Şer’iata göre alış-veriş;
karşılıklı rıza yoluyla mülkiyet hakkını devretme ve devir alma
şeklinde bir malın bir mal ile değişimidir. Alış-veriş,
Kitap ve Sünnet ile caizdir.
Allah’u Teâlâ şöyle dedi:
وَأَحَلَّ اللَّهُ الْبَيْعَ
“Allah, alış-verişi helâl kıldı.”
وَأَشْهِدُوا إِذَا
تَبَايَعْتُمْ “Alış-veriş yaptığınızda şahit tutun.”
إِلا أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ
تَرَاضٍ مِنْكُمْ
“Ancak, karşılıklı rıza ile yapılan ticaret ile olması
müstesna.”
Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
de şöyle dedi:
الْبَيِّعَانِ بِالْخِيَارِ مَا لَمْ يَتَفَرَّقَا
“Alış-veriş
yapan iki kişi oradan ayrılmadıkları sürece serbesttirler.”
Rivayet edildi ki; Rifa’a,
Nebi SallAllah’u
Aleyhi Vesellem
ile namaz
kılma yerine gittiğinde insanların alış-veriş yapmakta
olduklarını gördü ve şöyle dedi; ‘Ey tüccar topluluğu! Allah’ın
Rasulü’ne icabet edin!’ Bunun üzerine onların kafalarını
kaldırıp bakışlarını ona yönelttiklerini, onun da şöyle dediğini
rivayet etti: إِنَّ
التُّجَّارَ يُبْعَثُونَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فُجَّارًا إِلا مَنِ
اتَّقَى اللَّهَ وَبَرَّ وَصَدَقَ
“Muhakkak ki
tüccarlar Kıyamet Günü fâcirler olarak dirileceklerdir. Sadece
Allah’tan korkup iyilik yapan ve sadaka verenler hariç."
Ebu Said yoluyla da Nebi
SallAllah’u
Aleyhi Vesellem’in
şöyle dediğini rivayet etti:
التَّاجِرُ الصَّدُوقُ الأمِينُ مَعَ
النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاءِ
“Güvenilir
dürüst tüccarlar, nebiler, sıddıklar ve şehitler ile
beraberdirler."
Şer’iat, alış-verişte
tarafların her birisine delâlet eden bir lafızla ya da
ahrazların işareti gibi lafzın yerini tutan bir hususla icab ve
kabulün varlığını şart koşmuştur. Yazı lafızdan sayılır.
Müşterinin ekmek, gazete,
posta pulu v.b. bir şeyi satın alması gibi bir malı alıp
bedelini ödemesi şeklinde oluşan amelî/pratik olarak alış-verişe
gelince, bakılır:
- Eğer mal,
pazarda/piyasada hakkında pazarlık yapılmayan fiyatı belirli
bir mal ise, o zaman amel (alıp fiyatını ödemek) icab ve
kabule delâlet eder ve bu alış-veriş sayılır. Bu fakihlerin
kendisine “mu’âtâtün”/elden alış-veriş dedikleridir.
- Fakat malın fiyatı
piyasada belirlenmemiş olduğu halde pazarlığa gerek
duyulmuyorsa, onda malı alıp bedel ödemek doğru olmaz. Çünkü bu
işlem icab ve kabule delâlet etmez. Zira o işleme nizanın/çekişmenin
dâhil olması mümkündür. Bu ise muamelatın üzerinde olması
gerektiği hususa aykırıdır. Zira muamelatın çekişmeleri önleyen
bir biçimde olması gerekmektedir. Bu durumda, malı alıp hemen
bir bedel ödeme şeklinde alış-veriş, icap ve kabule delâlet eden
ifade tarzından yoksun oluşundan dolayı Şer’iata göre alış-veriş
sayılmaz.
Bundan açığa çıkıyor ki;
icap ve kabul, alış-verişin sıhhati hakkında şart olunca;
alış-verişin bu ikisine delâlet eden bir lafızla veya işaretle
veya çekişme olmaksızın başkasına delâlet etmeyen kesin delâlet
ile icabet ve kabule delâlet eden bir işlem ile olması
kaçınılmazdır.
