Zimmî olup olmadıklarına 
                  bakmaksızın, ister İslâm devleti tebaasından olsunlar ister 
                  olmasınlar, İslâm bayrağı altında olmaları şartı ile 
                  fertler halinde kâfirlerden yardım almak caizdir. Ancak, 
                  İslâm devletinden kopuk kendilerine ait siyasi varlıkları olan 
                  belirli bir grup halindeki kâfirlerden yardım almak kesinlikle 
                  caiz değildir. Bağımsız bir devlet vasfı ile onlardan 
                  yardım almak haram olur.
                  
                  Savaşta fertler 
                  halinde kâfirlerden yardım almanın caiz olduğuna dair delil şu 
                  rivayetlerdir:
                  
                  - “Müşrik olduğu halde, 
                  Kuzman, Uhud günü Rasulullah 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in 
                  ashabı ile birlikte savaş için yola çıktı. Müşriklerin 
                  sancaklarının taşıyıcıları Abduddâ oğullarından üç kişiyi 
                  öldürdü. Öyle ki Rasul 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem 
                  şöyle dedi: إِنَّ 
                  اللَّهَ يُؤَيِّدُ هَذَا الدِّينَ بِالرَّجُلِ الْفَاجِرِ
                    “Şüphesiz ki Allah bu dini facir bir adamla da 
                  destekler.”
                  
                  
                  - Hazâ’a kabilesi, fetih 
                  yılında Kureyş ile savaşmak için Nebi 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem 
                  ile birlikte yola çıktı. Bu zaman Hazâ’a henüz müşrik idi. 
                  Hatta Rasulullah 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem 
                  onlara şöyle dedi: يَا 
                  مَعْشَرَ خُزَاعَةَ وَارْفَعُوا أَيْدِيَكُمْ عَنِ الْقَتْلِ 
                  فَقَدْ كَثُرَ أَنْ يَقَعَ لَئِنْ قَتَلْتُمْ قَتِيلاً 
                  لادِيَنَّهُ
                    “Ey Hazâ’a 
                  topluluğu! Öldürmekten elinizi çekin, öldürme işi çok oldu. 
                  Sizin öldürmüş olduklarınız dikkat çekici şekildedir.”
                  
                  
                  Bu Hadislerin tamamı; 
                  fertler halinde kâfirlerden yardım almanın caiz olduğuna, 
                  yani kâfirin İslâm ordusunda düşmana karşı Müslümanlarla 
                  birlikte savaşmasının caiz olduğuna açık delâlet etmektedir.
                  
                  Ancak kâfir, orduda 
                  olmaya ve savaşmaya zorlanmaz. Çünkü ona cihad farz değildir 
                  ve ona ganimetten verilmez, fakat bahşiş verilir, ona maldan 
                  bir miktar verilir. Kâfir bir kişinin Müslümanlarla birlikte 
                  savaşmak -yani Müslümanların ordusunda olmak istediğinde- 
                  hainliğinden korkulmayan, güvenilirliği belli olduğunda onun 
                  ordudaki her hizmette istihdam edilmesi caiz olur.
                  
                  Aişe’den rivayet olunan 
                  şu rivayete gelince: 
                  
                  “Nebi
                  SallAllah’u 
                  Aleyhi Vesellem, 
                  Bedir’den önce sefere çıktı. Hurret  el-Vebre denilen yere 
                  geldiğinde, ona gücü ve cesareti ile bilinen bir adam yetişti. 
                  Rasulullah 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in 
                  ashabı onu görünce sevindiler. O geldiğinde Rasulullah 
                  SallAllah’u Aleyhi 
                  Vesellem’e 
                  dedi ki; Ben sana tabi olup seninle birlikte pay almak için 
                  geldim. Bunun üzerine Rasulullah 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem 
                  dedi ki; 
                  
                  تؤمن بالله ورسوله 
                   “Allah 
                  ve Rasul’üne inandın mı?” 
                  O; Hayır, dedi. Rasul 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem 
                  dedi ki;
                    فارجع 
                  فلن أستعين بمشرك 
                     “Geri dön, ben 
                  müşrikten asla yardım almam”. 
                  Aişe dedi ki; Sonra o gitti. Biz bir ağaçlı bölgeye 
                  geldiğimizde o adam yine Rasule yetişti ve ona önce dediği 
                  gibi dedi. Nebi 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem 
                  de, ona önce dediği gibi dedi: 
                  
