2-Vaz’ýn Hitabý
Varlýk âleminde meydana gelen fiiller hakkýnda Þâri’nin hitabý
gelip iktiza ve tahyir bakýmýndan fiillerin hükümlerini
açýklamýþtýr. Ve yine gelen Þâri’nin hitabý, bu hükümlerin
gerçekleþmesi veya tamamlanmasýnýn kendisine baðlý olduðu
hususlardan gerekli olanlarý da belirlemiþtir. Yani Þer’î hükmün
gerektirdiði hususu ortaya koymuþtur. Þâri’nin hitabý iktiza ve
tahyir ile geldiði gibi iktiza ve tahyirin gerektirdiði þeyle de
gelmiþtir. O da þöyle olmaktadýr: Bir hususu sebep veya þart
veya mani veya sahih-batýl veya azimet-ruhsat kýlmasýdýr. Ýktiza
ve tahyir hitabý hükümler olarak insanýn fiilini çözüme
kavuþturduðuna göre, vaz’în hitabý da bu hükümleri ve
bunlarla ilgili hususlarý çözüme kavuþturmaktadýr. Þu halde
iktiza ve tahyir hitabý insanýn fiiline ait hükümlerdir.
Vaz’i hitabý ise, bu hükümlere ait hükümler olup onlara
belirli vasýflar kazandýrýr. Vaz’în hitabýnýn bu konumda olmasý
onu insan fiilleri ile alakalý olmaktan çýkartmaz. Çünkü bir
þeyle iliþkili olanla iliþkilendirilen, o þeyle de iliþkilidir.
Buna göre; ýzdýrrar/zorunluluk hali ölü eti yemenin mubahlýðýna
sebeptir, günaha düþme korkusu cariye ile nikâhlanmanýn
mubahlýðýna sebeptir, idrarý tutamamak abdestli iken idrarýn
çýkmasý halinde her namaz için abdest yenileme farziyetinin
düþmesine sebeptir, güneþin zevali/tam tepede olmasý veya
batmasý veya fecrin doðmasý bu namazlarýn edasý farziyeti için
bir sebeptir. V.b. Bütün bunlar, hükümle ilgili olarak Þâri’nin
hitabýndan hususlardýr. Yani ölü eti yemenin mubahlýðý, cariyeyi
nikâhlamanýn mubahlýðý, idrarýn çýkmasý halinde her namaz için
abdest alma farziyetinin düþmesi namazýn edasý farziyeti
hükümleriyle ilgili Þâri’nin hitabýdýr. Bundan dolayý sebep,
vaz’ýn hitabýndandýr.
Bir tam yýlýn geçmesi zekâtýn farziyetinde þart olmasý, buluða
ermek teklifte mutlak bir þart olmasý, Rasullerin gönderilmesi
sevap ve ikapta þart olmasý, teslime kudretli olmanýn
alýþ-veriþin sýhhatinde þart olmasý, rüþte ermenin yetimin
malýnýn kendisine teslim edilmesinde þart olmasý; bütün bunlar
Þâri’nin hükümle ilgili hitabýndandýr. Bundan dolayý þart,
vaz’ýn hitabýndandýr.
Hayzýn; cinsi münasebete, Kabe’yi tavaf etmeye, namazlarýn
farziyetine ve oruç tutmaya engel olmasý, deliliðin ibadetleri
yapmaya ve tasarruflarda bulunmaya engel olmasý v.b. nin her
biri hükümle ilgili Þâri’nin hitabýndandýr. Bundan dolayý
mani vaz’ýn hitabýndandýr.
Ayakta durmaktan aciz hastaya oturarak namaz kýlma
ruhsatýnýn/izninin verilmesi, yolcunun Ramazanda orucunu
yemesinin caiz olmasý, ikra-ý mulci ile zorlanan kimseye küfür
sözlerini söylemesinin caiz olmasý gibi hususlarýn her birisi de
hükümle ilgili Þâri’nin hitabýndandýr. Bu hükümler, oturarak
namaz kýlmak, Ramazanda oruç tutmamak ve küfür sözlerini
söylemektir. Bundan dolayý ruhsatlar vaz’ýn
hitabýndandýr.
Bu dört husustan da kolayca anlaþýlýyor ki; Þâri’nin hitabý
hükmü getirdiði gibi bu hükümle ilgili hususlarý da getirmiþtir.
Namaz sýfatýyla namaz, oruç sýfatý ile oruç, cihad sýfatý ile
cihad gibi genel olarak konulmuþ hükümlerden gelen ise; kullar
onunla amel etmeye zorlanýrlar. Bu hükümler hakkýndaki vaz’in
hitabý, bunlarýn genel olarak konulmuþ hükümler olmasý
bakýmýndan ve kullarýn onunla amel etmeye zorlanmalarý
bakýmýndan vasýflandýrýlmalarýdýr. Bu genel konuluþ ve kendisine
zorunlu kýlýnýþ “azimet” olarak isimlendirilir. Onun için
azimetler vaz’ýn hükümlerindendir. Azimetler ve ruhsatlar ayný
guruptan sayýlýrlar. Çünkü azimetler asýldýr, ruhsatlar ise
azimetlerden bir parçadýr. Dolayýsýyla azimetler ve
ruhsatlar vaz’ýn hitabýndandýrlar.
Dünyada amelin neticeleri ile alakalý olan hususa gelince;
vaz’ýn hitabý bu neticeler bakýmýndan ortaya çýkmaktadýr.
Örneðin; rükünlerinin tamamý oluþtuðunda namaz sahihtir
deriz, tüm þartlarý oluþtuðunda alýþ-veriþ sahihtir deriz, Þer’î
þartlarý tamamlandýðý zaman þirket sahihtir deriz. Bu, hükmün
konulmasý bakýmýndan deðil, hükmün edasý bakýmýndan hüküm için
bir vasýftýr. Þâri’ bunu böylece getirmiþtir. Ondan dolayý
alýþ-veriþ sahih ve namaz sahih sayýlmýþtýr. Ayný þekilde
alýþ-veriþ “icabtan” yoksun ise veya namazýn “rükusu” yoksa veya
þirkette “kabul” yoksa bunlar o zaman batýl sayýlýrlar.
Bunlarýn batýllýðý hükmün teþriisi bakýmýndan deðil edasý
bakýmýndan hüküm için bir vasýftýr. Þâri’ bunu böyle getirmiþ ve
onlarý batýl sayýlmýþtýr. Bu nedenledir ki sýhat
ve butlan/batýllýk ikisi birlikte bir guruptur. Çünkü her
ikisi hakkýnda Þâri’nin hitabý tek bir hükümle ilgilidir, ya
sahihtir, ya batýldýr. Çünkü sýhat asýldýr, butlan ise sýhat
hükümlerinin neticeleridir. Bu nedenle de sýhat ve
batýllýk tek bir guruptur.
