Emir Sîgasý
Dil bakýmýndan emir için konulan sîga
إفعل –sîgasýdýr. Ya da
onun yerine kullanýlan fiil ismidir.
هات –Gel,
تعال –Buraya gel, gibi
ve baþýna emir ل
–Lâm’ý getirilmiþ muzari fiildir.
Mesela Allah’u Teala’nýn þu sözleri; لِيُنفِقْ
ذُو سَعَةٍ مِنْ سَعَتِهِ “Ýmkaný geniþ olan,
nafakayý imkânlarýna göre versin.”
وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا
طَائِفَةٌ مِنْ الْمُؤْمِنِينَ “Mü’minlerden bir gurup
da onlara uygulanan cezaya þahit olsun.”
gibi.
Dilde emir için konulan sîga iþte bunlardandýr. Bunlardan baþka
emir için bir sîga yoktur. Þeriat koyucu da emir sîgasý için bir
ýstýlah koymadý. Bilakis dilde konulan, Þeriata göre muteberdir.
Emir sîgasý þu on altý mana için geçer:
1- Farz/vacib kýlmak için.
Mesela; وأقيموا الصلاة
“Namaz kýlýnýz.”
gibi.
2- Mendub kýlmak için.
Mesela Allah’u Teâla’nýn þu sözü gibi:
فَكَاتِبُوهُمْ إِنْ عَلِمْتُمْ
فِيهِمْ خَيْرًا وَآتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللَّهِ الَّذِي آتَاكُمْ
“Eðer kendilerinde bir hayýr görüyorsanýz hemen onlara mükâtebe
yapýn. Allah’ýn size vermiþ olduðu maldan siz de onlara verin.”
Zira “mükâtebe yapmak” ve “maldan vermek” verilmediðinde cezasý
olmayan verildiðinde sevabý gerekli kýlan oluþundan dolayý
mendubtur.
Terbiye maksatlý sözler de mendubtandýr. Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in Ýbn Abbas’a þu sözü gibi:
كُلْ مِمَّا يَلِيكَ
“Sana yakýn olandan ye!”
3- Ýrþad/doðru yolu göstermek için.
Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi:
وَاسْتَشْهِدُوا شَهِيدَيْنِ مِنْ
رِجَالِكُمْ “Erkeklerinizden iki þahid bulundurun.”
Zira Allah’u Teâla bu sözü ile borçlanmalarda kullarýný þahid
bulundurmalarýna yönlendirmiþtir.
4- Mubah kýlmak için.
Allah’u Teâla’nýn þu sözü gibi: كلوا
واشربوا “Yiyiniz ve içiniz.”
Zira yemek ve içmek mubahtýr. Çünkü onlarla ilgili izin bizim
için konuldu. Onlar vacib olsaydý bizim üzerimize konulurdu.
5- Tehdit yani korkutmak için.
Allah’u Teâla’nýn þu sözü gibi:
اعْمَلُوا مَا شِئْتُمْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
“Dilediðinizi yapýn! Kuþkusuz O, yaptýklarýnýzý görmektedir.”
Açýktýr ki; kast edilen dilediklerinizi yapmaya izin deðildir.
Karinelerin yardýmý ile anlaþýlýyor ki kast edilen korkutmaktýr.
Tehdit uyarýya daha yakýn olur. Ki o korkutarak duyurmaktýr.
Allah’u Teâla’nýn þu sözü gibi:
قُلْ تَمَتَّعُوا فَإِنَّ مَصِيرَكُمْ إِلَى
النَّارِ “De ki; (istediðiniz gibi)
yaþayýn! Dönüþünüz ateþedir.”
Zira قل –“De ki”,
sözü duyurmakla ilgili emirdir.
6- Kullara nimetler vermekle ilgili olarak.
Allah’u Teâla’nýn þu sözü gibi:
كلوا مما رزقكم الله
“Allah’ýn size verdiði rýzktan yiyin.”
Zira, مما رزقكم الله
“Allah’ýn size verdiði rýzýk” sözü nimet vermeye karinedir.
7- Emredilenle ikramda bulunmayla ilgili olarak.
Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi:
ادْخُلُوهَا بِسَلامٍ آمِنِينَ
“Oraya emniyet ve selametle girin.”
بسلام آمنين
“emniyet ve selametle” sözü, ikramda bulunma iradesine
karinedir.
8- Ýstihza etmekle ilgili olur.
Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi:
فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُوا قِرَدَةً
خَاسِئِينَ “Onlara; aþaðýlýk maymunlar olun! dedik.”
Yani, صيروا “olun,
dönüþün” demektir. Çünkü Allah’u Teâla onlara ancak onlarý
aþaðýlayarak, zelil kýlarak hitap etti, yani onlara “maymunlara
dönüþün” dedi. Onlar da istediði gibi oldular.
9- Aciz býrakmakla ilgili olarak.
Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi:
فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ
“Haydi onun benzeri bir süre getirin.”
Böylece onlarý, Kur'an’ýn benzeri bir süre getirmek hakkýnda
itirazda bulunma talebinde aciz býrakmaktadýr
10- Hakaret için.
Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi:
ذُقْ إِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْكَرِيمُ
“Tad bakalým! Hani sen (kendince) üstündün, þerefliydin!”
Zira bu söz hakaret içindir. Bunun karinesi ise;
العزيز الكريم “üstün,
þerefli” vasfý ve makamýn kullanýlarak istihza edilmesidir.
Hakarete bir baþka örnek de Allah’u Teâla’nýn þu sözüdür:
قُلْ كُونُوا حِجَارَةً أَوْ
حَدِيدًا “De ki; ister taþ olun, ister demir.”
Zira bu sözle, onlar ister güçlü/kudretli
olsunlar ister ise zelil/zayýf olsunlar onlarý dikkate
almanýn önemsizliði kast edilmiþtir, onlarýn taþ ya da demire
dönüþmeleri kast edilmemiþtir.
11- Tesviye/tartýþmayý giderme için.
