ÞER’Î HÜKÜM


2-Vaz’ýn Hitabý

Varlýk âleminde meydana gelen fiiller hakkýnda Þâri’nin hitabý gelip iktiza ve tahyir bakýmýndan fiillerin hükümlerini açýklamýþtýr. Ve yine gelen Þâri’nin hitabý, bu hükümlerin gerçekleþmesi veya tamamlanmasýnýn kendisine baðlý olduðu hususlardan gerekli olanlarý da belirlemiþtir. Yani Þer’î hükmün gerektirdiði hususu ortaya koymuþtur. Þâri’nin hitabý iktiza ve tahyir ile geldiði gibi iktiza ve tahyirin gerektirdiði þeyle de gelmiþtir. O da þöyle olmaktadýr: Bir hususu sebep veya þart veya mani veya sahih-batýl veya azimet-ruhsat kýlmasýdýr. Ýktiza ve tahyir hitabý hükümler olarak insanýn fiilini çözüme kavuþturduðuna göre, vaz’în hitabý da bu hükümleri ve bunlarla ilgili hususlarý çözüme kavuþturmaktadýr. Þu halde iktiza ve tahyir hitabý insanýn fiiline ait hükümlerdir. Vaz’i hitabý ise, bu hükümlere ait hükümler olup onlara belirli vasýflar kazandýrýr. Vaz’în hitabýnýn bu konumda olmasý onu insan fiilleri ile alakalý olmaktan çýkartmaz. Çünkü bir þeyle iliþkili olanla iliþkilendirilen, o þeyle de iliþkilidir.

Buna göre; ýzdýrrar/zorunluluk hali ölü eti yemenin mubahlýðýna sebeptir, günaha düþme korkusu cariye ile nikâhlanmanýn mubahlýðýna sebeptir, idrarý tutamamak abdestli iken idrarýn çýkmasý halinde her namaz için abdest yenileme farziyetinin düþmesine sebeptir, güneþin zevali/tam tepede olmasý veya batmasý veya fecrin doðmasý bu namazlarýn edasý farziyeti için bir sebeptir. V.b. Bütün bunlar, hükümle ilgili olarak Þâri’nin hitabýndan hususlardýr. Yani ölü eti yemenin mubahlýðý, cariyeyi nikâhlamanýn mubahlýðý, idrarýn çýkmasý halinde her namaz için abdest alma farziyetinin düþmesi namazýn edasý farziyeti hükümleriyle ilgili Þâri’nin hitabýdýr. Bundan dolayý sebep, vaz’ýn hitabýndandýr.

Bir tam yýlýn geçmesi zekâtýn farziyetinde þart olmasý, buluða ermek teklifte mutlak bir þart olmasý, Rasullerin gönderilmesi sevap ve ikapta þart olmasý, teslime kudretli olmanýn alýþ-veriþin sýhhatinde þart olmasý, rüþte ermenin yetimin malýnýn kendisine teslim edilmesinde þart olmasý; bütün bunlar Þâri’nin hükümle ilgili hitabýndandýr. Bundan dolayý þart, vaz’ýn hitabýndandýr.

Hayzýn; cinsi münasebete, Kabe’yi tavaf etmeye, namazlarýn farziyetine ve oruç tutmaya engel olmasý, deliliðin ibadetleri yapmaya ve tasarruflarda bulunmaya engel olmasý v.b. nin her biri hükümle ilgili Þâri’nin hitabýndandýr. Bundan dolayý mani vaz’ýn hitabýndandýr.

Ayakta durmaktan aciz hastaya oturarak namaz kýlma ruhsatýnýn/izninin verilmesi, yolcunun Ramazanda orucunu yemesinin caiz olmasý, ikra-ý mulci ile zorlanan kimseye küfür sözlerini söylemesinin caiz olmasý gibi hususlarýn her birisi de hükümle ilgili Þâri’nin hitabýndandýr. Bu hükümler, oturarak namaz kýlmak, Ramazanda oruç tutmamak ve küfür sözlerini söylemektir. Bundan dolayý ruhsatlar vaz’ýn hitabýndandýr.

Bu dört husustan da kolayca anlaþýlýyor ki; Þâri’nin hitabý hükmü getirdiði gibi bu hükümle ilgili hususlarý da getirmiþtir.

Namaz sýfatýyla namaz, oruç sýfatý ile oruç, cihad sýfatý ile cihad gibi genel olarak konulmuþ hükümlerden gelen ise; kullar onunla amel etmeye zorlanýrlar. Bu hükümler hakkýndaki vaz’in hitabý, bunlarýn genel olarak konulmuþ hükümler olmasý bakýmýndan ve kullarýn onunla amel etmeye zorlanmalarý bakýmýndan vasýflandýrýlmalarýdýr. Bu genel konuluþ ve kendisine zorunlu kýlýnýþ “azimet” olarak isimlendirilir. Onun için azimetler vaz’ýn hükümlerindendir. Azimetler ve ruhsatlar ayný guruptan sayýlýrlar. Çünkü azimetler asýldýr, ruhsatlar ise azimetlerden bir parçadýr. Dolayýsýyla azimetler ve ruhsatlar vaz’ýn hitabýndandýrlar.

Dünyada amelin neticeleri ile alakalý olan hususa gelince; vaz’ýn hitabý bu neticeler bakýmýndan ortaya çýkmaktadýr. Örneðin; rükünlerinin tamamý oluþtuðunda namaz sahihtir deriz, tüm þartlarý oluþtuðunda alýþ-veriþ sahihtir deriz, Þer’î þartlarý tamamlandýðý zaman þirket sahihtir deriz. Bu, hükmün konulmasý bakýmýndan deðil, hükmün edasý bakýmýndan hüküm için bir vasýftýr. Þâri’ bunu böylece getirmiþtir. Ondan dolayý alýþ-veriþ sahih ve namaz sahih sayýlmýþtýr. Ayný þekilde alýþ-veriþ “icabtan” yoksun ise veya namazýn “rükusu” yoksa veya þirkette “kabul” yoksa bunlar o zaman batýl sayýlýrlar. Bunlarýn batýllýðý hükmün teþriisi bakýmýndan deðil edasý bakýmýndan hüküm için bir vasýftýr. Þâri’ bunu böyle getirmiþ ve onlarý batýl sayýlmýþtýr. Bu nedenledir ki sýhat ve butlan/batýllýk ikisi birlikte bir guruptur. Çünkü her ikisi hakkýnda Þâri’nin hitabý tek bir hükümle ilgilidir, ya sahihtir, ya batýldýr. Çünkü sýhat asýldýr, butlan ise sýhat hükümlerinin neticeleridir. Bu nedenle de sýhat ve batýllýk tek bir guruptur.

Ýþte vaz’ýn hitabý budur. Vaz’ýn hitabý hükmün gerektirdiði bir hususla alakalý olup beþ kýsma ayrýlýr: 1-Sebep, 2-Þart, 3-Mani,              4-Sýhat-butlan-fesad, 5-Azimetler-Ruhsatlar.

