ŞER’İ TEKLİFLER KARŞISINDA
KADIN VE ERKEK
İslâm, şer'i teklifleri
getirirken, hem kadını hem de erkeği bu tekliflerle mükellef kılmıştır.
Her ikisinin fiillerine çare getiren şer'i hükümleri beyan ederken,
kadın ve erkeğin birbirine eşit olup olmadığını, aralarında
üstünlüğün bulunup bulunmadığını dikkate almamıştır. İslâm,
nerede tedaviye muhtaç muayyen bir problemi ele almışsa, bu problemin
erkeğe veya kadına ait olup olmadığına bakmadan bunu hemen tedaviye
başlamıştır. Çözüm, kadını veya erkeği tedaviye yönelik bir
çüzüm olmaktan öte sadece insanın fiiline, yani vukua gelen
probleme ait bir çözüm olmuştur. Bu nedenle kadın ile erkek
arasında eşitlik veya eşitsizlik meselelesi söz konusu olmamıştır.
İslami teşride böyle bir kelime (kadın-erkek
eşitsizliği/eşitliği) yoktur. Sadece, kadın olsun erkek olsun
belirli bir insandan kaynaklanan olaya getirilen şer'i bir hükmün
varlığı söz konusudur.
Binaenaleyh kadın-erkek
eşitliği söz konusu edilecek bir mesele olmadığı gibi, ictimai
nizamın içerisinde kendisinden söz edilecek bir konu da yoktur.
Çünkü, kadının erkeğe veya erkeğin kadına eşit olması
meselesi; ictimai hayatta önemli bir mesele olmadığı gibi, İslâmi
hayatta vukuu muhtemel bir problem de değildir. Bu tip söz ve ifadeler
ancak batıda var olan ifadelerdir. Müslümanlardan, insan olarak kadının
doğal hakkını çiğnemiş olan ve batıyı taklid eden kimselerin
dışında kalanlar da bu ifadeleri kullanmazlar. Ardından hakları çiğnenmiş,
yenmiş olan kimseler kadın-erkek eşitliğini, gasbedilen bu hakları
elde edebilmek için kullanmışlardır. Oysa İslâm'ın bu tür
terimlerle ilgisi yoktur. Çünkü İslâm, cemaat ve toplumun
birbiriyle kaynaşmalarını garanti eden kuvvetli bir temel üzerine
ictimai nizamını kurmuştur. Allah (c.c.):
"Biz, A dem
oğullarını şerefli kıldık"
diyerek
şerefli kıldığı insanın kerametine layık gerçek saadeti hem
erkek, hem de kadın için temin etmiştir.
İslâm, hem kadına hem de
erkeğe birtakım haklar ve görevler vermiştir. Kadın ve erkeğin çıkarlarını
ilgilendiren hakları ve sorumlulukları, şeriatın uygun gördüğü
şekilde düzenlemiştir. Kadın ve erkeğin fiillerini, muayyen bir
insanın fiilleri olarak ele alıp çözüme kavuşturmuştur. Bunları
insanın tabiatına uygun alarak ele almış, aynı olması gerektiği
yerde aynı, farklı olması gerektiği yerde de farklı bir şekilde
çözümlemiştir. Ancak kadına ve erkeğe tanınan hak ve görevlerdeki
bu "vahdet"in, "eşitlik" olarak isimlendirilmesi mümkün
olmadığı gibi "eşitsizlik" şeklinde isimlendirilmesi de mümkün
değildir. Aynı şekilde bazı durumlarda hak ve görevlerde farklı
uygulamaların yapılmasının nedeni, kadın-erkek eşitliği veya
eşitsizliği de değildir. Çünkü İslâm, erkek olsun kadın olsun
topluluğa bakarken, bu bakışını sadece "insanlar
topluluğu" olarak dikkate alır. Bu insanlar topluluğu da
elbetteki kadınlardan ve erkeklerden meydana gelecektir. Bu hususta
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
"Ey insanlar! sizi tek
bir candan yaratıp, ondan da onun eşini vücuda getiren ve her
ikisinden de birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbi'nizden sakının."
İşte bu bakıştan hareket
ederek şeriat, birçok şer'i teklifi emretmiştir. Bu bakış açısına
göre erkeğe ve kadına birtakım hak ve görevler yüklenmiştir.
Haklar ve görevler yani sorumluluklar insanoğluna ait olunca; haklarda
ve görevlerde yani sorumluluklarda vahdet sağlanmış olur.
