Yalan söylemenin hepsi 
                    Kur’an’ın kati nâssı ile kesin olarak haramdır. Haram 
                    kılınması, dinden zaruretle bilinen hükümlerdendir. 
                    Müslümanların menfaati için, ya da dinin maslahatı için 
                    olması ile onun aksi olması arasında bir fark yoktur. Bunun 
                    haram kılınması hakkındaki nâslar, genel olarak, mutlak 
                    olarak kesinlikle illetli olmayarak gelmişlerdir. 
                     
                    
                    Allah’u Teâlâ şöyle 
                    dedi:  
                    
                    إِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ 
                    الَّذِينَ لا يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ  
                    “Allah’ın ayetlerine inanmayanlar, ancak yalan uydurur.”
                    ثُمَّ نَبْتَهِلْ 
                    فَنَجْعَلْ لَعْنَةَ اللَّهِ عَلَى الْكَاذِبِينَ   
                    “Sonra da dua edelim de Allah’tan yalancılar üzerine lanet 
                    dileyelim.”
                     
                    
                    Bu kesinlik, mutlaklık 
                    ve genellik başka bir nâs olmadıkça illetlendirilmez, 
                    sınırlandırılmaz ve tahsis edilmez. Nâssı anlama dışında bu 
                    hususta aklın müdahale hakkı yoktur. Kitapta ve Sünnette 
                    herhangi bir illetlendirmeyi ya da takyidi/sınırlandırmayı 
                    ifade eden herhangi bir nâs geçmedi. 
                    
                    Nâssın tahsisine 
                    gelince: 
                    Onun hakkında, yalan söylemenin haram kılınmasından belirli 
                    şeyleri istisna eden ve bu istisnayı da sadece o şeylerle 
                    sınırlandıran bir nâs geçmiştir. Herhangi bir durumda bu 
                    istisna edilen şeylerin aşılması caiz olmaz. Dolayısıyla 
                    Hadislerde zikredilen hususlardan delilin tahsis ettiği 
                    husus dışında bir şey yalanın haram kılınmasından istisna 
                    edilmez. O hususlar şunlardır:  
                    
                    1- 
                    Harp hali,  
                    
                    2- 
                    Kadına karşı,  
                    
                    3- 
                    İki kişinin arasını düzeltmek için.  
                    
                    Bunlar hakkında şu 
                    nâslar geçmiştir: 
                    
                    - Ahmed, Müslim ve Ebu 
                    Davud; Ummü Gülsûm bint Ukbe’den şöyle dediğini rivayet 
                    ettiler: “Nebi 
                    SallAllah’u Aleyhi 
                    Vesellem’in 
                    şu üç durum dışında insanlara söylediği bir şeyde ruhsat 
                    verirken işitmedim: Harpte, insanlar arasını ıslahta, 
                    erkeğin kadınına, kadının erkeğine konuşmasında.”
                     
                    
                    - Esmâ’û bint Yezid’den 
                    Rasulullah 
                    SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in 
                    şöyle dediği rivayet edildi: 
                    أَيُّهَا النَّاسُ مَا 
                    يَحْمِلُكُمْ عَلَى أَنْ تَتَابَعُوا فِي الْكَذِبِ كَمَا 
                    يَتَتَابَعُ الْفَرَاشُ فِي النَّارِ كُلُّ الْكَذِبِ يُكْتَبُ 
                    عَلَى ابْنِ آدَمَ إِلا ثَلاثَ خِصَالٍ رَجُلٌ كَذَبَ عَلَى 
                    امْرَأَتِهِ لِيُرْضِيَهَا أَوْ رَجُلٌ كَذَبَ فِي خَدِيعَةِ 
                    حَرْبٍ أَوْ رَجُلٌ كَذَبَ بَيْنَ امْرَأَيْنِ مُسْلِمَيْنِ 
                    لِيُصْلِحَ بَيْنَهُمَا
                       “Ey 
                    insanlar! Sizi, kelebeğin ateşe tabi olması gibi yalana tabi 
                    olmanıza iten nedir? Şu üç özel durum dışında, yalan 
                    söylemenin hepsi Ademoğluna haramdır: 1- Hoşnut etmek için 
                    adamın kadınına yalan söylemesi, 2- Harpte yalan söylenmesi, 
                    zira harp hiledir, 3-İki Müslüman’ın arasını düzeltmek için 
                    kişinin yalan söylemesi.”
                     
                    
                    Bu üç durum, yalanın 
                    haram kılınmasından sahih bir nâsla istisna 
                    kılınanlardandır. Bunların dışında yalanın söylenmesi helal 
                    olmaz. Zira nâssın genelliğinden sadece delilin belirlediği 
                    istisna kılınır. 
                    
                    Hadiste geçen  
                    
                    
                    في الحرب  “harpte” 
                    kelimesinin başka değil tek bir manası vardır. O da fiili 
                    harp halidir. Dolayısıyla harp hali dışında yalan 
                    söylemek kesinlikle caiz olmaz. 
                    