                  فارجع فلن أستعين بمشرك  
                  “Geri dön, ben müşrikten asla yardım almam”. O, 
                  geri döndü. Sonra Beyda denilen yerde yine Rasule yetişti. 
                  Rasul 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem 
                  ona önce dediği gibi; 
                  
                  تؤمن بالله ورسوله 
                     “Allah ve Rasulü’ne 
                  inanıyor musun?” dedi. O da; Evet, dedi. Bunun üzerine 
                  Rasulullah 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem 
                  ona; 
                  
                  فانطلق  “Haydi 
                  öyleyse hemen işe koyul!” dedi.”
                  
                  
                  Bu Hadis, Rasulullah
                  SallAllah’u 
                  Aleyhi Vesellem’in 
                  müşriklerden yardım almasının sabit oluşuyla çelişmez. Zira bu 
                  adam, ganimet almak karşılığında savaşmak istemişti. Diyordu 
                  ki; “Sana tabi olup seninle birlikte pay almak için geldim.” 
                  Ganimet ise, ancak Müslümanlara verilir. Böylece Nebi 
                  SallAllah’u Aleyhi 
                  Vesellem’nin 
                  ondan yardım almayı reddetmesi, buna yorumlanır. Aynı şekilde 
                  kâfirlerden fertler halinde yardım alması da halifenin 
                  emrine/konumuna terk edilmiş bir husus olarak yorumlanır. 
                  Halife dilerse yardım alır, dilerse reddeder.
                  
                  - Hubeyb b. 
                  Abdurrahman’dan o da babasından o da dedesinden şöyle dediği 
                  rivayet edildi: “Rasulullah 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem, 
                  bir gazveye çıkmak isterken Müslüman olmadığımız halde 
                  kavmimden bir adam ile ben ona gelip şöyle dedik: Biz 
                  kendileri ile birlikte şahit olmadığımız bir hususa kavmimizin 
                  şahit olmasından mahcup oluyoruz. Rasul 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem 
                  şöyle dedi : 
                  أو 
                  أسلمتما  “Siz, 
                  ikiniz Müslüman oldunuz mu?” Biz; Hayır, dedik. Dedi ki;
                  
                  
                  فلا نستعين بالمشركين على المشركين 
                  “Biz müşriklere karşı müşriklerden yardım almayız.” 
                  Bunun üzerine biz Müslüman olup onunla birlikte savaşa 
                  çıktık.” 
                   
                  
                  Bu Hadis, kâfirlerden 
                  fertler halinde yardım almanın, halifenin görüşüne terk 
                  edildiğine yorumlanır. İsterse yardım alır, isterse reddeder. 
                  Zira Rasul 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem, 
                  Uhud’da yardım aldı, Mekke’nin fethinde yardım aldı, Bedir’de 
                  yardım almayı reddetti. Hubeyb ve onun beraberindeki adam 
                  Müslüman olasıya kadar yardımlarını reddetti. Böylece Rasul
                  SallAllah’u 
                  Aleyhi Vesellem’in 
                  kâfirlerden fertler halinde, onlar küfürleri üzerinde iken 
                  yardım aldığı sabit olmuştur. Rasul 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in 
                  Müslüman olasıya kadar kâfirlerin fertlerinden yardım almayı 
                  reddettiği de sabit olmuştur. Bu, kâfirlerin fertlerinden 
                  savaşta yardım almanın caiz olduğuna, yardım alma işinin 
                  halifenin görüşüne terk edildiğine, halifenin istediğinde 
                  yardım almayı kabul ettiği istediğinde reddetti hususlardan 
                  olduğuna dair delildir. Nitekim Beyhaki, Şafi’nin şu nâssını 
                  zikretmiştir: “Nebi 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem, 
                  reddettiği kişilerde istek olduğunu keşfedip, onların Müslüman 
                  olmalarını umarak onları reddetti. Allah Subhenehû 
                  ve Teala onun 
                  zannını doğruladı.”
                  
                   
                  
                  Kâfirlerden müstakil 
                  bir devlet vasfıyla yardım almanın caiz olmadığına dair delile 
                  gelince:
                  
                  - Ahmed ve Nesâi, 
                  Enes’ten Rasulullah 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in 
                  şöyle dediğini rivayet ettiler: 
                  لا تَسْتَضِيئُوا بِنَارِ 
                  الْمُشْرِكِينَ 
                    “Müşriklerin ateşi ile aydınlanmayınız.”
                  