Allah’u Teâla’nýn þu sözü gibi:
اصْلَوْهَا فَاصْبِرُوا أَوْ لا تَصْبِرُوا
سَوَاءٌ عَلَيْكُمْ “Girin oraya, sabredin veya
sabretmeyin, artýk sizin için birdir/fark etmez.”
Yani faydasýzlýkta sabrýn varlýðý ve yokluðu fark etmiyor.
12- Dua için.
Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi:
رَبَّنَا وَآتِنَا مَا وَعَدْتَنَا عَلَى
رُسُلِكَ “Rabbimiz! Bize Rasuller vasýtasý ile
vaadettiklerini de ikram et.”
13- Temenni için.
Þairin þu sözünde olduðu gibi:
ألا ايها الليل الطويل ألا انجل
“Ey uzun gece, bit artýk.” Zira bu; gecenin bitip, sabahýn
görünmesi temennisi ile duygulanmaktadýr.
14- Ýhtikar/küçümsemek için.
Allah’u Teâla’nýn, Musa’nýn sihirbazlara ne dediðini hikaye
ederken söylediði gibi: القوا
ما أنتم ملقون “Ne atacaksanýz atýn!”
Musa bu sözü onlara, onlarýn sihirlerini mucizenin
karþýsýnda küçümseyerek söyledi.
15- Tekvin/yaratmakla ilgili olarak.
Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi:
كن فيكون “Ol, der,
oluverir.”
Burada kast olunan hitabýn hakikati ve icat deðil, bilakis
Allah’u Teâla’nýn oluþturmaktaki süratine ve oluþturmanýn
kendisine kinayedir. Tekvin ile boyun eðdirme arasýndaki fark
þudur: Tekvinde kast edilen olmayan bir þeyin olmasýdýr. Boyun
eðdirmekten kast edilen ise bir suretten ya da þekilden
baþkasýna intikal ederek dönüþümüdür.
16- Haber için olur. yani sîganýn haber manasý ile
geçmesidir.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözü
gibi: إِذَا لَمْ تَسْتَحِ
فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ
“Utanmadýðýnda
dilediðini yap!”
Burada sîga emir sîgasý olarak gelmiþtir. Fakat
ondan kast edilen talep deðil haberdir. Bunun aksi ise, haberin
talep manasý ile geçmesidir.
Allah’u Teâla’nýn þu sözünde olduðu gibi:
وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ أَوْلادَهُنَّ
حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ “Anneler, çocuklarýný tam
iki yýl emzirirler.”
Bu sarih olmayan emirde geçmiþti.
Bu nâsslarda emir sîgasýnýn ifade ettiði bu manalar, emir
sîgasýnýn birkaç manada kullanýldýðýna delâlet edilen
hususlardandýr. Þimdi þu soru gelmektedir: “Emir sîgasý, bu
manalarýn hepsine dil bakýmýndan aralarýndaki ortaklýða göre mi
delâlet etmektedir –ki o, birkaç manaya delâlet eden ve kast
edilen mananýn bir karine ile anlaþýldýðý müþterek lafýzdýr-
yoksa, onlardan birisine hakikat olarak diðerlerine mecaz olarak
mý delâlet etmektedir?”
Buna cevap þöyledir: Emir sîgasý, dil bakýmýndan
talebe delâlet etmesi için konulmuþtur. Vaciblik, mendubluk,
mubahlýk, aciz býrakma v.b. zikredilen diðer manalar için
konulmamýþtýr. Bilakis, sadece talep için konulmuþtur, baþkasý
için deðil. Emir sîgasýnýn zikredilen manalardan her manaya
delâlet etmesine gelince; o, taleple kast edileni açýklayan bir
karine ile birlikte talebe delâlet eder. Yani bu cümlelerin
hepsindeki sîgada delaletin aslý, dilin konulmasý bakýmýndan o
sîganýn sadece talep için olmasýdýr, baþka deðil.
Ancak “talep” lafzý geneldir, her talebi kapsar. Dolayýsýyla
karine gelip emir sîgasý ile kast edilen talebin çeþidini
açýklamýþtýr. Böylece bu cümlelerin hepsinde emir sîgasý talebe
delâlet etmiþtir. Yani emir sîgasýnýn dilde kendisi için
konulduðu manasýna delâlet etmiþtir. Taleple birlikte, cümlede
taleple kast olunana delâlet eden bir karine de gelmiþtir. Yani
talebin çeþidinin, kesin bir talep mi, yoksa aciz býrakmak için
mi, yoksa hakaret için bir talep mi olduðuna delâlet eden bir
karine de gelmiþtir.
Buna binaen; zikredilen manalar, taleple kast edilen manalar
yani talebin çeþitleri olmaktadýrlar, emir sîgasýnýn manalarý
deðil. Zira emir sîgasý, dilin konuluþu bakýmýndan talep için
geldi, ona talebe kast edilene delâlet eden bir karine
birleþtirildi. Böylece emir sîgasýnýn karine ile toplamý; farz
oluþa, mendub oluþa, mubah oluþa, aciz býrakmaya, hakaret etmeye
v.b. delâlet eden oldu. Sîga bir karine olmaksýzýn tek baþýna
sadece talebe delâlet eder, baþka deðil. Sîga bir karine
olmaksýzýn talepten baþka bir þeye kesinlikle delâlet etmez.
● Þöyle denilmez: “Emir sîgasý, vacib/farz oluþ hakkýnda
hakikattir, diðerlerinde ise mecazdýr.”
Böyle denilmez. Çünkü “hakikat” konuþma ýstýlahýnda kendisi için
konulan hususta kullanýlan lafýzdýr. “Mecaz” ise, asýl olan
manayý irade etmeye engel olan bir karineden dolayý, kendisi
için konulan husustan baþkasýnda kullanýlan lafýzdýr. Burada
“konuþma ýstýlahý” Arapça dilidir. Emir sîgasý ise dilde
vaciblik için konulmamýþtýr, sadece talep için konulmuþtur,
baþka deðil. O halde emir sîgasý, dil bakýmýndan vacib/farz oluþ
hakkýnda hakikat deðildir.
