1- EMÝR VE NEHÝY


Emir Sîgasý

Dil bakýmýndan emir için konulan sîga  إفعل –sîgasýdýr. Ya da onun yerine kullanýlan fiil ismidir.  هات –Gel,  تعال –Buraya gel, gibi ve baþýna emir  ل –Lâm’ý getirilmiþ muzari fiildir.

Mesela Allah’u Teala’nýn þu sözleri;  لِيُنفِقْ ذُو سَعَةٍ مِنْ سَعَتِهِ “Ýmkaný geniþ olan, nafakayý imkânlarýna göre versin.”[1] وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِنْ الْمُؤْمِنِينَ    “Mü’minlerden bir gurup da onlara uygulanan cezaya þahit olsun.”[2] gibi.

Dilde emir için konulan sîga iþte bunlardandýr. Bunlardan baþka emir için bir sîga yoktur. Þeriat koyucu da emir sîgasý için bir ýstýlah koymadý. Bilakis dilde konulan, Þeriata göre muteberdir.

 Emir sîgasý þu on altý mana için geçer:

1- Farz/vacib kýlmak için.

Mesela;  وأقيموا الصلاة   “Namaz kýlýnýz.”[3] gibi.

2- Mendub kýlmak için.

Mesela Allah’u Teâla’nýn þu sözü gibi: فَكَاتِبُوهُمْ إِنْ عَلِمْتُمْ فِيهِمْ خَيْرًا وَآتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللَّهِ الَّذِي آتَاكُمْ    “Eðer kendilerinde bir hayýr görüyorsanýz hemen onlara mükâtebe yapýn. Allah’ýn size vermiþ olduðu maldan siz de onlara verin.”[4]

Zira “mükâtebe yapmak” ve “maldan vermek” verilmediðinde cezasý olmayan verildiðinde sevabý gerekli kýlan oluþundan dolayý mendubtur.

Terbiye maksatlý sözler de mendubtandýr. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in Ýbn Abbas’a þu sözü gibi: كُلْ مِمَّا يَلِيكَ   “Sana yakýn olandan ye!”[5]

3- Ýrþad/doðru yolu göstermek için.

Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi: وَاسْتَشْهِدُوا شَهِيدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْ “Erkeklerinizden iki þahid bulundurun.”[6]

Zira Allah’u Teâla bu sözü ile borçlanmalarda kullarýný þahid bulundurmalarýna yönlendirmiþtir.

4- Mubah kýlmak için.

Allah’u Teâla’nýn þu sözü gibi:  كلوا واشربوا   “Yiyiniz ve içiniz.”[7]

Zira yemek ve içmek mubahtýr. Çünkü onlarla ilgili izin bizim için konuldu. Onlar vacib olsaydý bizim üzerimize konulurdu.

5- Tehdit yani korkutmak için.

Allah’u Teâla’nýn þu sözü gibi: اعْمَلُوا مَا شِئْتُمْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ “Dilediðinizi yapýn! Kuþkusuz O, yaptýklarýnýzý görmektedir.”[8]

Açýktýr ki; kast edilen dilediklerinizi yapmaya izin deðildir. Karinelerin yardýmý ile anlaþýlýyor ki kast edilen korkutmaktýr. Tehdit uyarýya daha yakýn olur. Ki o korkutarak duyurmaktýr.

Allah’u Teâla’nýn þu sözü gibi: قُلْ تَمَتَّعُوا فَإِنَّ مَصِيرَكُمْ إِلَى النَّارِ   “De ki; (istediðiniz gibi) yaþayýn! Dönüþünüz ateþedir.”[9]  

Zira قل –“De ki”, sözü duyurmakla ilgili emirdir.

6- Kullara nimetler vermekle ilgili olarak.

Allah’u Teâla’nýn þu sözü gibi: كلوا مما رزقكم الله    “Allah’ýn size verdiði rýzktan yiyin.”[10]     

Zira, مما رزقكم الله    “Allah’ýn size verdiði rýzýk” sözü nimet vermeye karinedir.

7- Emredilenle ikramda bulunmayla ilgili olarak.

Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi: ادْخُلُوهَا بِسَلامٍ آمِنِينَ   “Oraya emniyet ve selametle girin.”[11]    بسلام آمنين   “emniyet ve selametle” sözü, ikramda bulunma iradesine karinedir.

8- Ýstihza etmekle ilgili olur.

Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi: فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُوا قِرَدَةً خَاسِئِينَ “Onlara; aþaðýlýk maymunlar olun! dedik.”[12]

Yani,  صيروا  “olun, dönüþün” demektir. Çünkü Allah’u Teâla onlara ancak onlarý aþaðýlayarak, zelil kýlarak hitap etti, yani onlara  “maymunlara dönüþün” dedi. Onlar da istediði gibi oldular.

9- Aciz býrakmakla ilgili olarak.

Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi:  فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ    “Haydi onun benzeri bir süre getirin.”[13]  

Böylece onlarý, Kur'an’ýn benzeri bir süre getirmek hakkýnda itirazda bulunma talebinde aciz býrakmaktadýr

10- Hakaret için.

Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi: ذُقْ إِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْكَرِيمُ “Tad bakalým! Hani sen (kendince) üstündün, þerefliydin!”[14]  

Zira bu söz hakaret içindir. Bunun karinesi ise;   العزيز الكريم   “üstün, þerefli” vasfý ve makamýn kullanýlarak istihza edilmesidir.

Hakarete bir baþka örnek de Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür: قُلْ كُونُوا حِجَارَةً أَوْ حَدِيدًا     “De ki; ister taþ olun, ister demir.”[15]    

Zira bu sözle, onlar ister güçlü/kudretli olsunlar ister ise zelil/zayýf olsunlar onlarý dikkate almanýn önemsizliði kast edilmiþtir, onlarýn taþ ya da demire dönüþmeleri kast edilmemiþtir.

11- Tesviye/tartýþmayý giderme için.

