Sünnet; lügatte yol demektir. Þeriatta ise; bazen Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den nafile olarak
nakledilen ibadetlerin isimlendirilmesinde, bazen de Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den sadýr olan söz, fiil
ve takrire isim olarak kullanýlýr.
Þer’î deliller hakkýnda konuþulurken Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in sözü, fiili ve takrirlerine “Sünnet”
denir. Bunlarýn hepsi Sünnettir. Bunlarýn tamamý vahiydendir.
Zira Allah’u Teâla þöyle buyurdu:
وَمَا يَنْطِقُ عَنْ الْهَوَى
(3)
إِنْ هُوَ إِلا وَحْيٌ يُوحَى “O, kendi hevasýndan bir söz
söylemez. O, kendisine bildirilen vahiyden baþkasý deðildir.”
قُلْ إِنَّمَا أُنذِرُكُمْ بِالْوَحْيِ
“De ki, ben sizi ancak vahiy ile uyarýyorum.”
Sünnet; Efendimiz Muhammed SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
nübüvvetine ve risaletine dair kesin delilden dolayý Þer’î
delildir. Muhammed SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
kendi hevasýndan deðil de kendisine vahy edileni konuþtuðuna ve
yaptýðý uyarýlarýn ancak kendisine Allah’tan gelen vahiy olduðunu
gösteren hem sübutu hem de delâleti katî delil olduðundan dolayý
da Þer’î delildir.
Ancak Sünnetteki vahiy Sünnetin lafýzlarýný deðil ancak anlamýný
kapsamaktadýr. Allah, Rasulü’ne o anlamlarý vahyetmiþ, o da bu
vahyi kendisinden bir lafýzla veya fiille veya takrir ile yani
sükût ile ifade etmiþtir.
Sünnet, aralarýnda herhangi bir fark olmaksýzýn Kitap gibi
bir delildir. Bunun nedeni de, Kur'an’ýn delil oluþuna dair kesin
delil getirildiði gibi Sünnetin delil oluþuna da kesin delil
getirilmiþ olmasýdýr.
Delili, Kitap ile sýnýrlandýrmak Ýslâm’a karþý
çýkanlarýn/saldýranlarýn görüþüdür.
Allah’u Teala þöyle buyurmaktadýr:
وَمَا آتَاكُمْ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا
نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا
“Rasul size ne verdi ise alýn, sizi neden nehyettiyse
ondan sakýnýn.”
مَنْ يُطِعْ الرَّسُولَ فَقَدْ
أَطَاعَ اللَّهَ “Rasule itaat eden, Allah’a itaat etmiþ
olur.”
فَلْيَحْذَرْ الَّذِينَ
يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَنْ تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ
يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ “Rasul’ün emrine muhalefet
edenler, kendilerine bir fitne veya elim bir azabýn isabet
etmesinden sakýnsýnlar.”
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلا
مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ
لَهُمْ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ “Mü’min bir erkek ve
kadýn için Allah ve Rasulü bir iþte hükmettiðinde o iþlerinden
dolayý onlara bir seçenek yoktur.”
فَلا وَرَبِّكَ لا يُؤْمِنُونَ
حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لا يَجِدُوا فِي
أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
“Hayýr, Rabbine yemin olsun ki, aralarýnda çýkan bir ihtilafta
seni hakem kýlmadýkça ve senin verdiðin hükme içlerinde bir
sýkýntý duymaksýzýn tam bir teslimiyetle teslim olmadýkça iman
etmiþ olmazlar.”
فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ
إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ “Bir hususta ihtilafa
düþerseniz onu Allah’a ve Rasulü’ne götürün.”
Vefatýndan sonra bir iþi Allah’ýn Rasulü’ne götürmek, onun
Sünnetine götürmektir.
Allah’u Teala þöyle buyurdu:
أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ “Allah’a
itaat edin, Rasul’e itaat edin.”
