FIKIH USULÜ


Asýl” kelimesinin sözlük manasý; ‘üzerine bina olunan, dayandýrýlan kurulan’ demektir. Bu dayandýrma, bina ediþ, duvarýn temel üzerine kurulmasý gibi hissî/hissedilir olabileceði gibi, sonucun sebebe, ispat edilenin/iþaret edilenin delile dayandýrýlmasý gibi aklî de olabilir.

Fýkýh usulü ise; fýkhýn üzerine kurulu olduðu kurallardýr.

Fýkýh ise; sözlükte ‘anlamak, anlayýþ’ demektir.

Þu ayette olduðu gibi:  مَا نَفْقَهُ كَثِيرًا مِمَّا تَقُولُ  “Senin söylediklerinin çoðunu anlamýyoruz.”[1]

Ýslâm fakihlerinin/usulcülerin örfünde/kullanýmýnda fýkýh; “Tafsili delillerden istinbat edilmiþ amelle ilgili Þer’î hükümleri bilmektir.”

Hükümleri bilen/âlim bakýmýndan hükümleri bilmekten kasýt; yalnýzca bu hükümleri bilmek deðil, bilakis Þer’î hükümler hususunda melekenin/yeteneðin oluþmasýdýr. Yani bu bilginin ve ondaki derinliðin, hükümleri bilen kiþide o hükümlerle ilgili bir melekeyi oluþturan boyuta ulaþmasýdýr. Sadece melekenin oluþmasý, hükümlerin tamamýný bilmiyor olsa da kendisinde meleke oluþan kimsenin fakih sayýlmasý için yeterlidir. Ancak inceleme ve istidlal/delil getirmek için furuatla ilgili Þer’î hükümlerden detaylý olmasa da bir miktar bilmek kaçýnýlmazdýr. Bir ya da iki hükmü bilmek, fýkýh olarak isimlendirilemeyeceði gibi delil çeþitlerinin hüccet olduðunu bilmeye de fýkýh denilmez.

Fýkýh” kelimesi ile tafsili delillerden çýkartýlmýþ furuatla ilgili amelî hükümler topluluðu kastedilir. ‘Bu bir fýkýh kitabýdýr’ denilirken, furuatla ilgili amelî hükümleri içeren bir kitap olduðu kastedilir. “Fýkýh ilmi” denilirken de furuatla ilgili amelî hükümler topluluðu kastedilir. Ancak bu kavram, amelî hükümlere hastýr. Istýlah bakýmýndan, itikad ile ilgili hükümler fýkýhtan deðildir. Çünkü fýkýh, feri-ameli hükümlere yani itikad edilen deðil, amel edilen hükümlere hastýr.

Bu durumda “fýkýh usulünün” manasý: Tafsili delillerden elde edilen amelî hükümlerle ilgili yeteneðin oluþumunda esas alýnan kurallardýr. Onun için fýkýh usulü; ‘aracýlýðý ile tafsili delillerden Þer’î hükümleri istinbat etmeye ulaþýlan kaideleri bilmektir’ þeklinde tarif edildi. Bu kurallarýn kendisine de “fýkýh usulü” denir. “Fýkýh Usulü Kitabý” dediðimizde bu kurallarý içeren kitabý kastederiz. ‘Bu fýkýh usulü ilmidir’ derken de; aracýlýðý ile tafsili delillerden Þer’î hükümleri istinbat etmeye ulaþýlan kurallarý kastederiz. Fýkýh usulü bahsi, kurallar ve deliller hakkýnda inceleme yapmaktýr. Yani hüküm, hükmün kaynaklarý ve bu kaynaklardan hükmü istinbat etme keyfiyetini inceler.

Fýkýh usulü; icmâli delilleri ve bunlarýn Þer’î hükümlere delâlet yönlerini kapsadýðý gibi, istidlalde bulunulanýn durumunu -tafsili açýdan deðil de genel açýdan- yani içtihad bilgisini de kapsar. Ayný þekilde istidlal keyfiyetini –ki o, deliller içerisindeki teadül/eþ deðerlilik ve tercih durumudur- kapsar. Fakat içtihat ve deliller arasýnda tercih; delilleri ve delâlet yönlerini bilmeye baðlýdýr. Onun için bu iki konu yani deliller ve delillerin delâlet yönleri, hüküm ve hükümlerle ilgili hususlar konusu ile beraber fýkýh usulünün esasýný teþkil eder.

Þu halde fýkýh usulü; fýkhýn mutlak emir, mutlak nehiy, Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in fiili, sahabenin icmâsý ve kýyas gibi tayin edilmemiþ haldeki icmâli delilleridir. Ýþte bunlardan (icmâli delillerden); أقيموا الصلاة  “namaz kýlýnýz”, ولا تقربوا الزنا  “zinaya yaklaþmayýnýz”, Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in Kâbe içinde namaz kýlmasý, mahcura veli tayin edilmesi, ücretliye kýyas yapýlarak vekilin ücret almaya hak kazanmasý gibi tafsili deliller çýkartýlýr. Ýþte örneklenen bu hususlarýn hiç birisi fýkýh usulünden deðildir. Çünkü bunlar belirli tafsili delillerdir. Bunlardan birer örnek olarak fýkýh usulü konusunda yer almasý, bunlarýn fýkýh usulünden olduðu anlamýna gelmez. Bilakis usul; icmâli deliller, delillerin delâlet yönleri, delil getirenin durumu, delil getirme keyfiyetidir.

Fýkýh usulü, fýkýh ilminden farklýlýk arz eder. Zira fýkhýn konusunu; helalliði, haramlýlýðý, sahihliði, batýllýðý, fasitliði bakýmýndan mükelleflerin fiilleri oluþturur. Fýkýh usulüne gelince; onun konusunu, kendilerinden Þer’î hükümlerin istinbat edilmeleri yani Þer’î hükümleri ispat etmeleri bakýmýndan sem’î/vahyi deliller oluþturur.

Bu durumda; hüküm ve hükümle ilgili hususlarda þu üç noktanýn açýklanmasý kaçýnýlmazdýr:

1-Hükmün kaynaðý kimdir, yani hüküm koyma yetkisine kim sahiptir, hâkim kimdir?

2-Hüküm kim için çýkartýlýr yani bu hükmü uygulamakla mükellef olan kimdir?

3-Hükmün kendisi nedir, hakikati nedir?

Bunlar açýklandýktan sonra da deliller ve delillerin delâlet yönleri açýklanmalýdýr.


[1] Hud 91