MASLAHATLARIN
SAÐLANMASI ZARARLARIN ENGELLENMESÝ
[ Bölüm 1 ] |
|
Maslahatlarýn Saðlanmasý-Zararlarýn
Engellenmesi Hem Þeriatýn Bütünlüðü Ýçin Ýllet Deðildir. Hem de
Bizzat Herhangi Bir Hüküm Ýçin Ýllet Deðildir.
Bazý fýkýh usulü âlimleri
diyorlar ki; “Hükmün konulmasýndaki maksat; Rabbýn zarar ve
faydadan uzak/yüce olmasýndan dolayý kul bakýmýndan ya bir
maslahatý saðlamaktýr, ya bir zararý gidermektir ya da her iki
hususun toplamýdýr.
Bazen o, kendisine
meyletmesi ve nefsine hoþ gelmesinden dolayý kula ait bir maksat
olur. Onun için amel eden, o maksadýn varlýðý ile yokluðu
arasýnda serbest býrakýldýðýnda, varlýðýný yokluðuna tercih
eder.
Hükmün konulmasýndaki
maksadýn, sadece maslahatýn saðlanmasý ve zararýn giderilmesi
olduðu bilinince o, ya dünyada olur ya da ahirette olur. O, yani
hükmün konulmasýndaki maksat, ya zaruri maksatlar cinsindendir
ya da zaruri maksatlar cinsinden deðildir.
Zaruri maksatlar cinsinden
ise, ya asýl olur ya da asýl olmaz. Asýl ise, beþ maksada
aittir. Bu beþ maksadý hiçbir millet ve Þeriat gözetmezlik
edemez. Bunlar: 1-
Dinin korunmasý,
2- Canýn
korunmasý, 3-
Aklýn korunmasý,
4- Neslin
korunmasý, 5-
Malýn korunmasý. Bu maksatlarý korumak zaruriyettendir. Asýl
deðilse; zaruri maksatlarýn kemale ulaþmasýna aittir. Aklýn
korunmasýndaki þu mübalaða gibidir; sarhoþ yapmasa da sarhoþluk
veren þeyden, -çoðuna sevk edici oluþundan dolayý- azýcýk
içmenin dahi haram kýlýnmasý.
Zaruri maksatlardan deðilse;
ya ihtiyaç duyduðu þeyler kabilindendir ya da ihtiyaç duyulan
þeylerden deðildir. Kendisine ihtiyaç duyulan hususlar cinsinden
ise; ya asýl olur ya da olmaz. Asýl ise, o ilave ihtiyaçlara
tâbi olan ikinci kýsýmdýr. Zira o, kýz çocuðunun
evlendirilmesinde velinin yetkili kýlýnmasý gibidir. Asýl
deðilse, ikinci kýsma ait ilave mecrasýnda deveran eder. Zira o,
küçük kýz çocuðunun evlendirilmesinde, denklik ve emsal mehir
gözetilmesi gibidir.
Maksat, ekstra ihtiyaçlar
cinsinden olmadýðýnda ki bu üçüncü kýsýmdýr. Bu ise, tahsinat/tezyinat,
adetler ve muamelelerde en güzel olan menfaati gözetme alanýna
girer. Bu, kölelere þahitlik yetkisinin verilmemesi gibidir.”
Bunlarýn özeti: Fýkýh usulü
âlimlerinin bu kesimine göre; maslahatlar beþ kýsýmdýr:
1-Zaruri
maksatlar. Bunlar yukarýda zikredilen beþ maksat gibi
asýldýrlar.
2-Zaruri
olmayan maksatlar. Bunlar, sarhoþluk veren içkilerden az da olsa
içmenin haram kýlýnmasý gibi, asýl deðildirler.
3-
Kendisine ihtiyaç duyulan
cinsten olan, zaruri olmayan maksatlar. Küçük kýz çocuðunun
evlendirilmesinde velinin yetkili kýlýnmasý gibi asýl olurlar.
4-Kendisine
ihtiyaç duyulmayan cinsten olan, zaruri olan maksatlardýr.
Evlendirmede denklik gözetilmesi gibi, asýl deðildirler.
5-Kendisine
ihtiyaç duyulan cinsten olan zaruri olmayan maksatlar. Bunlar
asýl deðildirler, bilakis ekstra ihtiyaçlar cinsindendirler.
Bunlar, tahsin, tezyin/güzelleþtirme, adetler ve muamelelerde en
güzel olan menfaati gözetme alanýna girer. Kadýna yönetim
yetkisini vermemek gibi.
Onlar diyorlar ki; “Hükümler,
kurallarýn maksatlarý için konulmuþtur.” Buna, nâss ve icmâdan
delil getiriyorlar.
Ýcmâdan delilleri þöyle:
“Fýkýh imamlarý, Allah’u Teala’nýn hükümlerinin hikmet ve
maksattan yoksun olmadýðýnda görüþ birliðine varmýþlardýr. Her
ne kadar, onun, Mutezilenin dediði gibi, vacib kýlma yoluyla
olduðunda ihtilaf etmiþlerse de, Ehli Sünnetin dediði gibi vacib
olmayandan vukuu bulmasýnda ve ittifak hükmüyle olduðunda
ihtilaf etseler de, bu gerçeði deðiþtirmez.”
Nâsstan delilleri de þöyle:
“Þer’î hükümler, Rasulün
getirdiklerindendir. Dolayýsýyla, onlar Allah’u Teala’nýn þu
sözünden dolayý, âlemlere rahmettiler:
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلاَ رَحْمَةً
لِلْعَالَمِينَ
“Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”
Hükümler, âlemlere ait hikmetten yoksun olsalardý, rahmet deðil
afet olurlardý. Ayrýca Allah’u Teala’nýn þu sözü:
وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ
“Rahmetim her þeyi
kuþatýr.”
Hükümler, kullar
hakkýnda bir hikmet için konulmuþ olmasalardý rahmet deðil afet
olurlardý. Ayrýca Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
þu sözü:
لاضرر
ولا ضرار في الاسلا م
“Ýslâm’da zarar görmek de zarar vermek de yoktur.” Hükümlerin teklifi
kullara ait bir hikmet için olmazsa, onlarýn konulmasý düpedüz
zarar veren olurdu, bu da Ýslâm nedeniyle olurdu. Hâlbuki bu
nâssa ters düþmektedir.
Hükümlerin sadece kullarýn
maslahatlarý için konulduðu sabit olunca, biz bir hükmün
maslahatla ilgili bir husus için gerekli olarak konulmuþ
olduðunu gördüðümüzde; o ya hükmün konuluþ maksadý olur yada
hükmün konuluþ maksadý bize gözükmez. Hükmün konuluþ maksadýnýn
bize gözükmemesi/belli olmamasý ise, hükmün konulmasýný ibadet
etmekle ilgili yapar. Bu ise, asýl olana terstir. Çünkü hükmün
konulmasýnda asýl olan, onun bir hikmet için olmasýdýr.