Ýþte vaz’ýn hitabý budur. Vaz’ýn hitabý hükmün gerektirdiði bir
hususla alakalý olup beþ kýsma ayrýlýr: 1-Sebep, 2-Þart,
3-Mani, 4-Sýhat-butlan-fesad, 5-Azimetler-Ruhsatlar.
Sebep, usulcülerin ýstýlahýnda; -hükmün teþrii için
deðil- hükmün varlýðý için belirleyici olmak üzere semi delilin
delâlet ettiði her açýkça belirlenmiþ sýfattýr. Güneþin
zevalinin namazýn varlýðýný bildiren bir iþaret kýlýnmasý gibi.
أَقِمْ الصَّلاةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ
“Güneþin batýya dönmesinden ... namaz kýl.”
ayeti ile Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in;
إِذَا زَالَتِ الشَّمْسُ وَيُصَلِّي
“Güneþ tam tepeden batýya doðru kaymaya baþladýðýnda
namaz kýlýn.”
hadisi gibi.
Bu ayet ve hadiste geçen “güneþin zevali” o vakit namazýnýn
farziyetine iþaret deðildir.
Ayný þekilde; فَمَنْ
شَهِدَ مِنْكُمْ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ “Ýçinizden
kim (Ramazan) ayýna þahit olursa oruç tutsun.”
Ayeti ile Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’inصُومُوا
لِرُؤْيَتِهِ “Hilali
görünce oruç tutun.”
hadisi gibi.
Bu ayet ve hadisde “hilalin” görülmesinin Ramazan orucunun
varlýðýný belirleyici bir iþaret kýlýnmasý gibi.
Böylece sebep, hükmü vacib kýlan deðil sadece varlýðýný
bildirendir. Sebebin vakýasý hükmün gerektirdiði bir hikmete
binaen Þer’î hüküm için Þer’an konulan husus olmasýdýr. Nisabýn
hâsýl olmasý zekâtýn varlýðýna sebeptir, Þer’î akidler
intifa/yararlanmanýn ve mülkiyeti intikal ettirmenin mubahlýðýna
sebeptir. Zekâtýn farziyeti bir hükümdür, nisab
miktarýnýn hâsýl olmasý ise hükmün varlýðýný belirtmek
maksadýyla bu hüküm için Þer’an konulan bir husustur. Ýntifanýn
veya mülkiyeti intikal ettirmenin mubahlýðý bir hükümdür,
akidler ise bu hükmün varlýðýný belirtmek maksadýyla bu hüküm
için Þer’an konulan husustur. Sebepler, teklif eden tarafýndan
gelen hükmün varlýðýný mükellefe bildirmek için Þâri’nin koyduðu
iþaretlerdir. Böylece Þâri’ mükellef için Þer’î hükmü koyup
mükellefi onunla sorumlu kýlmýþtýr. Ayný zamanda bu hükmün
varlýðýna delâlet eden emareler de koymuþtur. Bu iþaretler ise
Þer’î sebeplerdir. Böylece sebep, bildirmektir, hükmün varlýðýný
belirleyendir. Sebep, hükmün bizzat kendisini ve sýfatýný
belirten deðildir. Sebebin anlamý ancak hükmün varlýðýný
belirleyen olmaktýr. Çünkü hükmü farz kýlan husus hüküm hakkýnda
gelen delildir. Delilin delâlet ettiði bu hükmün varlýðýný
bildiren husus ise sebeptir.
Sebep, illetten farklýdýr. Zira illet, hükmün
kendisinden dolayý var olduðu husustur. Hüküm onunla
konulmuþtur. Hükmün konuluþ sebebidir. Ýllet hükmün
varlýðý için deðil teþri/konulmasý için bir sebeptir. Ýllet,
hükmün delillerinden bir delildir. Onun durumu hükmün teþriinde
nâssýn konumu gibidir. Ýllet hükmün varlýðýnýn iþareti deðildir.
Bilakis illet, hükmün teþrii için belirleyici bir iþarettir.
Bu nedenledir ki cuma namazý vakti, “namazdan alýkoymak” þu
ayetlerden çýkartýlmýþ bir illettir:
إِذَا نُودِي لِلصَّلاةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَى
ذِكْرِ اللَّهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ “Cuma günü namaza
çaðrýldýðýnýzda alýþ-veriþi býrakýp Allah’ýn zikrine koþunuz.”
فَإِذَا قُضِيَتْ الصَّلاةُ
فَانتَشِرُوا فِي الأرْضِ “Namaz
kýlýndýðýnda yeryüzüne daðýlýnýz.”
Bu ayetlerden çýkartýlan; “namazdan alýkoyan husus” cuma
vaktinde alýþ-veriþin haram olmasý hükmünün kendisinden dolayý
konduðu husustur. Onun için bu sebep deðil illettir. Bu,
“güneþin batýya doðru yönelmesi” gibi deðildir. Zira, “güneþin
batýya yönelmesi” illet deðildir. Çünkü öðle namazý hükmü ondan
dolayý konulmamýþtýr. Güneþin batýya yönelmesi ancak öðle namazý
hükmünün varlýðýna iþarettir.
Þart; þart koþulan hususun gerektirdiði konuda veya þart
koþulan ilgili hükmün gerektirdiði konuda þart koþulduðu hususu
tamamlayýcý bir vasýftýr.
Paranýn zekâtýnda, üzerinden “bir yýlýn geçmesi” nisab
mülkiyetini tamamlayan bir husustur ve zekâtýn farz olabilmesi
için nisab mülkiyetinde aranan bir þarttýr. Böylece “bir yýlýn
geçmesi” þart koþulanýn gerektirdiði hususlardan olmaktadýr.
Ýhsan/sahih bir nikâh ile evlenmiþ olmak, evli zina eden erkeðe
recm cezasýnýn uygulanmasýnda zina eden erkeðin vasfýný
tamamlayan bir husustur. Ýhsan, zina eden erkeðe recm cezasýnýn
vacib olmasý için gerekli bir þarttýr. Buna göre ihsan þart
koþulanýn gerektirdiði hususlardan olmaktadýr.
Abdest, hükmün gerektirdiði hususta namaz fiilini
tamamlayýcýdýr. Namazda abdest þarttýr. Abdest þart koþulan bu
meselede hükmün gerektirdiði hususlardandýr.
Setrül avret/avret mahallinin örtülmesi, hükmün namaz hakkýnda
gerektirdiði hususlarda namaz fiilini tamamlayýcýdýr. Setrül
avret, namazda þarttýr ve hükmün þart koþulan hususta
gerektirdiðindendir. Diðer þartlar da böyledir.
Þart, meþruttan/þart koþulandan baþka bir þeydir. Çünkü
þart, meþrutu tamamlayan bir vasýftýr. Meþrutun parçalarýndan
bir parça deðildir. Böylelikle þart rükunden farklý
olmaktadýr. Çünkü rükun bir þeyin yapýsýndan bir
parçadýr. Ondan kopuk deðildir. Rükunun þeyden baþka olduðu ya
da benzeri olduðu söylenemez. Çünkü rükun, onun parçalarýndan
bir parçadýr. Þartta ise, þeyden baþka olmak ve ayný zamanda onu
tamamlayýcý olmak kaçýnýlmazdýr.
