MUSTAFA KEMAL’İN İKİNCİ AŞAMADA AYAKLANMAYA YENİDEN DÖNMESİ
Yeni Mebuslar seçimini isteyen, Meclisin Anayasaya uygun
olduğunu kabul eden, seçilen mebuslarla uyuşan, Meclisin kararlarını kabul
edeceğini söyleyen eski hükümeti düşürüp yeni hükümeti tasvip eden,
memleketin Anayasa ile idare edilmesini isteyen hep Mustafa Kemal idi. Bütün
bunlara rağmen Meclis yoluyla yönetimi ele alamayacağını anlayınca
ihtilale yeniden başlamayı kararlaştırdı. Bunun için ordular hazırlayıp,
harbe hazırlamaya başladı. İstanbul’dan İngiliz ve Fransız
Komiserlerinin bilgisi dahilinde Anadolu'ya külliyetli miktarda para ve silah
göndermeye başladılar. Görülüyor ki müttefikler buna karşı şeklen
itiraz ediyorlardı. Hakikatte ise meseleyi sükut edip bir şey demiyorlardı.
Daha tuhafı Mustafa Kemal, Gelibolu Yarımadasında İngiliz Yüksek
Komiserinin gözleri önünde arabalar, silah ve cephaneler topladı. Bütün
bunları İngilizlerin kontrolüne rağmen yaptı.
Bundan sonra Müttefiklere karşı çete savaşları
başladı. Birya, muhasara edilip teslim alındı. İhtilalciler buradaki
İtalyan kuvvetlerine çekilme fırsatı verdiler. Silistre’nin şarkî kısmına
da hücum edildi. Oradan Fransız birliği çekildi. Paris ve Londra katî
olarak askerî hareketlerin durmasını istediler. Lakin hareketler durmayıp
seyrine devam etti.
7 Mart 1920 de Müttefikler Ali Rıza'yı istifaya mecbur
ettiler. Onun istifası üzerine yerine Bahriye Nazırı Salih Paşa geçti.
Salih Paşa, Mustafa Kemal ile Amasya'da ittifak yapan adamdı. 0 da durumu
normalleştirmeye çalıştı.
Fakat 10 Mart 1920 de Lord Gurzon,
Lordlar Kamarasında şu açıklamada bulundu:
"Müttefikler, İstanbul’da Avrupalıların bu derece
küçük görülmelerine, Hıristiyanların baskı altında tutulmalarına ve
her yerde katliam vukuu bulmasına razı olamazlar."
İngilizlerin İstanbul’u İşgali
Bu açıklama üzerine Haliç, İngiliz harp gemileriyle
doldu. İngiliz memurları Anadolu'dan çekildiler. Ankara'dan süratle
çekildikleri gibi Anadolu'daki geri kalan İngiliz kuvvetlerinin de mümkün
olan en kısa zamanda çekilmeleri için emir verildi.
İstanbul'da Meclis Başkanı Rauf Bey, İngilizlerin, vatansever mebusları tutuklayıp, Damad Ferid Paşa hükümetini işbaşına
getirmek istediğini açıkladı. Hemen Mustafa Kemal taraftarı Mebusların
İstanbul'dan kaçıp İngilizlere teslim olmamalarını isteyen bir telgraf
çekti. Fakat onlar kaçmayı kabul etmediler.
16 Mart 1920 günü sabahın erken saatlerinde askerlerin
İstanbul'u işgal ve ahaliyi tazyik etmeleri gibi muhtelif tedbirler alındı. Müttefik
Kuvvetleri Başkomutanı İngiliz Generali Hanri Wilson bununla
vazifelendirildi.