Dolayýsýyla geride sadece hükmün, konuluþ maksadýnýn belli
olmasý için konulmuþ olmasý kalmaktadýr. Buna binaen hükümler
sadece kullarýn maslahatlarý için konulmuþtur.
Ýþte, Þeriatýn bir maslahat
saðlamak ya da bir zararý gidermek için gelmiþ olduðu hakkýnda
bazý usulcülerin söylediklerinin özeti budur. Fakat onlar
þunlarý da söylüyorlar:
- Bir maslahatýn
hükme illet sayýlabilmesi için ona delilin delâlet etmesi
kaçýnýlmazdýr. Ona bir delil delâlet etmezse itibar edilmez.
- Þeriat, maslahatlarýn
saðlanmasý, zararlarýn giderilmesi için gelmiþtir. Maslahatýn
itibar edilmesi için, her belirli Þer’î hüküm hakkýnda maslahata
delâlet eden bir delilin olmasý kaçýnýlmazdýr.
- Onun için vasfa “sebep” ve
“illet” atfetmek Þeriat Koyucudandýr. Bunun delilinin Þer’î
olmasý kaçýnýlmazdýr.
- Maslahatlarýn saðlanmasý ve
zararlarýn giderilmesi’ ikisi Þer’î hükümlerin hepsinin
illetidirler. Ýkisi bizzat her Þer’î hükmün illetidir.
- Bizzat her hüküm hakkýnda
illeti belirlemek, maslahatýn saðlanmasý ve zararýn giderilmesi
olsa da Þeriat Koyucudan nâss olarak almak kaçýnýlmazdýr.
Böylece onlar, bir maslahatýn
saðlanmasý ve bir zararýn giderilmesini Þeriat koyucunun
açýkladýðý illet yapýyorlar. Meselâ; altýn ve gümüþte faizin
haram kýlýnmasýnýn illeti, o ikisinin kýymetli maden
olmalarýdýr. Yolculukta ruhsatýn illeti, meþakkattir. Katilin
mirastan mahrum býrakýlmasýnýn illeti, katil olmasýdýr v.b.
Onlara göre, bunlar Þeriat Koyucunun nâssýnýn kendilerine
delâlet ettiði maslahattýrlar, dolayýsýyla Þer’î illet
sayýlýrlar.
Fýkýh usulü âlimlerinden bir
baþka grup da þöyle diyorlar:
“- Hükmün konulmasýndan
maksat ya bir maslahatýn saðlanmasýdýr, ya bir zararýn
giderilmesidir ya da iki hususun birlikte toplamýdýr. Zira
Þeriatlarýn konulmasý ancak, kullarýn þimdi ve gelecekteki
maslahatlarý içindir.
- Kelam ilminde, o
maslahatlar hakkýnda ihtilaf çýkmýþtýr. Razi þöyle iddia
etmiþtir. Allah’ýn hükümleri, kesinlikle bir illet ile
illetlenmiþ deðildir, fiilleri de ayný þekildedir. Mutezile,
Allah’ýn hükümlerinin kullarýn maslahatlarýný gözetmekle
illetlenmiþ olduðu hususunda ittifak etmiþlerdir.
- Þeriatý incelemekle
vardýðýmýz netice þudur: Þeriat, kullarýn maslahatlarý için
konulmuþtur. Bu incelemeyle vardýðýmýz neticede Râzi ve baþkasý
bizimle çeliþmemektedir.
•
Rasullerin gönderilmesi
hakkýnda -ki o asýl olandýr- Allah’u Teala þöyle buyuruyor:
رُسُلاً مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ لألا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى
اللَّهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِ
“Müjdeleyici ve uyarýcý olarak Rasuller gönderdi ki; insanlarýn,
Rasullerden sonra Allah’a karþý bir bahaneleri olmasýn.”
وَمَا
أَرْسَلْنَاكَ إِلاَ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ
“Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.”
•
Yaratýlýþýn aslý hakkýnda:
فِي
سِتَّةِ أَيَّامٍ وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاءِ لِيَبْلُوَكُمْ
أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلاً
“O, hanginizin ameli daha güzel olacaðý hususunda sizi imtihan
etmek için, arþý su üzerinde iken gökleri ve yeri altý günde
yaratandýr.”
وَمَا
خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالآنسَ إِلاَ لِيَعْبُدُونِي
“Ben insanlarý ve cinleri ancak Bana kulluk etsinler diye
yarattým.”
الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ
أَحْسَنُ عَمَلاً
“O ki, hanginizin daha güzel davranacaðýný sýnamak için ölümü ve
hayatý yaratmýþtýr.”
•
Kitap ve Sünnette ayrýntýlý
hükümlerin illetlendirilmesine gelince, bunlar birçoktur. Bazý
örnekler þunlardýr:
- Abdest ayetinden sonra
Allah’u Teala þöyle dedi:
مَا
يُرِيدُ اللَّهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلَكِنْ
يُرِيدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ “Allah size herhangi bir güçlük çýkarmaz, fakat sizi tertemiz
kýlmak/arýndýrmak size nimetini tamamlamak ister."
- Oruç hakkýnda þöyle dedi:
كُتِبَ عَلَيْكُمْ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ
عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ “Oruç, sizden önce gelip geçmiþ ümmetlere farz kýlýndýðý gibi size de
far kýlýndý. Umulur ki muttaki olursunuz.”
- Namaz hakkýnda þöyle dedi:
إِنَّ الصَّلاَةَ تَنْهَى عَنْ الْفَحْشَاءِ
وَالْمُنْكَرِ
“Muhakkak ki namaz, hayasýzlýktan ve kötülükten alýkoyar.”
- Kýble hakkýnda þöyle dedi:
وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ
شَطْرَهُ لِئَلاَ يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَيْكُمْ حُجَّةٌ “Nerede olursanýz olunuz, yüzünüzü o yana çevirin, ki insanlarýn
aleyhinizde bir delili bulunmasýn.”
- Cihad hakkýnda þöyle dedi:
أُذِنَ لِلَّذِينَ يُقَاتَلُونَ بِأَنَّهُمْ ظُلِمُوا
“Kendileriyle savaþanlara
(mü’minlere),
zulme uðramalarý
sebebiyle, (savaþ
konusunda) izin
verildi.”
Kýsas hakkýnda þöyle dedi:
وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَاأُوْلِي الألْبَابِ “Ey akýl sahipleri, kýsasta sizin için hayýr vardýr.”
- Tevhidi kabul ve tasdik
hakkýnda þöyle dedi:
أَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ قَالُوا بَلَى شَهِدْنَا
أَنْ تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا
غَافِلِينَ
“Dedi ki: Ben sizin Rabbiniz deðil miyim? Onlar da. Evet, þahit
olduk dediler. Kýyamet günü, biz bundan gafildik/habersizdik
demeyesiniz diye.”
Maksat uyarmaktýr.