Ayný þekilde emir sîgasý, mendub oluþ, mubah oluþ, aciz býrakma,
hakaret etme ve yukarýda geçen cümlelerde zikredilen manalardan
herhangi bir mana hakkýnda da hakikat deðildir. Çünkü emir
sîgasý dil bakýmýndan bu manalardan herhangi birisi için
konulmadý, dolayýsýyla onun hakkýnda hakikat olmaz.
Ayný þekilde emir sîgasý; “hamamda bir aslan gördüm” sözünde
olduðu gibi, mubah hakkýnda mecaz deðildir. Çünkü emir sîgasý
aslî manayý irade etmeye, kast etmeye engel olan bir karineden
dolayý, kendisi için konulandan baþkasýnda kullanýlmadý. Bilakis
yukarýda geçen cümlelerin hepsinde, dil bakýmýndan kendisi için
konulan hususta –ki o taleptir- kullanýldý. Zira mendub oluþ ve
mubah oluþ, vacib/farz oluþ gibi bir talepdir. Emir sîgasýnýn
bunlarýn hepsinde kullanýlmasý, vacib oluþta kullanýlmasý
gibidir, aralarýnda herhangi bir fark yoktur.
Emir sîgasý, diðer manalar hakkýnda kullanýlmadý, ancak talebin
yanýnda diðer manalara delâlet eden bir karine geldi. Diðer
manalar, tek baþýna emir sîgasýna ait deðil, bilakis emir sîgasý
ile karinelerin toplamýna aittir. Þöyle ki:
كلوا مما رزقكم الله
“Allah’ýn size verdiði rýzýktan yiyin”
Allah’u Teâla’nýn bu sözü, nimet verme manasýný ifade eder. Bu
mana, كلوا “yiyin!”
emir sîgasýndan alýnmadý. مما
رزقكم الله “Allah’ýn size verdiði rýzýktan”
cümlesinden de alýnmadý. Fakat
كلوا “yiyin!” kelimesi ile
مما رزقكم الله “Allah’ýn
size verdiði rýzýktan” kelimesinin birleþiminden alýndý. Zira
Allah’u Teâla’nýn; مما رزقكم
الله “Allah’ýn size verdiði rýzýktan” sözü, kast
edilenin onlara yemeyi emretmek deðil de onlarý rýzýklandýrdýðý
ile nimetlendirmesi olduðuna delâlet eden bir karinedir.
ادْخُلُوهَا بِسَلامٍ آمِنِينَ
“Oraya emniyet ve selametle girin.”
Allah’u Teâla’nýn bu sözü, ikram manasýný ifade eder. Bu
söz, bu manayý ancak ادخلوها
“oraya girin” yani Cennete, sözünün yanýna
بسلام آمنين “emniyetle
ve selametle” sözünün getirilmiþ olmasý karinesi ile ifade etti.
Diðer manalarda iþte böyledir. Zira onlar, emir sîgasýna ait
deðil, fakat sîga ve karinenin birlikteliðine aittir. Bu bir
yöndendir. Baþka bir yönden ise; Burada karine aslî mana olan,
“talebin” kast edilmesine mani olan deðildir. “Hamamda aslan
gördüm” cümlesindeki “hamamda” sözü gibi bir karine deðildir.
Buradaki karine talebin çeþidini açýklayandýr, yani talepten
kast edileni açýklayandýr. Bunun için emir sîgasý mecaz olmaz.
Çünkü mecaz; içerisinde, aslî mananýn kast edilmesini engelleyen
bir karine olan demektir. “Mescidde bir deniz gördüm” sözünde
olduðu gibi. Buna binaen emir sîgasý, o manalarda mecaz olmaz.
● Ayný þekilde emir sîgasý, o manalarýn hepsi arasýnda bir
müþterek lafýz da deðildir. Çünkü “müþterek” iki veya daha fazla
manadan her birisi için konulmuþ lafýzdýr. Cariye, göz, para
için konulan “ayn” lafzý gibi. Emir sîgasý ise, dil bakýmýndan
bu manalardan her birisi için konulmadý, hatta onlardan birisi
için dahi konulmadý. O sadece talep için konuldu. Bu manalar
ise, talebin çeþidi için açýklayýcýdýrlar. Yani Allah’u
Teâla’nýn þu; فَأْتُوا
بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ “Haydi onun benzeri bir sûre
getirin.”
Sözündeki emri, aciz býrakmak için bir talep olduðunun
açýklayýcýsýdýr. Allah’u Teâla’nýn þu;
ذُقْ إِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ
الْكَرِيمُ “Tad bakalým! Hani sen (kendince) üstündün,
þerefliydin!”
Sözündeki emrin hakaret etmek için bir talep olduðunun
açýklayýcýsýdýr, v.b. Bunun için emir sîgasý müþterek lafýz
deðildir.
● Þöyle de denilmez: “Emir sîgasý, Þeriata göre yani Þeriatýn
konuluþu bakýmýndan vacib/farz oluþ hakkýnda hakikattir ve
diðerlerinde mecazdýr.”
Böyle denilmez. Çünkü Þeriat koyucu, emir sîgasý için belirli
bir mana koymadý. إفعل
–lafzý için ve onun yerine geçen
هات
–“Gel”, gibi fiil ismine
لينفق –“Ýnfak etsin”,
gibi baþýna emir ل –Lâm’ý
gelen muzâri fiile belirli bir mana koymadý. Bilakis Þeriat
koyucu emir sîgasýný dilin konuluþ tarzý üzerine kullandý. Þer’î
nâsslarýn tümünde emir sîgasýndan kast edilen lügavi manadýr,
onun herhangi bir Þer’î manasý yoktur.
Farz, vacib, mendub, mubah lafýzlarýna gelince, onlar Allah’ýn
emirlerinin çeþidine ait Þer’î ýstýlahlardýr, emir sîgasýna ait
deðil. Yani Allah’ýn emri vacib olur, mendub olur, mubah olur.
