Ýslâm Fýkhýnda Çekiþmelerin ve Tartýþmalarýn Etkisi


Sahabe ve Tabiin döneminde iki büyük olay meydana gelmiþtir:

1- Osman Radýyallahu Anhu'nun öldürülmesinden kaynaklanan fitne.

2- Âlimler arasýnda meydana gelen tartýþmalar. Bu olaylar Þer’î delillerin çeþitleri hakkýndaki ihtilaflarý doðurdu. Bu ihtilaflar da yeni siyasi gruplarýn ve çeþitli fýkhi mezheblerin oluþumuna yol açtý.

- Zira Osman b. Affan Radýyallahu Anhu'nun öldürülmesinden sonra, Hilafet için Ali b. Ebu Talib'e biat edildi. Bunun üzerine hilafet makamýna geçmek için Muaviye b. Ebu Süfyan, Ali Radýyallahu Anhu ile çekiþti ve iki grup arasýnda alevlenen savaþ iki hakemin hakemliðinin kabullenilmesi ile sona erdi. Bu olaydan daha önce var olmayan yeni siyasi gruplar ortaya çýktý. Ve bu siyasi gruplarýn kendisine ait görüþleri gündeme geldi. Siyasi görüþler Halife ve Hilafet konularý ile baþladý. Sonra da diðer birçok hükümleri kapsadý.

Bu arada hilafeti esnasýnda uyguladýðý siyasetten dolayý Osman'a ve tahkim olayýný kabulünden dolayý Ali'ye ve zorla hilafeti ele geçirmesinden dolayý da Muaviye'ye karþý çýkan Müslümanlardan bir grup meydana geldi. Topluca onlara karþý çýktýlar. Halifeye biat konusunda onlarýn görüþleri; halife olacak kimsenin Müslümanlarýn biatýný zor kullanarak deðil Müslümanlarýn gönül rýzalarýyla alýnmasý yönündeydi. Kendinde halife olabilecek yeterliliði bulunduran herkes halife olabilir, Habeþli bir köle dahi olsa; Müslüman, erkek ve adil olduðu sürece Müslümanlarýn ona biat etmesiyle hilafet biatý akd edilmiþ/tamamlanmýþ olur. Ancak emrettikleri, Kitap ve Sünnetin sýnýrlarý çerçevesinde olan bir halifeye itaat gerekir. Bunlar; Osman, Ali, Muaviye veya bunlarý destekleyenlerden birinin rivayet ettikleri Hadislerde geçen hükümleri almýyorlar, onlarýn rivayet ettikleri bütün Hadisleri, görüþlerini ve fetvalarýný reddediyorlardý. Beðendikleri kimselerin rivayetlerini tercih ediyorlar, onlarýn görüþlerine itibar ediyorlar, kendi âlimlerinden baþka âlimleri kabul etmiyorlardý. Bunlarýn özel bir fýkhý vardý. Bunlar “Hariciler” diye bilinen kimselerdir.

Yine Ali b. Ebu Talib'i Radýyallahu Anhum ve onun çocuklarýný seven bir grup daha ortaya çýktý. Bunlara göre, Ali ve çocuklarý Hilafet makamýna herkesten daha layýktýr. Kendisinden sonra hilafet makamýna Ali'nin geçmesini Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem'in vasiyet ettiðini ileri sürerler. Sahabenin çoðunluðunun Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'den rivayet ettikleri birçok Hadisi reddettiler. Sahabenin görüþlerine ve fetvalarýna hiç önem vermediler. Sadece Ehl-i Beyt'ten imamlarýnýn rivayet ettikleri Hadislere ve onlardan çýkan fetvalara önem verdiler. Kendilerine ait özel bir fýkýhlarý vardý. Bunlar da “Þia” diye bilinen kimselerdir.