Þart, ‘yokluðu yokluðu gerektiren, varlýðý ise varlýðý
gerektirmeyen husustur’ þeklinde tarif edilmiþtir. Bu, netice
bakýmýndan þartý açýklamaktadýr. Þartla meþrut iliþkisi, sýfatla
sýfatlanan iliþkisi gibidir ve sýfat olmadýðýnda sýfatlanan
olmaz. Fakat sýfat olduðu halde sýfatlanan olmayabilir. Þart da
böyledir. Taharet olmadýðýnda namaz olmaz. Fakat taharet
bulunmasýna raðmen namaz olmayabilir.
Þart sadece teklifi hükme has deðildir. Bilakis bazen
teklifi hükümde bazen de vazi hükümde söz konusu olabilir. Zira
bazý þartlar vardýr ki teklifi hitaba aittir. Mesela; taharet,
setrül avret, elbisenin temizliði bütün bunlar namazýn
þartlarýndandýr. Bazý þartlar da vardýr ki, vaz’ýn hitabýyla
ilgilidir. Mesela; zekâtta bir tam yýlýn geçmesi, zinada recm
için muhsan olma hali, el kesmede malýn saklanmýþ olmasý hali
þartlarý sebep için þartlardýr.
Bütün bunlar þartlar olarak itibara alýndýðýnda þartýn tarifine
uygun düþmektedir. Bunlarýn tamamý haklarýnda delil geldiði için
þer’an þarttýrlar. Ancak birinci kategorideki þartlar hüküm için
þarttýrlar. Ýkinci kategorideki þartlar ise hükmün gerektirdiði
hususlarda hüküm için konulan þartlardýr.
Alýþ-veriþ, þirket ve vakýf þartlarý gibi sözleþmelerde yer alan
þartlar da Þer’î þartlar kapsamýna girer. Ancak bu þartlar
teklifi hüküm ve vaz’î hüküm þartlarý gibi deðildir. Zira
teklifi hüküm ve vaz’ýn hükmü ile ilgili þartlarda bir þartýn
þart sayýlabilmesi için ona delâlet eden bir Þer’î delilin
bulunmasý gerekir.
Fakat bu sözleþme þartlarýnýn Þeriatýn belirlediði hususlara
ters düþmemesi þart koþulur. Yani Þer’î hükmün ve vaz’î hükmün
þartlarýnýn þart sayýlabilmesi için Þer’î delilin ona delâlet
etmesi zorunlu iken sözleþme þartlarýnda durum böyle deðildir.
Sözleþme þartlarýný Þeriatýn getirmesi zorunluluðu yoktur.
Bilakis sözleþme yapan iki tarafýn istedikleri hususu þart
koþmalarý caizdir. Fakat sözleþme yapan iki taraf ya da onlardan
birisi Þeriatýn belirlediði hususlara ters þart koþmalarý caiz
deðildir. Þu halde sözleþmelerde þart koþulan þartlarýn Þeriata
muhalif olmamalarý zorunludur. Bu þartlarý Þer’î delilin
getirmiþ olmasý þart koþulmaz.
Bu hususta þu hadisler geçmiþtir:
مَا بَالُ رِجَالٍ يَشْتَرِطُونَ شُرُوطًا
لَيْسَتْ فِي كِتَابِ اللَّهِ مَا كَانَ مِنْ شَرْطٍ لَيْسَ فِي
كِتَابِ اللَّهِ فَهُوَ بَاطِلٌ وَإِنْ
كَانَ مِائَةَ شَرْطٍ قَضَاءُ اللَّهِ أَحَقُّ وَشَرْطُ اللَّهِ
أَوْثَقُ
“Bir takým adamlara ne
oluyor ki, Allah’ýn Kitabýnda olmayan þeyleri þart koþuyorlar.
Allah’ýn Kitabýndan olmayan þart batýldýr, yüz tane olsa da.
Zira Allah’ýn hükmü en doðru olandýr. Allah’ýn þartý en doðru
olandýr.”
“Allah’ýn Kitabýnda olmayan” ifadesinin anlamý, Allah’ýn
Kitabýnda olana muhalif olmasýdýr. Yani Allah’ýn hükmünde olmasý
ve hükmünün gereðince olmasý deðildir. Çünkü Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þartlarýn koþulmasýna
mutlak/sýnýr getirmeksizin izin vermiþtir. Allah’ýn hükmüne
muhalif olanýn ise batýl olduðunu açýklamýþtýr. Böylece
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem “Allah’ýn
Kitabýnda olmayaný” olumsuz sayarken þartlarýn koþulmasýný
nehyetmemiþtir. Zira Allah’ýn Kitabýnda olmayaný olumsuz
saymanýn manasý, Allah’ýn Kitabýnda olana muhalif olaný olumsuz
saymaktýr.
Yukarýda geçen hadisin metni Buhari’de þöyledir:
“Aiþe RadýyAllah’u Anha’dan: Dedi ki; Berire
bana gelip þöyle dedi: “Her yýl bir ukiye ödemem koþuluyla
sahibimle dokuz ukiye üzerine anlaþtým (mukatebe anlaþmasý
yaptým). Bana yardýmcý ol.” Aiþe RadýyAllah’u Anha
dedi ki; “Eðer sahibin razý olursa onlara bunu hazýrlarým,
velayetin de bana ait olur.” Berire gitti ve bu teklifi onlara
anlattý. Onlar bunu reddetti. Berire onlardan ayrýlýp Aiþe
RadýyAllah’u Anha’nýn yanýna döndü. O esnada Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem oturuyordu. Berire dedi
ki; “O teklifi onlara anlattým. Fakat onlar bunu reddettiler ve
velayet hakkýnýn kendilerinde saklý kalmasýný þart koþtular.”
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem bunu iþitti.
Aiþe RadýyAllah’u Anha’da durumu ona anlattý. Bunun
üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, Aiþe
RadýyAllah’u Anha’ya þöyle dedi:
خُذِيهَا وَاشْتَرِطِي لَهُمُ الْوَلاءَ
فَإِنَّمَا الْوَلاءُ لِمَنْ أَعْتَقَ فَفَعَلَتْ عَائِشَةُ ثُمَّ
قَامَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي
النَّاسِ فَحَمِدَ اللَّهَ وَأَثْنَى عَلَيْهِ ثُمَّ ٍ ...
“Onu al ve onlara velayeti þart koþ. Zira velayet
köleyi azad edene aittir.” Aiþe RadýyAllah’u Anha
öyle yaptý. Sonra Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
kalkýp insanlarýn arasýna gitti. Allah’a hamd ve senadan
sonra... (yukarýda geçen hadisi okudu).”