Zira emri kesinleþmiþ olur, kesinleþmemiþ olur ve emrinde
serbestlik olur. Bunlarýn hepsi de Allah’ýn emirleridir.
Allah’ýn emri, fiilin yapýlmasýný talep etmesidir. O emir, ister
fiilin yapýlmasý ile ilgili kesin olsun, ister kesin olmasýn,
ister ise serbestlik olsun fark etmez. Biz bu emri nâsslardan
anlarýz. Bu anlayýþýmýz bazen emrin sîgasýyla
olur, bazen emrin sîgasýndan baþkasý ile olur.
Istýlahlar, Allah’ýn emirlerinin çeþitleri içindirler, emrin
sîgasý için deðil. Emir sîgasýna gelince; onu Arapça dili, talep
için koyduðu sîgadýr. Bu sîga
إفعل –kalýbý ve onun yerini alan isim fiili ve baþýna
emir ل –Lâm’ý gelen
ليفعل –kalýbýnda olan
muzari fiilidir. Bu sîga, için Þeriat koyucu bir Þer’î mana
koymadý, bilakis onu lügavi manasý üzere terk etti.
Kast olunan, bu sîganýn Allah’ýn ve Rasulullah’ýn kelamýnda neye
delâlet ettiðinin anlaþýlmasýdýr. Bu sîganýn anlaþýlmasý kast
edilince; onun, dilin delaletine göre lügavi olarak anlaþýlmasý
gerekir. Lügat manasý o sîgadan kast edilen olur. Lügat
manasýndan bu nâsstaki Allah’ýn emri anlaþýlýr. Buna binaen emir
sîgasý, nâsslardan herhangi bir nâssta geçtiðinde manasý “talep”
olmaktadýr. Çünkü emir sîgasý dil bakýmýndan o mana için
konulmuþtur. Bu talepten kast edilenin anlaþýlmasý için onu
açýklayan yani bu talepten kast edileni açýklayan bir karine
olmasý kaçýnýlmazdýr.
Bazý insanlara “emir, vacib kýlmak içindir” dedirttiren þüpheye
gelince; o, onlarýn emir ile emir sîgasýný ayýrt
etmeyiþlerinden, Þeriatla sýnýrlý olma/Þeriata baðlý olma talebi
ile emir sîgasýný ayýrt etmeyiþlerinden kaynaklanýyor. Onun için
hataya düþtüler.
Allah’ýn emri ile emir sîgasýnýn ayýrt edilmemesine gelince;
onlar emir sîgasýnýn, vacib/farz kýlmak hakkýnda hakikat
olduðuna dair on yönden delil getirdiler:
1-Allah’u Teâla, Ýblis’i emrine muhalefet etmesi üzerine
zemmetti. Allah, اسجدوا
“secde edin” diye emretmiþti. Ýblis bu emre uymayýnca ona
þöyle dedi: مَا مَنَعَكَ أَلا
تَسْجُدَ إِذْ أَمَرْتُكَ “Ben sana emretmiþken seni
secde etmekten alýkoyan nedir?”
Buradaki soru emredilenin terk edilmesi üzerine azarlama ve
zemmetme içindir. Böylece emir, vacib/farz kýlmak için olur.
2-Allah’u Teâla’nýn þu sözü;
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ ارْكَعُوا
لا يَرْكَعُونَ “Onlar kendilerine; Allah’ýn huzurunda
eðilin! denildiði vakit eðilmezler”
Bu sözüyle Allah, onlarý muhalif olmalarý yani emri terk
etmeleri nedeniyle zemmetti. Bu ise, emrin vacib/farz kýlmak
için olduðuna dair delildir.
3-Allah’u Teâla’nýn þu sözü;
فَلْيَحْذَرْ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ
أَمْرِهِ أَنْ تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ
أَلِيمٌ “Bu sebeple onun emrine aykýrý
davrananlar, baþlarýna bir bela gelmesinden veya kendilerine çok
elim bir azap isabet etmesinden sakýnsýnlar.”
Burada emre muhalefeti zemmetti. Bu da emrin vacib/farz kýlma
için olduðunu te’kid etmektir.
4-Allah’u Teâla’nýn þu sözleri;
أَفَعَصَيْتَ أَمْرِي “Emrime
asi mi oldun?”
لا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا
أَمَرَهُمْ “Kendilerine emredilen husustan Allah’a asi
olmazlar.”
وَلا أَعْصِي لَكَ أَمْرًا
“Senin emrine asi olmam.”
Allah’ýn emrine muhalif olmayý “isyan” olarak vasfetmiþtir. Bu
kelime ise, zem ismidir. Bu, vacib/farz olmayan hususlarda
olmaz. Zira bu ayetlerde emri terk eden asi olarak
isimlendirilmiþtir. Asi de Allah’u Teâla’nýn þu sözünden dolayý
ateþe müstahak olmuþtur:
وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ
خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا “Artýk kim Allah ve
Rasulü’ne isyan ederse, bilsin ki ona içinde ebedi kalacaðý
cehennem ateþi vardýr.”
Bu söz de, emrin vacib/farz oluþ için olduðuna delâlet eder.
5-Allah’u Teâla’nýn þu sözü:
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلا مُؤْمِنَةٍ إِذَا
قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمْ
الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ “Allah ve Rasulü
bir iþe hüküm verdiðinde mü’min bir erkek ve kadýna o iþi kendi
isteklerine göre seçme hakký yoktur.”
قض
“hüküm vermesi” sözünden kast edilen zorunlu kýlmasýdýr.
أمرا “bir iþ”
sözünden kast edilen ise emredilendir. Emredilenlerden seçeneðin
olmadýðý husus, vacib olmasýdýr. Böylece Allah’ýn bu sözü, emrin
vacib/farz kýlmak için olduðuna delâlet eder. Zira Allah,
emrettiði hususta bir seçeneðin, serbestinin olmadýðýný
açýklamýþtýr. Mendublukta serbestlik
ve seçenek vardýr, mubah da ayný þekildedir. Bu da, emrin
vacib/farz kýlmaya delâlet ettiðine iþaret
etmektedir. Çünkü Allah, nebisinden gelen bir emirde
serbestliði, seçeneði iptal etmiþtir.