Dolayısıyla haklar ve görevler, harhangi bir şekilde ayrım veya
farklılık olmaksızın erkeklerin ve kadınların tümünü kapsayıcı
bir nitelik kazanır. İşte bu nedenledir ki İslam; insanı imana
davet ederken erkek ile kadın arasında herhangi bir ayırım
yapmamıştır. İslâm'ın davetini yüklenme sorumluluğunda erkek ile
kadın ayırımı yapmamıştır. Aynı şekilde namaz, oruç, hac ve
zekat gibi ibadetlere taalluk eden teklifleri yaparken de bir ayırım
yapmamıştır. Kadın erkek ayırımı yapmadan ahlaki karakterlerinin
şer'i hükümlere göre olmasını istemiştir. Alış-veriş, icar e,
vekalet, kefalet ve benzeri muamelât
hükümlerinde; Allah'ın hükümlerine karşı gelenlere uygulanması
gereken hadlerde, cinayetlerde ve tazir cezalarında kadın erkek farkı
gözetmeksizin tümünü "insan" olarak ele almış ve aynı
katagoride değerlendirmiştir. Erkek ve kadın ayırımı yapmadan ilim
öğrenme ve öğretme görevini tüm müslümanlara farz kılmıştır.
Böylece Allah (c.c.); insan olarak insanı ilgilendiren bütün
hükümlerini eşit şekilde kadın ve erkeklere emretmiştir. Bu açıdan,
bütün teklifler, haklar ve görevler tektir. Bu
türden hükümlerle ilgili olarak gelen
ayet ve hadisler insan olarak bütün insanları, mümin olduklarından
dolayı da bütün müminleri kapsamaktadır. Ayetlerin bir çoğu,
şer'i tekliflerin hem erkeğe hem de kadına hitap ettiğini göstermektedir.
Allah (c.c.), aşağıdaki ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
"Doğrusu müslüman
erkeklerle müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar,
taata devam eden erkeklerle taata devam eden kadınlar, sadık
erkeklerle sadık kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar,
huşu' eden erkeklerle huşu eden kadınlar, sadaka veren erkeklerle
sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar,
iffetlerini koruyan erkeklerle iffetlerini koruyan kadınlar, Allah'ı
çokça zikreden erkeklerle Allah'ı çokça zikreden kadınlar, işte
onlar için Allah, mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır."
"Allah ve Rasülü bir
şeye hükmettiği zaman; inanan erkek ve kadına artık işlerinde
başka bir yolu seçme hakkı yoktur."
"Erkek ve kadından
herhangi birisi salih bir amel işlerse, Biz ona temiz bir hayat
yaşatır ve onların yaptıklarının en güzeli ile mükafatlandırız."
"Erkek veya kadından
kim mü'min olarak salih amel işlerse; işte onlar cennete girecekler
ve hiçbir şekilde zulme uğratılmayacaklardır."
"Nihayet Rabları
onların dualarını kabul etti. Birbirinizden meydana gelen sizlerden
gerek erkek olsun, gerek dişi olsun iş yapan hiçbir kimsenin amelini
boşa çıkarmam."
"Ana-babanın ve
yakınların bıraktıklarından erkekler için bir nasib olduğu gibi
kadınlar için de az veya çok nasib vardır. Bunlar az veya çok
belirli bir hissedir."
"Erkeklere kazandıklarından
bir pay, kadınlara da kazan-dıklarından bir pay vardır."
İşte bu ayetlerde de görüldüğü
üzere; hükümlerin türü ve sayısı ne olursa olsun, şer'i hükümlerin
tümünü Allah-u Teâla, eşit bir şekilde insan olarak kadın ve
erkekler için şeriat kılmıştır. Ancak bunlar, kadın-erkek
eşitliği şeklinde algılanmamalıdır. Bu hükümler ancak, insanlara
ait olan bir şeriatın hükümleridir. Bu konuda kadın ve erkek
birbirine eşittirler. Çünkü onların her biri insandır. Bu hükümler,
insanın fiilleriyle ilgili Allah'ın hitabıdır.
