Halife Adayında Aranan Şartlar |
|
Hilâfete ehil olabilmesi için ve kendisine Hilâfet sözleşmesi
biatının yapılabilmesi için Halife adayında şu yedi şartın var
olması gerekir. Bu yedi şart in’ikat şartıdır. Bunlardan birisi
olmadığında Hilâfet sözleşmesi oluşmaz. Bunlar şunlardır:
1- Müslüman olması: Bir kâfirin Halife olması kesinlikle
caiz değildir. Böyle birine itaat da vacip değildir.
Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
ولن يجعل الله للكافرين
على المؤمنين سبيلا
"Allah kâfirlere müminler üzerinde asla bir yol kılmaz."
Yönetim, yöneticinin yönetilenler üzerindeki en kuvvetli
yoludur. Bir kâfirin Müslümanlar üzerinde; ister Hilâfette
isterse daha alt bir yöneticilikte hak sahibi olması ayette
geçen ve "asla" anlamını taşıyan
لن "len" tabiri
ile kesinlikle nehyedilmiştir.
2- Erkek olması: Halife’nin kadın olması caiz değildir.
Yani erkek olması zorunludur. Buna delil ise Buhari'nin Ebu
Bekre'den rivayet ettiği şu hadistir: “Allah’u Teâla
Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi Vesellem'den duyduğum bir söz ile beni Cemel
Vakıası günlerinde faydalandırdı. Bu sözü duymamış olsaydım, ben
de nerede ise Cemel ashabına katılacak ve onlarla beraber
savaşacaktım.
Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi Vesellem'e Fars halkının kendilerine
Kisra’nın kızını kraliçe yaptıkları haberini duyunca şöyle dedi:
لَنْ يُفْلِحَ قَوْمٌ وَلَّوْا
أَمْرَهُمُ امْرَأَةً "İşlerini kadına teslim
eden bir toplum kesinlikle felah bulmaz.”
Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi Vesellem'in yönetimlerini kadınlara teslim
edenlerin felah bulmayacaklarına dair bu haberi kadının
yöneticiliğini yasaklamaktadır. Zira bu haber talep
kiplerindendir. Bu haberin yönetimlerini bir kadına teslim
edenlerin felah bulmayacaklarını belirterek onlardan
zemmetme/yergi ile haber vermesi bunun kesin olarak
yasaklandığının karinesidir. Kadının yöneticiliğine dair
yasaklama, bu fiilin terkini gerektiren talebin kesinlik ifade
eden bir talep olduğuna delalet eden karineden kaynaklanır. Buna
göre kadının yönetime getirilmesi haramdır. Kadının yönetici
olması ile kastedilen Hilâfet ve ondan daha aşağı seviyelerdeki
yönetimle ilgili diğer görevlerdir. Zira bu hadisin konusu
Kisra’nın kızının Kraliçe yapılıp, hükümdarlığa getirilmesidir.
Hadis sadece Kisra’nın kızının hükümdarlığı olayına has olmayıp
yönetime ait genel bir kaide koymaktadır. Ancak hadis kadınlara
ait her alanı kapsayacak kadar da genel bir ifade taşımaz. Bu
hadis yönetim konusu dışında kalan hususları herhangi bir
şekilde kapsamaz.
3- Bâliğ olması: Halife olacak şahsın çocuk olması caiz
değildir.
Ebu Davud'un Ali b. Ebu Talib RadıyAllah’u Anh'dan
rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
şöyle demiştir: رُفِعَ
الْقَلَمُ عَنْ ثَلاثَةٍ عَنِ الصَّبِيِّ حَتَّى يَبْلُغَ وَعَنِ
النَّائِمِ حَتَّى يَسْتَيْقِظَ وَعَنِ الْمَعْتُوهِ حَتَّى
يَبْرَأَ "Uyanıncaya
kadar uyuyandan, bâliğ oluncaya kadar çocuktan, aklı başına
gelene kadar aklı gidenden kalem kaldırılmıştır.”
Kendisi üzerinden kalemin kaldırılmasından dolayı çocuğun
yönetimde tasarruf sahibi olması doğru değildir. Şer’iatla
mükellef olmayan çocuğun Halife ya da daha alt bir seviyede
yöneticiliği caiz değildir. Zira tasarruf yetkisi yoktur.
Çocuğun Halife olmayacağına dair bir delil de Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
bir çocuğun kendisine biat etmesini kabul etmemesidir. Zira onun
bir çocuk olduğunu illetlendirerek Abdullah b. Hişam'ın biatını
kabul etmedi. Allah'ın Rasulü;
هُوَ صَغِيرٌ "O
küçüktür.” dedi.