 

1. Sebep:
 

Sebep, usulcülerin ýstýlahýnda; -hükmün teþrii için deðil- hükmün varlýðý için belirleyici olmak üzere semi delilin delâlet ettiði her açýkça belirlenmiþ sýfattýr. Güneþin zevalinin namazýn varlýðýný bildiren bir iþaret kýlýnmasý gibi. أَقِمْ الصَّلاةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ     “Güneþin batýya dönmesinden ... namaz kýl.”[1] ayeti ile Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in; إِذَا زَالَتِ الشَّمْسُ وَيُصَلِّي  “Güneþ tam tepeden batýya doðru kaymaya baþladýðýnda namaz kýlýn.”[2] hadisi gibi.

Bu ayet ve hadiste geçen “güneþin zevali” o vakit namazýnýn farziyetine iþaret deðildir.

Ayný þekilde;  فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمْ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ “Ýçinizden kim (Ramazan) ayýna þahit olursa oruç tutsun.”[3] Ayeti ile Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’inصُومُوا لِرُؤْيَتِهِ     “Hilali görünce oruç tutun.”[4] hadisi gibi.

Bu ayet ve hadisde “hilalin” görülmesinin Ramazan orucunun varlýðýný belirleyici bir iþaret kýlýnmasý gibi.

Böylece sebep, hükmü vacib kýlan deðil sadece varlýðýný bildirendir. Sebebin vakýasý hükmün gerektirdiði bir hikmete binaen Þer’î hüküm için Þer’an konulan husus olmasýdýr. Nisabýn hâsýl olmasý zekâtýn varlýðýna sebeptir, Þer’î akidler intifa/yararlanmanýn ve mülkiyeti intikal ettirmenin mubahlýðýna sebeptir. Zekâtýn farziyeti bir hükümdür, nisab miktarýnýn hâsýl olmasý ise hükmün varlýðýný belirtmek maksadýyla bu hüküm için Þer’an konulan bir husustur. Ýntifanýn veya mülkiyeti intikal ettirmenin mubahlýðý bir hükümdür, akidler ise bu hükmün varlýðýný belirtmek maksadýyla bu hüküm için Þer’an konulan husustur. Sebepler, teklif eden tarafýndan gelen hükmün varlýðýný mükellefe bildirmek için Þâri’nin koyduðu iþaretlerdir. Böylece Þâri’ mükellef için Þer’î hükmü koyup mükellefi onunla sorumlu kýlmýþtýr. Ayný zamanda bu hükmün varlýðýna delâlet eden emareler de koymuþtur. Bu iþaretler ise Þer’î sebeplerdir. Böylece sebep, bildirmektir, hükmün varlýðýný belirleyendir. Sebep, hükmün bizzat kendisini ve sýfatýný belirten deðildir. Sebebin anlamý ancak hükmün varlýðýný belirleyen olmaktýr. Çünkü hükmü farz kýlan husus hüküm hakkýnda gelen delildir. Delilin delâlet ettiði bu hükmün varlýðýný bildiren husus ise sebeptir.

Sebep, illetten farklýdýr. Zira illet, hükmün kendisinden dolayý var olduðu husustur. Hüküm onunla konulmuþtur. Hükmün konuluþ sebebidir. Ýllet hükmün varlýðý için deðil teþri/konulmasý için bir sebeptir. Ýllet, hükmün delillerinden bir delildir. Onun durumu hükmün teþriinde nâssýn konumu gibidir. Ýllet hükmün varlýðýnýn iþareti deðildir. Bilakis illet, hükmün teþrii için belirleyici bir iþarettir.

Bu nedenledir ki cuma namazý vakti, “namazdan alýkoymak” þu ayetlerden çýkartýlmýþ bir illettir: إِذَا نُودِي لِلصَّلاةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ  “Cuma günü namaza çaðrýldýðýnýzda alýþ-veriþi býrakýp Allah’ýn zikrine koþunuz.”[5] فَإِذَا قُضِيَتْ الصَّلاةُ فَانتَشِرُوا فِي الأرْضِ “Namaz kýlýndýðýnda yeryüzüne daðýlýnýz.”[6]

Bu ayetlerden çýkartýlan; “namazdan alýkoyan husus” cuma vaktinde alýþ-veriþin haram olmasý hükmünün kendisinden dolayý konduðu husustur. Onun için bu sebep deðil illettir. Bu, “güneþin batýya doðru yönelmesi” gibi deðildir. Zira, “güneþin batýya yönelmesi” illet deðildir. Çünkü öðle namazý hükmü ondan dolayý konulmamýþtýr. Güneþin batýya yönelmesi ancak öðle namazý hükmünün varlýðýna iþarettir.

 

2. Þart:
 

Þart; þart koþulan hususun gerektirdiði konuda veya þart koþulan ilgili hükmün gerektirdiði konuda þart koþulduðu hususu tamamlayýcý bir vasýftýr.

Paranýn zekâtýnda, üzerinden “bir yýlýn geçmesi” nisab mülkiyetini tamamlayan bir husustur ve zekâtýn farz olabilmesi için nisab mülkiyetinde aranan bir þarttýr. Böylece “bir yýlýn geçmesi” þart koþulanýn gerektirdiði hususlardan olmaktadýr.

Ýhsan/sahih bir nikâh ile evlenmiþ olmak, evli zina eden erkeðe recm cezasýnýn uygulanmasýnda zina eden erkeðin vasfýný tamamlayan bir husustur. Ýhsan, zina eden erkeðe recm cezasýnýn vacib olmasý için gerekli bir þarttýr. Buna göre ihsan þart koþulanýn gerektirdiði hususlardan olmaktadýr.

Abdest, hükmün gerektirdiði hususta namaz fiilini tamamlayýcýdýr. Namazda abdest þarttýr. Abdest þart koþulan bu meselede hükmün gerektirdiði hususlardandýr.

Setrül avret/avret mahallinin örtülmesi, hükmün namaz hakkýnda gerektirdiði hususlarda namaz fiilini tamamlayýcýdýr. Setrül avret, namazda þarttýr ve hükmün þart koþulan hususta gerektirdiðindendir. Diðer þartlar da böyledir.

Þart, meþruttan/þart koþulandan baþka bir þeydir. Çünkü þart, meþrutu tamamlayan bir vasýftýr. Meþrutun parçalarýndan bir parça deðildir. Böylelikle þart rükunden farklý olmaktadýr. Çünkü rükun bir þeyin yapýsýndan bir parçadýr. Ondan kopuk deðildir. Rükunun þeyden baþka olduðu ya da benzeri olduðu söylenemez. Çünkü rükun, onun parçalarýndan bir parçadýr. Þartta ise, þeyden baþka olmak ve ayný zamanda onu tamamlayýcý olmak kaçýnýlmazdýr.   