Alış-veriş; ölçülen,
tartılan ve sayılan dışında akdin/sözleşmenin neticeye
bağlanmasıyla tamamlanır. Bunda alış-verişin tamamlanması için
kabz/teslim alma şart koşulmaz. Çünkü alış-veriş tamamlanmıştır.
Dolayısıyla ölçülen, tartılan, sayılandan olmayan ev, araba,
hayvanın satılması gibi satılan şey teslim almadan önce
hasar/zarar görürse onun tazmini müşteriye aittir, satıcıya
değil.
Çünkü Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
şöyle demiştir:
الْخَرَاجُ بِالضَّمَانِ
“Dışarı
çıkış, tazmin
yükümlülüğü ile
birliktedir."
Bu alış-verişin artışı da
müşteriye aittir, tazmin yükümlülüğü de müşteriye aittir. Zira
müşteri bir hayvan satın alsa, onun teslim almadan o hayvan
yavrulamışsa, o hayvanın yavrusu da müşteriye aittir, satıcıya
değil.
İbn Ömer RadıyAllah’u
Anha’nın rivayetine göre; “O, Ömer’e ait bir genç deve
üzerinde olmayı sıkıcı buluyordu. Bunun üzerine Nebi
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem
Ömer’e; بعنيه “Onu
bana sat” dedi. Ömer de; O senin ya Rasulullah, dedi.
Rasul SallAllah’u
Aleyhi Vesellem
de onu satın alıp şöyle dedi;
هو لك يا عبد الله بن عمر فاصنع به ما شئت “O
senin ya Abdullah b. Ömer, onunla istediğini yap”
Bunda teslim almadan önce,
alış-veriş tasarrufu hasıl olmuştur. Bu ise, müstesnadır. Çünkü
bu ölçülmeyen, tartılmayan ve sayılmayan bir maldır.
Alış-veriş; ölçmeye,
tartmaya ve saymaya dayalı olduğunda, satılan şey
teslim alınmadan alış-veriş tamamlanmaz. Dolayısıyla satılan mal
teslim alınmadan önce hasar görünce; o, malı satanın malından
tazmin edilir.
Çünkü Nebi
SallAllah’u Aleyhi Vesellem,
teslim alınmadan önce, yiyeceğin satılmasını nehyetti, şöyle
dedi: مَنِ ابْتَاعَ
طَعَامًا فَلا يَبِعْهُ حَتَّى يَسْتَوْفِيَهُ
“Kim bir
yiyecek satın alırsa, onu tamamen teslim almadan satmasın."
Müslim, İbn Abbas’tan şöyle
dediğini rivayet etti: “Biz seyyar satıcılardan rasgele
yiyecek alıyorduk. Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
o yiyeceği yerinden nakletmedikçe satmamızı bize nehyetti.”
Bu hadis de satılan malın,
satanın sorumluluğunda olduğuna delâlet etmektedir. Müşterinin
sorumluluğunda olsaydı, onu satması ve teslim almasının
sonrasında olduğu gibi onda tasarrufta bulunması ona caiz
olurdu. Teslim almadan önce satılması yasaklanınca, onda
tasarruf yasaklanmış olur. Bu ise, o malda mülk edinme
oluşmamıştır, demektir. Zira o satanın sorumluluğundadır, satın
alanın sorumluluğu altında değil.
Her ne kadar yasaklama
yiyecek hakkında geçmiş olsa da, yiyecek ölçmek veya tartmak
veya saymaktan ayrı düşünülmez. Dolayısıyla nehiy; ölçülen,
tartılan ve sayılan yiyeceğe yönelik olmaktadır. Böylelikle
nehiy, ister yiyecek olsun ister başkası olsun, teslim
alınmadıkça her ölçülen, tartılan ve sayılanın satılmasını
kapsamaktadır. Çünkü bazı hadislerde ölçü-tartı belirtilmiş,
bazılarında ticari mallar belirtilmiş, bazılarında da eşya
belirtilmiştir.
