MASLAHATLARIN SAÐLANMASI ZARARLARIN ENGELLENMESÝ

[ Bölüm 1 ]


Maslahatlarýn Saðlanmasý-Zararlarýn Engellenmesi Hem Þeriatýn Bütünlüðü Ýçin Ýllet Deðildir. Hem de Bizzat Herhangi Bir Hüküm Ýçin Ýllet Deðildir.

 

Bazý fýkýh usulü âlimleri diyorlar ki; “Hükmün konulmasýndaki maksat; Rabbýn zarar ve faydadan uzak/yüce olmasýndan dolayý kul bakýmýndan ya bir maslahatý saðlamaktýr, ya bir zararý gidermektir ya da her iki hususun toplamýdýr.

Bazen o, kendisine meyletmesi ve nefsine hoþ gelmesinden dolayý kula ait bir maksat olur. Onun için amel eden, o maksadýn varlýðý ile yokluðu arasýnda serbest býrakýldýðýnda, varlýðýný yokluðuna tercih eder.

Hükmün konulmasýndaki maksadýn, sadece maslahatýn saðlanmasý ve zararýn giderilmesi olduðu bilinince o, ya dünyada olur ya da ahirette olur. O, yani hükmün konulmasýndaki maksat, ya zaruri maksatlar cinsindendir ya da zaruri maksatlar cinsinden deðildir.

Zaruri maksatlar cinsinden ise, ya asýl olur ya da asýl olmaz. Asýl ise, beþ maksada aittir. Bu beþ maksadý hiçbir millet ve Þeriat gözetmezlik edemez. Bunlar: 1- Dinin korunmasý, 2- Canýn korunmasý, 3- Aklýn korunmasý, 4- Neslin korunmasý, 5- Malýn korunmasý. Bu maksatlarý korumak zaruriyettendir. Asýl deðilse; zaruri maksatlarýn kemale ulaþmasýna aittir. Aklýn korunmasýndaki þu mübalaða gibidir; sarhoþ yapmasa da sarhoþluk veren þeyden, -çoðuna sevk edici oluþundan dolayý- azýcýk içmenin dahi haram kýlýnmasý.

Zaruri maksatlardan deðilse; ya ihtiyaç duyduðu þeyler kabilindendir ya da ihtiyaç duyulan þeylerden deðildir. Kendisine ihtiyaç duyulan hususlar cinsinden ise; ya asýl olur ya da olmaz. Asýl ise, o ilave ihtiyaçlara tâbi olan ikinci kýsýmdýr. Zira o, kýz çocuðunun evlendirilmesinde velinin yetkili kýlýnmasý gibidir. Asýl deðilse, ikinci kýsma ait ilave mecrasýnda deveran eder. Zira o, küçük kýz çocuðunun evlendirilmesinde, denklik ve emsal mehir gözetilmesi gibidir.

Maksat, ekstra ihtiyaçlar cinsinden olmadýðýnda ki bu üçüncü kýsýmdýr. Bu ise, tahsinat/tezyinat, adetler ve muamelelerde en güzel olan menfaati gözetme alanýna girer. Bu, kölelere þahitlik yetkisinin verilmemesi gibidir.”

Bunlarýn özeti: Fýkýh usulü âlimlerinin bu kesimine göre; maslahatlar beþ kýsýmdýr:

1-Zaruri maksatlar. Bunlar yukarýda zikredilen beþ maksat gibi asýldýrlar.

2-Zaruri olmayan maksatlar. Bunlar, sarhoþluk veren içkilerden az da olsa içmenin haram kýlýnmasý gibi, asýl deðildirler.

3- Kendisine ihtiyaç duyulan cinsten olan, zaruri olmayan maksatlar. Küçük kýz çocuðunun evlendirilmesinde velinin yetkili kýlýnmasý gibi asýl olurlar.

4-Kendisine ihtiyaç duyulmayan cinsten olan, zaruri olan maksatlardýr. Evlendirmede denklik gözetilmesi gibi, asýl deðildirler.

5-Kendisine ihtiyaç duyulan cinsten olan zaruri olmayan maksatlar. Bunlar asýl deðildirler, bilakis ekstra ihtiyaçlar cinsindendirler. Bunlar, tahsin, tezyin/güzelleþtirme, adetler ve muamelelerde en güzel olan menfaati gözetme alanýna girer. Kadýna yönetim yetkisini vermemek gibi.

Onlar diyorlar ki; “Hükümler, kurallarýn maksatlarý için konulmuþtur.”  Buna, nâss ve icmâdan delil getiriyorlar.

Ýcmâdan delilleri þöyle: “Fýkýh imamlarý, Allah’u Teala’nýn hükümlerinin hikmet ve maksattan yoksun olmadýðýnda görüþ birliðine varmýþlardýr. Her ne kadar, onun, Mutezilenin dediði gibi, vacib kýlma yoluyla olduðunda ihtilaf etmiþlerse de, Ehli Sünnetin dediði gibi vacib olmayandan vukuu bulmasýnda ve ittifak hükmüyle olduðunda ihtilaf etseler de, bu gerçeði deðiþtirmez.”

Nâsstan delilleri de þöyle:

“Þer’î hükümler, Rasulün getirdiklerindendir. Dolayýsýyla, onlar Allah’u Teala’nýn þu sözünden dolayý, âlemlere rahmettiler: وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلاَ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ  “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”[1]  Hükümler, âlemlere ait hikmetten yoksun olsalardý, rahmet deðil afet olurlardý. Ayrýca Allah’u Teala’nýn þu sözü:  وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ  “Rahmetim her þeyi kuþatýr.”[2]   Hükümler, kullar hakkýnda bir hikmet için konulmuþ olmasalardý rahmet deðil afet olurlardý. Ayrýca Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözü:  لاضرر ولا ضرار في الاسلا م   “Ýslâm’da zarar görmek de zarar vermek de yoktur.”[3]   Hükümlerin teklifi kullara ait bir hikmet için olmazsa, onlarýn konulmasý düpedüz zarar veren olurdu, bu da Ýslâm nedeniyle olurdu. Hâlbuki bu nâssa ters düþmektedir.

Hükümlerin sadece kullarýn maslahatlarý için konulduðu sabit olunca, biz bir hükmün maslahatla ilgili bir husus için gerekli olarak konulmuþ olduðunu gördüðümüzde; o ya hükmün konuluþ maksadý olur yada hükmün konuluþ maksadý bize gözükmez. Hükmün konuluþ maksadýnýn bize gözükmemesi/belli olmamasý ise, hükmün konulmasýný ibadet etmekle ilgili yapar. Bu ise, asýl olana terstir. Çünkü hükmün konulmasýnda asýl olan, onun bir hikmet için olmasýdýr. Dolayýsýyla geride sadece hükmün, konuluþ maksadýnýn belli olmasý için konulmuþ olmasý kalmaktadýr. Buna binaen hükümler sadece kullarýn maslahatlarý için konulmuþtur.