Þart, ‘yokluðu yokluðu gerektiren, varlýðý ise varlýðý gerektirmeyen husustur’ þeklinde tarif edilmiþtir. Bu, netice bakýmýndan þartý açýklamaktadýr. Þartla meþrut iliþkisi, sýfatla sýfatlanan iliþkisi gibidir ve sýfat olmadýðýnda sýfatlanan olmaz. Fakat sýfat olduðu halde sýfatlanan olmayabilir. Þart da böyledir. Taharet olmadýðýnda namaz olmaz. Fakat taharet bulunmasýna raðmen namaz olmayabilir.

Þart sadece teklifi hükme has deðildir. Bilakis bazen teklifi hükümde bazen de vazi hükümde söz konusu olabilir. Zira bazý þartlar vardýr ki teklifi hitaba aittir. Mesela; taharet, setrül avret, elbisenin temizliði bütün bunlar namazýn þartlarýndandýr. Bazý þartlar da vardýr ki, vaz’ýn hitabýyla ilgilidir. Mesela; zekâtta bir tam yýlýn geçmesi, zinada recm için muhsan olma hali, el kesmede malýn saklanmýþ olmasý hali þartlarý sebep için þartlardýr.

Bütün bunlar þartlar olarak itibara alýndýðýnda þartýn tarifine uygun düþmektedir. Bunlarýn tamamý haklarýnda delil geldiði için þer’an þarttýrlar. Ancak birinci kategorideki þartlar hüküm için þarttýrlar. Ýkinci kategorideki þartlar ise hükmün gerektirdiði hususlarda hüküm için konulan þartlardýr.

Alýþ-veriþ, þirket ve vakýf þartlarý gibi sözleþmelerde yer alan þartlar da Þer’î þartlar kapsamýna girer. Ancak bu þartlar teklifi hüküm ve vaz’î hüküm þartlarý gibi deðildir. Zira teklifi hüküm ve vaz’ýn hükmü ile ilgili þartlarda bir þartýn þart sayýlabilmesi için ona delâlet eden bir Þer’î delilin bulunmasý gerekir.

Fakat bu sözleþme þartlarýnýn Þeriatýn belirlediði hususlara ters düþmemesi þart koþulur. Yani Þer’î hükmün ve vaz’î hükmün þartlarýnýn þart sayýlabilmesi için Þer’î delilin ona delâlet etmesi zorunlu iken sözleþme þartlarýnda durum böyle deðildir. Sözleþme þartlarýný Þeriatýn getirmesi zorunluluðu yoktur. Bilakis sözleþme yapan iki tarafýn istedikleri hususu þart koþmalarý caizdir. Fakat sözleþme yapan iki taraf ya da onlardan birisi Þeriatýn belirlediði hususlara ters þart koþmalarý caiz deðildir. Þu halde sözleþmelerde þart koþulan þartlarýn Þeriata muhalif olmamalarý zorunludur. Bu þartlarý Þer’î delilin getirmiþ olmasý þart koþulmaz.

Bu hususta þu hadisler geçmiþtir: مَا بَالُ رِجَالٍ يَشْتَرِطُونَ شُرُوطًا لَيْسَتْ فِي كِتَابِ اللَّهِ مَا كَانَ مِنْ شَرْطٍ لَيْسَ فِي كِتَابِ اللَّهِ فَهُوَ بَاطِلٌ وَإِنْ كَانَ مِائَةَ شَرْطٍ قَضَاءُ اللَّهِ أَحَقُّ وَشَرْطُ اللَّهِ أَوْثَقُ  “Bir takým adamlara ne oluyor ki, Allah’ýn Kitabýnda olmayan þeyleri þart koþuyorlar. Allah’ýn Kitabýndan olmayan þart batýldýr, yüz tane olsa da. Zira Allah’ýn hükmü en doðru olandýr. Allah’ýn þartý en doðru olandýr.”[7]

“Allah’ýn Kitabýnda olmayan” ifadesinin anlamý, Allah’ýn Kitabýnda olana muhalif olmasýdýr. Yani Allah’ýn hükmünde olmasý ve hükmünün gereðince olmasý deðildir. Çünkü Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þartlarýn koþulmasýna mutlak/sýnýr getirmeksizin izin vermiþtir. Allah’ýn hükmüne muhalif olanýn ise batýl olduðunu açýklamýþtýr. Böylece Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem  “Allah’ýn Kitabýnda olmayaný” olumsuz sayarken þartlarýn koþulmasýný nehyetmemiþtir. Zira Allah’ýn Kitabýnda olmayaný olumsuz saymanýn manasý, Allah’ýn Kitabýnda olana muhalif olaný olumsuz saymaktýr.

Yukarýda geçen hadisin metni Buhari’de þöyledir:

Aiþe RadýyAllah’u Anha’dan: Dedi ki; Berire bana gelip þöyle dedi: “Her yýl bir ukiye ödemem koþuluyla sahibimle dokuz ukiye üzerine anlaþtým (mukatebe anlaþmasý yaptým). Bana yardýmcý ol.” Aiþe RadýyAllah’u Anha dedi ki; “Eðer sahibin razý olursa onlara bunu hazýrlarým, velayetin de bana ait olur.” Berire gitti ve bu teklifi onlara anlattý. Onlar bunu reddetti. Berire onlardan ayrýlýp Aiþe RadýyAllah’u Anha’nýn yanýna döndü. O esnada Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem oturuyordu. Berire dedi ki; “O teklifi onlara anlattým. Fakat onlar bunu reddettiler ve velayet hakkýnýn kendilerinde saklý kalmasýný þart koþtular.” Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem bunu iþitti. Aiþe RadýyAllah’u Anha’da durumu ona anlattý. Bunun üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, Aiþe RadýyAllah’u Anha’ya þöyle dedi: خُذِيهَا وَاشْتَرِطِي لَهُمُ الْوَلاءَ فَإِنَّمَا الْوَلاءُ لِمَنْ أَعْتَقَ فَفَعَلَتْ عَائِشَةُ ثُمَّ قَامَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي النَّاسِ فَحَمِدَ اللَّهَ وَأَثْنَى عَلَيْهِ ثُمَّ ٍ ...     “Onu al ve onlara velayeti þart koþ. Zira velayet köleyi azad edene aittir.”  Aiþe RadýyAllah’u Anha öyle yaptý. Sonra Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem kalkýp insanlarýn arasýna gitti. Allah’a hamd ve senadan sonra... (yukarýda geçen hadisi okudu).[8]

Bu da gösteriyor ki; yasaklanan þey Allah’ýn Kitabýnda ve Rasulü’nün Sünnetinde var olana muhalif þart koþmaktýr. Yoksa bu hadis, þartýn Allah’ýn Kitabýnda ve Rasulü’nün Sünnetinde yer almasý gerekliliðine delâlet etmemektedir.

Buna binaen sözleþme þartlarýnda Þeriatýn nâsslarýnda herhangi bir nâssa muhalif olmayarak veya Þer’î delili olan herhangi bir Þer’î hükme muhalif olmayarak Þeriata muhalif olmamalarý þart koþulur.