6-Allah’u Teâla þöyle dedi: أَطِيعُوا
اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ “Allah’a itaat
edin ve Rasulü’ne itaat edin.”
Sonra da þu tehditte bulunuyor:
تَوَلَّوا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا
حُمِّلَ وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْ
فَإِنْ “Eðer yüz
çevirirseniz þunu bilin ki, Rasul’ün sorumluluðu kendisine
yüklenen, sizin sorumluluðunuz da size yüklenendir.”
Muhalif olmaya tehdit, vacib/farz oluþ delilidir.
7-Berire hadisi. “O, hoþlanmadýðý bir köle ile evli iken
azad oldu. Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem ona,
kocasý Muðisi kast ederek,
رجعتيه
لو
“Ona geri dönseydin.” dediðinde, Berire Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e þöyle sordu: “Bana emrediyor
musun, ya Rasulullah?” Bunun üzerine Nebi þöyle dedi:
لا، إنما أنا أشفع
“Hayýr, ben sadece aracýlýk ediyorum.”
Görüldüðü gibi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
emri ile aracýlýðýný birbirinden ayýrt etti. Böylece sabit oldu
ki; Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
aracýlýðý, hakkýnda aracýlýk yaptýðý hususu yapmayý, bir kiþiye
vacib kýlmamaktadýr. Emri ise böyle deðildir, onda sadece farz
oluþ vardýr. Berire, Rasulullah’ýn sözü emir olsaydý, vacib
olurdu diye anladý. Rasul de onun bu anlayýþýný tasdik etti.
8-Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
þu sözü: لَوْلا أَنْ أَشُقَّ
عَلَى أُمَّتِي لامَرْتُهُمْ بِالسِّوَاكِ عِنْدَ كُلِّ صَلاةٍ
“Ümmetime çok sýkýntý vermeseydi, onlara her namaz öncesi
misvak kullanmayý emrederdim.”
Bu vacib/farz kýlmanýn delilidir. Aksi halde emir
mendubluk için olsaydý, misvak bu emirden dolayý farz deðil
mendub olurdu.
9-“Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem,
insanlara hitap edip þöyle dedi:
إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ قَدْ
فَرَضَ عَلَيْكُمُ الْحَجَّ فَقَالَ رَجُلٌ فِي كُلِّ عَامٍ
فَسَكَتَ عَنْهُ حَتَّى أَعَادَهُ ثَلاثًا فَقَالَ لَوْ قُلْتُ
نَعَمْ لَوَجَبَتْ وَلَوْ وَجَبَتْ مَا قُمْتُمْ بِهَا ذَرُونِي
مَا تَرَكْتُكُمْ فَإِنَّمَا هَلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ
بِكَثْرَةِ سُؤَالِهِمْ وَاخْتِلافِهِمْ عَلَى أَنْبِيَائِهِمْ
فَإِذَا أَمَرْتُكُمْ بِالشَّيْءِ فَخُذُوا بِهِ مَا اسْتَطَعْتُمْ
وَإِذَا نَهَيْتُكُمْ عَنْ شَيْءٍ فَاجْتَنِبُوهُ
“Allah size haccý farz kýldý”. Bunun üzerine bir
adam kalkýp, her sene mi? diye sordu. Onun bu sorusuna Rasul
cevap vermeden sustu. Adam üçüncü defa sorusunu tekrarlayýnca
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle dedi:
Evet, deseydim farz olurdu ve onu yerine getiremezdiniz.
Beni sizi serbest býraktýðým hususlarda rahat býrakýnýz. Zira
sizden önceki topluluklardan nebilerine çok soru sorup yerine
getirmeyenler helak oldular. O halde size bir þey emrettiðimde,
ondan gücünüz yettiðini alýn. Sizi bir þeyden nehyettiðimde ise
ondan kaçýnýn.”
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem bu
hadiste, emrettiði bir hususun –güç yetirilmese dahi- vacib
olduðunu, belirsizlik olmaksýzýn açýkça beyan etmiþtir. Bu
Allah’u Teâla’nýn þu sözünün manasýdýr:
وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لاعْنَتَكُمْ
“Eðer Allah dileseydi sizi de zahmet ve meþakkate sokardý.”
Fakat Allah’u Teâla bize merhamet ederek sýkýntýyý kaldýrdý.
Zira Nebisinin SallAllah’u Aleyhi VeSSellem lisaný
ile yukarýda geçen hususu emretti. Yani Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in emrettiði hususu gücün
yettiði kadar yapmak vacibtir ve nehyettiði husustan da kaçýnmak
vacibtir.
10-Kesin bir nâss ve icmâ olmadýkça bütün emirler tehdit
ile beraber hâsýl olmuþtur. Nitekim biz Nebi SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in bir sözüne dayanarak diyoruz ki,
hakkýnda tehdit olmayan þey vacib deðildir. Allah’u Teâla’nýn
kelamýndan bir þey ancak baþka bir vahiyle düþer.
Ebu Hureyre’den Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
’in þöyle dediði rivayet edildi:
كُلُّ أُمَّتِي يَدْخُلُونَ
الْجَنَّةَ إِلا مَنْ أَبَى قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَنْ
يَأْبَى قَالَ مَنْ أَطَاعَنِي دَخَلَ الْجَنَّةَ وَمَنْ عَصَانِي
فَقَدْ أَبَى “Ümmetimden herkes cennete girer,
reddeden hariç. Dediler ki; Reddeden kim, ey
Allah’ýn Rasulü? Dedi ki; Bana itaat eden cennete girer, bana
isyan eden reddetmiþ olur.”