                    
                                     
                    
                    Nebi 
                    SallAllah’u Aleyhi 
                    Vesellem’in 
                    bir gazveye çıkmak istediğinde, tevriye yaparak ondan 
                    başkasını gösterdiğine dair sahih rivayete gelince: 
                     
                    
                    Bundan kast olunan; bir 
                    hususu kast ettiğinde bunu açığa vurmazdı. Mesela; doğu 
                    yönüne gazveye çıkmayı kast ettiğinde, batı yönünde bir 
                    husus hakkında sorar ve sefer için hazırlık yapardı. Böylece 
                    onu gören ve işiten batı yönünü kast ettiğini sanırdı. 
                    Ancak, kastı doğu olduğu halde batıyı kast ettiğini açıkça 
                    ortaya koyduğu hâsıl olmamıştır. Dolayısıyla Rasul’ün 
                    yaptığı, vakıanın hilafına haber vermek olmaz. Bu sadece “tevriye” 
                    kabilindendir. Ayrıca fiili harp haline ve harp konumuna 
                    dâhildir. Çünkü o, düşman ile fiilen savaşmak için savaş 
                    alanına gitmektedir. Bu Rasul 
                    SallAllah’u Aleyhi 
                    Vesellem’in 
                    
                    
                    الحرب خدعة 
                    “Harp hiledir.”  
                    sözünde geçen “hile”dendir. 
                    
                    Câbir’den rivayet 
                    edilen şu hususa gelince: “Rasulullah 
                    SallAllah’u Aleyhi 
                    Vesellem 
                    dedi ki;  
                    
                    من لكعب بن الأشرف فإنه آذى الله ورسوله  
                    “Ka’ab el-Eşref için kim var? Zira o Allah ve Rasul’üne 
                    hakaret etmiştir.” Muhammed b. Müselleme; Onu 
                    öldürmemi ister misin, ya Rasulullah? dedi. Dedi ki;  “Evet.” 
                    Dedi ki; Bana izin ver de ona bazı şeyler söyleyeyim. O da;
                    
                    
                    قد فعلت   
                    “Verdim” 
                    dedi. (Râvi) dedi ki; (Müselleme) ona gidip şöyle dedi: Bu, 
                    yani Nebi 
                    SallAllah’u Aleyhi Vesellem 
                    bizden sadaka isteyerek bizi sıkıntıya düşürdü. Dedi ki; 
                    “Vallahi” de dedi. Biz ona tabi olduk, fakat onun işinin 
                    nereye ulaştığına bakar olarak kalmamızdan hoşlanmıyoruz. 
                    Dedi ki; Onun yanında imkan elde edesiye kadar konuşmaya 
                    devam etti. Sonra onu öldürdü.”
                     
                    
                    Bu da harp halindedir. 
                    Muhammed b. Müselleme’nin söylediği lafızları belirleyen 
                    Hadisin lafızları her ne kadar doğru olup yalan olmasa da 
                    -sadece ta’riz/üstü kapalı söylemek olsa da- Muhammed b. 
                    Müselleme, her şeyi söyleme izni istedi ve her şey hakkında 
                    ona izin verildi. Bunda açıkça ima ederek yalan söylemek 
                    hususunda izin vermek de dâhildir. Bu ise harp haline 
                    dâhildir. 
                    
                    Ahmed ve Nesâi’nin, 
                    Enes Hadisinden el-Haccac b. Alât’ın kıssasına tahriç 
                    ettikleri şu hususa gelince: “O, Nebi 
                    SallAllah’u Aleyhi Vesellem’den; Mekke halkından 
                    malını kurtarmak hususunda kendi maslahatı için 
                    istediğini onun (Rasul’ün) hakkında söylemek (haber vermek) 
                    izni,  istedi. Bunun üzerine Nebi SallAllah’u Aleyhi 
                    Vesellem ona bu hususta ve Mekke halkına Hayber 
                    halkının Müslümanları bozguna uğrattığı haberini vermesine 
                    izin verdi.” 
                     
                    
                    Bu da aynı şekilde harp 
                    haline dâhil olmaktadır. Çünkü Mekke halkı, Müslümanlar ile 
                    bir fiili savaş halinde idiler. El-Haccac b. Alât da 
                    Müslümanlardandır. O, fiili bir savaş halinde olan düşman 
                    kâfirlerin yanına gitmekteydi. Dolayısıyla onlara karşı 
                    yalan söylemek caiz olmaktadır. Zira yalan söylemenin caiz 
                    oluşu sadece savaş alanı ile ve savaşçılar ile sınırlı 
                    değildir. Bilakis Müslümanların kendisiyle fiili harp hali 
                    olduğunda düşman kâfirlere karşı yalan söylemeleri caizdir. 
                    
                    Taberâni’nin el-Evsat’da 
                    tahriç ettiği şu hususa gelince: “Müslüman’ın yararı olan ya 
                    da bir borcu def eden durum olmadıkça yalanın hepsi de 
                    günahtır.” Bezzâr’da şu lafızla geçmektedir: “Müslüman’ın 
                    kendisi ile yararlanması, ya da bir şeyi kendisinden def 
                    etmesi olmadıkça yalan söylemek kesinlikle haram 
                    kılınmıştır.”  
                    