قُلْ إِنْ
كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمْ اللَّهُ
“Deki; Eðer Allah’ý
seviyorsanýz bana uyun ki Allah da sizi sevsin.”
Bu; sübutu ve delâleti katî nâsslar; Kur'an’ýn alýnmasý gibi
Sünnetin de alýnmasýnýn vacibiyetine ve Sünneti inkâr edenin kesin
olarak kâfir olduðuna dair gayet açýk delillerdir. Böylece
aralarýnda herhangi bir fark olmaksýzýn Kur'an’ýn alýnmasý gibi
Sünnetin de delil olarak alýnmasý farz olmaktadýr.
“Yanýmýzda Allah’ýn Kitabý var, onu alýrýz” denmesi caiz deðildir.
Çünkü bu ifadeden Sünnetin terki anlaþýlabilir. Bilakis Sünnetin
Kur'an’la birleþtirilmesi, birbirinden ayrýlmamasý zorunludur.
Nitekim Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem Hadisinde bu
konuya dikkat çekmiþtir ve þöyle buyurmuþtur:
يُوشِكُ الرَّجُلُ مُتَّكِئًا عَلَى أَرِيكَتِهِ
يُحَدَّثُ بِحَدِيثٍ مِنْ حَدِيثِي فَيَقُولُ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ
كِتَابُ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ مَا وَجَدْنَا فِيهِ مِنْ حَلالٍ
اسْتَحْلَلْنَاهُ وَمَا وَجَدْنَا فِيهِ مِنْ حَرَامٍ حَرَّمْنَاهُ
أَلا وَإِنَّ مَا حَرَّمَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ مِثْلُ مَا حَرَّمَ اللَّهُ
“Ýleride sizden bir adam koltuðuna yaslanmýþ olarak
benden bir Hadis okuyacak sonra þöyle diyecektir: ‘Bizimle
sizin aranýzda Allah’ýn Kitabý vardýr. Onda helâl bulduðunuzu
helâl kabul ederiz, haram bulduðumuzu da haram kabul ederiz.’
Dikkat ediniz! Allah’ýn Rasulü’nün haram kýlmasý, Allah’ýn haram
kýlmasý gibidir.”
Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þöyle dediði
rivayet edildi: يوشك أحدكم
يقول : هذا كتاب الله ما كان فيه من حلال أحللناه وما كان من حرام
حرمناه ألا من بلغه عني حديث فكذب به فقد كذب الله ورسوله والذي
حدثه “Ýleride sizden birisi þöyle
diyecek: ‘Bu Allah’ýn kitabýdýr. Onda helâl olaný helâl kabul
ederiz, haram olaný da haram kabul ederiz.’ Dikkat edin! Kime
benden bir Hadis ulaþýr ve onu yalanlarsa, Allah’ý, Rasulü’nü ve
ona Hadisi söyleyeni yalanlamýþ olur.”
Sünnet, Kitaba ilave hüküm koymaktadýr. Çünkü Kitap iki
veya daha fazla hususa ihtimalle gelmekte, Sünnet ise bu ikisinden
birisini tayin etmektedir. Dolayýsýyla Sünnete baþvurulup Kitabýn
görünürdeki gereði terk edilmektedir.
Örnek olarak Allah’u Teâla þöyle buyurmaktadýr:
وَأُحِلَّ لَكُمْ مَا وَرَاءَ ذَلِكُمْ
“Geriye kalanlar size helâl kýlýndý.”