Ýþte, Þeriatýn bir maslahat saðlamak ya da bir zararý gidermek için gelmiþ olduðu hakkýnda bazý usulcülerin söylediklerinin özeti budur. Fakat onlar þunlarý da söylüyorlar:

        - Bir maslahatýn hükme illet sayýlabilmesi için ona delilin delâlet etmesi kaçýnýlmazdýr. Ona bir delil delâlet etmezse itibar edilmez.

- Þeriat, maslahatlarýn saðlanmasý, zararlarýn giderilmesi için gelmiþtir. Maslahatýn itibar edilmesi için, her belirli Þer’î hüküm hakkýnda maslahata delâlet eden bir delilin olmasý kaçýnýlmazdýr.

- Onun için vasfa “sebep” ve “illet” atfetmek Þeriat Koyucudandýr. Bunun delilinin Þer’î olmasý kaçýnýlmazdýr.

- Maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn giderilmesi’ ikisi Þer’î hükümlerin hepsinin illetidirler. Ýkisi bizzat her Þer’î hükmün illetidir.

- Bizzat her hüküm hakkýnda illeti belirlemek, maslahatýn saðlanmasý ve zararýn giderilmesi olsa da Þeriat Koyucudan nâss olarak almak kaçýnýlmazdýr.

Böylece onlar, bir maslahatýn saðlanmasý ve bir zararýn giderilmesini Þeriat koyucunun açýkladýðý illet yapýyorlar. Meselâ; altýn ve gümüþte faizin haram kýlýnmasýnýn illeti, o ikisinin kýymetli maden olmalarýdýr. Yolculukta ruhsatýn illeti, meþakkattir. Katilin mirastan mahrum býrakýlmasýnýn illeti, katil olmasýdýr v.b. Onlara göre, bunlar Þeriat Koyucunun nâssýnýn kendilerine delâlet ettiði maslahattýrlar, dolayýsýyla Þer’î illet sayýlýrlar.

Fýkýh usulü âlimlerinden bir baþka grup da þöyle diyorlar:

        “- Hükmün konulmasýndan maksat ya bir maslahatýn saðlanmasýdýr, ya bir zararýn giderilmesidir ya da iki hususun birlikte toplamýdýr. Zira Þeriatlarýn konulmasý ancak, kullarýn þimdi ve gelecekteki maslahatlarý içindir.

- Kelam ilminde, o maslahatlar hakkýnda ihtilaf çýkmýþtýr. Razi þöyle iddia etmiþtir. Allah’ýn hükümleri, kesinlikle bir illet ile illetlenmiþ deðildir, fiilleri de ayný þekildedir. Mutezile, Allah’ýn hükümlerinin kullarýn maslahatlarýný gözetmekle illetlenmiþ olduðu hususunda ittifak etmiþlerdir.

- Þeriatý incelemekle vardýðýmýz netice þudur: Þeriat, kullarýn maslahatlarý için konulmuþtur. Bu incelemeyle vardýðýmýz neticede Râzi ve baþkasý bizimle çeliþmemektedir.

Rasullerin gönderilmesi hakkýnda -ki o asýl olandýr- Allah’u Teala þöyle buyuruyor: رُسُلاً مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ لألا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللَّهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِ    “Müjdeleyici ve uyarýcý olarak Rasuller gönderdi ki; insanlarýn, Rasullerden sonra Allah’a karþý bir bahaneleri olmasýn.”[4] وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلاَ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ    “Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.”[5]

Yaratýlýþýn aslý hakkýnda:    فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاءِ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلاً     “O, hanginizin ameli daha güzel olacaðý hususunda sizi imtihan etmek için, arþý su üzerinde iken gökleri ve yeri altý günde yaratandýr.”[6] وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالآنسَ إِلاَ لِيَعْبُدُونِي    “Ben insanlarý ve cinleri ancak Bana kulluk etsinler diye yarattým.”[7] الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلاً      “O ki, hanginizin daha güzel davranacaðýný sýnamak için ölümü ve hayatý yaratmýþtýr.”[8]

Kitap ve Sünnette ayrýntýlý hükümlerin illetlendirilmesine gelince, bunlar birçoktur. Bazý örnekler þunlardýr:

- Abdest ayetinden sonra Allah’u Teala þöyle dedi: مَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلَكِنْ يُرِيدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ     “Allah size herhangi bir güçlük çýkarmaz, fakat sizi tertemiz kýlmak/arýndýrmak size nimetini tamamlamak ister."[9]

- Oruç hakkýnda þöyle dedi: كُتِبَ عَلَيْكُمْ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ    “Oruç, sizden önce gelip geçmiþ ümmetlere farz kýlýndýðý gibi size de far kýlýndý. Umulur ki muttaki olursunuz.”[10]

- Namaz hakkýnda þöyle dedi: إِنَّ الصَّلاَةَ تَنْهَى عَنْ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ    “Muhakkak ki namaz, hayasýzlýktan ve kötülükten alýkoyar.”[11]

- Kýble hakkýnda þöyle dedi: وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ لِئَلاَ يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَيْكُمْ حُجَّةٌ    “Nerede olursanýz olunuz, yüzünüzü o yana çevirin, ki insanlarýn aleyhinizde bir delili bulunmasýn.”[12]

- Cihad hakkýnda þöyle dedi: أُذِنَ لِلَّذِينَ يُقَاتَلُونَ بِأَنَّهُمْ ظُلِمُوا    “Kendileriyle sava‏‎þanlara (mü’minlere), zulme uðramalarý‎‏ sebebiyle, (savaþ konusunda) izin verildi.”[13]

Kýsas hakkýnda þöyle dedi: وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَاأُوْلِي الألْبَابِ     “Ey akýl sahipleri, kýsasta sizin için hayýr vardýr.”[14]

- Tevhidi kabul ve tasdik hakkýnda þöyle dedi: أَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ قَالُوا بَلَى شَهِدْنَا أَنْ تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ   “Dedi ki: Ben sizin Rabbiniz deðil miyim? Onlar da. Evet, þahit olduk dediler. Kýyamet günü, biz bundan gafildik/habersizdik demeyesiniz diye.”[15] Maksat uyarmaktýr.

Ýstikra/kapsamlý inceleme, buna delâlet ettiðine ve bunun gibi meselede ilim ifade ettiðine göre; biz þu kesin neticeye varýyoruz: Hükümlerin belli bir illete baðlý oluþu, Þeriatýn bütün tafsili/detay hükümleri için geçerliliðini devam ettirmektedir.”

