1- ALIŞ-VERİŞ


Şer’iata göre alış-veriş; karşılıklı rıza yoluyla mülkiyet hakkını devretme ve devir alma şeklinde bir malın bir mal ile değişimidir.     Alış-veriş, Kitap ve Sünnet ile caizdir.

Allah’u Teâlâ şöyle dedi:

وَأَحَلَّ اللَّهُ الْبَيْعَ    “Allah, alış-verişi helâl kıldı.”[1] وَأَشْهِدُوا إِذَا تَبَايَعْتُمْ    “Alış-veriş yaptığınızda şahit tutun.”[2] إِلا أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ تَرَاضٍ مِنْكُمْ    “Ancak, karşılıklı rıza ile yapılan ticaret ile olması müstesna.”[3]

Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem de şöyle dedi: الْبَيِّعَانِ بِالْخِيَارِ مَا لَمْ يَتَفَرَّقَا   “Alış-veriş yapan iki kişi oradan ayrılmadıkları sürece serbesttirler.”[4]

Rivayet edildi ki; Rifa’a, Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem ile namaz kılma yerine gittiğinde insanların alış-veriş yapmakta olduklarını gördü ve şöyle dedi; ‘Ey tüccar topluluğu! Allah’ın Rasulü’ne icabet edin!’ Bunun üzerine onların kafalarını kaldırıp bakışlarını ona yönelttiklerini, onun da şöyle dediğini rivayet etti: إِنَّ التُّجَّارَ يُبْعَثُونَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فُجَّارًا إِلا مَنِ اتَّقَى اللَّهَ وَبَرَّ وَصَدَقَ   “Muhakkak ki tüccarlar Kıyamet Günü fâcirler olarak dirileceklerdir. Sadece Allah’tan korkup iyilik yapan ve sadaka verenler hariç."[5] 

Ebu Said yoluyla da Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şöyle dediğini rivayet etti: التَّاجِرُ الصَّدُوقُ الأمِينُ مَعَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاءِ  “Güvenilir dürüst tüccarlar, nebiler, sıddıklar ve şehitler ile beraberdirler."[6]

Şer’iat, alış-verişte tarafların her birisine delâlet eden bir lafızla ya da ahrazların işareti gibi lafzın yerini tutan bir hususla icab ve kabulün varlığını şart koşmuştur. Yazı lafızdan sayılır.

Müşterinin ekmek, gazete, posta pulu v.b. bir şeyi satın alması gibi bir malı alıp bedelini ödemesi şeklinde oluşan amelî/pratik olarak alış-verişe gelince, bakılır:

- Eğer mal, pazarda/piyasada hakkında pazarlık yapılmayan fiyatı belirli bir mal ise, o zaman amel (alıp fiyatını ödemek) icab ve kabule delâlet eder ve bu alış-veriş sayılır. Bu fakihlerin kendisine “mu’âtâtün”/elden alış-veriş dedikleridir.

- Fakat malın fiyatı piyasada belirlenmemiş olduğu halde pazarlığa gerek duyulmuyorsa, onda malı alıp bedel ödemek doğru olmaz. Çünkü bu işlem icab ve kabule delâlet etmez. Zira o işleme nizanın/çekişmenin dâhil olması mümkündür. Bu ise muamelatın üzerinde olması gerektiği hususa aykırıdır. Zira muamelatın çekişmeleri önleyen bir biçimde olması gerekmektedir. Bu durumda, malı alıp hemen bir bedel ödeme şeklinde alış-veriş, icap ve kabule delâlet eden ifade tarzından yoksun oluşundan dolayı Şer’iata göre alış-veriş sayılmaz.

Bundan açığa çıkıyor ki; icap ve kabul, alış-verişin sıhhati hakkında şart olunca; alış-verişin bu ikisine delâlet eden bir lafızla veya işaretle veya çekişme olmaksızın başkasına delâlet etmeyen kesin delâlet ile icabet ve kabule delâlet eden bir işlem ile olması kaçınılmazdır.

