FİİLEN MEVCUT
REALİTE Bireysel
olsun toplumsal olsun, şu anda insanların karşı karşıya bulunduğu
problem, her şey hakkında düşünme ve her şey hakkında yavaş
bir biçimde fikir yürütme yoluna gitme alışkanlığıdır. Bu
insanlara göre, her şey ama her şey araştırmaya, derinliğine
incelemeye gereksinim duyar. İşte insanlarda fiilen mevcut olan şey
budur. Fakat böyle bir durum, kıvrak zekâyı meydana getiren
toprakla (iklimle) çelişmektedir. Çünkü insanı, yavaş yavaş, hızlı
düşünmekten uzaklaştırır. Öyle ki, yavaş düşünmekten, araştırıp
incelemekten zevk duymaya başlar. O halde önce bu çıkmazı aşmak
ve kıvrak zekâyı kazanma yolunda, "seri düşünme"ye
devam etmek gerekir. Yavaş düşünme çıkmazını aşmadıkça, ne
kıvrak zekâyı ne de kıvrak zekâ iklimini oluşturmak mümkün değildir.
Çözüm; kıvrak düşünmenin bizzat kendisini meydana getirmekten
çok, kıvrak zekânın iklimine, uygun koşullarına, kıvrak zekâ
fikrini vermeye ve bu fikri hazırlamaya yönelik olmalıdır.
Burada kıvrak zekâ
ile kıvrak zekânın ortaya çıkması arasındaki ince farka, dikkat
etmek gerekir. Sözgelimi, Ömer (ra)’ın yaşadığı İslâm
toplumunda ve bu toplumun fertlerinde, kıvrak düşünme yetisi güçlüydü.
Bu yetinin Ömer (ra)’da veya toplumun herhangi bir bireyinde ortaya
çıkması önemli değildir. Önemli olan bu yetinin, o dönemde
mevcut olmasıdır. Bizim de amacımız bu yetiyi, kendi çağımızdaki
İslâm topluluklarında diriltmektir. Kıvrak zekâya, toplumu yöneten
liderlerin mi yoksa genel halk kitlelerinin mi sahip olması gerektiği,
başka bir konudur. Fakat bu yetinin, zeki kişilerde belirdiği ve
nadiren aptal kişilerde de görüldüğü bir gerçektir.
Mesele, mevcut vakıayı
çözmekten ibarettir. Yok olan bir şeyi var etmek, söz konusu değildir.
Mevcut realite, kıvrak zekânın ikliminin mevcut olmadığını göstermektedir.
Hedef, her şeyden önce bu iklimi oluşturmaktır. Bunu gerçekleştirmek
için de mevcut realiteyi, insanın yaşadığı durumu iyice kavramak
ve daha sonra, bu durumu çözme yoluna gitmek gerekir. Mevcut
realite, yavaş düşünmenin ve derinlemesine araştırıp inceleme
fikrinin toplumda yaygın bir şekilde hâkim olmasıdır. Üstelik bu
gerçek tek başına, kıvrak zekâ fikrini öldürmeye yeterlidir. Kıvrak
zekâ fikrini ortaya çıkarmak için, genel olarak araştırma ve
incelemeye dayalı fikrin öldürülmesi gerekir. Bu bağlamda kıvrak
zekâ meydana gelmeden, kıvrak zekâ faktörünü meydana getirecek
uygun iklimin sağlanması öncelikli hedeftir.
