DÜŞÜNME TÜRLERİ
Düşünme
eylemi, üç kategoriye ayrılır:
a-
Yüzeysel (sathi, üstünkörü) Düşünme
b-
Derin Düşünme
c-
Aydın Düşünme
Yüzeysel Düşünme
Yüzeysel düşünme,
halkın düşünme biçimidir. Derin düşünme, bilim adamlarında
olur. Aydın düşünme ise, genellikle liderlerin, bilim adamlarının
ve halk içinde aydın düşünebilen herkesin düşünme şeklidir.
Yüzeysel düşünme,
vakıanın beyne taşınmasından ibarettir. Bunun dışında başka
bir araştırma yoluna gidilemez. Vakıayla ilintili olan şeyler, his
yoluyla algılanarak, söz konusu hiss ile ilgili bilgiler arasında
bağlantı kurulmaz. Yüzeysel düşünmede vakıa sadece beyne
taşınır ve ardından yüzeysel bir hüküm verilir. Bu düşünme
biçimi genellikle topluluklarda, düşük fikirli insanlarda ve zeki
olup da eğitimsiz ve kültürsüz olan kişilerde yaygındır.
Yüzeysel düşünme,
halklar ve milletler için bir afettir. Halklar ve milletler,
yüzeysel düşünmeyle sorunsuz bir hayat yaşayabilirler fakat
kalkınmaları, dahası fikren müreffeh bir hayat yaşamaları mümkün
değildir. Yüzeysel düşünmenin sebebi, insandaki hissin, bilginin
veya insan beyninin sahip olduğu bağlantı kurma özelliğinin
zayıf olmasıdır. Bu nedenle yüzeysel düşünme, insanın doğal düşünme
biçimi olarak değil, ilkel düşünme biçimi olarak kabul
edilebilir. Zira his ve bağlantı kurma gücü her insanda aynı
değildir. Aynı şekilde insanlardaki bilgi miktarı da -bu bilgiler
ister eğitimle ister hayat tecrübeleriyle elde edilmiş olsun-
farklıdır. bu demek oluyor ki insan, sahip olduğu his, bağlantı
kurma ve bilgilerin gücü oranında düşünür. Yaratılıştan
zayıf olan ya da sonradan zaafiyete düşen azınlığı saymazsak,
insanların genelinde beyin ve onun sahip olduğu bağlantı kurma
özelliği güçlüdür. Genelde insanlar, okuma-yazma bilmeseler
dahi, her gün bilgilerine yeni bilgiler ekleyerek bilgilerini
yenilerler. Öyle istisna tipler vardır ki hiç bir şey dikkatini
çekmez. Aldıkları eğitimle veya okuduklarıyla, sahip oldukları
bilgileri değerlendiremezler. Aslında yüzeysel düşünme, insanın
doğasına aykırıdır. Ancak fertlerin yüzeysel düşünme alışkanlıkları
yüzeysel düşünmenin getirdiği sonuçlardan hoşnut olmaları ve
kapasitelerinin üstündeki şeylere ihtiyaç duymamaları, onlarda yüzeysel
düşünmeyi alışkanlık haline getirmiştir. Bu alışkanlığın
sonucu olarak da bu tarzda düşünmeye devam edip adeta onun zevkini
sürerler.
Topluluklarda ise;
-topluluk olmaları hasebiyle- düşünme yetilerinin eksik olmasından
dolayı, yüzeysel düşünme baskındır. Söz konusu topluluk, yaratıcı
düşünürlerden oluşan bir topluluk olsa bile bu böyledir. Dolayısıyla
yüzeysel düşünme, insan hayatına egemendir. Halk veya ümmetin
içinde olağanüstü his, bağlantı kurma gücüne sahip insanlar
olmasaydı, her hangi bir kalkınmadan veya maddi ilerlemeden söz
edilemezdi.
Topluluklarda yüzeysel
düşünmenin tedavisi yoktur. Buna karşın toplumların karşı
karşıya kaldığı vakıa ve olayların düzeyini yükselterek,
onları yüce fikirler ve bilgilerle donatarak düşünce düzeylerini
yükseltmek mümkündür. Bu durumda bile düşüncelerinin düzeyi
yüksek olmasına rağmen, yine de yüzeysel kalmaya devam ederler.