Alış-veriş; ölçülen, tartılan ve sayılan dışında akdin/sözleşmenin neticeye bağlanmasıyla tamamlanır. Bunda alış-verişin tamamlanması için kabz/teslim alma şart koşulmaz. Çünkü alış-veriş tamamlanmıştır. Dolayısıyla ölçülen, tartılan, sayılandan olmayan ev, araba, hayvanın satılması gibi satılan şey teslim almadan önce hasar/zarar görürse onun tazmini müşteriye aittir, satıcıya değil.

Çünkü Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle demiştir: الْخَرَاجُ بِالضَّمَانِ    “Dışarı çıkış, tazmin yükümlülüğü ile birliktedir."[7]

Bu alış-verişin artışı da müşteriye aittir, tazmin yükümlülüğü de müşteriye aittir. Zira müşteri bir hayvan satın alsa, onun teslim almadan o hayvan yavrulamışsa, o hayvanın yavrusu da müşteriye aittir, satıcıya değil.

İbn Ömer RadıyAllah’u Anha’nın rivayetine göre; “O, Ömer’e ait bir genç deve üzerinde olmayı sıkıcı buluyordu. Bunun üzerine Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem Ömer’e;  بعنيه  “Onu bana sat dedi. Ömer de; O senin ya Rasulullah, dedi. Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem de onu satın alıp şöyle dedi;   هو لك يا عبد الله بن عمر فاصنع به ما شئت  “O senin ya Abdullah b. Ömer, onunla istediğini yap”[8]

Bunda teslim almadan önce, alış-veriş tasarrufu hasıl olmuştur. Bu ise, müstesnadır. Çünkü bu ölçülmeyen, tartılmayan ve sayılmayan bir maldır.

Alış-veriş; ölçmeye, tartmaya ve saymaya dayalı olduğunda, satılan şey teslim alınmadan alış-veriş tamamlanmaz. Dolayısıyla satılan mal teslim alınmadan önce hasar görünce; o, malı satanın malından tazmin edilir.

Çünkü Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem, teslim alınmadan önce, yiyeceğin satılmasını nehyetti, şöyle dedi: مَنِ ابْتَاعَ طَعَامًا فَلا يَبِعْهُ حَتَّى يَسْتَوْفِيَهُ   “Kim bir yiyecek satın alırsa, onu tamamen teslim almadan satmasın."[9]

Müslim, İbn Abbas’tan şöyle dediğini rivayet etti: Biz seyyar satıcılardan rasgele yiyecek alıyorduk. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem o yiyeceği yerinden nakletmedikçe satmamızı bize nehyetti.[10]

Bu hadis de satılan malın, satanın sorumluluğunda olduğuna delâlet etmektedir. Müşterinin sorumluluğunda olsaydı, onu satması ve teslim almasının sonrasında olduğu gibi onda tasarrufta bulunması ona caiz olurdu. Teslim almadan önce satılması yasaklanınca, onda tasarruf yasaklanmış olur. Bu ise, o malda mülk edinme oluşmamıştır, demektir. Zira o satanın sorumluluğundadır, satın alanın sorumluluğu altında değil.

Her ne kadar yasaklama yiyecek hakkında geçmiş olsa da, yiyecek ölçmek veya tartmak veya saymaktan ayrı düşünülmez. Dolayısıyla nehiy; ölçülen, tartılan ve sayılan yiyeceğe yönelik olmaktadır. Böylelikle nehiy, ister yiyecek olsun ister başkası olsun, teslim alınmadıkça her ölçülen, tartılan ve sayılanın satılmasını kapsamaktadır. Çünkü bazı hadislerde ölçü-tartı belirtilmiş, bazılarında ticari mallar belirtilmiş, bazılarında da eşya belirtilmiştir.