Bu da gösteriyor ki; yasaklanan þey Allah’ýn Kitabýnda ve
Rasulü’nün Sünnetinde var olana muhalif þart koþmaktýr. Yoksa bu
hadis, þartýn Allah’ýn Kitabýnda ve Rasulü’nün Sünnetinde yer
almasý gerekliliðine delâlet etmemektedir.
Buna binaen sözleþme þartlarýnda Þeriatýn nâsslarýnda herhangi
bir nâssa muhalif olmayarak veya Þer’î delili olan herhangi bir
Þer’î hükme muhalif olmayarak Þeriata muhalif olmamalarý þart
koþulur.
Mesela; Þeriat velâ hakkýný köleyi azad eden kimseye tanýmýþtýr.
Bu durumda köle satýþýnda velâ hakkýný þart koþmak doðru olmaz.
Zira þart geçersizdir, dikkate alýnmaz ve satýþ sahih olur.
Mesela; ‘Bu þeyi sana peþin olarak 1000’e, veresiye olarak da
2000’e sattým” demen sahih deðildir. Zira bu satýþ tek satýþtýr
ve içerisinde birbirinden farklý maksatlý iki þarta yer
vermektedir. Bu þart batýldýr ve bu nedenle satýþ da batýldýr.
Çünkü Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle
buyurmaktadýr: لا يَحِلُّ
سَلَفٌ وَبَيْعٌ وَلا شَرْطَانِ فِي بَيْعٍ “Borç
ve satýþý bir arada bulundurmak ve ayný satýþta iki þart helâl
deðildir.”
Mesela; Bir kiþi baþka birisine mal satarken bu malý baþkasýna
satmamasýný þart koþarsa, buradaki þart geçersizdir, dikkate
alýnmaz, alýþ-veriþ sahihtir. Çünkü bu þart akdin gereðine ters
düþmektedir. Akdin gereði ise satýlan malýn mülkiyetine ve
tasarrufuna sahip olmaktýr. Bu durumda þart Þer’î hükme muhalif
olur.
Böylece, Þeriata muhalif olan þartlar kesinlikle dikkate
alýnmazlar. Ýster Þer’î bir nâssa muhalif olsunlar, ister ise
Þeriatýn getirdiði Þer’î bir hükme ya da vaz’ýn hükümlerinden
bir hükme muhalif olsunlar, fark etmez.
Þu kesin bir husustur ki; Allah’ýn Kitabýnda yer alan bir hususa
veya Þer’î bir hükme ters olmadýðý müddetçe Þeriat Müslümanlara
sözleþmelerde dilediði þartlarý koymasýný mubah kýlmýþtýr. Bu,
Berire’nin durumu ile ilgili olarak gelen Aiþe RadýyAllah’u
Anha hadisinde yer almaktadýr.
Buhari’nin rivayetlerinden birisinde Aiþe RadýyAllah’u Anha’ya
þöyle demektedir:
اشْتَرِيهَا فَأَعْتِقِيهَا وَلْيَشْتَرِطُوا مَا شَاءُوا
“Onu satýn al, onu azad et ve diledikleri þeyleri
þart koþsunlar.”
Bu teyid, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
þu; وَلْيَشْتَرِطُوا مَا شَاءُوا
“Dilediklerini þart koþsunlar” sözünde açýkça yer
almaktadýr. Bu ifade, þartlardan dilediðini þart koþmasýnýn
mubah olduðunu gösterir. Bunu Nebi SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem þöyle diyerek teyid etmektedir:
والمسلمون عند شروطهم
“Müslümanlar þartlarý yanýndadýrlar.”
Yani Müslümanlarýn koyduklarý
þartlar anlamýndadýr. Zira burada þart Müslümanlara izafe
edilmiþtir.
Ayrýca, Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
sözleþmelerde Allah’ýn Kitabýnda yer almayan þartlarýn þart
koþulmasýný ikrar etmiþtir.
Müslim, Cabir’den rivayet ettiðine göre: “O kendisine ait bir
devesi ile yolculuk yapmaktaydý. Güçten kesilince onu serbest
býrakmak istedi. Dedi ki: “Nebi SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem bana yetiþti ve bana dua etti. Deveye vurdu.
Bunun üzerine deve misli görülmemiþ biçimde hýzlý hýzlý yürümeye
baþladý. Sonra bana; “Onu bana sat.” dedi.
Ben de onu sattým. Yükünü istisna ettim.”
Bu hadiste yer alan “yükünü istisna etmek”, satýþta bir þart
koþmaktýr.
Süfeyne Ebu Abdurrahman’dan rivayette dedi ki: “Ümmü Seleme
beni, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e
hizmet etmem koþuluyla azad etti.”
Bir baþka lafýzda ise þöyle dedi: “Ben Ümmü Seleme’nin
kölesiydim. Dedi ki: Seni yaþadýðýn müddetçe Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e hizmet etmen koþuluyla azad
ediyorum. Dedim ki: Bana þart koþmamýþ olsan bile ben yaþadýðým
müddetçe Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den
ayrýlmam. Bunun üzerine beni þart koþarak azad etti.”
Ýþte böylece þartlarýný insanlarýn koþtuðu, þartlarý Þeriat
tarafýndan belirlenmemiþ birçok olay hâsýl olmuþtur. Ancak
konulan her þartýn Allah’ýn Kitabý’na ve Þeriatýn hükümlerinden
herhangi bir hükme muhalif olmamasý kaydý vardýr. Þartta helalý
haram, haramý helâl kýlmamasý þartý vardýr.
Çünkü Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle
buyurdu: وَالْمُسْلِمُونَ
عَلَى شُرُوطِهِمْ إِلا شَرْطًا حَرَّمَ حَلالاً أَوْ أَحَلَّ
حَرَامًا “Helalý haram, haramý helâl
kýlan þart dýþýnda Müslümanlar þartlarý üzeredirler.”
Mani; hükmün manisi olur, sebebin manisi olur.
Hükmün manisi; varlýðý, hükmün gerektirdiðinin aksini
zorunlu kýlan belirlenmiþ bir vasýftýr. Mesela; düþmanca
kasýtlý öldürme, katil çocuk için babasýnýn mirasýna mani’dir.
Hâlbuki evlatlýk, mirasý gerektirir.
Sebebin manisi; varlýðý, sebebin gerektirdiðinin aksini
zorunlu kýlan belirlenmiþ bir vasýftýr. Mesela; nisab
miktarýný tamamlamýþ olmasýna ve borç üzerinden tam bir yýlýn
geçmesine raðmen borç, zekâtýn vacib olmasýna manidir.
Borç, tamamlanan sebep olan nisabýn varlýðýna mani’dir. Zira
nisab (sebep) üzerinden tam bir yýlýn geçmesi ile zekâtýn
farziyetini gerektirmektedir. Borç (mani’), sebebin
gerektirdiðinin aksini gerektirmektedir. Yani nisab olmasýna ve
üzerinden tam bir yýlýn geçmesine raðmen zekâtýn farz olmamasýný
gerektirmektedir. Sebebe mani’ olan borç ise, olduðunda nisabý
azaltan çok borçtur.