Küçük çocuğun biatı sahih olmadığına göre başkasına Halife olmak
üzere biat alması yani halife olması hiçbir surette caiz olmaz.
4- Akıllı olması: Halife’nin deli olması caiz değildir.
Çünkü Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem:
رُفِعَ الْقَلَمُ عَنْ ثَلاثَةٍ
"Kalem (sorumluluk) üç kişiden kaldırıldı."
demiş ve bunlar arasında da;
الْمَجْنُونِ الْمَغْلُوبِ عَلَى
عَقْلِهِ حَتَّى يَفِيقَ
"Aklı başına gelinceye kadar deliden.”
diyerek deli olan kimseyi de saymıştır.
Kendisinden kalemin kaldırıldığı kimse ise mükellef değildir.
Zira akıl, teklifin muhatap aldığı temel unsurdur ve
tasarrufların sahih olmasının şartıdır. Halife’nin görevi
yönetim işlerini ve Şer’î sorumlulukları yerine getirmektir. Bu
nedenle Halife’nin deli olması doğru değildir. Kendi işlerinde
tasarrufta bulunması doğru olmayan bir kişinin, insanların
işleri hususunda tasarrufta bulunması ise hiç doğru değildir.
5- Adalet vasfına sahip olması: Halife’nin fâsık
olması da doğru değildir. Adalet şartı, Hilâfet
sözleşmesi ve devamı için en önemli şartlardan birisidir. Çünkü
Allah’u Teâla şahidin adil olmasını, fasık olmamasını şart
koşmuştur.
Allah’u Teâla şöyle buyurmuştur:
وَأَشْهِدُوا ذَوَيْ
عَدْلٍ مِنْكُمْ "İçinizden
adalet sahibi iki kişiyi şahit tutun."
Hilâfet konumu itibarı ile şahitlikten daha üst bir makam
olduğundan Halife’nin adil olması öncelikle söz konusudur. Zira
adaletli olmak şahitlikte şart olduğuna göre Halife olmak için
adalet şartının aranması öncelikle söz konusudur.
6- Hür olması: Köle efendisinin mülküdür. Kendi şahsı
adına tasarruf hakkına sahip değildir. Doğal olarak kendi
üzerinde bile tasarruf yetkisi olmayan birisinden başka birileri
adına tasarrufta bulunup onları yönetmesi beklenemez.
7- Kâdir olması: Halife olacak şahsın, Hilâfet
sorumluluğunu taşıyacak güce sahip olması gerekir. Bu şart
biatın da şartlarındandır. Zira aciz olan bir kimse Kitap ve
Sünnete uygun olarak, yönettiği tebaasının işlerini yerine
getiremez.
Buraya kadar saydığımız yedi
şart "Hilâfet sözleşmesinin" geçerli olabilmesi için Halife
adayında aranan şartlardı. Bu yedi şart dışında sözleşmenin
geçerliliği için herhangi bir şart yoktur. Kitap ve Sünnetce
belirlenmiş diğer şartlar ise ancak efdaliyet şartlarıdır.
Herhangi bir şartın Halife’de mutlaka bulunması gereken bir şart
olabilmesi için kesin talep ifade eden bir karine taşıması
gerekir. Eğer delil kesin bir talep ifade etmiyorsa in’ikad
şartı değil, ancak efdaliyet şartı olabilir.
Bu yedi şart dışında açık ve kesin bir talep içeren bir delile
rastlanmamıştır. Ancak kesin talep içermeyen dolayısı ile
efdaliyet şartı olan sahih deliller de vardır.
Mesela; müctehid olması şart koşulmaz. Zira bu hususta
bir nâs yoktur. Görevi Şer’i hükümleri uygulamak olan Halife’nin
içtihad etmesi gerekmez. Bir meselenin hükmünü bir başka
müctehide sorabilir. Bir müctehidi taklid edebilir. Ve bu
taklide dayanarak hükümleri benimseyebilir. Bu nedenle
Halife’nin müctehid olması şart değildir. Bununla birlikte
müctehid olması elbette ki daha iyidir. Müctehid olmasa bile
Hilâfet akdi sahihtir.
Halife’nin, yiğit ve cesur olması ya da siyasi
olaylar ve uygulamalar noktasında fikir ve tedbir sahibi
olması hakkında sahih bir hadis bulunmadığından dolayı
Halifelik sözleşmesinin yapılması için şart değildir. Ancak
Halife tüm bu sayılan özellikleri taşırsa tabi ki tercihe şayan
olacaktır.