Allah’u Teâla’nýn þu sözü gibi: اصْلَوْهَا فَاصْبِرُوا أَوْ لا تَصْبِرُوا سَوَاءٌ عَلَيْكُمْ “Girin oraya, sabredin veya sabretmeyin, artýk sizin için birdir/fark etmez.”[16]  

Yani faydasýzlýkta sabrýn varlýðý ve yokluðu fark etmiyor.

12- Dua için.

Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi: رَبَّنَا وَآتِنَا مَا وَعَدْتَنَا عَلَى رُسُلِكَ “Rabbimiz! Bize Rasuller vasýtasý ile vaadettiklerini de ikram et.”[17]

13- Temenni için.

Þairin þu sözünde olduðu gibi:   ألا ايها الليل الطويل ألا انجل  “Ey uzun gece, bit artýk.”   Zira bu; gecenin bitip, sabahýn görünmesi temennisi ile duygulanmaktadýr.

14- Ýhtikar/küçümsemek için.

Allah’u Teâla’nýn, Musa’nýn sihirbazlara ne dediðini hikaye ederken söylediði gibi:   القوا ما أنتم ملقون  “Ne atacaksanýz atýn!”[18]    Musa bu sözü onlara, onlarýn sihirlerini mucizenin karþýsýnda küçümseyerek söyledi.

15- Tekvin/yaratmakla ilgili olarak.

Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi:  كن فيكون   “Ol, der, oluverir.”[19]   Burada kast olunan hitabýn hakikati ve icat deðil, bilakis Allah’u Teâla’nýn oluþturmaktaki süratine ve oluþturmanýn kendisine kinayedir. Tekvin ile boyun eðdirme arasýndaki fark þudur: Tekvinde kast edilen olmayan bir þeyin olmasýdýr. Boyun eðdirmekten kast edilen ise bir suretten ya da þekilden baþkasýna intikal ederek dönüþümüdür.

16- Haber için olur. yani sîganýn  haber manasý ile geçmesidir.

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözü gibi:   إِذَا لَمْ تَسْتَحِ فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ   “Utanmadýðýnda dilediðini yap!”[20]   Burada sîga emir sîgasý olarak gelmiþtir. Fakat ondan kast edilen talep deðil haberdir. Bunun aksi ise, haberin talep manasý ile geçmesidir.

Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi: وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ أَوْلادَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ   “Anneler, çocuklarýný tam iki yýl emzirirler.”[21]   Bu sarih olmayan emirde geçmiþti.

Bu nâsslarda emir sîgasýnýn ifade ettiði bu manalar, emir sîgasýnýn birkaç manada kullanýldýðýna delâlet edilen hususlardandýr. Þimdi þu soru gelmektedir: “Emir sîgasý, bu manalarýn hepsine dil bakýmýndan aralarýndaki ortaklýða göre mi delâlet etmektedir –ki o, birkaç manaya delâlet eden ve kast edilen mananýn bir karine ile anlaþýldýðý müþterek lafýzdýr- yoksa, onlardan birisine hakikat olarak diðerlerine mecaz olarak mý delâlet etmektedir?”

Buna cevap þöyledir: Emir sîgasý, dil bakýmýndan talebe delâlet etmesi için konulmuþtur. Vaciblik, mendubluk, mubahlýk, aciz býrakma v.b. zikredilen diðer manalar için konulmamýþtýr. Bilakis, sadece talep için konulmuþtur, baþkasý için deðil. Emir sîgasýnýn zikredilen manalardan her manaya delâlet etmesine gelince; o, taleple kast edileni açýklayan bir karine ile birlikte talebe delâlet eder. Yani bu cümlelerin hepsindeki sîgada delaletin aslý, dilin konulmasý bakýmýndan o sîganýn sadece talep için olmasýdýr, baþka deðil.

Ancak “talep” lafzý geneldir, her talebi kapsar. Dolayýsýyla karine gelip emir sîgasý ile kast edilen talebin çeþidini açýklamýþtýr. Böylece bu cümlelerin hepsinde emir sîgasý talebe delâlet etmiþtir. Yani emir sîgasýnýn dilde kendisi için konulduðu manasýna delâlet etmiþtir. Taleple birlikte, cümlede taleple kast olunana delâlet eden bir karine de gelmiþtir. Yani talebin çeþidinin, kesin bir talep mi, yoksa aciz býrakmak için mi, yoksa hakaret için bir talep mi olduðuna delâlet eden bir karine de gelmiþtir.

Buna binaen; zikredilen manalar, taleple kast edilen manalar yani talebin çeþitleri olmaktadýrlar, emir sîgasýnýn manalarý deðil. Zira emir sîgasý, dilin konuluþu bakýmýndan talep için geldi, ona talebe kast edilene delâlet eden bir karine birleþtirildi. Böylece emir sîgasýnýn karine ile toplamý; farz oluþa, mendub oluþa, mubah oluþa, aciz býrakmaya, hakaret etmeye v.b. delâlet eden oldu. Sîga bir karine olmaksýzýn tek baþýna sadece talebe delâlet eder, baþka deðil. Sîga bir karine olmaksýzýn talepten baþka bir þeye kesinlikle delâlet etmez.

● Þöyle denilmez: “Emir sîgasý, vacib/farz oluþ hakkýnda hakikattir, diðerlerinde ise mecazdýr.”

Böyle denilmez. Çünkü “hakikat” konuþma ýstýlahýnda kendisi için konulan hususta kullanýlan lafýzdýr. “Mecaz” ise, asýl olan manayý irade etmeye engel olan bir karineden dolayý, kendisi için konulan husustan baþkasýnda kullanýlan lafýzdýr. Burada “konuþma ýstýlahý” Arapça dilidir. Emir sîgasý ise dilde vaciblik için konulmamýþtýr, sadece talep için konulmuþtur, baþka deðil. O halde emir sîgasý, dil bakýmýndan vacib/farz oluþ hakkýnda hakikat deðildir.

