BÝRÝNCÝ DELÝL: KÝTAP


Kitap, Efendimiz Muhammed SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e indirilen Kur'an’dýr. Kur'an, mutevatir olarak mushafýn iki kapaðý arasýnda bize nakledilendir. Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem kendisine indirilen Kur'an’ý sözleri kesin hüccet olan bir topluluða öðretmek ve yazdýrmakla mükellefti. Sözleri kesin hüccet olan topluluðun ise, yalan söylemeleri düþünülemeyeceði gibi Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den iþittiklerine herhangi bir þey katmakta birleþmeleri ve Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den iþittikleri herhangi bir þeyi nakletmemekte birleþmeleri de düþünülemez.

Kur'an-ý Kerim, Arapça olup içinde yer alan Allah’ýn emirleri ve yasaklarýnýn kolayca anlaþýlabilmesi için Arap kelamý (cümle ve ifade yapýsý) üsluplarý üzere inmiþtir.

Allah þöyle buyurmaktadýr: وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ   “Andolsun biz Kur'an'ý öðüt alýnsýn diye kolaylaþtýrdýk. (Ondan) öðüt alan yok mu?”[1] فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ     “Biz onu (Kur'an'ý), öðüt alalar diye senin dilinde indirerek kolayca anlaþýlmasýný saðladýk.”[2]  قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ    “Bilen bir toplum için Arapça bir Kur'an.”[3] كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُوْلُوا الألْبَابِ    “Ayetlerini tedebbür edip, akýl sahipleri ibret alsýnlar diye sana indirdiðimiz mübarek bir Kitaptýr.”[4]

Bu ifadeler, iyice düþünme ve anlamaya ulaþma imkânýný gerektirmektedir. Kur'an her ne kadar mucize ise de, mucize oluþu onu kolayca anlaþýlýr olmaktan çýkarmaz.

 

Kur’an’dan Hüccet Olarak Sayýlan Husus:
 

Kur'an’dan bize mutevatir olarak nakledilen ve Kur'an’dan olduðunu bildiðimiz ancak hüccet olur. Ýbn Mesud’un mushafý ve diðerleri gibi bize ahad olarak ulaþanlar ise hüccet sayýlmazlar. Çünkü Nebi SallAllah’u Aleyhi Ve Selem kendisine indirilen Kur'an’ý sözleri kesin hüccet sayýlan bir topluluða öðretmek ve yazdýrmakla mükellefti, sözleri kesin hüccet sayýlan topluluðun ise Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den iþittiklerini nakletmemek hususunda birleþmeleri düþünülemez. Kur'an’dan sözleri kesin hüccet sayýlan bir topluluk tarafýndan nakledilmeyen bir þey varsa o ancak ahad olarak nakledilmiþtir ve ona itibar edilmez. Çünkü o, naklinde tek kalmýþ olmasý nedeni ile Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in sorumlu tutulduðu þeklin dýþýndadýr, Kur'an Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den alýnýþ þekline muhalif olarak gelmiþtir. Çünkü sözleri kesin hüccet konumunda olan Müslümanlardan bir gurup Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den Kur'an olarak aldýklarýný ezberlemeleri yanýnda bir de Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem Kur'an’ýn yazýlmasýný emrediyordu. Bu nedenledir ki bir veya birkaç kiþinin tek baþýna Kur'an’dan bir þey nakletmiþ olmalarý hali, onlarýn ahad olarak naklettiklerinin kesinlikle hüccet olmadýðýný ortaya koyar.