- Müslim, Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şöyle dediğini rivayet etti:

مَنِ ابْتَاعَ طَعَامًا فَلا يَبِعْهُ حَتَّى يَكْتَالَهُ “Kim bir yiyecek satın alırsa, onu tartmadıkça satmasın."[11]

- Hakim b. Hazzam’dan şu rivayet edilmiştir: “Dedim ki; Ya Rasulullah, ben alıp satıyorum, bu hususta bana helal olan ve haram olan nedir?” Dedi ki: فَإِذَا اشْتَرَيْتَ بَيْعًا فَلا تَبِعْهُ حَتَّى تَقْبِضَهُ   Bir satılığı satın aldığında onu teslim almadıkça satma."[12]

- Zeyd b. Sâbit’ten şu rivayet edildi: Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem, tüccarlar onları konaklama yerlerine götürmedikçe, ticari malların satıldıkları yerde satılmasını yasakladı.[13]

- Ahmed de Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şöyle dediğini rivayet etti: مَنِ اشْتَرَى طَعَامًا بِكَيْلٍ أَوْ وَزْنٍ فَلا يَبِيعُهُ حَتَّى يَقْبِضَهُ   “Kim bir ölçü yada tartı ile bir yiyecek satın alırsa onu teslim almadıkça satmasın."[14]

Bu hadislerin tamamı; ölçülen, tartılan ve sayılan eşyaya genel olarak delâlet etmektedirler. Bunun delili de; ölçülmeyen, tartılmayan ve sayılmayan şeylerin İbn Ömer hadisi ile istisna edilmesidir. Bu hadiste; Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ömer’den bir deve satın aldığı ve onu teslim almadan önce İbn Ömer’e hibe ettiği zikredilmekteydi.

Dolayısıyla; ölçülen, tartılan ve sayılanların aksine bu işlemde teslim alma şart koşulmaz. Zira bunlarda alış-verişin tamamlanmasının şartı, satın alanın satılanı teslim almasıdır.

Şer’iata göre muteber teslim alış; eşyanın çeşidine göre farklı olmaktadır. Zira her şeyin teslim alınışı kendi konumuna göredir:   

- Eğer o şey, tartılan veya ölçülen ise, teslim alınışı ölçü ve tartı ile olur.      

Çünkü Buhari, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şöyle dediğini rivayet etti: إِذَا بِعْتَ فَكِلْ وَإِذَا ابْتَعْتَ فَاكْتَلْ    “Sattığında tart, satın aldığında tarttır." [15]

Osman’dan da şu rivayet edildi: Ben, kendilerine Kaynukaoğulları denilen Yahudilerin içinden kuru hurma satın alıp onu kâr ile satıyordum. Bu durum Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’e haber verildiğinde şöyle dedi:      يَا عُثْمَانُ إِذَا اشْتَرَيْتَ    “Ya Osman, satın aldığında tarttır, sattığında tart.”[16]

- Satılan şey, dirhemler ve dinarlar ise, onların teslim alınışı peşin olur.

- Satılan şey; elbise ise, onun teslim alınışı nakil olur.

- Hayvan ise onun teslim alınışı bir yerden yürütülmesidir. 

- Satılan şey, ev arsa gibi taşınmayan ve nakledilmeyen hususlardan ise, onun teslim alınışı, satın alan ile onun/satılanın arasını boşaltmak ve başkasına engel olmaktır.

Çünkü,  قبض –“ kabz”/teslim alma” kelimesi, ıstılahî manası olan bir lafızdır. Hakkında Şer’i bir nâs geçmediğinde, toplumda kendisine delâlet edilen hususun vakıasına itibar edilir.

Teslim alışın, bedelin ödenmesinden önce ve sonra olması caizdir. Çünkü teslim etmek sözleşmenin gereklerindendir. Sözleşmeden sonra ne zaman teslim etme hasıl olursa, akid yerini bulmuş olur. Bedelin teslim edilmesi de aynı şekildedir. Birisinin teslim alınması diğerine bağlı değildir.


[1] Bakara: 275

[2] Bakara: 282

[3] Nisa: 29

[4] Buhari, K. Buyu’, 1937

[5] Tirmizi, K. Buyu’, 1131

[6] Tirmizi, K. Buyu’, 1130

[7] Ebu Davud, K. Buyu’, 3044

[8] Buhari

[9] Buhari, K. Buyu’, 1982

[10] Müslim

[11] Müslim, K. Buyu’, 2809

[12] Ahmed b. Hanbel, Müs. Mükessirîn, 14777

[13] Ebu Davud

[14] Ahmed b. Hanbel, Müs. Mükessirîn min es’Sahâbe, 5634

[15] Buhari, K. Buyu

[16] Ahmed b. Hanbel, Aşaratü’l Mübeşşirîn bi’l Cenneh, 528