Ayný þekilde emir sîgasý, mendub oluþ, mubah oluþ, aciz býrakma, hakaret etme ve yukarýda geçen cümlelerde zikredilen manalardan herhangi bir mana hakkýnda da hakikat deðildir. Çünkü emir sîgasý dil bakýmýndan bu manalardan herhangi birisi için konulmadý, dolayýsýyla onun hakkýnda hakikat olmaz.

Ayný þekilde emir sîgasý; “hamamda bir aslan gördüm” sözünde olduðu gibi, mubah hakkýnda mecaz deðildir. Çünkü emir sîgasý aslî manayý irade etmeye, kast etmeye engel olan bir karineden dolayý, kendisi için konulandan baþkasýnda kullanýlmadý. Bilakis yukarýda geçen cümlelerin hepsinde, dil bakýmýndan kendisi için konulan hususta –ki o taleptir- kullanýldý. Zira mendub oluþ ve mubah oluþ, vacib/farz oluþ gibi bir talepdir. Emir sîgasýnýn bunlarýn hepsinde kullanýlmasý, vacib oluþta kullanýlmasý gibidir, aralarýnda herhangi bir fark yoktur.

Emir sîgasý, diðer manalar hakkýnda kullanýlmadý, ancak talebin yanýnda diðer manalara delâlet eden bir karine geldi. Diðer manalar, tek baþýna emir sîgasýna ait deðil, bilakis emir sîgasý ile karinelerin toplamýna aittir. Þöyle ki:    كلوا مما رزقكم الله   “Allah’ýn size verdiði rýzýktan yiyin”[22] Allah’u Teâla’nýn bu sözü, nimet verme manasýný ifade eder. Bu mana,  كلوا “yiyin!” emir sîgasýndan alýnmadý. مما رزقكم الله “Allah’ýn size verdiði rýzýktan” cümlesinden de alýnmadý. Fakat  كلوا “yiyin!” kelimesi ile  مما رزقكم الله “Allah’ýn size verdiði rýzýktan” kelimesinin birleþiminden alýndý. Zira Allah’u Teâla’nýn; مما رزقكم الله “Allah’ýn size verdiði rýzýktan” sözü, kast edilenin onlara yemeyi emretmek deðil de onlarý rýzýklandýrdýðý ile nimetlendirmesi olduðuna delâlet eden bir karinedir.

ادْخُلُوهَا بِسَلامٍ آمِنِينَ   “Oraya emniyet ve selametle girin.”[23]  Allah’u Teâla’nýn bu sözü, ikram manasýný ifade eder. Bu söz, bu manayý ancak  ادخلوها “oraya girin” yani Cennete, sözünün yanýna بسلام آمنين “emniyetle ve selametle” sözünün getirilmiþ olmasý karinesi ile ifade etti.

Diðer manalarda iþte böyledir. Zira onlar, emir sîgasýna ait deðil, fakat sîga ve karinenin birlikteliðine aittir. Bu bir yöndendir. Baþka bir yönden ise; Burada karine aslî mana olan, “talebin” kast edilmesine mani olan deðildir. “Hamamda aslan gördüm” cümlesindeki “hamamda” sözü gibi bir karine deðildir. Buradaki karine talebin çeþidini açýklayandýr, yani talepten kast edileni açýklayandýr. Bunun için emir sîgasý mecaz olmaz. Çünkü mecaz; içerisinde, aslî mananýn kast edilmesini engelleyen bir karine olan demektir. “Mescidde bir deniz gördüm” sözünde olduðu gibi. Buna binaen emir sîgasý, o manalarda mecaz olmaz.

● Ayný þekilde emir sîgasý, o manalarýn hepsi arasýnda bir müþterek lafýz da deðildir. Çünkü “müþterek” iki veya daha fazla manadan her birisi için konulmuþ lafýzdýr. Cariye, göz, para için konulan “ayn” lafzý gibi. Emir sîgasý ise, dil bakýmýndan bu manalardan her birisi için konulmadý, hatta onlardan birisi için dahi konulmadý. O sadece talep için konuldu. Bu manalar ise, talebin çeþidi için açýklayýcýdýrlar. Yani Allah’u Teâla’nýn þu;   فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ   “Haydi onun benzeri bir sûre getirin.”[24] Sözündeki emri, aciz býrakmak için bir talep olduðunun açýklayýcýsýdýr. Allah’u Teâla’nýn þu;    ذُقْ إِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْكَرِيمُ  “Tad bakalým! Hani sen (kendince) üstündün, þerefliydin!”[25] Sözündeki emrin hakaret etmek için bir talep olduðunun açýklayýcýsýdýr, v.b. Bunun için emir sîgasý müþterek lafýz deðildir.

● Þöyle de denilmez: “Emir sîgasý, Þeriata göre yani Þeriatýn konuluþu bakýmýndan vacib/farz oluþ hakkýnda hakikattir ve diðerlerinde mecazdýr.”

Böyle denilmez. Çünkü Þeriat koyucu, emir sîgasý için belirli bir mana koymadý.  إفعل –lafzý için ve onun yerine geçen  هات –“Gel”, gibi fiil ismine  لينفق –“Ýnfak etsin”, gibi baþýna emir  لLâm’ý gelen muzâri fiile belirli bir mana koymadý. Bilakis Þeriat koyucu emir sîgasýný dilin konuluþ tarzý üzerine kullandý. Þer’î nâsslarýn tümünde emir sîgasýndan kast edilen lügavi manadýr, onun herhangi bir Þer’î manasý yoktur.

Farz, vacib, mendub, mubah lafýzlarýna gelince, onlar Allah’ýn emirlerinin çeþidine ait Þer’î ýstýlahlardýr, emir sîgasýna ait deðil. Yani Allah’ýn emri vacib olur, mendub olur, mubah olur. Zira emri kesinleþmiþ olur, kesinleþmemiþ olur ve emrinde serbestlik olur. Bunlarýn hepsi de Allah’ýn emirleridir. Allah’ýn emri, fiilin yapýlmasýný talep etmesidir. O emir, ister fiilin yapýlmasý ile ilgili kesin olsun, ister kesin olmasýn, ister ise serbestlik olsun fark etmez. Biz bu emri nâsslardan anlarýz. Bu anlayýþýmýz bazen emrin sîgasýyla olur, bazen emrin sîgasýndan baþkasý ile olur.