Paris ve Roma, üç Devletin yani İngiltere, Fransa ve
İtalya'dan müteşekkil cezalandırma işine karışmayı kabul ettiler. Fakat
yalnız İngiltere, deniz kuvvetlerini gönderdi. Fransa ve İtalya kara ve
deniz kuvvetlerinden hiç bir şey göndermediler. Fransa ve İtalya,
İngiltere'nin İstanbul'u işgalde başarılı olduğunu gördüklerinde
devletlerarası dengeyi korumak için İngilizlerin tek taraflı tasarrufuna
engel olmak için müdahalede bulundular. Memleketi ortaklaşa yönetmelerini
istediler. Lakin İngilizler buna imkan vermeyip tek taraflı hakimiyetlerine
devam ettiler,
Sonra İngiliz askerleri beklenmedik bir anda ana caddelerde
iftiharla gösteri yürüyüşlerine başladılar. Askerler dahil herkesin
kalbine bir korku tohumu atıldıktan sonra P.T.T. dairesini ve mühim devlet
binalarını işgal ettiler. Mustafa Kemal tarafını tutanlardan bazı mebuslar
tutuklandı. Bunlar arasında Rauf Bey, Fethi Bey'de vardı. Eski hükümet başkanı
Emir Said Halim de tutuklandı. Bunların hepsi tutuklandıktan sonra ertesi günü
bir yolcu gemisiyle Malta Adasına sürüldüler. İstanbul'dan bazı mebuslar
ve bazı subaylar Ankara'ya kaçtılar. Müttefikler İstanbul'a hakim olarak
şehri istedikleri gibi idare etmeye başladılar. İstanbul'da sıkıyönetim
ilan edilip gazetelere, posta, telgraf ve hükümete sıkı sansür konuldu.
İngilizlerin Uygulamalarının Yanında Yer Almasından Dolayı
İnsanların Sultana Kin Duyması
Sultan, İngilizlerin bu hareketlerini tasvip etti.
Başbakanlıktan bir tebliğ neşredilerek halk sükunete davet edildi. Halkın
sakin olmalarının en mühim vazife olduğu zikredildi. Tebliğ şöyle başlıyordu:
"Her Türk vatandaşının en mühim vazifesi Sultanın emirlerine itaat
etmektir." Bunun neticesi halka ve askerlere bir korku havası hakim
oldu. Tabiî bu, ahalinin Sultana karşı kininin artmasına ve onun her taraftan tenkide uğramasına sebep oldu. Parlamento resmen feshedildi.
5 Nisan 1920 de İngilizlerin talebi üzerine Salih Paşa
istifa edip yerine Damad Ferid geçti. Memleketi zalimce yönetmeye başladı.
Bundan sonra bütün yetkiler onun eline geçti. Açıkça İngilizlerin
menfaatini gözetmeye, muhtelif vesilelerle onların sevgisini kazanmak için
çalışmaya başladı. O kadar ki, İngilizlerden daha İngiliz taraftarıydı.
Sultan da İngilizlere karşı muhabbetinde ve Mustafa Kemal taraftarına
karşı hücumda Damad Ferid'den aşağı değildi. Şeyhülislâm, Mustafa Kemal
taraftarlarına karşı fetva çıkarmaya teşvik edildi. O da, vatancıların,
milliyetçilerin Allah'ın gazabına uğramış sapık kimseler olduğunu, Müslümanların
bu asilerle savaşmaları gerektiğine dair bir fetva çıkardı. Bu sırada
Sultanın bu fetvayı teyid eden ve Mustafa Kemal ve onunla beraber olanların
idama mahkum olduklarına dair de bir ferman çıktı.
Mustafa Kemal, bunu duyunca henüz Anadolu'dan çekilmemiş
olan bir kısım İngiliz kuvvetlerini tutukladı. Sonra Eskişehir'e yakın
olan Garnizon'un İngilizlere hücum edip, içinde İngiliz mangası olan
Eskişehir'i muhasara etmesini emretti. Bu sırada İngiliz kuvvetleri Konya'ya
giden bir İtalyan birliğini beklemekteydiler. Türk askerleri İngilizlere hücum
ederek Eskisehir’i kuşattılar. Konya'ya giden İtalyan kuvvetlerine de hücum
ettiler. Bunlar Konya'ya girebildilerse de büyük kayıplara uğradılar. Sonra
Batıya doğru çekilip İzmir'de Yunanlılara katılmaya mecbur oldular.