Halife’nin Kureyş’ten olması meselesi de in’ikad
şartlarından değildir. Muaviye’den rivayet edilen hadise gelince
dedi ki: Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem'den şunu söylerken
işittim: إِنَّ هَذَا
الأمْرَ فِي قُرَيْشٍ لا يُعَادِيهِمْ أَحَدٌ إِلا كَبَّهُ اللَّهُ
عَلَى وَجْهِهِ مَا أَقَامُوا الدِّينَ
"Bu iş (devlet başkanlığı) Kureyş'de
olacaktır. Onlar İslâm’ı dosdoğru uyguladıkça bu konuda onlara
kim düşmanlık ederse Allah onu yüz üstü süründürür.”
İbn Ömer'den gelen bir diğer rivayette Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle buyurmaktadır:
لا يَزَالُ هَذَا الأمْرُ فِي
قُرَيْشٍ مَا بَقِيَ مِنْهُمُ اثْنَانِ "Onlardan iki
kişi kaldığı sürece bu iş onlar arasındadır.”
Yönetim işini Kureyş'lilere veren ve Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem'e
isnadı sahih olan bu ve benzeri hadisler işlerin yönetiminin
Kureyş'e ait olduğunu haber sigası ile bildiriyorlar. Bu
hadislerden hiç biri emir kipi ile gelmemiştir. Haber kipi her
ne kadar talep ifade etse de onu pekiştirecek bir karine ile
birleşmedikçe o delile kesin ve bağlayıcı bir talep olarak
itibar edilmez. İmamların Kureyş'ten olması konusunda da talebi
kesinleştiren hiç bir karine herhangi bir sahih rivayette
geçmemiştir. O halde bu tür hadisler farza değil, menduba
delalet ederler. Dolayısı ile Kureyş'ten olma şartı da in'ikad
şartı değil efdaliyet şartıdır.
Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi Vesellem'den Muaviye kanalı ile rivayet
edilen hadiste geçen; لا
يُعَادِيهِمْ أَحَدٌ إِلا كَبَّهُ اللَّهُ
"Kim onlara düşmanlık ederse Allah onu yüzüstü
süründürür." ibaresinin anlamı ise; imama düşmanlık etmeyi
yasaklamaktadır. Yoksa إِنَّ
هَذَا الأمْرَ فِي قُرَيْشٍ
"Bu iş Kureyşliler arasındadır." ifadesini destekleyen
bir anlamın karinesi değildir. Bu hadis yönetim işinin onlar
arasında olacağını açıklayan ve onlara düşmanlık yapmayı
nehyeden bir hadistir. Hadisteki “Kureyş” kelimesi bir sıfat
değil isimdir. Usul ilmindeki terminolojide bu tür kullanımlar
"lakap" olarak adlandırılır. İsimin yani "lakabın" mefhumu ile
asla amel edilmez. Çünkü ismin yani lakabın belli bir mefhumu
yoktur. Bu sebeple “Kureyş” ifadesinin nâs ile belirtilmesi bu
işin Kureyş’ten başkasına verilmeyeceği anlamına gelmez.
Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi Vesellem'in
إِنَّ هَذَا الأمْرَ فِي
قُرَيْشٍ
"Bu iş Kureyş’tedir.",
لا يَزَالُ هَذَا الأمْرُ فِي قُرَيْشٍ
"Bu iş Kureyş’te devam eder." gibi sözleri
yöneticiliğin Kureyş’in dışında olamayacağı ya da olması doğru
olmaz anlamlarına gelmez. Netice itibarı ile bu tür ibareler
yönetimin Kureyş'in dışında olmasına engel değildir. Aksine bu
işin başkalarında da olması sahihtir anlamını ifade eder. O
halde bu şart, inikad şartı değil efdaliyet şartıdır.
Diğer taraftan Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
Abdullah b. Revaha, Zeyd b. Harise ve Üsame b. Zeyd'i emir
olarak tayin etmiştir. Bunların hiçbiri Kureyşli değildir.
Öyleyse Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem Kureyş'li olmayanları
da emir olarak görevlendirmiştir. Hadiste geçen
هَذَا الأمْر "Bu
iş...” kelimesi; ولاية
الأمر “vilayet-ül emr” yani yönetim
yetkisi anlamına gelir. Yoksa bu kelime yalnızca Halifelik
anlamında kullanılan bir nâs değildir. Ayrıca Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem'in
Kureyşli olmayanları yönetimin başına getirmesi bu işin
Kureyşlilere münhasır ve Kureyşlilerin dışındakilerinin
Halifeliğini yasaklayıcı olmadığının delilidir.