Yani halk ve ümmetin aydınca düşünmesi mümkündür. Fakat her
halükarda düşünme biçimleri yüzeyseldir. Aynı şekilde
topluluklar, ne kadar ilerleme kaydetseler de derin veya aydın düşünemezler.
Çünkü topluluk için -topluluk olması hasebiyle- araştırmada
derinleşmek veya aydın düşünmek diye bir şey söz konusu değildir.
Topluluğun düşünme düzeyini yükseltmek için, topluluğun düşünme
biçimi yerine, onun duyularıylasiyle hissettiği vakıa, olay ve
olgulara eğilmek gerekir. Toplumun vakıaya bakış açısı,
vakıayla ilgili sahip olduğu bilgiler, ancak bu şekilde çözüme
kavuşturulabilir. Gerçi bu durumda bile yüzeysel düşüncenin
ancak düzeyi yükseltilmiş olur. Toplumun yüzeysel düşünceleri
kökten yok edilemez. Ancak düzeyin yükselmesi, hareketlerine yansır.
Bireyler Yüzeysel Düşünceden
Nasıl Kurtarılır?
Fertlerde
yüzeysel düşünmeyi yok etmek, hafifletmek veya hiç olmazsa en alt
seviyeye indirmek mümkündür. Bu ise üç aşamada gerçekleştirilebilir:
a-
Eğitip kültür aşılayarak, düşünme biçimlerinin ne kadar
yüzeysel ve kof olduğunu göstererek yüzeysel düşünme alışkanlıklarını
yok etmek,
b-
Birçok olaylar görüp geçirerek tecrübe edinmelerini sağlamak ve
sürekli değişken, kaypak vakıayı izleyip onu duyularıyla
hissetmesine ön ayak olmak,
c-
Yaşadıkları hayatın farkında olmalarını ve hayata ayak
uydurmalarını sağlamak.
Bu üç aşama
bittikten sonra insanlar yüzeysel düşünme alışkanlıklarından
vazgeçerler veya bu yüzeysellik kendiliğinden onları bırakır.
Ümmet içinde bunu başarabilen fertler çoğaldıkça, ümmetin
fikren kalkınması da bu oranda kolay ve kısa vadeli olur. Fertler,
ümmet içinde yaşamalarına ve mevcut bilgileri elde edip mevcut
vakıa ve olayları duyularıyla algılamalarına rağmen içinde
bulundukları zamanı aşamazlar hatta bireyi oldukları ümmetten
farklı olamazlar. Ancak bireyler bağlı oldukları ümmeti aşabilirler,
onu bir durumdan başka bir duruma taşıyabilirler. Çünkü fertler,
doğru, kesin ve şüphesiz fikirleri ve görüşleri kabul ederek ve
çeşitli görüşleri birbirinden ayırt edip görüş olgusunu
kavrayarak huzurlu hayatı gerçekçi bir şekilde kafalarında
canlandırabilirler. Kişi, kesin ve doğru fikirleri ve görüşleri
elde edip bunları birbirinden ayırt ettiğinde, onda, düşünsel
his, yani bilgi, kavrayış ve söz konusu his mantığından doğan
salt bir his meydana gelir. Gerçi bireyler de tıpkı diğer insanlar
gibi duyu organlarına ve beyne sahiptirler. Onları diğer
insanlardan ayıran, beyinlerindeki bağlantı kurma yetisinin güçlü
olması ve his ile ön bilgiler arasında doğru bir bağlantı
kurarak olayları ve olguları hemcinslerine göre daha fazla
özümseyip kavramalarıdır. Bu kavrayışın sonucu olarak da
bireylerde his mantığını geliştiren bir faktör olan düşünsel
his oluşur. Bu nedenle fertler, yüzeysel düşünmeyi terk etme açısından
topluluklara göre daha avantajlıdır. Fakat bu yeteneklerini
topluluklar benimsemedikçe, fertlerin sahip olduğu bu avantajın hiç
bir değeri olmaz.
Görüldüğü
gibi yüzeysel düşünme fertler aracılığıyla tedavi
edilmektedir. Fertlerin elde ettiği fikirleri topluma yaymak
tedavinin bir ayağını meydana getirirken, toplumu aynı anda pek
çok yeni hadiselerle, yüce fikirlerle baş başa bırakıp bunları
algılamasını sağlamak ise diğer ayağını oluşturmaktadır.