Istýlahlar, Allah’ýn emirlerinin çeþitleri içindirler, emrin sîgasý için deðil. Emir sîgasýna gelince; onu Arapça dili, talep için koyduðu sîgadýr. Bu sîga  إفعل –kalýbý ve onun yerini alan isim fiili ve baþýna emir ل –Lâm’ý gelen  ليفعل –kalýbýnda olan muzari fiilidir. Bu sîga, için Þeriat koyucu bir Þer’î mana koymadý, bilakis onu lügavi manasý üzere terk etti.

Kast olunan, bu sîganýn Allah’ýn ve Rasulullah’ýn kelamýnda neye delâlet ettiðinin anlaþýlmasýdýr. Bu sîganýn anlaþýlmasý kast edilince; onun, dilin delaletine göre lügavi olarak anlaþýlmasý gerekir. Lügat manasý o sîgadan kast edilen olur. Lügat manasýndan bu nâsstaki Allah’ýn emri anlaþýlýr. Buna binaen emir sîgasý, nâsslardan herhangi bir nâssta geçtiðinde manasý “talep” olmaktadýr. Çünkü emir sîgasý dil bakýmýndan o mana için konulmuþtur. Bu talepten kast edilenin anlaþýlmasý için onu açýklayan yani bu talepten kast edileni açýklayan bir karine olmasý kaçýnýlmazdýr.

Bazý insanlara “emir, vacib kýlmak içindir” dedirttiren þüpheye gelince; o, onlarýn emir ile emir sîgasýný ayýrt etmeyiþlerinden, Þeriatla sýnýrlý olma/Þeriata baðlý olma talebi ile emir sîgasýný ayýrt etmeyiþlerinden kaynaklanýyor. Onun için hataya düþtüler.

Allah’ýn emri ile emir sîgasýnýn ayýrt edilmemesine gelince; onlar emir sîgasýnýn, vacib/farz kýlmak hakkýnda hakikat olduðuna dair on yönden delil getirdiler:

1-Allah’u Teâla, Ýblis’i emrine muhalefet etmesi üzerine zemmetti. Allah,  اسجدوا  “secde edin” diye emretmiþti. Ýblis bu emre uymayýnca ona þöyle dedi:  مَا مَنَعَكَ أَلا تَسْجُدَ إِذْ أَمَرْتُكَ   “Ben sana emretmiþken seni secde etmekten alýkoyan nedir?”[26]   Buradaki soru emredilenin terk edilmesi üzerine azarlama ve zemmetme içindir. Böylece emir, vacib/farz kýlmak için olur.

2-Allah’u Teâla’nýn þu sözü;

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ ارْكَعُوا لا يَرْكَعُونَ   “Onlar kendilerine; Allah’ýn huzurunda eðilin! denildiði vakit eðilmezler”[27]

Bu sözüyle Allah, onlarý muhalif olmalarý yani emri terk etmeleri nedeniyle zemmetti. Bu ise, emrin vacib/farz kýlmak için olduðuna dair delildir.

3-Allah’u Teâla’nýn þu sözü; فَلْيَحْذَرْ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَنْ تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ    “Bu sebeple onun emrine aykýrý davrananlar, baþlarýna bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elim bir azap isabet etmesinden sakýnsýnlar.”[28]  

Burada emre muhalefeti zemmetti. Bu da emrin vacib/farz kýlma için olduðunu te’kid etmektir.

4-Allah’u Teâla’nýn þu sözleri; أَفَعَصَيْتَ أَمْرِي “Emrime asi mi oldun?”[29] لا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ   “Kendilerine emredilen husustan Allah’a asi olmazlar.”[30] وَلا أَعْصِي لَكَ أَمْرًا    “Senin emrine asi olmam.”[31]  

Allah’ýn emrine muhalif olmayý “isyan” olarak vasfetmiþtir. Bu kelime ise, zem ismidir. Bu, vacib/farz olmayan hususlarda olmaz. Zira bu ayetlerde emri terk eden asi olarak isimlendirilmiþtir. Asi de Allah’u Teâla’nýn þu sözünden dolayý ateþe müstahak olmuþtur:   وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا   “Artýk kim Allah ve Rasulü’ne isyan ederse, bilsin ki ona içinde ebedi kalacaðý cehennem ateþi vardýr.”[32]   Bu söz de, emrin vacib/farz oluþ için olduðuna delâlet eder.

5-Allah’u Teâla’nýn þu sözü: وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمْ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ    “Allah ve Rasulü bir iþe hüküm verdiðinde mü’min bir erkek ve kadýna o iþi kendi isteklerine göre seçme hakký yoktur.”[33]

 قض “hüküm vermesi” sözünden kast edilen zorunlu kýlmasýdýr. أمرا “bir iþ” sözünden kast edilen ise emredilendir. Emredilenlerden seçeneðin olmadýðý husus, vacib olmasýdýr. Böylece Allah’ýn bu sözü, emrin vacib/farz kýlmak için olduðuna delâlet eder. Zira Allah, emrettiði hususta bir seçeneðin, serbestinin olmadýðýný açýklamýþtýr. Mendublukta serbestlik ve seçenek vardýr, mubah da ayný þekildedir. Bu da, emrin vacib/farz kýlmaya delâlet ettiðine iþaret etmektedir. Çünkü Allah, nebisinden gelen bir emirde serbestliði, seçeneði iptal etmiþtir.

6-Allah’u Teâla þöyle dedi:  أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ    “Allah’a itaat edin ve Rasulü’ne itaat edin.”[34]    Sonra da þu tehditte bulunuyor:   تَوَلَّوا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْ فَإِنْ     “Eðer yüz çevirirseniz þunu bilin ki, Rasul’ün sorumluluðu kendisine yüklenen, sizin sorumluluðunuz da size yüklenendir.”[35]     Muhalif olmaya tehdit, vacib/farz oluþ delilidir.

