَّاسِ  "Seni ancak bütün insanlara gönderdik."[11]

Çünkü meydan okuma ayeti geneldir:

وَادْعُوا مَنْ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ  "Allah'tan baþka çaðýrabileceklerinizi de çaðýrýn."[12]

Bu ayet bütün insanlarý kapsamaktadýr. Zira Allahu Teâla ayetle insanlarýn ve cinlerin hep birlikte aciz kaldýklarýný haber vermektedir:

قُلْ لَئِنْ اجْتَمَعَتْ الإنسُ وَالْجِنُّ عَلَى أَنْ يَأْتُوا بِمِثْلِ هَذَا الْقُرْآنِ لا يَأْتُونَ بِمِثْلِهِ    "De ki: Ýnsanlar ve cinler, bu Kur'an'ýn bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler yine de benzerini getiremezler."[13]

Araplar da bütün insanlýk âlemi de Kur'an'ýn benzerini getirmekten aciz kaldýlar. Çünkü bu özellik yalnýzca Kur'an'a has bir özelliktir. Araplar Kur'an-ý iþittikleri zaman, onun belaðatýyla, çekiciliðiyle hemen ona yöneliyorlar ve cazibesine kapýlýyorlardý.

Hatta Velid b. Muðire Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'den dinlediði Kur'an hakkýnda insanlara þöyle diyordu:

"Allah Subhenehû ve Teala’ya yemin olsun ki sizden hiçbiriniz þiir çeþitlerini, kasidesini benim kadar, benden daha iyi bilemez. Allah Subhenehû ve Teala’ya yemin olsun ki onun söylediði bunlardan hiç birine benzemiyor. Vallahi onun söylediði sözlerde bir tatlýlýk, ferahlýk var. Onun söylediði sözün dallarý yaprak verirken kökü bereket saçýyor. O yücedir ondan daha üstünü yoktur."

Ýþte, Velid b. Muðire Kur'an'a inanmamasýna ve küfründe direnmesine raðmen Kur'an hakkýnda böyle itiraflarda bulunuyordu. Zira mucize Kur'an'ýn kendinden gelmektedir.

Çünkü Kur'an, dinleyenleri ve Kýyamete kadar dinleyecek olanlarý da cezbedecektir. Onun tesirindeki ve belaðatýndaki kuvvetten dolayý hayran olacaklardýr. Hatta þu ayetlerde olduðu gibi tek bir cümle dahi olsa yalnýzca Kur'an-ý dinlemeleri onlarý etkileyecek ve býrakacaktýr. Þu ayetlerde olduðu gibi;

وَالأرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ   "Halbuki kýyamet günü bütün yeryüzü O'nun avucundadýr."[14]

لِمَنْ الْمُلْكُ الْيَوْمَ      "Kimindir bugün mülk?"[15]

وَإِمَّا تَخَافَنَّ مِنْ قَوْمٍ خِيَانَةً فَانْبِذْ إِلَيْهِمْ عَلَى سَوَاءٍ     "Eðer bir kavmin hýyanet etmesinden korkarsan; sen de onlara karþý ayný þekilde davran."[16]

يَاأَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ (1) يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ  وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلَكِنَّ عَذَابَ اللَّهِ شَدِيدٌ "Ey insanlar, Rabbinizden sakýnýn. Doðrusu kýyamet saatinin sarsýntýsý büyük þeydir. Onu göreceðiniz gün; emzikli emzirdiðini unutur, her yüklü yükünü düþürür. Ýnsanlarý sarhoþ gibi görürsün. Oysa sarhoþ deðildirler, ama Allah’ýn azabý pek çetindir."[17]

Ýþte, böylece Kur'an'ýn lafýzlarý, üslubu, anlatmak istedikleri, insanýn bütün benliðini sarar ve insaný çepeçevre kuþatýr.

