Dâr’ül İslâm’da İslâm
Devleti yönetiminde ister zimmî, ister anlaşmalı, ister ise
eman verilen olarak olsun yaşayan herkese İslâm’ın hükümleri
aynen Müslümanlara uygulandığı gibi uygulanır. Bu hususta
yönetici serbest değildir. Bilakis İslâm’ın hükümleri,
tereddüt edilmeksizin tatbik edilmelidir.
Çünkü Allah’u Teâlâ,
Kitap ehli için şöyle demektedir:
فَاحْكُمْ
بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ
أَهْوَاءَهُمْ
“Artık aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet, sana gelen
gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma.”
وَأَنْ احْكُمْ
بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ
أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا
أَنزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ
“Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet ve onların
arzularına uyma. Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir
kısmından seni saptırmamalarına dikkat et.”
إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ
بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللَّهُ
“Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında
hükmedesin diye sana Kitabı hak ile indirdik.”
Bu ise geneldir,
Müslümanları ve Müslüman olmayanları kapsar. Çünkü
لتحكم بين الناس
“insanlar arasında hükmedesin diye” ibaresindeki
الناس –“insanlar”
kelimesi geneldir.
Allah’u Teâlâ’nın şu
sözüne gelince:
سَمَّاعُونَ
لِلْكَذِبِ أَكَّالُونَ لِلسُّحْتِ فَإِنْ جَاءُوكَ فَاحْكُمْ
بَيْنَهُمْ أَوْ أَعْرِضْ عَنْهُمْ
“Hep yalana kulak verirler, durmadan haram yerler. Sana
gelirlerse ister aralarında hükmet, ister onlarda yüz
çevir.”
Bundan kast olunan;
İslâm Devletinin dışında olup da kendileriyle başka bir
kâfir ya da kâfirler arasındaki anlaşmazlıkta Müslümanları
hakem kılmak için İslâm Devletine gelen kimselerdir. Bu
durumda Müslümanlar, onların arasında hükmetmek ve onlardan
yüz çevirmek arasında serbesttirler. Zira ayet, Rasulullah
SallAllah’u
Aleyhi Vesellem
ile sulh anlaşması yapmış olan Medine Yahudileri
hakkındadır. Onlar başka bir devlet kabul eden kimselerdir.
Onlar İslâm’ın yönetimi altına girmemişlerdi. Bilakis başka
bir devlet idiler. Onun için Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem
ile onlar arasında bir takım anlaşmalar vardı.
Zimmî olarak ya da eman
verilerek İslâm’ın yönetimi altına giren kâfirler ise, -yani
anlaşmalı ya da eman verilmişler gibi İslâm’ın yönetimine
boyun bükerek İslâm ülkesine girmeye razı olanlar ise- onlar
arasında İslâm’dan başkası ile hükmetmek caiz olmaz.
Onlardan İslâm hükmüne başvurmaktan kaçınan kimseyi
yönetici, o hükme uymaya zorlar. Çünkü o, anlaşma kapsamına
İslâm’ın hükümlerine bağımlı kalmak şartı ile girmiştir. O
anlaşma ister zimmî anlaşması olsun, ister sulh anlaşması
olsun, ister eman anlaşması olsun Dâr’ül İslâm’da olduğu
sürece aralarında bir fark yoktur.
- Rasul
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem,
hıristiyan olan Necran halkına şunu yazdı:
إن من بايع منكم بالربا فلا ذمة له
“Sizden kim
riba ile alış-veriş yaparsa, ona zimmet yoktur.”
- İbn Ömer şunu rivayet
etmiştir: “Nebi
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’e
evlendikten sonra zina eden iki Yahudi adam getirildi. Bunun
üzerine Rasul
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem
ikisinin recm
edilmesini emretti.”
- Enes, şunu rivayet
etti: “Bir Yahudi, ziynetlerini almak için bir cariyeyi taş
ile öldürdü. Bunun üzerine Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem
onu iki taş
arasında öldürttü.”
O Yahudiler,
Müslümanların tebaalarından idiler. Görülüyor ki; onlar,
Yahudi siyasi varlıkları sona erdikten sonra, Müslümanların
otoritesi altında tebaa olarak varlıklarını sürdürmüştürler.
Ancak fiil, onların
yanında inançlar babına giren hususlardan olduğunda, bizim
yanımızda inançlar hususunda olmasa da, o hususta onlara
müdahale etmeyiz. Onları o hususta inandıklarıyla baş başa
bırakırız. Zira onlar şarap içmek örneğinde olduğu gibi;
mübah olduğuna inandıkları hususta cezalandırılmazlar. Çünkü
onlar şarabın haram oluşuna inanmamaktadırlar. Dolayısıyla
küfürde olduğu gibi onlar onun cezasına bağımlı kılınmazlar.
Biz onlara, inançla alakalı hususu tatbik etmeyiz. Çünkü o
zaman dinde zorlama olur.
Allah’u Teâlâ şöyle
diyor:
لا
إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ
“Dinde zorlama yoktur.”
Rasul
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem
de şöyle dedi:
إنه من كان على يهوديته أو نصرانيته فإنه لايفتن عنها
“Yahudi
ve Hıristiyan olan kimse, dininde fitneye düşürülmez.”
İnançlarıyla
çelişen hususun onlara rağmen zorla tatbik edilmesi onları
dinlerinde fitneye düşürmek olur. Onun için onlar inançlar
ve ibadetler hususunda zorlanmazlar. Zira cizye vermeyi
kabul ettiklerinde, onlarda inançlar olması bakımından küfür
üzerinde oldukları halde kabul edildiler, küfür yönetimi
üzerinde kalmaları ise kabul edilmez. Dolayısıyla akidelere
dâhil olan husustan dolayı cezalandırılmaları, inandıkları
küfürden dolayı cezalandırma olur ki bu da caiz olmaz.
Buna binaen, Dâr’ül
İslâm’da kâfirlere İslâm’ın hükümlerinin tatbik edilmesi,
Müslümanlara tatbik edilmesi gibi vaciptir.
|