Ýstikra/kapsamlý inceleme,
buna delâlet ettiðine ve bunun gibi meselede ilim ifade ettiðine
göre; biz þu kesin neticeye varýyoruz: Hükümlerin belli bir
illete baðlý oluþu, Þeriatýn bütün tafsili/detay hükümleri için
geçerliliðini devam ettirmektedir.”
Dediler ki: “Þer’î
yükümlülükler, yaratýlýþ konusunda gözetilen maksatlarýn
korunmasýna yöneliktirler. Bu maksatlar üç kýsýmda toplanýr ve
dördüncüsü de yoktur.
1-
Zaruri olanlar, 2- Hâci olanlar, 3-
Tahsini olanlar.
1-
Zaruri olanlar: Onsuz
olmayan, din ve dünya iþlerinin yerine getirilmesi kendilerine
baðlý bulunan hususlardýr. Eðer bunlar bulunmayacak olursa,
dünya iþleri yolundan çýkar, hatta fesat doðar. Zaruriyâtýn
tamamý beþ konuda toplanýr:
a-
Dinin korunmasý, b-
Nefsin korunmasý,
c-
Neslin korunmasý,
d-
Malýn korunmasý,
e-
Aklýn korunmasý.
2-
Hâci olanlar/günlük
ihtiyaçlar: Bir geniþlik ve kolaylýk saðladýðý için kendisine
ihtiyaç duyulan, bulunmadýðý zaman genelde güçlüklere ve
sýkýntýlara sebep olan hususlardýr. Bunlar; ibadetler, yeme içme
âdetleri gibi, beþeri davranýþlar, muamelât ve cezai hükümler
konularýnda geçerli bulunmaktadýrlar. Ýbadetler için ruhsatlarý
örnek verebiliriz. Zira ruhsatlar hastalýk ve yolculuk sebebiyle
oluþabilecek meþakkatin ortadan kaldýrýlmasýný amaçlar. Beþeri
davranýþlarda; avýn helal kýlýnmasý, helal olan þeylerden
faydalanýlmasý örnek gösterilebilir. Muamelât konusunda;
mudarebe, müsâkât, selem gibi akidler örnek gösterilebilir.
Cezai hükümler ise, öldürme töhmetinden dolayý, ölünün bulunduðu
meskûn bölge ahalisine verdirilen yeminler hükmü, diyeti âkile
üzerine yüklemek hükmü gibi hükümler örnek gösterilebilir.
3-
Tahsinât ise; Üstün ahlak
anlayýþýna uygun bir davranýþ göstermeyi, saðduyu sahibi
kiþilerin hoþ karþýlamadýðý nahoþ hallerden uzaklaþmayý temine
yönelik þeylerdir. Bunlar üstün ahlak anlayýþýnýn gerektirdiði
þeylerdir. Ýbadetlerde; necasetin giderilmesi, bütün taharet
konularý, avret yerlerinin örtülmesi, nafile ibadetlerle,
gönüllü yapýlan sadaka ve benzeri þeylerle Allah’a yaklaþmaya
çalýþýlmasý gibi hususlar tahsiniyata örneklerdendir. Beþeri
davranýþlarda tahsiniyata örnekler ise; yeme-içme adabý, pis ve
iðrenç þeyleri yeme-içmeden uzak durma, israf ve pintilikten
kaçýnma gibi hususlardýr. Muamelât konusunda ise; kazurât gibi
pis þeylerin, su ve ot atýklarýnýn satýlmasýnýn yasaklanmasý,
kadýna imamet makamýnýn verilmemesi örnek gösterilebilir. Cezai
konularla ilgili olarak da; cihat esnasýnda kadýnlarýn,
çocuklarýn ve ruhbânlarýn öldürülmesinin yasaklanmasý örnek
gösterilebilir.”
Dediler ki: “Þeriat
koyucunun, üç esasýn yani, zaruriyat, haciyât ve tahsiniyatýn
korunmasýný amaçladýðý fikrinin mutlaka bir delile
dayandýrýlmasý gerekir. Bunun delili, içtihat ehlinden hiçbir
kimsenin bu üç esasýn, Þer’an muteber olduðunda onlarý dikkate
almanýn Þeriat koyucunun maksadý olduðunda þüphe etmemesidir.
Bunun delili, Þeriatýn incelemeye tâbi tutulmasý küllî-cüzî
bütün delillere bakýlmasý, bu genel esaslarýn kapsamlarýnda
hususlarýn etüt edilmesi ile olmaktadýr. Manevî istikra da
denilebilecek bu netice, belli bir delille sabit olmamakta,
aksine birbirini destekleyen pek çok sayýda ve amaçlarý farklý
olan delillerin tümünden çýkmakta ve hepsinin üzerinde
birleþtiði ortak nokta olmaktadýr. Meselâ; Hâtemi’nin
cömertliðinin, Ali’nin RadýyAllah’u Anhu þecaatinin
bu yolla herkesçe bilinmesi gibi. Ýnsanlar, bu esaslarda
gözetilen Þeriat Koyucunun kastýný ispat için ne belli bir
delile ne de özel bir yola baþvurmuþlardýr. Aksine, bu netice
onlarda, fýkhýn her bölümünde ve dalýnda, tafsili konularda, pek
çok çeþitli olaylar ve farklý durumlar hakkýnda vârid olan
zâhir, umum, mutlak, mukayyet... gibi verilerin tümünden hâsýl
olmaktadýr.”
Þöyle dediler: “Adetler
konusunda asýl olan, taþýdýklarý manalardýr. Biz, Þeriat
Koyucunun koymuþ olduðu hükümlerde kullarýn maslahatlarýný
gözetmiþ olduðunu, adetlerle ilgili bütün hükümlerin maslahat
etrafýnda dönüp dolaþtýklarýný görmekteyiz. Zira, ayný þey,
maslahat bulunmayan bir ortamda yasak olurken, maslahat
bulunduðu zaman caiz olmaktadýr. Örneðin; karþýlýklý
mübadelelerde dirhemi, dirhem karþýlýðýnda veresiye olarak
vermek yasaklanmýþ iken, ayný þey karzda/ödünç akdinde caiz
olmaktadýr. Yaþ hurmanýn kuru hurma karþýlýðýnda satýlmasý
sadece yanýltma ve faiz olmasý bakýmýndan yasaklanýrken, aðýr
basan bir maslahattan dolayý caiz olmaktadýr.
Allah’u Teala þöyle buyurdu:
وَلَكُمْ
فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَاأُوْلِي الألْبَابِ
“Ey akýl sahipleri, kýsasta sizin için hayýr vardýr.”
Hadiste de þöyle geçmektedir:
لا يَقْضِي الْقَاضِي بين اثنين وَهُوَ
غَضْبَانُ
“Kadý gadaplý
iken iki kiþi arasýnda hüküm vermez.”