Bu, þu ayetin son kýsmýdýr:
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ أُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ
وَعَمَّاتُكُمْ وَخَالاتُكُمْ وَبَنَاتُ الأخِ وَبَنَاتُ الإخْتِ
وَأُمَّهَاتُكُمْ اللاتِي أَرْضَعْنَكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ مِنْ
الرَّضَاعَةِ وَأُمَّهَاتُ نِسَائِكُمْ وَرَبَائِبُكُمْ اللاتِي فِي
حُجُورِكُمْ مِنْ نِسَائِكُمْ اللاتِي دَخَلْتُمْ بِهِنَّ فَإِنْ
لَمْ تَكُونُوا دَخَلْتُمْ بِهِنَّ فَلا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ
وَحَلائِلُ أَبْنَائِكُمْ الَّذِينَ مِنْ أَصْلابِكُمْ وَأَنْ
تَجْمَعُوا بَيْنَ الإخْتَيْنِ إِلا مَا قَدْ سَلَفَ إِنَّ اللَّهَ
كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا (23) وَالْمُحْصَنَاتُ مِنْ النِّسَاءِ إِلا
مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ كِتَابَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَأُحِلَّ
لَكُمْ مَا وَرَاءَ ذَلِكُمْ “Anneleriniz,
kýzlarýnýz, kýz kardeþleriniz, halalarýnýz, teyzeleriniz, erkek
kardeþ kýzlarý, kýz kardeþ kýzlarý, sizi emziren anneleriniz, süt
kýz kardeþleriniz, eþlerinizin anneleri ve kendileriyle zifafa
girdiðiniz eþlerinizden üvey kýzlarýnýz size haram kýlýndý. Eðer o
kadýnlarla zifafa girmemiþ iseniz onlarýn kýzlarý ile evlenmenizde
sizin için bir vebal yoktur. Öz oðullarýnýzýn hanýmlarý ve iki kýz
kardeþi ayný anda nikâhýnýzda birleþtirmeniz size haram kýlýndý.
Ancak daha önce geçmiþ olan müstesna. Þüphesiz ki Allah maðfiret
edendir, çok baðýþlayandýr. Evli kadýnlarla nikâhlanmanýz da size
haram kýlýndý. Sahip olduðunuz cariyeler müstesna. Bunlar Allah’ýn
size yazdýklarýdýr. Geriye kalanlar ise size helâl kýlýndý.”
Bu ayette zikredilenler dýþýnda kalanlarýn tamamýnýn helâl
olduðuna delâlet etmektedir. Sünnet gelip karýsýnýn üzerine;
karýsýnýn halasý ve teyzesi ile nikâhlanmasýný bu genellilikten
çýkarmýþtýr.
Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle buyurdu:
لا تُنْكَحُ الْمَرْأَةُ عَلَى عَمَّتِهَا وَلا
عَلَى خَالَتِهَا
“Kadýn, halasý veya teyzesi üzerine nikâhlanmaz.”
Böylece Kitabýn zahiri terk edilmiþ, Sünnet Kitab’ýn önüne
geçmiþtir.
Bazen Kitabýn zahiri bir emir olur, Sünnet gelip onun zahirinden
çýkarýr. Nitekim Kur'an’ýn zahiri, tüm mallardan zekâtýn
alýnmasýný getirmiþtir. Sünnet ise tayin ettiði belirli mallarla
bu emri tahsis etmiþtir. Zekâtýn alýnmasýný bu mallarla sýnýrlý
kýlmýþtýr. Böylece bu mallarýn dýþýndaki mallardan zekât alýnmaz.
Kur'an’a nispetle Sünnet, çoðunlukla Kur'an’ý açýklayandýr.
Allah’u Teâla þöyle buyurmaktadýr:
وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ
لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ “Onlara
indirileni açýklayasýn diye Biz sana zikri indirdik.”
Bu nedenledir ki Kur'an’ýn Þer’î hükümleri tarifi çoðunlukla
küllidir, cüzi deðildir. Cüzi olarak gelenler ise, külli üzerine
getirilmiþtir. Kur'an cami’dir/toplayandýr. Ýçinde külli hükümleri
toplamamýþ olan, cami olmaz. Çünkü Þeriat Kur'an’ýn nüzulünün
tamamlanmasý ile tamamlanmýþtýr. Sünnet ise, sayýsýnýn ve
konularýnýn çok olmasý nedeni ile Kitab’ýn açýklayýcýsýdýr.