İngilizler de, İtalyanların Konya'dan çekildiği gibi Eskişehir'den
çekildiler. Böylece Anadolu'da hiç bir Müttefik askeri kalmadı.
İngilizlerin vaadı üzerine Konya'ya giden İtalyan kuvvetleriyle küçük bir
çatışma olduysa da İngilizlerle hiç bir çarpışma vukuu bulmadı.
Mustafa Kemal’in Yeni Bir
Temsilciler Seçimleri Yapılacağını İlan Etmesi
Bu operasyonlardan apaçık anlaşılıyor ki, memleketi iki
taraf yönetiyor: Bir yanda İngilizler, Halife ve hükümeti; diğer yanda
Mustafa Kemal partisiyle ve bütün halk. Mustafa Kemal İngilizlere karşı
harekete geçtiği için halk onu, İngiltere’ye karşı girişilen harekette
lider edindi. Bunun için kamuoyu subayların ve memurların çoğunluğu onun
tarafını tutuyorlardı. Bu durumu fırsat bilerek henüz feshedilmemiş olan
Tenfiz Komitesi adına yeni seçimler yapılacağına dair bir karar çıkardı.
Yeni Meclisin eski Meclisle hiç bir ilgisi olmayacağını, bunun Osmanlı
Meclisi değil, ancak olağanüstü yetkilere sahip olan milli bir yasama organı
olacağını belirtti. Bu millî Meclisin toplantı yeri olarak Ankara seçildi.
Bilfiil seçimler yapıldı. Fakat bu
seçimler gerçek anlamıyla bir seçim değil, ancak şeklî bir seçimdi.
Kamuoyu, Meclisin millî bir Meclis olabilmesi için mutlaka Kemalistlerin
seçilmesinin icap ettiği merkezindeydi. Gerçekte de böyle oldu.
Kemalistlerden başka hiç bir Mebus çıkmadı.
23 Nisan 1920 de Ankara'da Büyük Millet Meclisi toplandı.
Açılış oturumunun Cuma günü olmasını istediler. Hacı Bayram Cami'inde
kılınan Cuma namazından sonra bayrakları alarak toplantı yerine gittiler.
Meclisin kapısı önünde iki koç kurban ettiler. Sonra içeri girerek açılış
oturumunu yaptılar. Bu anda Anadolu'daki bütün camilerde buna benzer toplantılar
oldu. Hatta en küçük köylerde bile.
Seçimler esnasında ve Meclis açılırken Mustafa Kemal,
memurları ve subayları Ankara'ya nakletmekle meşguldu. Ankara'dakiler; içinde
hocaların, subayların ve büyük memurların bulunduğu bir muhaceret selini
şehirlerine kabul ediyorlardı. Önceleri bunun sebebini anlayamadılar. Fakat
sonra bunların hükümet kurmak için girişilen hazırlıklardan ibaret
olduğunu öğrendiler
Mustafa Kemal’in Ankara’da Devlet Teşkilatını Kurması
Böylece Mustafa Kemal, Ankara'da bir devlet, muntazam bir
ordu kurmakta devam etti. Hükümet Daireleri inşa ettirdi. Bir matbaa ve
gazeteciler getirdi. Bu sırada "Hakimiyeti Milliye" adlı bir gazete
çıkarılıyordu. Ankara'yı Hükümet merkezi ve memleketin başkenti olacak
hale getirdi. Ve Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerini atmaya başladı. Fakat
bunları son derece gizli ve kapalı bir halde yapıyordu. Görünürde onun bu
mücadelesi ve harbi, yabancı işgaline ve yabancı kuvvetlere karşı idi.
Nitekim bu hareketlerine, memleketi müdafaa ettiğini mazeret olarak gösteriyordu.