Mani’ler iki kýsma ayrýlýrlar: Birincisi; hem talebi hem
de edayý engelleyenlerdir. Ýkincisi ise; talebe mani olurken,
edaya mani olmaz.
Birincisi; uyumakla veya delirmekle aklýn gitmesi gibi
hem talebi hem de edasýný engelleyen manidir. Bu tür mani,
namaz, oruç, alýþ-veriþ gibi hükümlerin hem talebini hem de
edasýný engeller. Zira bu aslý itibarý ile talebe engeldir.
Çünkü akýl, mükellefin fiilleri ile ilgili hitapla alakalý
olduðundan þarttýr. Çünkü akýl, teklifin dayanaðýdýr.
Hayýz ve nifas da bu tür engeldendir. Hayýz ve nifas, namaza,
oruca, mescide girmeye engeldir. Hem edasý yönünden hem de
talebin aslýndan dolayý engeldir. Çünkü hayýzdan ve nifastan
temizlenmiþ olmak, namaz kýlmak, oruç tutmak ve mescide girmek
için þarttýr.
Aklýn gitmiþliðinin varlýðý, hayýz ve nifastan birisinin varlýðý
hem talebe hem de edasýna mani’dir.
Talebi engelleyip edasýný engellemeyen hususlara gelince; Cuma
namazý açýsýndan diþilik, oruç açýsýndan ise buluða ermek gibi
hususlardýr. Diþilik Cuma namazý talebine engeldir. Çocuk olmak
ise namaz ve oruç talebine engeldir. Çünkü Cuma namazý kadýna
farz deðildir. Namaz ve oruç çocuða farz deðildir. Fakat kadýn
Cuma namazýný kýlarsa, çocuk namaz ve oruç tutarsa sahih olur.
Çünkü buradaki mani’, talepten mani’dir, edadan mani’ deðildir.
Ayný þekilde yolculuk oruç talebine ve namazlarýn tamamlanmasý
talebine mani’dir. Fakat yolcu oruç tutup, namazýný kýsaltmayýp
tamamlarsa caizdir. Çünkü burada mani’ talebe mani’dir, edaya
mani’ deðildir. Ruhsat sebeblerinin tamamý böyledir. Talebe
mani’dirler edaya mani’ deðildirler.
Sýhat; Þâri’nin emrine uygunluktur. “Sýhat” kelimesi ile
amelin dünyadaki neticelerinin gerektirdiði hususlar kast
edilir. Ayný þekilde bu ifade ile amelin ahiretteki sonuçlarý da
kast edilir.
Namazýn rükünleri ve þartlarý namaz kýlan tarafýndan eda
edilmesi durumunda namaz sahih olur. O halde mükellefin
borçtan, sorumluluktan kurtulmasý ve hükmün düþmesi anlamýnda
“namaz sahihtir” dersin.
Alýþ-veriþin tüm þartlarý ile yapýlmasý durumunda alýþ-veriþ
sahih olur. Mülkiyetin Þer’an gerçekleþmesi, mülk edinilende
tasarruf ve faydalanma mubahlýðýnýn saðlanmýþ olmasý anlamýnda
“alýþ-veriþ sahihtir” dersin.
Bunlar amelin dünyadaki neticeleri açýsýndandýr. Amelin
ahiretteki neticeleri açýsýndan ise; namazýn ahirette sevap
kazandýracaðý ümidi anlamýnda “bu namaz sahihtir” dersin.
Alýþ-veriþ ile ilgili olarak ise; Þâri’nin emrine baðlanmaya
niyet etmek, alýþ-veriþin emir ve nehyin gereðine göre olmasýný
kast etmek sevabý gerektirdiðinden “bu alýþ-veriþ sahihtir”
dersin. Zira bu niyet ve kasýtla yapýlan amele, Allah’ýn hükmü
ile kayýtlý olmaya ve ona baðlanmaya binaen ahirette sevap
beklenir.
Ancak amelin neticesinin ahiretteki gerektirdiði hususlar,
sadece ibadetlerde dikkate alýnmaktadýr. Ýbadetler dýþýnda kalan
hususlarda ise genelde dikkate alýnmazlar. Amelin neticelerinin
ahiretteki gerektirdiðinin dikkate alýnmasý, namaz, oruç, hac
v.b. ibadet kapsamýna giren konularda sýnýrlandýrýldýðý,
muamelatta, doðruluk gibi, ahlakla ilgili hükümlerde ve ukubatta
dikkate alýnmadýðý gözlemlenmektedir.
Sýhatle ilgili olarak aðýrlýklý kanaat budur. Bunun içindir ki
sýhatle ilgili olarak çoðunlukla dönüp dolaþan husus, zimmetten
kurtarmasý, sorumluluðun yerine getirilmesi bakýmýndan amelin
neticelerinin dünyadaki sonuçlarýdýr.
Fakat ibadetler dýþýnda kalan konularda sýhatten murad
helâl olmasýdýr, “butlandan”/batýllýktan maksad ise, haram
olmasýdýr. Muamelatta “sýhat”, helâl anlamýna gelir. Yani
faydalanmanýn mubah olmasýdýr. “Butlan” ise haram anlamýna
gelir, yani faydalanmanýn haram olmasýdýr. Haramlýlýk ise hem
dünyada hem de ahirette cezayý gerektirir. Kim bir batýl
sözleþme ile bir mal sahibi olursa, bu mal haram olur ve faili
ahirette cezaya müstahak olur.
“Butlana” gelince;
butlan sýhatýn karþýtýdýr. Þâri’nin emrine uygun olmamaktýr.
Butlan kelimesi ile amellerin neticelerinin dünyada müspet
bir sonuç gerektirmemesi, ahirette ise azabý gerektirmesi kast
edilir. Amelin mükafat dýþý olmasý, zimmetten kurtulmamak,
sorumluluðun yerine getirilmemesi ve hükmün düþürülmemesi
anlamýna gelir. Rükünlerinden birisi terk edildiðinde namaz
batýl olur. Sýhat þartlarýndan birisini kaybettiði zaman þirket
batýl olur. Örneðin; mudarib ortak sýfatý ile iki kiþi bankaya
para koyuyorlar sonra da bankadaki parayý kullanarak ticaret
yapmasý için vekil tayin ediyorlar. Kazanç aralarýnda eþit
oluyor. Bu þirket batýldýr. Çünkü emek ortaklýðý üzerinde icab
ve kabul gerçekleþmediðinden þirket oluþmamýþtýr. Emek ortaklýðý
üzerinde icab ve kabulün gerçekleþmesi, þirket sözleþmesinin
tamamlanmasýnýn þartýdýr. Onun için bu þirket batýldýr, vekilin
tasarrufu da batýldýr. Çünkü mudarib ortak bu niteliði ile ortak
kabul edildiðinden tasarrufta bulunma ve vekil tayin etme
hakkýna sahip deðildir. Bu nedenle de sözleþme batýldýr. Bu
sözleþme týpký gebe devenin karnýndaki yavrunun satýlmasý gibi
yasaklanmýþ satýþa benzemektedir.