Mesela; Þeriat velâ hakkýný köleyi azad eden kimseye tanýmýþtýr. Bu durumda köle satýþýnda velâ hakkýný þart koþmak doðru olmaz. Zira þart geçersizdir, dikkate alýnmaz ve satýþ sahih olur.

Mesela; ‘Bu þeyi sana peþin olarak 1000’e, veresiye olarak da 2000’e sattým” demen sahih deðildir. Zira bu satýþ tek satýþtýr ve içerisinde birbirinden farklý maksatlý iki þarta yer vermektedir. Bu þart batýldýr ve bu nedenle satýþ da batýldýr.

Çünkü Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle buyurmaktadýr: لا يَحِلُّ سَلَفٌ وَبَيْعٌ وَلا شَرْطَانِ فِي بَيْعٍ  “Borç ve satýþý bir arada bulundurmak ve ayný satýþta iki þart helâl deðildir.”[9]

Mesela; Bir kiþi baþka birisine mal satarken bu malý baþkasýna satmamasýný þart koþarsa, buradaki þart geçersizdir, dikkate alýnmaz,  alýþ-veriþ sahihtir. Çünkü bu þart akdin gereðine ters düþmektedir. Akdin gereði ise satýlan malýn mülkiyetine ve tasarrufuna sahip olmaktýr. Bu durumda þart Þer’î hükme muhalif olur.

Böylece, Þeriata muhalif olan þartlar kesinlikle dikkate alýnmazlar. Ýster Þer’î bir nâssa muhalif olsunlar, ister ise Þeriatýn getirdiði Þer’î bir hükme ya da vaz’ýn hükümlerinden bir hükme muhalif olsunlar, fark etmez.

Þu kesin bir husustur ki; Allah’ýn Kitabýnda yer alan bir hususa veya Þer’î bir hükme ters olmadýðý müddetçe Þeriat Müslümanlara sözleþmelerde dilediði þartlarý koymasýný mubah kýlmýþtýr. Bu, Berire’nin durumu ile ilgili olarak gelen Aiþe RadýyAllah’u Anha hadisinde yer almaktadýr.

Buhari’nin rivayetlerinden birisinde Aiþe RadýyAllah’u Anha’ya þöyle demektedir: اشْتَرِيهَا فَأَعْتِقِيهَا وَلْيَشْتَرِطُوا مَا شَاءُوا “Onu satýn al, onu azad et ve diledikleri þeyleri þart koþsunlar.”[10]

Bu teyid, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu; وَلْيَشْتَرِطُوا مَا شَاءُوا    “Dilediklerini þart koþsunlar” sözünde açýkça yer almaktadýr. Bu ifade, þartlardan dilediðini þart koþmasýnýn mubah olduðunu gösterir. Bunu Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle diyerek teyid etmektedir: والمسلمون عند شروطهم “Müslümanlar þartlarý yanýndadýrlar.”[11]

Yani Müslümanlarýn koyduklarý þartlar anlamýndadýr. Zira burada þart Müslümanlara izafe edilmiþtir.

Ayrýca, Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem sözleþmelerde Allah’ýn Kitabýnda yer almayan þartlarýn þart koþulmasýný ikrar etmiþtir.

Müslim, Cabir’den rivayet ettiðine göre: “O kendisine ait bir devesi ile yolculuk yapmaktaydý. Güçten kesilince onu serbest býrakmak istedi. Dedi ki: “Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem bana yetiþti ve bana dua etti. Deveye vurdu. Bunun üzerine deve misli görülmemiþ biçimde hýzlý hýzlý yürümeye baþladý. Sonra bana; “Onu bana sat.” dedi. Ben de onu sattým. Yükünü istisna ettim.[12]

Bu hadiste yer alan “yükünü istisna etmek”, satýþta bir þart koþmaktýr.

Süfeyne Ebu Abdurrahman’dan rivayette dedi ki: “Ümmü Seleme beni, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e hizmet etmem koþuluyla azad etti.[13] Bir baþka lafýzda ise þöyle dedi: “Ben Ümmü Seleme’nin kölesiydim. Dedi ki: Seni yaþadýðýn müddetçe Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e hizmet etmen koþuluyla azad ediyorum. Dedim ki: Bana þart koþmamýþ olsan bile ben yaþadýðým müddetçe Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den ayrýlmam. Bunun üzerine beni þart koþarak azad etti.[14]

Ýþte böylece þartlarýný insanlarýn koþtuðu, þartlarý Þeriat tarafýndan belirlenmemiþ birçok olay hâsýl olmuþtur. Ancak konulan her þartýn Allah’ýn Kitabý’na ve Þeriatýn hükümlerinden herhangi bir hükme muhalif olmamasý kaydý vardýr. Þartta helalý haram, haramý helâl kýlmamasý þartý vardýr.

Çünkü Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle buyurdu: وَالْمُسْلِمُونَ عَلَى شُرُوطِهِمْ إِلا شَرْطًا حَرَّمَ حَلالاً أَوْ أَحَلَّ حَرَامًا   “Helalý haram, haramý helâl kýlan þart dýþýnda Müslümanlar þartlarý üzeredirler.”[15]

 

3. Mani/Engel:

Mani; hükmün manisi olur, sebebin manisi olur.

Hükmün manisi; varlýðý, hükmün gerektirdiðinin aksini zorunlu kýlan belirlenmiþ bir vasýftýr. Mesela;  düþmanca kasýtlý öldürme, katil çocuk için babasýnýn mirasýna mani’dir. Hâlbuki evlatlýk, mirasý gerektirir.

Sebebin manisi; varlýðý, sebebin gerektirdiðinin aksini zorunlu kýlan belirlenmiþ bir vasýftýr. Mesela; nisab miktarýný tamamlamýþ olmasýna ve borç üzerinden tam bir yýlýn geçmesine raðmen borç, zekâtýn vacib olmasýna manidir.

Borç, tamamlanan sebep olan nisabýn varlýðýna mani’dir. Zira nisab (sebep) üzerinden tam bir yýlýn geçmesi ile zekâtýn farziyetini gerektirmektedir. Borç (mani’), sebebin gerektirdiðinin aksini gerektirmektedir. Yani nisab olmasýna ve üzerinden tam bir yýlýn geçmesine raðmen zekâtýn farz olmamasýný gerektirmektedir. Sebebe mani’ olan borç ise, olduðunda nisabý azaltan çok borçtur.

Mani’ler iki kýsma ayrýlýrlar: Birincisi; hem talebi hem de edayý engelleyenlerdir. Ýkincisi ise; talebe mani olurken, edaya mani olmaz.

Birincisi; uyumakla veya delirmekle aklýn gitmesi gibi hem talebi hem de edasýný engelleyen manidir. Bu tür mani, namaz, oruç, alýþ-veriþ gibi hükümlerin hem talebini hem de edasýný engeller. Zira bu aslý itibarý ile talebe engeldir. Çünkü akýl, mükellefin fiilleri ile ilgili hitapla alakalý olduðundan þarttýr. Çünkü akýl, teklifin dayanaðýdýr.