Dediler ki: “Þer’î yükümlülükler, yaratýlýþ konusunda gözetilen maksatlarýn korunmasýna yöneliktirler. Bu maksatlar üç kýsýmda toplanýr ve dördüncüsü de yoktur. 1- Zaruri olanlar, 2- Hâci olanlar, 3- Tahsini olanlar.

1- Zaruri olanlar: Onsuz olmayan, din ve dünya iþlerinin yerine getirilmesi kendilerine baðlý bulunan hususlardýr. Eðer bunlar bulunmayacak olursa, dünya iþleri yolundan çýkar, hatta fesat doðar. Zaruriyâtýn tamamý beþ konuda toplanýr: a- Dinin korunmasý, b- Nefsin korunmasý, c- Neslin korunmasý, d- Malýn korunmasý, e- Aklýn korunmasý.

2- Hâci olanlar/günlük ihtiyaçlar: Bir geniþlik ve kolaylýk saðladýðý için kendisine ihtiyaç duyulan, bulunmadýðý zaman genelde güçlüklere ve sýkýntýlara sebep olan hususlardýr. Bunlar; ibadetler, yeme içme âdetleri gibi, beþeri davranýþlar, muamelât ve cezai hükümler konularýnda geçerli bulunmaktadýrlar. Ýbadetler için ruhsatlarý örnek verebiliriz. Zira ruhsatlar hastalýk ve yolculuk sebebiyle oluþabilecek meþakkatin ortadan kaldýrýlmasýný amaçlar. Beþeri davranýþlarda; avýn helal kýlýnmasý, helal olan þeylerden faydalanýlmasý örnek gösterilebilir. Muamelât konusunda; mudarebe, müsâkât, selem gibi akidler örnek gösterilebilir. Cezai hükümler ise, öldürme töhmetinden dolayý, ölünün bulunduðu meskûn bölge ahalisine verdirilen yeminler hükmü, diyeti âkile üzerine yüklemek hükmü gibi hükümler örnek gösterilebilir.

3- Tahsinât ise; Üstün ahlak anlayýþýna uygun bir davranýþ göstermeyi, saðduyu sahibi kiþilerin hoþ karþýlamadýðý nahoþ hallerden uzaklaþmayý temine yönelik þeylerdir. Bunlar üstün ahlak anlayýþýnýn gerektirdiði þeylerdir. Ýbadetlerde; necasetin giderilmesi, bütün taharet konularý, avret yerlerinin örtülmesi, nafile ibadetlerle, gönüllü yapýlan sadaka ve benzeri þeylerle Allah’a yaklaþmaya çalýþýlmasý gibi hususlar tahsiniyata örneklerdendir. Beþeri davranýþlarda tahsiniyata örnekler ise; yeme-içme adabý, pis ve iðrenç þeyleri yeme-içmeden uzak durma, israf ve pintilikten kaçýnma gibi hususlardýr. Muamelât konusunda ise; kazurât gibi pis þeylerin, su ve ot atýklarýnýn satýlmasýnýn yasaklanmasý, kadýna imamet makamýnýn verilmemesi örnek gösterilebilir. Cezai konularla ilgili olarak da; cihat esnasýnda kadýnlarýn, çocuklarýn ve ruhbânlarýn öldürülmesinin yasaklanmasý örnek gösterilebilir.”

Dediler ki: “Þeriat koyucunun, üç esasýn yani, zaruriyat, haciyât ve tahsiniyatýn korunmasýný amaçladýðý fikrinin mutlaka bir delile dayandýrýlmasý gerekir. Bunun delili, içtihat ehlinden hiçbir kimsenin bu üç esasýn, Þer’an muteber olduðunda onlarý dikkate almanýn Þeriat koyucunun maksadý olduðunda þüphe etmemesidir. Bunun delili, Þeriatýn incelemeye tâbi tutulmasý küllî-cüzî bütün delillere bakýlmasý, bu genel esaslarýn kapsamlarýnda hususlarýn etüt edilmesi ile olmaktadýr. Manevî istikra da denilebilecek bu netice, belli bir delille sabit olmamakta, aksine birbirini destekleyen pek çok sayýda ve amaçlarý farklý olan delillerin tümünden çýkmakta ve hepsinin üzerinde birleþtiði ortak nokta olmaktadýr. Meselâ; Hâtemi’nin cömertliðinin, Ali’nin RadýyAllah’u Anhu þecaatinin bu yolla herkesçe bilinmesi gibi. Ýnsanlar, bu esaslarda gözetilen Þeriat Koyucunun kastýný ispat için ne belli bir delile ne de özel bir yola baþvurmuþlardýr. Aksine, bu netice onlarda, fýkhýn her bölümünde ve dalýnda, tafsili konularda, pek çok çeþitli olaylar ve farklý durumlar hakkýnda vârid olan zâhir, umum, mutlak, mukayyet... gibi verilerin tümünden hâsýl olmaktadýr.”

Þöyle dediler: “Adetler konusunda asýl olan, taþýdýklarý manalardýr. Biz, Þeriat Koyucunun koymuþ olduðu hükümlerde kullarýn maslahatlarýný gözetmiþ olduðunu, adetlerle ilgili bütün hükümlerin maslahat etrafýnda dönüp dolaþtýklarýný görmekteyiz. Zira, ayný þey, maslahat bulunmayan bir ortamda yasak olurken, maslahat bulunduðu zaman caiz olmaktadýr. Örneðin; karþýlýklý mübadelelerde dirhemi, dirhem karþýlýðýnda veresiye olarak vermek yasaklanmýþ iken, ayný þey karzda/ödünç akdinde caiz olmaktadýr. Yaþ hurmanýn kuru hurma karþýlýðýnda satýlmasý sadece yanýltma ve faiz olmasý bakýmýndan yasaklanýrken, aðýr basan bir maslahattan dolayý caiz olmaktadýr.

Allah’u Teala þöyle buyurdu:  وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَاأُوْلِي الألْبَابِ    “Ey akýl sahipleri, kýsasta sizin için hayýr vardýr.”[16]

Hadiste de þöyle geçmektedir: لا يَقْضِي الْقَاضِي بين اثنين وَهُوَ غَضْبَانُ   “Kadý gadaplý iken iki kiþi arasýnda hüküm vermez.”[17]

Bunlar gibi sayýlamayacak kadar çok nâss bulunmaktadýr ve hepsi de kullarýn maslahatlarýnýn itibara alýndýðýna ve onlarýn bulunduðu her yerde Þeriat Koyucunun izninin de bulunduðuna iþaret etmektedirler, hatta açýkça belirtmektedirler. Bütün bunlar, Þeriat Koyucunun adetlerde taþýdýklarý manayý dikkate aldýðýna delâlet etmektedir. Bunlardan da, Þeriat Koyucunun manalara tâbi olunmasýný amaçladýðýný, naslarýn getirdiði sýnýrlarda durulmasýný amaçlamadýðýný anlamaktayýz.”