Butlan, malýn mülkiyetinden faydalanmayý haram kýlar ve ahirette
de cezayý gerektirir. Bunun içindir ki dünyada sonuçlarý olduðu
gibi bu sonuçlar gereðince ahirette de sonuçlarý vardýr.
“Fesad” ise, butlandan farklýdýr. Çünkü butlan, aslý
bakýmýndan Þâri’nin emrine uygun olmamaktadýr. Yani gebe devenin
karnýndaki yavrunun satýlmasý gibi aslýnýn yasak olmasý ya da
fiilin aslýný tümden ihlal eden þartý ihtiva etmesidir. Fesad
ise, böyle deðildir. Fesad aslý itibarý ile Þâri’nin
emrine uygundur, fakat niteliði, -aslý ihlal etmemekle beraber-
Þâri’nin emrine muhaliftir. Ýbadetlerde fesadýn varlýðý
düþünülmez. Çünkü ibadetlerin þartlarý ve rükünleri
incelendiðinde tamamýnýn asýlla alakalý olduðu görülür.
Fesadýn varlýðý ancak muamelatta ve sözleþmelerde düþünülebilir.
Örneðin gebe devenin karnýndaki yavrunun satýlmasý esasý itibarý
ile batýldýr. Bunun hilafýna bir durum olan, þehirlinin bedeviye
yaptýðý satýþ ise, bedevinin fiyat hakkýndaki bilgisizliði
nedeni ile fasiddir. Bu durumda bedevi pazar fiyatýný
gördüðünde bu satýþý kabullenme veya feshetme hakký vardýr.
Örneðin; anonim þirket esasý itibarý ile batýldýr. Çünkü anonim
þirket, emek ortaðý kabulünden yoksundur. Bu ise asýl ile
alakalý bir þartýn yoksun olmasý demektir. Ortaklarýn malý
hakkýnda bilgisizliðin söz konusu olduðu þirkette ise durum
böyle deðildir. Bu þirket fasiddir. Mal bilindiði zaman þirket
sahih olur. Veya ortaklarýn malý beyan etmeleri gerekir ve
böylece þirket tamam olur.
Azimet, hükümlerden genel olarak konulan ve kendisi ile
amel edilmesinde kullarý baðlayýcý olan husustur.
Ruhsat ise, azimet hükmü baki kalmak sureti ile bir
özürden dolayý azimeti hafifletmek için konulan hükümlerdendir
ve kendisi ile amel etmede kullarý baðlayýcý deðildir.
Örneðin oruç tutmak azimettir, hastanýn oruç tutmamasý ise
ruhsattýr. Abdestte azalarýn yýkanmasý azimettir. Yaralý veya
kýrýk bir uzvun meshedilmesi ise ruhsattýr. Namazýn ayakta
kýlýnmasý azimettir. Acziyet halinde oturarak namaz kýlmak ise
ruhsattýr.
Azimet genel olarak konulan husustur. Mükelleflerden
yalnýzca bir kýsmýna tahsis edilmez. Azimetle amel etmekle baþka
bir þey ile amel etmek arasýnda seçenek de yoktur. Sadece
kendisi ile amel edilmede baðlayýcýdýr.
Ruhsat ise bir özürden dolayý aniden ortaya çýkan
durumlarla ilgili olarak konulan husustur. Özür bulunduðu sürece
ruhsat geçerlidir. Özür ortadan kalktýðýnda geçerli deðildir.
Ruhsat yalnýzca bu özürlü mükelleflere hastýr.
Buna göre, bir nâssýn genelliðinde istisna edilen hüküm ruhsat
sayýlmaz, bilakis o azimettir. Ayný þekilde bazý durumlara
tahsis edilen hüküm de ruhsat deðil, azimettir. Çünkü bu
durumlar özür deðildir
Örneðin, kocasý ölen kadýnýn iddeti dört ay on gündür. Kocasý
ölen hamile bir kadýnýn iddeti ise, doðum yapýncaya kadardýr. Bu
hüküm, nâssýn genelliðinden istisna edilmiþtir. Böylece ruhsat
olmaz.
Ayný þekilde bir satýþ, þartlarýna sahipse ve yasaklanan bir
satýþ deðilse sahihtir. Fakat sahtekârlýk yoluyla yapýlan satýþ,
þartlarýný bünyesinde taþýyor olsa da fasid bir satýþtýr. Sahibi
bu satýþta serbesttir. Fakat bu ruhsat deðildir.
Tamamen teslim alýnmamýþ bir þeyin satýþý batýldýr. Henüz teslim
alýnmamýþ hayvanýn satýþý ise sahihtir. Fakat bu ruhsat
deðildir. Bu nedenledir ki selem/para peþin, mal veresiye olan
satýþ, araya satýþý/taze hurmanýn dalýnda iken tahmin yoluyla
satýlmasý, müsakata/bað-bahçenin sulanýp bakýmýnýn yapýlmasýna
mukabil ürünün belli bir miktarýna sahip olma v.b. sözleþmeler
azimettirler, ruhsat deðildirler.
Ayný þekilde bütün mubahlar azimettirler, ruhsat deðildirler.
Buna göre “kullarý kendisi ile amel edilmesinde baðlayýcý
olmasýndan” murad, ister vacib, ister mendup, ister mubah, ister
haram veya mekruh olsun hüküm gereðince amel etmektir. Görmez
misin ki; ölü eti yemek haramdýr. Ve zaruret halinde olan
kimsenin yemesi ise caizdir. Bu ise ruhsattýr. Dolayýsýyla
amelin kendisi yapýlmamýþ, hükümle amel edilmiþ olur.
Araya hakkýnda Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
þu hadisine gelince:
ارَخَص فِي الْعَرَايَا
“Araya hakkýnda size ruhsat veriyorum.”
Bu ifade ile kast olunan; sözlük anlamýdýr, ‘o size kolay
kýlýnmýþtýr’ demektir. Allah’ýn insanlar için kolaylaþtýrmýþ
olduðu tüm sözleþmeler böyledir. Bunlar azimettirler. Bu tür
sözleþmeler, özür gittiði zaman istisna edilen hususu da
gideren, bir özürden dolayý yasak olan bir asýldan istisna
edilmemiþlerdir. Bilakis bu tür sözleþmeler, kullara kolaylýk
olarak meþru kýlýnmýþtýr. Teþriileri geneldir ve süreklidir.
Fakat ayakta namaz kýlmaya güç yetiremeyen veya meþakkatle
ayakta duran kimse namazý oturarak kýlar. Rükünlerinden birisi
eksik olsa da o kiþi ayakta durmaya zorlanmaz. Bu bir ruhsattýr.
Bu durumda çocuklarýna yedirmek için aðaçlarýnda taze hurmalarý
tahmin yoluyla satýn alan kimsenin durumu arasýnda fark vardýr.