Hayýz ve nifas da bu tür engeldendir. Hayýz ve nifas, namaza, oruca, mescide girmeye engeldir. Hem edasý yönünden hem de talebin aslýndan dolayý engeldir. Çünkü hayýzdan ve nifastan temizlenmiþ olmak, namaz kýlmak, oruç tutmak ve mescide girmek için þarttýr.

Aklýn gitmiþliðinin varlýðý, hayýz ve nifastan birisinin varlýðý hem talebe hem de edasýna mani’dir.

Talebi engelleyip edasýný engellemeyen hususlara gelince; Cuma namazý açýsýndan diþilik, oruç açýsýndan ise buluða ermek gibi hususlardýr. Diþilik Cuma namazý talebine engeldir. Çocuk olmak ise namaz ve oruç talebine engeldir. Çünkü Cuma namazý kadýna farz deðildir. Namaz ve oruç çocuða farz deðildir. Fakat kadýn Cuma namazýný kýlarsa, çocuk namaz ve oruç tutarsa sahih olur. Çünkü buradaki mani’, talepten mani’dir, edadan mani’ deðildir. Ayný þekilde yolculuk oruç talebine ve namazlarýn tamamlanmasý talebine mani’dir. Fakat yolcu oruç tutup, namazýný kýsaltmayýp tamamlarsa caizdir. Çünkü burada mani’ talebe mani’dir, edaya mani’ deðildir. Ruhsat sebeblerinin tamamý böyledir. Talebe mani’dirler edaya mani’ deðildirler.

 

4. Sýhat - Butlan – Fesat:
 

Sýhat; Þâri’nin emrine uygunluktur. “Sýhat” kelimesi ile amelin dünyadaki neticelerinin gerektirdiði hususlar kast edilir. Ayný þekilde bu ifade ile amelin ahiretteki sonuçlarý da kast edilir.

Namazýn rükünleri ve þartlarý namaz kýlan tarafýndan eda edilmesi durumunda namaz sahih olur. O halde mükellefin borçtan, sorumluluktan kurtulmasý ve hükmün düþmesi anlamýnda “namaz sahihtir” dersin.

Alýþ-veriþin tüm þartlarý ile yapýlmasý durumunda alýþ-veriþ sahih olur. Mülkiyetin Þer’an gerçekleþmesi, mülk edinilende tasarruf ve faydalanma mubahlýðýnýn saðlanmýþ olmasý anlamýnda “alýþ-veriþ sahihtir” dersin.

Bunlar amelin dünyadaki neticeleri açýsýndandýr. Amelin ahiretteki neticeleri açýsýndan ise; namazýn ahirette sevap kazandýracaðý ümidi anlamýnda “bu namaz sahihtir” dersin. Alýþ-veriþ ile ilgili olarak ise; Þâri’nin emrine baðlanmaya niyet etmek, alýþ-veriþin emir ve nehyin gereðine göre olmasýný kast etmek sevabý gerektirdiðinden “bu alýþ-veriþ sahihtir” dersin. Zira bu niyet ve kasýtla yapýlan amele, Allah’ýn hükmü ile kayýtlý olmaya ve ona baðlanmaya binaen ahirette sevap beklenir.

Ancak amelin neticesinin ahiretteki gerektirdiði hususlar, sadece ibadetlerde dikkate alýnmaktadýr. Ýbadetler dýþýnda kalan hususlarda ise genelde dikkate alýnmazlar. Amelin neticelerinin ahiretteki gerektirdiðinin dikkate alýnmasý, namaz, oruç, hac v.b. ibadet kapsamýna giren konularda sýnýrlandýrýldýðý, muamelatta, doðruluk gibi, ahlakla ilgili hükümlerde ve ukubatta dikkate alýnmadýðý gözlemlenmektedir.

Sýhatle ilgili olarak aðýrlýklý kanaat budur. Bunun içindir ki sýhatle ilgili olarak çoðunlukla dönüp dolaþan husus, zimmetten kurtarmasý, sorumluluðun yerine getirilmesi bakýmýndan amelin neticelerinin dünyadaki sonuçlarýdýr.

 Fakat ibadetler dýþýnda kalan konularda sýhatten murad helâl olmasýdýr, “butlandan”/batýllýktan maksad ise, haram olmasýdýr. Muamelatta “sýhat”, helâl anlamýna gelir. Yani faydalanmanýn mubah olmasýdýr. “Butlan” ise haram anlamýna gelir, yani faydalanmanýn haram olmasýdýr. Haramlýlýk ise hem dünyada hem de ahirette cezayý gerektirir. Kim bir batýl sözleþme ile bir mal sahibi olursa, bu mal haram olur ve faili ahirette cezaya müstahak olur.

Butlana gelince; butlan sýhatýn karþýtýdýr. Þâri’nin emrine uygun olmamaktýr. Butlan kelimesi ile amellerin neticelerinin dünyada müspet bir sonuç gerektirmemesi, ahirette ise azabý gerektirmesi kast edilir. Amelin mükafat dýþý olmasý, zimmetten kurtulmamak, sorumluluðun yerine getirilmemesi ve hükmün düþürülmemesi anlamýna gelir. Rükünlerinden birisi terk edildiðinde namaz batýl olur. Sýhat þartlarýndan birisini kaybettiði zaman þirket batýl olur. Örneðin; mudarib ortak sýfatý ile iki kiþi bankaya para koyuyorlar sonra da bankadaki parayý kullanarak ticaret yapmasý için vekil tayin ediyorlar. Kazanç aralarýnda eþit oluyor. Bu þirket batýldýr. Çünkü emek ortaklýðý üzerinde icab ve kabul gerçekleþmediðinden þirket oluþmamýþtýr. Emek ortaklýðý üzerinde icab ve kabulün gerçekleþmesi, þirket sözleþmesinin tamamlanmasýnýn þartýdýr. Onun için bu þirket batýldýr, vekilin tasarrufu da batýldýr. Çünkü mudarib ortak bu niteliði ile ortak kabul edildiðinden tasarrufta bulunma ve vekil tayin etme hakkýna sahip deðildir. Bu nedenle de sözleþme batýldýr. Bu sözleþme týpký gebe devenin karnýndaki yavrunun satýlmasý gibi yasaklanmýþ satýþa benzemektedir.

Butlan, malýn mülkiyetinden faydalanmayý haram kýlar ve ahirette de cezayý gerektirir. Bunun içindir ki dünyada sonuçlarý olduðu gibi bu sonuçlar gereðince ahirette de sonuçlarý vardýr.