Denilebilir ki; “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem zamanýndaki hafýzlarýn sayýlarý az oluþlarý nedeni ile tevatür derecesine ulaþmamýþtýr. Üstelik Kur'an’ýn toplanmasý, ayetlerinin ahad yolla alýnmasý þeklinde olmuþtur. Bu nedenle de sahabenin mushaflarý farklý olmuþtur. Eðer Kur'an, sözleri kesin hüccet olan bir topluluða öðretilmiþ olsaydý böyle olmazdý.” Buna birkaç yönden cevap verilir:

1-Kur'an’ýn, sözleri kesin hüccet sayýlan bir topluluktan alýnmasý konusunda sahabelerden tek bir kiþi bile ihtilaf etmemiþtir. Hatta Müslümanlardan tek bir kiþi dahi ihtilaf etmemiþtir. Üstelik Kur'an Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in doðruluðuna kesin olarak delâlet eden bir mucizedir. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’i görmeyen kimseye, Kur'an, mütevatir bir yolla ulaþmamasý halinde onun açýsýndan kesin hüccet olmaz, dolayýsýyla o, Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in tasdik edilmesinde de hüccet olmaz.

2-Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in, bir ayet ya da ayetler inerken yazmalarý için vahiy kâtiplerini çaðýrdýðý, sözleri kesin hüccet oluþturan Müslümanlardan bir topluluða öðrettiði, kendisine gelen veya namazlarda onunla beraber olan Müslümanlara da öðrettiði, ulaþtýrdýðý sabittir. Kur'an’ýn ulaþtýrýlmasý ve öðretilmesi, bir tek kiþiye öðreterek deðil Müslümanlardan bir topluluða öðretmek þeklinde olmuþtur. Onu iþitenlerin sayýsý tevatür derecesine ulaþmýþtýr. Böylece onun ulaþtýrýlmasýnýn vakýasý; onun, sözleri hüccet teþkil eden bir topluluða öðretilmesidir.

3-Buradaki konu Kur'an’ýn tamamýnýn ezberlenmesi meselesi deðildir. Asýl konu ayetlerin teker teker nakledilmesidir. Kur'an’ýn tamamýný ezberleyen hafýzlarýn sayýsýnýn tevatür derecesine ulaþmadýðýný varsaysak dahi; bu ayetlerin teker teker nakledilmesinin tevatür derecesine ulaþmadýðý anlamýna gelmez. Dolayýsýyla Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem zamanýnda Kur'an’ýn tamamýný ezberleyenlerin tevatür sayýsýna ulaþmamasý, Kur'an’ýn ayetlerini teker teker ezberleyenlerin tevatür sayýsýna ulaþmamýþ olmasýný gerektirmez. Zira Kur'an ayetlerinden her birini ezberleyenlerin sayýsý, yazýlmasýna ilaveten tevatür derecesine ulaþmýþtýr. Dolayýsýyla Kur'an ayetlerinden her biri Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem ’den mütevatiren nakledilmiþtir. Bundan dolayý ‘Kur'an’ý hýfz edenlerin sayýsý Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem zamanýnda tevatür derecsine ulaþmamýþtýr’ sözüne yer yoktur.

4-Kur'an’ýn toplanmasý, onun Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den nakledilmesinden farklý bir olaydýr. Çünkü nakil Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den yüz yüze, þifai olarak dinlemektir ki söz konusu olan da budur. Kur'an ayetlerinin bir mushafta toplanmasý ise, toplananlarýn Kur'an olup olmamasý üzerinde bir bahis deðildir. Kur'an’ýn toplanmasý, ayetlerinin bir birine göre önceliði ve sonralýðý, uzunluðu ve kýsalýðý ile ilgili bir konudur. Ayrýca Kur'an’ýn toplanmasý, hafýzlarda olanýn yazýlmasý deðildir. Ancak Kur'an’ýn tamamý, Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in yanýnda bir mushafta toplanmýþ haldeydi.  Kur'an ayetleri her sürede Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in onayý ile birbiri ardýna konuluyordu. Bu,  hafýzlarýnýn hafýzalarýndaki ile karþýlaþtýrýlýyordu ve bir tek mekana konuluyordu. Dolayýsýyla Kur'an’ýn toplanmasý meselesi, nakledilmesi meselesinden baþkadýr ve buradaki bahis konusu olan da nakil meselesidir. Bu nedenle Kur'an’ýn toplanmasý meselesinin burada yeri yoktur.