Bazýlarý bu kýsýmda daha da geniþ davranýp þöyle demiþlerdir:

“Þeriattan ilga edildiðine yada itibar edildiðine dair kendisi hakkýnda özel bir asýl/delil getirilmeyen, aklýn güzel/hoþ bulduðu her maslahat (onlara göre) muteberdir. Çünkü Þeriat her zaman ve mekâna uyar. Zira eðer maslahata cüzî bir delil delâlet ederse o Þer’î illettir ve Þer’î delildir. Eðer ona cüzî bir delil delâlet etmezse, ona Þer’î nâsslar küllî yönüyle, ya da küllî delille ya da delillerin toplamý ile delâlet etmiþlerdir.”

Bunlara cevap þöyledir:

·      Birinci grup: maslahatlarý saðlamayý ve zararlarý gidermeyi, bir bütün olarak Ýslâm Þeriatý için Þer’î illet ve bizzat her Þer’î hüküm için Þer’î illet sayýyorlar. Bizzat her hüküm için Þer’î illet olmasý hususunda Þer’î delilin maslahata delâlet etmesini þart koþuyorlar.

Bu gruba cevap þöyledir: Maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn giderilmesinin illet sayýlmasý hususuna ya aklýn ya da Þeriatýn delâlet etmesi gerekiyor. Eðer ona akýl delâlet ediyorsa, bunun bir kýymeti yoktur ve bu delalete itibar edilmez. Çünkü konu Allah’ýn adil olmasý, adaletinin de bir bütün halinde Þeriatýnýn ve her hükmün kullarýn maslahatlarýný saðlamak ve onlardan zararlarý gidermek için gelmesini gerektirmesi konusu deðildir. Bilakis konu, Þer’î hükümler ve onlarýn illetlendirilmesidir. Bu ise, hükümlerin konulmasý ile ilgilidir, Þeriata imanla ilgili deðil.

Zira iman konusu bir þeydir, teþrii konulmasý konusu baþka bir þeydir. Çünkü iman, kesin tasdiktir, sadece yakinden alýnýr. Þer’î hükümler öyle deðildir. Zira onlarýn istinbatý yani Þer’î nâsslardan anlaþýlmalarý, tasdik ve tekzib/yalanlamak deðildir, fakat o anlamak ve istinbattýr. Bunun yakinden alýnmasý zaruri deðildir. Bilakis, zandan alýnmasý ve yakinden alýnmasý caizdir.

Tevhid âlimlerinin bu konu ile ilgili araþtýrmalarýnda zikrettikleri hususa burada; hükümlerin istinbatý, delilleri ve illetleri konularýnda yer yoktur. Doðrudur, Tevhid âlimleri bu konuyu incelemiþlerdir.

Tevhid âlimlerinden bir kýsmý þöyle demiþlerdir:

“Allah adildir: وَلا يَظْلِمُ رَبُّكَ أَحَدًا “Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.”[18]

Allah, hikmet sahibidir, bir hikmet ve amaç olmaksýzýn bir fiil yapmaz.   وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاءَ وَالأرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لاعِبِينَ  “Biz göðü, yeri ve bunlar arasýndakileri oyuncular olarak yaratmadýk.”[19]

Dolayýsýyla Allah’ýn fiilleri, Allah’ýn zarar görmek ve yararlanmaktan yüce olmasýndan dolayý insanlarýn yararýna olmalarý ile illetlidir. Zira Allah’u Teala amellerinde, kullarýn yararý olan bir gayeyi hedefliyor. Çünkü Allah kullarýn iyiliðini hedefliyor. Dolayýsýyla Allah’ýn Þeriatý, dini, bütün emirleri ve nehiyleri kullar için maslahatlarý saðlamak ve onlardan zararlarý gidermek için olmaktadýr.”

Allah’ýn fiilleri illetlidir ve Allah kullarýn iyiliðini/yararýný kast eder diyen o Tevhid âlimleri iki kýsma ayrýlmýþlardýr. Bir kýsmý; ‘Allah, daha uygun/yararlý olaný gözetmek zorundadýr.’ diyor. Bir kýsmý da; ‘Allah buna zorunlu deðildir, zira Allah kullarý için yararlý olaný yapmak zorunda deðildir. Bu ancak Allah’ýn amelinde kast ettiði nizam ve kanundur.’ diyor. Bu âlimlerin hepsi de, Allah’ýn amellerinin illetli olduðunu, Allah’ýn o amellerinde kullarýn yararý olan belirli bir gayeyi kast ettiðini düþünüyorlar. Onlarýn ihtilaf ettikleri husus sadece bunun Allah’a zorunlu mu olduðu yoksa Allah’ýn sünneti ve kanunu mu olduðu hususunda odaklaþarak, Allah’ýn sünnetinde bir deðiþiklik olmadýðýna atýfta bulunuyorlar. 

Tevhid âlimlerinden bir baþka grup da; Allah’ýn fiillerinin bir gaye ve amaçla illeti olmadýðýný, Allah’ý amele sevk edenin o gaye olmadýðýný düþünüp þuna atýfta bulunuyorlar: لا يُسْأَلُ عَمَّا يَفْعَلُ   “Allah yaptýðýndan sorumlu tutulmaz.”[20] إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ    “Bir þeyi istediði zaman O’nun iþi “ol” demekten ibarettir, hemen oluverir.”[21]

Tevhid âlimlerinin bahsettiði bu konularýn tamamý inanç konularý ile alakalýdýr, hükümlerle deðil. Allah’ýn sýfatlarý ile alakalýdýr, indirdiði Þeriatla deðil. Onun için bu konularýn fýkýh usulü ilminde ve fýkýhta yeri yoktur. Bu konularýn Þer’î illetle ve Þer’î hükümlerle bir alakasý yoktur. Dolayýsýyla bu konularla; maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn giderilmesinin Þeriat için ve Þer’î hükümler için illet olduðuna dair delil getirmek, esasý itibariyle bâtýl bir delil getiriþ olmaktadýr. Çünkü bu delil getiriþ hem konuya uygun düþmemektedir hem de Allah’ýn sýfatlarý konusu ile Þer’î illet ve Þer’î hükümler konusu birbirinden ayrý konulardýr.

Buna binaen, maslahatlarý saðlamanýn ve zararlarý gidermenin illet olduðuna aklýn delâlet etmesine itibar bâtýl bir itibardýr, bir kýymeti yoktur. Bir þeyin illet olduðuna itibarýn akýldan deðil Þeriattan kaynaklanmasý kaçýnýlmazdýr. Özellikle de illetin mutlak bir illet deðil de Þer’î illet olmasý söz konusu olduðunda bu kaçýnýlmaz olur.

