Allah
Subhenehû ve Teala,
Muhammed
Sallallahu Aleyhi Vesellem'in
risaleti ile bütün insanlara hitab etti. Buna iþaret eden
birtakým ayeti kerimelerde
Allahu Teâla þöyle buyurmaktadýr:
يَاأَيُّهَا
النَّاسُ قَدْ جَاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ
"Ey insanlar! Rabbinizden size burhan/ kesin bir delil geldi."
يَاأَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَكُمْ الرَّسُولُ بِالْحَقِّ مِنْ
رَبِّكُمْ
"Ey insanlar! Resul Rabbinizden size hak ile geldi."
يَاأَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا
"(Ya
Muhammed! De ki;
Ey insanlar doðrusu ben Allah’ýn hepiniz için gönderdiði
resulüyüm."
Ayný
zamanda Allahu Teâla müminlere ve insanlara hükümleri ile hitab
etti:
يَاأَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ
السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ
"Ey insanlar! Rabbinizden sakýnýn; Doðrusu Kýyamet Gününün
sarsýntýsý büyük þeydir."
يَاأَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ
نَفْسٍ وَاحِدَةٍ
"Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan Rabbinizden
sakýnýn."
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قَاتِلُوا الَّذِينَ يَلُونَكُمْ
مِنْ الْكُفَّارِ وَلْيَجِدُوا فِيكُمْ غِلْظَةً
"Ey iman edenler! Yakýnýnýzda bulunan inkârcýlarla savaþýn; sizi
kendilerine karþý sert bulsunlar."
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لا تَقْرَبُوا الصَّلاةَ وَأَنْتُمْ
سُكَارَى
"Ey inananlar! Sarhoþken namaza yaklaþmayýn."
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا ضَرَبْتُمْ فِي سَبِيلِ
اللَّهِ فَتَبَيَّنُوا
"Ey inananlar! Allah yolunda yürüdüðünüz zaman iyice araþtýrýn."
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ لِلَّهِ
شُهَدَاءَ بِالْقِسْطِ
"Ey iman edenler! Allah için adaleti ayakta tutan þahidler
olun."
Hitabý
duyan kimsenin onu anlamasý ve iman etmesi, inanan kimsenin ise
yine onu anlamasý ve inandýðý ile amel etmesi gerekir. Çünkü o
Þer’î hükümdür. Bu nedenle, Müslüman için aslolan Þari’in hitabý
olan Allah Subhenehû ve Teala’nýn hükmünü bizzat
kendisinin anlamasýdýr. Çünkü hitab, doðrudan doðruya Þari'den
herkese yönelik bir hitaptýr. Yalnýzca müctehidlere veya
âlimlere yönelik bir hitap deðil, mükellef olan herkese yönelik
bir hitaptýr. Dolayýsýyla hitabýn gerektirdiði ameli
yapabilmeleri için mükelleflerin bu hitabý anlamalarý farzdýr.
Çünkü hitabý anlamadan hitabýn gerektirdiði ameli yapmak mümkün
deðildir. Þer’î nasslardan Allah Subhenehû ve Teala’nýn
hükmünü istinbat etmek/çýkarmak, yani
ictihad
mükelleflere genel olarak farzdýr. Ýþte bundan dolayý,
mükellefte asýl olan, Þari'in hitabýndan Allah Subhenehû ve
Teala’nýn hükmünü bizzat kendisinin çýkarmasýdýr. Çünkü
mükellef bu hitabýn muhatabýdýr ki o da Allah Subhenehû ve
Teala’nýn hükmüdür.
Ancak
mükelleflerin vakýasý, nasslarý anlamada ve kavramada,
öðrenmede, ilim ve cehalet açýsýndan farklýlýk arzetmektedir. Bu
nedenle, herkes Þer’î delillerden Þer’î hükümlerin tamamýný
istinbat etme hususunda, yani mükellef olanlarýn tamamý müctehid
olmada mazeretli sayýlýrlar. Asýl maksat hitabý anlamak ve
onunla amel etmektir. Hitabý anlamak yani ictihad bütün
mükelleflerin üzerine farzdýr. Bütün mükelleflerin eðitimde,
idrakte ve anlamadaki farklý seviyelere sahip olmalarý, bizzat
kendilerinin hitabý anlamada da farklý olmalarýna neden olduðu
için mazeretli sayýlmalarý ictihadý farz-ý kifaye haline
getirmektedir. Ýnsanlardan bir kýsmý müctehid olduðu zaman
diðerlerinden bu farziyet kalkar. Bu nedenle Þer’î hükümleri
istinbat edecek müctehidleri içlerinde bulundurmalarý,
yetiþtirmeleri Müslüman mükelleflere farzdýr.
Bu
açýklamalara binaen, mükelleflerin durumlarý ve Þer’î hükümlerin
hakikati, Müslümanlarýn müçtehitler ve mukallidler
olmak üzere iki gruba ayrýldýðýný göstermektedir. Herhangi bir
konudaki Þer’î hükmü doðrudan doðruya delillerden çýkarabilen
kiþi müctehid sayýlýr. Bir meseledeki Þer'i hükmü bir
müctehide sorup öðrenen kimse ise mukalliddir.
Soru
soran kiþinin soruyu öðrenmek ve amel etmek için sormasý,
öðrenip baþkalarýna da öðretmek için sormasý, yalnýzca öðrenmek
için sormasý veya soran kimsenin mukallid olmasýný deðiþtirmez.