Ancak Müslümanlarýn çoðunluðu yukarýda zikredilen gruplarýn peþinden gitmediler. Halifenin Kureyþli olduðunda biat edileceði görüþündedirler. Ýstisnasýz bütün Sahabelere karþý dostluk, sevgi ve iyi duygular beslemekteydiler. Aralarýnda var olan ihtilaflarýn tamamý küfür ve imanla hiçbir baðlantýsý olmadan zanna dayalý Þer’î hükümlerdeki ictihadlardan kaynaklanmaktaydý. Sahabe arasýnda hiçbir ayýrým yapmadan rivayet ettikleri her Hadisle delil getiriyorlardý. Zira onlara göre Sahabenin hepsi uduldür. Sahabenin her türlü fetva ve görüþlerini alýyorlardý.

Böylelikle yönetim, istinbat metodu ve delillerin çeþidi hakkýndaki ihtilaflarýndan dolayý, birçok konuda benimsedikleri hükümler diðer siyasi mezheblerin kabullendikleri hükümlerle uyuþmamaktaydý.

Buradan da anlaþýlacaðý üzere; fitnenin ortaya çýkmasýyla tarihte önemli ihtilaflarýn çýkmasýna yol açan fýkhi ve siyasi bir durum meydana geldi. Ancak bu ihtilaflar Þeriat üzerinde yani Ýslâm dini üzerinde deðil Ýslâm Þeriatýnýn anlaþýlmasýnda görülen ihtilaflardý. Bu nedenle farklý görüþlere sahip olanlarýn tamamý Müslüman’dý. Bazen ihtilaflarý detay konular ve hükümleri aþarak usul/deliller, istinbat metotlarýna kadar vardýysa da bu onlarýn Müslüman olmalarýný zedeleyici bir seviyede olmamýþtýr.

- Âlimler arasýnda cereyan eden tartýþmalara gelince: Bu tartýþmalar, siyasi ihtilaflar deðil ancak fýkhi ihtilaflara yol açmýþtýr. Çünkü bu ihtilaflar Halife, Hilafet ve yönetim nizamý gibi konularda ortaya çýkan ihtilaflar deðil, hükümler ve hüküm istinbat metodu üzerinde görülen ihtilaflardý.

Bazý müçtehitler arasýnda vuku bulan tartýþmalar ve ihtilaflar, aralarýndaki ictihad metodunda farklýlýðýn gündeme gelmesine neden olmuþtur. Nitekim hüküm istinbatý konusunda Medine'de Rabia b. Ebu Abdurrahman ile Muhammed b. Þihab ez-Zühri arasýnda Ýslâmi konular üzerinde tartýþmalar çýkmýþtý. Bu tartýþmalar, Medineli birçok fakihin Rabia'nýn meclisinden ayrýlmalarýna ve Rabia'yý "Rabiatü'r Rey" diye lâkaplandýrmalarýna neden olmuþtur. Ayný türden bir tartýþma Kufe'de de Ýbrahim en-Nehai ile Þa'bi arasýnda vuku bulmuþtur.

Bu tartýþmalardan hüküm istinbatý konusunda çeþitli görüþler ortaya çýkmýþtýr. Hatta müçtehitler ictihadta çeþitli metotlarý takip eder oldular. Hicri Ýkinci asrýn ortalarýnda ictihadta bu metotlar ve aralarýndaki ihtilaflar iyice belirginleþti ve birçok görüþler meydana geldi. Âlimlerden ve müçtehitlerden bir grup Tabiinden ayrýlmadýlar ve onlarýn uyguladýklarý metot üzere yürüdüler. Ancak onlardan sonra gelenler arasýndaki ihtilaflar çok geniþledi. Ýhtilaflar nasslarýn anlaþýlmasý ile sýnýrlý kalmadý. Ýhtilaf ettikleri konular Þer’î delillere ulaþma sebeplerini ve lügat anlamlarýný bile aþtý. Bu nedenle hem furuatla ilgili konularda hem de usul ile ilgili konularda ihtilaf ettiler. Ardýndan fýrkalara ayrýldýlar. Her fýrkanýn kendisine ait bir mezhebi oldu ve bundan da birçok mezhebler meydana geldi. Bu mezheblerin sayýsý dörde, beþe, altýya hatta daha da fazla sayýya ulaþtý.