                  
                  Bir “topluluğun ateşi”, 
                  bağımsız bir kabile ya da devlet gibi, harpteki varlığına 
                  kinayedir.
                  
                  - Beyhaki dedi ki; “Hafız 
                  Ebu Abdullah Fesak’ın kendi senedi ile Ebu Hamid el-Sa’aidâ’ye 
                  dayanarak bize bildirdiği husus doğrudur: “Rasulullah
                  SallAllah’u 
                  Aleyhi Vesellem 
                  sefer için yola çıkıp Seniyetü’l Vedâ’yı arkada bıraktığında 
                  bir süvari birliği görüldü. Rasul 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem;
                  Onlar kimdir? diye sordu. Dediler ki; Benu Kaynuka’dan 
                  Abdullah b. Selam grubudur. Dedi ki;  Müslüman mı 
                  oldular? Dediler ki; Hayır, bilakis onlar dinleri 
                  üzeredirler. Dedi ki; 
                  
                  قولوا لهم فليرجعوا فإنا لا نستعين بالمشركين 
                  “Onlara geri dönmelerini, zira bizim müşriklerden yardım 
                  almadığımızı söyleyin.”
                  
                  Böylece Rasulullah 
                  SallAllah’u Aleyhi 
                  Vesellem, 
                  Benu Kaynuka’dan Abdullah b. Selâm’ın grubunu reddetti. Çünkü 
                  onlar bir kâfir süvari birliğinden toplanmış grup olarak ve 
                  Rasul 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem 
                  ile kendileri arasında bir takım anlaşmaların olduğu bir 
                  devlet gibi olan Benu Kaynuka’dan olduklarını belirten, kendi 
                  bayrakları altında geldiler. Ondan dolayı Rasul 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem 
                  onları reddetti. Dolayısıyla onları reddetmesi, onların kendi 
                  devletlerine ait bayrakları altında gelmiş olmalarından dolayı 
                  olmaktadır. Bunun delili de, Rasul’ün Hayber’de fertler olarak 
                  gelen Yahudilerin yardımını kabul etmeleridir. Ebu Hamid’in bu 
                  Hadisi, var olduğunda hükmünde var olduğu, var olmadığında 
                  hükmünde var olmadığı Şer’i bir illeti içermektedir. 
                  Hadisteki illet Hadisin nâssında ortaya çıkmaktadır. Zira 
                  diyor ki: “Bir süvari birliği görüldü. Rasul 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem;
                  Onlar kimdir? diye sordu. Dediler ki; Benu Kaynuka’dan 
                  Abdullah b. Selam grubudur. Onların bir “süvari birliğinin” 
                  olmasının manası; onların, müstakil bir bayrağı olan müstakil 
                  bir ordu olmaları demektir. Çünkü her süvari birliğinin bir 
                  bayrağı olur. 
                  
                  Böylece onların, Rasul
                  SallAllah’u 
                  Aleyhi Vesellem 
                  ile kendileri arasında bir takım anlaşmaların olduğu, bir 
                  devlet konumundaki yahudi Benu Kaynuka’dan kendilerine ait 
                  müstakil bir bayrağı olan kâfir bir süvari birliği olmaları, 
                  Rasul’ün kendilerini reddetmesinin illeti olmaktadır. İllet, 
                  sadece onların kâfir olmaları değildir. Bunun delili; bu 
                  konumlarına ve İslâm’ı reddetmelerine binaen onların geri 
                  dönmelerini reddetmesidir, onların sadece İslâm’ı reddetmesine 
                  binaen değil. Bunu, Enes’in şu Hadisi teyid eder: 
                  لا تَسْتَضِيئُوا بِنَارِ 
                  الْمُشْرِكِينَ 
                    “Müşriklerin ateşi ile aydınlanmayınız.”
                   
                  
                  Bu, siyasi varlığa 
                  delalette baskındır. Aynı şekilde, Rasul 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in 
                  müşrik olduğu halde Kuzma’nın yardımını Uhud savaşı yerinde 
                  kabul etmesi de bunu teyit etmektedir. Bunun manası; kâfirin 
                  yardımını siyasi bir varlık olduğunda reddetmiştir, 
                  fert olduğunda kabul etmiştir.
                  