Kur'an'ýn mucize oluþu, fesahatýnda ve belaðatýndaki yüksekliðinde dehþet verici dereceye çýkmasýyla açýk ve net bir þekilde ortadadýr. Bu özellik Kur'an'ýn mucizevî üslubunda açýða çýkmaktadýr. Kur'an'ýn üslubundaki açýklýk, kuvvet ve güzellik beþeri kendisine ulaþmaktan aciz býrakmaktadýr.

Kur'an'ýn üslubu ahenkli lafýzlarla düzenlenmiþ manalardýr. Veya lügat ifadeleri ile manalarý tasvir etmek için açýklama keyfiyetidir. Üslûbdaki açýklýk, kendisi ile yerine getirilen ifadede, anlatýlmak istenen manalarýn belirgin bir þekilde ortaya konulmasý ile olur. Þu ayette olduðu gibi;

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لا تَسْمَعُوا لِهَذَا الْقُرْآنِ وَالْغَوْا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَغْلِبُونَ   "Küfredenler dediler ki; Bu Kur'an-ý dinlemeyin, onun hakkýnda yaygaralar yapýn, belki galip gelirsiniz."[18]

Üslûbun kuvveti, anlatýlmak istenen manayla uyumlu kelimelerin seçilerek mananýn ifade edilmesi ile gerçekleþir. Ýnce anlam, ince bir lafýzla anlatýlýr. Kalýn anlamlar ayný türden lafýzlarla ifade edilir. Hoþlanýlmayan anlamlar hoþ olmayan kelimelerle ifade edilir. Bunlara örnek verecek olursak;

وَيُسْقَوْنَ فِيهَا كَأْسًا كَانَ مِزَاجُهَا زَنجَبِيلاً (17) عَيْنًا فِيهَا تُسَمَّى سَلْسَبِيلاً    "Orada karýþýmý zencefil olan bir kadehten de içirilirler. Orada bir pýnar vardýr ki selsebil adý verilir."[19]

إِنَّ جَهَنَّمَ كَانَتْ مِرْصَادًا (21) لِلْطَّاغِينَ مَآبًا (22) لابِثِينَ فِيهَا أَحْقَابًا    "Þüphesiz ki cehennem bir gözetleme yeridir. Orasý azgýnlarýn varacaðý yerdir. Orada çaðlar boyu kalacaklardýr."[20]

تِلْكَ إِذًا قِسْمَةٌ ضِيزَى “Öyleyse bu insafsýz/adaletsiz bir paylaþýmdýr."[21]

إِنَّ أَنكَرَ الأصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَمِيرِ "Þüphesiz ki seslerin en çirkini eþeklerin sesidir."[22]

          Üslûb güzelliði cümlede veya cümlelerde anlam ve lafýz bütünlüðünü saðlamaya götürecek manaya en uygun ve en net ibarelerin seçilmesi ile gerçekleþir. Týpký þu ayeti kerimede olduðu gibi;

رُبَمَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِمِينَ (2) ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا وَيَتَمَتَّعُوا وَيُلْهِهِمْ الأمَلُ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ "Kâfirler bir zaman gelir ki Müslüman olmayý isteyeceklerdir. Býrak onlarý yesinler, eðlensinler ve kendilerini oyalayadursunlar. Sonra öðreneceklerdir. "[23]

Kur'an-ý inceleyen kimse, üslûbundaki açýklýk, kuvvet ve güzellikle zirveye, yücelerin yücesine ulaþtýðýný görür. Þu ayetteki açýklýðý, anlatým gücünü ve güzelliði bir dinle;

وَمِنْ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلا هُدًى وَلا كِتَابٍ مُنِير ٍ(8) ثَانِيَ عِطْفِهِ لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ   "Ýnsanlarýn öyleleri vardýr ki bilmeden, doðruya götüren bir rehberi olmadan, aydýnlatýcý bir kitabý bulunmadan Allah hakkýnda tartýþmaya girer. Allah yolundan saptýrmak için, kibirlenerek yanýný eðip büker."[24]