Þer’î hükmü bilip baþkasýna söyleyebilme imkânýna sahip olan
fakat müctehid olmayan bir kimse, kendine yöneltilen soruya
cevap vermesine raðmen mukallid sayýlýr. Kendisine soru sorulan
kimse ister âlim olsun, ister ammi olsun, bunlarýn hepsi bu
Þer'î hükümde baþkasýnýn mukallididir. Hatta o hükmü istinbat
edeni bilmese dahi. Çünkü mükelleften þahsý taklit etmesi deðil,
Þer’î hükmü almasý istenmektedir.
Kiþinin
mukallid olmasý demek, bizzat kendisi istinbatta bulunmadan
baþka bir kiþi vasýtasýyla Þer’î hükmü almasý demektir. Yoksa
mukallid demek þahsý taklit eden kimse demek deðildir. Çünkü söz
konusu edilen þey þahýs deðil Þer’î hükümdür. Dolayýsýyla
müctehid ile mukallid arasýndaki fark þudur:
Müctehid;
Þer’î hükmü Þer’î delillerden bizzat kendisi istinbat eder.
Mukallid
ise;
hükmü istinbat edeni bilsin bilmesin, Þer’î hüküm olduðuna
güvendiði sürece, kendisi dýþýndaki bir kiþiden istinbat edilen
Þer’î hükmü alan kimsedir.
Ýnsanlardan herhangi bir þahsýn
kendisine ait bir görüþün
alýnmasý Þer’î taklidden sayýlmaz. Veya falan âlimin, falan
düþünürün, falan filozofun görüþü olmasý itibarý ile bir görüþün
alýnmasý gibi olaylarýn hiçbiri Þer’î taklit sayýlmaz. Böyle bir
olay ancak Ýslam dýþý bir þeyi almak demektir ki bu da Þer'an
haramdýr. Bir Müslüman’ýn böyle yapmasý helal olmaz. Çünkü Allah
Subhenehû ve Teala
bize kim olursa olsun Muhammed
Sallallahu Aleyhi Vesellem'den
baþkasýndan hiçbir þeyi almamamýzý emretmektedir. Bu nedenle
Allahu Teâla ayette þöyle buyurmaktadýr:
وَمَا آتَاكُمْ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ
فَانْتَهُوا
"Resul size ne verdiyse onu alýn, sizi neden yasakladýysa ondan
sakýnýn."
Ýnsanlarýn
kendilerine ait bir görüþün
alýnmasýný yasaklayan nass vardýr. Ubade b. es Samit'ten:
Resulullah
Sallallahu Aleyhi Vesellem'i
þöyle söylerken iþittim:
إِنَّ اللَّهَ لا يَنْزِعُ الْعِلْمَ بَعْدَ أَنْ أَعْطَاكُمُوهُ
انْتِزَاعًا وَلَكِنْ يَنْتَزِعُهُ مِنْهُمْ مَعَ قَبْضِ
الْعُلَمَاءِ بِعِلْمِهِمْ فَيَبْقَى نَاس
جُهَّالٌ يُسْتَفْتَوْنَ فَيُفْتُونَ بِرَأْيِهِمْ فَيُضِلُّونَ
وَيَضِلُّونَ
"Allahu Teâla size ilmi verdikten sonra onu sizden söke söke
almaz. Fakat âlimleri bitirerek ilmi sizden söker. Bundan sonra
öyle cahil insanlar kalýr ki, onlardan fetva istenir, kendi
görüþlerine göre fetva verirler. Böylece bunlar saparlar ve
diðerlerini de saptýrýrlar."
Yani
bunlar þahsi görüþ ve düþünceleri ile fetva verirler ve
arkasýndakileri yanýltýrlar. Ýstinbat edilen bir görüþ istinbat
edenin/müctehidin kiþisel görüþü deðil Þer’î hükümdür.
Kiþinin kendi þahsi görüþü olarak itibar edilen bir görüþü Resul
bid'at olarak isimlendirmiþtir. Sahih bir hadiste Nebi þöyle
demektedir:
خَيْرَ الْحَدِيثِ كِتَابُ اللَّهِ وَخَيْرُ الْهُدَى هُدَى
مُحَمَّدٍ وَشَرُّ الأمُورِ مُحْدَثَاتُهَا وَكُلُّ بِدْعَةٍ
ضَلالَةٌ
"Sözün en hayýrlýsý
Allah’ýn kitabýdýr. Hidayetin en hayýrlýsý ise Muhammed
Sallallahu Aleyhi Vesellem
'in hidayetidir. Ýþlerin en þerlisi ise sonradan ortaya
çýkartýlandýr. Her bid'at ise sapýklýktýr."
Hadiste
"sonradan ortaya çýkartýlanlar" bid'at olarak
nitelendirilmiþtir. Bid'at, ister ameli olsun, isterse
sözlü olsun, hükümlerden; Ýcmaya, Kitab’a ve Sünnete muhalif
olan her þeydir.
Ancak
hükümlerin dýþýnda olan davranýþlar ve eþyalar bid‘at kavramýnýn
kapsamýna girmez. Yasaklanan ve kýnanan görüþten maksat bunlar
deðildir. Kýnanan yasaklanan þey bir insanýn þahsi görüþünden
kaynaklanan hükme göre amel etmektir. Çünkü Þer’î hükmün
yalnýzca Þer’î delillerden alýnmasý gerekir. Þer’î hüküm Þer’î
delillerin dýþýndakilerden alýnamaz.
Bu
açýklamalara göre Þeriatýn mübah kýldýðý taklit; bir meseledeki
Þer’î hükmü çýkarmaya gücü yetmeyen kimsenin, karþýlaþtýðý
meseledeki Þer’î hükmü kendisine öðretmesi ve almasý için konuyu
Þer’î hükmü bilen bir kimseye sormasýdýr. Þeriata göre
mukallid
iþte
budur.