Maslahatlarý saðlamanýn ve zararlarý gidermenin illet olduðuna dair Kur'an’dan, Hadisten ve icmâdan delil getirmelerine gelince, bu delil getiriþ de bâtýl delil getiriþtir.

Kur'an ve Hadisten getirdikleri delillere gelince; bu konuya þahit gösterdikleri ayetler, hem sîga bakýmýndan hem de vakýa bakýmýndan illetliðe delâlet etmektedirler.

Þu ayetleri þahit göstermiþlerdi:  وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلاَ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ   “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”[22] وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ     “Rahmetim her þeyi kuþatýr.”[23] Ve Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözü:      لا ضرر ولا ضرار  “Zarar görmek de zarar vermek de yoktur.”[24]  ”

Bu delillerde iddialarýna dair bir delâlet yoktur.

- Birinci ayet; “Rasulü’n rahmet olmasý”, “maslahatýn saðlanmasý ve zararýn giderilmesi” için bir nâss demek deðildir, sadece ona dair iltizam delâletine delâlet eder. Zira Rasulü’n gönderilmesinin rahmet olmasý, risaletinin maslahatlarýn saðlanmasý ve kullardan zararlarýn giderilmesi için olmasýný gerektirir. Böylece ayetin manasý: Rasulü’n gönderilmesindeki gayenin, risaletinin kullar için rahmet olmasý demektir. Rahmet olmasý da, risaletin kullar için maslahatlarý saðlamak ve onlardan zararlarý gidermek için olmasýný gerektirmektedir. Maslahatlarýn saðlamasý, bir bütün olarak Ýslâm Þeriatý için illet deðildir, Þer’î hükümlerden bizzat her hükmün konulmasýndaki gaye deðildir, bizzat her hüküm için illet deðildir. Çünkü nâss, Ýslâm Þeriatýnýn gayesinin maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn giderilmesi olduðuna delâlet etmektedir, baþkasýna delâlet etmemektedir. Bu demektir ki, Þeriattan kaynaklanan netice, maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn giderilmesidir. Maslahatlarýn saðlanmasý, zararlarýn giderilmesi, Þeriatýn konulmasýna “sevk eden” deðildir. Zira bu ikisi, Þeriat Koyucunun Þeriatýn konulmasýnda hedeflediði, Þeriatýn neticesidir, Þeriatýn kendisinden dolayý konulduðu sebep deðildir.

Netice ile sebep arasýnda fark vardýr. Çünkü netice, Þeriatýn uygulanmasýndan hâsýl olur, dolayýsýyla Þeriatýn uygulanmasýndan kaynaklanýr. Sebep ise, Þeriatýn konulmasýndan önce hâsýl olup, vücut bulmasýndan sonra da ona eþlik eder, Þeriatýn uygulanmasýndan kaynaklanmaz. Dolayýsýyla konu orada “gayedir”, burada “sevk edendir.” “Sevk eden”, “gayeden” baþkadýr. Onun için, Þeriatýn bir bütün olarak konulmasýndaki gayenin, maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn giderilmesi olmasý, onun kesinlikle Þeriatýn konulmasýna iten ve sevk eden olmasý demek deðildir. Onun için bu ikisi (maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn giderilmesi) Þeriatýn konulmasýna illet deðildirler.

Ayrýca ayetin nâssý, sîgasý illetlendirmeye delâlet etmiyor, ondan kesinlikle illetlikle ilgili bir durum algýlanmýyor. Zira diyor ki: وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلاَ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ  “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”[25]      Bu, illetlik ifade etmiyor.

Zira bu, Allah’u Teala’nýn Firavun ailesinin Musa ile ilgili konumu hakkýndaki þu ayet gibidir: فَالْتَقَطَهُ آلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًا   “Nihayet Firavun’un ailesi onu kendileri için bir düþman ve tasa olsun diye yitik çocuk olarak aldý.”[26]

Allah’u Teala’nýn Müslümanlara meleklerle yardým etmesi hakkýndaki þu sözü gibidir: وَمَا جَعَلَهُ اللَّهُ إِلَّا بُشْرَى وَلِتَطْمَئِنَّ بِهِ قُلُوبُكُمْ    “Allah bunu, sadece müjde olsun ve onunla kalbiniz yatýþsýn diye yapmýþtýr.”[27]

Kur'an hakkýndaki þu sözleri gibidir:  وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ    “Bu Kitabý da sana, her þey için bir açýklama, mü’mimler için hidayet, rahmet ve müjde olarak indirdik.”[28] فَإِنَّهُ نَزَّلَهُ عَلَى قَلْبِكَ بِإِذْنِ اللَّهِ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَهُدًى وَبُشْرَى لِلْمُؤْمِنِينَ   “O (Cebrail), Allah’ýn izni ile Kur’an’ý senin kalbine önceki kitaplarý doðrulayýcý ve mü’minler için hidayet ve müjde olarak indirmiþtir.”[29]

Bu ayetler ve benzerleri illetlendirmeyi ifade etmiyorlar, sadece gayeyi ifade ediyorlar. Zira,   وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلاَ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ   “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”[30]   Ayetinde illetlendirmeye dair herhangi bir delâlet yoktur. Zira nâssýn illetlendirmeye delâlet etmesi; dilde kendisi için konulmuþ bir lafýzla, münasip bir vasýf olarak vasýfla illetlendirme þeklinde olur. Bu da, bu uygun vasfýn baþýna illetlendirme harflerinden bir harf getirmekle olur. Mesela þu ayette olduðu gibi: كَيْ لاَ يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الآغْنِيَاءِ مِنْكُمْ   “Mallar sadece içinizde zenginler arasýnda dolaþan bir devlet olmasýn.”[31]

Ya da, illetlik anlaþýlacak þekilde vasfýn cümle içine yerleþtirilmesi ile olur. Þu Hadislerde olduðu gibi:  شيئا لا يَرِث الْقَاتِل ُُ   “Katil bir þeye varis olamaz.”[32]  لا يَقْضِي الْقَاضِي بين اثنين وَهُوَ غَضْبَانُ   “Kadý öfkeli iken iki kiþi arasýnda hüküm vermez.”[33]      ...َفِي صدقة الْغَنَمِ في سائمتها... “Saime/otlayan koyunlarda zekât vardýr.”[34]  v.b.

Ýþte bunlardan illetlik anlaþýlýr, onda geçen hükme illet olur.

Lafzýn vasýf olmadýðý yada uygun vasýf olmadýðý durum böyle deðildir. Zira o, illetlik ifade etmez ve ondan illetlendirme anlaþýlmaz. Onun için illet olmaz.