هَذَانِ خَصْمَانِ اخْتَصَمُوا فِي رَبِّهِمْ فَالَّذِينَ كَفَرُوا قُطِّعَتْ لَهُمْ ثِيَابٌ مِنْ نَارٍ يُصَبُّ مِنْ فَوْقِ رُءُوسِهِمْ الْحَمِيمُ (19) يُصْهَرُ بِهِ مَا فِي بُطُونِهِمْ وَالْجُلُودُ (20) وَلَهُمْ مَقَامِعُ مِنْ حَدِيدٍ (21) كُلَّمَا أَرَادُوا أَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا مِنْ غَمٍّ أُعِيدُوا فِيهَا وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَرِيقِ    "Bunlar çekiþen iki düþman gruptur. Rableri hakkýnda çekiþmiþlerdir. O küfredenler için ateþten elbiseler kesilmiþtir. Baþlarý üstünden de kaynar su dökülecektir. Bununla karýnlarýndakiler ve derileri eritilir. Demir kamçýlar da onlar içindir. Ne zaman oradan, oradaki ýstýraptan çýkýp kurtulmak isteseler her defasýnda oraya geri çevrilirler. Yakýcý azabý tadýn denir."[25]

يَاأَيُّهَا النَّاسُ ضُرِبَ مَثَلٌ فَاسْتَمِعُوا لَهُ إِنَّ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَابًا وَلَوْ اجْتَمَعُوا لَهُ وَإِنْ يَسْلُبْهُمْ الذُّبَابُ شَيْئًا لا يَسْتَنقِذُوهُ مِنْهُ ضَعُفَ الطَّالِبُ وَالْمَطْلُوبُ     "Ey insanlar bir misal verildi, þimdi onu dinleyin: Þüphesiz ki Allah'ý býrakýp da taptýklarýnýz bir araya gelseler bir sinek bile yaratamazlar. Ama sinek onlardan bir þey kapsa bunu da ondan kurtaramazlar. Ýsteyen de istenen de aciz."[26]

Kur'an'ýn kendisine ait özel bir ifade tarzý vardýr. Kur'an'ýn nazmý ne kafiyeli/vezinli þiir metoduna göredir ne de normal düz yazý stiline göredir. Kur'an'ýn nazmý þiir ile nesir karýþýmý veya ayný þekli kullanan bir düz yazý üslubu ile de deðildir. Kur’an’ýn ifade üslubu, daha önce Araplar tarafýndan bilinmeyen, Araplara ait olmayan bizzat Kur'an'ýn kendisine ait bir üsluptur.

Araplar Kur'an'dan etkilenmelerinin þiddeti ile Kur'an'ýn bu eþsiz oluþa nereden ve nasýl ulaþtýðýný bir türlü anlayamamýþlardýr. Bu nedenle de; إِنْ هَذَا إِلا سِحْرٌ مُبِينٌ "Bu apaçýk bir sihirdir."[27] ayetinde belirtildiði gibi Kur'an bir þair sözüdür veya bir kâhinin sözüdür diyorlardý. Bu nedenle Allahu Teâla onlarýn bu sözlerine þöyle cevap verdi:

وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍ قَلِيلاً مَا تُؤْمِنُونَ (41) وَلا بِقَوْلِ كَاهِنٍ قَلِيلاً مَا تَذَكَّرُونَ    "Ve o, bir þair sözü deðildir. Ne de az inanýyorsunuz? Bir kâhin sözü de deðildir. Ne de az düþünüyorsunuz?"[28]

Kur'an'ýn özel bir tarzýnýn bulunduðu, eþsiz bir dokuya sahip olduðu bütün aydýnlýðý ile açýkça ortadadýr. Bu arada þu iki ayete bir bakalým:

وَيُخْزِهِمْ وَيَنْصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُؤْمِنِينَ    "Rüsvay etsin ve sizi onlara karþý üstün kýlsýn ve müminler topluluðunun göðüslerini ferahlandýrsýn."[29]

لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتَّى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَ    "Sevdiðiniz þeylerden infak etmedikçe asla birre eriþemezsiniz."[30]

Her iki ayette de þiir üslûbuna yakýn bir nesir özelliði vardýr. Bunlarý bir þiir þeklinde sýralayacak olursak ortaya þöyle bir þiir çýkar:

ويشـف صدور قوم مؤمنــين                   ويخزهم وينصركم عليهم

حتـى تنفقـوا مـمـا تحبـون                   لـن تنـالـوا الـبـر

Ancak bu iki ayet bir þiir deðildir, fakat eþsiz bir nesir çeþididir. Ayný zamanda Kur'an'ýn bu türden bir nesirin yanýnda aþaðýdaki ayetlerde de görüleceði üzere þiirden tamamen uzak bir nesiri de bünyesinde taþýdýðýný görürüz:

وَالسَّمَاءِ وَالطَّارِق ِ(1) وَمَا أَدْرَاكَ مَا الطَّارِقُ (2) النَّجْمُ الثَّاقِبُ (3) إِنْ كُلُّ نَفْسٍ لَمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌ (4 )   فَلْيَنظُرْ الإنسَانُ مِمَّ خُلِقَ (5) خُلِقَ مِنْ مَاءٍ دَافِقٍ (6) يَخْرُجُ مِنْ بَيْنِ الصُّلْبِ وَالتَّرَائِبِ   "And olsun göðe ve Tarýk'a, nereden bileceksin sen Tarýk'ýn ne olduðunu? O kayýp delen yýldýzdýr. Hiç bir nefis yoktur ki mutlaka onun üzerinde bir gözeten bulunmasýn. Þu halde insan bir baksýn neden yaratýlmýþtýr? O atýlýp dökülen bir sudan yaratýlmýþtýr. Bel kemiði ile göðüslerin arasýndan çýkar."[31]

وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلا لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللَّهِ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمْ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَحِيمًا (64) فَلا وَرَبِّكَ لا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لا يَجِدُوا فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا    "Biz hiç bir resulü Allah’ýn izniyle itaat edilmekten  baþka bir gaye ile göndermedik. Onlar kendilerine yazýk ettikleri zaman sana gelip Allah'tan maðfiret dileseler ve Resul de onlara maðfiret dileseydi elbette Allah'ý Tevvab ve Rahim olarak bulacaklardý. Hayýr, Rabbine and olsun ki; aralarýnda çekiþtikleri þeyde seni hakem tayin edip sonra haklarýnda verdiðin hükümden dolayý içlerinde bir sýkýntý duymadan kendilerini tamamen teslim etmedikçe iman etmiþ olamazlar."[32]

Paragraf uzadýkça ayetler tek bir nefeste okunur. Aþaðýdaki ayetlerde ise paragraf ve nefes nesirde kýsalýr:

وَالشَّمْسِ وَضُحَاهَا (1) وَالْقَمَرِ إِذَا تَلاهَا (2) وَالنَّهَارِ إِذَا جَلاهَا (3) وَاللَّيْلِ إِذَا يَغْشَاهَا "And olsun güneþe ve aydýnlýða, ardýndan gelmekte olan ay'a, onu açýða çýkardýðýnda gündüze, örtüp bürüdüðünde geceye…"[33]

Her iki sûredeki ayetlerde de paragraf paragraf nesir bulunduðu halde birisi uzun bir nefesle okunmakta diðeri ise kýsa bir nefesle okunmaktadýr. Bir de bakýyorsunuz ayetler mürsel nesirin zirvesinde seyrediyor;