“Ma’siyet”/isyan etmek; emrolunanýn, emredenin emrini yapmayý
terk etmesidir. Allah ve Rasulü’nün emrettiðini terk etmeyi
mümkün gören kimse, Allah’a ve Rasulü’ne isyan etmiþtir. Allah’a
isyan eden kimse ise uzak bir sapýklýk ile sapýtmýþtýr. Allah ve
Rasulü, bir hususta emrederek “yap” diyorken; emredilen,
kimsenin, “ben yapmayý istemedikçe yapmam”, “bana emrettiðini
terk etmem bana mubahtýr”, demesinden daha büyük isyan yoktur.
Bir kimse bundan baþka bir isyan tanýmaz. Dolayýsýyla bu,
emrin vacib/farz olmasý için olduðuna delâlet eder.
Ýþte bütün bu deliller, emrin
vacib/farz oluþu için olduðu
hususunda açýktýrlar. Dolayýsýyla emir, vacib oluþta hakikat,
baþkalarýnda mecaz olur.
Buna cevap þöyledir: Bu deliller, emre itaat ve isyan hususuyla
alakalýdýrlar, emir sîgasýyla alakalý deðil. Allah’ýn emrine
itaat vacibtir/farzdýr ve isyan haramdýr. Emre itaat, ona isyan
etmemeksizin olur. Zira Allah bir þey emrettiðinde ona isyan
etmek haramdýr ve ona itaat etmek vacibtir.
Fakat emre itaat, emrettiði hususa göre olur. Zira kesin
bir þekilde emrettiðinde, emrettiði hususa göre ona itaat vacib
olur, o fiili yapmak da vacib olur, fiili yapmazsa asi olur. Bu
farz ve vacibtir.
Kesin olmayan bir þekilde emrettiðinde, emrettiði hususa göre
ona itaat vacib olur. Zira fiili yaparsa ona sevap vardýr. Emri
iyi karþýlar fakat emredilen fiili yapmazsa ona bir þey yoktur,
günah da yoktur, asi de olmaz. Bu ise mendubtur. Zira mendubu
yapmamak Allah’a isyan deðildir. Onun emrine karþý gelmek
deðildir. Böylece ona itaat, o emre karþý baþkaldýrmak
olmaksýzýn emri iyi karþýlamak þeklinde vacib olur, fiili yapmak
deðil. Zira o emri iyi karþýlamak bu yönde olur; emredilen fiili
yapmak kesin olmaz. Yaparsa sevap vardýr, yapmazsa bir þey
kazanmaz, günaha da girmez. O fiili yapmamak, Allah’ýn emrine
muhalefet olmaz.
Nitekim Allah’u Teâla þöyle buyurdu: إِنَّ
اللَّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ
“Muhakkak ki Allah, adaleti, ihsaný/iyiliði emreder.”
Böylece Allah, adaleti emretti ve ihsaný emretti. Ancak adaletle
ilgili emir vacib oluþ içindir, ihsan ile ilgili emir ise,
mendub oluþ içindir. Onun yapýlmamasý masiyet
sayýlmaz. Onu yapmayan kimseye bir þey yoktur. Bu durumda
onu yapmamak, emre karþý gelmek ve emri terk etmek sayýlmaz.
Ayný þekilde Allah ve Rasulü, yapýp yapmamakta serbestliði
emredince, bu emre emredildiði biçimde yani fiili yapýp yapmamak
arasýnda serbest olma yönünde, itaat etmek vacib olur, emre
itaat edip etmeme yönünde deðil. Fiili yaparsa o, onun hakkýdýr,
yapmazsa o da onun hakkýdýr. Bu iki halde de o, emre itaat
edendir. Dolayýsýyla burada emre itaat, fiili ister yapsýn ister
ise yapmasýn, emri iyi karþýlamaktýr. Onu yaparsa, ona bir þey
yoktur, yapmazsa da bir þey yoktur. Yapmazsa emre karþý gelmiþ
sayýlmaz. Çünkü emir öyle gelmiþtir.
Buna binaen, emre itaat ve isyan, emredilen fiilin yapýlmasýna
ya da yapýlmamasýna delâlet etmez. Emre itaat ancak; emre iyi
karþýlamaya ve fiilin yapýlmasýnýn gerekliliði ve gereksizliði
veya serbestliði bakýmýndan emredildiði yönde ona itaat etmeye
delâlet eder.
Bu, emir sîgasýný inceleme yeri deðildir ve emir sîgasýna
belirli bir delâlet de vermez. Onun bahsedilmesi ancak itaat ve
masiyet hakkýnda olur. Emir sîgasýna gelince; onun incelenmesi,
Arap dilinin delâlet edileni konusuna girer.
Buna binaen, yukarýda geçen on delil, emrin lafzýný ve emir
sîgasýný belirlemek bakýmýndan ileri sürülen deðildirler ve
reddolunurlar. Çünkü o delillerin mevzusu itaat ve masiyettir,
emir sîgasý deðil. Onlarda geçen hususlara gelince; onlardan,
emir lafzýnýn geçmesine ilave olarak geçen emrin vacib olmaya
delâlet etmediði hadisler üç tanedir. Birincisi; Berire
hadisidir, Ýkincisi; Misvak hadisidir, Üçüncüsü; Hacc hadisidir.
1-Berire hadisine gelince; onda bu hususla ilgili delil
yoktur. Zira Berire, ancak itaatinden dolayý sevap isteyerek
emir hakkýnda sordu. Sevap ise hem vacible olur hem de mendubla
olur. Zira onun; “Bana emrediyor musun?” sözü, onun emrin vacib
için olduðunu anladýðýna delâlet etmez. Rasul’ün ona, emir ile
aracý olmayý bir birinden ayýrmýþ olmasý da; ona aracý olmanýn
itaatin vacib olduðu husustan olmadýðýný anlatmak içindir, ona
yapýlmasýnýn vacib olduðu husustan olmadýðýný anlatmak için
deðil. Ancak Berire’nin Rasul’ün,
لو راجعته “Ona
dönseydin” sözünden emir ifade eden bir talep olduðunu anlamasý,
emrin vacib oluþ için olduðuna dair bir delil olmasý doðru
olmaz. Çünkü o; sadece bir insana ait anlayýþtýr, doðru olabilir
ve yanlýþ olabilir. Dolayýsýyla Berire’nin bu anlayýþý, talebin
farz oluþ ifade ettiðine dair bir delil olmaz. Ayrýca Rasul,
onun bu anlayýþýnýn yanlýþ olduðunu, emir kast etmediðini sadece
aracý olmayý kast ettiðini belirterek açýklamýþtýr.