Allah’u Teala’nýn þu sözlerinde olduðu gibi: وَهُوَ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ    “Rüzgârlarý rahmetinin önünde müjde olarak gönderen O’dur.”[35] وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالآنسَ إِلاَ لِيَعْبُدُونِي    “Ben insanlarý ve cinleri ancak Bana kulluk etsinler diye yarattým.”[36]

Bunlar illetlik ifade etmiyorlar, dolayýsýyla onlarda geçen husus illet olmaz. Ýþte;   وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلاَ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ   “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”[37]   ayeti de tamamen bu ayetler gibidir. Zira bu ayet de illetlik ifade etmiyor, dolayýsýyla Þeriatýn konuluþuna illet olmaz, tabii ki, Þer’î hükümlerden bizzat her hüküm için de evlâ bâbýndan illet olmaz. Onun için buna binaen o hükme kesinlikle kýyas yapýlmaz. Zira bu ayette, kesinlikle illetliðe delâlet yoktur.

Allah’u Teala’nýn þu sözüne gelince;  وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ  “Rahmetim her þeyi kuþatýr.”[38]     Bu ayet de bu konuyla alakalý deðildir. Zira ayet, Allah’ýn rahmetinin geniþliðinden bahsediyor, Rasulün gönderilmesinden ve Þeriatýndan bahsetmiyor. Dolayýsýyla bu ayette bu konuya dair delâlet yoktur.

Rasulullah’ýn þu sözüne gelince:    في الاسلام    لا ضرر ولا ضرار “Ýslam’da zarar görmek de zarar vermek de yoktur.”[39]     Bu söz Ýslâm dininden zarar vermeyi nehyediyor. Ondan zarar vermenin nefyedilmesi, onda bir yararýn olmasýný gerektiremez. Çünkü zararýn olmamasý, menfaatin olmasýný gerektirmez. Dolayýsýyla bu hadiste, Þeriatta menfaat olduðuna dair bir delâlet yoktur. Fakat bu hadis, zarar vermenin Ýslâm’dan nefyedilmiþ olduðuna delâlet etmektedir. Dolayýsýyla Ýslâm’dan zarar vermek hâsýl olmaz. Bunun mefhumu; kendisinden zarar vermenin hâsýl olduðu husus, bir bütün olarak Ýslâm Þeriatýndan zarar vermenin nefyedilmesidir.

Her halükarda bu, mantuk olarak da mefhum olarak da Ýslam’da menfaate delalet etmemektedir. Dolayýsýyla bu, menfaati elde etmenin ve zararý defetmenin Þer’i hükümler için illet olduðuna da delalet etmemektedir. Bunun en çok delalet edebildiði husus, zarar vermenin bir bütün olarak Ýslam Þeriatýndan nefyedilmesidir. Bu ise, hem Þeriat için hem de ondan bizzat herhangi bir hüküm için illetlik demek deðildir. Çünkü bu, sadece zararýn nefyedilmesinde illetlendirmeye dair ifade yoktur. Dolayýsýyla bu, bir bütün olarak Þeriatýn konulmasýnýn illeti ve Þeriatýn hükümlerinden bizzat herhangi bir hükmün illeti olmaz.

Buna binaen, Kur'an ve Hadis nâsslarý her ne kadar, Þeriattan hâsýl olan neticenin, maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn giderilmesi olduðuna delâlet etseler de, maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn giderilmesinin Þeriatýn konulmasý için illet ve bizzat her Þer’î hüküm için illet olduðuna delâlet etmemektedirler. Dolayýsýyla bu konuda bu nâsslarla istidlal/delil getirmek düþmektedir.

Onlarýn iddia ettikleri icmâya gelince; onlar diyorlar ki, icmâdan kasýt, fýkýh imamlarýnýn icmâsýdýr. Bunun bir kýymeti yoktur. Çünkü Þer’î delil olarak itibar edilen icmâ, Sahabelerin Ýcmasýdýr, baþkasý deðil. Onun için onlarýn delil olarak getirdikleri icmâya itibar edilmez.

Ayrýca onlar; Allah’ýn hükümlerinin kastedilen bir hikmetten yoksun olmadýðý hususunda icmâ hâsýl olmuþtur, diyorlar. Maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn giderilmesinin illet olduðuna dair icmâ etmiþlerdir, demiyorlar. Çünkü Þeriatýn bir hikmetten yoksun olmadýðýna dair icmâ, Þeriat bir gaye ve amaçtan yoksun deðildir, demektir. Bu ise, onun illet olmasý demek deðildir. Bilakis o, gayedir yani Þeriatýn tatbikinin neticesidir. Zira gaye, illet deðildir.

Onlarýn þu sözlerine gelince: ‘Biz bir hükmün maslahatla ilgili bir husus için gerekli olarak konulmuþ olduðunu gördüðümüzde bu, Þer’î hükümlerin sadece kullarýn maslahatlarý için konulmuþ olduðunu tespit eder. Dolayýsýyla bu husus ya bize görünen bir maslahat olur ya da bize görünmez. Bize görünmemesi batýldýr. Çünkü bu hükmün konulmasýný ibadet yapmakla ilgili yapar. Bu ise, asýl olana aykýrýdýr. Dolayýsýyla geride sadece hükmün kendisindeki maslahatla ilgili hususun belli olmasý kalýyor.”

Onlarýn bu sözü, maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn giderilmesinin Þeriat için illet ve bizzat her Þer’î hüküm için illet olduðuna delâlet etmiyor. Zira sabit olmuþtur ki; Þeriatýn kullarýn maslahatlarý için konulmuþ olmasý, Þeriattan güdülen gayedir, Þeriatýn illeti deðildir. Onun, Þeriatýn konulmasýnýn illeti olduðu hiçbir þekilde sabit olmamýþtýr.

Ayrýca, Þeriatýn tamamýnýn neticesinin kullarýn maslahatlarý olmasý, onun Þeriattan bizzat her hükmün neticesi olmasý demek deðildir. Çünkü bir bütün olarak Þeriatýn tatbik edilmesinin neticesi olan, bizzat her hükmün neticesi deðildir. Bir bütün olarak Þeriatýn konulmasýnýn neticesi olmak, bizzat her hükmün neticesi olmayý gerektirmez.

Görmüyor musun? Meselâ cezâ kanunu gibi beþerin koyduðu kanun, sadece insanlarýn maslahatý/yararý için konulur. Zira kanunda asýl olan ve konulmasýndaki gaye, insanlarýn maslahatýdýr. Fakat kanun hükümlerinden bizzat her hüküm ve kanun maddelerinden bizzat her maddenin konulmasý, sadece kanunun kendisinin gerektirdiðine göre olur, insanlarýn maslahatlarýna göre deðil. Yani kanunun fikirlerinin, esaslarýnýn ve ondaki teþri yönünün gerektirdiði teþri yöne göre cereyan eder, bizzat bu hükümdeki insanlar için olan maslahatlara göre deðil. Bu örnek ile de açýða çýkýyor ki, Þeriatýn, kendisinden kullarýn maslahatlarýnýn netice olarak çýkmasý için gelmiþ olmasý, Þeriatýn hükümlerinden belirli her hüküm kullarýn maslahatý içindir demek deðildir. Çünkü Þeriatýn þeriat olarak konulmasý ile hükümlerinden belirli her hüküm ya da nâsslardan belirli her nâssýn arasýnda fark vardýr. Zira bir bütün olarak Þeriatýn neticesi, hükümlerinden her hüküm için oluþmaz. Çünkü Þeriat, bir bütün olarak bir gaye için konuldu. Onun hükümlerinden belirli her hüküm böyle deðildir. Zira hüküm, bu Þeriattaki teþriin gerektirdiði hususa göre konulur, Allah’ýn Þeriatýn konulmasýndaki gayesi olan neticeye göre deðil.