Bunlar gibi sayýlamayacak
kadar çok nâss bulunmaktadýr ve hepsi de kullarýn
maslahatlarýnýn itibara alýndýðýna ve onlarýn bulunduðu her
yerde Þeriat Koyucunun izninin de bulunduðuna iþaret
etmektedirler, hatta açýkça belirtmektedirler. Bütün bunlar,
Þeriat Koyucunun adetlerde taþýdýklarý manayý dikkate aldýðýna
delâlet etmektedir. Bunlardan da, Þeriat Koyucunun manalara tâbi
olunmasýný amaçladýðýný, naslarýn getirdiði sýnýrlarda
durulmasýný amaçlamadýðýný anlamaktayýz.”
Bazýlarý bu kýsýmda daha da
geniþ davranýp þöyle demiþlerdir:
“Þeriattan ilga edildiðine
yada itibar edildiðine dair kendisi hakkýnda özel bir asýl/delil
getirilmeyen, aklýn güzel/hoþ bulduðu her maslahat (onlara göre)
muteberdir. Çünkü Þeriat her zaman ve mekâna uyar. Zira eðer
maslahata cüzî bir delil delâlet ederse o Þer’î illettir ve
Þer’î delildir. Eðer ona cüzî bir delil delâlet etmezse, ona
Þer’î nâsslar küllî yönüyle, ya da küllî delille ya da
delillerin toplamý ile delâlet etmiþlerdir.”
Bunlara cevap þöyledir:
·
Birinci grup:
maslahatlarý saðlamayý ve zararlarý gidermeyi, bir bütün olarak
Ýslâm Þeriatý için Þer’î illet ve bizzat her Þer’î hüküm için
Þer’î illet sayýyorlar. Bizzat her hüküm için Þer’î illet olmasý
hususunda Þer’î delilin maslahata delâlet etmesini þart
koþuyorlar.
Bu gruba cevap þöyledir:
Maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn giderilmesinin illet
sayýlmasý hususuna ya aklýn ya da Þeriatýn delâlet etmesi
gerekiyor. Eðer ona akýl delâlet ediyorsa, bunun bir kýymeti
yoktur ve bu delalete itibar edilmez. Çünkü konu Allah’ýn adil
olmasý, adaletinin de bir bütün halinde Þeriatýnýn ve her hükmün
kullarýn maslahatlarýný saðlamak ve onlardan zararlarý gidermek
için gelmesini gerektirmesi konusu deðildir. Bilakis konu, Þer’î
hükümler ve onlarýn illetlendirilmesidir. Bu ise, hükümlerin
konulmasý ile ilgilidir, Þeriata imanla ilgili deðil.
Zira iman konusu bir þeydir,
teþrii konulmasý konusu baþka bir þeydir. Çünkü iman, kesin
tasdiktir, sadece yakinden alýnýr. Þer’î hükümler öyle deðildir.
Zira onlarýn istinbatý yani Þer’î nâsslardan anlaþýlmalarý,
tasdik ve tekzib/yalanlamak deðildir, fakat o anlamak ve
istinbattýr. Bunun yakinden alýnmasý zaruri deðildir. Bilakis,
zandan alýnmasý ve yakinden alýnmasý caizdir.
Tevhid âlimlerinin bu konu
ile ilgili araþtýrmalarýnda zikrettikleri hususa burada;
hükümlerin istinbatý, delilleri ve illetleri konularýnda yer
yoktur. Doðrudur, Tevhid âlimleri bu konuyu incelemiþlerdir.
Tevhid âlimlerinden bir kýsmý
þöyle demiþlerdir:
“Allah adildir:
وَلا
يَظْلِمُ رَبُّكَ أَحَدًا
“Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.”
Allah, hikmet sahibidir, bir
hikmet ve amaç olmaksýzýn bir fiil yapmaz.
وَمَا
خَلَقْنَا السَّمَاءَ وَالأرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لاعِبِينَ
“Biz göðü, yeri ve bunlar arasýndakileri oyuncular olarak
yaratmadýk.”
Dolayýsýyla Allah’ýn
fiilleri, Allah’ýn zarar görmek ve yararlanmaktan yüce
olmasýndan dolayý insanlarýn yararýna olmalarý ile illetlidir.
Zira Allah’u Teala amellerinde, kullarýn yararý olan bir gayeyi
hedefliyor. Çünkü Allah kullarýn iyiliðini hedefliyor.
Dolayýsýyla Allah’ýn Þeriatý, dini, bütün emirleri ve nehiyleri
kullar için maslahatlarý saðlamak ve onlardan zararlarý gidermek
için olmaktadýr.”
Allah’ýn fiilleri illetlidir
ve Allah kullarýn iyiliðini/yararýný kast eder diyen o Tevhid
âlimleri iki kýsma ayrýlmýþlardýr. Bir kýsmý; ‘Allah, daha
uygun/yararlý olaný gözetmek zorundadýr.’ diyor. Bir kýsmý da;
‘Allah buna zorunlu deðildir, zira Allah kullarý için yararlý
olaný yapmak zorunda deðildir. Bu ancak Allah’ýn amelinde kast
ettiði nizam ve kanundur.’ diyor. Bu âlimlerin hepsi de,
Allah’ýn amellerinin illetli olduðunu, Allah’ýn o amellerinde
kullarýn yararý olan belirli bir gayeyi kast ettiðini
düþünüyorlar. Onlarýn ihtilaf ettikleri husus sadece bunun
Allah’a zorunlu mu olduðu yoksa Allah’ýn sünneti ve kanunu mu
olduðu hususunda odaklaþarak, Allah’ýn sünnetinde bir deðiþiklik
olmadýðýna atýfta bulunuyorlar.
Tevhid âlimlerinden bir baþka
grup da; Allah’ýn fiillerinin bir gaye ve amaçla illeti
olmadýðýný, Allah’ý amele sevk edenin o gaye olmadýðýný düþünüp
þuna atýfta bulunuyorlar:
لا يُسْأَلُ عَمَّا يَفْعَلُ
“Allah yaptýðýndan sorumlu tutulmaz.”
إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ
فَيَكُونُ “Bir
þeyi istediði zaman O’nun iþi “ol” demekten ibarettir, hemen
oluverir.”
Tevhid âlimlerinin bahsettiði
bu konularýn tamamý inanç konularý ile alakalýdýr, hükümlerle
deðil. Allah’ýn sýfatlarý ile alakalýdýr, indirdiði Þeriatla
deðil. Onun için bu konularýn fýkýh usulü ilminde ve fýkýhta
yeri yoktur. Bu konularýn Þer’î illetle ve Þer’î hükümlerle bir
alakasý yoktur. Dolayýsýyla bu konularla; maslahatlarýn
saðlanmasý ve zararlarýn giderilmesinin Þeriat için ve Þer’î
hükümler için illet olduðuna dair delil getirmek, esasý
itibariyle bâtýl bir delil getiriþ olmaktadýr. Çünkü bu delil
getiriþ hem konuya uygun düþmemektedir hem de Allah’ýn sýfatlarý
konusu ile Þer’î illet ve Þer’î hükümler konusu birbirinden ayrý
konulardýr.