Müçtehitler arasýnda ictihad metodunda görülen ihtilaflar þu üç husustaki ihtilafa dayanmaktadýr:

1- Þer'î hükümlerin kendilerinden çýkartýldýðý kaynaklar,

2- Þer'î nassa bakýþ,

3- Nassýn anlaþýlmasýnda takip edilen bazý lügavî manalar.

Birincisi þu dört hususla ilgilidir:

a. Sünnete güvenme metodu ve bir rivayeti diðer rivayete tercih ederken uygulanan ölçü.

Sünnete olan güven, rivayetine ve rivayet keyfiyetine, güvene baðlanmýþtýr. Ýþte, müçtehitler bu güven metodunda ihtilaf ettiler. Onlardan bir kýsmý Mütevatir ve Meþhur Sünnetle delil getiriyor ve güvenilir fakihlerin rivayetlerini tercih ediyorlardý. Bu da, onlarýn Meþhur Sünneti, Mütevatir Sünnet hükmünde görmeleri sonucunu doðurmuþtur. Mütevatir ile Kur'an'daki genelliði tahsis etmiþlerdir.

Bir kýsmý ise ihtilafsýz Medine halkýnýn yaþantýsýný, rivayetlerini tercih ederek Medine halkýnýn yaþantýsýna uymayan Ahad Haberleri terk etmiþlerdir.

Bir kýsmý ise, ister fakih olsun ister olmasýn, Ehli Beyt'ten olsun olmasýn, Medine halkýnýn ameline uysun uymasýn adalet sýfatýna sahip güvenilir kimselerin rivayetleri ile delil getirmiþlerdir.

Bir baþka grup ise imamlarýnýn dýþýndaki rivayetlere itibar etmemekte, Hadis rivayetinde, Hadise itibar etmede ve o Hadisi alýp onunla amel etmede kendilerine ait özel bir metoda sahipti. Ýtimat ettikleri belli raviler olup onlarýn dýþýndakilere itimat etmiyorlardý.

Bazý müçtehitler, Sahabenin düþürülerek Tabiin'in doðrudan doðruya Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'den rivayet ettiði Mürsel Hadis konusunda ihtilaf ettiler. Bir kýsým müçtehitler Mürsel Hadisle delil getirmeyi kabul ederken bir kýsmý ise kabul etmiyordu.

Ýþte Sünnete güven metodundaki bu ihtilaf nedeniyle bir grubun delil getirdiði bir Sünnetle diðer bir grup delil getirmiyordu. Bir kýsmýnýn tercih ettiði bir Sünnet, bir baþkasý nezdinde tercih edilmemiþ bir Sünnet olabiliyordu. Bu ise, Sünnetin Þer’î delil olarak alýnmasý keyfiyetinde ihtilafa götürmüþtü. Böylece Þer’î deliller hakkýnda ihtilaflar ortaya çýkmýþtýr.

b. Sahabenin fetvasý ve takdiri.

Müçtehitler ve imamlar Sahabenin fertlerinden çýkan ictihadî fetvalar hakkýnda ihtilaf etmiþlerdir. Bir kýsým kimseler, herhangi bir fetva sýnýrýna baðlý kalmadan ve fetvalarýn tamamýnýn dýþýna da çýkmadan hangi Sahabeden çýkarsa çýksýn bu fetvalarý almayý kabul ediyordu.

Bir kýsmý ise Sahabenin fetvalarýna masum olmayan kimselerden çýkan ferdi ictihadlar olarak bakýyor, bu fetvalardan herhangi birisinin alýnabileceði gibi tamamen bunlarýn tersine de fetva verilebileceði görüþündeydiler. Sahabenin fetvalarýnýn Þer’î delil olmayýp istinbat edilmiþ Þer’î hükümler olduðunu söylüyorlardý.

Bir kýsým insanlar ise Sahabeden bazýlarýnýn masum olduðu, görüþlerinin ise Þer’î delil olabileceði görüþündeydiler. Sahabenin sözlerini Nebi'nin sözleri, fiillerini Nebi'nin fiilleri ve takrirlerin de Nebi'nin takrirleri gibi kabul ediyorlar ve onlarýn dýþýndaki Sahabeler ise masum deðildirler, dolayýsýyla onlarýn görüþleri, ne Þer’î delil olarak ne de Þer’î hüküm olarak kesinlikle alýnmaz, diyorlardý.

