İnsanların maslahatlarından bir maslahatı yerine getirmeyi
kendisine zorunlu kılan bir yetkiye sahip olan herkes
tarafından, bu maslahatı yerine getirmek için alınan
mal/para rüşvet olur, hiçbir şekilde ücret olmaz.
Ücret ile rüşvet arasındaki fark şudur:
- Ücret, yapmak zorunda olmadığı bir işi, yapmak
karşılığı alınan maldır/paradır.
- Rüşvet ise, karşılıksız olarak yapmak zorunda
olduğu bir işi yapması karşılığı ya da yapmak zorunda olduğu
işi yapmaması karşılığı, işin kendisi için yapıldığı kişiden
alınan maldır/paradır.
Buna binaen rüşvet; alanın üzerine zorunlu olduğu bir
maslahatın yerine getirilmesi için ya da yapması üzerine
zorunlu olduğu bir hususu alanın yapmaması ile bir
maslahatın yerine getirilmesi için verilen maldır. Maslahat,
ister bir menfaatin elde edilmesi olsun, ister bir zararın
giderilmesi olsun, ister hak olsun ister batıl olsun fark
etmez. Verene; rüşvet veren, alana; rüşvetçi,
aracı olana da; rüşvete yardım eden denir.
Rüşvet,
nâsların açık ifadesi ile haramdır. Nitekim:
- Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mâce, Abdullah b. Amru’dan
Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in
şöyle dediğini rivayet etti:
لَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الرَّاشِي وَالْمُرْتَشِي
“Allah’ın laneti, rüşvet verenin ve rüşvet alanın üzerine
olsun."
- Ahmed, Sevbân’dan şöyle dediğini rivayet etti: “Rasulullah
SallAllah’u
Aleyhi Vesellem
rüşvet verene, rüşvet alana ve rüşvete yardım edene yani
ikisi arasında gidip gelene lânet etti.”
Bu hadisler geneldir, her rüşveti kapsamaktadır. Rüşvet
ister hakkın talebi için olsun, ister batılın talebi için
olsun, ister bir sıkıntıyı gidermek için olsun, ister bir
menfaati elde etmek için olsun, bir zulmü kaldırmak için ya
da bir zulmü oluşturmak için olsun fark etmez. Zira hepsi de
haramdır.
Şöyle denilmez: “Rüşvet, batılı talep etmek ya da hakkı yok
etmek olduğu için haramdır. Böyle olursa rüşvet haramdır.
Fakat hakkın talebi için ya da bir zulmün kaldırılması için
olursa, o helaldir.”
Böyle denilmez. Çünkü bu, rüşvetin haram kılınmasının; var
olduğunda hükmün var olduğu, gittiğinde ise hükmün gittiği
bir illet ile illetli olarak gelmiş olması demektir. Bu
doğru değildir. Çünkü rüşvetin haram kılınması hakkında
gelmiş olan nâsların hepsi de, rüşvetin haram kılınmasını
bir illet ile illetlendirmemişlerdir. Ne o nâslarda ne de
herhangi bir nâsta, rüşvetin haram kılınması için illet
olarak istinbat ettiğimiz bir husus vardır. Onun için
rüşvetin haram kılınması, illetli olmayan açık nâstan
dolayıdır. Dolayısıyla kesinlikle illeti yoktur.
Şöyle denilmez: “Hakkın yerine getirilmesi, sahibinden
rüşvet olarak alındığında caiz olur. Çünkü o helal bir işin
yapılması için alınan maldır, bu hakkın yerine
getirilmesidir.”
Böyle denilmez. Çünkü rüşveti haram kılan nâslar genel
olarak gelmişlerdir. Dolayısıyla rüşvetin bütün çeşitlerini
kapsayan genellikleri üzerinde kalırlar. Bu nâsların tahsis
edilmeleri ya da rüşvetin çeşitlerinin bir kısmı istisna
edilmeleri istenildiğinde, onları tahsis eden başka bir nâsa
ihtiyaç duyulur. Çünkü nâs sadece Kitap veya Sünnetten bir
nâs ile tahsis edilir. Öyle bir nâs da gelmediğine göre, o
nâslar tahsis olmaksızın genel olarak kalırlar.
