ANKARA HÜKÜMETİNİN YERİNİ SAĞLAMLAŞTIRMASI VE DEVLETLERİN ONUNLA DOĞRUDAN İLİŞKİYE GİRMESİ
İkinci aşama da, Ankara'da fiili kuvvet ve nüfuz sahibi 2.
bir hükümet kurulup, İstanbul Hükümetinin kuvvetsiz ve kudretsiz bırakılmasıyla
sona erdi. Bu 2. hükümet yerleşip memlekette hakimiyet sahibi olunca hemen
İngiltere Londra Konferansına çağırdı. Bu konferansta Yunanlı ve Türkiyeli
bazı delegeler hazır bulundu. İngiltere; “Konferanstan maksadımız,
Şark Meselesinin çözüm çarelerini aramaktır.”
dedi. Bununla Paris'te imzalanan Sevr Anlaşması
şartlarına yeni baştan göz atmayı kastediyordu. Çünkü Şark Meselesine
hal çaresi aramak için bir konferansın yapılması resmî bir sulh konferansına
denk tutulmuştu. Bu kongre ile Sevr Anlaşması Paris Kongresinde kabul
edildiği gibi tatbik edilmeden onun üzerinde münakaşa ve görüşme
yapılması icabettiğini belirtmek istiyordu. Zira imza edilmesi üzerinden bir
sene geçtiği halde takibata konmamış ve tam Mustafa Kemal kuşatılacağı
sırada ilan edilmişti. İngilizlerin ilgili devletleri, yalnız Sevr
Anlaşmasının şartlarının gözden geçirmek için Londra Konferansına
davet etmeleri pek gariptir. Zira bu anlaşma İngiltere'nin lehineydi. Bu
sebeple Fransa bu anlaşmaya rıza gözüyle bakmamış, istemeyerek kabul
etmişti. Zira Osmanlı Devleti'nin mirasından aslan payını İngiltere'nin
aldığını görüyordu. İstemeyerek, Suriye ve Klikya ile yetinmeye mecbur
olmuştu. Ayrıca bu kısımlarında Şüpheli bir hibe olduğunu biliyordu.
İtalya da o anlaşmaya kızmıştı. Akdeniz'de Yunan hakimiyetini kabul
ediyordu. Özellikle Anadolu'da Yunanistan'ın genişlemesi, harp esnasında
İtalya'ya ayrılan topraklar ve nüfuz alanı üzerinde vukuu buluyordu. Bunun
için bu iki devlet yani Fransa ve İtalya daha çok pay ümit ettiklerinden,
anlaşmayı istemeyerek imza etmişlerdi.
İngiltere'nin kendi lehine olduğu halde o anlaşmayı
uygulamaya koymaması dikkati çekiyor. Ve tabiî olmayan bir durum arzediyor.
Bu sırada anlaşmaya yeniden bir göz atılmasını istemesi daha tuhaf ve
garip kaçıyor. Tuhaflık şurada ki; kendisinden başka hiç bir Osmanlı
veya Türk bir heyet bulunmamasını şart koşan Osmanlı heyeti yanında yeni
Ankara Hükümetini temsil eden bir heyet vardı. Zira Osmanlı Devleti meşru
olan, harbe girip mağlup olan, toplantının yapılmasına sebep olan ve Sevr
Anlaşmasını imzalayan devletti. Sulh şartlarını yeni baştan gözden
geçirmek için toplanan bu devletler arası konferansta, yeni Ankara Hükümeti'nin
yeri neydi? Yalnız bu, Ankara'da kurulan yeni hükümetin, önce görüşmelere
katılması ve sonra da nihaî sulh anlaşmasını yapmak için İngilizler
tarafından kurulduğunu göstermez mi?