- Müslim, Nebi
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
şöyle dediğini rivayet etti:
مَنِ ابْتَاعَ طَعَامًا فَلا
يَبِعْهُ حَتَّى يَكْتَالَهُ
“Kim bir yiyecek
satın alırsa, onu tartmadıkça satmasın."
- Hakim b. Hazzam’dan şu
rivayet edilmiştir: “Dedim ki; Ya Rasulullah, ben alıp
satıyorum, bu hususta bana helal olan ve haram olan nedir?” Dedi
ki: فَإِذَا اشْتَرَيْتَ
بَيْعًا فَلا تَبِعْهُ حَتَّى تَقْبِضَهُ “Bir
satılığı satın aldığında onu teslim almadıkça satma."
- Zeyd b. Sâbit’ten şu
rivayet edildi: “Nebi
SallAllah’u Aleyhi Vesellem,
tüccarlar onları konaklama yerlerine götürmedikçe, ticari
malların satıldıkları yerde satılmasını yasakladı.”
- Ahmed de Nebi
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in
şöyle dediğini rivayet etti:
مَنِ اشْتَرَى طَعَامًا بِكَيْلٍ
أَوْ وَزْنٍ فَلا يَبِيعُهُ حَتَّى يَقْبِضَهُ
“Kim bir ölçü
yada tartı ile bir yiyecek satın alırsa onu teslim almadıkça
satmasın."
Bu hadislerin tamamı;
ölçülen, tartılan ve sayılan eşyaya genel olarak delâlet
etmektedirler. Bunun delili de; ölçülmeyen, tartılmayan ve
sayılmayan şeylerin İbn Ömer hadisi ile istisna edilmesidir. Bu
hadiste; Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
Ömer’den bir deve satın aldığı ve onu teslim almadan önce İbn
Ömer’e hibe ettiği zikredilmekteydi.
Dolayısıyla; ölçülen,
tartılan ve sayılanların aksine bu işlemde teslim alma şart
koşulmaz. Zira bunlarda alış-verişin tamamlanmasının şartı,
satın alanın satılanı teslim almasıdır.
Şer’iata göre muteber
teslim alış; eşyanın çeşidine göre farklı olmaktadır. Zira
her şeyin teslim alınışı kendi konumuna göredir:
- Eğer o şey, tartılan veya
ölçülen ise, teslim alınışı ölçü ve tartı ile olur.
Çünkü Buhari, Rasulullah
SallAllah’u
Aleyhi Vesellem’in
şöyle dediğini rivayet etti:
إِذَا بِعْتَ فَكِلْ وَإِذَا
ابْتَعْتَ فَاكْتَلْ
“Sattığında tart, satın aldığında tarttır."
Osman’dan da şu rivayet
edildi: “Ben, kendilerine Kaynukaoğulları denilen
Yahudilerin içinden kuru hurma satın alıp onu kâr ile
satıyordum. Bu durum Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’e
haber verildiğinde şöyle dedi:
يَا عُثْمَانُ إِذَا اشْتَرَيْتَ
“Ya Osman, satın
aldığında tarttır, sattığında tart.”
- Satılan şey, dirhemler ve
dinarlar ise, onların teslim alınışı peşin olur.
- Satılan şey; elbise ise,
onun teslim alınışı nakil olur.
- Hayvan ise onun teslim
alınışı bir yerden yürütülmesidir.
- Satılan şey, ev arsa gibi
taşınmayan ve nakledilmeyen hususlardan ise, onun teslim
alınışı, satın alan ile onun/satılanın arasını boşaltmak ve
başkasına engel olmaktır.
Çünkü,
قبض –“ kabz”/teslim
alma” kelimesi, ıstılahî manası olan bir lafızdır. Hakkında
Şer’i bir nâs geçmediğinde, toplumda kendisine delâlet edilen
hususun vakıasına itibar edilir.
Teslim alışın, bedelin
ödenmesinden önce ve sonra olması caizdir. Çünkü teslim etmek
sözleşmenin gereklerindendir. Sözleşmeden sonra ne zaman teslim
etme hasıl olursa, akid yerini bulmuş olur. Bedelin teslim
edilmesi de aynı şekildedir. Birisinin teslim alınması diğerine
bağlı değildir.