Fesad” ise, butlandan farklýdýr. Çünkü butlan, aslý bakýmýndan Þâri’nin emrine uygun olmamaktadýr. Yani gebe devenin karnýndaki yavrunun satýlmasý gibi aslýnýn yasak olmasý ya da fiilin aslýný tümden ihlal eden þartý ihtiva etmesidir. Fesad ise, böyle deðildir. Fesad aslý itibarý ile Þâri’nin emrine uygundur, fakat niteliði, -aslý ihlal etmemekle beraber- Þâri’nin emrine muhaliftir. Ýbadetlerde fesadýn varlýðý düþünülmez. Çünkü ibadetlerin þartlarý ve rükünleri incelendiðinde tamamýnýn asýlla alakalý olduðu görülür.

Fesadýn varlýðý ancak muamelatta ve sözleþmelerde düþünülebilir. Örneðin gebe devenin karnýndaki yavrunun satýlmasý esasý itibarý ile batýldýr. Bunun hilafýna bir durum olan, þehirlinin bedeviye yaptýðý satýþ ise, bedevinin fiyat hakkýndaki bilgisizliði nedeni ile fasiddir. Bu durumda bedevi pazar fiyatýný gördüðünde bu satýþý kabullenme veya feshetme hakký vardýr. Örneðin; anonim þirket esasý itibarý ile batýldýr. Çünkü anonim þirket, emek ortaðý kabulünden yoksundur. Bu ise asýl ile alakalý bir þartýn yoksun olmasý demektir. Ortaklarýn malý hakkýnda bilgisizliðin söz konusu olduðu þirkette ise durum böyle deðildir. Bu þirket fasiddir. Mal bilindiði zaman þirket sahih olur. Veya ortaklarýn malý beyan etmeleri gerekir ve böylece þirket tamam olur.

 

5. Azimet ve Ruhsat:
 

Azimet, hükümlerden genel olarak konulan ve kendisi ile amel edilmesinde kullarý baðlayýcý olan husustur.

Ruhsat ise, azimet hükmü baki kalmak sureti ile bir özürden dolayý azimeti hafifletmek için konulan hükümlerdendir ve kendisi ile amel etmede kullarý baðlayýcý deðildir.

Örneðin oruç tutmak azimettir, hastanýn oruç tutmamasý ise ruhsattýr. Abdestte azalarýn yýkanmasý azimettir. Yaralý veya kýrýk bir uzvun meshedilmesi ise ruhsattýr. Namazýn ayakta kýlýnmasý azimettir. Acziyet halinde oturarak namaz kýlmak ise ruhsattýr.

Azimet genel olarak konulan husustur. Mükelleflerden yalnýzca bir kýsmýna tahsis edilmez. Azimetle amel etmekle baþka bir þey ile amel etmek arasýnda seçenek de yoktur. Sadece kendisi ile amel edilmede baðlayýcýdýr.

Ruhsat ise bir özürden dolayý aniden ortaya çýkan durumlarla ilgili olarak konulan husustur. Özür bulunduðu sürece ruhsat geçerlidir. Özür ortadan kalktýðýnda geçerli deðildir. Ruhsat yalnýzca bu özürlü mükelleflere hastýr.

Buna göre, bir nâssýn genelliðinde istisna edilen hüküm ruhsat sayýlmaz, bilakis o azimettir. Ayný þekilde bazý durumlara tahsis edilen hüküm de ruhsat deðil, azimettir. Çünkü bu durumlar özür deðildir

Örneðin, kocasý ölen kadýnýn iddeti dört ay on gündür. Kocasý ölen hamile bir kadýnýn iddeti ise, doðum yapýncaya kadardýr. Bu hüküm, nâssýn genelliðinden istisna edilmiþtir. Böylece ruhsat olmaz.

Ayný þekilde bir satýþ, þartlarýna sahipse ve yasaklanan bir satýþ deðilse sahihtir. Fakat sahtekârlýk yoluyla yapýlan satýþ, þartlarýný bünyesinde taþýyor olsa da fasid bir satýþtýr. Sahibi bu satýþta serbesttir. Fakat bu ruhsat deðildir.

Tamamen teslim alýnmamýþ bir þeyin satýþý batýldýr. Henüz teslim alýnmamýþ hayvanýn satýþý ise sahihtir. Fakat bu ruhsat deðildir. Bu nedenledir ki selem/para peþin, mal veresiye olan satýþ, araya satýþý/taze hurmanýn dalýnda iken tahmin yoluyla satýlmasý, müsakata/bað-bahçenin sulanýp bakýmýnýn yapýlmasýna mukabil ürünün belli bir miktarýna sahip olma v.b. sözleþmeler azimettirler, ruhsat deðildirler.

Ayný þekilde bütün mubahlar azimettirler, ruhsat deðildirler. Buna göre “kullarý kendisi ile amel edilmesinde baðlayýcý olmasýndan” murad, ister vacib, ister mendup, ister mubah, ister haram veya mekruh olsun hüküm gereðince amel etmektir. Görmez misin ki; ölü eti yemek haramdýr. Ve zaruret halinde olan kimsenin yemesi ise caizdir. Bu ise ruhsattýr. Dolayýsýyla amelin kendisi yapýlmamýþ, hükümle amel edilmiþ olur.

Araya hakkýnda Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu hadisine gelince: ارَخَص فِي الْعَرَايَا   “Araya hakkýnda size ruhsat veriyorum.”[16] Bu ifade ile kast olunan; sözlük anlamýdýr, ‘o size kolay kýlýnmýþtýr’ demektir. Allah’ýn insanlar için kolaylaþtýrmýþ olduðu tüm sözleþmeler böyledir. Bunlar azimettirler. Bu tür sözleþmeler, özür gittiði zaman istisna edilen hususu da gideren, bir özürden dolayý yasak olan bir asýldan istisna edilmemiþlerdir. Bilakis bu tür sözleþmeler, kullara kolaylýk olarak meþru kýlýnmýþtýr. Teþriileri geneldir ve süreklidir.

Fakat ayakta namaz kýlmaya güç yetiremeyen veya meþakkatle ayakta duran kimse namazý oturarak kýlar. Rükünlerinden birisi eksik olsa da o kiþi ayakta durmaya zorlanmaz. Bu bir ruhsattýr. Bu durumda çocuklarýna yedirmek için aðaçlarýnda taze hurmalarý tahmin yoluyla satýn alan kimsenin durumu arasýnda fark vardýr. Çünkü ikinci durum ruhsat deðildir. Çünkü bu ikinci durum özürden dolayý istisna edilmemiþtir. Bilakis yaþ ve kuru hurmanýn karýþýk olarak satýlmasýnýn caiz olduðu bir haldir. Bu her ne kadar istisna kýlýnmýþ bir hal olsa da bir özürden dolayý konulmadý ki ruhsat olsun. Bu ancak insanlara kolaylýk olarak konulmuþtur. Ýnsanlara kolaylýk olarak konulan hususlardandýr, özürlerden dolayý deðildir. Dolayýsýyla ruhsat deðildir.

