| DİLİN LAFIZLARI VE KISIMLARI | 
                  
                    | 
 | 
                
                Sadece 
                Delâlet Edilen Olması İtibarı İle Lafzın Kısımlara Ayrılması:
                
                Lafız sadece 
                delâlet edilen olması itibarı ile beş kısma ayrılır: Birincisi; 
                lafzın delâlet ettiği, bir manadır. İkincisi; kullanılan bir 
                müfred lafız olmasıdır. Üçüncüsü; ihmal edilen bir müfred lafız 
                olmasıdır. Dördüncüsü; kullanılan mürekkeb bir lafız olmasıdır. 
                Beşincisi; ihmal edilen mürekkeb bir lafız olmasıdır. 
                
                
                Şöyle ki: Lafzın 
                delâlet ettiği husus; bir mana olabilir ve bir lafız olabilir. 
                Eğer bir lafız ise o, müfred olabilir, mürekkeb olabilir. Ve her 
                ikisi kullanılan olabilir, ihmal edilen olabilir. Bunların 
                toplamı beş kısımdır:
                
                Birinci kısım: 
                Delâlet edilenin bir mana, yani bir lafız değil bir şey 
                olmasıdır. “Hayvan”/canlı gibi, bir adama özel isim olarak 
                “Zeyd” gibi. Bu külli ve cüzi diye kısımlara ayrılması daha önce 
                geçen husustur.
                
                İkincisi: 
                Delâlet edilenin, kullanılan müfred bir lafız olmasıdır. 
                “Kelime” lafzı gibi. Zira onun delâlet edileni, müfred bir mana 
                için konulan bir lafızdır ki o da isim, fiil, harftir. “Kelime” 
                bir lafızdır, manası da aynı şekilde bir lafızdır.
                
                Üçüncüsü: 
                Delâlet edilenin, ihmal edilen bir müfred lafız olmasıdır. 
                Alfabede harflerin isimleri gibi. Zira 
                
                ضرب  
                lafzının harfleri;  
                
                ض – dâ,  
                
                ر – râ,  
                
                ب – bâ. Bir mana için konulmadı. Hâlbuki onlardan her 
                birine bir isim konuldu. Zira birincisine “dât”, ikincisine “râ”, 
                üçüncüsüne “bâ” denildi. Böylece alfabe harflerinin lafzın bir 
                delâlet edileni vardır. Onların delâlet edileni ise bir mana 
                değil sadece bir lafızdır. Onlar, “elif”, “bâ”, “tâ”... ve 
                diğerleri. Böylece alfabe harflerinin kelimesi bir lafızdır, 
                manası da bir 
                lafızdır, fakat ihmal edilen bir lafızdır.
                
                Dördüncüsü: Delâlet edilenin (dilbilgisinde) “haber” gibi kullanılan mürekkeb bir 
                lafız olmasıdır. Zira onun delâlet edileni -زبد 
                قائم  “Zeyd 
                ayaktadır” gibi- konulan mürekkeb bir lafızdır. Böylece “haber” 
                lafzının bir delâlet edileni vardır. Delalet edileni ise bir 
                mana değil, sadece bir lafızdır.
                
                Beşincisi: Delâlet edilenin ihmal edilen mürekkeb bir lafız olmasıdır ki bu 
                hezeyandır/saçmalamaktır. Ya da sözün toplamının o haliyle bir 
                manaya delâlet etmemesidir. Her ne kadar o sözlerin her biri bir 
                manaya delâlet etse de, mesela;  
                من 
                ضرب منزلا قاصدا cümlesindeki terkib gibi. Bu cümlenin bir manası yoktur. Fakat bu 
                terkipteki her lafzın bir manası vardır. Bu kısım, konulan 
                değildir. Yani onu Araplar koymamıştır. Çünkü terkipten/cümle 
                oluşturmaktan maksat, ifade etmektir. Bu ise bir şey ifade 
                etmez. Dolayısıyla “konulan” olmaz. Fakat o mevcuttur ve 
                hezeyandır/saçmalamaktır. Hezeyan, mürekkeb bir sözdür. Fakat 
                ihmal edilmiştir. Hezeyan lafzının bir delâlet edileni vardır. 
                Delâlet edileni ise bir mana değildir, ancak o bir lafızdır. 
                Fakat ihmal edilen bir lafızdır.
                
                 
                
                
                Mürekkeb, bir cüzü mananın bir cüzüne delâlet edendir. O “sadece delâlet eden 
                kısımlardandır.” Mürekkeb, kelimelerin durumlarını bilmesinden 
                sonra, mürekkeb/birleşik manaları ve bağıntıları işitene 
                anlaşılır kılmak için oluşturulmuştur. Mürekkeb altı kısma 
                ayrılır: İstifham/soru, emir, iltimas/ricada bulunma, istek, 
                haber, tenbih/dikkati çekme. 
                
                Şöyle ki: Konuşan kimse, 
                ancak kelimelerden terkib/cümle oluşturur. Onları 
                nefsinde/kendisinde olanı başkasına anlatmak için bir araya 
                getirir. Bazen bir istek ifade eder, bazen ondan başkasını ifade 
                eder. Eğer zatıyla yani konuluşuyla bir talep ifade ederse 
                bakılır; Eğer talep mahiyet içinse o, 
                istifhamdır. 
                “İnsanın hakikati nedir?”, “Zeyd ayağa kalktı mı?” demek gibi. 
                Eğer talep, aynı seviyede kalarak mahiyeti elde etmek için ise 
                o, iltimasta bulunmadır. Bir 
                kişinin kendisi ile aynı seviyede olan birisinden talepte 
                bulunması gibi. Mesela; arkadaşına “kitabı ver”, “ibriği al” 
                demesi gibi. Eğer talep, talep edilen kimseden üstün pozisyonda 
                olarak mahiyeti elde etmek için olursa o, 
                emirdir. 
                Allah’u Teâla’nın;  
                
                وأقيموا الصلاة وآتوا الزكاة  “Namazı kılın, zekâtı verin.” demesi gibi. Eğer talep, talep 
                edilen kimseden küçük, düşük pozisyonda olarak mahiyeti elde 
                etmek için olursa o, 
                istektir. 
                Kulun “Allah’ım beni bağışla, Allah’ım beni affet” demesi gibi.
                
                
                Eğer terkip bizzat yani 
                konulmaktan dolayı talep ifade etmezse;  
                قام 
                زيد  “Zeyd ayağa 
                kalktı” gibi asıl itibarı ile bir talebe delâlet etmez ya da bir 
                talebe delâlet eder. Fakat bizzat yani konulmaktan dolayı değil, 
                “Ben şuna talibim” demen gibi. Zira o tasdik/doğrulama ve tekzib/yalanlama 
                ihtimali olan ise haberdir. “Zeyd ayağa kalktı” dememiz gibi, 
                tasdik ve tekzib ihtimali olmayan ise, o tenbihtir. Bunun 
                kapsamına beklenti, temenni, yemin, nida/sesleniş de
                girer.