Sünnette var olan her þeyin Kitap’ta aslý vardýr, onu tafsili veya
icmâli olarak veya her iki þekilde birden açýklamýþtýr. Sünnet,
açýklamak ve netleþtirmek yönüyle bir bütün olarak Kur'an üzerine
hüküm koyucu olarak gelmiþtir.
Sünnet, Kur'an-ý Kerim’de haklarýnda nâss bulunmayan bir
çok hükümler getirmiþtir. Ancak bu hükümler Kur'an’da zikredilen
asýllarýna ilave olarak gelmiþtir. Bu hükümler Kur'an’da olaný
beyan kabilindendir. Böylece Sünnet Kur'an’ýn açýklayýcýsý
olmaktadýr. Sünnetin Kur'an’ýn açýklayýcýsý olmasý þu þekilde
özetlenebilir:
1- Kur'an’ýn mücmelini tafsilatlandýrmak:
Allah, Kitabýnda vakitlerini, rükunlarýný ve rekatlarýnýn sayýsýný
beyan etmeden namazý emretmiþtir. Bu hususlarý Sünnet
açýklamýþtýr.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle
buyurmuþtur: وَصَلُّوا كَمَا
رَأَيْتُمُونِي أُصلِّي
“Beni nasýl namaz kýlýyor görüyorsanýz siz de öyle namaz
kýlýnýz.”
Kitap’ta, haccýn farziyeti detaylarý belirtilmeksizin yer
almýþtýr. Bu detaylarý Sünnet beyan etmiþtir.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle
buyurmuþtur: ألا فخذوا عني
مناسككم “Hac ile ilgili hususlarý benden
alýnýz.”
Kitap’ta zekâtýn vacibiyeti, zekâtýn neler hakkýnda farz olduðu
ve farz olan miktar beyan edilmeksizin yer almýþtýr.
Sünnet bunlarý beyan etmiþtir. V.b.
2- Genelini tahsis etmek:
Kur'an’da bir takým genel konular yer almýþtýr. Sünnet bu
genelliði tahsis etmiþtir. Örneðin;
-Allah’u Teâla, çocuklarýn babalarýna mirasçý olmalarýnýn
gerektiðini þu ayeti kerimede belirtmiþtir:
يُوصِيكُمْ اللَّهُ فِي أَوْلادِكُمْ لِلذَّكَرِ
مِثْلُ حَظِّ الإنثَيَيْنِ “Çocuklarýnýz hakkýnda
Allah þöyle emrediyor: Erkeðe iki diþinin payý kadar veriniz.”
Bu hüküm, her babanýn miras býrakacaðý ve her çocuðun da mirasçý
olabileceði hususunda geneldir.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu;
إِنَّا مَعْشَرَ الأنْبِيَاءِ لا
نُورَثُ مَا تَرَكْناه صَدَقَةٌ
“Biz nebiler
topluluðu, miras býrakmayýz. Geride býraktýklarýmýz sadakadýr”
sözü ile Sünnet, miras býrakan babalardan nebilerin olmadýðý
hususunda ayeti tahsis etmiþtir.
Yine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in;
الْقَاتِلُ لا يَرِثُ
“Katil varis olamaz”
sözü, mirasçýlarý katil dýþýndaki kimselerle tahsis etmiþtir.
Ayný þekilde Allah’u Teâla þöyle buyurdu:
وَالَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنْكُمْ وَيَذَرُونَ
أَزْوَاجًا يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ
وَعَشْرًا “Ýçinizden eþler býrakarak vefat
edenlerin eþleri kendilerinden dört ay on gün beklerler.”
Bu ayet, kocalarýnýn vefatý durumunda kadýnýn bekleme süresinin
dört ay on gün olduðuna delâlet eder. Bu ayet, kocasýnýn
vefatýndan 25 gün sonra doðum yapan Sabia el-Eslemiye Hadisi ile
tahsis edilmiþtir. Zira Rasulullah SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem onun serbest olduðunu haber vermiþtir. Böylece
ayetin, hamile kadýnlar dýþýndaki kadýnlara mahsus olduðu beyan
edilmiþtir.