2-Misvak hadisine gelince; Onda emirden kast edilenin
vacib kýlma emri olduðuna delâlet eden bir husus vardýr. Bunun
delili, emir lafzý ile meþakkatin birlikte telaffuz edilmiþ
olmasýdýr. Meþakkat ancak zorunlu oluþundan dolayý vacibin
yapýlmasýnda olur. Mendub öyle deðildir. Çünkü o, yapýp
yapmamakta serbest olma konumundadýr. Bütün bunlardan dolayý,
emir ile emir sîgasý arasýndaki farkýn açýða çýkmasý ile
birlikte, o þüphe de düþmektedir.
3-Hacc hadisine gelince; Onda “evet deseydim farz olurdu”
sözünün, emirlerinin vacib/farz oluþ için olduðuna dair bir
delil olmasý için deðildir. Bilakis o, Allah’u Teâla’nýn;
وَلِلَّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ
الْبَيْتِ “O evi haccetmesi, Allah’ýn insanlar
üzerindeki bir hakkýdýr”
sözüne bir açýklama olmasý içindir. Dolayýsýyla
vacib için olmayý gerektirir. Zira beyan, açýklanana tabidir.
Þeriatla kayýtlý olmanýn taleb edilmesi ile emir sîgasý arasýnda
farkýn olmamasý hususunda þu ayeti delil getiriyorlar:
فَلا وَرَبِّكَ لا يُؤْمِنُونَ
حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لا يَجِدُوا
فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
“Hayýr, Rabbine yemin olsun ki, aralarýnda çýkan bir ihtilafta
seni hakem kýlmadýkça ve senin verdiðin hükme içlerinde bir
sýkýntý duymaksýzýn tam bir teslimiyetle teslim olmadýkça iman
etmiþ olmazlar.”
Ayette geçen قضيت
–sözü, امرت
“emrettiðin” demektir. Emir, vacib/farz oluþ için olmasaydý öyle
olmazdý.
Buna cevap þöyledir: قضيت
–sözünün anlamý; أمرت
“emrettiðin” deðil, حكمت
“hükmettiðin” demektir. Yani “vacib, mendub, haram, mekruh,
batýl kýlmak gibi hükümlerden birisi ile hükmettiðinde”
demektir. Bu sözde, Nebinin hükmettiði her hususun vacib
olduðuna dair bir delâlet eden yoktur.
Bazý nâsslar vardýr ki; onlar hakkýnda, emrin vacibliðine
delâlet ettikleri þüphesine düþülmüþtür. Bu nâsslardan birisi þu
rivayettir:
“Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem Ebu Said b.
el-Muallâ’yý, o namaz kýlarken çaðýrdý. O namazda olduðu için
cevap vermedi. Bunun üzerine Nebi ona þöyle dedi:
مَا
مَنَعَكَ أَنْ تُجِيبَنِي حين دعوتك أما سمعت الله يقول: ( يَا
أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ
إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ )
“Davet ettiðimde seni bana cevap vermekten
alýkoyan nedir? Allah’ýn þöyle dediðini iþitmedin mi? “Ey iman
edenler! Allah ve Rasulü sizi size hayat verene çaðýrýnca onlara
icabet edin”.”
Böylece onu, emrine icabet etmemesinden dolayý azarladý ve
zemmetti. Bu da emrin vacib oluþ için olduðuna delâlet eder.
Bu hususta bir baþka örnek de Müslim’in, Ebu Zübeyr
el-Mekki’den rivayet ettiði þu hadistir:
“Ebu Tufeyl Âmir b. Vâsile Ebu Zübeyre, Muaz b. Cebel’in
þöyle dediðini haber verdi: Rasulullah SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem ile beraber Tebük Gazvesine çýktýk... Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle dedi:
إِنَّكُمْ سَتَأْتُونَ غَدًا إِنْ
شَاءَ اللَّهُ عَيْنَ تَبُوكَ وَإِنَّكُمْ لَنْ تَأْتُوهَا حَتَّى
يُضْحِيَ النَّهَارُ فَمَنْ جَاءَهَا مِنْكُمْ فَلا يَمَسَّ مِنْ
مَائِهَا شَيْئًا حَتَّى آتِيَ
“Siz yarýn inþaallah Tebük membasýna varacaksýnýz.
Siz oraya ancak gün doðduðunda varacaksýnýz. Sizden kim oraya
varýrsa, ben gelesiye kadar onun suyuna dokunmasýn. Dedi ki;
Biz oraya vardýk. Oraya bizden önce iki adam varmýþtý. Membadan
çýkan su, ayakkabý baðý gibi inceydi. Yani çok az akýyordu. Dedi
ki; Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem o iki
adama; هل مسـستما من مائها شيئا
“Onun suyuna hiç dokundunuz mu?” diye sordu. Onlar da
“evet” dediler. Bunun üzerine Nebi SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem onlara “Maþaallah” diyerek aðýr söz
söyledi.”
Böylece o iki adam, geçen bir tehdit olmaksýzýn suya dokunma
hakkýndaki yasaða muhalefet etmelerinden dolayý Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den aðýr söz iþitmeye
müstahak oldular. Dolayýsýyla bir nâssla tahsis edilmedikçe,
onun her emrinin vacib üzere olduðu sabit olmuþtur. Onlar bir
vacibi terk etmiþ olmasalardý Nebi SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’in aðýr sözüne müstahak olmazlardý.