7-Berire hadisi. “O, hoþlanmadýðý bir köle ile evli iken azad oldu. Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem ona, kocasý Muðisi kast ederek,      رجعتيه لو “Ona geri dönseydin.”  dediðinde, Berire Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e þöyle sordu: “Bana emrediyor musun, ya Rasulullah?” Bunun üzerine Nebi  þöyle dedi:  لا، إنما أنا أشفع  “Hayýr, ben sadece aracýlýk ediyorum.”[36]     Görüldüðü gibi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem emri ile aracýlýðýný birbirinden ayýrt etti. Böylece sabit oldu ki; Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in aracýlýðý, hakkýnda aracýlýk yaptýðý hususu yapmayý, bir kiþiye vacib kýlmamaktadýr. Emri ise böyle deðildir, onda sadece farz oluþ vardýr. Berire, Rasulullah’ýn sözü emir olsaydý, vacib olurdu diye anladý. Rasul de onun bu anlayýþýný tasdik etti.

8-Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözü:   لَوْلا أَنْ أَشُقَّ عَلَى أُمَّتِي لامَرْتُهُمْ بِالسِّوَاكِ عِنْدَ كُلِّ صَلاةٍ     “Ümmetime çok sýkýntý vermeseydi, onlara her namaz öncesi misvak kullanmayý emrederdim.”[37]   Bu vacib/farz kýlmanýn delilidir. Aksi halde emir mendubluk için olsaydý, misvak bu emirden dolayý farz deðil mendub olurdu.

9-“Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, insanlara hitap edip þöyle dedi:   إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ قَدْ فَرَضَ عَلَيْكُمُ الْحَجَّ فَقَالَ رَجُلٌ فِي كُلِّ عَامٍ فَسَكَتَ عَنْهُ حَتَّى أَعَادَهُ ثَلاثًا فَقَالَ لَوْ قُلْتُ نَعَمْ لَوَجَبَتْ وَلَوْ وَجَبَتْ مَا قُمْتُمْ بِهَا ذَرُونِي مَا تَرَكْتُكُمْ فَإِنَّمَا هَلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ بِكَثْرَةِ سُؤَالِهِمْ وَاخْتِلافِهِمْ عَلَى أَنْبِيَائِهِمْ فَإِذَا أَمَرْتُكُمْ بِالشَّيْءِ فَخُذُوا بِهِ مَا اسْتَطَعْتُمْ وَإِذَا نَهَيْتُكُمْ عَنْ شَيْءٍ فَاجْتَنِبُوهُ “Allah size haccý farz kýldý”. Bunun üzerine bir adam kalkýp, her sene mi? diye sordu. Onun bu sorusuna Rasul cevap vermeden sustu. Adam üçüncü defa sorusunu tekrarlayýnca Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle dedi: Evet, deseydim farz olurdu ve onu yerine getiremezdiniz. Beni sizi serbest býraktýðým hususlarda rahat býrakýnýz. Zira sizden önceki topluluklardan nebilerine çok soru sorup yerine getirmeyenler helak oldular. O halde size bir þey emrettiðimde, ondan gücünüz yettiðini alýn. Sizi bir þeyden nehyettiðimde ise ondan kaçýnýn.”[38] Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem bu hadiste, emrettiði bir hususun –güç yetirilmese dahi- vacib olduðunu, belirsizlik olmaksýzýn açýkça beyan etmiþtir. Bu Allah’u Teâla’nýn þu sözünün manasýdýr:    وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لاعْنَتَكُمْ   “Eðer Allah dileseydi sizi de zahmet ve meþakkate sokardý.”[39]   Fakat Allah’u Teâla bize merhamet ederek sýkýntýyý kaldýrdý. Zira Nebisinin SallAllah’u Aleyhi VeSSellem lisaný ile yukarýda geçen hususu emretti. Yani Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in emrettiði hususu gücün yettiði kadar yapmak vacibtir ve nehyettiði husustan da kaçýnmak vacibtir.

10-Kesin bir nâss ve icmâ olmadýkça bütün emirler tehdit ile beraber hâsýl olmuþtur. Nitekim biz Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in bir sözüne dayanarak diyoruz ki, hakkýnda tehdit olmayan þey vacib deðildir. Allah’u Teâla’nýn kelamýndan bir þey ancak baþka bir vahiyle düþer.

Ebu Hureyre’den Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem ’in þöyle dediði rivayet edildi:     كُلُّ أُمَّتِي يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ إِلا مَنْ أَبَى قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَنْ يَأْبَى قَالَ مَنْ أَطَاعَنِي دَخَلَ الْجَنَّةَ وَمَنْ عَصَانِي فَقَدْ أَبَى     “Ümmetimden herkes cennete girer, reddeden hariç. Dediler ki; Reddeden kim, ey Allah’ýn Rasulü? Dedi ki; Bana itaat eden cennete girer, bana isyan eden reddetmiþ olur.”[40]

“Ma’siyet”/isyan etmek; emrolunanýn, emredenin emrini yapmayý terk etmesidir. Allah ve Rasulü’nün emrettiðini terk etmeyi mümkün gören kimse, Allah’a ve Rasulü’ne isyan etmiþtir. Allah’a isyan eden kimse ise uzak bir sapýklýk ile sapýtmýþtýr. Allah ve Rasulü, bir hususta emrederek “yap” diyorken; emredilen, kimsenin, “ben yapmayý istemedikçe yapmam”, “bana emrettiðini terk etmem bana mubahtýr”, demesinden daha büyük isyan yoktur. Bir kimse bundan baþka bir isyan tanýmaz. Dolayýsýyla bu, emrin vacib/farz olmasý için olduðuna delâlet eder.

Ýþte bütün bu deliller, emrin vacib/farz oluþu için olduðu hususunda açýktýrlar. Dolayýsýyla emir, vacib oluþta hakikat, baþkalarýnda mecaz olur.