Fertleri yüzeysel düşünmeden kurtarmadan bu yolda doğrudan
doğruya topluma eğilmenin bir değeri olmaz. Aynı şekilde
fertlerin bu düşünceden kurtulmasını sağlamaya çalışırken,
toplumu göz ardı etmemek gerekir. Zira fertler, ümmetin ayrılmaz
parçalarıdır. Ümmet, hayatta aralarında belli bir bağ olan
insanlar topluluğundan meydana gelir. Halk ise aynı kökenden gelip,
bir arada yaşayan insanlar topluluğudur. Fertler hem halkı hem de
ümmeti oluştururlar. Dolayısıyla tüm insanların yüzeysel düşünmeyi
terk edebilmesi için, bu yoldaki çabanın aynı anda hem bireylere
hem de ümmete yönelik olması gerekir.
Derin Düşünme
"Derin
düşünme" ise, akıl
yürütmede derinleşmektir. Başka bir ifadeyle vakıayı sezmek ve
anlamak amacıyla hisle bağlantısı sağlanan bilgilerde derinlik
meydana getirmektir. "Derin düşünme"de, "yüzeysel
düşünme"de olduğu gibi sadece his ve hissetmenin
bağlantı kuracağı ilk bilgiler yetmez. "Derin düşünme"de,
vakıaya yönelik his, tecrübe veya hissetmenin tekrarlanması
yoluyla sürekli yinelenir. İlk bilgilerin yanı sıra başka
bilgiler de devreye sokulur. Ayrıca gözlemleme, gözlem veya bağlantı
kurma işleminin tekrarlanması yoluyla, vakıayla bağlantı kurma
işlemi sürekli yinelenir. İşte derin düşünceler, bu tür his,
bağlantı kurma işlemi ve bilgilerden doğmaktadır. Elde edilen bu
düşünceler, "gerçek" düşünceler olabileceği
gibi, "gerçek olmayan" düşünceler de olabilir.
Fakat önemli olan, “derin düşünme”yi meydana getiren
yukarıdaki işlemin tekrarı ve bunun kişide alışkanlık haline
gelmesidir. Zira derin düşünme demek, ilk his, ilk bilgiler ve ilk
bağlantı kurma işlemiyle yetinmemektir. Derin düşünme, yüzeysel
düşünmenin bir üst derecesidir. Bu düşünme biçimi, bilim
adamları ve düşünürlerin düşünme biçimidir. Fakat ilim tahsil
edenler de derin düşünebilirler. Kısaca derin düşünme, his,
bilgi ve bağlantı kurmada derinleşmektir.
Aydın Düşünme
"Aydın
düşünme" ise, "derin
düşünme"nin yanı sıra doğru sonuçlara varmak için,
vakıayla ilgili ne varsa hepsini birlikte düşünmektir. Derin düşünme
düşünmenin kendisinde derinleşmektir. Aydın düşünme ise, düşüncenin
derinleştirilmesiyle birlikte, düşüncenin etrafında ve onunla
ilgili olan her şey hakkında, düşünme eylemini harekete
geçirmeyi öngörür. Aydın düşünmede amaç doğru sonuçlara ulaşmaktır.
Bu açıdan aydın düşünme, aynı zamanda derin düşünmeyi de
kapsar. Bu nedenle aydın düşünme yüzeysel düşünmeden doğmaz.
Ancak derinlemesine yapılan her düşünme aydın düşünme değildir.
Örneğin; atom bilgini atom parçacığını, kimyager maddenin
bileşimini incelerken, fıkıhçı hükümler çıkarıp konular
ortaya koyarken, konuları derinlemesine araştırıp incelerler. Bu
derinlik olmasaydı, göz kamaştıran sonuçlara ulaşamazlardı.
Buna rağmen, saydığımız kişiler aydın düşünmeye sahip kişiler
olarak nitelenemez. Atom bilgininin bir tahtaya, yani haça dua ettiğini
görürseniz şaşırmazsınız. Halbuki en basit aydın düşünme
bile bu tahta parçasının ne fayda ne de zarar verdiğini ve onun
ibadet edilecek bir varlık olmadığını gösterecektir. Kelli felli
bir kanun adamının kendisini, kendisi gibi bir insan olan papaza
teslim edip günah çıkarttığını görürseniz şaşırmayın.