Bu haklar, görevler ve
şer'i teklifler; kadının kadınlık tabiatıyla ilgili olarak
toplumdaki konumuna ve topluluktaki yerine göre; erkeğin, erkeklik
tabiatıyla ilgili olarak toplumdaki konumuna ve topluluktaki yerine göre
çeşitlilik arzeder. Çünkü bu teklifler, mutlak
olarak insan için bir çözüm
olmaktan çok, birbirinden farklı özellikleri bulunan insan türüne
ait bir çözümdür. Dolayısıyla insanın doğası gereği bir cinsin
diğer cinsten bazı yönleriyle farklı özelliklere sahip olması da
doğaldır. Öyleyse getirilen çözümün, mutlak anlamda
"insan"a ait çözüm olmaktan öte, insanın bir türü için
çözüm olması kaçınılmazdır. İşte bu nedenledir ki şeriat;
erkekler topluluğunun oluşturduğu işlerde olsun, genel hayatta olsun
iki kadının şahitliğini bir ekeğin şahitliğine eş değerde
tutmuştur. Bu hususta yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Erkeklerinizden iki
şahid tutunuz. Eğer iki erkek bulunmazsa, şahitlerden razı
olacağınız bir erkek ile, biri unuttuğunda diğeri ona hatırlatacak
iki kadın (şahit) olsun."
Şeriat; kadınlar hamamında
işlenen cinayetlerde olduğu gibi, kadınlara ait olan topluluklarda
meydana gelen olaylarda yalnızca kadınların şehadetini kabul
etmektedir. Bakirelik, dulluk ve süt emzirme meseleleri gibi yalnızca
kadınların haberdar olabileceği hususlarda bir kadının şehadeti
yeterlidir Çünkü Allah Rasulü (s.a.v.) süt emzirme konusunda bir
kadının şehadetini kabul etmiştir. İslam, mirasta kadına düşen
payın bazı hallerde erkeğe düşen payın yarısına eşit olmasını
emretmiştir. Allah-u Teâla şöyle buyurmaktadır:
"Allah, evlatlarınız
hakkında erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder."
Evlatlar, öz kardeşler, baba
bir kardeşler gibi bütün asabe akrabalıklarda durum böyledir. Bu
böyledir çünkü; kadın çalışabilecek güce sahip olsa da, eğer
fakir ise kadının nafakası kardeşine aittir. Bazı durumlarda ise
kadınla erkeğin payı aynıdır. Nitekim Allah-u Teâla şöyle
buyurmaktadır:
"Eğer (ölen) erkek
veya kadının mirasçısı; evladı ve ana babası olmayıp bir erkek
veya bir kız kardeşi varsa, her birine 1/6 düşer. Bundan fazla
iseler 1/3'e ortaktırlar."
Bu
hüküm, baba bir kardeşler içindir. Çünkü ayette geçen
kelimesinin anlamı, usul ve furuu olmayan, aynı zamanda anadan veya
babadan kardeşleri bulunmayan kimsedir. Burada erkek veya kız
kardeşten maksat anadan kardeş olanlardır. Bu konuda kadının
nafakası anadan erkek kardeş olana vacib olmaz. Her ne kadar kardeş
olması bakımından birbirlerine haram iseler de, kadının
nafakasını temin, anadan kardeş olan erkeğe vacib olmaz.
İslâm, kadının giydiği
elbisenin erkeğin elbisesine muhalif olmasını emrettiği gibi,
erkeğin giysisinin de kadının elbisesinden ayrı olmasını emreder.
Giyim ve kuşamda birbirlerine benzemelerini yasaklar. Vücudun bazı
organlarının süslenmesi gibi kadına ait hususlardan
sayıldığından ve iki cinsi birbirinden ayıran hususlardan
olduğundan dolayı, giyim-kuşamda cinslerin birbirlerine benzemelerini
yasaklar. Ebu Hüreyre'den rivayet edilen bir hadiste şöyle
buyrulmaktadır:
“Rasulullah (s.a.v.),
kadın elbisesi giyen erkeğe ve erkek elbisesi giyen kadına lanet
etti."
İbni
Ebi Müleyke'den: Dedi ki: Aişe'ye:
“Kadın nalın (erkek
ayakkabısı) giyebilir mi? diye sorulduğunda: Allah Rasulü erkekleşen
kadınlara lanet etmiştir."
buyurdu.
Abdullah b. Amr'dan rivayet ediliyor ve diyor ki:
"Ben Rasulullah (s.a.v.)'in;
erkeklere benzeyen
kadınlar bizden değildir
dediğini işittim."