Buna cevap þöyledir: Bu deliller, emre itaat ve isyan hususuyla alakalýdýrlar, emir sîgasýyla alakalý deðil. Allah’ýn emrine itaat vacibtir/farzdýr ve isyan haramdýr. Emre itaat, ona isyan etmemeksizin olur. Zira Allah bir þey emrettiðinde ona isyan etmek haramdýr ve ona itaat etmek vacibtir.

Fakat emre itaat, emrettiði hususa göre olur. Zira kesin bir þekilde emrettiðinde, emrettiði hususa göre ona itaat vacib olur, o fiili yapmak da vacib olur, fiili yapmazsa asi olur. Bu farz ve vacibtir.

Kesin olmayan bir þekilde emrettiðinde, emrettiði hususa göre ona itaat vacib olur. Zira fiili yaparsa ona sevap vardýr. Emri iyi karþýlar fakat emredilen fiili yapmazsa ona bir þey yoktur, günah da yoktur, asi de olmaz. Bu ise mendubtur. Zira mendubu yapmamak Allah’a isyan deðildir. Onun emrine karþý gelmek deðildir. Böylece ona itaat, o emre karþý baþkaldýrmak olmaksýzýn emri iyi karþýlamak þeklinde vacib olur, fiili yapmak deðil. Zira o emri iyi karþýlamak bu yönde olur; emredilen fiili yapmak kesin olmaz. Yaparsa sevap vardýr, yapmazsa bir þey kazanmaz, günaha da girmez. O fiili yapmamak, Allah’ýn emrine muhalefet olmaz.

Nitekim Allah’u Teâla þöyle buyurdu:  إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ    “Muhakkak ki Allah, adaleti, ihsaný/iyiliði emreder.”[41]   

Böylece Allah, adaleti emretti ve ihsaný emretti. Ancak adaletle ilgili emir vacib oluþ içindir, ihsan ile ilgili emir ise, mendub oluþ içindir. Onun yapýlmamasý masiyet sayýlmaz. Onu yapmayan kimseye bir þey yoktur. Bu durumda onu yapmamak, emre karþý gelmek ve emri terk etmek sayýlmaz.

Ayný þekilde Allah ve Rasulü, yapýp yapmamakta serbestliði emredince, bu emre emredildiði biçimde yani fiili yapýp yapmamak arasýnda serbest olma yönünde, itaat etmek vacib olur, emre itaat edip etmeme yönünde deðil. Fiili yaparsa o, onun hakkýdýr, yapmazsa o da onun hakkýdýr. Bu iki halde de o, emre itaat edendir. Dolayýsýyla burada emre itaat, fiili ister yapsýn ister ise yapmasýn, emri iyi karþýlamaktýr. Onu yaparsa, ona bir þey yoktur, yapmazsa da bir þey yoktur. Yapmazsa emre karþý gelmiþ sayýlmaz. Çünkü emir öyle gelmiþtir.

Buna binaen, emre itaat ve isyan, emredilen fiilin yapýlmasýna ya da yapýlmamasýna delâlet etmez. Emre itaat ancak; emre iyi karþýlamaya ve fiilin yapýlmasýnýn gerekliliði ve gereksizliði veya serbestliði bakýmýndan emredildiði yönde ona itaat etmeye delâlet eder.

Bu, emir sîgasýný inceleme yeri deðildir ve emir sîgasýna belirli bir delâlet de vermez. Onun bahsedilmesi ancak itaat ve masiyet hakkýnda olur. Emir sîgasýna gelince; onun incelenmesi, Arap dilinin delâlet edileni konusuna girer.

Buna binaen, yukarýda geçen on delil, emrin lafzýný ve emir sîgasýný belirlemek bakýmýndan ileri sürülen deðildirler ve reddolunurlar. Çünkü o delillerin mevzusu itaat ve masiyettir, emir sîgasý deðil. Onlarda geçen hususlara gelince; onlardan, emir lafzýnýn geçmesine ilave olarak geçen emrin vacib olmaya delâlet etmediði hadisler üç tanedir. Birincisi; Berire hadisidir, Ýkincisi; Misvak hadisidir, Üçüncüsü; Hacc hadisidir.

1-Berire hadisine gelince; onda bu hususla ilgili delil yoktur. Zira Berire, ancak itaatinden dolayý sevap isteyerek emir hakkýnda sordu. Sevap ise hem vacible olur hem de mendubla olur. Zira onun; “Bana emrediyor musun?” sözü, onun emrin vacib için olduðunu anladýðýna delâlet etmez. Rasul’ün ona, emir ile aracý olmayý bir birinden ayýrmýþ olmasý da; ona aracý olmanýn itaatin vacib olduðu husustan olmadýðýný anlatmak içindir, ona yapýlmasýnýn vacib olduðu husustan olmadýðýný anlatmak için deðil. Ancak Berire’nin Rasul’ün, لو راجعته  “Ona dönseydin” sözünden emir ifade eden bir talep olduðunu anlamasý, emrin vacib oluþ için olduðuna dair bir delil olmasý doðru olmaz. Çünkü o; sadece bir insana ait anlayýþtýr, doðru olabilir ve yanlýþ olabilir. Dolayýsýyla Berire’nin bu anlayýþý, talebin farz oluþ ifade ettiðine dair bir delil olmaz. Ayrýca Rasul, onun bu anlayýþýnýn yanlýþ olduðunu, emir kast etmediðini sadece aracý olmayý kast ettiðini belirterek açýklamýþtýr.

2-Misvak hadisine gelince; Onda emirden kast edilenin vacib kýlma emri olduðuna delâlet eden bir husus vardýr. Bunun delili, emir lafzý ile meþakkatin birlikte telaffuz edilmiþ olmasýdýr. Meþakkat ancak zorunlu oluþundan dolayý vacibin yapýlmasýnda olur. Mendub öyle deðildir. Çünkü o, yapýp yapmamakta serbest olma konumundadýr. Bütün bunlardan dolayý, emir ile emir sîgasý arasýndaki farkýn açýða çýkmasý ile birlikte, o þüphe de düþmektedir.