Çünkü hem atom bilgini hem de kanun adamı ve onların emsallerinin
düşünme biçimleri aydınca değil, derincedir. Aydın düşünmüş
olsaydılar, tahtaya ibadet etmezler, papazlara inanıp onlara günah
çıkartmazlardı. Gerçi derin düşünen kişi, düşünme eylemini
hangi şey hakkında derinleştirmişse, sadece o şey hakkında derin
düşünmüş olur. Mesela atom bilgini atomun parçaları, kanun
adamı ise yasalar konusunda derinleşir. Her birinin kendi alanı
dışındaki konularda düşünme gücü zayıftır.
Bu düşünce doğrudur.
Ancak, şu gerçeğin altını çizmek gerekir. Düşünen kişinin
derin düşünmeyi alışkanlık haline getirmesi, kendi alanı
dışındaki çoğu konularda, özellikle "büyük düğüm"
veya kişinin hayata bakış açısı ile ilgili hususlarda da
derinleşmesini sağlar. Ne var ki kişinin düşünme biçiminde, aydın
düşünme bulunmadığı takdirde derin, yüzeysel, hatta düşük
düşünme biçimi onda adet haline gelir. Dolayısıyla derin düşünme,
tek başına insanı kalkındırmak ve onun düşünce düzeyini
yükseltmek için yeterli olmaz. İnsanın düşünce düzeyinin
yükselmesi için, düşüncesinin aydın düşünmeden nasibini alması
gerekir.
Aydın düşünme,
düşüncenin pozitif bilim, hukuk, tıp vb. dallarında doğru sonuçlar
elde etmek için zaruri olmasa da, kişinin düşünce düzeyini
yükselterek düşünen kişiler üretmek için zorunludur. Bu bakımdan
ümmet; pozitif bilimciler, fakihler, hukukçular, doktor ve
mühendislerle kalkınmaz. Ümmet, ancak aydın düşünen kişilerle
kalkınabilir. Aydın düşünebilmek için eğitimli olmak şart
değildir. "Deve gübresi devenin varlığını, ayak izi yürüyüşünü
gösterir" diyen bir bedevi, aydın düşünüyordur. Aynı
şekilde, "şüphesiz sürekli tetikte olmak, insanı kaçınılmaz
sondan kurtarmaz. Sabır ise zafer elde etme araçlarından bir
tanesidir" diyen hatip de aydın düşünen biridir. Fakat:
"Halife öldü, ey
sakaleyn (insanlar ve cinler)!
Onun ölümünden öyle
etkilendim ki,
Ramazan'da orucumu
bozdum sanki" şeklindeki
mısraları seslendiren şair, fakih bir muallim olsa bile aydın düşünen
biri değildir. Yine "Hikmetin başı, Allah korkusudur"
diyen filozof da aydın düşünen biri değildir. Çünkü hikmetin
başı, Allah korkusu değil, Allah'ın varlığını idrak etmektir.
Aydın düşünmek için bilim veya hikmete ihtiyaç yoktur. Aydın düşünmek
için derin düşünmek, doğru sonuçlara ulaşmak için de düşünülen
konu hakkında etraflıca düşünme eyleminde bulunmak gerekir. Bu
açıdan okuma-yazma bilmeyen bir ümmi aydın olabildiği gibi, ilim
tahsil eden veya eğitim görmüş bir kimse de aydın olabilir.
Aydın düşünen kişi, düşünürken düşüncesi aydın düşünceden
nasibini almış kişidir. Mesela; siyasetçi ve lider aydın düşünen
kişilerdir. Fakat bunların düşüncelerindeki aydınlık, düşündükleri
zaman aydın düşünmeden nasiplerini aldıklarında ortaya çıkar.
Bu nedenle üstün düzey lider ve siyasilerin bir tahta parçasına
dua etmeleri ve onlardan daha az aydın düşünebilen insanlara
günah çıkartmaları, onlardan bağış dilenmelerine şaşmamak
gerekir. Çünkü onların bu hareketlerinde ne derin düşünme ne de
aydın düşünme söz konusu değildir. Onların bu hareketleri
gelenek ve göreneklerden ya da hile ve iki yüzlülükten
kaynaklanmaktadır. Bunlar da derin veya aydın düşünmenin
göstergeleri değildir. Aydın düşünen kişi, hile ve iki yüzlülüğe
baş vurmadığı gibi, onda töreler ve gelenekler de egemen olmaz.
|