Mushaflarýn ihtilafýna gelince; onlardan ahad yoluyla gelenler Kur'an deðildirler, hüccet de olmazlar. Onlardan mütevatir yoluyla gelenler Kur'an’dýrlar ve hüccet sayýlýrlar.

Öyleyse mesele mushafla alakalý deðildir. Mushafýn içerisinde yer alan ayetler ile alakalýdýr. Eðer ayetler Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem ’den mütevatir olarak nakledilmiþse yani tevatür sayýsýna ulaþan bir topluluk Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den almýþsa yani sözleri hüccet sayýlan bir topluluk Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den almýþsa Kur'an’dan sayýlýr ve hüccet olur. Böyle deðilse Kur'an’dan sayýlmaz. Bunun içindir ki; Osman mushafýnýn tamamý Kur'an’dýr. Çünkü içerisinde yer alan ayetlerin tamamý, sözleri kesin hüccet olan bir topluluk tarafýndan mütevatir olarak nakledilmiþtir. Ancak Ýbn Mesud’un mushafýna gelince; Onun içerisinde mütevatir olarak nakledilen ayetler Kur'an’dan sayýlýr. “Üç gün peþ peþe oruç tutulmasý gerekir” ayeti gibi ahad olarak nakledilen ayetler Kur'an’dan sayýlmaz ve hüccet olmazlar.

Böylece Kur'an hafýzlarý ve sahabelerin mushaflarý hakkýnda ortaya konan itirazlar reddolunur. Sabit olur ki, mütevatir olarak nakledilen Kur'an’dýr, ahad olarak nakledilen Kur'an’dan deðildir.

Dikkat edilmesi gereken bir husus da þudur: Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e vahiy inerken þahid olanlar onu Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den nakletmiþlerdir ve o, hýfz edilmesi yansýra yazýlmýþtýr. Sahabeler Rýdvanullahi aleyhim Kur'an’ý Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den rivayet etmemiþler, aynen nakletmiþlerdir. Yani vahyin indirdiðini ve Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in yazýlmasýný emrettiðini aynen nakletmiþlerdir. Hadis ise böyle deðildir. Hadis söylenirken ve rivayet edilirken yazýlmamýþtýr. Hadisin yazýlmasý ve toplanmasý ancak tabiin tabileri döneminde olmuþtur. Fakat Kur'an, vahyin indiði anda kayda geçmiþ, kitap haline getirilmiþ ve sahabe inen vahyin bizzat aynýsýný nakletmiþtir. Bu nedenledir ki “Sahabeler Kur'an’ý bize naklen ulaþtýrmýþlardýr” denilir.

 

Muhkem ve Müteþabih:
 

Kur'an, Allah’ýn þu ayetine göre muhkem ayetleri ve müteþabih ayetleri kapsamaktadýr. مِنْهُ آيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ   “Onlardan bir kýsým ayetler muhkemdir. Onlar kitabýn anasýdýr. Diðer bir kýsým da müteþabihtir”[5]

Muhkem”, manasý açýkça görülen, ihtimali ortadan kaldýrýp manayý belirgin olarak ortaya koyandýr.

Þu ayetlerde olduðu gibi: وَأَحَلَّ اللَّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا   “Allah alýþ-veriþi helâl, faizi haram kýldý.”[6] وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا    “Hýrsýzlýk yapan erkek ile hýrsýzlýk yapan kadýnýn ellerini kesin.”[7] وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَاأُوْلِي الألْبَابِ     “Ey akýl sahipleri, kýsasta sizin için hayat vardýr.”[8]

Müteþabih ise muhkemin karþýtýdýr. “Müteþabih” eþit aðýrlýklý anlam yönünden veya böyle bir eþitliðin bulunmamasý yönünden birden fazla anlam taþýyandýr. Eþit aðýrlýlýk yönüyle anlam taþýyan müteþabihe þu ayetler örnektir:

 وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ ثَلاثَةَ قُرُوءٍ    “Boþanan kadýnlar kendilerinden üç kuru’ müddeti beklerler.”[9] Ayette geçen قُرُوء “kuru’” lafzýnýn hem hayýzlý hem de temizlenmeyi kastetmiþ olmasý ihtimali vardýr.