Ruhsatýn Þeriata göre ruhsat sayýlabilmesi için ona delâlet eden bir Þer’î delilin olmasý kaçýnýlmazdýr. Ona delâlet eden bir Þer’î delil yoksa o ruhsat sayýlmaz. Zira ruhsat Allah’ýn bir özürden dolayý koymuþ olduðu bir hükümdür. Özür ise hükmün konuluþ sebebidir. Dolayýsýyla özüre delâlet eden bir Þer’î delilin olmasý da kaçýnýlmazdýr. Diðer taraftan ruhsat da Þer’î sebeplerdendir. Bizzat kendisi vaz’ýn hükümlerinden bir hükümdür. Ruhsat, Þâri’nin kullarýn fiilleriyle ilgili vaz’i hitabýdýr. Madem ki o Þâri’nin hitabýdýr, o halde ona delâlet eden bir Þer’î delilin olmasý da kaçýnýlmazdýr.

Körlük, topallýk ve hastalýk cihada katýlmama konusunda özürlerdir.

Allah’u Teâla þöyle buyurmaktadýr: لَيْسَ عَلَى الأعْمَى حَرَجٌ وَلا عَلَى الأعْرَجِ حَرَجٌ وَلا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ     “Köre vebal yoktur, topala vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur.”[17]

Yolculuk, Ramazan’da orucu bozmaya bir özürdür.

Allah’u Teâla þöyle buyurmaktadýr: فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ “Sizden her kim hasta ya da yolcu olursa, o günler sayýsýnca baþka günlerde oruç tutsun.”[18]

Unutma, hata, zorlanma; sahibi bir harama düþtüðünde günahý kaldýran özürlerdir.

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem  þöyle buyurdu: إن الله وضع عَنْ أُمَّتِي الْخَطَأَ وَالنِّسْيَانَ وَمَا اسْتُكْرِهُوا عَلَيْهِ  “Ümmetimden hata, unutma ve üzerinde zorlandýklarý hususlar (dan dolayý hesaba çekilme) kaldýrýldý.”[19]

Hakkýnda bilgisi olmadýðý bir konudaki cehalet özür sayýlýr. Çünkü Muaviye b. el-Hakem namazdayken aksýran birisine; “yerhamukeAllah” diye cevap verdi. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem bunu iþitti. O namaz bittikten sonra Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem namazda konuþmanýn namazý bozduðunu ona öðretti. Zira ona þöyle dedi:  إِنَّ هَذِهِ الصَّلَاةَ لَا يَصْلُحُ فِيهَا شَيْءٌ مِنْ كَلَامِ النَّاسِ إِنَّمَا هُوَ التَّسْبِيحُ وَالتَّكْبِيرُ وَقِرَاءَةُ الْقُرْآنِ   “Namazda insan sözünden bir þeyin olmasý doðru olmaz. Onda sadece tesbih, tekbir ve Kur’an okunmasý olur.”[20]    Fakat namazý iade etmesini ona emretmedi.

Bunlar, haklarýnda Þer’î delil var olduðundan özür sayýlýrlar. Bunun gibi belirli hükümlere ait belirli özürler olduðuna dair hakkýnda deliller gelmiþ olan her husus özür sayýlýr. Hakkýnda delil gelmeyen hususun bir kýymeti yoktur ve kesinlikle Þer’î özür sayýlmaz.

Bu özürler, içinde yer alan bir illetten dolayý deðil zatýndan dolayý özürler olarak sayýlmýþtýr. Çünkü onlarýn özür olduklarýna delâlet eden Þer’î delil, onlarýn özür sayýlmalarýný illetlendirmemiþtir. Bilakis bu haliyle özür olarak vasýflandýrmýþtýr, illetlendirmemiþtir. Çünkü Þeriat onlarý yalnýzca haklarýnda geldiði hüküm için özür kýlarken illetlendirmemiþtir. Bu özürler yalnýzca haklarýnda geldikleri hüküm için has/özel özürdürler, her hüküm için geçerli özür deðildirler. Bunun içindir ki mesela körlük cihadý terk etmek için özürdür, namazý terk etmek için özür deðildir.

Üstelik bu özürler; hastalýk, topallýk, yolculuk, unutmak, zorlanma ve hata her ne kadar birer vasýf iseler de, illetlendirme için olduklarý anlamýný ve illiyet yönü anlamýný veren bir vasýf deðildir. Onun için buna binaen kýyas yapýlmaz. Ýlliyet için bir sebep olarak da alýnmaz. Bundan dolayý hakkýnda illet hükmü uygulanmaz.

Bunun içindir ki, içinde meþakkat olduðu için yolculuðun illet olduðu söylenemez. Bilakis yolculuk meþakkatli olduðundan dolayý deðil, Allah onu öyle illet saydýðý için illettir. Bu nedenledir ki yolcu, uçakla yolculuk yapsa bile namazý kýsaltabilir. Fakat kýsaltma mesafesinin altýndaki bir mesafeyi çölde güneþin þiddetli sýcaðý altýnda kat etse de o kimse namazý kýsaltamaz. Çünkü meþakkat, kýsaltmada hakkýnda ruhsat verilen özür deðildir. Bilakis namazý kýsaltmada ruhsat olan özür meþakkat olup olmadýðýna bakýlmaksýzýn, zatý itibarý ile yolculuktur. Þer’î nâssla hakkýnda ruhsat verilen diðer özürlerle ilgili durum da böyledir.

Bu açýklamalar ruhsat ve azimetin Þer’an vakýasý ve gerçeði açýsýndandýr. Ruhsat ve azimetle amel etme açýsýndan ise durum þudur: Bunlardan birisi ile amel etmek mubahtýr. Kiþi dilerse azimetle, dilerse ruhsatla amel eder. Çünkü ruhsatýn nâsslarý buna delâlet etmektedir.

Allah’u Teâla þöyle buyurdu: فَمَنْ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لأثْمٍ فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ     “Kim, gönülden günaha yönelmiþ olmamak üzere açlýk halinde dara düþerse (haram etlerden yiyebilir). Çünkü Allah çok baðýþlayýcý ve esirgeyicidir.”[21] فَمَنْ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلا عَادٍ فَلا إِثْمَ عَلَيْهِ      “Her kim bunlardan yemeye mecbur kalýrsa, baþkasýnýn hakkýna saldýrmadan ve haddi aþmadan bir miktar yemesinde günah yoktur.”[22]

Haram olan bir þeyi yemekten doðan günahýn kaldýrýlmasýnda ruhsat verilmesi onun mubah olmasý demektir. Yaptýðý iþten dolayý onun baðýþlanmasý da mubahlýktýr.

Allah’u Teâla þöyle dedi:   فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَقْصُرُوا مِنْ الصَّلاةِ       “Namazý kýsaltmanýzda size bir günah yoktur.”[23]

Buradan, günahýn kaldýrýlmasý, mubahlýk demektir.