3-Hacc hadisine gelince; Onda “evet deseydim farz olurdu” sözünün, emirlerinin vacib/farz oluþ için olduðuna dair bir delil olmasý için deðildir. Bilakis o, Allah’u Teâla’nýn;    وَلِلَّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ    “O evi haccetmesi, Allah’ýn insanlar üzerindeki bir hakkýdýr”[42]    sözüne bir açýklama olmasý içindir. Dolayýsýyla vacib için olmayý gerektirir. Zira beyan, açýklanana tabidir.

Þeriatla kayýtlý olmanýn taleb edilmesi ile emir sîgasý arasýnda farkýn olmamasý hususunda þu ayeti delil getiriyorlar:  فَلا وَرَبِّكَ لا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لا يَجِدُوا فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا              “Hayýr, Rabbine yemin olsun ki, aralarýnda çýkan bir ihtilafta seni hakem kýlmadýkça ve senin verdiðin hükme içlerinde bir sýkýntý duymaksýzýn tam bir teslimiyetle teslim olmadýkça iman etmiþ olmazlar.”[43]      Ayette geçen  قضيت –sözü,  امرت “emrettiðin” demektir. Emir, vacib/farz oluþ için olmasaydý öyle olmazdý.

Buna cevap þöyledir:  قضيت –sözünün anlamý;  أمرت “emrettiðin” deðil,  حكمت “hükmettiðin” demektir. Yani “vacib, mendub, haram, mekruh, batýl kýlmak gibi hükümlerden birisi ile hükmettiðinde” demektir. Bu sözde, Nebinin hükmettiði her hususun vacib olduðuna dair bir delâlet eden yoktur.

Bazý nâsslar vardýr ki; onlar hakkýnda, emrin vacibliðine delâlet ettikleri þüphesine düþülmüþtür. Bu nâsslardan birisi þu rivayettir:

“Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem Ebu Said b. el-Muallâ’yý, o namaz kýlarken çaðýrdý. O namazda olduðu için cevap vermedi. Bunun üzerine Nebi  ona þöyle dedi:   مَا مَنَعَكَ أَنْ تُجِيبَنِي حين دعوتك أما سمعت الله يقول:  ( يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ )     “Davet ettiðimde seni bana cevap vermekten alýkoyan nedir?  Allah’ýn þöyle dediðini iþitmedin mi? “Ey iman edenler! Allah ve Rasulü sizi size hayat verene çaðýrýnca onlara icabet edin”.[44][45]      Böylece onu, emrine icabet etmemesinden dolayý azarladý ve zemmetti. Bu da emrin vacib oluþ için olduðuna delâlet eder.

Bu hususta bir baþka örnek de Müslim’in, Ebu Zübeyr                  el-Mekki’den rivayet ettiði þu hadistir:  

Ebu Tufeyl Âmir b. Vâsile Ebu Zübeyre, Muaz b. Cebel’in þöyle dediðini haber verdi: Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem ile beraber Tebük Gazvesine çýktýk... Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle dedi: إِنَّكُمْ سَتَأْتُونَ غَدًا إِنْ شَاءَ اللَّهُ عَيْنَ تَبُوكَ وَإِنَّكُمْ لَنْ تَأْتُوهَا حَتَّى يُضْحِيَ النَّهَارُ فَمَنْ جَاءَهَا مِنْكُمْ فَلا يَمَسَّ مِنْ مَائِهَا شَيْئًا حَتَّى آتِيَ   “Siz yarýn inþaallah Tebük membasýna varacaksýnýz. Siz oraya ancak gün doðduðunda varacaksýnýz. Sizden kim oraya varýrsa, ben gelesiye kadar onun suyuna dokunmasýn. Dedi ki; Biz oraya vardýk. Oraya bizden önce iki adam varmýþtý. Membadan çýkan su, ayakkabý baðý gibi inceydi. Yani çok az akýyordu. Dedi ki; Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem o iki adama;  هل مسـستما من مائها شيئا  “Onun suyuna hiç dokundunuz mu?” diye sordu. Onlar da “evet” dediler. Bunun üzerine Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem onlara “Maþaallah” diyerek aðýr söz söyledi.[46] Böylece o iki adam, geçen bir tehdit olmaksýzýn suya dokunma hakkýndaki yasaða muhalefet etmelerinden dolayý Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den aðýr söz iþitmeye müstahak oldular. Dolayýsýyla bir nâssla tahsis edilmedikçe, onun her emrinin vacib üzere olduðu sabit olmuþtur. Onlar bir vacibi terk etmiþ olmasalardý Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in aðýr sözüne müstahak olmazlardý.

Buna cevap þöyledir: Bu iki hadis, emrin vacib oluþ için olduðuna delâlet etmemektedir. Þöyle ki:

Birinci hadiste; emri yapmanýn vacib olduðuna delâlet eden bir karine var. O ise, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in kendisini çaðýrdýðýnda, Ebu Said’in namazda olmasýdýr. Rasul de onu çaðýrýrken onun namazda olduðunu biliyordu. Buna raðmen namazý terk ederek kendisine cevap vermesi için onu çaðýrdý. Bu, o emrin vacib oluþ için olduðuna delâlet etmektedir.

Ayrýca Allah’u Teâla’nýn þu sözü; اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ   “Allah ve Rasulü sizi size hayat verene çaðýrýnca ona icabet edin.”[47]     

Bu söz ancak, davetine icabetle Allah ve Rasulü’nü tazim ederek davete cevap vermenin vacib oluþuna hamledilir. Bu, nefislerde tahammülü gerekli kýlan davetine icabet etmekten yüz çevirerek, Allah’ýn emrini küçümsemeyi ve aþaðýlamayý nefyeden olarak vacibe hamledilir. Zira Allah’ýn emrini küçümseme ve aþaðýlama risalet göndermedeki kast edileni çiðnemeye götürür. Bu emri, bu karineden dolayý vacibe yüklemekten kaçýnýlmaz. Böylece hadis, bir karineden dolayý vacib oluþu ifade eder, sadece emirden dolayý deðil. Rasul’ün onu azarlamasý, fiili yapmadýðýndan dolayý deðildir. Fakat azarlamasý, kesin olarak emrettiði fiili yapmadýðýndan dolayýdýr. Buna þu delâlet etmektedir: Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, emrettiðini yapmanýn vacib olmadýðýný beyan ederek bir takým emirler emretmiþtir.

