Fetva soran
kimse mukallidden farklýdýr. Çünkü mukallid Þer’î hükmü alarak
onunla amel eden kimsedir. Fetva soran kimse ise, ister
müctehid olsun ister müctehid olmasýn Þer’î hükmü bilen
kimseden hükmü öðrenen kimsedir. Þer’î hükmü sadece bilgi
edinmek için öðrenmiþ olmasý veya amel etmek için öðrenmiþ
olmasý fark etmez. Bir meselede Allah Subhenehû ve Teala’nýn
hükmünü öðrenmek isteyen herkese
fetva soran
denir. Bir hükümde müctehid olmayan herkes o hüküm hakkýnda
fetva soran sayýlýr. Her meselede müctehid olmayan kimse, her
meselede fetva soran kimse demektir. Bir takým meselelerde
ictihad eden kimse ictihad etmediði diðer meselelerde fetva
soran kimsedir.
Fakat soru (fetva) soran
kimseye Allah Subhenehû ve Teala’nýn hükmünü
açýklayan kimse de müfti/fetva verendir. Lügatte
أفتي
يفتي أفتاء þeklinde
kullanýlan “fetva”
kelimesi, “mesele hakkýnda hüküm kendisine zahir oldu” demektir.
Ayný þekilde lügatte
استفتي
يستفي þeklinde
kullanýlan
استفتاء
“istifda”
kelimesi ise; “bir meselede fetva vermesi için bir âlime sordu”
demektir.
Sahabenin ve Tabiin'in
fetvalarý, insanlara açýkladýklarý hükümlerdir. Allah
Subhenehû ve Teala’nýn hükmünü öðrenmek farz olduðuna
göre, ister müctehid olsun isterse olmasýn insanlara Þer’î
hükümleri öðretecek kimselerin bulunmasý da elbette ki lazýmdýr.
Ýnsanlara hükümleri ister delilleri ile birlikte öðretsinler
ister delillerini bildirmeden yalnýzca hükümleri öðretsinler
fark etmez. Zira baþkasýna hükümleri öðreten kimsenin müctehid
olmasý þart olmadýðý gibi, baþkasýna hükümleri öðreten
Müslüman’ýn delilleri açýklamasý da þart deðildir. Hükme vakýf
olduðu zaman, hükmü bilen herkesin bildiði hükmü baþkasýna
öðretmesi caizdir. Öyleyse insanlara hükümler hakkýnda fetva
veren veya hükmü öðreten kimsenin illa müctehid olmasý þart
deðildir. Müctehid olmamasý da caizdir. Müctehidin dýþýndaki bir
kimse, müctehidin verdiði bir Þer’î hükme vakýf olduðu zaman bu
hüküm hakkýnda insanlara fetva verebilir. Çünkü o, bu durumda
hükmü nakleden kimsedir. Týpký hadis naklinde olduðu gibi burada
âlim olan ile olmayan arasýnda fark yoktur. Hadis rivayet eden
kimsenin âlim olmasý þart olmadýðý gibi, baþkasýna Þer’î hükmü
nakleden kimsenin de âlim olmasý þart deðildir. Âlim olma þartý
aranmadýðýna göre müctehid olma þartý da elbette ki aranmaz.
Ancak baþkasýna bir Þer’î hükmü nakleden kimsenin, naklettiði
Þer’î hükmü zabtetme ve açýklama bakýmýndan âlim olma þartý
aranýr. Çünkü bir hükmü zabtetme, iyice kavrama ve bilme gücüne
sahip olmayan kimse hükmü baþkasýna nakledemez.
Bu nedenle insanlara Þer’î
hükmü öðreten veya onunla insanlara fetva veren kimsenin, hükmün
delilini de onlara öðretmesi veya onlara nakletmesi þart
deðildir. Bilakis hükmün delilini nakletmeden yalnýzca Þer’î
hükmü nakletmekle yetinmesi caizdir. Yani delilini açýklamadan
insanlara Þer’î hükmü öðretmesi ve hükme göre fetva vermesi
caizdir. Ancak insanlara naklettiði þeyin Þer’î hüküm olduðu ve
falan müctehidin istinbatý olduðunu insanlara açýklamasý
þarttýr. Yani belirli bir müctehidin görüþü olduðunu söylemesi
þarttýr.