Daha önce bahsettiğimiz
hususlar, kıvrak zekâyı doğurabilirler. Ancak her halükarda, kıvrak
zekâyı doğuracak toprağa ve iklime ihtiyaç vardır. Düşünceler
ne kadar çeşitli olursa olsun uygun toprak ve iklim, vazgeçilmez
temel unsurlardır. Burada "toprak ve iklim" şeklinde
kullanılan mecaz terimler, kişinin iç dünyası ve dış dünyaya,
eşyaya bakış açısıyla ilintilidir. "Toprak"tan
kastedilen, kişinin iç dünyasının çözüme ve tedaviye hazır
olması; hastalığın tehlike derecesinin iyice kavranmasıdır. İklim
ise, bütün bu sayılanlar konusunda bir kamuoyunun, mevcut olmasının
ifadesidir. Konunun özü, kişinin hayattaki nesnelere ve dış dünyaya
bakış tarzında odaklanmaktadır. Eğer kişinin bakış açısı,
her şeyin araştırmaya ve incelemeye tabi tutulmasını ön görüyorsa,
bu durumda kıvrak zekâya sahip olmak, yani hızlı düşünmek asla
mümkün değildir. Zira bir şey, araştırmaya ve incelemeye ihtiyaç
duyduğu sürece kıvrak zekâdan uzaklaşır. Öyleyse önce kişinin
iç dünyasından, bu bakış açısını arındırmak gerekir. Ancak
sadece arındırmak da yetmez. Böyle bir bakış açısının, köklü
bir değişikliğe tabi tutulması ve daha sonra çözüm yoluna
gidilmesi kaçınılmazdır. Kişinin "toprak" olarak
adlandırdığımız kişinin dış dünyaya bakış açısının önemi,
burada ortaya çıkmaktadır. Yapılması gereken, bu bakış açısının
değiştirilmesidir. Ancak bu yolla, kıvrak zekâ için uygun toprak
meydana getirilebilir. Fakat bu bakış açısını değiştirmek, o
kadar da kolay bir şey değildir. Çünkü insanlar, dış dünyadaki
nesneler hakkında fikir yürütmeye öylesine alışmışlardır ki,
bu düşünme metodu olmadan gerçeğe ulaşamayacaklarını düşünür
hale gelmişlerdir. Yavaş olsun hızlı olsun, düşündükleri tek
şey düşünmektir. Bu yüzden çözüm, düşünceye yönelik
olmamalıdır. Zira düşünce, hem mevcut gerçekle hem de planlanan
hedefle çelişmektedir. Çözüm, düşüncenin türüne yönelik
olmalıdır. Düşüncenin yavaş mı hızlı mı olduğu üzerinde yoğunlaşmak
esastır. Bu nedenle düşünceye atfedilen kudsiyet, olduğu gibi bırakılır;
hatta teşvik bile edilir. Ancak düşüncenin yavaş seyrine ve bu
yavaş seyrin doğurduğu sonuçlara karşı mücâdele edilir. Böylelikle
uygun çözüm yolu bulunur.
Kişinin iç dünyasının,
düşünceden alıkonulması doğru değildir. Tam tersine kişiyi, hızlı
düşünmeye yöneltmek gerekir. Düşünceyi süratli hale getirdiğimiz
takdirde, başka bir ifadeyle düşüncenin bizzat kendisini sürate dönüştürdüğümüzde
kıvrak zekâ, kendiliğinden ortaya çıkmış olur. Bu dönüşümü
sağlamak önemlidir. Dönüşümü gerçekleştirdikten sonra, kıvrak
zekâ sorununun özü şudur: İnsanlar, düşünceyi önemsiyorlar ve
ona mertebelerin en yücesini atfediyorlar. Araştırma ve incelemeye,
olmazsa olmaz koşulunu getiriyorlar. Dolayısıyla sorunun özünde,
araştırma ve inceleme yatıyor. Demek ki çözüm getirirken, buna
dikkat etmek gerekiyor. Çözümler, sadece düşünceye yönelik
olmamalı, aynı zamanda sorunun araştırma ve inceleme boyutuna da yönelik
olmalıdır. Zira düşünceye dayalı olan her şey, araştırma ve
incelemeye dayalı değildir. Sözgelimi araştırma ve incelemeye
dayalı düşünme metodu, mekanik düşünmeyi öngören unsurlara
zarar verir. Bir sandalyeyi ele alalım: "Sandalye",
yaşamımızdaki şeylerden sadece birisi değil mi? Üzerinde araştırma
yapmaya, onu incelemeye gerek var mı? "Sandalye"
deyip geçiyoruz. Bir mefhum veya şey (nesne, eşya) olduğu halde
onun özünü, araştırma ve incelemeyle değil sadece, zahiren
ismini kullanarak kavrıyoruz. Nesnenin isminin zikredilmesi, yani
salt düşünce, bu nesneyi kavramamıza yetiyor. Mekanik düşünce
ile ilgili söylediklerimiz, pek çok düşünce türü için de geçerlidir.
