İslâm geldiğinde
dünyanın her yerinde köle vardı ve kölelik dünyanın her
yerindeki bütün halklar ve ümmetler nezdinde yaygın bir
nizamdı. Dünyada içerisinde köle ticareti yapılmayan ve hür
kişilerin köleleştirilmediği bir yerin varlığı bilinmiyordu.
İçerisinde köleleştirmenin olmadığı bir ülkenin varlığından
haber verilmedi. İslâm bu sorunun şu iki yön ile alakalı
olduğunu gördü:
a-
Birincisi: Bilfiil köleleştirilmiş zayıf güçsüz
kişiler ile yani kölelikle alakalıdır. O köleler ki,
saygınlıkları diğer hür kimselerin saygınlık seviyesinden
aşağıya düşmekte, alınıp-satılan ve hakkında pazarlık
yapılan diğer ticaret malları gibi ticari mal
sayılmaktaydılar. Dolayısıyla bu köleliğe, o zayıf güçsüz
insanları kölelikten kurtarıp hür kimseler olmasını sağlayan
bir çözümün olması kaçınılmaz idi.
b-
İkincisi: Köleleştirme ile alakalıdır.
Köleleştirmeye bir sınır getiren bir çözümün olması da
kaçınılmazdı.
Onun için, bu iki yöne
de çözüm getiren ayetler ve hadisler gelmiştir. Bu çözüm
insan vakıasına, insanın fertleri ve ümmetleri arasındaki
ilişkilerin vakıasına mebnidir/kuruludur ve insan için
faydalıdır. |