يَاأَيُّهَا الرَّسُولُ لا يَحْزُنْكَ الَّذِينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ مِنْ الَّذِينَ قَالُوا آمَنَّا بِأَفْوَاهِهِمْ وَلَمْ تُؤْمِنْ قُلُوبُهُمْ وَمِنْ الَّذِينَ هَادُوا سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ سَمَّاعُونَ لِقَوْمٍ آخَرِينَ لَمْ يَأْتُوكَ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ مِنْ بَعْدِ مَوَاضِعِهِ يَقُولُونَ إِنْ أُوتِيتُمْ هَذَا فَخُذُوهُ وَإِنْ لَمْ تُؤْتَوْهُ فَاحْذَرُوا وَمَنْ يُرِدْ اللَّهُ فِتْنَتَهُ فَلَنْ تَمْلِكَ لَهُ مِنْ اللَّهِ شَيْئًا أُوْلَئِكَ الَّذِينَ لَمْ يُرِدْ اللَّهُ أَنْ يُطَهِّرَ قُلُوبَهُمْ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ   "Ey Resul, aðýzlarýyla inandýk dedikleri halde kalpleriyle inanmayanlardan, Yahudilerden, yalana kulak verenler ve sana gelmeyip baþka bir kavmin sözünü dinleyenlerden küfre koþanlar seni üzmesin. Sözlerin yerlerini deðiþtirirler de; size bu verilirse alýn, verilmezse kaçýnýn derler. Allah kimin de fitneye düþmesini isterse; onun için senin Allah’a karþý hiçbir þeye gücün yetmez. Ýþte onlar Allah’ýn kalplerini temizlemek istemediði kimselerdir. Dünyada rüsvalýk onlaradýr. Ve onlar için ahirette büyük bir azap vardýr."[34]

Yine kafiyeli nesirin de zirvesindedir. Kur'an;

يَاأَيُّهَا الْمُدَّثِّرُ (1) قُمْ فَأَنذِرْ (2) وَرَبَّكَ فَكَبِّرْ (3) وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْ (4) وَالرُّجْزَ فَاهْجُرْ (5) وَلا تَمْنُنْ تَسْتَكْثِرُ (6) وَلِرَبِّكَ فَاصْبِرْ     "Ey örtüye bürünen, kalk ve uyar. Rabbini de tekbir et. Elbiselerini temiz tut. Kötü þeylerdense sakýn. Çok görerek baþa kakma. Rabbin için sabret."[35]

Aþaðýdaki ayetlerde olduðu gibi cümle çiftlerinin birbiri ile uyumluluðunu saðlamada Kur'an'ýn kendi üslûbunda yüceldiðini bulursun:

أَلْهَاكُمْ التَّكَاثُرُ (1) حَتَّى زُرْتُمْ الْمَقَابِرَ (2) كَلا سَوْفَ تَعْلَمُونَ (3) ثُمَّ كَلا سَوْفَ تَعْلَمُونَ (4) كَلا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَقِينِ (5) لَتَرَوْنَ الْجَحِيمَ     "Çokluk ile böbürlenmeniz sizi öylesine oyaladý ki; mezarlýklarý bile ziyaret ettiniz. Hayýr, ilerde bileceksiniz. Hayýr, ilerde bileceksiniz. Hayýr, eðer kesin bir bilgi ile bilseydiniz. And olsun ki cehennemi muhakkak göreceksiniz."[36]

Aþaðýdaki ayetlerde ise cümle çiftleniþinin uzadýðý görülmektedir:

قُتِلَ الإنْسَانُ مَا أَكْفَرَهُ (17) مِنْ أَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُ (18) مِنْ نُطْفَةٍ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُ (19) ثُمَّ السَّبِيلَ يَسَّرَهُ (20) ثُمَّ أَمَاتَهُ فَأَقْبَرَهُ (21) ثُمَّ إِذَا شَاءَ أَنْشَرَهُ (22) كَلا لَمَّا يَقْضِ مَا أَمَرَهُ (23) فَلْيَنْظُرْ الإنسَانُ إِلَى طَعَامِهِ (24) أَنَّا صَبَبْنَا الْمَاءَ صَبًّا (25) ثُمَّ شَقَقْنَا الأرْضَ شَقًّا (26) فَأَنْبَتْنَا فِيهَا حَبًّا (27) وَعِنَبًا وَقَضْبًا (28) وَزَيْتُونًا وَنَخْلاً (29) وَحَدَائِقَ غُلْبًا (30) وَفَاكِهَةً وَأَبًّا    "Kahrolasý insan, ne kadar da nankördür! Allah onu hangi þeyden yarattý? Nutfeden onu yarattý, ona biçim verdi. Sonra onun yolunu kolaylaþtýrdý. Sonra onu öldürdü, kabre koydu. Sonra dilediði zaman onu yeniden diriltir. Hayýr, emrettiðini yapmadý. Ýnsan yiyeceðine baksýn. Biz suyu döktükçe döktük. Sonra topraðý güzelce yararak orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalar, iri ve sýk aðaçlý bahçeler, meyveler ve çayýrlar bitirdik."[37]

Belirli bir kafiye kullanýmýnda devam ederken bir de bakýyorsunuz ki bir baþka kafiye kullanýmýna dönüþüm yapýyor. Týpký þu ayetlerde olduðu gibi:

فَإِذَا نُقِرَ فِي النَّاقُورِ (8) فَذَلِكَ يَوْمَئِذٍ يَوْمٌ عَسِيرٌ (9) عَلَى الْكَافِرِينَ غَيْرُ يَسِيرٍ  "Sur'a üflendiðinde; iþte o gün, zorlu bir gündür. Kâfirler için hiç de kolay deðildir."[38]

Bu ifadeleri kullanýrken doðrudan doðruya hemen sonraki ayetlerde baþka kafiyeye deðiþim yapýyor:

ذَرْنِي وَمَنْ خَلَقْتُ وَحِيدًا (11) وَجَعَلْتُ لَهُ مَالاً مَمْدُودًا (12) وَبَنِينَ شُهُودًا (13) وَمَهَّدْتُ لَهُ تَمْهِيدًا (14) ثُمَّ يَطْمَعُ أَنْ أَزِيدَ (15) كَلا إِنَّهُ كَانَ لآيَاتِنَا عَنِيدًا (16) سَأُرْهِقُهُ صَعُودًا    "Býrak beni ve yarattýklarýmý tek baþýna. Kendisine bol bol mal verdiðimi, görülen oðullar verdiðimi ve onun için yaydýkça yaydýðýmý. Sonra daha da artýrmamý umar o. Hayýr; çünkü o, ayetlerimize karþý bir inatçý kesildi. Ben onu sarp bir yokuþa sardýracaðým."[39]

Bu kafiyelerin kullanýldýðý ayetlerden sonra doðrudan doðruya baþka kafiyelerin kullanýldýðý ayetlere geçiþ yapýyor:

إِنَّهُ فَكَّرَ وَقَدَّرَ (18) فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ (19) ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ (20) ثُمَّ نَظَرَ (21) ثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَ (22) ثُمَّ أَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَ (23) فَقَالَ إِنْ هَذَا إِلا سِحْرٌ يُؤْثَرُ     "Doðrusu o, düþündü ve ölçüp biçti. Caný çýkasý nasýl da ölçüp biçti. Sonra baktý. Sonra kaþlarýný çattý, suratýný astý. Sonra da sýrt çevirip büyüklük tasladý."[40]

Ýþte, böylece Kur'an ayetlerinin tamamý dikkatlice incelendiðinde her çeþidiyle ne Arap þiiri ve nesirinde kullanýlan üslûba ne Araplarýn kullandýðý sözlerden herhangi bir söze ne de herhangi bir beþerin sözüne hiçbir þekilde benzemediði ve onlarla uzaktan yakýndan ilgisi olmadýðý görülür.