Ayrıca Buhari Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
şöyle dediğini rivayet etmiştir:
اسمعوا و اطيعوا وإن استعملوا عليكم
عبد حبشي كأن رأسه زبيبة “Başı kuru üzüm tanesi
gibi olan bir Habeşli köle dahi üzerinize yönetici tayin edilse
dinleyin ve itaat edin.”
Muslim de Ebu Zer’den şöyle dediğini rivayet etti:
أوصاني خليلي صلى الله عليه و سلم أن اسمع و اطيع وإن عبدا مجدع
الأطراف “Dostum SallAllah’u Aleyhi Vesellem
bana şöyle tavsiye etti: Karşılığında ne verildiğine
bakılmaksızın satılan bir köle de olsa dinle ve itaat et.”
Başka bir rivayette ise; إن أمر
عليكم عبد مجدع أسود يقودكم بكتاب الله فاسمعوا له واطيعوا
“Herhangi bir siyah köle de olsa, üzerinize yönetici olup sizi
Allah’ın kitabı ile yönetirse onu dinleyin ve itaat edin.”
Bu hadisler, Müslümanların yönetim işini bir siyah kölenin
üstlenmesinin caiz olduğu hususunda gayet açıktırlar. Bu ise,
Hilafetin ya da yönetimin Kureyş’ten hatta Araplardan başka
insanlar tarafından üstlenilmesinin caiz olduğunu açıkca
göstermektedir.
Buna göre hadis-i Şer’ifler; Kureyşlilerden bir kısmının
Halifeliğe ehil olduklarını belirtmekle, Halifeliğin yalnızca
onlara ait olduğunu ve onların dışında olanlarla Hilâfet
sözleşmesinin yapılamayacağını belirtmek maksadıyla değil daha
faziletli olduklarını vurgulamak için söylenmiştir.
Aynı şekilde Halife'nin Haşimoğullarından yahut
Alioğullarından olması da Halifelik şartlarından değildir.
Zira bu aileler dışındaki kişileri de Nebî SallAllah’u
Aleyhi Vesellem yönetici olarak tayin etmiştir. Tebük'e
giderken Muhammed b. Mesleme'yi Medine'ye vali olarak tayin
etmiştir. Muhammed b. Mesleme ise ne Haşimi'dir ne de Ali
oğullarındandır. Yemen'e Muaz b. Cebel'i ve Amr b. As'ı vali
yaptı. Bunların her ikisi de Haşim oğullarından veya Ali
oğullarından değildi.
Müslümanların ve Ali RadıyAllah’u Anh'un
Haşimoğullarından olmayan Ebu Bekir, Ömer ve Osman'a biatları da
kesin delillerle sabittir. Tüm sahabe bu biatlar karşısında
sükût ettiği gibi, içlerinden biri dahi çıkıp Haşim ya da
Alioğullarından olmadıklarından dolayı bu biatlara itiraz
etmemiş, bize de böyle bir rivayet ulaşmamıştır. Bu sükût;
içlerinde Ali, İbn Abbas ve diğer Haşimoğullarının bulunduğu
sahabeler tarafından Haşimoğulları ve Alioğulları dışında
olanların da Halife olabileceğine dair sahabelerin bir icmasıdır.
Ancak Ali Efendimiz RadıyAllah’u Anh
ve Ehli Beytin faziletini beyan eden hadisler ise onların
faziletine delalet etmektedirler. Halifelik akdi için Halife’nin
onlardan olmasının şart olduğuna delalet etmemektedirler.
Buradan şu sonucu çıkarabiliriz. Yukarıda işaret edilen yedi
şartın dışında Halife’nin belirlenmesinde etken olacak herhangi
başka bir şartın bulunduğuna dair bir delile rastlanmamıştır.
Şer'an Müslümanlardan istenen Halife adayının Halife olabilmek
için bu yedi şartı taşımasıdır. Bu aşamadan sonra Halife
adaylarından en efdal olanın seçilmesi istenir. Seçilen kişinin
Halifeliği ise ancak kendisinde in'ikad (sözleşme) şartları var
ise kesinleşir. Seçilen kişide sözleşme şartları dışında
efdaliyet şartlarının da bulunması tercih sebebidir. Ancak
efdaliyet şartlarının eksikliği Halifeliği düşürmez.