Yine bir kýsým kimseler ise, fitneye ortak olmalarýndan dolayý bazý Sahabelerden hiçbir þey alýnmayacaðýný, fitneye ortak olmayanlardan ise alýnabileceðini söylemektedirler.

Buradan da deliller hakkýndaki görüþ ihtilafýndan bir baþka boyut ortaya çýkmýþtýr.

c. Kýyas.

Bazý müçtehitler Kýyasla delil getirmeyi reddettiler ve Kýyasý Þer’î delil saymadýlar. Bazýlarý ise Kýyasla delil getirip, onu Kur'an, Sünnet ve Ýcmadan sonra gelen bir Þer’î delil saydýlar. Ancak onlar Kýyasýn Þer’î delil olmasýnda ittifak etmeleri ile beraber hükme illet olmaya elveriþli þey ve Kýyasýn dayandýðý husus hakkýnda ihtilaf ettiler.

Buradan da deliller hakkýndaki görüþ ihtilafý çýkmýþtýr.

d. Ýcma.

Müslümanlar Ýcmanýn delil olmasýnda ittifak ettiler. Bir kýsmý Sahabenin Ýcmasýný delil sayarken bir kýsmý ise Ehl-i Beyt'in Ýcmasýný delil saymaktadýr. Bir baþka grup Medine halkýnýn Ýcmasýný, bir diðeri Hal ve Akd Ehlinin Ýcmasýný delil saymaktadýr. Yine bir baþka grup ise Müslümanlarýn Ýcmasýný delil saymaktadýr. Onlardan bir kýsmý; rey birliðine dayandýðý için Ýcmanýn hüccet olduðunu ve bu nedenle de Müslümanlar bir araya toplanýp bir görüþ ortaya koyarlarsa bu Ýcma sayýlýr ve onunla da delil getirilir, dediler.

Yine, muteber Ýcmanýn, görüþ birliði olmasýndan dolayý deðil delilin varlýðýný ortaya çýkardýðý için hüccet olduðunu söyleyenler vardýr. Sahabe veya Ehl-i Beyt veya Medine halký Resulü görmüþler ve onunla arkadaþlýk yapmýþlardýr. Onlar uduldür. Onlar Þer’î bir görüþü söylerler ve delilini söylemezlerse, onlarýn bu sözü, Resulün bir sözünü, bir amelini veya sükutunu keþfeden, ortaya çýkaran bir delil sayýlýr. Hükmü rivayet edip de delilini rivayet etmemek, delilin onlarca þöhret bulmuþ olmasýndan dolayýdýr. Bu nedenle, onlara göre Ýcmanýn delil oluþunun manasý, bir delili keþfediyor olmasýdýr. Bunun için, onlarýn bir araya gelip bir hususu müzakere etmeleri, sonra da topluca bir görüþ belirtmeleri Ýcma sayýlmaz. Ýcma, üzerinde ittifak etmeden belli bir görüþü söylemeleridir.

Ýþte, buradan da deliller hakkýndaki görüþ ihtilaflarý çýkmýþtýr.

Ýþte, bu dört husus müçtehitler arasýndaki ihtilaf çizgisini biraz daha geniþletmiþtir. Bu ihtilaflar, Sahabe ve Tabiin döneminde olduðu gibi Þer’î nasslarý anlamadan kaynaklanan ihtilaflar deðildir. Bilakis onu aþýp, ihtilaflar Þer’î nasslarý anlama metodu hakkýnda ihtilaflara ulaþmýþtýr. Bir baþka ifade ile bunlar hükümler konusundaki ihtilaf deðildir. Bu ihtilaflar, hükümler konusundaki ihtilaflarý aþarak hüküm istinbat metodu hakkýndaki ihtilaflara sýçramýþtýr.

Bu nedenle bazý müçtehitlerin; Þer’î delillerin; Kitap, Sünnet, Ýmam Ali Radýyallahu Anhu’nun sözleri, Ehl-i Beyt'in Ýcmasý ve akýldan meydana geldiðini söylediklerini görmekteyiz.