İbni
Abbas'tan rivayet edildiğine göre:
“Nebi (s.a.v.)
erkeklerden kadınlaşanlara ve kadınlardan da erkekleşenlere lanet
etti ve; onları evlerinizden çıkarın dedi."
İbni Abbas diyor ki;
“Nebi (s.a.v.)
falan kişiyi, Ömer de falan kişiyi çıkardı.”
Başka bir lafızla hadis şöyledir:
"Allah Rasulü kadınlara
benzemeye çalışan erkeklere ve erkeklere benzemeye çalışan
kadınlara lanet etmiştir."
İslâm; kadına ait olmak
üzere erkeğe, kadının bir hakkı olarak mehir vermesini
emretmiştir. Halbuki birbirinden yararlanmak her ikisi için de söz
konusu olup sadece erkeğe ait değildir. Allah (c.c.) şöyle
buyurmaktadır:
"Kadınlara mehirlerini
cömertçe veriniz. Eğer ondan gönül hoşluğu ile size birşey
bağışlarlarsa onu afiyetle yiyin."
Ayette
geçen
kelimesi bağış anlamını ifade eder; bazılarının zannettiği gibi
mal karşılığı değildir. Rasulullah (s.a.v.)
evlenmek isteyen kimseye:
“Senin ona mehir olarak
verecek bir şeyin var mı?"
dedi. Adam aradı fakat herhangi bir şey bulamadı. Bunun üzerine ona;
"Demirden bir yüzük olsa bile mehir olarak verebileceğin bir
şey bul” dedi, fakat adam onu da bulamayınca, ezberindeki Kur'an
karşılığında Allah Rasulü kadını onunla evlendirdi."
Çalışıp mal kazanmayı
Allah (c.c.) erkeğe farz kılmıştır. Ancak bunu, kadına farz
değil, mübah kılmıştır; kadın dilerse çalışır dilerse çalışmaz.
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
"Maddi gücü olan erkek
kendi imkanından infak etsin."
Ayette geçen
tabiri ancak erkek
için kullanılır. Başka bir ayette ise şöyle buyrulmaktadır:
"Kadınların yiyecek ve
giyecekleri çocuğun babasına aittir."
Bu
ayetlerle nafaka, erkeklere bir görev olarak emredilmiştir.
İslâm, erkeklerin kadınlar
üzerine idareci olmalarını emretmiştir. Allah (c.c.) şöyle
buyurmaktadır:
"Allah'ın bazılarını
bazılarına üstün kılması ve mallarından infak etmeleri sebebiyle,
erkekler kadınlar üzerine hakimdirler. Saliha kadınlar, gönülden
boyun eğenler ve Allah'ın korunmasını emrettiğini, kocası
bulunmadığı zaman da koruyanlardır. Serkeşlik etmelerinden
endişeye düştüğünüz kadınlara önce öğüt verin. Uslanmazlarsa
yataklarında onları yalnız bırakın. (Yine dinlemezlerse) hafifce dövün.
Size itaat ettikleri takdirde incitmeye bir bahane aramayın. Çünkü
Allah, çok yücedir, büyüktür."
Allah
(c.c.) erkeklere tanınan bu
üstünlüğün; yönetim, namaz imamlığı, nikahta velayet, talak
hakkını elinde bulundurmak gibi birtakım sorumluluktan
kaynaklandığını açıklamaktadır. Bu husus ayette şu ifade ile
vurgulanmaktadır: "Allah'ın bazılarını bazılarına üstün
kılması." Bu idarecilik
görevi, mehir ve ailenin geçiminin sağlanması gibi görevlerin
erkeklerin boyunlarına yüklenmesi gibi sorumluluklarda da
görülmektedir. Bu hususu da yüce Allah ayette yer alan "mallarından
infak etmeleri" ifadesi ile belirtmektedir. Şeriat, kocanın
karısını terbiye etmesi ile ilgili olarak, ilk önce ona güzel öğüt
vermesi, daha sonra yatağını ayırmasını erkeğe bir hak olarak
vermiştir. Son aşama ise, kocasına karşı serkeşlik yapıp karşı
geldiği taktirde, hafifçe dövme serbestiyeti tanımıştır. Kız ve
erkek çocuğuna bakma hakkını şeriat kadına vermiştir. Ayrıca
şeriat, bu görevden erkeği men etmiştir. Eğer babaları çocuklarına
karşı görevlerini yapmaz ve onlara karşı cimrilik yaparsa, kadına
çocuklarının ihtiyaçlarını karşılaması için harcama yetkisi
vermiştir. Böyle durumda şeriat erkeğin harcama hakkını elinde
bulundurmasını engellemektedir. Ebu Süfyan'ın karısı Hind
Allah'ın Rasulü'ne geldi ve O'na:
"Ya Rasulullah! Ebu
Süfyan cimri bir kimsedir; bana ve çocuğuma yetecek miktar nafakayı
vermiyor. dedi. Bunun üzerine Allah Rasulü: Sana
ve çocuğuna yetecek malları maruf bir şekilde al"
buyurdu. Böylesi bir durumda hâkim,
nafakayı kadına teslim etmeye erkeği zorlar ve harcama hakkını
doğrudan doğruya kadına verir. Böyle hallerde erkeğin harcama
işini elinde bulundurmasını engeller.