Allah’u Teâla þöyle buyurdu: وَمَنْ كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ         “Kim de hasta ve yolculukta ise tutamadýðý günler sayýsýnca diðer günlerde tutsun.”[24]   Bu da mubahlýktýr.

Böylece ruhsatlarýn delillerin kendileri, vaciblik veya mendubluk hükmünü deðil, mubah hükmünü koymaktadýr.

Ayrýca Müslim, Hamza b. Amru el-Eslemi’den þu hadisi rivayet etmiþtir: Eslemi dedi ki; “Ya Rasulullah, kendimde yolculuk esnasýnda oruç tutma gücünü buluyorum. Bana bir günah var mý?” Bunun üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem  dedi ki: هِيَ رُخْصَةٌ مِنَ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ فَمَنْ أَخَذَ بِهَا فَحَسَنٌ وَمَنْ أَحَبَّ أَنْ يَصُومَ فَلا جُنَاحَ عَلَيْهِ     “O, Allah’u Teâla’dan bir ruhsattýr. Kim onunla amel ederse iyidir. Kim de oruç tutmak isterse ona bir günah yoktur.”[25]

Ebu Said’den rivayetle dedi ki: Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem ile birlikte yolculuk yaptýk. Oruç tutan vardý, tutmayan vardý. Onlardan kimseyi ayýplamýyordu.”[26]

Bu nâsslar, bu ruhsatýn mubah olduðuna, kiþinin azimet ve ruhsattan dilediði ile amel etme hakkýnýn olduðuna açýkça delâlet etmektedirler.

Denilebilir ki; “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle buyurdu: إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ أَنْ تُؤْتَى رُخَصُهُ يحب ان تؤتي عزائمه  “Allah, azimetleri ile amel edilmesinden hoþlandýðý gibi ruhsatlarý ile amel edilmesinden de hoþlanýr.”[27]   

Bu bir taleptir, ruhsat ve azimetle amelin mendub olduðuna delildir. Zorda kalan kimse, kendisinin ölmesinden korkarsa, ölü etinden yemesi ona vacib olur, yemek istememesi ise haram olur. Boðazýna bir þey týkanýp yutkunamayan kimse, içkiden baþka bir içecek bulamýyorsa ölmekten korktuðundan týkayan þeyi içki ile gidermesi ona vacib olur, içmeyip ölmesi haram olur. Oruçlunun karþýlaþtýðý zorluk onun ölümüne yol açabilecek bir sýnýra ulaþtýðýnda orucunu bozmasý üzerine farz olur, oruca devam etmesi haram olur. Ýþte, bu örnekler ruhsatla amel etmenin farz olduðu durumlardandýr. Bunun içindir ki ruhsatla amel etmek bazen farz, bazen mendub ve bazen de mubah olur.”

Buna cevap þudur: Ruhsat hakkýndaki izahlar ruhsat olmasý bakýmýndandýr. Ruhsatýn ruhsat olmasý bakýmýndan hükmü kesinlikle mubahtýr. Bunun delili yukarýda geçen delillerdir. Ruhsatýn teþrî bakýmýndan hükmü mubahlýktýr.

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in   إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ أَنْ تُؤْتَى رُخَصُهُ   “Allah ruhsatlarý ile amel etmeyi sever” hadisine gelince; bu hadiste ruhsatýn mendub oluþuna dair bir delâlet yoktur. Bilakis bu hadis ruhsatýn mubahlýðýna delâlet etmektedir. Çünkü hadis, Allah’u Teâla’nýn ruhsatlarla amel edilmesinden hoþlandýðýný ve azimetlerle amel edilmesinden hoþlandýðýný açýklamaktadýr. Bu açýklama birisini dilediðinden evla kýlan bir talep deðildir.

Zira hadisin nâssý þöyledir: إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ أَنْ تُؤْتَى رُخَصُهُ يحب ان تؤتي عزائمه  “Allah, azimetleri ile amel edilmesinden hoþlandýðý gibi ruhsatlarý ile amel edilmesinden de hoþlanýr.”[28]

Onun için hadiste ruhsatlarla amel etmenin mendub olabileceðine dair bir delâlet yoktur.

Ölü etinin yenilmesi meselesine gelince; “zorda kalan kimse” ifadesi ölecek durumda olan kimse anlamýna gelmez. Bilakis mücerret olarak ölüm korkusu “zorda kalma” olarak sayýlýr. Bu durumda olan kimsenin yemesi ona vacib deðil, mubah olur. Fakat yemediðinde ölüm tahakkuk edecek olursa yemekten kaçýnmasý ona haram olur ve bu yiyeceði yemesi vacib olur. Ancak bu ruhsat olduðundan deðil bilakis vacib olduðundandýr. Þöyle ki: Burada yemekten kaçýnmak olan azimetle amel mubahtýr. Fakat bu mubah kesin olarak insanýn ölmesi olan harama götürüyorsa, “harama götüren vesile de haramdýr” Þer’î kaidesine göre haram olur. Böylece bu durumda azimetle amel etmek haram olduðundan ölüm tahakkuku olan arizi bu nedenden dolayý ruhsatla amel etmek vacib olur. Bu durum, ruhsat hükmünden kaynaklanan bir sonuç deðildir. Bilakis “Harama vesile olan þey de haramdýr” Þer’î kaidesine uyan durumlardan bir durumun varlýðýndan dolayýdýr. Üstelik bu durum sadece ruhsata has deðil, bütün mubahlar için genel bir husustur. Boðazý týkanan kimsenin þarap içmesi, ölüm durumunda olan kimsenin orucunu bozmasý ve baþka durumlar da böyledir.

Buna binaen ruhsat, ruhsat olduðundan ve ruhsat olarak teþri kýlýndýðýndan mubahtýr. Ruhsatýn terk edilmesi ve azimetle amel edilmesi kesin olarak harama götürüyorsa, mubah haram olur.


[1] Ýsra: 78

[2] Ebu Davud, K. Salât, 337

[3] Bakara: 185

[4] Ahmed b. Hanbel, Müs. Benî Hâþim, 1830

[5] Cuma: 9

[6] Cuma: 10

[7] Buhari, K. Þurût, 2527

[8] Buhari, K. Þurût, 2527

[9] Nesei, K. Buyu’, 4532

[10] Buhari, K. Þurût, 2524

[11] Hâkim tahriç etmiþtir,

[12] Müslim

[13] Ahmed b.Hanbel tahriç etti,

[14] Ebu Davud tahriç etti,

[15] Tirmizi, K. Ahkâm, 1272

[16] Buhari, K. Buyu’, 2027

[17] Fetih: 17

[18] Bakara: 184

[19] Ýbni Mace, K. Talâk, 2035

[20] Müslim

[21] Maide: 3

[22] Bakara: 173

[23] Nisa: 101

[24] Bakara: 185

[25] Nesei, K. Sýyâm, 2264

[26] Müslim

[27] Ahmed b. Hanbel, Müs, 5606

[28] Ahmed b. Hanbel, Müs, 5606