Ýslâm Þeriatýndaki gaye olan maslahatlarýn saðlanmasý ve zararlarýn giderilmesi ancak bir bütün olarak Þeriattan gerçekleþir. Bizzat her hükme göre ise, bazen gerçekleþir bazen gerçekleþmez. Sadece o hükme baðlanmak, bazen Müslüman’a zararý gerçekleþtirir. Bu ayan beyan görülen bir husustur. Meselâ, günümüzde Ýslâm beldelerindeki toplum gibi kapitalist bir toplumda þahit olunmaktadýr ki, kati nâssla haram olduðu halde faiz, ülkenin ekonomi, ticari, mali hayatýnýn bir parçasý olmuþtur. Dolayýsýyla iþlemlerinde faizle iþlem yapmayan herhangi bir sanayici ve tüccar, ekonomi ve ticaretinde zarar görür. Böylece dinine baðlý olma yolunda çok aðýr zararlara katlanýr, kor ateþi avucunda tutmak gibi. Buna göre, bu durumda o Þer’î hüküm olduðu halde insanlar için maslahat nerededir. Hâlbuki ihtilaf yoktur ki, Þeriatýn neticesi maslahatlarý saðlamak ve zararlarý gidermektir. Fakat bu, Þeriatýn hükümlerinden her hükmün neticesidir demek deðildir.

Bu izahat, bir bütün olarak Þeriata ait olanýn, bizzat her hüküm için olmasýnýn nefyedilmesi yönünden idi. ‘Hüküm, kendisinde bir maslahat açýða çýkmasýndan dolayý konulmuþ olur’ sözleri açýsýndan izaha gelince; bu maslahat nereden açýða çýkmýþtýr? Akla göre mi açýða çýkmýþtýr? O maslahata delâlette aklýn bir kýymeti yoktur. Çünkü o, akide ile alakalý deðil, Þer’î hükümlerle alakalýdýr. Yoksa nâsstan mý açýða çýktý? Nâss ise buna delâlet etmiyor. Yoksa nâss ona delâlet etmeyince, akýl delâlet edilen olarak onun peþine düþüp ‘bu hükümden maslahat bumudur’ dedi? Bu, vakýadan uzak zorlama niçin? Kendisi için herhangi bir illetlendirme geçmediðinde hüküm niçin Allah’a kullukla ilgili olmasýn? Hükme delâlet eden nâss deðil midir, o nâss illetlendirmediði halde illeti nereden getireceðiz?

Gerçek olan þudur: Biz bir hükmün konulduðunu gördüðümüzde o, Þeriatýn kullarýn maslahatlarý için gelmiþ olmasýndan dolayý maslahatý gerektirmez. Zira, ondan dolayý bu gerekmez. Onun için, ister açýða çýksýn ister çýkmasýn, bu hüküm için bir maslahat peþine düþmek zorunlu deðildir. Böylece, maslahatlarý saðlamak ve zararlarý gidermek, bizzat her hüküm için bir netice deðildir ki her hükümde peþine düþülsün. Doðal olarak o, bir bütün olarak Þeriat için illet olmadýðý gibi, bizzat her hüküm için bir illet deðildir.

Bizzat her hüküm için gösterdikleri ve onlardan her birisi için bir takým deliller getirdikleri maslahatlar meselesine gelince; bu maslahatlar, Þer’î hüküm için bir neticedirler, ondan bir cüz deðildirler ve onun illeti deðildirler. Þer’î hüküm, onlar hakkýnda bir delil sayýlmaz. Çünkü Þer’î hüküm bir yönden bir Þer’î delil deðildir. Bir yönden de bu maslahat, Þer’î hüküm için bir netice olarak meydana gelebilir de gelmeyebilir de. Zira bu maslahat, ne Þer’î hükmün delâlet edilenindendir ne de Þer’î hükmün delilinin delâlet edilenindendir, doðal olarak onun illeti de deðildir.

Dolayýsýyla mesele; kendisine Þer’î delilin delâlet ettiði bir Þer’î hüküm meselesidir. Bunda, bu hüküm için, bir maslahatýn saðlanmasý veya bir zararýn giderilmesi veya bundan bir þeyin olmamasýna bakýlmaz. Buna binaen mesele, Þer’î delillerden istinbat edilmiþ Þer’î hükümler meselesidir, kullar için bir takým maslahatlar meselesi deðildir. Dolayýsýyla bu meseledeki husus; Þer’î hüküm ve Þer’î delildir, Þer’î maslahat ya da Þer’î olmayan maslahat deðil.

Bu hükmün tatbik edilmesinin neticesi ya da bu hükmün kendisine delâlet ettiði husus ise; bu, istinbat ile alakasý olmayan baþka bir þeydir. Zira, maslahatlarý, Þer’î illetlere katýp hükümlerin istinbatýnda bahis konusu yaparak fýkýh usulü ilmine sokuþturmanýn bir yeri yoktur, onun varlýðý mazur karþýlanmaz. Bu durum, sadece bir katýlma, karýþtýrma deðildir. Bu Þeriatla, teþrii ile istinbat ile çekiþmektedir. Bu, insanlarý özellikle de Müslümanlarý Þer’î hükümlere baðlýlýk titizliðinden uzaklaþtýran, bu baðlýlýkta gevþeklik/dikkatsizlik oluþturan, ayný þekilde teþrii ve istinbatta hata ve karýþýklýk oluþturan bir fahiþ hatadýr. 