Buna binaen, rüşvetin bütün çeşitleri haramdır. Onun, bir
hakkın talebi olması, bir zulmün kaldırılması ya da bir
zulmün işlenmesi olması, bir sıkıntının giderilmesi ya da
bir menfaatin elde edilmesi arasında bir fark yoktur.
Dolayısıyla bunların tamamı nâssın genelliği altına
girmektedirler.
Aynı şekilde rüşvetin haram kılınması hususunda, rüşvetin
yöneticiye verilmesi ile memura, başkana veya başkasına
verilmesi arasında bir fark yoktur. Zira hepsi de haramdır.
“Ahmed, Ebu Hureyre’den Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in
şöyle dediğini rivayet etmiştir:
لَعَنَ اللَّهُ الرَّاشِيَ وَالْمُرْتَشِيَ فِي الْحُكْمِ
“Allah’ın lâneti, yönetimde rüşvet alan ve rüşvet veren
üzerine olsun."
Bu, “yönetimde” olmakla sınırlıdır. Dolayısıyla
mutlak/sınırsız olan sınırlı olana hamledilir/yorumlanır.”
Denilmez. Çünkü kendisi için “sınırlı” olarak vasıf kabul
edilen lafız, genel lafız değil, mutlak lafızdır. Genel
lafız ise, tahsis yapılır, sınırlandırma yapılmaz. Genel
lafız ile birlikte bir kayıt geçtiğinde o, fertlerinden bir
ferde tahsis kabilinden olur, sınırlandırma kabilinden
olmaz. Bu hadiste geçen, “rüşvet veren”, “rüşvet alan”,
“rüşvete yardım eden” lafızları genel lafızlardır, mutlak
lafızlar değil. Onun için, في
االحكم “yönetimde”
sözü o lafızlara sınır olmaz ki, diğer hadisler ona
hamledilsin. Fakat o söz, genel lafzın fertlerinden bir
ferde tahsis eden olur ki, o da “yönetimdir”. Böylece o
hadislerin tamamı genel olarak kalırlar ve genellikleri
üzere devam ederler. Dolayısıyla ister yönetici için olsun,
ister memur, ister ise başkası için olsun rüşvetin tamamı
haramdır. Zira sıkıntıyı gidermek için polise rüşvet vermek,
yöneticiye rüşvet vermek gibidir. Şirkette çalıştırması için
ya da işten çıkarmaması için şirket müdürüne verilen rüşvet,
vergi tahsildarına ya da kendisine tebliğ etmemesi için
mahkeme davası tebliğcisine verilen rüşvet gibidir.
Kendisine hafif iş vermesi için işçi başına verilen rüşvet,
ya da mallar içinde kendisine iyi mallar seçmesi için bir
tüccarın yanında çalışan işçiye müşterinin verdiği rüşvet
veya matbaa sahibinin haberi olmadan kitabın işini
tamamlaması için kitap sahibinin matbaada çalışan bir işçiye
verdiği rüşvet... Hepsi de rüşvettir, hepsi de haramdır.
Çünkü hepsi de, karşılıksız olarak yapmak zorunda olduğu
bir işi yapması karşılığı, kendisi için yapılan kişiden
alınan maldır/paradır.
Bir ihtiyacını gidermek maksadı ile yanında nüfuzunu
kullanması için memurun nezdinde itibar ve saygınlık sahibi
olan kişiye bazılarının verdiği mal da rüşvete girer. Fakat
burada memur rüşveti alan değildir. Rüşveti alan, memur ile
konuşandır. O konuşmasına karşılık ona mal/para vermektedir.
Bu da rüşvettir. Çünkü bu mal, yerine getirmesi kendisine
zorunlu olan kimseden bir maslahatın elde edilmesine
karşılık verilmektedir ki dolayısıyla rüşvettir. İster o
maslahatı yerine getiren o malı alsın, ister almasın fark
etmez. Zira malın rüşvet oluşunun gerçekleşmesinde, onun
doğrudan maslahatı yerine getiren kimse tarafından alınması
şart koşulmaz. Fakat malın rüşvet oluşundaki şart, bu malın
işin yapılmasına karşılık alınmasıdır. Onu ister o şahıs
alsın, ister arkadaşı alsın, ister başkası alsın fark etmez.