Her şeyi araştırmaya, incelemeye kalkışmak yanlıştır. Doğru
olan, hayattaki nesnelere nesnel bir bakışla yaklaşmaktır. Eğer
araştırmayı gerektiren bir nesneyse araştırıp incelemek gerekir.
Aksi nitelikte bir nesne ise, aksini yapmak gerekir. Böylece çözüme
bir parça daha yaklaşmış; ardından da kıvrak zekâ yetisini
kazanmış oluruz.
Nesnelerin sahip olduğu,
taşıdığı koşullar, onların araştırma ve incelemeye ihtiyaç
duyup duymadığını belirleyen unsurlardır. Mesela Batı’nın, Lübnan
ve İsrail'i, İslâm ülkeleriyle sınırı olan Doğu Akdeniz havzasına
açılan köprünün birer başı haline getirmesi, kuşkusuz planlı
yapılmış bir eylemdir. Fakat bu köprü başlarının yıkılması
meselesi söz konusu olduğunda, herhangi bir araştırmaya veya
incelemeye gerek var mı? Buna koşullar karar verir. Eğer şartlar söz
konusu köprü başlarının, Batı’nın dikkatinden kaçtığına
ve zahmetsiz bir şekilde yıkılabileceğine işaret ediyorsa, bu
durumda yapılacak araştırma ve inceleme, yıkıma engel teşkil
eden, yıkımı geciktiren bir unsur olarak karşımıza çıkar.
Hatta ümmetin çıkarlarından çok, düşmanın çıkarına hizmet
eder. Bu nedenle meseleye, gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaşmak
gerekir. Zira Batı’nın, bu köprü başını inşa edip sonra onu
ihmal etmesi ile şimdilik yıkmaya kalkışmaması veya buna cesaret
etmemesi arasında fark vardır. Eğer Batı'nın, bunu gözden kaçırdığı
söz konusuysa meselenin, düşünceye değil, hızlı bir çalışmaya,
yani kıvrak zekâya ihtiyacı vardır. Fakat Batı, inşa ettiği köprünün
yıkılmasını engellemek için bölgeye güçlerini yığmışsa, bu
durumda meseleyi, tüm ayrıntılarıyla incelemek gerekir. Aksi
takdirde tehlike kapıdadır. O halde meselenin, araştırma ve
incelemeyle ilgisi yoktur. Önemli olan, koşullardır. Koşullar neyi
ön görüyorsa, onun gerekleri yerine getirilmelidir. Koşullar,
meselenin araştırılmasını ön görüyorsa araştırılmalıdır.
Araştırmayı gerektirecek bir durum söz konusu değilse kıvrak zekâ
gücüyle, hızlı bir çalışmaya girişilmelidir. Kısacası koşullara
göre karar vermek esastır.
Bu, meselenin birinci yönüdür.
İkinci yönü ise zeki insanlarda, hızlı düşünme aşkının
meydana getirilmesidir. Bu kişilerin, meselenin araştırmayı
gerektiren bir mesele olup olmadığına dair yaptıkları incelemeyle
yetinmeyip kendilerini, hızlı düşünmeye alıştırmaları
gerekir. Bu da araştırma ve incelemeye saldırmadan; riskine
girmeden; düşüncenin türüne saldırmakla ve ona yönelmekle olur.