Bir baþka grup müçtehit ise; Þer’î delillerin; Kitap, Sünnet, Ýcma, Kýyas, Ýstihsan, Sahabe mezhebi ve bizden öncekilerin Þeriatýndan meydana geldiðini söylemektedirler.

Yine bir kýsmý; Þer’î delillerin; Kitap, Sünnet, Ýcma, Kýyas ve Ýstidlal’den meydana geldiðini söyler.

Yine bir kýsmý Þer’î delillerin, sadece; Kitap, Sünnet ve Ýcmadan meydana geldiðini söyler.

Bir kýsým da; Kitap, Sünnet, Ýcma, Kýyas ve Mesalihi Mürsele'den meydana geldiði söylemiþlerdir.

Bu nedenle müçtehitler Þer’î deliller hususunda ihtilaf etmiþlerdir. Bu ihtilaflar da ictihad metodundaki ihtilaflara yol açmýþtýr.

Ýçtihat metodundaki ihtilafýn dayandýðý ikinci hususa gelince: Bu, Þer’î nasslara bakýþla ilgilidir.

Bazý müçtehitler Þer’î nassda geçen ibareyi anlamaya baðlý kalarak, o ibarenin delalet ettiði anlamlarýn sýnýrýnda durup onlara baðlý kalýyorlardý ki bunlar Hadis Ehli diye isimlendirilmiþlerdir.

Bazý müçtehitler, lafýzlarýn manalarýna ilaveten nasslarda geçen ibarelerin delalet ettiði makul manalara da bakmýþlardýr. Bunlar da Rey Ehli diye isimlendirilmiþlerdir.

Bu nedenle de birçoklarý müçtehitlerin, Hadis Ehli ve Rey Ehli olmak üzere iki kýsma ayrýldýklarýný söylemektedirler. Ancak bu ayrým, Rey Ehli'nin teþrilerinde Hadise yer vermedikleri, Hadis Ehli'nin de teþrilerinde görüþe yer vermedikleri anlamýna gelmemektedir. Bilakis bunlarýn tamamý teþrilerinde Hadise ve görüþe yer vermektedirler. Çünkü Hadisin Þer’î delil olduðunda ve nassý akýlla anlayarak görüþle ictihad yapmanýn Þer’î delil olduðunda müçtehitlerin tamam müttefiktirler.

Konuyu dikkatlice inceleyen kimse meselenin Hadis Ehli veya Rey Ehli olmadýðýný görecektir. Asýl mesele, Þer’î hükmün dayandýðý delil üzerindeki incelemedir. Bu nedenle Müslümanlar hüküm istinbat etmede önce Allah Subhenehû ve Teala’nýn Kitabýna ve Resulü'nün Sünnetine dayanmaktadýrlar. Kur'an ve Sünnette açýk olarak bulamazlarsa, Kur'an'dan ve Sünnetten hüküm istinbat için akýllarýný çalýþtýrýp görüþlerini çýkartýrlar. Allah Subhenehû  ve Teala’nýn Kitabýnda geçen hüküm;

وَأَحَلَّ اللَّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا  "Allah alýþveriþi helal faizi haram kýldý."[1] ayeti gibi sarih bir hüküm ise, hükmün delili Allah Subhenehû ve Teala’nýn Kitabýdýr. Eðer hüküm;

 لا يَبِعِ الرَّجُلُ عَلَى بَيْعِ أَخِيهِ "Biriniz kardeþine sattýðýný baþkasýna tekrar satmasýn."[2] Hadisinde olduðu gibi sarih bir hüküm ise, hükmün delili Hadistir.

Fakat Cuma ezaný esnasýnda icarenin/kiralamanýn haram olmasý, fethedilen arazinin mülkiyetinin Beytü'l Mal'a, yararlanma hakkýnýn da halka ait olmasý gibi konular, Kitaba ve Sünnete dayansa bile rey/görüþ sayýlýr. Bu nedenle ister külli bir hüküm vasýtasý ile bir sonuca varýlsýn isterse Kitaptan ve Sünnetten istinbat edilmiþ olsun, hakkýnda açýk bir nass bulunmayan her þeyin rey olduðunu iddia etmektedirler.