Hilâfet Hükümeti'nin, Ankara Hükümetiyle beraber görüşmelere
girmemesi gerekirdi. Onunla beraber konferansa katılması, devletler huzurunda
onu resmen tanımaktı. Düşman karşısında bir memlekette ve sulh
şartlarının görüşmelerinde iki hükümetin bulunması son derece
zayıflığın ve devletin çökmesinin alametidir. Tabiî olarak Hilâfet
hükümetinin Ankara Hükümetinden temsilciler gönderilmesini kabul etmemesi
gerekirdi. Fakat aksine o bunu kabul etti. Hatta o kadar zayıf bir duruma düştü
ki, Mustafa Kemal'in Londra'ya çağırılmasını, onunla barışıp, onu
memnun etmek için bir vesile kabul etti. Bunun için Başvekil Tevfik Paşa,
Mustafa Kemal'e, Avrupa Devletleri tarafından yapılan daveti takdim etti. Ona;
"Türk Devleti adına, Osmanlı İmparatorluğu menfaatine kuvvetli bir
cephe halinde ve tek bir programla milletin birbiriyle el ele verdiğini göstermek
için Türk Heyetinin tek bir cephe halinde konferansa iştirakini
istiyor." dedi. Fakat Mustafa
Kemal, bunu kabul etmedi. Ve; "Anayasanın
yetkilerinden faydalanan, memlekette tek hüküm ve nüfuz sahibi olan yalnız
Ankara'daki Büyük Millet Meclisidir. Avrupa Devletlerinin ancak bu kanalla
davet etmeleri gerekir." diye
cevap verdi.
Büyük Millet Meclisi bu sırada daimi bir Meclis halini
almış, 9 ay çalışma sonunda yeni bir Anayasa hazırlamıştı. Anayasa
hazırlarken üzerinde en çok münakaşa edilen ve çözümü en güç olan
mesele olarak "Hilâfet ve Saltanat" meselesiyle karşılaşılmıştı.
Mustafa Kemal kendi adamları olmasına rağmen Meclisin çoğunluğu
karşısında Hilâfet’in ve saltanatın kalacağına dair Anayasaya açık
bir madde koydurmuştu. Bunun için Başbakan Tevfik Paşa'nın Türk
heyetlerinin birleştirilmesi ile ilgili olarak kendisine yönelttiği davetine
verdiği cevapta şöyle demişti: “Büyük
Millet Meclisi, Anayasanın ilk maddelerinden birinde
saltanata ve Hilâfet’in kudsiyetine dokunmamayı karar altına aldı. Şimdi
Ankara Hükümeti'nin heyeti, Sultanın heyetiyle konferansa iştirak edebilmesi
için Halife'nin, Meclis'in meşruiyetini kabul etmesi gerekir.”
Lakin Sultan, Meclis'i ve onun Anayasasını tanımadı. Zira
bunu tanımak şeklen Hilâfet’in kalmasını sağlamakla beraber, hakikatte
Hilâfet’in ortadan kalkması demekti. Çünkü Anayasada «Hakimiyet kayıtsız
şartsız milletindir. Millet, hakimiyetin kaynağıdır. Milletin yetkilerini
kullanmakta tek yetki sahibi makamı Meclistir. Harbe ve sulha o karar verir.»
kaydı vardı. Bu ise, İslâm’ı esasından yıkmak demekti. Zira İslâm’da
yasamanın kaynağı millet değil, İslâm şerîatıdır. Savaşa ve Barışa
Halife karar verir. Bunun için Sultan'ın bu teklifleri kabul etmesi mümkün
değildi. Bunun üzerine Ankara Hükümetiyle Halife'nin Hükümeti arasında
heyet teşkili hususundaki görüşmeler kesildi.
Avrupa Devletleri, Sultan'ın Hükümeti kanalıyla giden
davetiyeyi Mustafa Kemal'in kabul etmediğini görünce, İngiltere Müttefikler
adına, doğrudan doğruya Ankara Hükümetini davet etti. Onun bu daveti,
Ankara Hükümetini resmen tanımak demekti. İki heyet ayrı ayrı konferansa
gittiler. Tevfik Paşa, Halife heyetinin başkanıydı. Bekir Sami Bey ise
Ankara Heyetinin başkanı idi. 1921 Şubatı'nda konferans Londra'da yapıldı.
Londra Konferansına Sultanın Gönderdiği Heyet Başkanının İki Heyet
Adına Görüşmelerde Bulunması İçin Ankara Heyeti Lehine Çekilmesi
İki heyet görüşme masasına oturunca Tevfik Paşa,
İstanbul Heyeti başkanı sıfatıyla söz hakkını Bekir Sami'ye verdi. Bekir
Sami, iki heyet adına konuşacak, Türklerin isteklerini bildirecekti. Ve onun
sözü geçerli olacaktı. Böylece İstanbul susup, yalnız Ankara konuştu.