Bunlara örnek olarak Ebu Davud’da þöyle geçmektedir: Ýbn Mesud, Cuma günü mescide gittiðinde Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem insanlara hitap ediyordu. O Rasul’ün,  أجلسواoturun” dediðini iþitti. Bunun üzerine Ýbn Mesud, mescidin kapýsýnda oturdu. Onu Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem gördü ve ona,  تعال يا عبد الله   “Buraya gel, ey Abdullah” dedi.    Bu, Rasul’ün her emrettiðini yapmanýn vacib olmadýðýna delâlet eder, emrin vacib oluþ için olmadýðýna delâlet eder.

Bir baþka örnek de þu rivayettir: “Abdullah b. Revaha yolda iken, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in  اجلسواoturun” dediðini iþitti ve yola oturdu. O yolda otururken Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem onun yanýndan geçip ona;  ما شأنكneyin var?” diye sordu. O da; sizi “oturun” derken iþittim, dedi. Bunun üzerine Rasul,  زادك الله طاعةAllah, taatýný artýrsýn” dedi.    Bu rivayette görüldüðü gibi, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem onun oturmasýný garip karþýladý. Bu da Rasul’ün o emrinin kesin olmadýðýna delâlet eder.

Ýkinci hadise gelince; o, iki adamla ilgili hadis idi. Onda muhalif olmanýn günah olduðuna delâlet eden bir karine vardýr. O karine, suyun Tebük membaýnda az olmasýdýr. Buna hadisin þu lafzý delâlet etmektedir: “Memba, ayakkabý baðý gibidir.” Yani çok incedir ve þu lafýz; “Az az akýyordu.” Bu delâlet ediyor ki; Rasul’ün emri kesin bir emirdi. Dolayýsýyla o iki adam, o emre muhalif olmalarýndan dolayý aðýr söz iþitmeyi hak ettiler. Ayrýca su içmek mubahtýr. Rasul’ün o membadan o vakit su içmeyi yasaklamasýnýn anlamý, bir mubahýn yasaklanmasýdýr. Bu ise, mubahý yasakladýðýndan dolayý talebin kesin talep olduðuna dair bir karinedir. Ancak bu hadis bir emir deðil, sadece bir nehiydir. Dolayýsýyla vacib oluþa delâlet etmez, sadece terkin talebiyle birlikte bir karine olduðu için haram oluþa delâlet eder.

 Bütün bunlardan açýða çýkýyor ki; Rasul’ün emrine itaatin vacib oluþundan kaynaklanan þüphe ve ondan da itaatin vacib oluþunun anlaþýlmasýnýn manasý, emir sîgasýnýn vacib oluþ için olduðu þüphesi düþmüþtür. Çünkü emre itaat, emir sîgasýndan baþkadýr. Zira Allah’ýn emrine itaat vacibtir. Fakat bu emir, lügavi delâleti olan lafýzlarla ifade edilir. Zira emrin çeþidi bu lafýzlarýn delaletinden anlaþýlýr. Dolayýsýyla emredildiði gibi yerine getirilir. Lafýzlarýn delâleti de lügatten alýnýr. Zira mesele, emir sîgasýnýn anlaþýlmasýdýr. Mesele, emre itaat ve isyan meselesi deðildir.

Ayrýca Þeriat Koyucu, bize Þeriatla hükmetmemizi emretmiþtir ve Þeriata muhalif olmamýzý da haram kýlmýþtýr þüphesi de düþmüþtür. Çünkü Þeriatla sýnýrlý olmak, Þer’î nâsslardan emir sîgasýný anlamaktan baþkadýr.

Ayný þekilde yukarýda geçen Ebu Said hadisi ve Tebük membaý hadisinin, emrin vacib oluþ için olduðuna delâlet ettiði þüphesi de düþmüþtür. Çünkü o iki hadisteki emir, farza delâlet etmektedir. Bu delâlet ise sîgadan deðil, sadece ona delâlet eden bir karineden dolayýdýr. Bu þüpheler düþtüðü zaman, emrin vacib/farz oluþ hakkýnda hakikat olduðunu söyleyenlerin bir delili kalmamaktadýr.


[1] Talak: 7

[2] Nur: 2

[3] Bakara: 43

[4] Nur: 33

[5] Buhari, K. Et’ameh, 4958

[6] Bakara: 282

[7] Bakara: 60

[8] Fussilet: 40

[9] Ýbrahim: 30

[10] En’am: 142

[11] Hicr: 46

[12] Bakara: 65

[13] Bakara: 23

[14] Duhan: 49

[15] Ýsra: 50

[16] Tûr: 16

[17] Ali Ýmran: 194

[18] Þuara: 43

[19] Bakara: 117

[20] Buhari, K. Edeb, 5655

[21] Bakara: 233

[22] En’am: 142

[23] Hicr: 46

[24] Bakara: 23

[25] Duhan: 49

[26] A’raf: 12

[27] Mürselat: 48

[28] Nûr: 63

[29] TaHa: 93

[30] Tahrim: 6

[31] Kahf: 69

[32] Cin: 23

[33] Ahzab: 36

[34] Nûr: 54

[35] Nûr: 54

[36] Ýbn Mâce

[37] Tirmizi, K. Tahârat, 22

[38] Nesei, K. Menasýk el’Hac, 2572

[39] Bakara: 220

[40] Buhari, K. E’týsâm, 6737

[41] Nahl: 90

[42] Ali Ýmran: 97

[43] Nisa: 65

[44] Enfal: 24

[45] Beyhaki  tahriç etti

[46] Müslim, K. Fedâil, 4229

[47] Enfal: 24