3- Kitabýn mutlak olanýný sýnýrlandýrmasý:
Kur'an’da mutlak olarak gelen ayetler vardýr. Sünnet bu mutlaký
muayyen bir þey ile takyid etmiþtir/sýnýrlandýrmýþtýr. Örnek
olarak;
Allah’u Teâla þöyle demiþtir:
وَلَا تَحْلِقُوا رُءُوسَكُمْ حَتَّى يَبْلُغَ
الْهَدْيُ مَحِلَّهُ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرِيضًا أَوْ بِهِ أَذًى
مِنْ رَأْسِهِ فَفِدْيَةٌ مِنْ صِيَامٍ أَوْ صَدَقَةٍ أَوْ نُسُكٍ
“Kurban, yerine varýncaya
kadar baþlarýnýzý
týraþ
etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut baþýndan
bir rahatsýzlýðý
varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir.”
Bu ayette geçen; صيام –oruç,
صدقة –sadaka,
نسك –kurban
mutlak lafýzlar þeklinde geçmiþlerdir. Bunlar, Müslim’in Ka’ab b.Ucra
yoluyla rivayet ettiði þu hadisle sýnýrlandýrýlmýþlardýr:
“Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, ona dedi ki:
فَاحْلِقْ رَأْسَكَ وَأَطْعِمْ
فَرَقًا بَيْنَ سِتَّةِ مَسَاكِينَ وَالْفَرَقُ ثَلَاثَةُ آصُعٍ أَوْ
صُمْ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ أَوِ انْسُكْ نَسِيكَةً
"...Öyleyse týraþ ol ve üç gün oruç
tut veya altý fakiri, her birine yarým sa` vermek veya bir kurban
kes.”
Bu hadisle; orucun mutlaklýðý üç gün ile, sadakanýn
mutlaklýðý altý fakir için her birisine yarým sa’ vermek ile,
kurbanýn mutlaklýðý ise bir koyun kesmek ile
sýnýrlandýrýlmýþtýr.
4- Hükümlerin detaylarýndan bir feri Kur'an’da geçen aslýna
ilhak etmek. Zira bu feri yeni bir teþri olarak açýða çýkýyor.
Ýncelendiðinde onun Kur'an’da geçen aslýna ilhak olduðu anlaþýlýr.
Bu tür durumlar çoktur. Örnek olarak;
-Allah’u Teâla varis için feraizi/miras haklarýný belirlenmiþ
olarak zikretmiþtir. Fakat;
يُوصِيكُمْ اللَّهُ فِي أَوْلادِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ
الإنثَيَيْنِ “Çocuklarýnýz hakkýnda Allah þöyle
emrediyor: Erkeðe iki diþinin payý kadar veriniz.”
وَإِنْ كَانُوا إِخْوَةً
رِجَالاً وَنِسَاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الإنثَيَيْنِ
“Þayet erkek ve kýz kardeþler iseler o zaman erkek için kadýnýn
iki payý vardýr.”
Bu ayetlerin nâsslarý dýþýnda “asabe” mirasçýlarýný/baba
tarafýndan yakýný olanlarý zikretmemiþtir. Bu ayetler, çocuklar ve
kardeþler dýþýnda kalan asabe/baba tarafýndan yakýnlara
mukadder/belirlenmiþ bir miras payý olmadýðýný, bilakis
belirlenmiþ miras paylarýnýn ödenmesinden sonra, arta kalaný
almasýný gerektirmektedir.
Nitekim Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þu sözü
ile bunu beyan etmiþtir:
أَلْحِقُوا الْفَرَائِضَ بِأَهْلِهَا فَمَا بَقِيَ فَهُوَ لأوْلَى
رَجُلٍ ذَكَرٍ
“Miras kalan malý feraiz sahipleri arasýnda paylaþtýrýnýz.