İngiltere adına Loyd George, Fransa adına Briyan, İtalya
adına Kont Sforza konferansa katılanlara, konferanstan maksadın, sadece
harpte birbirleriyle çatışan milletler arasında uyum sağlamak olduğu; müttefiklerin,
bilhassa Yunanlılara verilen imtiyazlar da olmak üzere sulh şartlan üzerinde
tadilata hazır oldukları; İzmir bölgesi sakinleri üzerinde tetkik yapmak
üzere yeni bir heyet teşkil olunacağı; bu heyetin kararları iki tarafa da
tatbik edileceğine dair izahat vermeye başladılar. Bekir Sami bu heyetin gönderilmesini
kabul etti. Fakat Yunanlılar şiddetle muhalefet ettiler. Ankara Heyeti
Başkanı, İzmir Vilayetinin, Hıristiyan bir vali tarafından idare edilen ve
iç işlerinde de özerk bir vilayet olmasını ileri sürdü. Fakat bunu da
Fransızlar, İtalyanlar ve Yunanlılar kabul etmediği gibi İngilizler de
kabul etmediler. Fransız Heyeti, Klikya'nın boşaltılıp Türklere bırakılmasını
kabul edip, bu hususta söz verdi. Bekir Sami, Türkiye'nin münasebette bulunduğu
bütün devletlerden üstün olarak Fransa'ya ticarî imtiyazlar verilmesini
kabul etti. Ve Fransa ile Türkiye bir anlaşma imzaladı.
Fakat Londra Konferansı Türkiye ile Fransa heyetlerinin
anlaşması müstesna hiç bir netice elde edemeden dağıldı. Heyetler döner
dönmez Mustafa Kemal, Bekir Sami'nin Fransa ile yapmış olduğu anlaşmayı
reddetti. Bunun üzerine Bekir Sami Dışişleri Bakanlığından istifa edip
Mustafa Kemal'e karşı gruba geçti.
Mustafa Kemal, Fransız Hükümeti'ne, gönderilen heyetin
verilen yetkilerin çok fazla dışına çıktığını, bunun için onun
kararlarının geçersiz olduğunu ve memleketin bunları kabul edemeyeceğini,
onun kabul ettiği kararlardan hiç kimsenin sorumlu tutulamayacağını bir
mektupla bildirdi.
Bundan sonra Fransa ile Ankara Hükümeti arasında görüşmeler
cereyan etti. Bunun neticesi Türkiye, Fransa ile 20 Ekim 1921 tarihli sözleşme
imzaladı. Buna göre; Türkiye, Suriye üzerindeki haklarından Fransa lehine
vazgeçiyordu. Suriye ile Türkiye arasında Güney sınırı tesbit edildi.
Fransa Klikya'dan kuvvetlerini çekti. Böylece Mustafa Kemal, doğrudan
doğruya yabancı devletlerle ve yabancı devletler de onunla münasebetler
kurmaya başladı. Ortada Hilâfet Hükümeti olmasına rağmen yabancı
devletler, onunla anlaşmalar yapıyorlardı.
Avrupa Devletleri onun tarafını tutmaya başladılar.
Fransa ve İtalya onu memnun edip ona yaklaşmak istiyorlardı. İngiltere
devletlerarası meselelerde açıkça onu tasdikliyor; Yunanlıları terk
ettiğini ve Yunanlılara karşı da buğzunu belirtiyordu.
Mustafa Kemal, Rusya ile de temaslar sağladı. Rusya harpten
çekilmiş ve memlekette Komünizm Hükümeti teşekkül etmişti. Bu devletin
desteğini istedi. Batum üzerindeki haklarından vazgeçti. Türkiye adına
onunla bir dostluk anlaşması imzalanmasını istedi. Çünkü bu anlaşma,
onun yeni hükümeti tanıması demekti. Komünist Hükümet bunu hemen kabul
etti. Zira o hiç bir şey kaybetmeyecekti. Üstelik İslâmiyetin ve Hilâfet’in
aleyhindeydi. Hilâfete ve İngilizlere karşı Mustafa Kemal'e cesaret verdi.
Batum'u alıp bir şey kaybetmedi. Bu anlaşma 16 Mart 1921'de yapılmıştı.
Bundan önce İtalya kendi isteğiyle Antalya üzerindeki haklarından vazgeçmişti.
1921 Ocak ayında buradan çekilmişti. Böylece Fransa, İtalya, Rusya, Ankara
Hükümeti tarafına geçti, Mustafa Kemal'in kuvveti arttı.
|