Çünkü ikinci durum ruhsat deðildir. Çünkü bu ikinci durum
özürden dolayý istisna edilmemiþtir. Bilakis yaþ ve kuru
hurmanýn karýþýk olarak satýlmasýnýn caiz olduðu bir haldir. Bu
her ne kadar istisna kýlýnmýþ bir hal olsa da bir özürden dolayý
konulmadý ki ruhsat olsun. Bu ancak insanlara kolaylýk olarak
konulmuþtur. Ýnsanlara kolaylýk olarak konulan hususlardandýr,
özürlerden dolayý deðildir. Dolayýsýyla ruhsat deðildir.
Ruhsatýn Þeriata göre ruhsat sayýlabilmesi için ona
delâlet eden bir Þer’î delilin olmasý kaçýnýlmazdýr. Ona delâlet
eden bir Þer’î delil yoksa o ruhsat sayýlmaz. Zira ruhsat
Allah’ýn bir özürden dolayý koymuþ olduðu bir hükümdür. Özür
ise hükmün konuluþ sebebidir. Dolayýsýyla özüre delâlet eden bir
Þer’î delilin olmasý da kaçýnýlmazdýr. Diðer taraftan ruhsat da
Þer’î sebeplerdendir. Bizzat kendisi vaz’ýn hükümlerinden bir
hükümdür. Ruhsat, Þâri’nin kullarýn fiilleriyle ilgili vaz’i
hitabýdýr. Madem ki o Þâri’nin hitabýdýr, o halde ona delâlet
eden bir Þer’î delilin olmasý da kaçýnýlmazdýr.
Körlük, topallýk ve hastalýk cihada katýlmama konusunda
özürlerdir.
Allah’u Teâla þöyle buyurmaktadýr:
لَيْسَ عَلَى الأعْمَى حَرَجٌ وَلا عَلَى
الأعْرَجِ حَرَجٌ وَلا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ
“Köre vebal yoktur, topala vebal yoktur, hastaya da vebal
yoktur.”
Yolculuk, Ramazan’da orucu bozmaya bir özürdür.
Allah’u Teâla þöyle buyurmaktadýr:
فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرِيضًا أَوْ عَلَى
سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ “Sizden her
kim hasta ya da yolcu olursa, o günler sayýsýnca baþka günlerde
oruç tutsun.”
Unutma, hata, zorlanma; sahibi bir harama düþtüðünde günahý
kaldýran özürlerdir.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle
buyurdu: إن الله وضع عَنْ
أُمَّتِي الْخَطَأَ وَالنِّسْيَانَ وَمَا اسْتُكْرِهُوا عَلَيْهِ
“Ümmetimden hata, unutma ve üzerinde zorlandýklarý
hususlar (dan dolayý hesaba çekilme) kaldýrýldý.”
Hakkýnda bilgisi olmadýðý bir konudaki cehalet özür sayýlýr.
Çünkü Muaviye b. el-Hakem namazdayken aksýran birisine;
“yerhamukeAllah” diye cevap verdi. Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem bunu iþitti. O namaz bittikten sonra
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem namazda
konuþmanýn namazý bozduðunu ona öðretti. Zira ona þöyle dedi:
إِنَّ هَذِهِ الصَّلَاةَ لَا
يَصْلُحُ فِيهَا شَيْءٌ مِنْ كَلَامِ النَّاسِ إِنَّمَا هُوَ
التَّسْبِيحُ وَالتَّكْبِيرُ وَقِرَاءَةُ الْقُرْآنِ
“Namazda insan sözünden bir þeyin
olmasý doðru olmaz. Onda sadece tesbih, tekbir ve Kur’an
okunmasý olur.”
Fakat namazý iade etmesini ona emretmedi.
Bunlar, haklarýnda Þer’î delil var olduðundan özür sayýlýrlar.
Bunun gibi belirli hükümlere ait belirli özürler olduðuna dair
hakkýnda deliller gelmiþ olan her husus özür sayýlýr. Hakkýnda
delil gelmeyen hususun bir kýymeti yoktur ve kesinlikle Þer’î
özür sayýlmaz.
Bu özürler, içinde yer alan bir illetten dolayý deðil zatýndan
dolayý özürler olarak sayýlmýþtýr. Çünkü onlarýn özür
olduklarýna delâlet eden Þer’î delil, onlarýn özür sayýlmalarýný
illetlendirmemiþtir. Bilakis bu haliyle özür olarak
vasýflandýrmýþtýr, illetlendirmemiþtir. Çünkü Þeriat onlarý
yalnýzca haklarýnda geldiði hüküm için özür kýlarken
illetlendirmemiþtir. Bu özürler yalnýzca haklarýnda geldikleri
hüküm için has/özel özürdürler, her hüküm için geçerli özür
deðildirler. Bunun içindir ki mesela körlük cihadý terk etmek
için özürdür, namazý terk etmek için özür deðildir.
Üstelik bu özürler; hastalýk, topallýk, yolculuk, unutmak,
zorlanma ve hata her ne kadar birer vasýf iseler de,
illetlendirme için olduklarý anlamýný ve illiyet yönü anlamýný
veren bir vasýf deðildir. Onun için buna binaen kýyas yapýlmaz.
Ýlliyet için bir sebep olarak da alýnmaz. Bundan dolayý hakkýnda
illet hükmü uygulanmaz.
Bunun içindir ki, içinde meþakkat olduðu için yolculuðun illet
olduðu söylenemez. Bilakis yolculuk meþakkatli olduðundan dolayý
deðil, Allah onu öyle illet saydýðý için illettir. Bu nedenledir
ki yolcu, uçakla yolculuk yapsa bile namazý kýsaltabilir. Fakat
kýsaltma mesafesinin altýndaki bir mesafeyi çölde güneþin
þiddetli sýcaðý altýnda kat etse de o kimse namazý kýsaltamaz.
Çünkü meþakkat, kýsaltmada hakkýnda ruhsat verilen özür
deðildir. Bilakis namazý kýsaltmada ruhsat olan özür meþakkat
olup olmadýðýna bakýlmaksýzýn, zatý itibarý ile yolculuktur.
Þer’î nâssla hakkýnda ruhsat verilen diðer özürlerle ilgili
durum da böyledir.
Bu açýklamalar ruhsat ve azimetin Þer’an vakýasý ve gerçeði
açýsýndandýr. Ruhsat ve azimetle amel etme açýsýndan ise durum
þudur: Bunlardan birisi ile amel etmek mubahtýr. Kiþi dilerse
azimetle, dilerse ruhsatla amel eder. Çünkü ruhsatýn nâsslarý
buna delâlet etmektedir.
Allah’u Teâla þöyle buyurdu:
فَمَنْ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ
مُتَجَانِفٍ لأثْمٍ فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ
“Kim, gönülden günaha yönelmiþ olmamak üzere açlýk halinde dara
düþerse (haram etlerden yiyebilir). Çünkü Allah çok baðýþlayýcý
ve esirgeyicidir.”