Buna binaen, maslahatlarý
saðlamanýn ve zararlarý gidermenin illet olduðuna aklýn delâlet
etmesine itibar bâtýl bir itibardýr, bir kýymeti yoktur. Bir
þeyin illet olduðuna itibarýn akýldan deðil Þeriattan
kaynaklanmasý kaçýnýlmazdýr. Özellikle de illetin mutlak bir
illet deðil de Þer’î illet olmasý söz konusu olduðunda bu
kaçýnýlmaz olur.
Maslahatlarý saðlamanýn ve
zararlarý gidermenin illet olduðuna dair Kur'an’dan, Hadisten ve
icmâdan delil getirmelerine gelince, bu delil getiriþ de bâtýl
delil getiriþtir.
Kur'an ve Hadisten
getirdikleri delillere gelince; bu konuya þahit gösterdikleri
ayetler, hem sîga bakýmýndan hem de vakýa bakýmýndan illetliðe
delâlet etmektedirler.
Þu ayetleri þahit
göstermiþlerdi:
وَمَا
أَرْسَلْنَاكَ إِلاَ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”
وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ
“Rahmetim her þeyi kuþatýr.”
Ve Rasulullah
SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in
þu sözü:
لا
ضرر ولا ضرار
“Zarar
görmek de zarar vermek de yoktur.”
”
Bu delillerde iddialarýna
dair bir delâlet yoktur.
- Birinci ayet; “Rasulü’n
rahmet olmasý”, “maslahatýn saðlanmasý ve zararýn giderilmesi”
için bir nâss demek deðildir, sadece ona dair iltizam delâletine
delâlet eder. Zira Rasulü’n gönderilmesinin rahmet olmasý,
risaletinin maslahatlarýn saðlanmasý ve kullardan zararlarýn
giderilmesi için olmasýný gerektirir. Böylece ayetin manasý:
Rasulü’n gönderilmesindeki gayenin, risaletinin kullar için
rahmet olmasý demektir. Rahmet olmasý da, risaletin kullar için
maslahatlarý saðlamak ve onlardan zararlarý gidermek için
olmasýný gerektirmektedir. Maslahatlarýn saðlamasý, bir bütün
olarak Ýslâm Þeriatý için illet deðildir, Þer’î hükümlerden
bizzat her hükmün konulmasýndaki gaye deðildir, bizzat her hüküm
için illet deðildir. Çünkü nâss, Ýslâm Þeriatýnýn gayesinin
maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn giderilmesi olduðuna
delâlet etmektedir, baþkasýna delâlet etmemektedir. Bu demektir
ki, Þeriattan kaynaklanan netice, maslahatlarýn saðlanmasý ve
zararlarýn giderilmesidir. Maslahatlarýn saðlanmasý, zararlarýn
giderilmesi, Þeriatýn konulmasýna “sevk eden” deðildir. Zira bu
ikisi, Þeriat Koyucunun Þeriatýn konulmasýnda hedeflediði,
Þeriatýn neticesidir, Þeriatýn kendisinden dolayý konulduðu
sebep deðildir.
Netice ile sebep arasýnda
fark vardýr. Çünkü netice, Þeriatýn uygulanmasýndan hâsýl olur,
dolayýsýyla Þeriatýn uygulanmasýndan kaynaklanýr. Sebep ise,
Þeriatýn konulmasýndan önce hâsýl olup, vücut bulmasýndan sonra
da ona eþlik eder, Þeriatýn uygulanmasýndan kaynaklanmaz.
Dolayýsýyla konu orada “gayedir”, burada “sevk edendir.” “Sevk
eden”, “gayeden” baþkadýr. Onun için, Þeriatýn bir bütün olarak
konulmasýndaki gayenin, maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn
giderilmesi olmasý, onun kesinlikle Þeriatýn konulmasýna iten ve
sevk eden olmasý demek deðildir. Onun için bu ikisi
(maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn giderilmesi) Þeriatýn
konulmasýna illet deðildirler.
Ayrýca ayetin nâssý, sîgasý
illetlendirmeye delâlet etmiyor, ondan kesinlikle illetlikle
ilgili bir durum algýlanmýyor. Zira diyor ki:
وَمَا
أَرْسَلْنَاكَ إِلاَ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ
“Biz seni ancak
âlemlere rahmet olarak gönderdik.”
Bu, illetlik ifade etmiyor.
Zira bu, Allah’u Teala’nýn
Firavun ailesinin Musa ile ilgili konumu hakkýndaki þu ayet
gibidir:
فَالْتَقَطَهُ آلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ
عَدُوًّا وَحَزَنًا
“Nihayet Firavun’un ailesi onu kendileri için bir düþman ve tasa
olsun diye yitik çocuk olarak aldý.”
Allah’u Teala’nýn
Müslümanlara meleklerle yardým etmesi hakkýndaki þu sözü
gibidir:
وَمَا
جَعَلَهُ اللَّهُ إِلَّا بُشْرَى وَلِتَطْمَئِنَّ بِهِ قُلُوبُكُمْ “Allah bunu, sadece müjde olsun ve onunla kalbiniz yatýþsýn diye
yapmýþtýr.”
Kur'an hakkýndaki þu sözleri
gibidir:
وَنَزَّلْنَا
عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ
“Bu Kitabý da
sana, her þey için bir açýklama, mü’mimler için hidayet, rahmet
ve müjde olarak indirdik.”
فَإِنَّهُ نَزَّلَهُ عَلَى قَلْبِكَ بِإِذْنِ اللَّهِ مُصَدِّقًا
لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَهُدًى وَبُشْرَى لِلْمُؤْمِنِينَ
“O (Cebrail),
Allah’ýn izni ile Kur’an’ý senin kalbine önceki kitaplarý
doðrulayýcý ve mü’minler için hidayet ve müjde olarak
indirmiþtir.”
Bu ayetler ve benzerleri
illetlendirmeyi ifade etmiyorlar, sadece gayeyi ifade ediyorlar.
Zira,
وَمَا
أَرْسَلْنَاكَ إِلاَ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ
“Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”
Ayetinde illetlendirmeye dair herhangi bir delâlet yoktur. Zira
nâssýn illetlendirmeye delâlet etmesi; dilde kendisi için
konulmuþ bir lafýzla, münasip bir vasýf olarak vasýfla
illetlendirme þeklinde olur. Bu da, bu uygun vasfýn baþýna
illetlendirme harflerinden bir harf getirmekle olur. Mesela þu
ayette olduðu gibi:
كَيْ لاَ يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الآغْنِيَاءِ
مِنْكُمْ
“Mallar sadece içinizde zenginler arasýnda dolaþan bir devlet
olmasýn.”
Ya da, illetlik anlaþýlacak
þekilde vasfýn cümle içine yerleþtirilmesi ile olur. Þu
Hadislerde olduðu gibi:
شيئا
لا
يَرِث الْقَاتِل ُُ
“Katil
bir þeye varis olamaz.”