Açıktan açığa resmî bir şekilde Avrupalılara; "Siz bütün Arap
memleketlerini ve Suriye'yi de işgal edebilirsiniz. Fakat Türkiye'yi işgal
etmenize asla müsaade etmeyeceğim. Biz bütün bir milletin istifade edeceği
meşru bir hakkı müdafaa ediyoruz. Millî hudutlar dahilinde hür bir millet
olmak istiyoruz. Bundan bir arpa boyu dahi vazgeçemeyiz." diyordu.
Millî Meclisin açılışında ve daha sonraları şu sözünü ilan ediyordu: “Alınacak
bütün tedbirlerden ancak Hilâfet’in ve saltanatın korunması, Sultanın
kurtuluşu ve memleketin yabancıların boyunduruğundan kurtarılması gayesi güdülüyor.”
Sonra bir demeç daha verdi. Bu demecinde şöyle
dedi: “Sultan, Başkentte istediği gibi hükmeden
yabancı devletlerin elinde esir olduğundan, dolayısıyla hür bir sultan
olmadığından ve hiç bir egemenlikten istifade edemediğinden şimdilik geçici
olarak memleketin, ilişkilerini büyük Millet Meclisi idare edecektir.”
dedi.
Bunun akabinde memleketin işlerini yürüten yeni bir Tenfiz
Komitesi seçildi. Bu komite, Meclis tarafından seçilen 11 Bakandan teşekkül
ediyordu. Mustafa Kemal bu komiteye başkan seçildiği gibi Meclise de başkan
seçildi. Bundan sonra hükümete Albay İsmet Paşa da katıldı.
Millet Meclisi toplantılar yapıp kararlar alıyordu. Bu
kararlar çok mühimdi. Buna göre; "İstanbul Hükümetiyle yabancı devletler
arasında yapılan ittifaklar ve ticarî anlaşmalar ilga edilecek ve hükümsüz
sayılacak, sultanın vakıflarından ve mallarından gelen gelirler dahil bütün
kaynaklar Ankara Hükümetinin tasarrufu altına girecekti."
Bu şekilde Ankara'da hükümet, parlamento, daireler ve ordu
kuruldu. Çok önemli kararlar alındı. Sultan şu durumla karşı karşıya
geldi, ya bu hükümeti ortadan kaldırması veya ona teslim olması
gerekiyordu. Böylece iki taraf arasında silahlı bir Çatışma kaçınılması
imkansız olan bir meseleydi. Nitekim Öyle oldu.
Sultan, Ankara Hükümetini Yok Etmek İçin Askeri Hamle Yürütüyor
Halife, kendisine sadık olan
subayların kumandası altında Ankara üzerine bir sefer hazırladı. Ordu, küçük
Asya'nın Kuzey batısına doğru ilerledi. Bir çok gönüllüler de ona katıldılar.
Bundan başka yardımcılarından birini, kabileleri tahrik etmek için
Kürdistan'a gönderdi. Milleti, tahtı ve Hilâfet’i müdafaa etmeleri için
teşvike başladı. Halifeye bağlılık; henüz fermanlarının hürmetle karşılanacağı
bir şekil de kalplerde yerleşmiş bir vaziyetteydi. Ona isyan Allah'a isyan,
ona itaatte Allah'a itaat sayılıyordu. Bunun için bir çok bölgeler Halifeye
katıldı. Bazı mıntıkalar ise, Ankara hükümetine karşı isyan etti.
Halife Ordusu Kemalist birliklerden bir tanesini tam esir etmekte başarılı
oldu.
İki taraf arasındaki bu çarpışmalar 1920 yılının
Mayıs ayı boyunca devam etti. Bütün meydanlarda Sultanın taraftarı
kuvvetler Mustafa Kemal'in kuvvetlerine karşı ezici galibiyetler elde ettiler.