Daha sonra Kur'an'ýn açýk kuvvetli ve güzel üslûbunun birçok manalarý ifade etme keyfiyeti açýsýndan en ince tasvir ile ifade ettiðini görebilirsin. Þu ayetlerde olduðu gibi mananýn çok ince olduðunu hissedersin:

إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ مَفَازًا (31) حَدَائِقَ وَأَعْنَابًا (32) وَكَوَاعِبَ أَتْرَابًا (33) وَكَأْسًا دِهَاقًا  "Þüphesiz ki muttakiler için kurtuluþ vardýr. Bahçeler ve baðlar. Göðüsleri tomurcuklanmýþ kýzlar. Ve dolu kâseler."[41]

Dikkat edildiðinde ayetlerin ince lafýzlardan ve yumuþak cümlelerden meydana geldiði görülür. Bunun yanýnda ayný sûre içerisinde geçen þu ayetlerde kullanýlan lafýzlarýn ve cümlelerin sert ve kalýn ifadelerden meydana geldiði görülmektedir:

إِنَّ جَهَنَّمَ كَانَتْ مِرْصَادًا (21) لِلْطَّاغِينَ مَآبًا (22) لابِثِينَ فِيهَا أَحْقَابًا (23) لا يَذُوقُونَ فِيهَا بَرْدًا وَلا شَرَابًا (24) إِلا حَمِيمًا وَغَسَّاقًا (25) جَزَاءً وِفَاقًا    "Þüphesiz ki cehennem, bir gözetleme yeridir. Azgýnlar için varýlacak bir yer. Çaðlar boyunca orada kalacaklardýr. Orada serinlik ve içecek tadamayacaklardýr. Sade kaynar bir su ve bir de irinden baþka."[42]

Yine aþaðýdaki ayetlerde olduðu gibi sevgi dolu ifadelerin sevgi dolu lafýzlarla ifade edildiðine þahit olunur:

وَرَفَعَ أَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّوا لَهُ سُجَّدًا    "Ana-babasýný tahtýn üzerine çýkarýp oturttu. Hepsi onun için secdeye kapandýlar."[43]

Þu ayetlerde olduðu üzere, çirkin olan manaya yönelik bir anlam ancak uygun bir lafýzýn kullanýmý ile mümkün olabilmektedir:

أَلَكُمْ الذَّكَرُ وَلَهُ الآنثَى (21) تِلْكَ إِذًا قِسْمَةٌ ضِيزَى     "Demek erkekler sizin, diþiler O'nun mu? Öyleyse bu insafsýz bir paylaþma."[44]

وَاغْضُضْ مِنْ صَوْتِكَ إِنَّ أَنكَرَ الأصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَمِيرِ    "Sesini kýs. Þüphesiz ki seslerin en çirkini eþeklerin sesidir."[45]

Bu manalarý aktarýrken, belirtilen manalarý ifade edecek kelimeleri seçiyordu.  Böylece seçilen kelimeler, manalarý tasavvur eden ve idrak eden kiþide adeta bir zil sesi gibi içini hareketlendiren ses ve tona sahip kelimeler haline geliyordu. Bu nedenle bu anlamlardaki derinliði ve ifadedeki belaðatý idrak eden dinleyici bu durum karþýsýnda huþu ile eðiliyordu. Hatta küfründe inat etmelerine raðmen Arap belaðat ustalarýndan ve düþünürlerinden bazýlarý bu ifadeler karþýsýnda secdeye kapanacak olmuþlardýr.

Sonra yine Kur'an'ýn lafýzlarýný ve cümlelerini dikkatlice inceleyen kimse harflerin yerleþtirilmesinde, harflerin çýkýþ mahreçlerinde bir kelimede veya cümlede mahreç yakýnlýðýnýn varlýðýný ve bu uyumun saðladýðý ses güzelliðini gözlemler. Çünkü harfler arasýnda mahreç yakýnlýðý olmazsa yani mahreçler birbirinden uzak olursa, harfler ve cümleler arasýndaki geçiþ zorlaþýr. Ayný zamanda müzikte gerekli tekrarlarda olduðu gibi tekrarlarýnda kulaða hoþ gelen hafif bir mahreçten çýkan hoþ bir harf kullanýlmýþtýr. Bu nedenle; كالباعق المتدفق kelimesi yerine كصيب kelimesini ve الهعخع kelimesi yerine سندس خضر kelimelerini kullanýyor.  Mahreçleri birbirinden uzak harflerin meydana getirdikleri bir kelime ile uygun bir mana ifade edilebiliyor, baþka bir manaya da yol açmýyorsa ضيزى kelimesinde olduðu gibi uygun olan kelime kullanýlmaktadýr. Zira    ظالمة ve جائرة kelimeleri ضيزى kelimesi ile ayný manalarý ifade ettiði halde ضيزى kelimesi kullanýlmýþtýr.