لا
يَقْضِي الْقَاضِي بين اثنين وَهُوَ غَضْبَانُ
“Kadý öfkeli
iken iki kiþi arasýnda hüküm vermez.”
...َفِي صدقة الْغَنَمِ في سائمتها...
“Saime/otlayan koyunlarda
zekât vardýr.”
v.b.
Ýþte bunlardan illetlik
anlaþýlýr, onda geçen hükme illet olur.
Lafzýn vasýf olmadýðý yada
uygun vasýf olmadýðý durum böyle deðildir. Zira o, illetlik
ifade etmez ve ondan illetlendirme anlaþýlmaz. Onun için illet
olmaz.
Allah’u Teala’nýn þu
sözlerinde olduðu gibi:
وَهُوَ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا
بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ “Rüzgârlarý rahmetinin önünde müjde olarak gönderen O’dur.”
وَمَا
خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالآنسَ إِلاَ لِيَعْبُدُونِي
“Ben insanlarý ve cinleri ancak Bana kulluk etsinler diye
yarattým.”
Bunlar illetlik ifade
etmiyorlar, dolayýsýyla onlarda geçen husus illet olmaz. Ýþte;
وَمَا
أَرْسَلْنَاكَ إِلاَ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”
ayeti de tamamen bu ayetler gibidir. Zira bu ayet de illetlik
ifade etmiyor, dolayýsýyla Þeriatýn konuluþuna illet olmaz,
tabii ki, Þer’î hükümlerden bizzat her hüküm için de evlâ
bâbýndan illet olmaz. Onun için buna binaen o hükme kesinlikle
kýyas yapýlmaz. Zira bu ayette, kesinlikle illetliðe delâlet
yoktur.
Allah’u Teala’nýn þu sözüne
gelince;
وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ
“Rahmetim her þeyi kuþatýr.”
Bu ayet de bu konuyla alakalý deðildir. Zira ayet, Allah’ýn rahmetinin
geniþliðinden bahsediyor, Rasulün gönderilmesinden ve
Þeriatýndan bahsetmiyor. Dolayýsýyla bu ayette bu konuya dair
delâlet yoktur.
Rasulullah’ýn þu sözüne
gelince:
في
الاسلام
لا
ضرر ولا ضرار
“Ýslam’da zarar
görmek de zarar vermek de yoktur.”
Bu söz Ýslâm dininden zarar vermeyi nehyediyor. Ondan zarar vermenin
nefyedilmesi, onda bir yararýn olmasýný gerektiremez. Çünkü
zararýn olmamasý, menfaatin olmasýný gerektirmez. Dolayýsýyla bu
hadiste, Þeriatta menfaat olduðuna dair bir delâlet yoktur.
Fakat bu hadis, zarar vermenin Ýslâm’dan nefyedilmiþ olduðuna
delâlet etmektedir. Dolayýsýyla Ýslâm’dan zarar vermek hâsýl
olmaz. Bunun mefhumu; kendisinden zarar vermenin hâsýl olduðu
husus, bir bütün olarak Ýslâm Þeriatýndan zarar vermenin
nefyedilmesidir.
Her halükarda bu, mantuk
olarak da mefhum olarak da Ýslam’da menfaate delalet
etmemektedir. Dolayýsýyla bu, menfaati elde etmenin ve zararý
defetmenin Þer’i hükümler için illet olduðuna da delalet
etmemektedir. Bunun en çok delalet edebildiði husus, zarar
vermenin bir bütün olarak Ýslam Þeriatýndan nefyedilmesidir. Bu
ise, hem Þeriat için hem de ondan bizzat herhangi bir hüküm için
illetlik demek deðildir. Çünkü bu, sadece zararýn
nefyedilmesinde illetlendirmeye dair ifade yoktur. Dolayýsýyla
bu, bir bütün olarak Þeriatýn konulmasýnýn illeti ve Þeriatýn
hükümlerinden bizzat herhangi bir hükmün illeti olmaz.
Buna binaen, Kur'an ve Hadis
nâsslarý her ne kadar, Þeriattan hâsýl olan neticenin,
maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn giderilmesi olduðuna
delâlet etseler de, maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn
giderilmesinin Þeriatýn konulmasý için illet ve bizzat her Þer’î
hüküm için illet olduðuna delâlet etmemektedirler. Dolayýsýyla
bu konuda bu nâsslarla istidlal/delil getirmek düþmektedir.
Onlarýn iddia ettikleri
icmâya gelince; onlar diyorlar ki, icmâdan kasýt, fýkýh
imamlarýnýn icmâsýdýr. Bunun bir kýymeti yoktur. Çünkü Þer’î
delil olarak itibar edilen icmâ, Sahabelerin Ýcmasýdýr, baþkasý
deðil. Onun için onlarýn delil olarak getirdikleri icmâya itibar
edilmez.
Ayrýca onlar; Allah’ýn
hükümlerinin kastedilen bir hikmetten yoksun olmadýðý hususunda
icmâ hâsýl olmuþtur, diyorlar. Maslahatlarýn saðlanmasý ve
zararlarýn giderilmesinin illet olduðuna dair icmâ etmiþlerdir,
demiyorlar. Çünkü Þeriatýn bir hikmetten yoksun olmadýðýna dair
icmâ, Þeriat bir gaye ve amaçtan yoksun deðildir, demektir. Bu
ise, onun illet olmasý demek deðildir. Bilakis o, gayedir yani
Þeriatýn tatbikinin neticesidir. Zira gaye, illet deðildir.
Onlarýn þu sözlerine gelince:
‘Biz bir hükmün maslahatla ilgili bir husus için gerekli olarak
konulmuþ olduðunu gördüðümüzde bu, Þer’î hükümlerin sadece
kullarýn maslahatlarý için konulmuþ olduðunu tespit eder.
Dolayýsýyla bu husus ya bize görünen bir maslahat olur ya da
bize görünmez. Bize görünmemesi batýldýr. Çünkü bu hükmün
konulmasýný ibadet yapmakla ilgili yapar. Bu ise, asýl olana
aykýrýdýr. Dolayýsýyla geride sadece hükmün kendisindeki
maslahatla ilgili hususun belli olmasý kalýyor.”
Onlarýn bu sözü,
maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn giderilmesinin Þeriat
için illet ve bizzat her Þer’î hüküm için illet olduðuna delâlet
etmiyor. Zira sabit olmuþtur ki; Þeriatýn kullarýn maslahatlarý
için konulmuþ olmasý, Þeriattan güdülen gayedir, Þeriatýn illeti
deðildir. Onun, Þeriatýn konulmasýnýn illeti olduðu hiçbir
þekilde sabit olmamýþtýr.