Feraizden arta kalaný ise en yakýn erkeðe veriniz.”
Böylece bu Hadiste erkek çocuklardan olmayan akrabalar da
kardeþlere ve evlatlara katýlmýþtýr.
-Ayný þekilde kýz kardeþler ve kýzlar da asabe sayýlmýþlardýr.
Esved RadýyAllah’u Anh’dan þöyle rivayet edildi: “Muaz
b. Cebel, bir kýz çocuk ile bir kýz kardeþe miras paylaþtýrýrken
onlardan her birine yarým hisse verdi. O zaman o, Yemen’de idi ve
Nebiyulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem de hayatta
idi.”
Bildiði bir delil olmasaydý Muaz, Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem hayatta iken böyle bir durumda hüküm
vermekte acele etmezdi.
-Allah’u Teâla, iki kýz kardeþi ayný anda nikâh altýnda
bulundurmayý haram kýlmýþtýr ve þöyle buyurmuþtur:
وَأَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ
الإخْتَيْنِ “Ve iki kýz kardeþi birleþtirmeniz
(ayný anda nikâh altýnda bulundurulmasý) da haram kýlýndý.”
Ayet, kadýnýn teyzesi veya halasý ile ayný anda nikâh altýnda
bulundurulamayacaðýný zikretmemiþ, fakat Rasulullah
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þu sözü ile bunu beyan
etmiþtir: لا تُنْكَحُ
الْمَرْأَةُ عَلَى عَمَّتِهَا وَلا عَلَى خَالَتِهَا
“Kadýn, halasý veya teyzesi üzerine nikâhlanmaz.”
Böylece bütün bunlarý iki kýz kardeþin ayný anda nikâh altýnda
bulundurulmasý yasaðýna ilhak etmiþ oldu.
-Allah’u Teâla’nýn þu ayeti de böyledir:
وَيُحِلُّ لَهُمْ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ
عَلَيْهِمْ الْخَبَائِثَ “Onlara tayyibat/temiz
þeyleri helal kýlar ve habais/pis þeyleri haram kýlar.”
Bu ayette tafsilat zikredilmedi. Sünnet, “tayyibat”
olanlardan mý yoksa “habais” olanlardan mý olduðu hususunda
þüpheye düþtüðü hükümleri bilmesi için müçtehidin baþvuracaðý
hususlarý belirleyip o hususu ayette geçen “tayyibat” ve “habaise”
ilhak etmiþtir. Zira Sünnet evcil eþeklerin etinin, pençesi olan
kuþlarýn ve köpek diþi olan vahþi hayvanlarýn etinin yenmesini
yasaklayýp bunlarý “habaise” ilhak etmiþtir.
Nitekim Ýbn Abbas RadýyAllah’u Anh’da þöyle rivayet
edilmiþtir: “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem,
köpek diþi olan her vahþi hayvanýn ve pençesi olan kuþun etinin
yenmesini yasakladý.”
Cabir RadýyAllah’u Anh’dan da þu rivayet edildi:
“Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem, Hayber günü
evcil eþeklerin ve katýrlarýn etlerinin, köpek diþi olan vahþi
hayvan ve pençesi olan kuþlarýn etinin yenmesini haram kýldý.”
-Ayrýca Sünnet, kertenkele, tavþan v.b. hayvanlarýn etinin
yenilmesini mubah kýlýp bunlarý “tayyibata” ilhak etti.
Ýbn Ömer RadýyAllah’u Anh’dan þöyle rivayet edildi:
“Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e bir adam
kertenkelenin yenilmesi hakkýnda sordu. Bunun üzerine þöyle dedi:
لا آكُلُهُ وَلا أُحَرِّمُهُ
“Onu yemem ve haram da kýlmam.”
Ebu Hureyre yoluyla þu rivayet edilmiþtir: “Bedevinin
birisi Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’e
kýzarmýþ tavþan ve katýk olarak hazýrladýðý sýnâbý getirip önüne
koydu. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem onu
aldý. Yemedi. Fakat ashabýna ondan yemelerini istedi.”