Zira malın rüşvet olmasının gerçekleşmesinde önemli olan;
onun yerine getirilmesi zorunlu olan bir maslahatın
yerine getirilmesine karşılık, kendisi için yerine getirilen
kimseden alınmasıdır.
Rüşvet,
haram olma hususunda; yöneticilere, âmillere ve benzerlerine
verilen hediyeye benzemektedir. Hatta bazıları o hediyeleri
rüşvetten saymışlardır. Çünkü karşılıksız olarak yapılması
zorunlu olan bir işin yapılması için, kendisine yapılan
kişiden alınan mal oluşu bakımından o hediye ve rüşvet
birbirine benzemektedir.
Rüşvet ile yöneticilere, âmillere ve benzerlerine verilen
hediye arasındaki fark şudur: Rüşvette mal, maslahatın
yerine getirilmesine karşılık verilir. Yöneticilere,
âmillere ve benzerlerine verilen hediyeler ise, maslahat
sahibi tarafından verilir, bir maslahatın elde edilmesine
karşılık değil. Fakat kendisine hediye verilen, bizzat
kendisi ya da vasıtası ile maslahatın yerine getirilmesini
fiilen üstlenmektedir. İster belirli bir maslahatın yerine
getirilmesini umarak hediye edilmiş olsun, ister belirli bir
maslahat yerine getirildikten sonra olsun. İster oluştuğunda
maslahatların yerine getirilmesini umarak olsun fark etmez.
Burada, rüşvet ile yönetici ve benzerine verilen hediye
birbirisine benzemektedir, birisi diğerine kıyas
edilmektedir. Fakat ikisinin vakıasında farklılık vardır.
Yöneticiye, âmile ve benzerlerine hediye vermenin haram
oluşu hadislerde açık olarak gelmiştir.
Nitekim Buhari, Ebu Hâmid el-Sâ’idî’den şunu rivayet etti:
“Nebi
SallAllah’u Aleyhi Vesellem,
İbn el-Lütbeyye’yi, Beni Selim kabilesinin zekâtlarını
toplamak işine âmil tayin etti. Rasul
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’e,
gelince ona şöyle hesap verdi: “Bu size aittir. Bu da bana
hediye edilendir.” Bunun üzerine Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem
şöyle dedi:
فَهَلا جَلَسْتَ فِي بَيْتِ أَبِيكَ وَبَيْتِ أُمِّكَ حَتَّى
تَأْتِيَكَ هَدِيَّتُكَ إِنْ كُنْتَ صَادِقًا ثُمَّ قَامَ
رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَخَطَبَ
النَّاسَ وَحَمِدَ اللَّهَ وَأَثْنَى عَلَيْهِ ثُمَّ قَالَ
أَمَّا بَعْدُ فَإِنِّي أَسْتَعْمِلُ رِجَالاً مِنْكُمْ عَلَى
أُمُورٍ مِمَّا وَلانِي اللَّهُ فَيَأْتِي أَحَدُكُمْ
فَيَقُولُ هَذَا لَكُمْ وَهَذِهِ هَدِيَّةٌ أُهْدِيَتْ لِي
فَهَلا جَلَسَ فِي بَيْتِ أَبِيهِ وَبَيْتِ أُمِّهِ حَتَّى
تَأْتِيَهُ هَدِيَّتُهُ وَاللَّهِ لا يَأْخُذُ أَحَدُكُمْ
مِنْكم شَيْئًا بِغَيْرِحَقِّهِ إِلا لقي اللَّهَ يَحْمِلُهُ
يَوْمَ الْقِيَامَةِ
“Doğruysan söyle! Sen babanın ve annenin evinde otursaydın o
hediyen gelir miydi?
Sonra
Rasul
SallAllah’u Aleyhi Vesellem
ayağa kalkıp Allah’a hamd ve senâdan sonra insanlara hitap
etti. Şöyle dedi: “Ben
sizden bir adamı, Allah’ın bana yüklediği bazı işlerin
üzerine görevli tayin ediyorum. Sonra biriniz bana gelip, bu
sizin için, bu da bana hediye edilen hediyedir, diyor.