Ayrýca, Þeriatýn tamamýnýn
neticesinin kullarýn maslahatlarý olmasý, onun Þeriattan bizzat
her hükmün neticesi olmasý demek deðildir. Çünkü bir bütün
olarak Þeriatýn tatbik edilmesinin neticesi olan, bizzat her
hükmün neticesi deðildir. Bir bütün olarak Þeriatýn konulmasýnýn
neticesi olmak, bizzat her hükmün neticesi olmayý gerektirmez.
Görmüyor musun? Meselâ cezâ
kanunu gibi beþerin koyduðu kanun, sadece insanlarýn
maslahatý/yararý için konulur. Zira kanunda asýl olan ve
konulmasýndaki gaye, insanlarýn maslahatýdýr. Fakat kanun
hükümlerinden bizzat her hüküm ve kanun maddelerinden bizzat her
maddenin konulmasý, sadece kanunun kendisinin gerektirdiðine
göre olur, insanlarýn maslahatlarýna göre deðil. Yani kanunun
fikirlerinin, esaslarýnýn ve ondaki teþri yönünün gerektirdiði
teþri yöne göre cereyan eder, bizzat bu hükümdeki insanlar için
olan maslahatlara göre deðil. Bu örnek ile de açýða çýkýyor ki,
Þeriatýn, kendisinden kullarýn maslahatlarýnýn netice olarak
çýkmasý için gelmiþ olmasý, Þeriatýn hükümlerinden belirli her
hüküm kullarýn maslahatý içindir demek deðildir. Çünkü Þeriatýn
þeriat olarak konulmasý ile hükümlerinden belirli her hüküm ya
da nâsslardan belirli her nâssýn arasýnda fark vardýr. Zira bir
bütün olarak Þeriatýn neticesi, hükümlerinden her hüküm için
oluþmaz. Çünkü Þeriat, bir bütün olarak bir gaye için konuldu.
Onun hükümlerinden belirli her hüküm böyle deðildir. Zira hüküm,
bu Þeriattaki teþriin gerektirdiði hususa göre konulur, Allah’ýn
Þeriatýn konulmasýndaki gayesi olan neticeye göre deðil.
Ýslâm Þeriatýndaki gaye olan
maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn giderilmesi ancak bir
bütün olarak Þeriattan gerçekleþir. Bizzat her hükme göre ise,
bazen gerçekleþir bazen gerçekleþmez. Sadece o hükme baðlanmak,
bazen Müslüman’a zararý gerçekleþtirir. Bu ayan beyan görülen
bir husustur. Meselâ, günümüzde Ýslâm beldelerindeki toplum gibi
kapitalist bir toplumda þahit olunmaktadýr ki, kati nâssla haram
olduðu halde faiz, ülkenin ekonomi, ticari, mali hayatýnýn bir
parçasý olmuþtur. Dolayýsýyla iþlemlerinde faizle iþlem yapmayan
herhangi bir sanayici ve tüccar, ekonomi ve ticaretinde zarar
görür. Böylece dinine baðlý olma yolunda çok aðýr zararlara
katlanýr, kor ateþi avucunda tutmak gibi. Buna göre, bu durumda
o Þer’î hüküm olduðu halde insanlar için maslahat nerededir.
Hâlbuki ihtilaf yoktur ki, Þeriatýn neticesi maslahatlarý
saðlamak ve zararlarý gidermektir. Fakat bu, Þeriatýn
hükümlerinden her hükmün neticesidir demek deðildir.
Bu izahat, bir bütün olarak
Þeriata ait olanýn, bizzat her hüküm için olmasýnýn nefyedilmesi
yönünden idi. ‘Hüküm, kendisinde bir maslahat açýða çýkmasýndan
dolayý konulmuþ olur’ sözleri açýsýndan izaha gelince; bu
maslahat nereden açýða çýkmýþtýr? Akla göre mi açýða çýkmýþtýr?
O maslahata delâlette aklýn bir kýymeti yoktur. Çünkü o, akide
ile alakalý deðil, Þer’î hükümlerle alakalýdýr. Yoksa nâsstan mý
açýða çýktý? Nâss ise buna delâlet etmiyor. Yoksa nâss ona
delâlet etmeyince, akýl delâlet edilen olarak onun peþine düþüp
‘bu hükümden maslahat bumudur’ dedi? Bu, vakýadan uzak zorlama
niçin? Kendisi için herhangi bir illetlendirme geçmediðinde
hüküm niçin Allah’a kullukla ilgili olmasýn? Hükme delâlet eden
nâss deðil midir, o nâss illetlendirmediði halde illeti nereden
getireceðiz?
Gerçek olan þudur: Biz bir
hükmün konulduðunu gördüðümüzde o, Þeriatýn kullarýn
maslahatlarý için gelmiþ olmasýndan dolayý maslahatý
gerektirmez. Zira, ondan dolayý bu gerekmez. Onun için, ister
açýða çýksýn ister çýkmasýn, bu hüküm için bir maslahat peþine
düþmek zorunlu deðildir. Böylece, maslahatlarý saðlamak ve
zararlarý gidermek, bizzat her hüküm için bir netice deðildir ki
her hükümde peþine düþülsün. Doðal olarak o, bir bütün olarak
Þeriat için illet olmadýðý gibi, bizzat her hüküm için bir illet
deðildir.
Bizzat her hüküm için
gösterdikleri ve onlardan her birisi için bir takým deliller
getirdikleri maslahatlar meselesine gelince; bu maslahatlar,
Þer’î hüküm için bir neticedirler, ondan bir cüz deðildirler ve
onun illeti deðildirler. Þer’î hüküm, onlar hakkýnda bir delil
sayýlmaz. Çünkü Þer’î hüküm bir yönden bir Þer’î delil deðildir.
Bir yönden de bu maslahat, Þer’î hüküm için bir netice olarak
meydana gelebilir de gelmeyebilir de. Zira bu maslahat, ne Þer’î
hükmün delâlet edilenindendir ne de Þer’î hükmün delilinin
delâlet edilenindendir, doðal olarak onun illeti de deðildir.
Dolayýsýyla mesele; kendisine
Þer’î delilin delâlet ettiði bir Þer’î hüküm meselesidir. Bunda,
bu hüküm için, bir maslahatýn saðlanmasý veya bir zararýn
giderilmesi veya bundan bir þeyin olmamasýna bakýlmaz. Buna
binaen mesele, Þer’î delillerden istinbat edilmiþ Þer’î hükümler
meselesidir, kullar için bir takým maslahatlar meselesi
deðildir. Dolayýsýyla bu meseledeki husus; Þer’î hüküm ve Þer’î
delildir, Þer’î maslahat ya da Þer’î olmayan maslahat deðil.