Kelimelerin kullanýmýnda bu incelikle beraber, bazý ayetlerde bazý harflerin tekrar tekrar kullanýldýðýný görmek mümkündür. Örneðin; Ayete'l Kürsi'deki “lam” harfi yirmi üç defa tekrarlanmasýna raðmen bu tekrar kulakta hoþ bir etki býrakmakta hatta ve hatta dinleyenin dikkatini çekmekte ve dinleme isteðini artýrmaktadýr.

Ýþte, böylece Kur'an'ýn özel bir tarza sahip olduðunu, her anlamýn, kendine uygun olan lafýzlarla indiðini, çevresindeki lafýzlarla ve beraberindeki anlamlarla uyum halinde olduðunu görebilirsin. Bu özellikte hiçbir ayette farklýlýk göremezsin. Kur'an'ýn hiçbir beþerin sözüne benzememesi ve hiçbir beþerin sözünün de Kur'an'ýn sözüne benzememesinden dolayý özel bir tarza sahip olan Kur'an'ýn üslûbundaki mucize oluþ gayet açýktýr.

Yine indirilen manalara uygun lafýzlarýn ve cümlelerin kullanýlmasý açýsýndan olsun, belaðatýný ve manalarýndaki derinliði idrak edebilenlerin kulaklarýnda yankýlanan lafýzlarý karþýsýnda Kur'an'ýn önünde boyun eðip adeta secdeye kapanýr gibi olanlar açýsýndan olsun, ister manalarýndaki derinliði ve belaðatýný idrak edemeyip ancak onun lafýzlarýndaki uyumun, inceliðin karþýsýnda Kur'an'ýn esiri olan, ister istemez dinleyenin kendisine boyun eðmesi açýsýndan olsun, Kur’an’ýn mucize oluþu açýktýr. Bu nedenle Kur'an mucizedir ve mucizevi özelliði Kýyamete kadar da devam edecektir.


[1] Yusuf: 2

[2] Fussilet: 3

[3] Zümer:28

[4] Þura: 7

[5] Zuhruf: 3

[6] Ra'd: 37

[7] Bakara: 23

[8] Yunus: 38

[9] Hud: 13

[10] Ýsra: 88

[11] Sebe: 28

[12] Yunus: 38

[13] Ýsra: 88

[14] Zümer: 67

[15] Mü'min: 16

[16] Enfal: 58

[17] Hacc: 1,2

[18] Fussilet: 26

[19] Ýnsan; 17,18

[20] Nebe; 21,23

[21] Necm: 22

[22] Lokman: 19

[23] Hicr; 2,3

[24] Hacc; 8,9

[25] Hacc; 19,22

[26] Hacc -73

[27] Maide: 110

[28] Hakka; 41,42

[29] Tevbe: 14

[30] Âl-i Ýmrân-92

[31] Tarýk-1,7

[32] Nisa; 64,65

[33] Þems; 1,4

[34] Maide-41

[35] Müddessir; 1,7

[36] Tekasür; 1-6

[37] Abese; 17-31

[38] Müddessir-8,10

[39] Müddessir; 11,17

[40] Müddessir; 18,24

[41] Nebe; 31,34

[42] Nebe; 21,26

[43] Yusuf-100

[44] Necm; 21,22

[45] Lokman-19