Doğruysa söyleyin, o babası ve annesi evinde otursaydı, ona
hediyesi gelir miydi? Allah’a yemin olsun ki; sizden birisi
hakkı olmaksızın ondan bir şey alırsa, Kıyamet Günü Allah’a
onun sorumluluğunu taşıyarak gelir.”
- Bureyde’den, Nebi
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in
şöyle dediği rivayet edildi:
من استعملناه على عمل فرزقناه
رزقا فما أخذ بعد ذلك فهو غلول
“Biz, kimi bir işe görevlendirip de maişetini temin edersek,
onun ondan sonra aldığı ihanet lokmasıdır.”
- Ya da Rasul
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem
onu suht/yasaklanan, kanunsuz mal olarak yani haram
mal olarak isimlendirdi. Nitekim Enes’ten, Nebi
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem’in
şöyle dediği rivayet edildi:
هدايا العمال سحت
“Âmillerin hediyeleri suhttur/yasal olmayan maldır.”
- Mesruk’tan, o da İbn Mesud’dan şu rivayet ile hikâye
edildi: “Ona; suht rüşvet midir? diye soruldu. Bunun üzerine
o şunu dedi: Hayır, fakat suht, bir adamın haksız
davranışına karşılık senden yardım istemesi ve bunun üzerine
sana hediye vermesidir. Onu kabul etme!”
- Ebu Vail Şakik b. Seleme –tabiin imamlarından birisidir-
şöyle dedi: “Kadı, hediye kabul edince suht yemiş olur.
Rüşvet alınca da, rüşvet onunla küfür noktasına gelir.”
Ebu Hamid, Bureyde ve Enes hadislerinin tamamı, genel işleri
üstlenenlerden birisine verilen hediyelerin haram olduğu
hususunda gayet açıktır. İster belirli bir işin
yapılmasından sonra hediye edilmiş olsun, ister
yapılmasından önce olsun, ister ona bir hususta yetki sahibi
olduğu için hediye edilsin, ister maslahatın yerine
getirilmesi elinde olan kimse yanında nüfuzu olduğu için
hediye edilmiş olsun fark etmez. Zira bunların hepsi de
haramdır. Hadiste “hediye” lafzı geçmiştir.
هديا العمال سحت
“Âmillerin hediyeleri suhttur.” Bu, âmillere
verilen bütün hediyeleri kapsar şekilde genel olarak
gelmiştir.
İnsanlara ait bir maslahatın yerine getirilmesini üstlenmiş
olup onu karşılıksız yerine getirmesi zorunlu olan herkes
âmillere kıyas edilir. Onun, maslahatın kendisi için yerine
getirildiği kimseden aldığı haram olur. Onu ister hediye
olarak alsın, ister ise hediye bu maslahatın sahibi olan
kişiden yerine getirilmesi umudu ile alınsın fark etmez, ona
onu alması haram olur. Dolayısıyla polis, şirket başı, işçi
başı ve bunlar gibi kişilere hediye almaları haram
olmaktadır, onların hediyeleri suht olmaktadır.
Ancak, onlara verilen hediye, hediye verenin kendilerine
hediye vermesi adet olan kimseden olmadığında haramdır.
Fakat onun ister maslahatların yerine getirilmesini
üstlenenler olsunlar ister olmasınlar kendilerine hediye
verilmesi âdetinden ise, o hediye onlara caiz olur, bir
sakıncası olmaz. Çünkü Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi
Vesellem
şöyle diyor:
فَهَلا جَلَسْتَ فِي بَيْتِ أَبِيكَ وَبَيْتِ أُمِّكَ حَتَّى
تَأْتِيَكَ هَدِيَّتُكَ إِنْ كُنْتَ صَادِقًا
“Doğruysan söyle! Sen babanın ve annenin evinde otursaydın o
hediyen gelir miydi?”
Bunun mefhumu, âmil olmadan babasının ve annesinin evinde
otururken kendisine verilen hediye caizdir. Bu şu demektir:
Hediye verenin adeti olarak verilen hediye bir kişiye
maslahatı üstlenen olduğu halde vermesi de caizdir,
maslahatın yerine getirilmesinin üstlenilmesi halinde de
caizdir. Nehiy edilen hadisler o hediyeye tatbik edilmez.
Zira o hediye hadisin mefhumu ile onlardan istisna
edilmiştir.
|