TEFEKKÜR


ÜSLÛPLAR HAKKINDA DÜŞÜNME

"Üslûplar hakkında düşünme"ye gelince; bu düşünme biçimi, işin nasıl yapıldığı hakkında yapılan geçici bir fikir yürütmekten ibarettir. Üslûbu, işin türü belirler. Bu nedenle işin türü değiştikçe üslûplar da değişir. Üslûplar, zaman zaman birbirine benzeyebilirler. Bir tek üslûbun pek çok iş için yararlı sonuç verebildiği doğrudur. Ancak üslûp hakkında düşünüldüğünde, o üslûpla yapılmak istenen işin türü hakkında fikir yürütmek gerekir. Üslûplar benzeşse de, bilinen herhangi bir üslûp, yapılmak istenen herhangi bir iş için geçerli olsa da işin türü hakkında akıl yürütmek şarttır. Bu nedenle başka üslûplar aramadan ve üslûpların birbiriyle benzeşmelerini göz ardı ederek hedeflenen üslûpla birlikte yapmak, istenen işin türünü de göz önünde bulundurarak düşünmek gerekir. Zira benzeşen üslûplar, bazen aktif olan üslûbun izini kaybettirebilir. Üstelik belli bir işte yararlı olduğuna inanılan bir üslûp, söz konusu işe girişmeyi engelleyebilir. Örneğin; bir fikrin propagandasını yapma üslûbu, bu fikre davet etme üslûbu ile benzeşmektedir. Her ikisi de bu fikrin insanlara sunuş biçimiyle ilgilidir. Ancak söz konusu benzeşme, hem davet hem de propaganda atılımlarını yanılgılara sürükleyebilir. Davet üslûbunun kullanılması gereken yerde, propaganda üslûbü kullanıldığında uzun vadede başarılı olmak mümkün değildir. Aynı şekilde propaganda için davet üslûbunu kullanmak da başarıya götürmez. Çünkü davet üslûbu gerçekleri olduğu gibi anlatma ilkesine dayanır. Propaganda üslûbu ise, düşünceyi süsleyip cafcaflı bir şekilde ambalajlamaktan ibarettir. Ancak sunuşun güzel bir şekilde yapılması, her ikisinin de ortak noktasını oluşturmaktadır. Örneğin demokratik sistemde halkın yöneticisini tayin etme biçimi, yöneticinin halk tarafından seçilmesidir. İslâmi sistemde de yöneticiyi tayin ederken bundan istifade edilebilir, yani yöneticiyi halk seçer. Fakat Müslümanların halifesinin tayin biçimi ya da üslûbu söz konusuysa, bu durumda Halifenin belli bir süre için değil de, sürekli tayin edilmesini öngören İslâmi sistemin yönetim gerçeği üzerinde düşünmek gerekir. Başka bir ifadeyle, halifenin tayin biçimini şekillendirmek için düşünürken, İslâm'da yönetim biçiminin türünü göz önünde bulundurmak gerekir: Halifeliğe ehil adaylar ümmetin temsilcileri tarafından belirlenir ve onların dışındakilerin adaylıkları yasaklanır. Ardından halk, belirlenen bu adayların içinden istediğini seçer, daha sonra Müslümanların çoğunluğu tarafından halife olarak seçilen kişiye biat edilmesi istenir. Burada biat, halifenin tayin edilmesinin üslûbu değil, metodudur. Fakat biatın yapılış şekli bir üslûptur. Bu nedenle bir yerde faydalı olan üslûp, bir başka eylemde faydalı olmayabilir. Fakat girişilen yeni eylemde izlenecek üslûbu tayin etmek için, düşünme atılımının hem eylem hem de üslûp çerçevesinde beraberce yürütülmesi gerekir. Kısaca bir eyleme girişirken, izlenecek üslûpla birlikte eylemin türünü de göz önünde bulundurarak akıl yürütmek şarttır.

Üslûp, eylemi yapmak için izlenen ve sürekliliği olmayan belli bir biçimin adıdır. Metot ise üslûbun aksine sürekli bir biçimi ifade eder. Metot, hiç bir zaman değişken değildir. Metotta ustaca bir düşünüşe gerek yoktur. Çünkü metot kesin ve şüphesizdir. Metodun ya kendisi ya da dayandığı temel kesindir ve kuşku götürmez. Fakat üslûp bir eylemi yapmak üzere kullanıldığında eylemi başarısızlıkla sonuçlandırabilir. Üslûp, değişkendir. Bu yüzden ustaca bir düşünüşe ihtiyaç duyar.

Bu açıdan üslûplar hakkında düşünmek, metotları düşünmenin daha üst konumundadır. Metodun çıkarımını usta akıl da normal akıl da yapabilir. Ancak üslûp, normal akıl tarafından kullanılsa bile, çıkarımının yapılması için ustaca veya dâhi bir akla ihtiyaç vardır.

Demek ki metodun dâhi akıl tarafından ortaya konması şart değildir. Fakat üslûbun ister eğitimli ister eğitimsiz olsun, usta veya dâhi akıl tarafından üretilmesi şarttır. Çünkü üslûba ulaşmanın ilimle, bilgiyle ilgisi yoktur. Üslûbu elde etmenin yolu, düşünme eyleminden geçer. İnsanların, problemlerin çözümünde farklı düşüncelere sahip olmaları bundan kaynaklanmaktadır. Çünkü insanlar, problemleri birtakım üslûplarla çözerler. Mesela, bazı insanlar, herhangi bir problemi çözmeye kalkıştığında bu problemi çözmek kendisine zor geliyorsa, ya kaçış yolları arar ya acizliğini ilan eder ya da problemin çözümsüz bir problem olduğunu düşünür. Fakat aklını kullanan insan, bir probleme çözüm getirmek istediğinde önüne engeller çıkıyorsa, kullandığı üslûbu değiştirir. Problemi çözmekten kaçmaz, acizliğini ilan etmez ve ümitsizliğe de düşmez. Aklını kullanan kişi sabreder, problemi çözmek için kendine belli bir süre tayin eder veya yaygın bir deyimle zamana bırakır. Sonra da problemi çözene kadar düşünme yetisini tekrar tekrar harekete geçirir. Bu nedenle problemleri çözme zihniyetine sahip kişilerin çözemeyecekleri problem yoktur. Onlar her sorun için çözüm bulma gücüne sahiptirler. Çünkü problemleri çözme zihniyetine sahip kişi, zor ve çetrefil problemleri bile çözebilecek birtakım üslûpları meydana getirme konusundaki gücüne tam bir güven içindedir. Bu açıdan çeşitli üslûplar hakkında düşünmek, usta veya dâhi akılların özelliklerindendir. Zira problemlerin çözüme kavuşturulması, probleme hangi üslûpla yaklaşımda bulunulacağını düşünmeye bağlıdır.