Bu hükmün tatbik edilmesinin
neticesi ya da bu hükmün kendisine delâlet ettiði husus ise; bu,
istinbat ile alakasý olmayan baþka bir þeydir. Zira,
maslahatlarý, Þer’î illetlere katýp hükümlerin istinbatýnda
bahis konusu yaparak fýkýh usulü ilmine sokuþturmanýn bir yeri
yoktur, onun varlýðý mazur karþýlanmaz. Bu durum, sadece bir
katýlma, karýþtýrma deðildir. Bu Þeriatla, teþrii ile istinbat
ile çekiþmektedir. Bu, insanlarý özellikle de Müslümanlarý Þer’î
hükümlere baðlýlýk titizliðinden uzaklaþtýran, bu baðlýlýkta
gevþeklik/dikkatsizlik oluþturan, ayný þekilde teþrii ve
istinbatta hata ve karýþýklýk oluþturan bir fahiþ hatadýr.
Dolayýsýyla, alýþ-veriþ
hükümlerinden mülk edinmenin hâsýl olmasý, icâre hükümlerinden
menfaatin hâsýl olmasý, kýsas hükümlerinden insan canýnýn
korunmasýnýn hâsýl olmasý, þahitlik ve mehri misilin þart
koþulmasýndan nikâh maslahatýnýn tamamlanmasýnýn hâsýl olmasý,
namazdan sevabýn hâsýl olmasý gibi. Bütün bunlar hükümlerin
uygulanmasýnýn neticeleridirler, hükümlerden cüz deðildirler ve
hükümlerin illeti deðildirler, hükümlerin delâlet edilenlerinden
de deðildirler. Ýcâre akdinden menfaatin oluþmasý gibi bu
neticeler meydana gelebilir de gelmeyebilir de. Zira bazen
kiralar fakat menfaat elde etmez. Dolayýsýyla bu hususlarda
mesele, kendisine Þer’î delilin delâlet ettiði Þer’î hüküm
meselesidir. Allah’u Teala’nýn þu;
وَأَحَلَّ اللَّهُ الْبَيْعَ
“Allah, alýþ-veriþi helâl kýldý.”
Sözünün kendisine
delâlet ettiði alýþ-veriþ hükmüdür. Allah’u Teala’nýn þu;
فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ
“Onlara ücretlerini verin.”
Sözünün delâlet
ettiði icâre hükümdür. Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
þu;
وَمَنْ قُتِلَ لَهُ قَتِيلٌ فَهُوَ بِخَيْرِ النَّظَرَيْنِ إِمَّا
يودى وإما يقادَ
“Her kimin
bir yakýný öldürülürse, ona iki hayýrdan birisi vardýr. Ya diyet
alýr ya katili
(kýsas gereði)
öldürtür.”
Sözünün delâlet
ettiði öldürmenin hükmüdür.
Mesele, mülkün, menfaatin,
canýn korunmasýnýn v.b. hâsýl olmasý deðildir. O halde, bunlara
hükmün istinbatýnda, illetinde, delilinin delâletinde veya
baþkasýnda hangi yer var? Bunlar niçin illetler ve istinbat
konusuna ilaveten Þer’î hükümler konusuna sokuþturuluyor?!..
Ayrýca, hükmün alýþ-veriþte
tasarruf sýhati ile mülk edinme neticesi doðurmasý, düþmanca
kasýtla adam öldürmekte kýsas olmasýnýn canýn korunmasý
neticesine götürmesi, þarap içene had cezasýnýn konulmasýndan
aklýn korunmasý neticesinin çýkmasý, sahih nikâh hükmünün neslin
devamý ve çoðalmasý maksadýna götürmesi... Bütün bunlar meydana
gelebilir de gelmeyebilir de. Meydana geldiði farzedilse, ayný
þekilde bu, hükümlerle amel etmenin neticesidir, hükümlerin
konulmasýndan bir cüz deðildir, hükümlere illet deðildir ve
hükümlerin çýkartýlmasýnda gözetilmez, hatta gözetilmesi caiz
olmaz. Delil getirmekte, istinbatta ve kýyasta ona herhangi bir
itibarýn olmasý caiz deðildir. O halde bunlar niçin illetler
bahsine sokuþturulmaktadýr ve onlara niçin “Þer'i maslahatlar”
denilmektedir? Hâlbuki bunlar Ýslâmi hükümlerden hâsýl olduðu
gibi, Ýslâmi olmayan hükümlerden de hâsýl olabilirler. Yani
küfür hükümlerinden de hâsýl olabilirler. O halde, bunlarýn
illetler alanýna ve istinbat konularýna sokuþturulmasýný mazur
gösteren nedir?!...
Üstelik, vakýalarýnýn zaruri
olup olmamalarý bakýmýndan maslahatlarýn Þer’î hükümler ve Þer’î
illetler konusu ile ilgileri nedir? Ýlgileri yoktur. Zira bu
maslahatlar zâtlarý itibari ile fiilidirler/gerçektirler. Fakat
belirli hükümlerin neticesi olmalarý bakýmýndan bakýþ açýlarýnýn
farklýlýðý ile farklýlaþýrlar, ayrýca onlar da
farklýlaþabilirler. Dolayýsýyla onlara genel bir bakýþla bakmak
doðru olmaz. Onlarý hükümler için gerekli bir husus yapmak doðru
olmaz. Zira bu, onlarý hükmün konulmasýndan bir cüz yada hükme
illet yapma neticesini doðurur.
Meselâ beþ maksat hakkýnda
onlar; “hiçbir millet ve Þeriat bu; dinin, canýn, aklýn, neslin
ve malýn korunmasý olan beþ maksadý gözetmekten geri durmaz”
diyorlar. Hâlbuki bunlar, toplum sýfatý ile toplum için zaruri
olanlarýn hepsi deðildirler. Zira devletin korunmasý,
emniyetin/güvenliðin korunmasý, insan saygýnlýðýnýn korunmasý da
toplumun zaruriyetlerindendir. O halde zaruretler vakýalarýnda
beþ deðil sekizdir.
Bu zaruretler hakkýnda
konulmuþ Þer’î hükümlere gelince; dinler onlarýn bazýsýna
bakýþta ihtilaf etmiþlerdir. Meselâ, Hýristiyanlýk aklýn
korunmasýný, þarabýn haram kýlýnmasýndan geliyor görmez. Bilakis
derki: ‘Az bir þarap insan kalbini ferahlatýr.” Þu halde, bu
maksatlar nasýl bir millete ait oluyor?!... Ayrýca, bu
maksatlarýn meydana geldiðini farz etsek, onlar Þer’î hüküm için
bir netice olarak meydana gelirler. Bunun hükmün istinbatýnda,
hükme delil getirmede ve hükmü illetlendirmede bir alakasý
yoktur.
Zaruri olmayan maksatlara
gelince; onlar da, hükümlerin neticeleridir. Onlarýn
söylediklerine göre; nikâhýn devamý, denlik ve mehri misil/emsal
mehir gibi hususlara riayetten netice olarak çýkan maslahattýr.
Ýstenilen denkliðin geçmemesi, velinin kýz çocuðunun
evlendirilmesinde yetkili kýlýnmasý hükmünden netice olarak
çýkmaktadýr. Bütün bunlar neticelerdir. Bunlarýn Þer’î illet ile
bir ilgisi yoktur.