                  Buna binaen, kendi 
                  bayrakları altında bir kâfir devlet veya bir kâfir kabile veya 
                  bir kâfir grup ya da devletlerinden bir cüz olduklarında 
                  kâfirlerin yardımını kabul etmek hiçbir şekilde caiz olmaz.
                  
                  Hazâ’a kabilesinin, 
                  müstakil bir kabile oldukları halde Fetih yılında Kureyş’e 
                  karşı Nebi 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem 
                  ile beraber olmalarına gelince; bu, bağımsız bir siyasi 
                  varlığı olan bir gruptan yardım almanın caiz oluşuna delâlet 
                  etmez. Zira Hazâ’a, Hudeybiye yılında, Müslümanlar ile Kureyş 
                  arasındaki sulh anlaşması yapılırken ve anlaşma metnine şu 
                  ibare geçerken orada bulunuyorlardı; “Kim Muhammed’in akdine 
                  ve sözüne katılmak isterse ona dâhil olur, kim de Kureyş’in 
                  sözleşmesine ve sözlerine katılmak isterse ona dâhil olur.”
                   Bu metne binaen 
                  Hazâ’a ileri atlayıp; ‘Biz Muhammed’in sözleşmesi ve sözüne 
                  dâhiliz.’ dediler. Benu Bikr de atlayıp; ‘Biz Kureyş’in 
                  sözleşmesi ve sözüne dâhiliz.’ dediler. Böylece Hazâ’a 
                  kabilesi, Müslümanlar ile Kureyş arasında olan bu anlaşmada 
                  Müslümanlarla birlikte oldular. Rasul de onları, anlaşmaya 
                  göre devletinden bir cemaat gibi himayesine dâhil etti. 
                  Onun için onlar, bağımsız bir grup gibi değil de, İslâm 
                  Devletinden bir cüz gibi Müslümanların bayrağı altında bir 
                  kabile gibi savaşıyorlardı. Böylece onlar siyasi bir varlık 
                  gibi değil de fertler gibi olur. Hazâ’a ile Rasul arasında bir 
                  anlaşma ya da sözleşmenin olduğuna dair vehim doğru değildir. 
                  Zira anlaşma, Rasul ile Kureyş arasında idi, Rasul ile Hazâ’a 
                  arasında değil. Bu anlaşmaya binaen Benu Bikr kabilesi 
                  onlardan bir cüz gibi Kureyş ile beraber oldu. Buna binaen 
                  Hazâ’a’nın Rasul ile birlikte savaşı, kâfir bir topluluğun 
                  Müslümanlarla savaşı değildir. Bilakis, kâfir bir kabiledeki
                  kâfir fertlerin, Müslümanların bayrağı altında 
                  Müslümanlarla birlikte savaşı olmaktadır. Bu ise caizdir, bir 
                  mahzuru yoktur.
                  
                  Ebu Davud ve Ahmed’in Zi 
                  Mihber’den yaptığı şu rivayete gelince:    “Dedi ki Rasulullah
                  SallAllah’u 
                  Aleyhi Vesellem 
                  şöyle derken işittim:
                  
                   سَتُصَالِحُونَ 
                  الرُّومَ صُلْحًا آمِنًا وَتَغْزُونَ أَنْتُمْ وَهُمْ عَدُوًّا 
                  مِنْ وَرَائِكُمْ 
                    “Rumlarla bir barış anlaşması yapacaksınız. Siz ve onlar 
                  sizi aşan bir düşmana karşı savaşacaksınız.”
                  وَتَغْزُونَ أَنْتُمْ وَهُمْ 
                  عَدُوًّا مِنْ وَرَائِكُمْ 
                  “Siz ve onlar sizi aşan bir düşmana karşı savaşacaksınız.”
                  Sözü Rum’un 
                  fertlerine yorumlanır, devletlerine değil. Zira kâfirlerle 
                  Müslümanlar arasında sulh sadece Müslümanların yönetimi altına 
                  girmekle birlikte cizye vermeyi kabul etmeleri durumunda olur. 
                  Çünkü İslâm, Müslümanlara kendileriyle savaşan kâfirleri şu üç 
                  seçenekten birisini seçmekte serbest bırakmalarını 
                  emretmiştir: 
                  
                  1- 
                  Ya Müslüman olmaları,
                  
                  2- 
                  Ya cizye vermeleri, 
                  
                  3- 
                  Ya da savaşmaları. 
                  