Böylece, İslâm, bir kısmı
erkeklere, bir kısmı da kadınlara ait olmak üzere birçok hükümler
getirmiş, bunların bir kısmında erkek ile kadını ayırmış,
Allah'ın tahsis ettiği hükümlerle her birinin razı kılınmasını
emretmiştir. Allah'ın bir kısmına vermiş olduğu üstünlükleri
temenni ederek, kıskançlık yapmamalarını emretmiştir. Nitekim
Allah (c.c.):
“Allah'ın bazılarınızı
bazılarına karşı üstün kıldığı şeyleri temenni etmeyin.
Erkeklerin de kazandıklarından nasipleri var, kadınların da
kazandıklarından nasipleri var.”
buyurur. Hüküm-lerdeki bu
tahsis eşitsizlik anlamına gelmez. Burada kadın olarak kadınlara ait
işlere erkek olarak da erkeklere ait işlere çözümler vardır.
Bunların hepsi, kullara ait fiillere taalluk eden Şari'in hitabıyla
çözümlenmiştir. Bunların durumları bir bütün olarak incelendiği
zaman, insan türünün bir cinsini ilgilendiren bir problemin
çözümü olduğu görülür. Dolayısıyla insanı ilgilendirmesinden
dolayı çözümün bazı noktalarda fasıklık göstermesi Ortaya
konulan çözümlerde kadın-erkek eşitliği gibi bir konu hiçbir
surette göz önüne alınmamıştır. Çünkü araştırılması
gereken konu bu Önemli olan, muayyen bir insanı ilgilendiren bir
problemin çözüme kavuşturulmasıdır. Erkek ile kadını
ilgilendiren birtakım hükümlerde çeşitlilik olabilir. Durum ne
olursa olsun mühim olan, insanın bir problemine çare olmaktır.
İster bu çare ilim öğrenmek gibi aynı türden bir çözüm olsun,
isterse erkek ve kadının avret yerlerinin farklı olması gibi farklı
çözümler olsun, ortaya konan hükümlerin tek hedefi insanın
problemlerini çözmektir. Bir insanın diğer insandan üstün olması
ya da aralarında eşitlik olup olmaması bu hükümlerde yer almaz. Bazı
kaynaklarda, kadınların hem akıldan, hem de dinden noksan oldukları
hususu; bunu ortaya atanların akıl ve dinlerine nispet olarak düşünülebilir.
Yoksa; bu sözün anlamı, kadınların dini ve aklı noksan demek
değildir. Çünkü fıtrat gereği erkek ve kadındaki akıl tektir.
Yine, her erkek ve kadının iman ve amel bakımından dini de birdir.
Yukarıdaki sözden, şehadette bir erkek karşılığı, iki kadının
karşılığı kastediliyorsa, yine, her ay gördüğü hayız ve nifas
günlerinde kılmadığı namaz ile, Ramazan ayında hayız ve
nifasından dolayı tutmadığı oruçlar kastediliyorsa durum değişir.
Bu husus, Allah'ın insan
olarak insan için, insanın da erkek ve dişi nesillerinin her birisi için
meşru kıldığı hukuk ve vecibelerdir ki biz bunlara şer’i
teklifler diyoruz. Fakat,
insani sıfata haiz olan, insan cinsinden herbirini göz önünde
bulundurduğumuz zaman, aralarında herhangi bir ayrıcalık söz konusu
edilemez. Aynı zamanda bunlar arasında eşitlik veya eşitsizlik gibi
herhangi bir husus da düşünülemez.
|
|