Aslında insanlar, zekâlarının karakteristik özelliği gereği, hızlı
düşünme ve hızlı karar vermeye eğilimlidirler. İnsanın bu özelliği
bile tek başına onun, özel bir muameleye tabi tutulması için
yeterlidir.
Sözün özü, önce
nesneye bakılacak: Araştırmaya ihtiyaç duyuyor mu? İhtiyaç
duyuyorsa, nesne hakkında araştırma yapılacak; eğer nesnenin böyle
bir gereksinimi olmadığına karar verilirse, faydadan çok zarar
vereceğinden nesne hakkında, herhangi bir araştırma yapılmayacak.
Bu arada zeki insanlara, akıllarına gelen her düşünceyi hızlı
bir şekilde gerçekleştirmeleri gerektiği telkin edilecek. Böylece
özel bir muameleye, özel bir ilgiye tabi tutulmaları gerekmektedir.
Bu şekilde yavaş düşünmeden hızlı düşünmeye, yani kıvrak
zekâya süratli geçiş yapmaları mümkün olacak; bu eylem, başkaları
tarafından da taklit edilecektir. Bu durum, özel bir yarar sağlamanın
ötesinde genel bir yarar sağlayacaktır ki, hedeflediğimiz aşama
da budur.
Kısacası, toplumun
bir bütün olarak ele alınıp araştırma ve inceleme fikrinden
uzaklaştırılması esastır. Toplum, çeşitli örneklerle hangi
meselenin araştırmaya gereksinim duyduğu, hangi meselenin herhangi
bir araştırmaya ihtiyaç duymadığı konusunda
bilgilendirilmelidir. Aynı meseleyi, iki farklı durumda örnekleme
yoluna gitmek ise en iyi metottur. Ortaya çıkarılmaları kolay olduğundan
ve toplumda istisnaî bir konuma sahip olmalarından dolayı, toplumun
zeki bireylerinin tedavi edilmesi, topyekün toplumun tedavi
edilmesini kolaylaştıracaktır. Zira önemli olan, araştırma ve
inceleme alışkanlığının ve böyle düşünmenin, bireylerin iç
dünyalarından arındırılmasıdır. Hangi metot aracılığıyla
olursa olsun, ister araştırmaya ihtiyaç duyan meselelerle ihtiyaç
duymayan meseleleri ayırt etme metodu olsun; ister toplumun zeki
bireylerine özel ilgi gösterme metodu aracılığıyla olsun önemli
olan bireyi, araştırma alışkanlığından kurtarmaktır.
Kişide, hızlı düşünmeyi
yeşertecek yeterli toprak meydana gelmişse veya dışarıdan bir
etkiyle oluşturulmuşsa ve söz konusu oluşum, kişide bir prensip
haline gelmişse o zaman, bu toprak için uygun iklimin meydan
getirilmesi de kolaylaşır. Zira iklimin meydana getirilmemesi
durumunda araştırma-inceleme alışkanlığının, tamamen ortadan
kaldırıldığından emin olunamaz. Zaten böyle bir güven ortamı
mevcutsa, kıvrak zekâ için uygun iklim de mevcut demektir. Uygun
toprağın meydana getirilmesi, uygun iklimin meydana getirilmesine öncülük
eder. Hedefe varmak kamuoyunu, araştırma karşıtı bir kampanyayla
örgütlemek değil; toplumu ve özellikle toplumun zeki bireylerini,
araştırma ve inceleme fikrinden uzaklaştırmakla mümkündür.
Bireyi, olur-olmaz her şeyi araştırma ve inceleme fikrinden uzaklaştırmak
çözümün, önemli kilometre köşe taşıdır. Birey, bu fikirden
arındırıldıkça çözüme yaklaşır. Aksi takdirde uygulamaya
konan her çözüm, zararlı olmasa da kalıcı bir çözüm olmaz.
|