Buna cevap þöyledir: Bu iki hadis, emrin vacib oluþ için
olduðuna delâlet etmemektedir. Þöyle ki:
Birinci hadiste; emri yapmanýn vacib olduðuna delâlet eden bir
karine var. O ise, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
kendisini çaðýrdýðýnda, Ebu Said’in namazda olmasýdýr. Rasul de
onu çaðýrýrken onun namazda olduðunu biliyordu. Buna raðmen
namazý terk ederek kendisine cevap vermesi için onu çaðýrdý. Bu,
o emrin vacib oluþ için olduðuna delâlet etmektedir.
Ayrýca Allah’u Teâla’nýn þu sözü;
اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ
إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ “Allah ve Rasulü sizi
size hayat verene çaðýrýnca ona icabet edin.”
Bu söz ancak, davetine icabetle Allah ve Rasulü’nü tazim ederek
davete cevap vermenin vacib oluþuna hamledilir. Bu, nefislerde
tahammülü gerekli kýlan davetine icabet etmekten yüz çevirerek,
Allah’ýn emrini küçümsemeyi ve aþaðýlamayý nefyeden olarak
vacibe hamledilir. Zira Allah’ýn emrini küçümseme ve aþaðýlama
risalet göndermedeki kast edileni çiðnemeye götürür. Bu emri, bu
karineden dolayý vacibe yüklemekten kaçýnýlmaz. Böylece hadis,
bir karineden dolayý vacib oluþu ifade eder, sadece emirden
dolayý deðil. Rasul’ün onu azarlamasý, fiili yapmadýðýndan
dolayý deðildir. Fakat azarlamasý, kesin olarak emrettiði fiili
yapmadýðýndan dolayýdýr. Buna þu delâlet etmektedir: Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, emrettiðini yapmanýn
vacib olmadýðýný beyan ederek bir takým emirler emretmiþtir.
Bunlara örnek olarak Ebu Davud’da þöyle geçmektedir: “Ýbn
Mesud, Cuma günü mescide gittiðinde Nebi SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem insanlara hitap ediyordu. O Rasul’ün,
أجلسوا “oturun”
dediðini iþitti. Bunun üzerine Ýbn Mesud, mescidin kapýsýnda
oturdu. Onu Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem gördü
ve ona, تعال يا عبد الله
“Buraya gel, ey Abdullah” dedi.” Bu, Rasul’ün
her emrettiðini yapmanýn vacib olmadýðýna delâlet eder, emrin
vacib oluþ için olmadýðýna delâlet eder.
Bir baþka örnek de þu rivayettir: “Abdullah b. Revaha yolda
iken, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
اجلسوا “oturun”
dediðini iþitti ve yola oturdu. O yolda otururken Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem onun yanýndan geçip
ona; ما شأنك “neyin
var?” diye sordu. O da; sizi “oturun” derken iþittim, dedi.
Bunun üzerine Rasul, زادك الله
طاعة “Allah, taatýný artýrsýn” dedi.”
Bu rivayette görüldüðü gibi, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem onun oturmasýný garip karþýladý. Bu da Rasul’ün
o emrinin kesin olmadýðýna delâlet eder.
Ýkinci hadise gelince; o, iki adamla ilgili hadis idi. Onda
muhalif olmanýn günah olduðuna delâlet eden bir karine vardýr. O
karine, suyun Tebük membaýnda az olmasýdýr. Buna hadisin þu
lafzý delâlet etmektedir: “Memba, ayakkabý baðý gibidir.” Yani
çok incedir ve þu lafýz; “Az az akýyordu.” Bu delâlet ediyor ki;
Rasul’ün emri kesin bir emirdi. Dolayýsýyla o iki adam, o emre
muhalif olmalarýndan dolayý aðýr söz iþitmeyi hak ettiler.
Ayrýca su içmek mubahtýr. Rasul’ün o membadan o vakit su içmeyi
yasaklamasýnýn anlamý, bir mubahýn yasaklanmasýdýr. Bu ise,
mubahý yasakladýðýndan dolayý talebin kesin talep olduðuna dair
bir karinedir. Ancak bu hadis bir emir deðil, sadece bir
nehiydir. Dolayýsýyla vacib oluþa delâlet etmez, sadece terkin
talebiyle birlikte bir karine olduðu için haram oluþa delâlet
eder.
Bütün bunlardan açýða çýkýyor ki; Rasul’ün emrine itaatin vacib
oluþundan kaynaklanan þüphe ve ondan da itaatin vacib oluþunun
anlaþýlmasýnýn manasý, emir sîgasýnýn vacib oluþ için olduðu
þüphesi düþmüþtür. Çünkü emre itaat, emir sîgasýndan baþkadýr.
Zira Allah’ýn emrine itaat vacibtir. Fakat bu emir, lügavi
delâleti olan lafýzlarla ifade edilir. Zira emrin çeþidi bu
lafýzlarýn delaletinden anlaþýlýr. Dolayýsýyla emredildiði gibi
yerine getirilir. Lafýzlarýn delâleti de lügatten alýnýr. Zira
mesele, emir sîgasýnýn anlaþýlmasýdýr. Mesele, emre itaat ve
isyan meselesi deðildir.
Ayrýca Þeriat Koyucu, bize Þeriatla hükmetmemizi emretmiþtir ve
Þeriata muhalif olmamýzý da haram kýlmýþtýr þüphesi de
düþmüþtür. Çünkü Þeriatla sýnýrlý olmak, Þer’î nâsslardan emir
sîgasýný anlamaktan baþkadýr.
Ayný þekilde yukarýda geçen Ebu Said hadisi ve Tebük membaý
hadisinin, emrin vacib oluþ için olduðuna delâlet ettiði þüphesi
de düþmüþtür. Çünkü o iki hadisteki emir, farza delâlet
etmektedir. Bu delâlet ise sîgadan deðil, sadece ona delâlet
eden bir karineden dolayýdýr. Bu þüpheler düþtüðü zaman, emrin
vacib/farz oluþ hakkýnda hakikat olduðunu söyleyenlerin bir
delili kalmamaktadýr.