Bütün bölgeler Halifeye katılarak, herkes onun tarafına geçti. Mustafa
Kemal'in elinde yalnız harekatın merkezi olan Ankara kalmıştı. Fakat o da düşmek
üzereydi. Etrafındaki köyler bir bir Sultanın bayrağı altına girerek
halifenin ordusuna katılıyordu. Mustafa Kemal ve taraftarları Ankara'da çok
zor bir durumda kaldılar. Kalplerini ümitsizlik sardı. Halifeye teslim olup
onun hizmetine girmeyi doğru bulmaya başladılar. Mustafa Kemal'in hayatı bir
ipliğe bağlıydı. Onun ezilmesine bir ramak kalmıştı.
Barış Şartlarının İlan Edilmesi, Bozguna Uğramasından Sonra Mustafa
Kemal’in Konumunu Değiştirdi
Bu sıralarda Paris'te imzalanan ve "Sevr Anlaşması" denen
sulh anlaşmasının şartları ilan ediliyordu. Bu anlaşmayı Sultan kabul
etmiş, hükümet başkanı Damad Ferid Paşa da imza koymuştu. Sulh
anlaşmasından bir buçuk sene geçmesine rağmen bu şartlar yeni ilan
ediliyordu. Türkiye'de halk anlaşmanın şartlarından bir şey bilmiyordu. Bu
şartlar geniş bir neşriyatla Türkiye'nin dört bucağına neşrediliyordu.
Bunun Üzerine memleketin her tarafından Halifeye ve Başvekil Damad Ferid
Paşa'ya karşı kamuoyu heyecana geldi. Bu heyecan iyice şiddetlendi. Bunun,
zirveye ulaştığı bir sırada İngiliz Başvekili Davit Jorje, Avam
Kamarası'nda şu açıklamayı yaptı: "Müttefiklerin maksadı Türk
olmayan milletleri, Türk boyunduruğundan kurtarmaktır." Bu açıklama
halk arasında yayıldı. Halkın heyecanı arttı. İngilizlere, kuklalara olan
Halifeye ve Başvekil Damad Ferid'e karşı kinleri galeyana geldi.
Böylece durum hemen tersine döndü. Halk, Halifeden ayrılıp
Mustafa Kemal'e katılmaya başladı. Ona karşı isyan eden bütün
bölgeler Halifenin Ordusundan ayrıldı. Mustafa Kemal düşmanlarından
temizlendi. Halifenin Ordusu müthiş bir hezimete uğradı. Her yerde sultanın
prestiji düştü. Halk anlaşmayı imzalayan ve memleketi düşmanlara teslim
eden Ferid Paşa'dan intikam almak için sözleşmeye başladılar. Böylece
Ankara, tekrar duruma hakim oldu. Bütün halk Mustafa Kemal tarafına geçerek
ona kurtarıcı gözüyle bakmaya başladılar. Hemen memleketin birinci lideri
oldu, zira bu anlaşma Türklerin akıllarını başlarından almıştı.
Çünkü Osmanlı İmparatorluğu'na son veriyor, onun topraklarını
Avrupalılar arasında paylaşılmasını veya muhtelif bağımsız vilayetlere
bölünmesini gerektiriyordu. Bu da, Türkiye’nin Küçük Asya'da küçük
bir devlet olması neticesini yoğunlaştıracaktı. Ayrıca Türkiye'nin başkenti
ve Avrupa'ya açılan tek geçit olan İstanbul, yabancı devletlerin hakimiyeti
altına girecekti ve Sultanın yetkilerini, bir takım görünüşten ibaret
anlamsız bir hale getirecekti. Türkiye; İngiltere, Fransa ve İtalya'nın nüfus
bölgelerine ayrılacaktı. Anlaşma buna göre gayet korkunç maddeleri
içeriyordu. Korkunçluğun, iğrençliğin derecesi anlaşılsın diye misal
olarak bazı maddeleri zikredelim:
Sevr Anlaşmasının Bazı Maddeleri
1- Arap memleketleri: Türkiye,
İmparatorluğa tabi olan bütün Arap memleketlerinden ayrılıyor. Hicaz ise
bağımsız bir devlet olarak tanınıyor. Türkiye, Filistin, Suriye ve
Mezopotamya'daki hakimiyetinden vazgeçiyor. Bu memleketlerin geleceği
hakkında verilecek kararlar müttefiklere bırakılıyor.