“Sýnâb”, hardal ve kuru üzümden hazýrlanan bir tür katýktýr.
Allah, öðretilmiþ av hayvanlarýnýn yakaladýðý hayvanlarýn etinin
yenmesini mubah kýlmýþtýr. Buradan anlaþýlýyor ki; eðitilmemiþ ise
avý ancak kendisi için yakalamýþ olacaðýndan, yakaladýðý av
haramdýr. Hayvan eðitilmiþ olmasýna raðmen avdan yerse, iki asýl
arasýnda kalmýþ olur. Zira eðitilmiþ olmak, avý senin için
yakalamasýný gerektirir. “Yemek” ise, avý senin için deðil kendisi
için yakalamýþ olmasýný gerektirir. Dolayýsýyla iki asýl arasýnda
bir çeliþki vardýr. Ýþte bu noktada Sünnet durumu açýklýða
kavuþturmuþtur.
Zira Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle
buyurmaktadýr: فَإِنْ أَكَلَ
فَلا تَأْكُلْ فَإِنِّي أَخَافُ أَنْ يَكُونَ إِنَّمَا أَمْسَكَ
عَلَى نَفْسِهِ
“Eðer yiyecek olursa sen o avdan yeme. Çünkü ben bu durumda
onun avý ancak kendisi için yakalamýþ olmasýndan korkarým.”
Allah’u Teâla, emzirmeden/sütten dolayý haram kýlýnanlar hakkýnda
þöyle dedi: وَأُمَّهَاتُكُمْ
اللاتِي أَرْضَعْنَكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ مِنْ الرَّضَاعَةِ
“Sizi emziren süt anneleriniz ve süt kardeþleriniz ... (de haram
kýlýndý).”
Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem sütten dolayý haram
olan bu iki hususa sütten dolayý akraba olanlarý nesepten dolayý
haram kýlýnan diðer akrabalar gibi ilhak etmiþtir. Sütten dolayý,
hala, teyze, erkek kardeþ kýzlarý, kýz kardeþ kýzlarý ve
benzerlerini de ilhak etti. Þöyle buyurdu:
يَحْرُمُ مِنَ الرَّضَاعِ مَا
يَحْرُمُ مِنَ النَّسَبِ “Nesepten dolayý haram
kýlýnan sütten dolayý da haram kýlýnýr.”
-Bir baþka örnek de; Allah’u Teâla þöyle buyurdu:
وَاسْتَشْهِدُوا شَهِيدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْ
فَإِنْ لَمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ
“(Bu iþlerde) sizden iki erkek þahit getirin. Ýki erkek
þahit olmazsa, bir erkek iki kadýn þahit getirmek lazým olur.”
Bu ayette mali konularda bir erkeðin þahitliðine kadýnlarýn
þahitliði ilave edilerek hüküm verilmiþtir. Sünnet buna bir
þahitle birlikte yemini de ilhak etmiþtir. Zira Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem bu þekilde hüküm vermiþtir. Ali
RadýyAllah’u Anh’dan rivayet edildiðine göre; “Nebi
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem bir tek kiþinin þahitliði
ve hak sahibinin yeminiyle hükmetmiþtir.”
Böylece bir þahit ve yemin, iki erkek þahidin veya bir erkek iki
kadýn þahidin yerini almýþtýr.
Ýþte bu minval üzere Sünnet, Kitap’ta yer almayan ve yeni
teþri olan fakat aslýna ilhak edilmiþ birçok hüküm getirmiþtir.
Ancak bu demek deðildir ki; Kur'an’daki aslýna ilhakýn dýþýnda
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem yeni bir teþri
getirmemiþtir. Rasul SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in
getirdiði her yeni teþrinin mutlaka Kur'an’daki aslýna ilhak
edilmiþ olmasý gerektiði anlamýna da gelmez. Bilakis bu çok
rastlanan ve genel olandýr. Fakat Rasulullah SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem, bazen Kur'an’da bir asýla ilhak olmamýþ
yeni teþri getirmiþtir. Hatta bazen getirdiði yeni bir teþriin
Kur'an’da bir aslý olmayabilir.