فَمَنْ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ
وَلا عَادٍ فَلا إِثْمَ عَلَيْهِ “Her kim bunlardan
yemeye mecbur kalýrsa, baþkasýnýn hakkýna saldýrmadan ve haddi
aþmadan bir miktar yemesinde günah yoktur.”
Haram olan bir þeyi yemekten doðan günahýn kaldýrýlmasýnda
ruhsat verilmesi onun mubah olmasý demektir. Yaptýðý iþten
dolayý onun baðýþlanmasý da mubahlýktýr.
Allah’u Teâla þöyle dedi: فَلَيْسَ
عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَقْصُرُوا مِنْ الصَّلاةِ
“Namazý kýsaltmanýzda size bir günah yoktur.”
Buradan, günahýn kaldýrýlmasý, mubahlýk demektir.
Allah’u Teâla þöyle buyurdu:
وَمَنْ كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ
فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ “Kim de
hasta ve yolculukta ise tutamadýðý günler sayýsýnca diðer
günlerde tutsun.”
Bu da mubahlýktýr.
Böylece ruhsatlarýn delillerin kendileri, vaciblik veya
mendubluk hükmünü deðil, mubah hükmünü koymaktadýr.
Ayrýca Müslim, Hamza b. Amru el-Eslemi’den þu hadisi rivayet
etmiþtir: “Eslemi dedi ki; “Ya Rasulullah, kendimde
yolculuk esnasýnda oruç tutma gücünü buluyorum. Bana bir günah
var mý?” Bunun üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem dedi ki: هِيَ
رُخْصَةٌ مِنَ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ فَمَنْ أَخَذَ بِهَا فَحَسَنٌ
وَمَنْ أَحَبَّ أَنْ يَصُومَ فَلا جُنَاحَ عَلَيْهِ
“O, Allah’u Teâla’dan bir ruhsattýr. Kim onunla amel ederse
iyidir. Kim de oruç tutmak isterse ona bir günah yoktur.”
Ebu Said’den rivayetle dedi ki: “Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem ile birlikte yolculuk yaptýk.
Oruç tutan vardý, tutmayan vardý. Onlardan kimseyi ayýplamýyordu.”
Bu nâsslar, bu ruhsatýn mubah olduðuna, kiþinin azimet ve
ruhsattan dilediði ile amel etme hakkýnýn olduðuna açýkça
delâlet etmektedirler.
Denilebilir ki; “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem
þöyle buyurdu: إِنَّ اللَّهَ
يُحِبُّ أَنْ تُؤْتَى رُخَصُهُ يحب ان تؤتي عزائمه
“Allah, azimetleri ile amel edilmesinden hoþlandýðý
gibi ruhsatlarý ile amel edilmesinden de hoþlanýr.”
Bu bir taleptir, ruhsat ve azimetle amelin mendub olduðuna
delildir. Zorda kalan kimse, kendisinin ölmesinden korkarsa, ölü
etinden yemesi ona vacib olur, yemek istememesi ise haram olur.
Boðazýna bir þey týkanýp yutkunamayan kimse, içkiden baþka bir
içecek bulamýyorsa ölmekten korktuðundan týkayan þeyi içki ile
gidermesi ona vacib olur, içmeyip ölmesi haram olur. Oruçlunun
karþýlaþtýðý zorluk onun ölümüne yol açabilecek bir sýnýra
ulaþtýðýnda orucunu bozmasý üzerine farz olur, oruca devam
etmesi haram olur. Ýþte, bu örnekler ruhsatla amel etmenin farz
olduðu durumlardandýr. Bunun içindir ki ruhsatla amel etmek
bazen farz, bazen mendub ve bazen de mubah olur.”
Buna cevap þudur: Ruhsat hakkýndaki izahlar ruhsat olmasý
bakýmýndandýr. Ruhsatýn ruhsat olmasý bakýmýndan hükmü
kesinlikle mubahtýr. Bunun delili yukarýda geçen delillerdir.
Ruhsatýn teþrî bakýmýndan hükmü mubahlýktýr.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ أَنْ تُؤْتَى
رُخَصُهُ “Allah ruhsatlarý ile amel
etmeyi sever” hadisine gelince; bu hadiste ruhsatýn mendub
oluþuna dair bir delâlet yoktur. Bilakis bu hadis ruhsatýn
mubahlýðýna delâlet etmektedir. Çünkü hadis, Allah’u Teâla’nýn
ruhsatlarla amel edilmesinden hoþlandýðýný ve azimetlerle amel
edilmesinden hoþlandýðýný açýklamaktadýr. Bu açýklama birisini
dilediðinden evla kýlan bir talep deðildir.
Zira hadisin nâssý þöyledir:
إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ أَنْ تُؤْتَى رُخَصُهُ يحب ان تؤتي عزائمه
“Allah, azimetleri ile amel edilmesinden hoþlandýðý
gibi ruhsatlarý ile amel edilmesinden de hoþlanýr.”
Onun için hadiste ruhsatlarla amel etmenin mendub olabileceðine
dair bir delâlet yoktur.
Ölü etinin yenilmesi meselesine gelince; “zorda kalan kimse”
ifadesi ölecek durumda olan kimse anlamýna gelmez. Bilakis
mücerret olarak ölüm korkusu “zorda kalma” olarak sayýlýr. Bu
durumda olan kimsenin yemesi ona vacib deðil, mubah olur. Fakat
yemediðinde ölüm tahakkuk edecek olursa yemekten kaçýnmasý ona
haram olur ve bu yiyeceði yemesi vacib olur. Ancak bu ruhsat
olduðundan deðil bilakis vacib olduðundandýr. Þöyle ki: Burada
yemekten kaçýnmak olan azimetle amel mubahtýr. Fakat bu mubah
kesin olarak insanýn ölmesi olan harama götürüyorsa, “harama
götüren vesile de haramdýr” Þer’î kaidesine göre haram olur.
Böylece bu durumda azimetle amel etmek haram olduðundan ölüm
tahakkuku olan arizi bu nedenden dolayý ruhsatla amel etmek
vacib olur. Bu durum, ruhsat hükmünden kaynaklanan bir sonuç
deðildir. Bilakis “Harama vesile olan þey de haramdýr” Þer’î
kaidesine uyan durumlardan bir durumun varlýðýndan dolayýdýr.
Üstelik bu durum sadece ruhsata has deðil, bütün mubahlar için
genel bir husustur. Boðazý týkanan kimsenin þarap içmesi, ölüm
durumunda olan kimsenin orucunu bozmasý ve baþka durumlar da
böyledir.
Buna binaen ruhsat, ruhsat olduðundan ve ruhsat olarak teþri
kýlýndýðýndan mubahtýr. Ruhsatýn terk edilmesi ve azimetle amel
edilmesi kesin olarak harama götürüyorsa, mubah haram olur.