Oysa gerçekte, gerek genel kaide aracýlýðý ile elde edilsin gerekse Kitapta ve Sünnette geçen bir nassýn mefhumundan istinbat edilen bir görüþ olsun, rey diye isimlendirilmez. Bilakis bu, bir Þeri hükümdür. Çünkü o, bir delile dayanan bir sözdür, bir delile baðlanmaktadýr.

Müçtehitlerin Hadis Ehli ve Rey Ehli diye isimlendirilmelerinin aslý þudur:

Hükümlerin istinbat edildiði esaslarý inceleyen bazý fakihler, Þer’î hükümlere ait manalarýn akýlla ilgili yönlerinin de bulunduðunu bu hükümlerin insanlarýn sorunlarýný çözmek, onlarýn çýkarlarýna olan þeyleri gerçekleþtirmek ve kötü þeyleri onlardan uzaklaþtýrmak için inmiþ olduðunu gördüler. Bu nedenle nasslarýn, ibarelerin delalet ettiði her þeyi kuþatacak þekilde geniþ bir þekilde anlaþýlmasý gerekmektedir. Ýþte bu esasa göre nasslarý anlamaya, bir nassý diðer bir nassa tercih etmeye ve hakkýnda açýk nass bulunmayan konularda istinbatta bulunmaya baþladýlar.

Bu arada bazý fakihler ise, Ahad Haberleri ve Sahabe fetvalarýný ezberlemeye önem verdiler. Ýstinbatlarýnda nasslarýnýn sýnýrýnda bu Ahad Haberleri ve Sahabe sözlerini anlamaya yöneldiler ve bunlarý karþýlaþtýklarý yeni olaylara uyguladýlar.

Ýþte, buradan nasslarýn Þer’î delil sayýlmasýnda ve illete yer verilip verilmemesi konusundaki ihtilaflar ortaya çýktý.

Rey meselesinde aslolan, reyden nehyeden delillerin var olduðudur. Buhari'de Urve b. Zübeyr'den gelen þu rivayet vardýr: Dedi ki;

"Baþýmýzda hac emiri olan Abdullah b. Amr b. el-As'ýn þöyle dediðini iþittim. Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'i þöyle derken iþittim:

إِنَّ اللَّهَ لا يَنْزِعُ الْعِلْمَ بَعْدَ أَنْ أَعْطَاكُمُوهُ انْتِزَاعًا وَلَكِنْ يَنْتَزِعُهُ مِنْهُمْ مَعَ قَبْضِ الْعُلَمَاءِ بِعِلْمِهِمْ فَيَبْقَى نَاسٌ جُهَّالٌ يُسْتَفْتَوْنَ فَيُفْتُونَ بِرَأْيِهِمْ فَيُضِلُّونَ وَيَضِلُّونَ   "Allah bu ilmi size verdikten sonra silmek suretiyle deðil, alimleri ilimleriyle çekip alarak ilmi de alacaktýr. Geride birtakým cahil insanlar kalacaktýr ve insanlar onlardan fetvalar soracak ve onlar da reyleri/görüþleri ile fetvalar vereceklerdir. Böylece hem kendileri sapacaklar hem de baþkalarýný saptýracaklardýr."[3]

Avf b. Malik el-Eþcai'den: Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem þöyle dedi:

تفترق أمتي على بضع وسبعين فرقة أعظمها فتنة قوم يقيسون الدين برأيهم يحرمون به ما أحل الله ويحلون ما حرم الله    "Ümmetim yetmiþ kadar fýrkaya ayrýlacaktýr. Fitne bakýmýndan bunlarýn en büyüðü, reyleriyle dini Kýyaslayarak Allah’ýn helal kýldýðýný haram kýlanlar ve haram kýldýðýný da helal kýlanlardýr."[4]

Ýbni Abbas'dan: Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem þöyle dedi:

مَنْ قَالَ فِي الْقُرْآنِ بِرَأْيِهِ فَلْيَتَبَوَّأْ مَقْعَدَهُ مِنَ النَّارِ    "Kur'an hakkýnda kendi görüþü ile söz söyleyen kimse cehennemden yerini hazýrlasýn."[5]

Ýþte, bu Hadisler reyin kýnanmasý konusunda gayet açýktýrlar. Ancak burada kýnanan rey, Hanefi'lerde olduðu gibi Rey Ehli fakihlerin ortaya koyduklarý rey deðildir. Hadislerde kýnanan rey, senetsiz/delilsiz dayanaksýz olarak Þeriat hakkýnda söz söylemektir.

Þer’î bir asla dayanan reyin, Þer’î hüküm olduðuna Sahabe sözleri ve Hadisler delalet etmektedir. Zira Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem hakimin rey ile ictihad etmesine cevaz vermiþtir. Gayesi hakký bilmek ve ona tabi olmak oldukça rey ile ictihadýnda hata ettiði zaman ona bir ecir/sevap vardýr.

Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem Ahzab günü Ashabýna ikindi namazýný Beni Kurayza'da kýlmalarýný emretti. Onlardan bir kýsmý ictihadlarýna dayanarak namazý yolda kýldýlar ve bizden namazý geciktirmemizi istemedi, bizden ancak süratle hareket etmemizi istedi, diyerek nassýn manasýna bakmýþlardýr. Bir baþka grup ise namazý geciktirerek Beni Kurayza'ya varýncaya kadar geciktirme þeklinde ictihad ettiler ve namazý geceleyin kýldýlar. Bunlar ise nassýn lafzýna baktýlar. Resul de her iki grubun görüþlerini ikrar etti.

Muaz'dan: Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem onu Yemen’e gönderdiðinde ona þöyle dedi: كَيْفَ تَصْنَعُ إِنْ عَرَضَ لَكَ قَضَاءٌ قَالَ أَقْضِي بِمَا فِي كِتَابِ اللَّهِ قَالَ فَإِنْ لَمْ يَكُنْ فِي كِتَابِ اللَّهِ قَالَ فَبِسُنَّةِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ فَإِنْ لَمْ يَكُنْ فِي سُنَّةِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ أَجْتَهِدُ رَأْيِي لا آلُو قَالَ فَضَرَبَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ صَدْرِي ثُمَّ قَالَ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي وَفَّقَ رَسُولَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لِمَا يُرْضِي رَسُولَ اللَّهِ   "Bir sorunla karþýlaþtýðýn zaman nasýl hareket edeceksin? diye sordu. Ben de; Allah’ýn Kitabýna göre hükmederim dedim. Allah’ýn Kitabýnda bulamazsan? Allah’ýn Resulünün Sünneti ile; Allah’ýn Resulünün Sünnetinde de bulamazsan? Çekinmeden görüþümle ictihad ederim dedim. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem göðsüme vurdu ve sonra da: Allah ve Resulü'nün razý olacaðý þeyde Resulünün elçisini muvaffak kýlan Allah’a hamd olsun."[6]

Ýþte, Rey Ehli müçtehitlerin ve fakihlerin Sünnetle amel ederek yapa geldikleri rey budur. Bu, nassa dayanan bir görüþtür. Her ne kadar bunlar Rey Ehli diye isimlendirilmiþ olsa da bunlar da Hadis Ehlidirler. Hatta Rey Ehli olarak meþhur olan Ebu Hanife'nin mezhebine tabi olan Hanefi'lerin tamamýna göre sahih Hadisin dýþýnda kalan Hasen Hadis, Kýyastan ve reyden daha evladýr. Hanefi'ler Hasen bir Hadis olmasýna raðmen namazda "kahkaha" Hadisini Kýyas ve reyin önüne geçirdiler. On dirhemden daha az bir deðere sahip bir eþyanýn çalýnmasýnda el kesme cezasýnýn uygulanamayacaðý görüþündedirler. Oysa el kesme olayýnda delil olarak kullandýklarý bu Hadis sahih derecesine ulaþmamýþ bir Hasen Hadistir. Bu da, onlara göre reyin nassý anlamak demek olduðuna delalet etmektedir. Onlar, Kýyasý sahih Hadisten daha alt derecede bulunan Hasen Hadisten daha aþaðý bir dereceye indirmiþlerdir. Ýþte bu da, reyden kastýn, nassý anlamak ve nassa dayanan görüþ olduðuna iþaret etmektedir. Dolayýsýyla Rey Ehli ayný zamanda Hadis ehlidirler.