أَوْ يَعْفُوَ الَّذِي بِيَدِهِ عُقْدَةُ النِّكَاحِ     “Ancak nikâh akdini elinde bulunduran kimse baðýþlarsa ayrý.”[10] Ayette geçen;   الَّذِي بِيَدِهِ عُقْدَةُ النِّكَاح  “nikâh akdini elinde bulunduran kimse” ifadesi ile “kocanýn” veya “velinin” kast edilmiþ olmasý ihtimali vardýr.

أَوْ لامَسْتُمْ النِّسَاءَ     “Kadýnlara dokunduðunuz zaman...”[11] Bu ayette yer alan “dokunmak” ifadesinin “el ile dokunmayý” veya “cinsi münasebeti” kast etme ihtimali vardýr.

Mana olarak aralarýnda eþitlik bulunmayan müteþabihe þu ayetler örnektir: وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ  “Rabbinin vechi baki kalýcýdýr.”[12]  وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي     “Ona ruhumdan üflediðimde.”[13]  مِمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَا  “Kendi ellerimizle var ettiðimiz.”[14]  اللَّهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ     “Asýl Allah onlarla alay eder.”[15] وَمَكَرُوا وَمَكَرَ اللَّهُ  “Onlar hile yaptýlar, Allah de hile yaptý.”[16] وَالسَّماوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ    “Gökler ise O’nun sað eliyle dürülmüþ olacaktýr.”[17]

Bu ayetler ve benzerleri, Araplarýn kullandýklarý üsluplar bakýmýndan Arap dilinin anlaþýlmasýna ve Þer’î manalara göre bir çok anlamlara gelmektedir. Ýþte bunlarýn tamamý müteþabihtir. Müteþabih olarak isimlendirilmesi, dinleyende manasý hakkýnda þüpheler ve benzeþmeler uyandýrmasýndan dolayýdýr. Yoksa müteþabih, manasý anlaþýlmayan demek deðildir. Çünkü Kur'an’da manasý anlaþýlmayan bir þey yoktur. Kur'an’ýn içinde manasý olamayan ya da anlaþýlmasý imkânsýz olan bir þeyin varlýðý, onu insanlar için bir açýklama konumundan dýþarý çýkarýr.

Bu ise Allah’ýn þu ayetine ters düþer: هَذَا بَيَانٌ لِلنَّاسِ   “Bu, insanlar için bir açýklamadýr.”[18]

Sürelerin baþlarýndaki mukatta harflere gelince; onlarýn da manalarý vardýr. Çünkü onlar, sürelerin isimleri ve tanýtýcýlarýdýrlar. Zira “elif, lâm, mim” Bakara- “Elif, lâm, mim” Ali Ýmran- “Kaf, hâ, yâ, ayn Saad”, Meryem- “Hâ, mim” Fussilet v.b. þekilde süreler isimlendirilirler.

Kur'an’da manasý olmayan ve anlaþýlmasý imkânsýz olan bir þey yoktur. Bilakis Kur'an’da geçen her hususun anlaþýlmasý mümkündür. Allah, anlaþýlmasý imkânsýz olan ile insanlara hitap etmekten yücedir.


[1] Kamer: 17

[2] Duhan: 58

[3] Fussilet: 3

[4] Saad: 29

[5] Ali Ýmran: 7

[6] Bakara: 275

[7] Maide: 38

[8] Bakara: 179

[9] Bakara: 228

[10] Bakara: 237

[11] Maide: 6

[12] Rahman: 27

[13] Saad: 72

[14] Yasin: 71

[15] Bakara: 15

[16] Ali Ýmran: 54

[17] Zümer: 67

[18] Ali Ýmran: 138