                    Mecmu’u el-Zevâid’de 
                    şöyle denilmektedir: “Bu rivayetin senedinde iki erişkin ve 
                    Abdurrahman b. Ziyâd b. En’am vardır. O ikisi zayıftırlar. 
                    Buna binaen, bu bir zayıf Hadistir. Dolayısıyla red olunur, 
                    kendisi ile delil getirilmez. Zira o delil olmaya uygun 
                    değildir.” 
                    
                    Buna binaen yalan 
                    söylemenin hepsi de haramdır. Sadece şu üç durumda yalan 
                    söylemek helal olmaktadır: 1- Harpte, 2- 
                    İnsanlar arasını düzeltmek, 3- Erkeğin kadınına ve 
                    kadının erkeğine konuşması.            Bunların dışında 
                    yalan söylemek kesin olarak haramdır. Çünkü yalan söylemenin 
                    haram kılınması Kur’an-Kerim’de genel olarak gelmiştir, her 
                    yalanı kapsamaktadır. Hadis gelip bu hükmü; savaş, insanlar 
                    arasını düzeltmek, erkeğin kadınına, kadının erkeğine 
                    söylemesi dışına tahsis etti. Bu üç durumu haram kılmaktan 
                    istisna etti. Dolayısıyla sadece bu üç durumda yalan 
                    söylemek helal olmaktadır, bunların dışında haramdır.
                    Özellikle Hadis, helal oluşu bu üç durumla 
                    sınırlandırmıştır: 
                    يُكْتَبُ عَلَى ابْنِ آدَمَ إِلا ثَلاثَ خِصَالٍ
                    “Yalan 
                    söylemek, şu üç durumun dışında Ademoğluna haramdır:...” 
                    ve “Nebi 
                    SallAllah’u Aleyhi Vesellem’i 
                    şu üç durum dışında insanlara söylediği her şeyde ruhsat 
                    verirken işitmedim.” Bu sınırlandırma, başka durumlarda 
                    haram olması demektir. Hadislerin tamamı fiili harp hali 
                    hakkında geçmiştir. Bunların dışındakiler zayıf Hadislerdir, 
                    red olunurlar ve kendileri ile delil getirilmezler. 
                    
                    Harp dışında 
                    tevriyeye gelince: 
                    Ondan, işitenin vakıadan başkasını anlamasıdır. Bu da lafzın 
                    dil ve genel ıstılah olarak; konuşan ve işiten yanında 
                    vakıaya ve başkasına delâlet etmemesi ile olursa yalan olur, 
                    helal olmaz. Mesela; özel bir cemaatin bir kelimeyi ıstılah 
                    olarak kullanması ve onu bu ıstılahı bilmeyen kimseye 
                    söylemesi gibi. Ya da konuşana ait bir ıstılah olup işitenin 
                    onu bilmemesi gibidir. Bunun tamamı yalandır, helal 
                    değildir. Bu her ne kadar konuşan katında tevriye olsa da, 
                    işiten o lafızdan vakıadan başkasını anlar. Dolayısıyla bu 
                    tevriye türünden sayılmaz ve helal olmaz. Fakat lafızdan 
                    vakıa ve başkası anlaşılırsa, o belâgat çeşidinden olur. Bu 
                    gerçeği söylemektir, yalan söylemek değil. Mesela; “keşke 
                    iki gözü bir olsaydı” demek gibi. Bu kişinin lehinde ve 
                    aleyhinde dua olarak kullanılır. 
                    
                    Tevriye, 
                    sözün birisi yakın diğeri uzak iki manasının olmasıdır. 
                    Böylece konuşan uzak manayı kast ediyor, işiten yakın manayı 
                    anlıyor. Bunun gibi durumlarda her ne kadar işiten konuşanın 
                    kast ettiğinin hilafını anlıyor olsa da cümlenin delâlet 
                    ettiği vakıanın hilafını anlamıyor. 
                    
                    Nebi 
                    SallAllah’u Aleyhi 
                    Vesellem
                    tevriye üslubunu kullanmıştır. Buhari’nin sahihinde, 
                    Enes b. Mâlik RadıyAllah’u Anh’dan 
                    şöyle dediği rivayet edilmiştir: 
                    
                     “Nebi 
                    SallAllah’u Aleyhi 
                    Vesellem, 
                    Medine’ye yöneldi. Ona Ebu Bekir eşlik ediyordu. Ebu Bekir, 
                    tanınan yaşlı birisidir. Nebi 
                    SallAllah’u Aleyhi 
                    Vesellem 
                    tanınmayan genç birisidir. Dedi ki; Bir adam Ebu Bekir ile 
                    karşılaşıp ona; ‘Ey Ebu Bekir, bu önünde giden adam kimdir?’ 
                    dedi. Ebu Bekir ise ona; ‘Bu adam bana yol göstermektedir’ 
                    dedi. Böylece o, yolu anladı. Halbuki kast edilen, hayrın 
                    yolu idi.” 
                    
                     |