Ýstinbat metodunda ihtilafa yol açan üçüncü husus ise, nasslarý anlamada uygulanan bazý sözlük manalardýr.

Arapça lisanýnýn üslûblarýný ve bunlarýn iþaret ettiði anlamlarý inceleme sonucunda müçtehitler arasýnda bazý ihtilaflar ortaya çýkmýþtýr.

Bir takým müçtehitler, nassýn hüccet oluþunu mantukundaki hükmün sabit olmasýna binaen ve mefhumu muhalifinde bu hükmün tersinin sabit olmasýna binaen kabul etmektedirler.

Yine bazý müçtehitler, tahsis edilmeyen genelin, bütün fertlerini kapsamakta kesin olduðunu söylerken, bazýlarý ise bunun zanni olduðu kanaatindedirler.

Yine bazýlarýna göre mutlak emir vacib oluþu ifade eder ve karine olmaksýzýn mutlak emir vacib oluþtan baþka bir anlama delalet etmez. Bazý müçtehitlere göre ise emir, mücerred olarak bir fiilin yapýlmasýný ister, vacib oluþu veya baþka bir hükmü belirleyen þey ise var olan karinedir.

Ýþte buna binaen, nasslarý anlamada ihtilafýn ortaya çýkmasý, ictihad metodunda da ihtilaflarýn ortaya çýkmasýna neden olmuþtur.

Tabiin tabakasýndan sonra hüküm istinbatýnda görülen ihtilaflar iþte böylece ortaya çýkmýþtýr. Ve böylece de her müctehidin kendine ait özel bir metodu olmuþtur. Ýstinbat metodundaki bu ihtilaftan fýkhi mezhebler meydana gelmiþtir. Bu ihtilaflar nedeniyle fýkhî servet büyük bir geliþme göstermiþtir, fýkýh parlamýþtýr. Bu nedenle anlayýþtaki bu ihtilaf doðal olup ayný zamanda fýkhýn geliþmesine yardýmcý olmuþtur.

Sahabe bazen birbirine muhalif hükümler vermiþlerdir. Ali, Ömer ve Zeyd b. Sabitten öðrenmiþ olmasýna raðmen Abdullah b. Abbas onlara muhalefet etmiþtir. Malik çok kere þeyhlerine muhalif olmuþtur. Yine  Cafer-i Sadýk'tan öðrenmiþ olmasýna raðmen bazý meselelerde Ebu Hanife Cafer-i Sadýk'a muhalefet etmiþtir. Yine Ýmam Malik'den öðrenmiþ olmasýna raðmen bazý meselelerde Þafii, Malik'e muhalefet etmiþtir. Ýþte böylece âlimler birbirlerine muhalefet ediyorlar, öðrenciler üstatlarýna ve hocalarýna muhalefet etmelerine raðmen bu hareketleri saygýsýzlýk veya hocalarýnýn yolundan çýkma saymýyorlardý. Bu nedenle Ýslâm, ictihada teþvik etmiþtir. Her âlim anlýyor ve ictihad ediyordu. Bir hocanýn, bir üstadýn, Tabiinin veya Sahabenin görüþüne baðlý kalmak mecburiyetinde deðillerdi.


[1] Bakara:275

[2] Müslim, Nikâh, 2531, Buyu’, 2787; Nesei, Nikâh, 3187

[3] Buhari, Ý’tisâm bi’l-Kitâb, 6763; Müslim, Ýlm, 4829

[4] Bezzâr, Taberânî

[5] Tirmizi, Tefsiri’l-Kur’an, 2875

[6] Ahmed b. Hanbel, Müs. Ensâr, 21000