                  Onlarla sulhun meydana 
                  gelmesi, ancak İslâm bayrağı altına girerek cizye ödemeleri 
                  halinde olur. Dolayısıyla; 
                  
                  ستصالحونهم
                  ”Onlarla sulh 
                  yapacaksınız.” 
                  sözü, onların Müslümanların bayrakları altında olduklarına, o 
                  zaman da fertler halinde olduklarına dair karine olmaktadır. 
                  Bunu Rumlar ile meydana gelen vakıa da teyit etmektedir. Zira 
                  Müslümanlar Rumlar ile savaştılar, onları hezimete uğrattılar 
                  ve ülkelerini ele geçirdiler. Rumlar fertler halinde 
                  Müslümanlar ile birlikte savaştılar. Rumlar, devlet 
                  vasıflarıyla İslâm Devleti ile birlikte arkalarındaki düşmanla 
                  hiç savaşmadılar. Bu hiçbir gün meydana gelmedi. Bu da 
                  yukarıda geçen Hadiste  
                  
                  الروم “Rûm” 
                  kelimesinden kastedilenin “fertler” olduğu, “devlet” olmadığı 
                  yorumunu desteklemektedir.
                  
                  Böylelikle, müşriklerden, 
                  devlet olarak yardım almanın caiz olduğuna delâlet eden bir 
                  delilin bulunmadığı açığa çıkmaktadır. Bilakis bunun 
                  kesinlikle caiz olmadığı hususunda deliller gayet açıktır.
                  
                  Bütün bu izahat; 
                  Müslümanlarla birlikte bizzat savaşması şeklinde 
                  kâfirden yardım almakla ilgili idi. 
                  
                  Kendisinden silah 
                  almak şeklinde kâfirden yardım almaya gelince; 
                  garantili ve ödünç almak şeklinde olması şartı ile ister 
                  fertten olsun ister devletten olsun, silah almak caizdir. 
                  Bunun delili ise şudur: 
                  
                  Rasul 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem, 
                  Hevâzin kabilesi üzerine sefere çıkma kararı aldı. Ona Sefvân 
                  b. Umeyye’de zırh ve silah olduğu hatırlatıldı. Bunun üzerine 
                  Rasul 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem, 
                  o henüz müşrik iken onu yanına çağırtıp şöyle dedi: 
                  يا 
                  أبا أمية أعرنا سلاحك هذا نلق فيه عدونا غدا 
                    “Ey Ebu Umeyye! Bu 
                  silahını bize ödünç ver. Biz yarın düşmanı onun içinde 
                  karşılayalım.” O da; ‘Gasp olarak mı, ya Muhammed?’ dedi. 
                  Rasul 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem;
                  
                  بل 
                  عارية و مضمونة حتى نؤديها إليك  
                  “Hayır, bilakis sana onları geri veresiye kadar garantili 
                  ve ödünç olarak.” dedi. Bunun üzerine O; ‘Bunda bir 
                  sakınca yoktur’ deyip Rasule yüz zırh ve yeterince silah 
                  verdi. Rasul 
                  SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in 
                  ondan kendisine yeterince nakliye de vermesini istediği onun 
                  da bunu yaptığı iddia edildi.”
                  
                  
                  Bu, Rasul’ün kâfirden 
                  silah yardımı aldığı hususunda gayet açık bir delildir. O, 
                  müşrik her ne kadar fert olsa da kabile reisidir. Ancak sadece 
                  bir kâfirden silah almak; savaşa bizzat katılmak şeklinde 
                  yardım almak gibi devletten silah almanın olmadığını tahsis 
                  eden bir delil olmadığı sürece, kâfirden silah olarak yardım 
                  almanın caiz olduğuna dair delil olur. Fakat bir devletten 
                  silah almayı yasaklayan bir delil geçmemiştir. Dolayısıyla 
                  kâfirden ister ödünç, ister ise satın olarak silah almanın 
                  caiz oluşu kayıtsız olarak kalır. Ancak devletin silah alması, 
                  genellikle bir devletten alması şeklinde hasıl olur. Buna 
                  binaen, kâfir bir devletten silah almak şeklinde yardım almak 
                  caiz olur.