Ancak insanlara bir görüþ
naklederek onlara “bu benim görüþümdür” demesi veya “falan
müctehidin þöyle demesi delilinden hareketle bu bir hükümdür”
demesi þeklinde yaptýðý bir nakil Þer’î hüküm sayýlmaz. Çünkü
müçtehitlerin sözleri Þer’î delil deðildir. Onlarýn sözlerinin,
bir hükme delil olarak gösterilmesi, onun Þer’î hüküm olmasýný
iptal eder. Ancak ileri sürülen hüküm müçtehitlerin
istinbatlarýna nisbet edilirse delili açýklanmasa dahi o Þer’î
hüküm sayýlýr.
Sahabe zamanýnda insanlar
müçtehitlere soruyorlar ve Þer’î hükümlerde onlara uyuyorlardý.
Onlarýn âlimleri ise halkýn sorularýna delillerini zikretmeden
cevap verirler ve delili zikretmeden hükmü belirtmekten men
olunmazlardý. Herhangi bir Sahabenin bu tür bir olaya karþý
çýkmamasýna binaen cahilin, delil zikredilmeden mutlak olarak
müctehide uymasýnýn caiz olduðuna dair Sahabenin icmasý vardýr.
Bu icma, ayný zamanda delili öðrenmeden veya öðretmeden Allah
Subhenehû ve Teala’nýn hükümlerinin
öðrenilebileceðine veya öðretilebileceðine de delildir. Bu
hususta cahil de delile tabi olarak hareket eden kimse de
aynýdýr. Dolayýsýyla her iki grubun da baþkasýndan fetva sormasý
veya delilini bilseler de bilmeseler de doðru bir þekilde
bildikleri bir Þer’î hükmü baþkasýna öðretmeleri caizdir. Çünkü
bir meseleyi bilen herkes bu meselenin âlimi sayýlýr ve
baþkasýna öðretmesi de caizdir. Ancak ammi olan kimse bildiði
gibi hükmü nakletmekle yetinir. Tâbi olan ise hem bildiðini
öðretir hem de bildiði çerçevede fetva verir. Çünkü tabi olan
kimse ictihadda muteber olan birtakým bilgilere sahiptir. Tâbi
olan hükümleri kavrar, nasýl öðreteceðini ve nasýl fetva
vereceðini idrak eder.
Ancak hükümleri öðrenmek veya
hükümlerle ilgili bir fetva sormak, öðreten kimseyi veya fetva
vereni taklit deðildir. Sadece fetva sorarak ve hükmü öðrenerek
hükmü istinbat eden kimseyi taklit etmektir. Fakat öðreten
kimsenin þahide kýyasla fasýklýðý görülmemiþ adil bir kimse
olmasý þartý vardýr. Çünkü þahit, bir olayý haber veren
kimsedir. Bir hükmü nakleden kimse ise Allah Subhenehû ve
Teala’nýn hükmünü haber veren kimsedir. Dolayýsýyla her
ikisinin sözü de bir þeyi haber verdiði için
adil olmak
þartýný taþýmasý gerekir. Ayný zamanda Allahu Teâla fasýkýn
sözünün kabul edilmesini yasaklamýþ, araþtýrýlmasýný emretmiþ ve
þöyle demiþtir:
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ جَاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَإٍ
فَتَبَيَّنُوا "Ey
inananlar! Eðer bir fasýk size bir haber getirirse onun iç
yüzünü araþtýrýn."
Ayette hem “fasýk”
kelimesinin hem de “haber”
kelimesinin nekre olarak gelmesi, herhangi bir fasýkýn herhangi
bir haber ile geldiði zaman, insanlarýn bu haberi almada durup
düþünmeleri, iþin açýklanmasýný ve gerçeðinin ortaya
çýkarýlmasýný istemelerinin vacib olduðuna delalet etmektedir.
Bu nedenle fasýkýn
sözü kabul edilmez. Bu ayetin mefhumu muhalifi ise,
adil olan/fasýk
olmayan, güvenilir
bir kimsenin
fetvasý, öðretmesi ve benzeri sözleri kabul edilir anlamýný
ifade eder.