Dolayýsýyla, alýþ-veriþ hükümlerinden mülk edinmenin hâsýl olmasý, icâre hükümlerinden menfaatin hâsýl olmasý, kýsas hükümlerinden insan canýnýn korunmasýnýn hâsýl olmasý, þahitlik ve mehri misilin þart koþulmasýndan nikâh maslahatýnýn tamamlanmasýnýn hâsýl olmasý, namazdan sevabýn hâsýl olmasý gibi. Bütün bunlar hükümlerin uygulanmasýnýn neticeleridirler, hükümlerden cüz deðildirler ve hükümlerin illeti deðildirler, hükümlerin delâlet edilenlerinden de deðildirler. Ýcâre akdinden menfaatin oluþmasý gibi bu neticeler meydana gelebilir de gelmeyebilir de. Zira bazen kiralar fakat menfaat elde etmez. Dolayýsýyla bu hususlarda mesele, kendisine Þer’î delilin delâlet ettiði Þer’î hüküm meselesidir. Allah’u Teala’nýn þu;            وَأَحَلَّ اللَّهُ الْبَيْعَ    “Allah, alýþ-veriþi helâl kýldý.”[40] Sözünün kendisine delâlet ettiði alýþ-veriþ hükmüdür. Allah’u Teala’nýn þu;    فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ    “Onlara ücretlerini verin.”[41]   Sözünün delâlet ettiði icâre hükümdür. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu;     وَمَنْ قُتِلَ لَهُ قَتِيلٌ فَهُوَ بِخَيْرِ النَّظَرَيْنِ إِمَّا  يودى وإما يقادَ     “Her kimin bir yakýný öldürülürse, ona iki hayýrdan birisi vardýr. Ya diyet alýr ya katili (kýsas gereði) öldürtür.”[42] Sözünün delâlet ettiði öldürmenin hükmüdür.

Mesele, mülkün, menfaatin, canýn korunmasýnýn v.b. hâsýl olmasý deðildir. O halde, bunlara hükmün istinbatýnda, illetinde, delilinin delâletinde veya baþkasýnda hangi yer var? Bunlar niçin illetler ve istinbat konusuna ilaveten Þer’î hükümler konusuna sokuþturuluyor?!..

Ayrýca, hükmün alýþ-veriþte tasarruf sýhati ile mülk edinme neticesi doðurmasý, düþmanca kasýtla adam öldürmekte kýsas olmasýnýn canýn korunmasý neticesine götürmesi, þarap içene had cezasýnýn konulmasýndan aklýn korunmasý neticesinin çýkmasý, sahih nikâh hükmünün neslin devamý ve çoðalmasý maksadýna götürmesi... Bütün bunlar meydana gelebilir de gelmeyebilir de. Meydana geldiði farzedilse, ayný þekilde bu, hükümlerle amel etmenin neticesidir, hükümlerin konulmasýndan bir cüz deðildir, hükümlere illet deðildir ve hükümlerin çýkartýlmasýnda gözetilmez, hatta gözetilmesi caiz olmaz. Delil getirmekte, istinbatta ve kýyasta ona herhangi bir itibarýn olmasý caiz deðildir. O halde bunlar niçin illetler bahsine sokuþturulmaktadýr ve onlara niçin “Þer'i maslahatlar” denilmektedir? Hâlbuki bunlar Ýslâmi hükümlerden hâsýl olduðu gibi, Ýslâmi olmayan hükümlerden de hâsýl olabilirler. Yani küfür hükümlerinden de hâsýl olabilirler. O halde, bunlarýn illetler alanýna ve istinbat konularýna sokuþturulmasýný mazur gösteren nedir?!...

Üstelik, vakýalarýnýn zaruri olup olmamalarý bakýmýndan maslahatlarýn Þer’î hükümler ve Þer’î illetler konusu ile ilgileri nedir? Ýlgileri yoktur. Zira bu maslahatlar zâtlarý itibari ile fiilidirler/gerçektirler. Fakat belirli hükümlerin neticesi olmalarý bakýmýndan bakýþ açýlarýnýn farklýlýðý ile farklýlaþýrlar, ayrýca onlar da farklýlaþabilirler. Dolayýsýyla onlara genel bir bakýþla bakmak doðru olmaz. Onlarý hükümler için gerekli bir husus yapmak doðru olmaz. Zira bu, onlarý hükmün konulmasýndan bir cüz yada hükme illet yapma neticesini doðurur.

Meselâ beþ maksat hakkýnda onlar; “hiçbir millet ve Þeriat bu; dinin, canýn, aklýn, neslin ve malýn korunmasý olan beþ maksadý gözetmekten geri durmaz” diyorlar. Hâlbuki bunlar, toplum sýfatý ile toplum için zaruri olanlarýn hepsi deðildirler. Zira devletin korunmasý, emniyetin/güvenliðin korunmasý, insan saygýnlýðýnýn korunmasý da toplumun zaruriyetlerindendir. O halde zaruretler vakýalarýnda beþ deðil sekizdir.

Bu zaruretler hakkýnda konulmuþ Þer’î hükümlere gelince; dinler onlarýn bazýsýna bakýþta ihtilaf etmiþlerdir. Meselâ, Hýristiyanlýk aklýn korunmasýný, þarabýn haram kýlýnmasýndan geliyor görmez. Bilakis derki: ‘Az bir þarap insan kalbini ferahlatýr.” Þu halde, bu maksatlar nasýl bir millete ait oluyor?!... Ayrýca, bu maksatlarýn meydana geldiðini farz etsek, onlar Þer’î hüküm için bir netice olarak meydana gelirler. Bunun hükmün istinbatýnda, hükme delil getirmede ve hükmü illetlendirmede bir alakasý yoktur.

Zaruri olmayan maksatlara gelince; onlar da, hükümlerin neticeleridir. Onlarýn söylediklerine göre; nikâhýn devamý, denlik ve mehri misil/emsal mehir gibi hususlara riayetten netice olarak çýkan maslahattýr. Ýstenilen denkliðin geçmemesi, velinin kýz çocuðunun evlendirilmesinde yetkili kýlýnmasý hükmünden netice olarak çýkmaktadýr. Bütün bunlar neticelerdir. Bunlarýn Þer’î illet ile bir ilgisi yoktur.


[1] Enbiya: 107

[2] A’raf: 156

[3] Taberânî

[4] Nisa: 165

[5] Enbiya: 107

[6] Hûd: 7

[7] Zariyat: 56

[8] Mülk: 2

[9] Maide: 6

[10] Bakara: 183

[11] Ankebut: 45

[12] Bakara: 150

[13] Hac: 39

[14] Bakara: 179

[15] A’raf: 172

[16] Bakara: 179

[17] Ahmed b.Hanbel

[18] Kehf: 49

[19] Enbiya: 16

[20] Enbiya: 23

[21] Yasin: 82

[22] Enbiya: 107

[23] A’raf: 156

[24] Hakim tahriç etti

[25] Enbiya: 107

[26] Kasas: 8

[27] Enfal: 10

[28] Nahl: 89

[29] Bakara: 97

[30] Enbiya: 107

[31] Haþr: 7

[32] Ebu Davud

[33] Ahmed b.Hanbel

[34] Buhari

[35] A’raf: 57

[36] Zariyat: 56

[37] Enbiya: 107

[38] A’raf: 156

[39] Taberânî tahriç etti

[40] Bakara: 275

[41] Talak: 6