2- Türkiye'nin Avrupa kesimi: Batı
Dmace, Çatalca hattına kadar Yunanlılara veriliyor. Hemen bu sırada
Yunanlılar, Batı Trakya'yı Müttefiklerden teslim aldılar. Böylece Yunanlılar
hudutlarını, Türkiye'nin başkentinden 20 mil yakınına kadar
genişletiyorlardı.
3- İzmir ve Ege Adaları: İzmir
Şehri, beş sene müddetle Yunanlıların idaresinde kalıyor. Bundan sonra
Yunan Hükümeti onlara, Yunanistan'a iltihakı tasvip edip etmemelerine müsaade
edecek. İmroz, Tenedos adaları ise Yunanlılara verilecek. Diğer Ege
Adalarında da Yunan sultası tanındı. Stratejik önemi haiz Rodos adasını içine
alan 12 Ada ise İtalya'ya bırakılacaktı.
4- Ermenistan: Türkiye,
Ermenistan'ı bağımsız bir devlet olarak tanıyacak. İki devlet arasındaki
hudut meselesinde, Wilson prensiplerinin tatbiki Türkiye tarafından kabul
edildi.
5- Kürdistan: Türkiye, Fırat
Nehri'nin Doğusunda kalan Kürdistan topraklarına özerklik verilmesini kabul
edecek. Bu hususta İngiliz, Fransız ve İtalyanlardan teşekkül edecek bir
heyet tarafından sunulacak her hangi bir planı kabul edecek. Yine Türkiye, Doğu
hudutlarında Kürt bölgesinde İran'la bazı sınır tadilatı yapmayı kabul
edecek. Bundan başka bu anlaşma yürürlüğe girdikten sonra bir sene
zarfında Kürtler “Cemiyet-i Akvam’a” müracaat edip Türkiye'den ayrılacaklarını
bildirirlerse, Cemiyet-i Akvam'da Kürtlerin buna layık olduklarını görüp
onlara bağımsızlık verilmesi hususunda tavsiyede bulunursa; Türkiye, talebin
yerine getirilmesini kabul edecek ve yukarıda belirtilen arazi dahilindeki bütün
yetkilerini Kürt Hükümetine, devredecek. Ve bu hususta Müttefiklerle
Türkiye arasında yeni bir anlaşma yapılacak.
6- Boğazlar ve İstanbul: Türkiye,
Boğazların devletler arası bir heyetin kontrolü altında olmasını ve bu bölgenin
askerden arındırılmış bir bölge olmasını kabul edecek. İstanbul ise,
ileride Türk hakimiyeti altında kalacak. Bunlardan başka Türk Ordusu ancak,
50.000 kişi ile tahdit edilecek ve Ordu, Müttefiklerin talimatına ve
isteklerine göre hareket edecek. İngiltere, Fransa ve İtalya, Türkiye
maliyesi üzerinde geniş yetkilere sahip olacaklar, eski imtiyazlar olduğu
gibi bırakıldıktan başka yeni ağır şartlar ilave edilecek, azınlıklara
imtiyazlar ve aynı haklar tanınacak. Özellikle Ermenilere, Rumlara ve
Kürtlere daha geniş bir mana ile Hıristiyanlara bu haklar tanınacaktı
Bu sebepten dolayı bu korkunç ve zillete düşürücü anlaşmanın
ilanı, bunu kabul edip imzalayan sultana karşı Türkiye'de ihtilalin
alevlenmesi için yeterli bir sebepti. Böylece kuvvetli cereyan, Ankara'ya doğru
yöneldi. Bütün memleket, yeni Ankara Hükümeti tarafına geçtiler. Bu
cereyan, Ankara Hükümeti için askerî ve sivil bir kuvvetin teşekkül
etmesine sebep oldu. İngiliz Donanmasının himayesi altında ve yabancı
işgalinde bulunan İstanbul'u bile tehdit etmeye başladı, Böylece Mustafa
Kemal, ikinci anlaşmayı da kazandı. Memlekette ve orduda birinci derece nüfuz
ve hakimiyet sahibi olan ve Ankara'yı merkez edinen
2. bir Hükümet kurmaya muvaffak oldu.