Buna örnek; kamu menfaatlerinden sayýlan hususlar arasýnda yer
aldýðý sabit olunan kamu mülkiyeti Rasul SallAllah’u Aleyhi
VeSSellem’in getirdiði yeni bir teþri olup Rasul
SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’in þu sözü ile belirlenmiþtir:
الْمُسْلِمُونَ شُرَكَاءُ فِي
ثَلاثٍ الْمَاءِ وَالْكَلا وَالنَّارِ
“Müslümanlar üç þeyde ortaktýrlar: Su, mera ve
ateþ.”
Bu, Kur'an’daki bir asla ilhak olunmuþ bir teþri deðildir.
-Gümrüklerden vergi almanýn haram oluþu da Rasul SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in þu sözü ile sabittir:
لا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ صَاحِبُ مَكْسٍ
“Gümrük vergisi alan da cennete giremez.”
Bu hüküm de Kur'an’daki bir asla ilhak þeklinde deðildir.
Ancak bu tür hükümler azdýr. Genel olan ise Rasul SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’in getirmiþ olduðu teþriin Kur'an’daki
aslýna ilhak etme þeklinde olmasýdýr.
Ýþte böylece Sünnetin, Kitaba dönücü olduðunu görürüz.
Kur'an’ýn mücmelini tafsil, genelini tahsis, mutlakýný takyid ve
feri aslýna ilhak gibi Sünnette yer alan hususlar, Kitab’ýn
hükümlerinin anlamlarýný þerh ve tefsir konumundadýrlar. Bununla
birlikte Sünnette, aslý Kur'an’da geçmeyen yeni teþriler de
vardýr. Böylece Sünnet, Kur'an beyan etmekte ve yeni hükümler
koymaktadýr.
-Sünnetin Kur'an’ý beyan etmesine þu ayet delâlet etmektedir:
وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ
لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ “Sana, insanlara
indirileni beyan edesin diye bu zikri indirdik.”
-Sünnetin yeni teþride bulunduðuna ise þu ayet delâlet etmektedir:
فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ
إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ “Herhangi bir þey
hakkýnda anlaþmazlýða düþerseniz, onu Allah ve Rasulü’ne
götürünüz.”
Allah’a götürmek, Kitabýna götürmektir. Rasul SallAllah’u
Aleyhi VeSSellem’e götürmek, hayatýnda söz konusudur.
Ölümünden sonra ise götürmek iþlemi onun Sünnetine olur.
Anlaþmazlýk Kur'an’ý anlamada ve hükümlerin çýkartýlmasýnda
mutlaktýr. Sünnete götürmek de Kur'an’da var olan husus hakkýnda
olsun yeni teþri hakkýnda olsun mutlaktýr.
Bunun için Allah’u Teâla þöyle buyurdu:
مَنْ يُطِعْ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ
“Rasule itaat edenler, Allah’a itaat etmiþ olur.”
فَلْيَحْذَرْ الَّذِينَ
يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ “Onun emrine muhalefet
edenler ... sakýnsýnlar.”
أمره “Onun emri”
tabiri geneldir. Çünkü o, muzaf olan bir cins isimdir.
Buna binaen Sünnet Kur'an gibi Þer’î bir delildir.
Nitekim Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem þöyle
buyurdu: تَرَكْتُ فِيكُمْ
أَمْرَيْنِ لَنْ تَضِلُّوا مَا تَمَسَّكْتُمْ بِهِمَا كِتَابَ
اللَّهِ وَسُنَّةَ نَبِيِّهِ
“Size iki þey býrakýyorum. Ona sarýldýðýnýzda asla
sapýtmazsýnýz. Allah’ýn Kitabý ve Nebisinin Sünneti.”
 |