Mustafa Kemal ihtilalinin ikinci aşaması ve vakaları işte
bunlardır. Bu vakıaları öğrenen her kimse bunların İngilizlerin
hazırladığını, bunu yapmaya sevk edenlerin onlar olduğunu, bu hareketi
himaye edip mahvolmaktan koruyanların da onlar olduğunu anlar. Türkiye
Hükümeti istemediği halde, İstanbul'un ve Boğazların Sultanın idaresi altında
kalması gerektiğini resmî bir muhtıra ile Türkiye Hükümetine sunan yine
müttefiklerdi. Onların bu sırada işgallerini devam ettirmekle beraber niçin
böyle bir cömertlikte bulundukları anlaşılamadı. Bunun sebebi daha sonra
meydana çıktı. Zira bu, daha sonra İngiltere'ye; Fransa ve İtalya'ya
fırsat vermeden yalnız başına buraları işgal etmesi imkanını verdi. Bu
hadise, İstanbul’u ve Boğazları tek başlarına işgal edebilmeleri için
İngilizler tarafından yapılan bir manevraydı.
Bundan başka ihtilal yenilendikten sonra İstanbul'dan
Mustafa Kemal'e giden silahlar ve mallar, İngiliz ve Fransız Yüksek
Komiseri'nin bilgisi dahilinde gidiyordu. Buna niçin sükut ediyorlardı?
Gelibolu Yarımadasından araba dolusu cephane ve silahların nakli niçin teşvik
ediliyordu? Bundan başka Mustafa Kemal'i Müttefiklerle mücadele ediyormuş
gibi göstererek, İstanbul'da alınan yapay tedbirler nedir? Esasında bu
tedbirlerin İstanbul'a karşı değil, tabiî olarak ihtilalin merkezi Ankara’ya,
ihtilal ordusuna ve Mustafa Kemal'e karşı yöneltmeleri gerekirdi.
İngilizlerin, donanmalarıyla beraber İstanbul'u tekrar işgali etmemeleri de.
Başkentte huzuru bozucu işler yapmamaları ve isyan edenlere de dokunmamaları
gerekirdi.
Ayrıca ihtilalciler İngilizlerle değil, Silisya'da
Fransızlarla, Konya'da İtalyanlarla çarpıştılar. İngiliz ordusu ile
aralarında hiç bir çarpışma olmadı. Tabiatıyla bu Mustafa Kemal'in
ihtilaline karşı şayet kızmak gerekirse, Fransızlar ve İtalyanlar olurdu.
İngilizler değil. Lakin İngilizler tek başlarına tekrar memleketi işgal
ettiler. Fransızların ve İtalyanların işgal etmelerine de engel oldular.
Bundan sonra İngiltere, Mustafa Kemal’in Ankara'da kuşatılıp, düşeceği
sırada neden Sevr Anlaşmasını ilan etti? Neden ilanına kadar bu anlaşmayı
gizliyordu? Halbuki bu anlaşmanın imzalanmasından bir seneden fazla bir zaman
geçmişti. Başvekilin bu anlaşmayı imzalaması ve bilahare anlaşmanın ilan
edilmesi; halkı, Halife ve hükümet aleyhine kışkırtma değil mi? Bu, Mustafa Kemal ihtilalinin müttefiklere karşı olduğunu göstermek için değil
mi? Şüphesiz bütün bunlar İngiliz oyunu idi. Memlekette 2. bir hükümet
kurulabilmesi için; Halifeye darbe indirip Mustafa Kemal'i kurtarabilmek için;
anlaşmayı tam bu sırada ilan eden de onlardı. Bundan sonra üçüncü aşamaya;
devletlerarası kongreler ve nihai anlaşmalar aşamasına geçtiler.
|